Sudan savaşı: Müphem bir zafer öyküsü

Sudan’da çatışan taraflar tutarlı, mantıklı ve ikna edici bir zafer anlatısı sunamıyor.

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Sudan savaşı: Müphem bir zafer öyküsü

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

Şevki Abdulazim

Sudan'da binlerce askerin ve masum vatandaşın hayatını kaybettiği yıkıcı savaşın benzersiz yanlarından biri de çatışmanın her iki tarafının, zaferin tutarlı, mantıklı ve ikna edici bir anlatımını sunmadaki başarısızlığıdır. Her iki taraf da savaşın bitiminden sonra kutlamak istediği zafere ilişkin genel, belirsiz bir anlatımla yetiniyor.

Ordunun zafer öyküsünü ‘Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) ortadan kaldırılması’ olarak özetlediği bir dönemde, HDK’nin anlatısının ‘ordudaki feshedilmiş rejimin unsurlarının ortadan kaldırılması ve iktidarın sivillere devredilmesi’ şeklinde özetlendiğini görüyoruz. İki tarafın anlatılarındaki ve vaat edilen zaferlerdeki bu belirsizlik, Sudan Ordusu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan'ın tanımladığı gibi, savaşın karmaşıklığını ve saçmalığını artırıyor.

Burhan'ın son konuşması da dahil olmak üzere ordu liderlerinin konuşmalarında yer alan binlerce ağır silahlı düşman askerinin etkisiz hale getirilmesinin duyurulması, orduların seferberlik söyleminden çıkmayabilir. Eğer bu generallerin amacı, HDK’nin büyük bir kısmını ortadan kaldırmak, kabiliyetlerini yok etmek, onları teslim olmaya zorlamak, çatışmayı durdurmak ve güvenli çıkışlar aramaksa bu düşünce doğru görülebilir. Ancak Sudan ordusunun birçok savaşa katıldığına dair kanıtlar bunun başarılmasının zor olduğunu gösteriyor. Açık konuşmak gerekirse, küresel şehirlerdeki gerilla savaşları ve çatışmalara dair kanıtlar bile ordunun benimsediği zafer hipotezinin çok maliyetli olduğunu doğruluyor. Sudanlıların hafızası, ordunun John Garang liderliğindeki halk hareketine karşı yürüttüğü ve 20 yıl süren şiddetli savaşın ardından müzakere masasında sona eren güney savaşının ayrıntılarını koruyor. O dönem Sudan değerli canlar kaybetti ve müzakereler Güney Sudan'ın ayrılmasıyla sonuçlandı.

Ordunun Darfur'daki silahlı hareketlerle yürüttüğü ve onları ortadan kaldırmak için HDK ile iş birliği yaptığı savaşa gelince, bu savaş, silahlı bir hareketin tamamının ortadan kaldırılması, teslim olması ve savaştan çıkması için oturup müzakereye zorlanması da dahil olmak üzere birçok yöntemle sona erdi. Bir zamanlar başarılı olan yöntemler arasında, Darfur'un şu anki başkanı Mini Arko Minawi liderliğindeki Sudan Kurtuluş Ordusu Hareketi'nin, eski rejimle Darfur Barış Anlaşması olarak bilinen Abuja Anlaşması’nı imzalamaya ikna edildiği müzakere yöntemi de vardı. Minawi'nin, hükümete karşı yeniden silaha sarılmadan önce ve anlaşmanın süresi dolduktan sonra daha da şiddetli bir şekilde eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir'in yardımcılığını elde ettiği bu müzakere hiçbir şekilde yenilgiye uğramış ve muzaffer bir müzakere değildi.

Ordunun zafer öyküsünü ‘Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) ortadan kaldırılması’ olarak özetlediği bir dönemde, HDK’nin anlatısının ‘ordudaki feshedilmiş rejimin unsurlarının ortadan kaldırılması ve iktidarın sivillere devredilmesi’ şeklinde özetlendiğini görüyoruz.

