Mansuri’nin Merkez Bankası yönetimi, güvenlik politikalarında değişikliğe işaret ediyor

Lübnan’da acil durum prosedürlerinin genişletilmesi ve içeriği etkilemeyecek değişikliklerin yapılması gündemde.

Lübnan Merkez Bankası Başkanı vekili Vasim Masuri, basın toplantısı düzenledi. (AP)
Lübnan Merkez Bankası Başkanı vekili Vasim Masuri, basın toplantısı düzenledi. (AP)
TT

Mansuri’nin Merkez Bankası yönetimi, güvenlik politikalarında değişikliğe işaret ediyor

Lübnan Merkez Bankası Başkanı vekili Vasim Masuri, basın toplantısı düzenledi. (AP)
Lübnan Merkez Bankası Başkanı vekili Vasim Masuri, basın toplantısı düzenledi. (AP)

Vasim Mansuri’nin Lübnan Merkez Bankası başkanlığı görevini vekaleten devralmasının üzerinden yalnızca 30 gün geçmesine rağmen kuruluşun performans standartlarını, sorumluluklarını ve merkezi parasal karar alma sürecini derinlemesine incelemek için vaktin henüz çok erken olduğu değerlendirmeleri yapılıyor. Ayrıca aralıksız 30 yıldır para stratejileri otoritesinin başında olan ve görev süresini geçen ayın sonunda tamamlayan eski Başkan Riyad Selame’nin başarı ve hayal kırıklıklarıyla karşılaştırma yapmak için de erken olduğu kaydediliyor.

Ancak bu durum, süreç Mansuri’nin yeni bir cumhurbaşkanının seçilmesine ve tam yetkiye sahip bir hükümeti atama girişimine kadar açık olan görev süresinin ilk ayının sonu için geçerli.

Finansal açıdan veri yok

Bazı taraflar, eski yetkili Riyad Selame’nin ilk yardımcısı olarak görevlerini üstlenen Mansuri’nin, cumhurbaşkanlığındaki boşluk nedeniyle yeni bir başkan atamanın mümkün olmadığı için önceki başkanın para politikalarına bir darbe indirerek bu göreve atandığına inanıyor olabilir. Ancak konu incelendiğinde, devam eden mali ve parasal çöküşler sırasında benimsenen bazı politikaların Merkez Bankası’nda halen yürürlükte olduğu görülüyor.

Diğer yandan temel politikaların oluşturulmasında ve bunların gerektirdiği değişikliklerde önemli ve niteliksel değişimleri yansıtan bir ayna olmaları nedeniyle Merkez Bankası’nın mali durum tablolarındaki değişkenleri, henüz elde etmek mümkün değil. Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre bunun nedeni, periyodik mali tabloların planlanan 16 Ağustos tarihinde yayınlanmasındaki gecikmenin devam etmesi. Dolayısıyla kurumun bütçe kalemlerinin yeniden yapılandırılmasına, bankanın muhasebe politikasının merkezi otorite tarafından onaylanan uluslararası standart ve normlara uygun olacak şekilde değiştirilmesine ve mali tabloların kurallara uygun olarak oluşturulmasına hazırlık ​​olarak, açıklık ve şeffaflık gerekliliklerine ne ölçüde uyacağı konusunda gözlemciler arasında farklı spekülasyonlar devam ediyor. Mansuri’nin belirttiğine göre bu, muhasebe ve denetim müdürlüklerine verilen bir görev.

Aynı şekilde vekil yöneticiye, likiditeyi ve rezervleri lira ve dolar cinsinden yönetmek için yeni denklemler oluşturması konusunda güçlü bir baskı olarak; Merkez Bankası’nın dış hesap bakiyelerinin yayınlanması, yaklaşık 8,57 milyar dolarlık likit döviz rezervinin mevcudiyetine ilişkin güvenlik rakamlarını ve buna karşılık gelen vadesi geçmiş ve ertelenmiş borçların toplam 1,27 milyar dolar olduğunu doğruladı. Öyle ki Mansuri, geçtiğimiz günlerde düzenlediği basın toplantısında Merkez Bankası’nın ister Lübnan lirası veya ister döviz cinsinden olsun hükümete borç vererek açığı kapatmayacağını dile getirdi.

