Kerkük'te ‘isyanlar’ ve iç savaş uyarıları

Kerkük'te Kürt partisi genel merkezinin taşınması konusundaki anlaşmazlık nedeniyle huzursuzluk yaşanıyor.

Erbil-Kerkük arasında kapanan anayol 3 Eyül’de yeniden trafiğe açıldı. (AFP)
Erbil-Kerkük arasında kapanan anayol 3 Eyül’de yeniden trafiğe açıldı. (AFP)
TT

Kerkük'te ‘isyanlar’ ve iç savaş uyarıları

Erbil-Kerkük arasında kapanan anayol 3 Eyül’de yeniden trafiğe açıldı. (AFP)
Erbil-Kerkük arasında kapanan anayol 3 Eyül’de yeniden trafiğe açıldı. (AFP)

Shelly Kittleson

Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) başkenti Erbil ile Kerkük arasındaki ana yol, çok sayıda kişinin hayatını kaybettiği şiddet olayları sonrası bir haftalık kapanmanın ardından, 3 Eylül sabahı yeniden trafiğe açıldı.

Irak'ta federal güçlerin Kürt siyasi partisinin genel merkezine geri verilmesi planı üzerindeki anlaşmazlık, Irak'taki yerel topluluklar arasında, özellikle Bağdat merkezli hükümet ile Erbil merkezli bölgesel hükümet arasında ihtilaflı bölgelerde devam eden güven eksikliğini gösteriyor.

Şiddetin patlak vermesinin ardından Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, Kerkük şehrinde sokağa çıkma yasağı uygulanması ve ayaklanmalardan ‘etkilenen bölgelerde geniş çaplı güvenlik operasyonları yürütülmesi’ emrini verdi. Ardından 3 Eylül'de binaların Irak Kürdistan bölgesinin en büyük partisi olan Kürdistan Demokrat Partisi'ne (KDP) devrinin ertelenmesi kararı alındı ​​ve sokağa çıkma yasağı kaldırıldı.

IKBY Başbakanı Mesrur Barzani, X (eski adıyla Twitter) sosyal medya platformunda, Kerkük'te demokrasi ve barışçıl birliktelik değerlerine karşı yapılan eylemleri ‘şiddetle’ kınadığını ifade etti. Ayrıca, kurbanlara derin taziyelerini dile getirerek ‘Kürt vatandaşlarının öldürülmesine ve yaralanmasına neden olan şovenist saldırıları’ kınadı.

‘Etnik savaş’ konusunda uyarmış ve öldürülmeden önce sükûnet çağrısında bulunmuştu

Gece yaşanan olaylarda yaşamını yitirenlerden Kürt vatandaşı Hawkar Abdullah, o günün erken saatlerinde yerel televizyon kanalı ‘Kurdistan24’e röportaj vermişti.

Abdullah yaptığı açıklamada şunları söylemişti:

Kürt liderlerine sesleniyorum; durumun sakinleşmesi için bir çağrı yapılmalı. Böyle giderse etnik çatışma yaşanır. Kerkük'ün bir Kürdistan şehri olduğu tüm dünyaya kanıtlandı. Türkmen ve Araplar karıştırıyor. Kerkük Kürdistan şehridir ve Kürtler huzuru korumaya çalışıyor. Onlar durumu bozmak istiyor.

Daha sonra, Abdullah'ın, vurulmasının ardından kanlar içinde kalan beyaz bir gömleği giydiği fotoğrafları internette yayıldı. Bu fotoğraflar, Abdullah'ın daha önceki yıllarda Kürt peşmerge kıyafetleriyle çekilmiş fotoğraflarıyla birlikte paylaşıldı.

Haberlerde, Abdullah'ın IKBY’nin ikinci en büyük partisi olan Kürdistan Yurtsever Birliği (KYB) ile bağlantılı resmi Peşmerge saflarında bir savaşçı olduğu bildirildi.

Hükümet, Irak genelinde ana işveren konumunda. Geniş kapsamlı bir kamu sektörüne sahip olmasıyla ancak maaş ödemelerinde gecikmesiyle biliniyor. Bölgesel ve federal güçlerdeki pek çok asker genellikle zorunluluktan dolayı birden fazla işte çalışıyor.

Abdullah, röportajda, şiddet olaylarının yaşandığı şehirdeki Rahimawa yakınlarındaki Arafa bölgesinin sakinlerinden olduğunu söylemişti. Arafa bölgesi, petrol zengini şehrin kuzeyinde yer alıyor. Bölge Kuzey Petrol Şirketi tarafından 1940'larda işçileri için inşa edilmişti.

fverb
Kürt silahlı unsurlar, 3 Eylül'de Kerkük'ün eteklerinde KDP lideri Mesut Barzani'nin fotoğrafının yanında poz verdiler. (EPA)

Federal güvenlik güçlerine mensup bir kişi geçtiğimiz cumartesi gecesi Al-Majalla’ya, gençlerin araçları tahrip ettiği bir video gönderdi ve Abdullah'ın öldürülmeden önce aralarında olduğunu iddia etti. Majalla, videoda kurbanlar arasında olabilecek herhangi bir kimse tespit edemedi. Güvenlik görevlisi, kimliğinin açıklanmaması kaydıyla geçtiğimiz pazar sabahı, gece boyunca 12 kişinin yaralandığını söyledi. Majalla’nın elde ettiği bilgilere göre, başka bir kaynak, gece boyunca çıkan silahlı çatışmalar ve diğer şiddet olaylarında yaralandığı iddia edilen 16 kişinin adını bildirdi Bu olaylar sırasında arabalara ateş açıldı, mülkler tahrip edildi ve şehirde gerginlik arttı.

