Nükleer silahların tüm dünyada yasaklanması

Afrika ve Asya arasında koordinasyon ve ortak eylem ile nükleer silahlar yasaklanabilir.

ABD’nin Hiroşima’ya atom bombası atmasının 78’inci yıl dönümü düzenlenen törenler ile anıldı. (AFP)
ABD’nin Hiroşima’ya atom bombası atmasının 78’inci yıl dönümü düzenlenen törenler ile anıldı. (AFP)
TT

Nükleer silahların tüm dünyada yasaklanması

ABD’nin Hiroşima’ya atom bombası atmasının 78’inci yıl dönümü düzenlenen törenler ile anıldı. (AFP)
ABD’nin Hiroşima’ya atom bombası atmasının 78’inci yıl dönümü düzenlenen törenler ile anıldı. (AFP)

Japonya, 6 Ağustos’ta, ABD’nin ülkenin batısındaki Hiroşima şehrine atom bombası atmasının 78’inci yıl dönümünü andı ve bu vesileyle yıllık barış bildirisini yayınladı. Anma törenlerine yıllar boyunca binlerce vatandaş ve dünyaca tanınmış çok sayıda isim, 140 bin kurban ve bir kısmı hayatta kalan bölge halkına duyulan saygıdan dolayı katıldı.

Büyük nükleer güçler arasında Rusya’nın Ukrayna’ya karşı başlattığı savaşın bir sonucu olarak uluslararası gerilimlerin artması, çatışma bölgesinin yakınlarında nükleer silahların konuşlandırıldığına dair haberlerin gelmesi, iki kutbun liderleri arasında Soğuk Savaş söylemlerinin yeniden başlaması ve ABD ile Çin tarafından yapılan açıklamaların yoğunlaşması nedeniyle bu olayın önemi giderek önem kazanıyor.

Bu yaz, 16 Temmuz 1945 tarihinde ilk nükleer silahları üretmek üzere oluşturulan ve ‘Manhattan Projesi’ adı verilen gizli projede yer alan en önemli isimlerden ABD’li nükleer bilimci Robert Oppenheimer'ı konu alan yeni bir film sinemalarda gösterime girdi. Tarihin tek bir açıdan yazılmadığının, konuların hassasiyetiyle birlikte eksiksiz bir anlatımın olmadığı, çıkarların farklılaştığı ve bazı tutumları gizleme ya da zor kararları savunma isteğinin olduğu bilinciyle bu konuya olan ilgimden dolayı filmi objektif bir gözle en kısa zamanda izlemeyi umuyorum.

Filmin, çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine yol açmaktan dolayı suçluluk ve pişmanlık duyan Oppenheimer da dahil olmak üzere projeye katılan ülkelerin ve bilim adamlarının tutumlarında bazı çelişkileri izleyiciye aktarması dikkat çekici.

Milli vicdanımızla, güvenlik ve askeri değerlendirmelerimizle ilgili temel bir soru ortaya çıkıyor. O dönemde Japonya'nın askeri yeteneğinin zayıfladığı göz önüne alındığında, nükleer silahların kullanılması askeri bir gereklilik miydi? Peki, binlerce sivilin kurban gittiği bu ölümcül silahları sırf olası askeri kayıpları sınırlamak için kullanmayı kendimize ve vicdanımıza kabul ettirebiliyor muyuz?

Sorunu tarihin bir parçası olarak görenler, nükleer silahların operasyonel bir askeri silah olarak yeniden konuşulmaya başlanmasıyla ve askeri açıdan daha etkili silahlar olduğu için misket bombası gibi yasaklı silahların yeniden kullanılmasıyla birlikte yanılıyorlar. Tüm dünyada en az dokuz ülkenin 130 binden fazla nükleer silaha sahip olmasının yanı sıra nükleer teknolojinin özellikle bu teknolojilerle ilgili bilgilerin askeri, sivil, hukuki ve yasa dışı olarak toplumlarımızın farklı kesimleri arasında yayılmasıyla birlikte başta enerji ve tıp olmak üzere tamamen ve özellikle yasaklanmasına izin verilmeyen barışçıl amaçlarla kullanılmasının ciddiyeti de göz ardı edilmemeli.