Fotoğraf Altı: Riyad Selame. (AFP)
Riyad Selame. (AFP)

Mevduat sahipleri hakkında kesin bir cevap yok

Şarku’l Avsat’ın görüştüğü uzmanlara göre iki yönetici arasındaki açık fikir birliğinin ön saflarında, yüz binlerce banka hesabı sahibinin korkularına tatmin edici yanıtların verilmemesi politikası göze çarpıyor. Aynı şekilde dolar kurunda kesintiye tabi olan payların 151 ve 158 sayılı genelgelere göre 15 bin lira fiyatla veya sınırlı dolar tutarlarında aylık olarak ödenmesi konusunda herhangi bir değişiklik yapılmadan çalışmalar devam ediyor.

Durumun gerçeği şu ki bu bulmacada çözümsüz olmayan devam eden sır, karar vericinin gönüllü olarak ‘geri çekilmesinde’ ya da yol kurtarma planının parasal ve finansal parametrelerinin tanımlanmasına yönelik açık ve şeffaf bir şekilde ilerleme sağlayamamasının zorla örtbas edilmesinde yatıyor. Bu durum, mevduat sahiplerine olanak sağlayacak kurumsal veya referans çerçevenin ve ‘umut verici’ prosedürlerin oluşmasına yol açarken, yeterli miktarda hissenin lira cinsinden adil bir fiyatla dağıtılmasıyla bu hisseler, şu anda yaklaşık yüzde 84’e varan ciddi kesintiler gerçeğinden kurtarılabilir.

Fotoğraf Altı: Mahmud Cabai. (Şarku’l Avsat)
Mahmud Cabai. (Şarku’l Avsat)

Ekonomi ve finans araştırmacısı Dr. Mahmud Cabai şu açıklamada bulundu:

“Mansuri ve Selame arasında para politikasında hiçbir fark yok. Yeni olan şey, devleti kurtarmak için gerekli masrafları sağlamaya çalışan Merkez Bankası ve eski başkanın katlandığı sonuçlar göz önüne alındığında vekil başkanın, reformların yokluğunda bunu finanse etmeme yönünde tamamen yasal bir karar almasıdır. Mevduat sahiplerinin fonlarının ve zorunlu rezervin korunması, devlet hazinesinden ayrılan Merkez Bankası hazinesinin üzerindeki ciddi yükün hafifletilmesi için yeni politikalar değil, yeni önlemler alındı. Bu da kendisiyle bankacılık sektörü arasında sağlam bir ilişki olmasını sağlıyor. Bu bağlamda Mansuri, kendisinden önceki başkanın yaptığı gibi aynı zamanda ekonominin ve paranın yükünü de üstlenmiyor.”

Güvenlik yaklaşımının bir uzantısı

Benzer şekilde, mali ve ekonomik konularda yazar ve araştırmacı olan Profesör Marun Hatır’ın değerlendirmesi de şöyle oldu:

“Mansuri’nin ortaya koyduğu şey, selefi Selame’nin yaklaşımının, içerikten çok biçimi etkileyen bazı değişikliklerle genişletilmesinden başka bir şey değil. Görevi üstlenmeden önce yalpaladıktan sonra bu politika, yeni yöneticiye spekülasyonları ve spekülatörleri donduracak bir siyasi şifre ile birlikte yeşil ışık yaktı. Şeffaflık sloganını benimseyen Mansuri, bunu istifa sinyali vermek için gerekçe olarak kullanmış, ardından da göreve başladıktan sonra bunu bankacılık platformundaki çalışmaların askıya alınmasına dayandırmıştı.”

Fotoğraf Altı: Marun Hatır. (Şarku’l Avsat)
Marun Hatır. (Şarku’l Avsat)

Şarku’l Avsat’a konuşan Hatır sözlerini şöyle sürdürdü:

“Yeni Başkan, yöneticiliğe başlamadan önce bu rakamları bilmesi gerektiği gerçeğine rağmen, ancak iyi olarak tanımlanabilecek bir adım olan yedek rakamlarını yayınladı. Daha sonraki bir adımda, uygulanabilir bir yasanın varlığında faydasız bir adım olan, rezerve zarar vermeme sözü verdi. Sayrafa durdu. Ancak Merkez Bankası, sessizce dolar satın alarak döviz piyasasına müdahale etmeye devam etti ve bu da kendisini, Selame’nin yönetimdeki son aylarında yaşanan spekülasyondan uzak tuttu. Son maaşların ne zaman ödeneceğine gelince Mansuri, son basın toplantısında isimlerini söylemeden bankacılık motorlarını kısmen yeniden çalıştırdı ve faaliyetlerini ücret ve ihtiyaçlar olarak kamu sektörüyle sınırladı. Bu, Mansuri’nin Riyad Selame’nin yaptıklarına aykırı davranmadığını, daha doğrusu rolünü tanımlayıp sınırlamasına rağmen, döviz piyasasına müdahale etme veya Sayrafa platformu açısından ondan farklı olmadığı anlamına geliyor.”