Kerkük şehrinde sokağa çıkma yasağı uygulanması ve ayaklanmalardan ‘etkilenen bölgelerde geniş çaplı güvenlik operasyonları yürütülmesi’ emrini verdi.

En genç yaralı 16 yaşındayken, en yaşlısının yaşı 55’ti. Hastane kayıtlarında yer alan ve Majalla’ya gönderilen isimler, en az üç erkeğin öldürüldüğünü gösteriyor. İkisi ‘Peşmerge’ olarak kayıtlıyken, bir diğeri ise 20'li yaşlarındaydı. Kurdistan24 televizyon kanalı, yerel polis kaynaklarından birinin dört kişinin öldüğünü söylediğini aktardı. Daha sonra, dördüncü bir kişinin de aldığı yaralardan dolayı pazar sabahı öldüğünü duyurdu.

Medyada yakınlarının şu ifadelerine yer verildi: "Halk Seferberlik Güçleri onu sırf Kürdistan bayrağı taşıdığı için vurdu."

‘Kürdistan'ın Kudüs'ünde protesto

Göstericiler, geçtiğimiz pazar günü Erbil'i petrol zengini Kerkük'e bağlayan ana yolu kapatmış ve Kerkük'teki Müşterek Harekat Komutanlığı binalarının yakınına çadırlar kurmuştu.

Başbakan daha önce KDP tarafından kullanılan ve birkaç yıl önce birçok farklı federal gücün yer aldığı Müşterek Harekât Komutanlığı tarafından kullanılan binaları iade etme kararını iptal edene kadar yerlerinde kalacaklarına söz vermişlerdi.

Merkezi Erbil'de bulunan KDP, IKBY'nin en büyük siyasi partisi kabul ediliyor.

Bağdat'taki merkezi hükümet ve Erbil'deki bölgesel hükümet, Kürt Peşmerge güçlerinin kontrolü ele geçirdiği ve şehri DEAŞ saldırısına karşı koruduğu 2014 yılına kadar şehri ortaklaşa yönetiyordu. KDP, 2017'nin sonlarına kadar binayı kullandı. O yıl, Irak Kürdistan Bölgesi'nin bağımsızlığı için yapılan referandumdan sonra, merkezi hükümet tarafından şiddetle karşı çıkan federal kuvvetler ve İran destekli Şii milisler şehri ele geçirdi. KDP, daha sonra vilayetteki tüm operasyonlarını durdurdu.

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığına göre Kerkük şehri, uzun bir süredir gerginliğin odak noktası durumunda. Irak'ın petrole bağımlı olması farklı etnik ve dini toplulukları arasında iş birliğine ihtiyacı olması nedeniyle ülkenin istikrarı büyük ölçüde bu şehre bağlı. Sudani liderliğindeki mevcut hükümetin kurulmasıyla imzalanan anlaşmanın, KDP’nin Kerkük'e geri dönmesini öngören bir madde içerdiği söyleniyor.

sdfe
Sokağa çıkma yasağının 3 Eylül'de kaldırılmasının ardından Irak güvenlik güçleri Kerkük'te konuşlandı. (AFP)

IKBY hariç tüm bölgelerinde 18 Aralık'ta yapılması planlanan il seçimleri öncesinde genel merkezin 28 Ağustos'ta Kürt siyasi partisine devredilmesi planlanıyordu.

Son yerel seçimler, DEAŞ'ın ülkenin büyük bir bölümünü ele geçirmeden ve Irak'ın 2014-2017 yılları arasında terör örgütüne karşı savaş başlatmadan önce 2013 yılında yapılmıştı.

DEAŞ'ın topraklarını ele geçirmesi nedeniyle milyonlarca insan yerinden edildi. Irak'ta DEAŞ'ın resmi olarak yenilgiye uğratılmasının üzerinden yaklaşık altı yıl geçmesine rağmen, hala bir milyondan fazla Iraklı göçmen olarak yaşıyor.

Kürtler, petrol bakımından zengin ve çok etnikli şehir üzerinde tam kontrole veya en azından çoğunluk kontrolüne sahip olmaları gerektiğine güçlü bir şekilde inanıyorlar. Birçok kişi, 1970'lerde eyalette başlatılan Araplaştırma programında değişiklikler yapılması gerektiğine ve bunun yanı sıra Irak'ın 2005 anayasasının bir parçası olarak bu yönde bir planın hiçbir zaman uygulanmadığına işaret ediyor.

Kürt lider ve eski Irak Cumhurbaşkanı Celal Talabani bir zamanlar Kerkük'ü ‘Kürdistan'ın Kudüs'ü’ olarak tanımlamıştı.