Hatırlayacağınız üzere Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra kurulan ve modern uluslararası sistemin omurgası sayılan Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 24 Ocak 1946 tarihli ilk kararıyla nükleer enerji üretimiyle ilgili sorunlarla ilgilenmek üzere Atom Enerjisi Komisyonu’nu kurdu. Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, daha o zamanlar devletlerin askeri yeteneklerinin atom silahlarından ve diğer tüm kitle imha silahlarından kurtarılması çağrısında bulunsa da yarım yüzyılı aşkın bir süredir konuyla ilgili endişe devam ediyor.

Bundan sonra nükleer silahların yayılması ve silahsızlanmanın önlenmesine yönelik çabalar, geleneksel büyük nükleer güçler arasındaki müzakereler de dahil olmak üzere çeşitli ve paralel eksenlerden geçti. Bu geleneksel nükleer güçler temelde Sovyetler Birliği ve ABD olsa da bazen nükleer silahların sayısını ve niteliğini sınırlandıran nükleer devletler olmalarından dolayı Çin, İngiltere ve Fransa'nın nükleer yetenekleriyle çekişmek zorunda kaldılar.

Öncelikle bu tür silahların yayılmasının önlenmesi adına çok taraflı olarak imzalanan Nükleer Silahların Yayılmasının Önlenmesi Antlaşması (NPT) bulunuyor. Antlaşmada, nükleer silah sahibi ülkelerin bu silahlı terk etmek üzere harekete geçmeleri ve tüm ülkelerin kapsamlı ve tam silahsızlanmaya ulaşmaları gerektiğine ilişkin açık hükümler yer alıyor ve herkesin nükleer enerjinin barışçıl kullanımından yararlanma hakkı olduğu vurgulanıyor.

NPT aynı zamanda Antarktika, uzay, deniz yatağı, Güney Pasifik, ASEAN, Orta Asya ve Afrika dahil olmak üzere bu tür silahların belirli bölgelerde yasaklanması ya da bölgesel çabalarla komşu ülkelerle bu tür silahlara sahip olmama konusunda anlaşmalar yapılmasını öngörüyor. Ortadoğu'da 1974 yılından bu yana nükleer silahlardan arındırılmış bir bölge oluşturulması için sürdürülen çabalar, bölgenin tek nükleer devleti olan İsrail'in uzlaşmaya yanaşmaması nedeniyle sekteye uğradı. Bu yüzden nükleer silah sorunu Ortadoğu'da oldukça ciddi.

Nükleer silahların yasaklanması teklifi ilk kez 1961 yılında BM Genel Kurulu’nda yapılmasına rağmen son zamanlarda daha aktif ve coşkulu hale gelen Nükleer Silahların Tamamen Ortadan Kaldırılması için Uluslararası Kampanya’nın (ICAN International) da aralarında bulunduğu insani ve hukuki sivil toplum koalisyonları var.

BM Genel Kurulu, nükleer silah kullanımının uluslararası hukuka ve insancıl hukuka aykırı olduğunu değerlendirdiğinde 1996 yılında, Uluslararası Adalet Divanı'ndan (UCM) uluslararası hukuka uygun olarak her koşulda nükleer silah kullanmanın ya da kullanma tehdidinde bulunmanın tavsiye niteliğinde bir görüş talep etti. Ancak UCM böyle bir tavsiyede bulunmaktan kaçınarak yasanın insani konuları dikkate alması gerektiğini ve bu tür silahların kullanılmasının korkunç sonuçları nedeniyle uluslararası hukukun ihlali kapsamına girdiğini vurguladı.

Afrika ve Asya ülkeleri arasında nükleer silahlara karşı koordineli olarak ortak eylemi yeniden harekete geçirme ve yürürlüğe girmesi için yalnızca dört ülkenin daha imzasına ihtiyaç duyan Nükleer Silahların Yasaklanması Anlaşması'nın (TPNW) onaylanmasını destekleyerek nükleer silahsızlanma çabalarını yeniden canlandırma fırsatı var. Bunun yanında NPT'nin aktifleşmesi için daha güçlü bir baskı yapmak amacıyla antlaşmanın gözden geçirilmesi ve bir kez daha UCM'ye başvurarak NPT’nin nükleer silaha sahip ülkelere nükleer silahsızlanma için NPT hükümlerine ne kadar uyduklarına dair ciddi müzakereler başlatma çağrısında bulunma fırsatı da var.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.