Merkez Bankası’nda bugün alınan yeni önlemlerin kriz çözüm trenini doğru yola sokmak için bir temel oluşturup oluşturmadığına ilişkin olarak ise Cabai, Mansuri’nin ortaya koyduklarının kriz çözümü olmadığını dile getirdi. Cabai sözlerini şöyle sürdürdü:

“Çözüm, hükümet ve parlamentonun öncekilerden farklı mali politikalar belirlemesi, yeni vergiler koyması ve yıllık açığı yüzde 40 ile 50 arasında değişen bütçeleri düzeltmek için gerekli vergi reformunu gerçekleştirmesinde yatıyor. Gereken ise yerli tarım ve sanayi üretimini destekleyerek ekonomi politikasını değiştirmek ve son 10 yılda 25 milyar dolara mal olan elektrik sektörünün özelleştirilmesi yoluyla stratejik bir reform ortaya koymaktır.”

Ancak Hatır’ın konuya dair açıklaması şöyle oldu:

“Mansuri, gelişen turizm sezonu nedeniyle piyasadaki dolar arzından ve parasal dolarizasyondan, kamu sektörü maaşlarını güvence altına almak ve birçok sektörden fonları kesmek için yararlandı. Nakit akışının yokluğunda ve turizm sezonunun sonuna yaklaşılmasıyla, şirketlerin tekrar faaliyete geçmesiyle ve okulların kapılarını açmasıyla birlikte, paralel piyasadan maaşları güvence altına almak için bile dolar satın almak zor bir iş haline gelebilir ya da politika çözüme doğru gidilmezse döviz kurunun yükselmesine neden olabilir. Devlete lira ve dolar cinsinden borç vermenin durdurulması, fonların güvence altına alınması sınırının kontrol edilmesi ve tahsilatların iyileştirilmesi konusundaki konuşmalar, doğruluğuna rağmen, krizin olası bir şekilde kötüleşeceğine işaret ediyor. Sınırların kontrol edilememesi, yasalara saygı ve çiftlik modeline bağlılık, çözüm üretilemez hale gelen çöküşün en önemli nedenlerini oluşturuyor.”



Türkiye ve İran ‘Halep operasyonu’ konusunda farklı düşünüyor, ancak SDG güçlerine karşı müttefikler

Rusya, Türkiye ve İran dışişleri bakanlarının Astana Platformu çerçevesindeki son toplantısı, geçtiğimiz eylül ayında New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu sırasında gerçekleşti. (Türkiye Dışişleri Bakanlığı)
Rusya, Türkiye ve İran dışişleri bakanlarının Astana Platformu çerçevesindeki son toplantısı, geçtiğimiz eylül ayında New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu sırasında gerçekleşti. (Türkiye Dışişleri Bakanlığı)
TT

Türkiye ve İran ‘Halep operasyonu’ konusunda farklı düşünüyor, ancak SDG güçlerine karşı müttefikler

Rusya, Türkiye ve İran dışişleri bakanlarının Astana Platformu çerçevesindeki son toplantısı, geçtiğimiz eylül ayında New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu sırasında gerçekleşti. (Türkiye Dışişleri Bakanlığı)
Rusya, Türkiye ve İran dışişleri bakanlarının Astana Platformu çerçevesindeki son toplantısı, geçtiğimiz eylül ayında New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu sırasında gerçekleşti. (Türkiye Dışişleri Bakanlığı)

Türkiye ve İran, Suriye'deki gelişmeler ve muhalif grupların Suriye'nin ikinci büyük kenti Halep'i ele geçirmesiyle sonuçlanan saldırılar konusunda görüş ayrılığına düştü. Diğer yandan Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu Başkanı Hadi el-Bahra, Birleşmiş Milletler (BM) kararları doğrultusunda siyasi bir çözümün ülkedeki çatışmanın ‘tek uygulanabilir ve sürdürülebilir’ çözümü olduğunu vurguladı.

Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, Heyetu Tahriru’ş-Şam (HTŞ) ve diğer muhalif grupların neden Suriye rejim güçlerine karşı harekete geçtiğine ilişkin yorumlarında söz konusu farklılığı dile getirdiler. Fidan bu gelişmeyi dış müdahale ile açıklamanın büyük bir hata olacağını savunurken, Arakçi son olayların ABD ve İsrail tarafından tetiklendiğinde ısrar etti.