Kerkük şehri, uzun bir süredir gerginliğin odak noktası durumunda. Irak'ın petrole bağımlı olması farklı etnik ve dini toplulukları arasında iş birliğine ihtiyacı olması nedeniyle ülkenin istikrarı büyük ölçüde bu şehre bağlı.

2016 yılında, Eylül 2019’dan bu yana Irak Kürdistan Bölgesi Başkan Yardımcısı olarak görev yapan Şeyh Cafer Şeyh Mustafa ile görüşmüştüm. Bu görüşme, DEAŞ'a karşı süren savaş sırasında Kerkük bölgesinde yapılmıştı. Şeyh Mustafa bana o zamanlar "Tüm Kürtler, çocukluklarından beri Hamrin Dağları'nın Kürdistan'ın sınırları olduğunu düşünür" demişti.

Hamrin Sıradağları, İran sınırındaki Diyala Valiliği'nden Kerkük bölgesinin güney kısmından geçen Selahaddin Valiliği'ne kadar uzanıyor. O dönemde Şeyh Cafer, Haşdi Şabi arasında disiplin ve birleşik liderlik eksikliğinin yanı sıra merkezi hükümetle olan zayıf koordinasyondan yakınıyordu.

Teslime kim karşı çıktı?

Majalla'nın iletişime geçtiği yerel kaynaklar, geçtiğimiz hafta yolun kapatılmasına katılanların çoğunun Şii liderliğindeki bir siyasi parti ve İran'la bağlantılı silahlı grup olan Asaib Ehlu'l-Hak’ın üyeleri veya destekçileri olduğunu iddia etti.

Bilgiler, Asaib Ehlu'l-Hak’ın 2016'dan beri Irak'ın Şii milis güçlerinden oluşan Haşdi Şabi'nin içinde tugaylar bulundurduğunu gösteriyor. Haşdi Şabi, 2014'te DEAŞ'a karşı savaşmak için kuruldu, ancak on yıl önce de vardı ve Esas olarak 2003 işgalinden sonra Irak'ta ABD liderliğindeki uluslararası koalisyon güçleriyle savaşıyordu. Asaib Ehlu'l-Hak’ın İran'dan finansman ve destek aldığı biliniyor.

nhhn
Kerkük'te 3 Eylül'de yaşanan olaylarda öldürülen Hüseyin Sabir'in yakınları. (EPA)

Kerkük'teki Kürt sakinler, teslim işlemine karşı çıkan ve yolu kapatan kişilerin bölgeden olmadığını iddia ediyor. Bu durum, zaten krizden muzdarip bir ekonomide yerel halk için çok fazla sorun yarattı.

IKBY Başbakanı Mesrur Barzani, Kerkük'teki ‘zulüm gören Kürtlere’ sağduyulu olma şiddetten kaçınma, Kerkük'ün yerli Arap ve Türkmen vatandaşlarına ise yabancıların şehrin istikrarını bozmasına veya Kerkük'ün çeşitli halkları arasındaki barış ve uyumu bozmasına izin vermeme çağrısında bulundu.

Sosyal medyada, Kürt göstericilerin (genellikle ‘provokatör’ olarak tanımlanan) bir adamın pasaportunu sergilediği bir video yayıldı. Adam, Irak'ın Şii nüfusun çoğunlukta olduğu Maysan vilayetinde dünyaya gelmiş ve ülkenin en güneydoğusunda, İran sınırına yakın bir yerde bulunuyor. Videoda, adamın memleketini terk ettiğini ve yolu kapatan Asaib Ehlu'l-Hak grubuna dahil olduğu iddia ediliyor.

Son yerel seçimler, DEAŞ'ın ülkenin büyük bir bölümünü ele geçirmeden ve Irak'ın 2014-2017 yılları arasında terör örgütüne karşı savaş başlatmadan önce 2013 yılında yapılmıştı.

Kerkük bölgesindeki birçok Arap ve Türkmen yerel yetkili, teslim işlemini şiddetle eleştirdi. 26 Ağustos'ta, Kerkük Arap Koalisyonu, 2017'deki kanun uygulama operasyonunun, Kerkük vilayetindeki güvenlik durumunu iyileştirmede etkili bir rol oynadığını ve bunun hayatın her alanında olumlu bir yansıması olduğunu ve vilayetteki barışçıl birlikte yaşamanın güçlendirilmesine yol açtığını iddia eden bir açıklama yayınladı.

Açıklamada ayrıca şu ifadelere yer verildi:

Kerkük vilayetindeki Müşterek Operasyonlar Komutanlığı Karargahı, kanun uygulama operasyonunun bir simgesidir ve bu karargahın, parti yetkililerinin binanın mülkiyetini kanıtlamadan boşaltılması, olumsuz bir mesaj göndermektedir.

Açıklamada bunun yanı sıra söz konusu adımın ‘güvenlik durumunu baltalayacağına’ dair endişeler uyandıracağı iddia edildi. “Bina devletin mülkiyetindedir ve Müşterek komutanlığın kullanımı için yerel hükümet tarafından restore edilmiştir" denildi.

Kerkük bölgesindeki Arap toplumu üyeleri de Kürt güçlerinin kendilerine ayrımcılık yaptığını iddia ederken, Kürt vatandaşlar da bazı Sünni Arapların DEAŞ'ı desteklediğini ve tüm topluma güvenmediklerini iddia ediyor.

