Lübnan Suriye’den yeni göç dalgasıyla yüzleşmeye çalışıyor

Her gün onlarca kişi sınırı geçiyor. Şarku’l Avsat, bu süreci takip ederek, Suriyelilerle konuşuyor

Geçen yıl Lübnan’ın Bekaa Vadisi’ndeki Bar Elias’ta yerinden edilmiş Suriyeliler için kurulan kampta oynayan çocuklar (AP)
Geçen yıl Lübnan’ın Bekaa Vadisi’ndeki Bar Elias’ta yerinden edilmiş Suriyeliler için kurulan kampta oynayan çocuklar (AP)
TT

Lübnan Suriye’den yeni göç dalgasıyla yüzleşmeye çalışıyor

Geçen yıl Lübnan’ın Bekaa Vadisi’ndeki Bar Elias’ta yerinden edilmiş Suriyeliler için kurulan kampta oynayan çocuklar (AP)
Geçen yıl Lübnan’ın Bekaa Vadisi’ndeki Bar Elias’ta yerinden edilmiş Suriyeliler için kurulan kampta oynayan çocuklar (AP)

Suriyeli Fadi Ş. (24), marketten ihtiyacı olan şeyleri almak için cebinde sadece bir dolarla Lübnan’ın doğusundaki Baalbek’e geldi. Humus’tan Lübnan’ın Bekaa bölgesine doğru olan yerinden edilme yolculuğu Fadi’nin tüm gücünü tüketti. Amcasının onu Lübnan’a götürmesi için bir kaçakçıya vermek üzere gönderdiği 100 doları bitirdi. Geçen cuma günü Şarku’l Avsat’a söylediğine göre yarın sabahtan itibaren de iş bulana kadar markette en ucuz şekilde ne yiyeceğini araştırıyor.

fdr
Lübnan ve Suriye arasındaki yasadışı sınır hattı (Şarku’l Avsat)

Fadi, ülkelerindeki ekonomik koşullardan kaçmak için yeni yerinden edilme dalgalarının bir parçası olarak her gün Lübnan topraklarına geçen onlarca Suriyeliden biri. Onları yasadışı yollardan gizlice Lübnan topraklarına taşıyan kaçakçılarla iş birliği yapıyorlar. Bu durum, son haftalarda daha da kötüleşen bu olguyu önlemek için Lübnan’ın iç kesimlerinde siyasi ve güvenlik alarmı verilmesini gerektiren bir mesele.

13 saatlik yolculuk

Fadi, 13 saat süren zorlu bir yolculuğun ardından Baalbek’e ulaştı. Gece yarısından sonra bir araçla Humus’tan yola çıktığını, ardından başka bir araçla Humus kırsalındaki Şinşar’a, oradan da yasadışı geçitler ve engebeli yollardan yürüyerek geçişin gerçekleştiği Basateen’e doğru yola çıktığını söylüyor. Ancak kaçakçılar Suriye ve Lübnan güvenliğinin gözünden saklanan noktaları bildikleri için bu noktaları kolayca atlattı.

st
Kamplar, kaçakçılık yoluyla Lübnan’a yeni gelenlerin sığınağı haline geldi (Şarku’l Avsat)

Göçmenler, Lübnan’ın derinliklerine ulaşmak için bazen tarlalar ve meyve bahçeleri arasında saatlerce yürüyorlar. Fadi, çoğu iş arayan genç erkeklerden oluşan 17 Suriyeliden oluşan bir grupla birlikte, Lübnan’ın en kuzeydoğusundaki Hermel’in kuzeyindeki yasadışı bir geçişten girdi. Lübnan yataklarına girdiklerinde ise dağıldılar. Bir kısmı akrabalarının yanında kaldıkları Bekaa Vadisi’ndeki Suriyeli mülteci kamplarına sığınırken, bir kısmı da Baalbek köylerinde akrabalarının yaşadığı evlere sığındı.

Ekonomik kriz

Fadi’nin yerinden edilmesinin ardındaki tek sebep ekonomik durum. Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Ekonomik durumun cehenneminden kaçtım. Suriye’de, artık dayanılmaz hale gelen yüksek fiyat canavarı ve Suriye lirasının ciddi değer kaybı nedeniyle artık yaşamamız mümkün değil” ifadelerini kullandı. Fadi Ş. “Bir doların 14 bin Suriye lirasına çıkmasıyla Suriye’de hayat çok zorlaşırken, Suriye’de tarım ve inşaatta çalışan bir işçinin ücreti günlük 3 doları (40 bin Suriye lirası) geçmiyor. Gıda fiyatları yükselirken, bir kilogram domates, üzüm ve patatesin fiyatı 3 bin liranın üzerine, bir galon yağın fiyatı 110 bin liraya (8 dolar), bir kilogram şekerin fiyatı ise 13 bin liraya (yaklaşık bir dolar) ulaştı” dedi.

Fadi, bu koşulların kendisini Humus’taki işinden ayrılmaya ittiğini söylüyor. Kaçış masraflarını karşılayamayacağını belirten Fadi Ş., ekonomik durumunu iyileştirmek ve Lübnan’da çalışabilmek için Suriye dışında yaşayan amcasından yardım istedi ve amcası kendisine Lübnanlı ve Suriyelilerden oluşan bir kaçakçılık grubuna ödemesi için 100 dolar gönderdi. Nitekim aradığını Lübnan’da bulduğunu, buraya geldikten sonraki gün iş bulduğunu, çarşamba günü inşaatta sıva işinde çalışmaya başladığını ve kendisine günde 8 dolar maaş verildiğini belirtti.

scdefr
Lübnan - Suriye sınırında bulunan bir askerin Lübnan ordusunun internet sitesinden alınan fotoğrafı

Lübnanlı güvenlik kaynakları, Fadi’nin verdiği sayıları doğrularken, sınırdan kaçan tutuklularla yapılan soruşturmalarda rakamların daha yüksek olduğunu belirtiyor. Bekaa’da Şarku’l Avsat’a konuşan bir güvenlik kaynağı, kaçakçılık çetelerinin kişi başına talep ettiği meblağın, ister bir kafilede olsun ya da kaçakçının araçlarında olsun 100 ile 600 dolar arasında ve seyahat kurallarına göre değiştiğini dile getirdi.

dcferg
2020’de Lübnan’ın Bekaa Vadisi’ndeki Zahle şehri yakınında yerinden edilmiş Suriyeliler için kurulmuş bir kamp (EPA)

Güvenlik kaynağı, Lübnan’a gizlice girenlerden bazılarının ‘Lübnan topraklarını deniz ve havaalanı yoluyla Avrupa ülkeleri, Türkiye, Mısır veya Yunanistan’a geçiş koridoru olarak kullandıklarını söylerken, işlerinin ise onları yurtdışına göndermeden önce Lübnan’da kendilerine barınma sağlamaya çalışan çeteler tarafından üstlenildiğini vurguladı. Kaynak, Suriyelilerden bazılarının ise güvenlik hizmetlerinin eline geçtiğine dikkat çekti.