İki bakan, Astana süreci çerçevesinde üç garantör ülkenin (Rusya, Türkiye ve İran) dışişleri bakanları düzeyinde Suriye'nin kuzeyindeki son olayları ele almak üzere acil bir toplantı yapılması konusunda mutabık kaldı.

cdv
Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve İranlı mevkidaşı Abbas Arakçi dün (Pazartesi) Ankara'da düzenledikleri ortak basın toplantısında (AFP)

Aynı zamanda Moskova, üçlü dışişleri bakanları toplantısı için Türkiye ve İran'la istişarede bulunduğunu duyurdu.

Türkiye: Dış müdahale yok

Dün (Pazartesi) Ankara'daki görüşmelerinin ardından Arakçi ile ortak bir basın toplantısı düzenleyen Fidan, Türkiye'nin Suriye'deki iç savaşın daha da şiddetlenmesini istemediğini vurgulayarak, “Suriye'deki olayları dış müdahalelerle açıklamaya çalışmak bu aşamada yanlıştır” dedi.

Fidan, muhalif grupların son hamlesini Suriye hükümetinin diyaloğu reddetmesine bağlayarak şunu söyledi: “Son gelişmeler bir kez daha Şam'ın kendi halkı ve muhalefetle uzlaşmaya varması gerektiğini gösteriyor.”

İranlı mevkidaşı ile Suriye'deki son gelişmeler hakkında görüş alışverişinde bulunduğunu da sözlerine ekleyen Fidan, ‘Suriye'de olup bitenleri dış müdahale ile açıklamaya çalışmanın hata olacağını, dış müdahaleden bahsedenlerin Suriye'de olup bitenleri anlamadıklarını ya da anlamak istemediklerini’ vurguladı.

cdgrth
Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan dünkü (Pazartesi) basın toplantısı sırasında (Türkiye Dışişleri Bakanlığı)

Fidan sözlerini şöyle sürdürdü: “Astana süreci ile Suriye'de taraflar arasında iletişim sağlanmasını amaçladık. 13 yılı aşkın süredir bu mesele çözülemedi. Muhalefetin meşru haklarının görmezden gelinmesi ve rejimin olumlu adım atmaması, Suriye'de savaşın yeniden alevlenmesine yol açtı. Türkiye bu olaylar patlak vermeden önce ilgili tüm tarafları uyardı ve gerekli bildirimleri yaptı.”

Ulusal diyalog şart

Fidan, “Gelişmeler, rejimin muhalefetle ulusal uzlaşıya varması gerektiğini bir kez daha göstermiştir ve Türkiye bu konuda her türlü katkıyı sağlamaya hazırdır” dedi.

Dışişleri Bakanı Fidan, “Astana sürecinin aşamalarında İran ile koordinasyon içinde olduk ve olmaya devam edeceğiz. Suriye'nin toprak bütünlüğünü her zaman destekledik ve bundan sonra da destekleyeceğiz. Açık ve net olarak vurgulamak istediğim bir husus daha var, o da Türkiye'nin şu anda yaşananları istismar etmeye çalışan hiç kimseye asla müsamaha göstermeyeceği ve ülkemize yönelik her türlü terör tehdidini kaynağında bertaraf edeceğimizdir” ifadelerini kullandı.

Türkiye ve İran'ın terörle mücadelede iş birliğini sürdüreceğini belirten Fidan, ortak düşman olan PKK ve onun Suriye'deki kolu YPG'ye karşı ortak bir mücadele yürütülmesi ve bunlara karşı net politika ve çabaların olması gerektiğini ifade etti.

Fidan, PKK’nın ve bölgedeki kollarının tasfiyesi konusunda Türkiye ve İran'ın tutumlarının aynı olduğunu ve bunun sahada gerçeğe dönüşmesi için daha fazla zaman kaybetmek istemediklerini vurguladı.

Fidan, İran ile bölgedeki çeşitli konularda ve Suriye'deki gelişmelerle ilgili olarak iş birliği ve istişareleri sürdürdüklerini söyledi.