İslamcı rejim, Sudan Adalet ve Eşitlik Hareketi’ni ortadan kaldırmaya çalıştı. Hareketin kurucusu Dr. Halil İbrahim'in kendilerine karşı çıkan ve siyasi farkındalığı gelişmiş bir İslamcı olması nedeniyle şiddetli çatışmalarla onu hedef aldı. Bu durum onları, 2011 yılında İbrahim’in hayatına kastedilen bir suikast düzenlemeye yöneltti. Hareket, 2008 yılında Uzun Kol Operasyonu olarak bilinen ve silahlı güçlerin güpegündüz başkent Hartum'a girmesini sağlayan bir askeri operasyon gerçekleştirmişti. Ordu Darfur yerine Omdurman sokaklarında savaştı. İslamcı rejim ayrıca Adalet ve Eşitlik Hareketi'ni, Hasan Abdullah et-Turabi liderliğindeki Halk Kongresi Partisi'nin askeri destekçisi olmakla suçlamaya devam etti.

Aslında rejim, 2017'de Vadi Hovar Muharebesi olarak bilinen ve HDK tarafından gerçekleştirilen bir pusuda Adalet ve Eşitlik Hareketi’ni vurmayı başardı. Hükümet daha sonra Adalet ve Eşitlik Hareketi’ni tamamen ortadan kaldırdığını duyurdu. Aslında hareket o savaşta güçlerinin ve topraklarının yaklaşık yüzde 70'ini kaybetti ama ne teslim oldu ne silahlarını bıraktı, ne de mağlup mantığıyla pazarlık yaptı. Savaşın üstesinden gelmek ve saflarını yeniden düzenlemek için çalışmaya devam etti. İslamcı rejim düşene kadar ne bir barış anlaşması imzaladı ne de teslim oldu.

Abdulvahid Muhammed Nur liderliğindeki Sudan Kurtuluş Hareketi (SLM/AM) ve Abdulaziz el-Hilu liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey (SPLM-N) modelleri, şehir ve kasabalarda yaşanan iç savaşların tamamen bastırılmasının zor olduğunu, istikrar ve güvenlik açısından tehdit olmaya devam ettiğini gösteren son modeller. Abdulvahid hareketi, her ne kadar milis sayısı ve silah bakımından Adalet ve Eşitlik Hareketi’ne göre daha küçük olsa da Cebel Marra bölgesindeki önemli bölgeleri ve yolları hâlâ kontrol altında tutuyor. Güney Sudan'ın ayrılmasından veya bağımsızlığından önce Halk Hareketi ordusunun bir parçası olduğundan otuz yıldan fazla bir süredir orduyla savaşıyor. 15 Nisan'da başlayan savaş sırasında Mavi Nil eyaleti ve Güney Kordofan'da birçok bölgede ordu güçleriyle aralarında çatışmalar yaşandı.

fvdrbg
Gedarif şehrinin güneyindeki Asar köyünde at arabası kullanan bir çocuk, 4 Eylül 2023 (AFP)

Dolayısıyla Sudan ordusunun taraf olduğu bu delillere göre, orduya karşı isyancı güçlerin ezilmesi veya şehirlerde çatışırken savaş yoluyla ortadan kaldırılıp teslim olmaya zorlanması hipotezini gerçekleştirmek zordur. Krizin yönlerinden biri de pek çok gözlemcinin, analistin ve hatta sokaktaki herhangi bir adamın bu savaşta zaferi, Hartum eyaletinin HDK'den temizlenmesi ve vatandaşların evlerine dönmesi olarak görmesidir. Bu bağlamda Sudan Egemenlik Konseyi üyesi ve Ordu Başkomutan Yardımcısı Korgeneral Yasir el-Ata, bir konuşmasında şunları söyledi: “Savaşın Kordofan ve Darfur eyaletlerine yayılması ve buradaki birçok bölgeyi ele geçirmesi dikkate alınmaksızın, isyancı güçler önce Hartum'dan çıkmalı, sonra müzakere hakkında konuşmalı.”

Darfur'un HDK için nüfuz alanı olarak değerlendirildiği ve bu etkinin Darfur sınırlarını aşarak Çad ve Nijer'e kadar uzandığı biliniyor.