İkinci göç dalgası

Ancak ekonomik durum, Lübnan’a göçün ana nedeni olmaya devam ediyor. Samiye (32), geçen salı günü 2 yaşındaki oğlu Muhammed ile birlikte yasadışı kaçakçılık yoluyla Baalbek yakınlarındaki bir kampa geldiklerini söylüyor. Daha önce Suriye’deki ekonomik durumun Lübnan’dan daha iyi olduğu inancıyla ailesiyle birlikte yaşamak için Suriye’ye dönmüştü. Ancak Suriye’de kötüleşen ekonomik durumdan kaçmak için tekrar Lübnan’a yöneldi ve Bekaa Vadisi’ne doğru yola çıktı. Kamyon şoförü olarak çalışan ve Lübnan’dan Suriye’ye para gönderen kocasıyla yeniden birlikte yaşayacağını söylüyor.

dfrg
Lübnan ve Suriye arasındaki su kaçakçılığı geçidi (Şarku’l Avsat)

Bugün Suriye’ye göç ettiği çadırda yaşayan Samiye, 2 ay sonra aynı kaçakçılık yolu ve aynı kaçakçılarla buraya geri döndü. Samiye, “Ailemle birlikte yaşamak üzere iki ay önce kaçakçılar aracılığıyla Suriye’ye gittiğimde durum bugünden daha iyiydi. Ama şimdi durum daha da kötüleşti. Hayat dayanılmaz bir cehenneme dönmüştü ve bu beni tekrar Lübnan’a dönmeye sevk etti” dedi.

Samiye, yerine yolculuğun bedelinin 200 dolar olduğunu, kaçakçıların bu ücreti hem gidiş hem de dönüş için ücretlendirdiğini belirtti.

Güvenlik hareketi

Lübnanlı yetkililer yasadışı geçiş girişimlerini engellemek için harekete geçti. Lübnan Ordu Komutanlığı, yaptığı açıklamada “Kara sınırından insan kaçakçılığı ve yasa dışı sızmayla mücadele kapsamında ordu birliklerimiz, geçtiğimiz hafta farklı tarihlerde yaklaşık bin 100 Suriyelinin Lübnan- Suriye sınırına sızma girişimini engelledi” dedi.

Kaçakçılık hatları, güneyde batı Bekaa’daki es-Suveyri’den başlayarak Lübnan’ın en kuzeydoğusuna ve kuzeyde tüm sınır bölgesine kadar geniş bir alana uzanıyor. Burası, davetsiz misafirleri gizleyen bitki örtüsü göz önüne alındığında kaçakçılığın kolayca gerçekleştiği bir yer.

dcfrg
Lübnan’daki Bekaa Vadisi’ndeki Bar Elias'ta yerinden edilmiş Suriyeliler için kurulan bir kamp (AP)

Bir güvenlik kaynağı, Lübnan’ın doğusunda Şarku’l Avsat’a “Lübnan ordusu, Kara Sınır Alayı aracılığıyla ve istihbarat devriyelerinin yardımıyla yasal ve yasadışı geçişleri kontrol edebildi ve yeni yerlerinden edilmiş insan dalgalarının girişini önlemek için Bekaa’nın kuzeyinde uluslararası yollara paralel bariyerler kurdu. Geçtiğimiz haftadan sonra bir güvenlik kaosuna tanık olduk” diyerek, Lübnan’a kaçanların istisnasız tüm Suriye bölgelerinden olduğuna dikkati çekti. Kaynak ayrıca, ordunun yakaladığı kişilerin tekrar sınırdan sınır dışı edildiğini söyledi.

Siyasi baskı

Yeni yerinden edilme dalgasına son verilmesi yönünde iç siyasi baskılar artıyor. Öyle ki Lübnan Kuvvetleri, hükümete ‘mevcut mülteci krizine çözüm üretmesi ve durumun krizi daha da kötüleştirmemesi’ amacıyla Suriye’den, özellikle de kuzey ve doğudan herhangi bir sızıntının Lübnan’a girmesini önlemek için gerekli ve acil tüm önlemleri hassasiyetle alması çağrısında bulundu.

Lübnan Kuvvetleri medya departmanı tarafından yayınlanan bir açıklamada, “Bir hatırlatma olarak, Lübnan’daki Suriyeli mülteci krizinin başlangıcını sona erdirecek herhangi bir pratik adım görmedik. Gerekli olan, Suriye’den Lübnan’a sızmanın önlenmesine paralel olarak mültecilerin Lübnan’dan Suriye’ye bir an önce geri dönmesidir” ifadelerini kullandı.

Öte yandan Milletvekili Sami Cemayel, Lübnanlıların 12 yıl önce Suriyelilere bir sığınak sağlamak için birçok fedakarlık yaptığını söylerken, bugün bu krizin sona ermesi, ülkelerine geri dönmeleri veya Lübnan’ın artık tek başına taşıyamayacağı bu yükü Lübnan’la paylaşan diğer ülkelere yeniden dağıtılmaları çağrısında bulundu.

Güçlü Cumhuriyet bloğunun bir üyesi olan Milletvekili Razi el-Hac ise “Suriyeli kaçakçılar, insan ve eşya kaçakçılığı operasyonlarını gerçekleştirmek için kandırmaya ve yeni yöntemler kullanmaya devam ediyor. Lübnan devletine her zaman çağrıda bulunduk ve bugün, her zamankinden daha fazla yasal ve yasadışı kara sınırlarının kontrol altına alınmasını talep ediyoruz” şeklinde konuştu.

“Artık bu tedbirleri hayata geçirmenin ve bu alanda ciddi adımlar atmanın zamanı gelmiştir. Kaçakçılık operasyonları, devletin görevini yerine getirirken dağıldığının en belirgin işaretlerinden biridir” diyen Hac, “Bu konunun sorumsuzca ele alınması daha ne kadar devam edecek? Lübnan’ın bu Suriyeli akınına artık tahammülü kalmadı ve bizim yıllardır burada çürüyen yüzbinlerce insanın geri dönüşüne şiddetle ihtiyacımız var” dedi.

Suriye: Ekonomiye benzemeyen bir ekonomi ve hayata benzemeyen bir hayat

Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed, askeri operasyonların durdurulduğu bölgelere Suriyeli mültecilerin dönüşünde karşılaşılan zorluklara ilişkin bir soruya “Bir mülteci suyu, elektriği, çocuklarına okul ve tedavi için sağlık hizmeti olmadan nasıl geri dönebilir?” sorusuyla yanıt verdi. Esed, ekonomik ve yaşam koşullarını, Suriye bölgesinin en büyük bölümünü oluşturan, Rusya ve İran müttefiklerinin desteğiyle hükümetinin yeniden kontrol altına aldığı bölgelere indirgedi. Her ne kadar bu bölgelerde savaş durmuş olsa da orada hayat hala zor, hatta durum savaş zamanlarına göre çok daha zor.

vtju
Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed (EPA)

Suriye hükümeti, ülkedeki ekonomik çöküşten ve yeniden inşanın engellenmesinden ABD’yi ve Batılı ülkeleri sorumlu tutuyor. Bu ülkeler, Suriye hükümetine ve onunla ilgilenenlere yönelik boğucu ekonomik yaptırımlar uyguluyor.

Geçen Mart ayında Dünya Bankası, Suriye’nin gayri safi hasılasındaki daralmanın 2,3 puan artarak 2023’te yüzde 5,5’e ulaşmasını bekliyordu. Yeniden yapılanma çalışmalarındaki yavaşlama devam ederse, bu durum ekonomik büyümenin daha da daralmasına yol açacak.

Öte yandan enflasyonun, ekonomik çöküşün ve yerel para biriminin değerinin Şam hükümeti açısından benzeri görülmemiş seviyelere (1 dolar 14 bin lira) kadar bozulmasının ve kriz yönetiminde ekonomi politikalarının bocalamasının sorumluluğunun büyük bir kısmı yerel iktisatçılara aittir. Bu ekonomi, devletin kaynaklarını kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde yönlendirdiğinde tarımı, sanayiyi ve geleneksel ticareti ortadan kaldırmayı başardı.