Kerkük doğumlu ve 2010'dan beri Irak Parlamentosu üyesi olan Irak Türkmen Cephesi Başkanı Erşad Salihi, geçtiğimiz cumartesi akşamı yaptığı açıklamada, "Gösteriler barışçıl bir şekilde devam ederken, PKK ve İran'dan gelen teröristler Kerkük'ü kaosa sürükledi" ifadelerini kullandı.

Salihi, ayrıca "Müşterek Harekat Komutanlığı karargâhının statüsünün yerel seçim sonrasına bırakılmasını, böylece adli işlemlerin orada kararlaştırılmasını teklif ediyorum” dedi. Şiddetin artmasını önlemek için, yetkililer görünüşe göre Müşterek Operasyonlar Komutanlığı'nın şu an için binalarda kalmasına izin verdi. Ancak, bu kararın ne kadar süreceği veya başbakanın kararının aralık ayındaki oylamadan önce uygulanmasının daha fazla kargaşaya yol açıp açmayacağı henüz belli değil.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.



Rusya ve İsrail arasında Suriye'de İran'a karşı yapılan askeri mutabakata ne olacak?

Rusya ve İsrail arasında Suriye'de İran'a karşı yapılan askeri mutabakata ne olacak?
TT

Rusya ve İsrail arasında Suriye'de İran'a karşı yapılan askeri mutabakata ne olacak?

Rusya ve İsrail arasında Suriye'de İran'a karşı yapılan askeri mutabakata ne olacak?

Samir İlyas

Ortadoğu'nun bölgesel olarak topyekûn bir savaşa sürüklenmesi ihtimali, Rusya'nın Ukrayna'ya savaş açmasından bu yana önemli ölçüde soğuyan Rusya-İsrail ilişkilerindeki uçurumu daha da derinleştirdi. İki ülke arasındaki ilişkiler her ne kadar Yahudi devletinin kuruluşundan bu yana inişli çıkışlı bir seyir izlemiş ve yaklaşık çeyrek asırdır kopma noktasına gelmiş olsa da 1991 yılı sonlarında diplomatik temasların yeniden başlamasıyla içinde bulunduğumuz dönemin iki ülke arasındaki ilişkilerin en ciddi sınavı olduğunu söylersek abartmış olmayız.

Tarihe baktığımızda Sovyetler Birliği’nin 1947 yılında Filistin'in bölünmesini desteklediğini ve o zamanlar yeni kurulmuş olan Yahudi devletini tanıyan ve diplomatik temsilci gönderen ilk ülkelerden biri olduğunu görebiliriz. Sovyet liderleri, sosyalizme en yakın devletin kurucularının ideolojik geçmişine dayanarak İsrail'in komünist blokla uyumlu olacağına, İngiltere ve Batı ülkelerinden uzak duracağına ve bölgede bir sosyalizm modeline dönüşeceğine inanıyorlardı. Ancak Moskova, başta Irak, Suriye ve Mısır olmak üzere Arap ülkeleriyle ilişkiler kurduğunda Yahudi devleti konusunda kısa sürede hayal kırıklığına uğradı.

Rusya, 5 Haziran 1967 tarihindeki Altı Gün Savaşı’ndan sonra İsrail ile diplomatik ilişkilerini kesmiş, ancak Sovyetler Birliği'nin 1991 yılının aralık ayında son nefesini vermesinden birkaç gün önce İsrail’in Moskova'daki Büyükelçiliği’ni yeniden açmıştı. Moskova'daki yönetici elitlerinin 1990'lı yıllardaki Batı ve İsrail yanlısı yönelimlerine rağmen, bu dönem Rusya'nın Ortadoğu meselelerinden elini eteğini çektiği bir dönem oldu. Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin'in yükselişiyle birlikte Kremlin, gözünü Ortadoğu'ya dikti. Rusya’nın diplomatik makamları İsrail de dahil olmak üzere bölgedeki tüm taraflarla güçlü bağlar kurmak için aktif çalışmalarda bulundu.

Putin'in 2005 yılında İsrail’e gerçekleştirdiği ilk ziyaretten bu yana iki ülke arasındaki ilişkiler, ‘uzun soluklu bir balayına’ tanık oldu. Ancak bu süreç Rusya'nın İran'a ve Hamas ve Hizbullah gibi İran destekli örgütlere açık olmasıyla ilgili anlaşmazlıklarla sonuçlandı.

Rusya'nın 2015 sonbaharında Suriye'ye askeri müdahalede bulunması, iki ülke arasındaki ilişkilerin tarihinde bir dönüm noktası oldu. İki taraf, aralarında olası sürtüşmeleri önlemek amacıyla bir mutabakat imzaladı. Moskova, İsrail'in Suriye'deki İran’a ve Hizbullah’a ait mevzilere düzenlediği hava saldırılarını çeşitli açıklamalarla kınasa da hava savunma sistemleri bu saldırılara karşılık vermedi. Temelde kendi askerlerinin ve Suriye rejimi güçlerinin hedef alınmamasını önemseyen Moskova, Hizbullah'a herhangi bir silah tedarikinin ulaşmasını engellemek için İsrail ordusuna atış serbestliği tanımış gibi görünüyor. Rusya'nın Suriye'ye askeri müdahalesinin ilk üç yılında iki ülke arasındaki ilişkiler ‘uzun soluklu bir balayına’ tanık oldu. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun Moskova ziyaretleri arttı. İki taraf 2018 yazında Suriye'nin güneyinin Şam rejiminin kontrolüne geçmesi konusunda iş birliği yaptı. Putin, Netanyahu'ya o dönemde birkaç seçim kazanmasını sağlayan ‘hediyeler’ verdi. Bunlardan en önemlisi İsrailli asker Zechariah Baumel'in naaşının kalıntılarının bulunmasıydı.