Fidan, “İlgili kurumlarımız Suriye'deki gelişmeleri takip etmek için gece gündüz birlikte çalışıyor ve gelişmelere göre gerekli tedbirler alınıyor” dedi.

xscd
Halep Askeri Havaalanı’ndan dumanlar yükselirken Suriye ordusuna ait bir helikopterin enkazı (EPA)

Suriye'deki iç savaşın belli bir noktada durdurulduğunu ve bunun çok önemli bir başarı olduğunu kaydeden Fidan, Astana sürecinin garantör ülkeleri olan Türkiye, Rusya ve İran'ın son üç yılda istikrar aşamasına ulaşan bir çerçevenin oluşturulmasında hükümet ve muhalif gruplarla birlikte rol oynadığını ifade etti.

Fidan, “En son aşamada Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan dostluk elini en üst düzeyde uzatarak, bu sorunun diyalogla bir an önce çözülmesi gerektiğinin altını bir kez daha çizdi. Çünkü ele alınan meseleler kontrolden çıkıyordu ve Suriye nüfusunun yarısı, yaklaşık 10 milyon insan yerlerinden edilmişti. Terör örgütleri ve bölgedeki durum meselenin yönetilmesini ve çözüme kavuşturulmasını daha da zorlaştırıyordu” şeklinde konuştu.

xytj
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve İranlı mevkidaşı Abbas Arakçi dün (Pazartesi) Ankara'da görüşmelerde bulundu. (Türkiye Dışişleri Bakanlığı)

Fidan sözlerine şöyle devam etti: “Suriye konusunda bölgede İran ile yoğun bir iletişimimiz var ve pozisyonların net bir şekilde ifade edilmesinin önemli olduğuna inanıyoruz. Ayrıca Rusya ile Astana sürecimiz var. Suudi Arabistan, ABD ve Katar ile de temaslarımız oldu. Son olaylardan önce BM'yi Türkiye'nin perspektifinden bilgilerle bilgilendirdik ve bu çok önemliydi.”

Fidan, ülkesinin Suriye'de geçmişte yaşanan acı olayların tekrarlanmasını, sivillerin öldürülmesini, altyapının tahrip edilmesini ve insanların evlerinden edilmesini istemediğini, aksine mültecilerin ülkelerine dönmelerini istediğini vurguladı.

Fidan, “Terörizme karşı duruşumuz devam ediyor. Terörizm Suriye'de yaşananlardan faydalanarak yeni bir zemin kazanmamalı. Yapılması gereken Suriye rejimi ile muhalefet arasında diyalog kanalları açmaktır. İran ile bölgedeki çeşitli ülkelerin yapması gereken şey de bu yönde çalışmaktır” dedi.

Farklı İran yorumu

İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi, Suriye'deki gelişmelerle ilgili ortak kaygıları ele aldıklarını ve farklılıklar ya da farklı görüşler olmasının normal olduğunu söyledi.

Arakçi, Türk mevkidaşıyla yaptığı görüşmeleri ‘hızlı, doğrudan, dostane, yapıcı ve verimli’ olarak tanımladı.

Arakçi, Türkiye Dışişleri Bakanı'nın Suriye'deki son olaylara İran'ın benimsediği dış müdahale perspektifinden bakmayı reddetmesinin tam aksine şunları söyledi: “Bize göre Suriye'deki terörist ve tekfirci grupların ABD ve İsrail ile açık bir koordinasyonu var. Bu gruplar dikkatleri İsrail'in Filistin ve Lübnan'da yaptıklarından başka yöne çekmeye çalışıyor ve bu nedenle Suriye'de güvensizlik ortamı yaratıyorlar.”

xcvfb
İran Dışişleri Bakanı Abbas Arakçi dünkü (Pazartesi) basın toplantısı sırasında (AFP)

Arakçi, Suriye'nin kuzeyinde ‘tekfirci gruplar’ olarak adlandırdığı grupların yeniden canlanmasının ve özellikle Halep'e saldırmalarının endişe verici olduğunu ve Suriye'nin güvenlik ve istikrarı için bir tehdit oluşturduğunu belirtti. Başta Suriye'nin komşuları olmak üzere bölgedeki tüm ülkelerin bu tehlikeli durumdan etkileneceğinden şüphe duymadığını ifade eden Arakçi, ‘Siyonist rejimin bölgedeki gerginliğin artmasındaki rolünü görmezden gelmenin büyük bir hata olacağını’ vurguladı.

Türk mevkidaşıyla Suriye'de istikrar ve güvenliğin sağlanmasının yollarını ve Suriyeli mültecilerin ülkelerine güvenli bir şekilde dönmelerini ele aldıklarını ifade eden Arakçi, Astana süreciyle elde edilen kazanımların korunması konusunda görüşlerinin örtüştüğünü ve Astana sürecinin bir sonraki toplantısının dışişleri bakanları düzeyinde yapılması ve bu sürecin çıkmaza girmesinin engellenmesi gerektiğine karar verdiklerini belirtti.