Şamlı bir ekonomist, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Geçtiğimiz Ağustos ayında açıklanan yüzde 100’lük artıştan sonra çalışan maaşı 25 doları geçmiyor. Bu miktar, elektrik, su ve akaryakıt fiyatlarındaki artıştan kaynaklanan yüksek fiyatlar dikkate alındığında küçük bir ailenin bir günlük masrafını dahi karşılamıyor. Peki devlet çalışanları, ayın geri kalan masraflarını nereden karşılıyor? Bu noktada başka kaynaklar da var. Bunların başında ise rüşvet, ikinci bir iş veya yasa dışı kazanç geliyor” ifadelerini kullandı. “Bu, piramidin tabanında gerçekleşir. Yolsuzluğun yukarıya doğru sızmayı artırdığını, tekel, büyük anlaşmalar yapmak ve kaçakçılık ve şaibeli ticaret operasyonlarına dolaylı sponsorluk ile temsil edildiğini söylersek abartmış olmayız” diyen ekonomist, “Bütün eklemleri çürümüş ve ekonomi çökmüş olmasına rağmen devleti ayakta tutan, yolsuzluk ve yasadışı kazançtır” şeklinde konuştu. Ekonomiste göre bu durum da küçük bir varlıklı sınıf ile işlerini dış yardım ve işçi dövizleri yoluyla yöneten orta sınıfın küçük bir kalıntısı arasındaki uçurumu artırıyor. Ezici bir çoğunluk ise göç etmeyi ve kendilerini kabul eden herhangi bir ülkeye sığınmayı hayal ediyor.

dsf
Suriye’nin güneyindeki Süveyda şehrinde gerçekleşen halk protestolarından bir görüntü (EPA)

Dünya Gıda Programı verilerine göre Suriye, dünyada gıda güvensizliğinin en fazla yaşandığı altı ülkeden biri. Suriye’de yaklaşık 12,1 milyon insan, yani nüfusun yarısından fazlası gıda güvensizliği yaşıyor. Suriye’de ortalama aylık ücret, şu anda ailenin gıda ihtiyacının yalnızca dörtte birini karşılıyor. Dünya Gıda Programı’ndan elde edilen veriler aynı zamanda yetersiz beslenmenin arttığını, çocuklarda bodurluk oranlarının ve anneler arasında yetersiz beslenmenin benzeri görülmemiş seviyelere ulaştığını gösteriyor. Açlık insanları tehdit ederken, ufukta ise Suriye hükümetinin enflasyonla mücadele ve yaşam koşullarını iyileştirmeye yönelik net bir planı yok, aksine tam tersi yaşanıyor. Enerji, su, gıda ve ilaç gibi en temel yaşam ihtiyaçlarından yoksun olan Suriyelilerin dramı derinleşirken, bu da Suriye’nin güneyindeki Süveyda vilayetinde günlerdir yoğunlaşan halk protestolarının patlak vermesinin nedenlerinden birine dönüştü.



Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn: İsrail’le görüşmeler olumlu hedef ikinci bir savaşı önlemek

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn (Reuters)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn (Reuters)
TT

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn: İsrail’le görüşmeler olumlu hedef ikinci bir savaşı önlemek

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn (Reuters)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn (Reuters)

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, bugün (Perşembe) yaptığı açıklamada, Lübnan ile İsrail arasında yürütülen ateşkes izleme mekanizmasına ilişkin görüşmelerin olumlu geçtiğini ve temel hedefin ikinci bir savaşın önüne geçmek olduğunu söyledi. Avn, mekanizmanın 19 Aralık’ta yeniden toplanacağını açıkladı.

Cumhurbaşkanlığı’ndan yapılan açıklamaya göre Avn, Baabda Sarayı’nda düzenlenen kabine toplantısında, ABD’de eski Beyrut Büyükelçisi olan Simon Karam’ın, Meclis Başkanı Nebih Berri ve Başbakan Nevvaf Selam ile yapılan istişareler sonucu sivil bir üyenin katılımı amacıyla heyet başkanlığına getirildiğini belirtti.

İlk doğrudan temas: UNIFIL’de tarihi toplantı

İsrail’in büyük çaplı bir tırmanış başlatabileceğine dair endişeler sürerken, Lübnanlı ve İsrailli iki sivil temsilci Çarşamba günü UNIFIL karargâhında ateşkes mekanizması komitesinin toplantısına katıldı. Bu adım, iki ülke arasında on yıllardır görülmeyen ilk doğrudan görüşme olarak kaydedildi.

dfrgt
İki Lübnan askeri, 28 Kasım 2025'te Güney Lübnan'daki Alma el-Şaab köyündeki bir Lübnan askeri noktasından, İsrail askeri karakolu Hanita'ya (solda) ve geçen yıldan bu yana İsrail güçlerinin işgal ettiği beş tepeden biri olan Labouneh'e (sağda) bakıyor (AP)

Hükümet toplantısı sonrası konuşan Enformasyon Bakanı Paul Morkos, Avn’ın “İlk oturumun çok üretken olması beklenemezdi ancak 19 Aralık’ta başlayacak sürecin yolunu açtı” sözlerini aktardı. Avn, görüşmelerin amacının hiçbir toplumsal grubu hedef almak değil bütün Lübnan’ı korumak olduğunu vurguladı.

fgthy
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn (Reuters)

Avn, “Şu ana kadar tepkiler olumlu. Bunu ikinci bir savaşın gölgesini Lübnan’dan uzaklaştırmak için kullanmalıyız” dedi. Müzakerenin tek yol olduğuna işaret eden Avn, “Lübnan’ın egemenliğinden taviz yok” diye konuştu.

Görüşmelerin çerçevesi: Sadece güvenlik

Cumhurbaşkanı Avn, Simon Karam’a verilen talimatların “tamamen güvenlik başlıklarına” odaklandığını belirterek bunları şöyle sıraladı:

İsrail saldırılarının durdurulması

İşgal altındaki noktalardan çekilme

Sınırların belirlenmesi

Esirlerin serbest bırakılması

Avn, yarın Beyrut’a gelecek BM Güvenlik Konseyi temsilcilerine, “müzakerelerin başarısı için İsrail’in olumlu ve ciddi tutum takınması yönünde baskı yapılması” çağrısında bulunacağını söyledi.

vfg5th
4 Aralık 2025'te Güney Lübnan'ın Cbaa kentinde İsrail bombardımanında hasar gören bir bölgedeki enkazın yanında bir sivil savunma kamyonu duruyor (Reuters)

Cumhurbaşkanı, heyetin ayrıca yıl sonuna kadar Hizbullah’a ait askeri tesislerin sökülmesi planının ilk aşamasını tamamlaması beklenen Lübnan ordusunun çalışmalarını yerinde incelemek üzere güneye gideceğini belirtti.

Toplantıya Simon Karam ile İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi’nin dış politika direktörü Yury Resnick katılırken, ABD’li arabulucu Morgan Ortagus da hazır bulundu. ABD ve Fransa gelişmeyi memnuniyetle karşıladı.

Ekonomik iş birliği yok

Enformasyon Bakanı Morkos, görüşmelerin ekonomik iş birliği veya barış anlaşması gibi başlıkları kapsamadığını belirterek şunları söyledi: “Naqura görüşmeleri yalnızca güvenlik odaklıdır.”


Gazze’de güç dengelerini sarsan Yaser Ebu Şebab’ın kanlı  sonu: Hamas’ın düşmanı, İsrail’in ortağı mı?

TT

Gazze’de güç dengelerini sarsan Yaser Ebu Şebab’ın kanlı  sonu: Hamas’ın düşmanı, İsrail’in ortağı mı?