frgbgrf
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Suriyeli mevkidaşı Beşşar Esed Hmeymim Hava Üssü’ndeki askeri geçit törenini izlerken, 11 Aralık 2017

İsrail-Rusya ilişkileri, 17 Eylül 2018 yılında bir İlyuşin Il-20 tipi Rus keşif uçağının düşmesi ve 15 mürettebatın tamamının hayatını kaybetmesiyle ciddi bir sınavdan geçti. Rusya ordusu olaydan İsrail'i sorumlu tuttu. Rusya Savunma Bakanlığı Sözcüsü İgor Konaşenkov, İsrail'in Suriye'deki Rus güçleri komutanlığına birkaç dakika içinde Suriye'nin kuzeyinde bir saldırı gerçekleştireceğini bildirdiğini, ancak İsrail’in bu bildirisinden sadece bir dakika sonra batı bölgelerinde hava saldırısı düzenleyerek Rus keşif uçağının düşmesine neden olduğunu açıkladı. Konaşenkov, açıklamasında “Bu tür eylemler, Suriye'de güçlerimiz arasında olası sürtüşmeleri önlemek için 2015 yılında imzalanan mutabakatın doğrudan ihlalidir” ifadelerini kullandı.

Bu olayın ve ardından İsrail'in Suriye'deki mevzileri vurmasının kınandığı açıklamalara rağmen Rusya'nın tepkisi, Türkiye'nin 2015 yılında Suriye-Türkiye sınırında SU-24 tipi bir Rus savaş uçağını düşürmesine verilen tepkinin boyutuyla kıyaslanamaz. İki taraf da krizi oldukça hızlı bir şekilde aşmayı başardı. Öte yandan İsrail, Suriye'nin çeşitli bölgelerinde İran’a ve Hizbullah’a ait mevzilere yönelik saldırılarını sürdürdü. Rusya'nın İsrail saldırılarını önlemek için Suriye'ye transfer edeceğini açıkladığı hava savunma ve elektronik sinyal karıştırma sistemleri, bu saldırılara müdahale etmedi.

İran ve İsrail arasındaki denge

Rusya hem İran hem de İsrail ile ilişkilerinde hassas dengeleri koruyarak Suriye'nin bu iki ülke arasında bir vekalet savaşı arenasına dönüşmesini engellemeye çalıştı ve İsrail'in güvenliğine bağlı olduğunu vurgulamaya özen gösterdi. Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, iki ülke arasındaki diplomatik ilişkilerin yeniden başlamasının 30’uncu yıldönümü vesilesiyle İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth için kaleme aldığı makalede, “Ortadoğu'da güvenlik ve istikrar konusunda İsrailli ortaklarımızla istişarelerimizi sürdürmek istiyoruz. Bölgedeki sorunlara yönelik kapsamlı çözümlerin mutlaka İsrail'in güvenlik çıkarlarını da dikkate alması gerektiğine her zaman dikkati çekiyoruz. Bu, temel bir nokta” diye yazdı.

Batı basınında 22 Ekim 2021 tarihinde yer alan haberlerde Rusya'nın Ukrayna'ya saldırmak üzere harekete geçtiği aktarıldı. Dönemin İsrail Başbakanı Naftali Bennett, İsrail'in Suriye'de düzenlediği hava saldırılarına ilişkin Rusya ile imzaladıkları mutabakatı teyit etmek ve İran’ın nükleer programını görüşmek üzere Soçi'ye gitti. Bennett, ziyareti sırasında Rusya-İsrail ilişkilerini ‘benzersiz’ ve ‘karşılıklı güvene dayalı’ olarak tanımlayan Putin'den destek aldı.

İsrail’in kuruluşunda Rusya'nın Sovyetler Birliği'nin varisi olarak oynadığı role işaret eden Bennett, “İsrail, yurtdışında Rusça konuşan en büyük topluluğa ev sahipliği yapıyor” ifadelerini kullandı.

Putin, Bennett hükümetinin İsrail-Rusya ilişkileri konusunda selefi Binyamin Netanyahu'nun yaklaşımını sürdüreceğini umduğunu ifade etti. Suriye konusunun gündemin üst sıralarında yer aldığı anlaşılan görüşmelerde Putin, “Bildiğiniz üzere Suriye'de devlet otoritesini yeniden tesis etmek için çaba sarf ediyoruz ve aramızda azımsanmayacak sayıda anlaşmazlık yaşanan konular var. Ancak özellikle terörle mücadeleye ilişkin konularda fikirlerimizin yakınlaştığı noktalar ve iş birliği fırsatları da var. Genel olarak görüşebileceğimiz ve görüşmemiz gereken pek çok konu söz konusu” diye konuştu.