Şam'a destek

Arakçi, Suriye'yi istikrarsız bir ülke haline getirmenin bölgenin güvenliğine bir darbe olacağını ve Suriyeli sivillerin öldürülmesinin Suriye ekonomisine bir darbe vuracağını ifade etti.

Suriye'nin terör örgütleri için bir merkez olmaması gerektiğini ve Suriye'yi istikrarsız bir bölgeye dönüştürme projesinin Siyonist bir proje olduğunu ve hiç kimsenin Siyonistlerin buradaki rolünü göz ardı etmemesi gerektiğini ifade eden Arakçi, “İki kardeş ülke (Türkiye ve İran) olarak rolümüzü oynamamız ve Suriye'de güvenlik ve istikrarın sağlanması için hızlı ve etkili müdahalelerde bulunmamız gerekiyor” dedi.

Arakçi, İran'ın bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da Suriye hükümetine ve Suriye halkına tam destek vereceğini ve bölgenin istikrar ve güvenliği için Suriye rejimi ve ordusunun yanında yer almaya devam edeceğini vurguladı.

Arakçi, “İran, Türkiye, Irak, Suudi Arabistan, Mısır, Irak ve bölgedeki diğer ülkelerle temas ve istişarelerini sürdürmektedir. Bu bölgesel istişarelerin Suriye'deki durumun kötüleşmesini durdurmada önemli bir rol oynayacağından eminiz” ifadelerini kullandı.

xcd
Halep'teki ilerleyiş sırasında muhalif grupların üyeleri (EPA)

Türkiye ve İran Suriye krizinde karşıt taraflarda yer alıyor, Türkiye Suriyeli muhalifleri, İran ise Şam'ı destekliyor, ancak siyasi bir çözüme ulaşmak için Rusya ve Suriyeli taraflarla Astana sürecinde birlikte çalışıyorlar.

İran, HTŞ ve müttefik grupların ülkenin kuzeyinde başlattığı büyük saldırı karşısında Suriye ordusunu desteklemek üzere Suriye'de İranlı ‘askeri danışmanların’ varlığını sürdürme niyetinde olduğunu bildirdi.

İran Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü İsmail Bekayi, Arakçi'nin Ankara ziyaretine denk gelen basın toplantısında, “İranlı danışmanların varlığı yeni bir şey değil, geçmişte de vardı ve Suriye hükümetinin isteğine göre gelecekte de kesinlikle devam edecek” dedi.

Moskova ise Suriye'deki durumla ilgili olarak Türkiye ve İran ile yakın temas halinde olduğunu açıkladı ve Türkiye, İran ve Rusya dışişleri bakanlarının Suriye konusunda üçlü bir toplantı yapma olasılığını göz ardı etmedi.

Muhalifler ve siyasi çözüm

Hadi el-Bahra, BM kararları doğrultusunda siyasi bir çözümün ülkedeki çatışmanın ‘tek uygulanabilir ve sürdürülebilir’ çözümü olduğunu vurguladı.

Dün düzenlediği basın toplantısında “Siyasi bir çözüm için mümkün olan tüm araçları kullanma hakkına sahibiz” diyen el-Bahra, muhalefetin ‘siyasi hedefler olmaksızın askeri eylem’ peşinde olmadığını vurguladı.

sc
Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu Başkanı Hadi el-Bahra dün (Pazartesi) İstanbul'da düzenlediği basın toplantısında (Reuters)

El-Bahra, Suriye'nin kuzeybatısında birkaç gün önce silahlı gruplar tarafından başlatılan askeri operasyonun ‘hükümet siyasi geçişi sağlamak üzere tam bir siyasi sürece dahil olana kadar devam edeceğini’ açıkladı.

Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu pazar günü yaptığı açıklamada, Türkiye yanlısı Suriyeli grupların Suriye'nin kuzeybatısında Kürt silahlı gruplara ve Suriye güçlerine karşı başlattığı yeni askeri operasyonu (Özgürlük Şafağı) desteklediğini bildirdi.

Suriye Geçici Hükümeti yaptığı açıklamada, ‘Esed güçleri ve PKK militanları tarafından gasp edilen bölgeleri kurtarmak’ amacıyla Özgürlük Şafağı Operasyonu'nu başlattığını duyurdu.