Gazze’de güç dengelerini sarsan Yaser Ebu Şebab’ın kanlı  sonu: Hamas’ın düşmanı, İsrail’in ortağı mı?

Gazze’de Hamas’ın düşmanı olarak bilinen ve yardım tartışmalarının merkezine oturan Yaser Ebu Şebab bugün (perşembe) hayatını kaybetti. İsrail’in Gazze’ye yönelik savaşında adı sık sık gündeme gelen Ebu Şebab, özellikle kuşatma altındaki bölgeye insani yardımların girişinde oynadığı rol nedeniyle tartışmalara konu olmuştu.

İsrail ordusuna ait radyo, güvenlik kaynaklarına dayandırdığı haberinde, Hamas karşıtı aşiret liderlerinden Yaser Ebu Şebab’ın, daha önce aldığı yaralar nedeniyle Beerşeba’daki Soroka Hastanesi’nde hayatını kaybettiğini duyurdu. Ebu Şebab'ın yaralı halde İsrail’e nakledildiği belirtilmişti.

dsfgt
Yaser Ebu Şebab (Sosyal Medya)

Silahlı Ebu Şebab grubu, Gazze’nin güneyindeki Refah bölgesinde faaliyet gösteriyor. Ebu Şebab, daha önce yaptığı açıklamalarda, grubunun tek bağlantısının Filistin Yönetimi olduğunu vurgulamış ve İsrail’le işbirliği yaptığı yönündeki suçlamaları reddetmişti. Gazze’de kurduğu “Halk Güçleri” isimli milis yapılanmasının “terörle mücadele grubu” olarak adlandırılmasını talep etmişti.

İsrail ordusuna ait radyo ise Ebu Şebab’ın İsrail’le işbirliği yaptığını ve Gazze’nin güneyinde Hamas’a karşı kurulan ilk silahlı grubun lideri olduğunu iddia etti. Ebu Şebab’ın son olarak kimliği belirsiz silahlı kişiler tarafından hedef alındığı aktarılmıştı.

Yardımların yeniden girişinde tekrar gündeme geldi

Birkaç ay önce insani yardımların Gazze’ye yeniden girişinin başlamasıyla Ebu Şebab yeniden görünür hale geldi. Yaklaşık üç ay süren sessizliğin ardından Facebook hesabını aktif kullanmaya başlaması dikkat çekti.

frgt
Bir çocuk, 28 Mayıs 2025'te Refah'taki Gazze Yardım Vakfı'ndan aldığı bir torba pirinçle Han Yunus'a ulaşmanın mutluluğunu yaşıyor (AP)

Gazze’de bazı kesimler Ebu Şebab’ı geçmiş dönemlerde gelen insani yardımları yağmalamakla suçlarken, kimileri de tam tersine “yardımları koruduğunu” savunuyordu.

Mayıs ayında sosyal medya hesaplarını yeniden aktif hale getiren Ebu Şebab, yardımların güvenli şekilde sivillere ulaştırılmasını sağladığını duyurdu. Bu durum, neden birden ortaya çıktığına ve bu açıklamaların arkasındaki amaçlara dair yeni soru işaretleri yarattı.

Şarku’l Avsat’a konuşan bazı yerel kaynaklar, Ebu Şebab ve silahlı grubunun özellikle İsrail kontrolündeki Refah ile Han Yunus’un doğu ve güneydoğusu arasındaki bölgelerde bulunduğunu söyledi. Bu bölgelerde yalnızca Ebu Şebab’ın mensubu olduğu Tarabin kabilesinden az sayıda sivil kalmış durumda.

jy6j
28 Mayıs'ta Han Yunus'ta Gazze Yardım Vakfı'ndan aldığı iki şişe petrolü sallayan bir Filistinli (Reuters)

Geçen hafta İsrail’in uluslararası baskılara boyun eğerek 2 Mart’ta durdurduğu yardımların girişine yeniden izin vermesinin ardından Gazze’ye yardım sevkiyatı yeniden başladı. Küresel açlık gözlemevleri, uygulanan ablukanın yaklaşık yarım milyon Gazzeliyi kıtlık riskiyle karşı karşıya bıraktığını açıklamıştı.

Ebu Şebab kimdir?

Ebu Şebab’ın kurduğu silahlı grubun kaç kişiden oluştuğu bilinmiyor; bazı görüntüler ve sosyal medya paylaşımlarına göre bunun yüzlerce kişiden oluştuğu tahmin ediliyor. Grubun silahlı araçlara ve arazi tipi kamyonetlere sahip olduğu görülüyor.

 Şarku'l Avsat, Ebu Şebab'ın yardım konusundaki rolünün niteliğini öğrenmek için kendisiyle doğrudan iletişime geçemedi, zira tüm telefon numaraları kapalıydı.

frg
28 Mayıs 2025'te Gazze Şehri'nde sıcak yemek dağıtan bir yardım kuruluşunun mutfağında toplanan kalabalık (DPA)

Onu tanıyan bazı kaynaklara göre Ebu Şebab, geçmişte Hamas polisi tarafından uyuşturucu ticareti suçlamasıyla gözaltına alınmış, savaşın başlamasının ardından cezaevinden kaçmayı başarmış basit bir gençti. Siyasi bir örgütle bağlantısı bulunmuyordu ve İsrail’le işbirliği yaptığına dair bir kayda da rastlanmamıştı. Tarabin kabilesinde silah taşımak yaygın bir pratik olarak görülüyor.

Kasım 2024’te Gazze’de bazı mahallelerde yaşanan yardım yağmaları sonrasında Hamas güvenlik güçleri, Ebu Şebab’ın bulunduğu noktalara baskın düzenlemiş; en az 20 kişi ölmüş, çok sayıda kişi yaralanmıştı.

Olaylar sırasında bir zırhlı araca atılan tanksavar mermisinin onu öldürdüğü iddia edilmiş, ancak daha sonra ölen kişinin kardeşi olduğu ortaya çıkmıştı. Bu olaydan sonra Ebu Şebab’ın İsrail ordusunun ileri hatlarına yakın bölgelere kaçtığı belirtilmişti.

Yağma mı, koruma mı?

Ebu Şebab’ın tekrar ortaya çıkmasının ardından, gruba ait olduğu söylenen videolarda yardım konvoylarının ve yabancı heyet araçlarının güvenliğini sağladıkları görülüyor. Görüntülerde Tarabin mensupları, Gazze’ye gelen heyetlerle konuşurken yer alıyor.

Her yardım girişinden sonra Ebu Şebab, Facebook hesabından yardımı koruduklarını ve teslim ettiklerini iddia eden paylaşımlar yapıyor. Hamas kontrolündeki bölgelere “diğer taraf” diyerek göndermede bulunuyor.

Bir paylaşımında şu ifadeler yer alıyor:

“Yardımları onurla dağıttığımızda bizi karaladılar. Koruduğumuzda suçladılar. Biz bu halkın evlatlarıyız.”

Meydandaki bazı kaynaklar, yağmalanan yardımların Hamas’ın eline geçmediğini, koruma olmadığı için sivil bölgelerde çetelerce çalındığını; Hamas’ın gönderdiği güvenlik güçlerinin ise İsrail saldırısında hedef alınarak 6 kişinin öldüğünü belirtiyor. Bu saldırıdan saatler sonra yardım çetesine düzenlenen Hamas saldırısında ise 6 kişi öldü.

Güvenlik boşluğu tartışmaları

Bazı kaynaklara göre Ebu Şebab okuma-yazma konusunda yetersiz olduğu için Facebook hesabını başkalarının yönettiği düşünülüyor. Hesabındaki profesyonel içerikler, arkasında bir medya ekibi olabileceği ihtimalini güçlendiriyor.