Yeni imzalanan mutabakatlar, İsrail'in İran Devrim Muhafızları Ordusu (DMO) ve İran destekli milisler tarafından tutulan İran mevzilerine düzenlenen hava saldırıları konusundaki anlaşmazlığa yönelik bir çözüm de içeriyordu. Bennett, anlaşma uyarınca Rusya’ya ‘çok daha önce ve daha doğru bilgi verme’ taahhüdünde bulundu.

Bennett ise Rusya ile ilişkilerin ülkesi için önemini vurguladı. Putin'in son yirmi yılda iki ülke arasındaki ilişkilerin güçlendirilmesi sürecine öncülük ettiğini belirtti. Bugünkü seviyesine yükseltmeyi başardığını belirtti. Putin’i ‘İsrail'in çok yakın ve gerçek bir dostu’ olarak nitelendiren Bennett, Sovyetler Birliği'nin İkinci Dünya Savaşı sırasında Yahudileri korumadaki rolüne övgüde bulundu. Bennett, görüşmenin başında yaptığı açıklamada, Putin ile Suriye'deki gelişmeleri ve ‘İran'ın nükleer programının gelişimini durdurma çabalarını’ ele almayı planladığını söyledi.

Daha önce belirlenen süreye üç saat daha ekleyerek beş saat sürmesi görüşmenin önemini gösterdi. Görüşme sonrası Putin, Bennett'i Soçi'deki Başkanlık Sarayı’nın bahçesinde bir tura çıkardı. Bennett, (Yahudilikte Şabat günü olan) cumartesi gününe girilmesi nedeniyle Tel Aviv'e dönüşünü ertelemek zorunda kaldı.

Bennett, Rusya ziyaretinden günler sonra yaptığı bir açıklamada, Putin ile ‘iyi ve istikrarlı anlaşmalara’ vardıklarını ve ‘İsrail'in güvenlik ihtiyaçları konusunda kendisini dinleyen bir kulak’ bulduğunu söyledi. Putin ile görüşmelerinde İran'ın nükleer programıyla ilgili gelişmeleri de ele aldıklarını kaydeden Bennett, bu programın ulaştığı ileri aşamanın ‘herkesi endişelendirdiğini’ vurguladı.

xscvds
Eski İsrail Başbakanı Naftali Bennett’in hükümetinin ilk kabine toplantısı için Kudüs’e geldiği sırada çekilen bir fotoğrafı, 3 Temmuz 2022

İsrail basını Tel Aviv'deki siyasi kaynaklara dayanarak Suriye konusunda Rusya-İsrail arasındaki görüş ayrılıklarının en aza indirildiğini ve yeni mutabakatın İsrail'in DMO ve İran destekli milisler tarafından kullanılan Suriye’deki İran mevzilerine düzenlenen saldırılarla ilgili anlaşmazlığın çözümünü de içerdiğini yazdı. Bennett, anlaşma uyarınca Rusya’ya ‘çok daha önce ve daha doğru bilgi verme’ taahhüdünde bulundu. Bennett, saldırıların daha spesifik olacağına ve Suriye rejiminden kişileri ve altyapısını hedef almayacağına da söz verdi.

İki taraf, Lübnan’daki Hizbullah Hareketi’ni ve İran destekli milisleri Suriye'nin Golan Tepeleri’nin işgal altındaki bölümüyle olan sınırdan uzak tutma konusunda da anlatı.

Öte yandan Putin, iki ülkenin genelkurmay başkan yardımcıları tarafından yönetilen askeri koordinasyon komitesinin çalışmalarına yeniden başlaması ve Rusya'nın ‘tüm bölge için bir tehdit haline gelen İHA’lara karşı İsrail ile ortak bir ekip kurulması’ önerisini incelemeyi kabul etti.

İsrail basını İran konusundaki görüş ayrılıklarının neredeyse hiç değişmediğini bildirdi. Rusya, İsrail'in İran’ın nükleer bir güç haline gelmesi tehlikesine ilişkin endişelerini paylaşsa da Putin, İsrail'in askeri seçeneğe başvurulmasına ilişkin tutumunu reddetti. Bennett'in tutumunu yeniden gözden geçirme talebini geri çevirerek bu ikilemin tek çözümünün diplomatik bir çaba olduğunu vurguladı.

Esed rejiminin temellerinin yeniden sağlamlaştırılması

Rusya'nın İsrail'in Suriye’deki İran mevzilerini hedef almasını engelleme konusundaki umursamazlığının, iki ülkenin müdahalesiyle Suriye Devlet Başkanı Esed rejiminin temellerinin yeniden sağlamlaştırılmasının ardından İran'ın nüfuzunu sınırlandırma ve siyasi ve ekonomik kazanımları tekeline alma arzusundan kaynaklanmış olabilir. Bununla birlikte Tahran ve Moskova, orduların ve milislerin ülkelerdeki rolü konusunda da farklı görüşlere sahipler. Tahran, gerektiğinde kontrol edilebilen ve kullanılabilen güçlü milislere sahip zayıf bir orduyu tercih ederken, Moskova siyasi komuta altında güçlü bir merkezi ordu kurmayı tercih ediyor.