HDK’yi tamamen bitirme görevini son derece zor veya neredeyse imkânsız kılan şey, bu güçlerin bizzat ordu kuvvetleri tarafından ileri düzeyde eğitim almış olmasıdır. Eğitim süreçlerinde Sudan ordusunun en iyi subayları görevlendirildi ve bahsettiğimiz tüm silahlı hareketlerin çok ötesinde silah ve savaş kabiliyetine sahipler. Ayrıca Ömer el-Beşir döneminde kurulduğu günden bu yana biriktirdiği muazzam sayısal üstünlüğe ve büyük ekonomik kapasiteye sahipler.

Ancak Sudan'ın geleceğine dair en muğlak, bulanık ve karmaşık anlatı, zaferinin ‘ordudaki İslamcı rejimin kalıntılarını ortadan kaldırmak ve devrik lider Ömer el-Beşir milislerini vurmak’ olduğuna inanan HDK'nin anlatısıdır.

Bir atasözünün dediği gibi, ‘Kalemi tutan, kendisini perişan yazmaz.’ Şüphesiz kalemi ve silahı tutan HDK, denklemin tarafları arasında kendisini en iyi yere yazacaktır. O zaman HDK galip gelecek, mağlup olan ise Sudan, onun devrimi ve medeniyeti olacaktır.

Orduda İslamcı unsurların varlığını kimse inkâr etmiyor ama onları yıkıcı bir savaşla ortadan kaldırmak, korkunç sonuçları olan ve kontrol edilemeyen bir görevdir. HDK’nin ilan edilen misyonunun ikinci kısmı ise iktidarın sivillere devredilmesidir. Burada tarihsel kanıtlar aksini gösteriyor. Silahlı bir gücün muazzam insani ve askeri yetenekleri tükettiği bir savaş yürüttükten sonra iktidarı koşulsuz olarak tamamen başkalarına teslim eden hayırsever ‘siyasi’ bir aktöre dönüşmesinin düşünülmesi mümkün değil.

Temmuz 2006 Savaşı olarak bilinen Lübnan-İsrail savaşının sonunda Hizbullah, resmi Lübnan ordusundan uzakta İsrail’e karşı askeri kazanımlar elde etti. İlerici Sosyalist Parti Genel Başkanı, Lübnanlı tanınmış siyasetçi Velid Canbolat bir açıklamasında, “Nasrallah ve Hizbullah kazandı, Lübnan ise mağlup oldu” ifadelerini kullanmıştı. Nitekim Lübnan o günden bu yana hâlâ Hizbullah’ın ve Nasrallah'ın gizli etkisi altında yaşıyor. Şayet HDK’nin müphem söylemi gerçekleşirse Sudan da benzer bir model bulabilir. Bir atasözünün dediği gibi, “Kalemi tutan, kendisini perişan yazmaz.” Şüphesiz kalemi ve silahı tutan HDK, denklemin tarafları arasında kendisini en iyi yere yazacaktır. O zaman HDK galip gelecek, mağlup olan ise Sudan, onun devrimi ve medeniyeti olacaktır.

Her iki tarafın da kendisine empoze edildiğini iddia ettiği bir savaşta asil bir zafer elde etmek için açık bir argümanın yokluğunda, savaşı mümkün olduğu kadar çabuk durdurmanın erdemi, Sudan'ın hayatta kalması için başlı başına bir zorunluluk olmaya devam ediyor.

*Bu çeviri Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden yapılmıştır.