Son paylaşımlarında Hamas’ı hedef alan ve birlik çağrısı yapan mesajlar dikkat çekiyor. Grubu için zaman zaman Halk Çalışma Güçleri veya Terörle Mücadele Güçleri ifadelerini kullanıyor.

Gazze’de bazı kişiler, ironi ya da tepki amacıyla Ebu Şebab’a “Sayın Başkan” veya “Devlet” lakabı takmış durumda. Grubun üyeleri, üniformalarına Filistin bayrağı dikiyor ve bölgeden geçen uluslararası heyetlere askerî selam veriyor. Yerel kaynaklara göre Ebu Şebab, son günlerde Han Yunus’un güneydoğusundaki Amur bölgesinde kuşatma altında kalan bazı ailelerin tahliyesine de yardım etti.

Hamas ise İsrail’i, Gazze’de “güvenlik boşluğunu körüklemek” ve silahlı çeteleri destekleyerek yardım kaçakçılığına zemin hazırlamakla suçluyor. İsrailli yetkililer ise Gazze halkını Hamas’a karşı ayaklanmaya teşvik ettiklerini açıkça ifade ediyor.


Suriye güneyi kaynarken İranlı milisler bu durumu nasıl kullanıyor?

İsrail'in Suriye'nin güneyinde ilhak ettiği Golan Tepeleri sınırına yakın Kuneytra şehrindeki bir gözlem noktasında nöbet tutan Birleşmiş Milletler Ayrılık Gözlem Gücü (UNDOF) mensubu bir asker, 21 Eylül 2025 (AFP)
İsrail'in Suriye'nin güneyinde ilhak ettiği Golan Tepeleri sınırına yakın Kuneytra şehrindeki bir gözlem noktasında nöbet tutan Birleşmiş Milletler Ayrılık Gözlem Gücü (UNDOF) mensubu bir asker, 21 Eylül 2025 (AFP)
TT

Suriye güneyi kaynarken İranlı milisler bu durumu nasıl kullanıyor?

İsrail'in Suriye'nin güneyinde ilhak ettiği Golan Tepeleri sınırına yakın Kuneytra şehrindeki bir gözlem noktasında nöbet tutan Birleşmiş Milletler Ayrılık Gözlem Gücü (UNDOF) mensubu bir asker, 21 Eylül 2025 (AFP)
İsrail'in Suriye'nin güneyinde ilhak ettiği Golan Tepeleri sınırına yakın Kuneytra şehrindeki bir gözlem noktasında nöbet tutan Birleşmiş Milletler Ayrılık Gözlem Gücü (UNDOF) mensubu bir asker, 21 Eylül 2025 (AFP)

Subhi Franjieh

İsrail'in 28 Kasım Cuma günü sabaha karşı Şam kırsalındaki Beyt Cin köyüne düzenlediği saldırı, geçtiğimiz aralık ayında eski Suriye rejiminin düşmesinden bu yana İsrail'in Suriye'ye yaptığı müdahaleler açısından bir dönüm noktası ve eşi benzeri görülmemiş bir an oldu. Saldırı, İsrail ordusunun Suriye İslami Direniş Cephesi-Uli'l el-Bas adlı örgüte üye olduğunu iddia ettiği kişileri tutuklamaya çalışmasıyla, bölgedeki genç erkeklerle İsrail ordusu arasında çatışma patlak verdi. İsrail, çatışmaya bölgede hava saldırıları düzenleyerek yanıt verdi. Kadınlar ve çocuklar da dahil olmak üzere 13 kişiyi öldürdü, 25 kişiyi de yaraladı.

Çatışma, İsrail'in Suriye topraklarına yaptığı saldırılara karşı Suriyeliler arasında artan halk öfkesinin bir göstergesi olarak dikkati çeken bir gelişme olurken, Washington'ı son günlerde Suriye ve İsrail ile bazı görüşmeler başlatmaya itti. Bu görüşmeler, ABD'nin özel temsilcisi Thomas Barrack'ın Şam'a giderek Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile görüşmesiyle sonuçlandı.

Güney Suriye ile ilgili iç, bölgesel ve uluslararası karmaşıklıklar arttıkça, İran'ın vekilleri, Suriye rejiminin düşüşünden sonra ortaya çıkan, merkezini Suriye'nin güneyine kuran ve burada faaliyet gösteren Uli'l el-Bas’ın üye kazanma girişimleri ve destek yoluyla istikrarsızlıktan yararlanmak için daha fazla çaba sarf ediyorlar.

Örgüt ve İran'ın sınır ötesi milislerine yakın medya kuruluşları, İsrail'in Suriye'ye müdahalesini, Suriye'deki genel havayı değiştirmeye ve Uli'l el-Bas’a üye toplamaya çalışmak için bahane olarak kullanıyor. Al-Majalla'nın elde ettiği bilgilere göre Uli'l el-Bas son aylarda eleman kazanma çabalarını ve silah temin etme girişimlerini yoğunlaştırdı. İşe alım çabaları, esas olarak İranlı milislerin eski üyeleri ile Beşşar Esed rejimi döneminde Suriye'de İran veya Rusya tarafından desteklenen Filistinli grupların üyelerini hedef alıyor. Tüm bunlar, İsrail'in Suriye'nin güneyinde yerini sağlamlaştırırken, önemli bir rol oynadığı kaosu istismar ederek yapılıyor.

Eski Suriye rejiminin düşmesinden bu yana Suriye'nin güneyi, bölgedeki resmi muhalefet güçlerinin yeni Suriye Savunma Bakanlığı'na katıldıklarını açıklamalarıyla başlayan birçok dönüşüm geçirdi.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre İsrail'in Suriye'ye yönelik saldırıları yeni boyutlara ulaşarak Suriye'nin öfkesini kışkırttı. Bunun sonucunda Beyt Cin'de meydana gelen çatışma ve Suriye'nin Kuneytra vilayetinde bazı bölgelerde meydana gelen çatışmalarda görüldü.

İsrail devriyeleri bazen bazı köylerde geçici askeri kontrol noktaları kurarak yoldan geçenleri arıyor ve kimlik belgelerini istiyor. Bu durum, son birkaç gün içinde ve kasım ayı boyunca birden fazla bölgede, özellikle de es-Semadaniye eş-Şarkiyye yakınlarındaki bölgelerde, Kuneytra kırsalındaki Ruveyhina köyünde, güneydeki Ma'riya köyünde, Rafid beldesinde ve Rasm el-Katta'da yaşandı. Yermuk Havzası'ndaki Cemle ve Saysun beldeleri çevresindeki tarım alanları, Tel Ahmer çevresi ve diğer bölgeler de İsrail topçuları tarafından bombalandı. A Majalla, bölgede gerçekleştirilen saldırıların niteliğini tespit edemedi. Bazı durumlarda, bu güçler bu bölgelerdeki Suriyelileri tutukluyor veya bölge ve belirli kişiler hakkında bilgi karşılığında sivillere yardım sağlamak için çaresiz girişimlerde bulunuyor.

grbth
İşgal altındaki Golan Tepeleri'ndeki Dürzi köyü Mecdel Şems yakınlarında Suriye sınırındaki çit boyunca devriye gezen İsrail askerleri, 23 Temmuz 2025 (AFP)

Bu saldırı, tutuklama ve hedef gösterme eylemlerinin yanı sıra, İsrail, Şam ile Suveyda'daki gruplar arasında müzakereleri ve bir anlaşmaya varma olasılığını zorlaştırmada da önemli bir rol oynuyor. Bu durum, İsrail'in Suriye'deki Dürzileri korumak bahanesiyle doğrudan ve siyasi müdahalesi yoluyla gerçekleşiyor. İsrail, bu durumu karmaşıklaştırarak, Suriye hükümetinin işgal altındaki Golan Tepeleri'ni İsrail toprağı olarak tanımasını ve diğer şartları içeren bir ‘barış anlaşmasının’ yanı sıra başka kazanımlar da elde etmeye çalışıyor. Ancak Suriye hükümeti, böyle bir anlaşmanın Suriye Arap Cumhuriyeti'nin güvenliğini ve toprak bütünlüğünü zedeleyeceğini düşünüyor.