Gazze'de Hamas'ın çekilmesini isteyen gösteriler sürüyor

Yüzlerce Filistinli, 7 Ekim 2023'ten bu yana devam eden İsrail savaşının sona ermesini talep ediyor (Reuters)
Yüzlerce Filistinli, 7 Ekim 2023'ten bu yana devam eden İsrail savaşının sona ermesini talep ediyor (Reuters)
TT

Gazze'de Hamas'ın çekilmesini isteyen gösteriler sürüyor

Yüzlerce Filistinli, 7 Ekim 2023'ten bu yana devam eden İsrail savaşının sona ermesini talep ediyor (Reuters)
Yüzlerce Filistinli, 7 Ekim 2023'ten bu yana devam eden İsrail savaşının sona ermesini talep ediyor (Reuters)

Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Cibaliye kampında dün düzenlenen gösteriye katılan yüzlerce Filistinli, 7 Ekim 2023'ten bu yana devam eden İsrail savaşının sona ermesini talep ederek, Gazze Şeridi'ndeki insani koşulların kötüleşmesinden sorumlu tuttukları Hamas'ın bölgeyi terk etmesini isteyen sloganlar attı.

Şarku’l Avsat’ın DPA'dan aktardığına göre göstericiler, “Mesaj geldi... (Hamas) çöp” ve “Hee hee hee... (Hamas) teröristtir” gibi öfkeli sloganlar attılar ve hareketin savaşın yansımalarını yönetmesine yönelik artan halk öfkesinin bir ifadesi olarak hareketin liderlerini doğrudan eleştirdiler.

Gösteriye katılanlardan Ali (soyadını açıklamaktan kaçındı) DPA'ya şunları söyledi “Bu acıyı yaşayan bizleriz ve Gazze Şeridi halkı söz sahibi olmalı, başka bir taraf değil. Savaştan ve Hamas'ın daha fazla yıkım ve açlığa yol açan politikalarından bıktık.”

Her gün sevdiklerimizi kaybediyoruz ve ufukta hiçbir umut göremiyoruz.

Gösteriye katılanlardan 45 yaşındaki Um Muhammed ise DPA'ya  “(Hamas) bizim adımıza konuşuyor ama bizim hissettiklerimizi hissetmiyorlar. Çocuklarımız açlıktan ve soğuktan ölüyor ve onları tedavi edecek ilaç bile bulamıyoruz. Savaşlardan uzak, barış içinde yaşamak istiyoruz” ifadelerini kullandı.

Öte yandan bazı göstericiler de İsrail politikalarını sert bir dille eleştirerek, İsrail ordusunu yerleşim bölgelerini kasten hedef almakla ve halka boğucu bir kuşatma uygulamakla suçladı.

32 yaşındaki Mahmud isimli genç şunları söyledi: “Hamas'ın politikalarını reddediyoruz ama aynı zamanda çocukların ve kadınların her gün bombalanmasını da reddediyoruz. Bu yıkım hiçbir bahaneyle haklı gösterilemez. İsrail kuşatma altındaki sivillere karşı öldürme, yıkma ve aç bırakma yöntemlerini kullanıyor ve kimse kılını kıpırdatmıyor.”

Samir adında 29 yaşındaki bir başka protestocu da şunları ekledi: “Biz iki ateş arasında kalmış kurbanlarız, kimse sesimizi duymuyor. İsrail yıllardır bizi kuşatıyor, yiyecek ve ilaçlarımızı kesiyor, Hamas'ı hedef aldığını iddia ediyor, bir yandan da sivillerin evlerini bombalıyor. Bu savaş hepimizi tüketti.”

Hamas karşıtı gösteriler 25 Mart'ta, Gazzelilerin eşi benzeri görülmemiş insani krizle karşı karşıya olduğu bir dönemde başladı. 18 Mart'tan beri devam eden İsrail askeri operasyonları ve geçişlerin kapatılması ciddi gıda, ilaç ve yardım sıkıntısına yol açtı.

Hamas hükümetinin medya ofisi son 20 gün içinde Gazze'de yaklaşık 400 çocuğun öldürüldüğünü ve askeri operasyonların yeniden başlamasından bu yana ölenlerin sayısının yaklaşık bin 350 kişiye ulaştığını bildirdi.