2025'in ilk yarısında Batı Şeria'da Filistinlilere yönelik 11 binden fazla saldırı gerçekleştirildi

İşgal altındaki Batı Şeria'da El Halil'in kuzeyinde inşa edilen yeni bir İsrail yerleşim karakoluna bakan Filistinli çocuklar, 6 Temmuz 2025 (AFP)
İşgal altındaki Batı Şeria'da El Halil'in kuzeyinde inşa edilen yeni bir İsrail yerleşim karakoluna bakan Filistinli çocuklar, 6 Temmuz 2025 (AFP)
TT

2025'in ilk yarısında Batı Şeria'da Filistinlilere yönelik 11 binden fazla saldırı gerçekleştirildi

İşgal altındaki Batı Şeria'da El Halil'in kuzeyinde inşa edilen yeni bir İsrail yerleşim karakoluna bakan Filistinli çocuklar, 6 Temmuz 2025 (AFP)
İşgal altındaki Batı Şeria'da El Halil'in kuzeyinde inşa edilen yeni bir İsrail yerleşim karakoluna bakan Filistinli çocuklar, 6 Temmuz 2025 (AFP)

Filistin resmi istatistikleri, bu yıl içinde Batı Şeria'daki Filistinlilere yönelik ordu ve yerleşimci saldırılarının 11 bini aştığını gösterdi.

Ayrım Duvarı (Utanç Duvarı) ve Yahudi Yerleşim Birimleriyle Mücadele Konseyi Başkanı Mueyyed Şaban, 2025 yılının ilk yarısında işgal devleti tarafından gerçekleştirilen toplam saldırı sayısının, yerleşimci milisler de dahil olmak üzere çeşitli İsrail kurumları tarafından gerçekleştirilen 11 bin 280 saldırıya ulaştığını bildirdi.

Şaban düzenlediği basın toplantısında, “Saldırıların şekli, sayısı ve niteliğindeki bu önemli artış, işgal devletinin Gazze Şeridi'nde ve Filistinlilerin bulunduğu tüm yerlerde halkımıza karşı yürüttüğü saldırganlıkla eş zamanlı geliyor” dedi.

Şaban, konseyin bu yılın ilk yarısında Batı Şeria'da meydana gelen saldırıları belgeleyen yıl ortası raporunu inceliyordu. ‘İşgal devletinin Filistin topraklarına saldırıları ve sömürgeci genişleme tedbirleri’ başlıklı rapora göre bu saldırılar, sahada gerçekleri dayatmaktan (toprak gaspları, sömürgeci genişleme ve zorla yerinden etme) saha infazlarına, arazi sabotajlarından buldozer operasyonlarına, ağaçların sökülmesinden mülklere el konulmasına, Filistin coğrafyasının bağlarını kesen kapatma ve kontrol noktalarına kadar uzanıyordu.

Saldırılar bin 975 saldırı ile Ramallah’ta yoğunlaşırken, bunu bin 918 saldırı ile El Halil ve bin 784 saldırı ile Nablus izledi.

Siyasi destekli saldırılar

Rapor, Batı Şeria'nın İsrail'deki siyasi düzeyin desteğiyle art arda gelen yerleşimci saldırılarına tanık olduğu bir dönemde geldi.

İşgal Edilmiş Topraklarda İnsan Hakları için İsrail Bilgi Merkezi (B'Tselem), yerleşimci şiddetinin hükümet politikasının parçası olduğunu ve İsrail apartheid rejiminin Filistin topraklarına el koymayı genişletme ve tamamlama stratejisinin bir uzantısı olarak resmi devlet yetkililerinin buna izin verdiğini, olanak sağladığını ve katıldığını bildirdi.

Şaban, yerleşimcilrin toplamda 2 bin 153 saldırıya ulaştığını ve ‘dört sivilin şehit olmasına neden olduğunu’ vurguladı.

Rapora göre yerleşimci saldırıları, ‘Filistin köylerine saldırmak, buralardaki insanlara şiddet uygulamak, sahipleri içerideyken evleri ateşe vermek, vatandaşlara ateş etmek, yerleşim karakolları kurmak, vatandaşların topraklarını kontrol etmek, sokaklara ve araçlara saldırmak , organize ve tehlikeli saldırılar başlatmak’ arasında değişiyordu.

Bu saldırılar Ramallah (491), El Halil (409) ve Nablus (396) vilayetlerinde yoğunlaştı.

Filistin istatistiklerine göre, yerleşimciler geçtiğimiz 2024 yılı boyunca 2 bin 400 saldırı gerçekleştirdi.