Karmaşık bir siyasi ve askeri tablo

Eski Suriye rejiminin düşüşünden bu yana, ülkenin güneyi birçok dönüşüm geçirdi. Bu değişikliklerin ilki, güneydeki resmi muhalefet güçlerinin, Tümgeneral Murhaf Ebu Kasra liderliğindeki yeni Suriye Savunma Bakanlığı'na katıldıklarını açıklamalarıydı. Bunu, güneydeki güvenlik güçlerinin yeniden yapılandırılması ve 4. Tümen ve İran destekli milisleri tarafından yürütülen uyuşturucu üretimi ve kaçakçılığıyla mücadele operasyonlarının yoğunlaştırılması izledi. Bu çabalar ve dönüşümler keskin kavşaklar yaşadı. Bunların başında Suveyda'daki gerginlikler ve Suriye'deki Dürzilerin ruhani lideri Şeyh Hikmet el-Hicri ile bazı askeri grupların Suriye hükümetini tanımayı reddetmesi oldu. Bu gelişme, geçtiğimiz temmuz ayında iki taraf arasında kanlı çatışmalara yol açtı. İsrail ordusu, Suriye'deki Dürzileri korumak bahanesiyle Suriye'nin başkenti Şam'daki Cumhurbaşkanlığı Sarayı ve Genelkurmay binası çevresini bombaladı.

İsrail, arabuluculuğu kabul etmeye -en azından şimdilik- hiç istekli görünmüyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu buna 19 Kasım Çarşamba günü Suriye'deki tampon bölgeyi ziyaret ederek karşılık verdi.

Suriye'nin güneyi geçtiğimiz temmuz ayından bu yana birkaç karmaşık iç faktörle boğuşuyor. Suriye hükümeti, bölgede kontrolü sağlamak için tüm güçlerini ve kapasitesini kullanamıyor ve Suveyda'daki gruplar daha organize hale gelerek askeri konseye sorun yaratıyor. Bir yandan İsrail güçleri, yeni bölgelere ilerleyip tutuklamalar yapıyor, diğer taraftan DEAŞ Yermuk Havzası bölgesinde nüfuzunu yeniden kazanmaya çalışırken İran bağlantılı milisler, direniş bahanesiyle bölgedeki ağlarını yeniden kurmaya ve örgütlemeye çabalıyor.

Suriye hükümeti ile İsrail tarafı arasında, Türkiye ve ABD'nin koordinasyonunda Suriye toprakları dışında birkaç toplantı gerçekleştirildi ve birçok Arap arabulucu güney sorununu çözmek için devreye girdi. Suriye hükümeti, Suriye ile İsrail arasındaki güvenlik anlaşmasını yeniden yürürlüğe koymaya açık olsa da İsrail tarafı, yarattığı gerçeklik göz önüne alındığında, bir güvenlik anlaşmasına ilgi duymuyor ve barış anlaşması ve Suriye'nin Golan Tepeleri'ni İsrail toprağı olarak tanıması da dahil olmak üzere diğer hükümler gibi daha büyük kazanımlar peşinde. Suriye hükümeti, İsrail ile bir güvenlik anlaşması imzalamaya hazır olduğunu ve Suriye'nin İsrail dahil bölgedeki hiçbir ülkeyi tehdit etmek için bir platform olmayacağını defalarca teyit etmiş olduğundan, bunu kabul etmeye istekli görünmüyor. İsrail ile ilişkilerini daha ileriye götürme niyeti olduğuna dair bir sinyal de vermedi.

vfghy
Suriye Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ve ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi Tom Barrack, Şam'da ortak basın toplantısı düzenledi, 16 Eylül 2025 (AFP)

Arap ve bölgesel arabuluculuk çabaları ve ABD'nin Suriye hükümetine güney sorununu çözmek için İsrail'e baskı yapma sözü vermesiyle birlikte, Rusya da siyasi boşluğu ve mevcut çıkmazı fırsat bilerek bu mücadeleye katıldı ve iki taraf arasındaki gerilimi azaltmak için potansiyel bir arabulucu olarak kendini önerdi. Rusya’nın öne sürdüğü öneriler arasında güney Suriye’de gözlem noktaları kurulması ve güney Suriye’de devriye gezileri düzenlenmesi yer alıyordu. Son günlerde Rusya Savunma Bakan Yardımcısı Yunus Bek Yevkurov başkanlığındaki bir Rus askeri ve güvenlik heyeti 16 Kasım Pazar günü Şam'ı ziyaret etti ve Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ile Suriye’nin güneyi dosyası ve Suriye-Rusya ortak periyodik görüşmeleri Dera ile kuzey ve güney kırsal bölgeleri, Maalaka beldesinin güneyindeki Safra Kışlası, Ebu Derviş Şirketi ve Cemle, Kuveya ve Ma'riya beldeleri dahil genel olarak Yermuk Havzası Kuneytra'nın çeşitli bölgelerinde gerçekleşti.

Suriye hükümeti güneyde yeni bir gerçeklik yaratmak ve İsrail'in çözülmesini istediği sorunları çözmek için uluslararası baskıyı artırmak istedi.

İsrail, arabuluculuğu kabul etmeye -en azından şimdilik- hiç istekli görünmüyor. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu buna 19 Kasım Çarşamba günü Suriye'deki tampon bölgeyi ziyaret ederek karşılık verdi.

Netanyahu, ziyareti sırasında İsrailli askerlere şöyle seslendi:

“Burada savunma ve saldırı yeteneklerimize, Dürzi müttefiklerimizi korumaya ve her şeyden önce İsrail’i ve Golan Tepeleri'nin karşısındaki kuzey sınırlarını korumaya büyük önem veriyoruz.”

Ziyaret, İsrail Yayın Kurumu'nun İsrail ile Suriye arasında güvenlik anlaşması müzakerelerinin çıkmaza girdiğini ve İsrail tarafının herhangi bir çekilmeden önce ‘kapsamlı bir barış anlaşmasının’ imzalanmasında ısrar ettiğini, ‘güvenlik anlaşması’ ile yetinmeyi reddettiğini duyurmasıyla aynı zamana denk geldi. Suriye hükümeti ise Dışişleri Bakanlığı tarafından yayınlanan bir açıklamayla ziyareti kınadı ve bunu ‘Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin (BMGK) ilgili kararlarına aykırı bir fiili durum dayatma girişimi’ olarak nitelendirerek ‘İsrail işgalinin tüm Suriye topraklarından çekilmesini’ talep etti. Suriye, İsrail'in güneydeki eylemlerinin ‘geçersiz ve uluslararası hukuk açısından hiçbir hukuki geçerliliği olmadığını’ belirtti.

Suriye'nin güneyindeki karmaşık durumun ortasında, Suriye'deki Uli'l el-Bas, mevcut durumu istismar etmek için askere alma çabalarını yoğunlaştırıyor ve Suriye hükümetini şeytanlaştıran söylemler yayıyor.