Göz ardı edilmemesi gereken önemli bir faktör olarak Rusya, İran’ın Suriye'deki güçlü varlığının mültecilerin geri dönüşü, ekonominin iyileştirilmesi ve altyapının yeniden inşası için Batı ve Arap ülkelerinin desteğini almanın önünde bir engel olduğu görüşünden yola çıkmış olabilir. Öte yandan İran da tıpkı Rusya gibi Suriye'nin yeniden inşasını finanse edemiyor.

Bununla birlikte Rusya'nın İran dosyasındaki tutumu hiç değişmedi. Moskova, İran'ın nükleer silah edinmesine ve ‘nükleer güçler kulübüne’ girmesine karşı çıkmaya devam ediyor. Fakat aynı zamanda Hazar Denizi, Güney Kafkasya ve Orta Asya'daki güvenlik sistemini ve Basra Körfezi bölgesindeki dengeleri bozabilecek bir saldırıya da karşı. Ayrıca Rusya, İran'a uygulanan yaptırımların kaldırılmasının ardından İran'la çıkarlarını garanti altına alacak ve enerji, altyapı ve diğer alanlardaki yatırımlar konusunda ek kazanımlar elde etmesini sağlayacak diplomatik bir çözüm bulmaya çalışıyor.

Bennett'in ziyaretinin ardından yaşananlar, Rusya-İsrail ilişkilerinin iyiye gittiğini gösterdi. İsrail Suriye'deki saldırılarını istediği gibi sürdürürken Rusya'nın Yahudi devletinin güvenliğine olan bağlılığı eskisi gibi devam etti. Moskova'nın İsrail'in Filistin Yönetimi ile yürüttüğü müzakerelere ev sahipliği yapmaya odaklanmaması da önemli bir faktör.

İran'dan Rusya'ya askeri destek

Moskova ve Tel Aviv arasındaki görüş ayrılıklarının kesin olarak çözüleceğine ve her iki tarafın da diğerinin ihtiyaçlarını ve endişelerini dikkate alarak yakın iş birliğini sürdürmesine dair iyimser bir hava hakim olsa da 24 Şubat 2022 tarihinde Ukrayna'yı hedef alan Rus füzeleri ve bombaları, İsrail-Rusya ilişkilerindeki gerilimin daha önce görülmemiş bir düzeye tırmanmasında önemli bir rol oynadı.

İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, Ukrayna’daki savaşın ilk gününde yaptığı açıklamada, ‘İsrail'in Ukrayna'nın toprak bütünlüğünü desteklediğini’ vurguladı ve Ukrayna'daki İsraillilere ‘kara geçişleri yoluyla geri dönmeleri’ çağrısında bulundu. Dönemin İsrail Dışişleri Bakanı Yair Lapid ise Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını kınayarak bu adımı ‘dünya düzeninin ihlali’ olarak nitelendirdi. Lapid, “İsrail'in Ukrayna ile derin ve iyi ilişkileri var” dedi. Bu iki açıklamanın ardından dönemi İsrail Başbakanı Bennett, hükümetindeki bakanlardan Ukrayna'da olup bitenlerle ilgili herhangi bir açıklama yapmamalarını istedi. Kınamaların ardından İsrail, durumu dengelemek amacıyla Ukrayna'ya silahları sağlamayı reddetti.

Çatışmalar şiddetlendikçe İsrail'in Rusya’nın Ukrayna’ya açtığı savaşı şiddetle kınaması ve Batı'nın yaptırımlarına katılması yönündeki baskılar da arttı. Ukrayna'da 10 bin İsrailli ve 200 bin Yahudi yaşıyor. Bennett, 12 Mart'ta Moskova ve Kiev arasında barış için arabuluculuk girişiminde bulundu ve ülkesinin savaştan taraflardan herhangi birinin yanında yer almak zorunda kalmaması için savaşı sona erdirmeye çalıştı. Zira İsrail’in Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısına sessiz kalması hem ABD’yi hem de diğer Batılı ülkeleri kızdıracaktı.

Diğer taraftan Tel Aviv'in, kuzey komşusu Rusya ile başta Suriye, İran'ın nükleer programı ve siyasi ve ekonomik ilişkiler olmak üzere birçok konuda büyük çıkarları olduğu düşünüldüğünde Ukrayna'daki savaş konusunda daha agresif bir tutum sergilemesi oldukça zor görünüyor.

Bennett'in arabuluculuk girişiminin başarısızlığa uğramasının ardından iki ülke arasındaki ilişkiler, Rusya Dışişleri Bakanı Lavrov'un 2022 yılının mayıs ayı başlarında İtalyan televizyon kanalı Mediaset'e verdiği röportajda “Cumhurbaşkanı Yahudi olan bir Ukrayna nasıl Nazi olabilir?” şeklindeki bir soruya cevaben Hitler'in Yahudi kökenlerine atıfta bulunduğu sözlerinin ardından daha da kötüleşti.

İsrailli yetkililer, Lavrov'un sözlerine büyük tepki gösterdiler. Rusya’nın Tel Aviv Büyükelçisi Dışişleri Bakanlığına çağrılarak özür dilemesi istendi.