Beyt Cin köyünde meydana gelen son olay, İsrail'in güney Suriye'deki davranışlarının giderek daha tehlikeli hale geldiğini ve devam etmesi halinde kontrolden çıkarak halkın öfkesini tetikleyebileceğini gösteriyor. İsrail merkezli haber sitesi Walla’ya göre burada yaşanan şiddetli çatışmada ilk kez İsrail ordusu kayıplar verdi. Walla, İsrail ordusunun Beyt Cin'de yaşananları bir pusu olarak değerlendirdiğini ve üst düzey İsrail ordusu yetkililerinin operasyonun gerçekleşmeden önce sızıntı olasılığını araştırdığını bildirdi. Suriye Dışişleri Bakanlığı, bu saldırıyı ‘Suriye'nin egemenliği ve toprak bütünlüğüne yönelik ciddi bir ihlal’ olarak nitelendirerek kınadı. Birleşmiş Milletler (BM) Suriye Özel Temsilci Yardımcısı Necat Ruşdi de bu saldırıyı ‘Suriye'nin toprak bütünlüğü ve egemenliğine yönelik ciddi ve kabul edilemez bir ihlal’ olarak nitelendirdi ve kınadı. BMGK, 2 Aralık Salı günü, İsrail'in Suriye'ye yaptığı ve sivillerin ölümüne ve yaralanmasına neden olan son saldırıyı kınayan Arap ülkeleri arasında, İsrail'in Suriye'nin Golan Tepeleri'nden 4 Haziran 1967 sınırına kadar tamamen çekilmesini talep eden bir karar aldı.

Washington ise Beyt Cin'deki tehlikeli gelişmelerin ardından hızlı hareket etti. ABD'nin Şam Büyükelçisi Barrack, 1 Aralık Pazartesi günü Suriye'nin başkentini ziyaret etti. Burada Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ve Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani ile bir araya gelerek Suriye ile İsrail arasındaki ilişkiler ve gerginliğin azaltılması gibi çeşitli konuları görüştü. Aynı gün, ABD Başkanı Donald Trump ve İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu telefonla bir görüşme gerçekleştirdi. Trump görüşmede, Suriye ile İsrail arasındaki gerginliğin azaltılması gerektiğini vurguladı. Washington artık İsrail'in Suriye politikasının oluşturduğu tehlikenin farkında. Basında yer alan haberlere göre ABD çevrelerinde Beyt Cin'de yaşananların başka bölgelerde de tekrarlanabileceği ve Washington'ın Suriye'deki çıkarları için daha tehlikeli boyutlara ulaşabileceği endişesi hakim. Beyt Cin'de yaşananların tekrarlanması, güneyde ciddi güvenlik açıkları yaratarak istikrarı tehdit edebilir, Suriye hükümetinin ve uluslararası toplumun Suriye'de istikrarı sağlama çabalarını engelleyebilir ve İran'a bölgedeki güvenlik kırılganlığı içinde hareket etme fırsatı verebilir.

sxdfrgt
Şam'ın merkezinde bayraklar ve pankartlarla Beşşar Esed rejiminin düşüşünü kutlayan Suriyeliler, 28 Kasım 2025 (AFP)

Washington’ın Suriye’deki istikrara verdiği destek, ABD, Suriye, Arap ve bölge ülkeleri için birçok bölgesel ve uluslararası kazanım sağlıyor ve İran'ın kayıplarını derinleştiriyor. ABD Başkanı Trump'ın sosyal medya platformu Truth Social'daki paylaşımı da bunun yansıtıyordu. Söz konusu paylaşımda Trump, “İsrail'in Suriye ile güçlü ve samimi bir diyalog sürdürmesi ve Suriye'nin müreffeh bir ülkeye dönüşmesini engelleyecek hiçbir şeyin olmaması çok önemli” ifadelerini kullandı.

Trump, ABD'nin Suriye'de elde edilen sonuçlardan memnun olduğunu vurguladı. Bu açıklama, İsrail'in Suriye'deki baskısı ve askeri politikaları karşısında Suriye hükümetini destekleyen bir tutum olarak görülebilir.

ABD'nin Netanyahu üzerindeki baskısı, İsrail Başbakanı’nın 2 Aralık Salı günü yaralı İsrailli askerleri ziyaret ettiği sırada yaptığı açıklamada açıkça ortaya çıktı. Netanyahu, Tel Aviv'in Şam'dan Hermon (Şeyh) Dağı'nın girişleri ve zirvesi dahil olmak üzere tampon bölgeye kadar uzanan, askerden arındırılmış bir tampon bölge oluşturulmasını beklediğini söyledi. İsrail Başbakanı, ‘iyi niyetle’ Suriye ve İsrail'in bir anlaşmaya varabileceğini, ancak ‘her durumda ilkelerimize bağlı kalacağımızı’ da ekledi. Netanyahu'nun açıklamasından saatler sonra, helikopterleri Beyt Cin hava sahasına girdi.

Örgüte üye kazanma ve yeniden konumlandırma

Suriye'nin güneyindeki karmaşık durum devam ederken Uli'l el-Bas mevcut durumu kendi lehine kullanmak için eleman kazanma çabalarını yoğunlaştırırken ağları ve hücreleri aracılığıyla Suriye hükümetini şeytanlaştıran söylemler yayıyor. Uli'l el-Bas Sözcüsü Ebu el-Kasım, 8 Kasım'da yaptığı bir açıklamada, İsrail'e ve ‘Suriye'yi başkalarına teslim eden ve daha fazla ihlal ve bölünmeye yol açan ilişkiler kuran’ Suriye hükümeti üyelerine direnme bahanesiyle sivillerin sempatisini kazanmak ve onları saflarına çekmek için bu çabaları sürdürdüklerini belirtti.

Suveyda ise Suveydalı gruplar ile Suriye hükümeti arasındaki gerilimi kullanan birçok silah ve uyuşturucu kaçakçısının saklandığı bir yer olması nedeniyle kritik bir faktör olmaya devam ediyor.

Al-Majalla'nın edindiği bilgilere göre Uli'l el-Bas, Esed rejiminin düşmesinden önce Suriye'nin güneyinde İran destekli milisler ve Hizbullah ile bağlantılı olan el-Hadi Tugayı, 313. Tugay ve diğer grupların eski liderlerini ve üyelerini kendi saflarına çekmeye çalışıyor.

Onlara aylık maaş ödeneceğini vaat ediyor ve Uli'l el-Bas’ın ‘Suriye hükümeti değil, İsrail'e direnecek olan grup olduğu’ gerekçesiyle onlarla tekrar çalışmaya ikna etmeye çabalıyor. Güneydeki birkaç yerel kaynak, Uli'l el-Bas'ın faaliyet gösterdiği bölgelerin, Suriye'nin güneyinde, Dera'nın doğusunda, Suriye-İsrail sınırına yakın bölgeler ve el-Lecat bölgesinde el-Hadi Tugayı ve 313. Tugay'ın eski etki alanları olduğunu söyledi. Bunun yanında Uli'l el-Bas, Filistinliler arasından İran yanlısı milis grupların eski üyelerini kendi saflarına çekmeye çalışıyor ve bu kişilerin, davanın İsrail ile yüzleşmekle ilgili olması nedeniyle duygusal olarak etkilenebileceklerine inanıyor.

Öte yandan Suriye hükümeti, iç güvenlik kanadı aracılığıyla güneyde birkaç değişiklik yaptı ve Esed rejiminin düşüşünden önce bölgedeki İran destekli milislerin faaliyetleri ile liderleri ve takipçileri hakkında bilgi sahibi olan yeni liderleri dosyayı yönetmek üzere atadı. Hükümet ayrıca, İsrail'in müdahaleleri sonucunda güneydeki sınırlı imkanlarıyla bu grubu çökertmek üzere harekete geçti. Geçtiğimiz kasım ayında, grubun liderlerinden birini tutuklayan Suriye hükümeti, grubun planlarını ve dağıtım ağını ortaya çıkarmak için soruşturmalar halen devam ediyor. İç güvenlik güçleri, Yine güvenlik operasyonları kapsamında ekim ayı sonlarında Dera kırsalındaki İzra beldesi yakınlarındaki Karfa beldesinde düzenlenen bir operasyonda Hizbullah’a bağlı bir lideri tutukladı.

cdfgt
Suveyda’nın batısındaki Bedevi kabilelerinden iki silahlı unsur, 19 Temmuz 2025 (AFP)

Öte yandan bir-iki tutuklamanın örgütü çökertmek için yeterli olması pek olası görünmüyor. Bunun birkaç nedeni var. Bunların başında ise DAEŞ gibi İran destekli grupların hızlı bir şekilde uyum sağlayıp yeniden konumlanabilme yeteneklerine sahip olmaları geliyor. Ayrıca, güneydeki güvenlik durumu ve yaşanan karmaşıklıklar, Suriye hükümetinin bu örgütün ve bölgedeki destekçilerinin peşine düşme kabiliyetini sınırlıyor. Bunun yanında Suveyda, Suveydalı gruplar ile Suriye hükümeti arasındaki gerilimi kullanarak birçok silah ve uyuşturucu kaçakçısının saklandığı bir yer olması nedeniyle kritik bir faktör olmaya devam ediyor. Uli'l el-Bas, bu kişilerden silah satın alabilir ve onlar aracılığıyla bölgedeki operasyonları için bir tedarik zinciri bulabilir. Kuneytra ve Dera kırsalındaki birden fazla sivil kaynak, dergiye sivillerin genellikle İran'la bağlantılı milislerin varlığına karşı çıktıklarını söyledi. Bu milislerin ‘büyük tehlike oluşturduğuna’ inandıklarını ifade eden kaynaklara göre bu gruplar tarafından yürütülen herhangi bir operasyon, İsrail'e bombalama veya daha geniş çaplı saldırılar yoluyla güneyi hedef almak için bahane verebilir. Bu toplumsal reddedilme, Suriye hükümeti için bir fırsat olmakla birlikte, güneydeki karmaşık durum ve Suriye hükümetinin bölgedeki sınırlı hareket kabiliyeti, bu havayı değerlendirmek için engel teşkil ediyor. Hakim olan atmosferde bir değişiklik olması olası görünmese de İsrail'in saldırıları ve müdahalelerinin, İsrail’e öfkeli bazı sivillerin algılarını değiştireceği ihtimali göz ardı edilemez.

Uli'l el-Bas, Suriye rejiminin düşüşünden sonra birkaç aşamada kuruldu.

Dürzileri korumak ve güneydeki düşman gruplarla savaşmak iddiasında olan İsrail, onlara saldırılar ve tutuklamalar yoluyla genişleme, yeniden konumlanma ve nüfuzlarını geri kazanma fırsatı yaratıyor. İsrail'in bu davranışının yansımaları, Suriye'de istikrarı sağlama yönündeki uluslararası çabalar için yeni ve daha tehlikeli bir hal alıyor ve Trump'ın Ortadoğu'daki savaşları sona erdirme ve barış planını uygulama hedeflerini tehdit ediyor. Suriye'nin güneyinde İran ve Hizbullah’a bağlı hücrelerin varlığı bir sorun olsa da İsrail'in askeri müdahalesi ve güney bölgesini izole etme girişimleri başka bir sorun olarak karşımıza çıkıyor. İsrail'in davranışı bu hücrelere daha fazla fırsat tanıyor ve onlarla mücadeleye veya İran’ın Suriye’deki nüfuzunun kalıntılarını sona erdirmeye yardımcı olmuyor.

Uli'l el-Bas hakkında ne biliyoruz?

Suriye İslami Direniş Cephesi-Uli’l el-Bas, Suriye rejiminin düşüşünden sonra birkaç aşamada kuruldu. Ocak ayında, direnişi sürdürmeyi hedeflediğini iddia eden ‘Güney Kurtuluş Cephesi’ adlı bir örgütün kurulduğu duyuruldu. Bunu şubat ayı başlarında Suriye'de bir direniş cephesi olarak Uli'l el-Bas'ın kurulması izledi ve aynı ay içinde, Suriye'nin güneyinde iki liderinin öldürüldüğü duyuruldu.

Örgüt, geçtiğimiz mart ayında, Suriye İslami Direniş Cephesi-Uli’l el-Bas olarak tanındı ve İran haber ağlarının yanı sıra İran destekli milislere bağlı medya kuruluşları tarafından memnuniyetle karşılandı. Uli’l el-Bas, Suriye hükümetini ve Batı ve Washington'a açılımını şeytanlaştırmak için medyada oldukça aktif bir rol oynadı.

Uli'l el-Bas, 11 Mayıs'ta bir açıklama yayınladı. Açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“İsrail işgalci varlığıyla meşruiyet iddiasında bulunan bir hükümetin yürüttüğü gizli veya açık görüşmeleri en şiddetli şekilde reddediyor ve kınıyoruz.”

Cumhurbaşkanı Şara’nın Başkan Trump ile 15 Mayıs’taki görüşmesinden bir gün sonra Uli'l el-Bas, ‘ABD yönetimi ve müttefikleri tarafından teşvik edilen, kuşatma altındaki Suriye halkına uygulanan haksız yaptırımları kısmen kaldırmak ve karşılığında Siyonist işgalci varlıkla ilişkilerin normalleşmesini amaçlayan şüpheli anlaşmayı’ kınayan bir başka açıklama yayınladı.

rgt
Şam kırsalındaki Yebrud'da iç güvenlik güçleri, Lübnan'a mayın kaçırma girişimini engellerken olaya karışan dört kişiyi tutukladı (SANA)

Uli'l el-Bas, temmuz ayında, Dera'nın Neva bölgesinde İsrail'in düzenlediği bir operasyonda örgüt liderlerinden Muhammed Bedran'ın öldürülmesiyle büyük bir darbe aldı.

Uli'l el-Bas’ın açıklamalarına göre 1973 yılında Suriye'nin Cable bölgesinde doğan Uli'l el-Bas'ın üst düzey liderlerinden Tuğgeneral Muhammed Bedran Ebu Ali’nin ölümü, örgütün yapısını ve işleyişini etkilemiş gibi görünüyor. Zira bu gelişme, Uli’l el-Bas’ı bir konferans düzenlemeye ve idari yapısını yeniden yapılandırmaya itti.

Temmuz ayında düzenlenen konferansta yapılan açıklamaya göre Uli'l el-Bas lideri Ebu Cihad Rıza el-Huseyin Muhammed Bedran’ın yerine yardımcılığı görevine Tuğgeneral Munzir Vennus’u getirdi. Örgütte, askeri kanadın liderliğine Tuğgeneral Ahmed Cadallah, Siyasi Büro Başkanlığına Dr. Tarık Hammad, Güvenlik ve İstihbarat Bürosu Başkanlığına Tuğgeneral Ebu Mucahid, Seferberlik ve Örgütlenme Departmanı Başkanlığına Albay Haşim Ebu Şuayb, Halkla İlişkiler Genel Sekreterliğine ise Dr. Abbas el-Ahmad getirildi.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.