İki ülke arasındaki ilişkiler daha düşük seviyelere indirildi. Rusya'nın Ukrayna'ya karşı savaşında İran’ın Şahid model İHA’lar, füzeler ve roketler gibi askeri desteğine giderek daha fazla yönelmesi ve Batı'nın yaptırımlarını delmek için iş birliği yapmaları nedeniyle Moskova ile Tahran arasındaki ilişkiler güçlendi.

7 Ekim bir dönüm noktası

Batılı ülkeler, Hamas Hareketi’nin İsrail’e karşı 7 Ekim 2023 tarihinde düzenlediği saldırıyı kesin bir dille kınarken Rusya Devlet Başkanı Putin saldırının geçmişe uzanan kökenlerine işaret etti. Putin, Hamas’ın saldırısından dört gün sonra Moskova'da düzenlenen bir enerji forumunda katılımcılara hitaben yaptığı konuşmada “Filistinlilerin her zaman gerçek Filistin olarak gördükleri toprakların bir kısmı İsrail tarafından farklı zamanlarda ve çeşitli şekillerde, ama çoğunlukla askeri güç kullanılarak ele geçirildi” ifadelerini kullandı. İsrail işgalinin şiddetini ‘dehşet verici’ olarak nitelendiren Putin, bağımsız bir Filistin devletinin kurulması gibi konular ele alınmadan savaşın sona erdirilemeyeceğini de sözlerine ekledi.

Rusya, İsrail ordusunun Gazze'de sivillere yönelik muamelesi ve ateşkes anlaşmasına varmayı reddetmesini sık sık eleştiriyor. Rusya, İran’ın Şam'daki konsolosluk yerleşkesini hedef alan hava saldırısı, Hamas Siyasi Büro Başkanı İsmail Heniyye'nin öldürülmesi, Lübnan’daki çağrı cihazı saldırıları, hava saldırıları ve Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın öldürülmesinin ardından İsrail'i kınadığı açıklamalarını yoğunlaştırdı.

Rusya Dışişleri Bakanlığı tarafından 28 Eylül'de yapılan açıklamada, İsrail'in Hasan Nasrallah'a yönelik suikastı kınanırken Nasrallah'ın hedef alınması ‘siyasi bir suç’ olarak nitelendirildi.

Lavrov'un 4 Ekim'de Russia in World Politics dergisinde yayınlanan makalesi, Rusya'nın Ortadoğu'daki duruma ilişkin tutumunu ortaya koyuyordu. Makalede Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) tarafından alınan kararların uygulanması gerektiğini vurgulayan Lavrov, bu konudaki en korkunç örneğin, İsrail ile barış ve güvenlik içinde bir arada yaşayan bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasına ilişkin uzlaşı kararlarının alınmasının üzerinden yaklaşık seksen yıl geçmesine rağmen uygulanmaması olduğunu belirtti. ‘7 Ekim 2023 tarihinde meydana gelen terör eylemlerinin hiçbir haklı gerekçesi olmadığını ve olamayacağını’ vurgulayan Lavrov, bu trajik olayın ‘Filistinlileri toplu olarak cezalandırılmak için’ kullanılmasını eleştirdi.

Lavrov'un daha önce yaptığı açıklamalar, Rusya-İsrail ilişkilerinin kötüleştiğine, Rusya-İran ilişkilerinin ise güçlendiğine işaret etti. Bunun için iki önemli olaya dikkat etmeniz yeterli. Bunlardan biri Rusya Başbakanı Mihail Mishustin’in İran'ın İsrail'e yönelik saldırılarıyla eş zamanlı olarak geçtiğimiz ayın sonlarında Tahran’a yaptığı ve üst düzey yetkililerle bir araya geldiği ziyaret, diğeri ise Putin'in 8 Ekim Cuma günü Türkmenistan'ın başkenti Aşkabat'ta İran Cumhurbaşkanı Mesut Pezeşkiyan ile bir araya geldiği ve Putin'in kısa süre önce onayladığı stratejik iş birliği anlaşmasının imzalanması için hazırlıkların yapıldığı görüşme.

Rusya-İsrail ilişkilerini gelecekte neyin beklediğini, dünyadaki nüfuz alanlarını yeniden çizmek ve yeni dünya düzenini belirlemek için çeşitli yerlerde Rusya ile Batı ülkeleri arasında açıkça yaşanan çekişmenin sonucunun belirleyeceğine şüphe yok. Ukrayna'daki ‘beka’ savaşının sonucu ve Ortadoğu'daki mevcut dengelerin değişmesi, Rusya'nın yeni küresel rolünün belirlenmesinde önemli bir rol oynayacak. Bu da Rusya’nın 7 Ekim 2023 tarihinden bu yana İsrail'in eylemlerine yönelik eleştirilerinin neden yoğunlaştığını açıklıyor. Zira Ortadoğu'daki savaşın yayılma riskinin arttığı, Rusya'nın Suriye'deki askeri varlığını ve Ortadoğu'da oynamayı umduğu rolü tehdit ettiği ya da İsrail'in savaşta Ukrayna'nın daha fazla yanında yer aldığına dair işaretlerin ortaya çıktığı her durumda eleştirilerin yoğunluğu ve sıklığı da artmıştır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.