Lübnan: Siyasi partiler Cumhurbaşkanı adayı için müzakerelere devam ediyor

Dürzi Demokratik Buluşma Bloğu anlaşma sağlanamadığı takdirde Azur’un adaylığını destekleyeceğini açıkladı

Cemayel’in Canbolat ile görüşmesine dair X uygulaması üzerinden yayınladığı fotoğraf
Cemayel’in Canbolat ile görüşmesine dair X uygulaması üzerinden yayınladığı fotoğraf
TT

Lübnan: Siyasi partiler Cumhurbaşkanı adayı için müzakerelere devam ediyor

Cemayel’in Canbolat ile görüşmesine dair X uygulaması üzerinden yayınladığı fotoğraf
Cemayel’in Canbolat ile görüşmesine dair X uygulaması üzerinden yayınladığı fotoğraf

Lübnanlı muhalif güçler, (Maruni Hristiyan) Özgür Yurtsever Hareket (ÖYH) ve Teymur Velid Canbolat başkanlığındaki (Dürzi) Demokratik Buluşma Bloğunu da içeren müzakerelerde, Cihad Azur’un cumhurbaşkanlığı adaylığına ilişkin ortak tutumda uzlaştı. Ortak tutum kararı, Meclis Başkanı Nebih Berri’nin başlattığı diyalog çağrısı konusunda çelişkilerin devam etmesine ve diyaloğun Lübnan Kuvvetleri Partisi, Ketaib ve Değişim Güçleri’ne mensup bazı milletvekilleri tarafından reddedilmesine rağmen alındı.

FOTO: Lübnan Katolik Doğu Kilisesi Maruni Patriği Beşara Butros er-Rai (Reuters)
Lübnan Katolik Doğu Kilisesi Maruni Patriği Beşara Butros er-Rai (Reuters)

Söz konusu tarafların Azur’un adaylığını destekleme yönündeki ortak kararı, Berri’nin ‘diyaloğun başlaması için tarih belirleyip bir süre beklemek’ şeklinde atacağı bir sonraki adımın başlangıcı olarak görülüyor. Ancak özellikle diyaloğu destekleyen Lübnan Katolik Doğu Kilisesi Maruni Patriği Beşara Butros er-Rai’nin tutumunun muhalefetten tamamen farklı olduğunu öne sürmek doğru değil. Maruni Piskoposlar Konseyi’nin aylık toplantısında yayınlanan bildiride, diyalog konusundan herhangi bir şekilde bahsedilmezken, yalnızca bir cumhurbaşkanı seçilmesi çağrısı yapıldı.

Lübnan cumhurbaşkanı adayı Cihad Azur (Reuters)
Lübnan cumhurbaşkanı adayı Cihad Azur (Reuters)

Şarku’l Avsat’a konuşan muhalefetteki kaynaklara göre Piskoposlar Konseyi’nin diyaloğa değinmemesi, ‘Rai’nin muhalefetten farklı duruşunun, kaçınılmaz olarak Bkerki ile Lübnan Kuvvetleri lideri Samir Caca arasında bir anlaşmazlığa yol açacağına’ dair bahse girenlerin yolunu tıkadı. Bu durum, Canbolat’ın da katılımıyla Demokratik Buluşma ile yaptıkları toplantıda Ketaib ve Lübnan Kuvvetleri temsilcileri tarafından dile getirilen memnuniyet durumu oluşturdu.

Ketaib Partisi Genel Başkanı Sami Cemayel ile Teymur Canbolat arasında başlayan ve daha sonra Lübnan Kuvvetleri Partisi, Yenilenme Bloğu ve Değişim Bloğu temsilcisinin katıldığı genişletilmiş bir toplantıya dönüşen toplantı, ‘Demokratik Buluşma tarafından desteklenmesi ve cumhurbaşkanlığı seçim oturumlarının ya da gerekli mevzuatla ilgili oturumların boykot edilmesine destek verilmesi’ nedeniyle Berri’nin diyalog çağrısını farklı bir açıdan ele aldı.

Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri, diyalog çağrısında bulunduğu konuşmasında (Reuters)
Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri, diyalog çağrısında bulunduğu konuşmasında (Reuters)

Bu çerçevede Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre parlamento kaynakları, Teymur Canbolat’ın muhalif güçler ile Demokratik Buluşma arasında türünün ilk örneği olan toplantıya, ‘Eğer cumhurbaşkanını seçmek için bir oturuma çağrılırsak, Azur’u aday göstererek tavrımızı sürdüreceğiz’ ifadeleriyle başladığını belirtti.

Parlamento kaynaklarının belirttiğine göre Canbolat, “Hiçbir partiye meydan okumayan, Lübnanlıları bir araya getirme yeteneğine sahip bir cumhurbaşkanının seçilmesini gerektiren bir çözüme varılamadığı sürece adayımız Azur’dan vazgeçmeyeceğiz. Çünkü hiçbir taraf, adayını liderliğe ulaştırabilecek durumda değil. Ulaştırsa bile dikey bölünme nedeniyle ülke işlerini yönetmekte zorluk yaşayacak” açıklamasında bulundu.

Kaynaklar, Demokratik Buluşma’nın belirli bir siyasi gruba mensup bir başkan lehine tutumunu değiştirme niyetinde olmadığını vurgularken, toplantının Marada Hareketi lideri eski milletvekili Süleyman Franciyye’yi seçme konusundaki isteksizliğine atıfta bulundu ve “Diyaloğun başlaması için bir tarih belirlenirse bu tavrı sergileyeceğiz” dedi.

Havayı temizlemek

Kaynaklar, muhalefet ve Demokratik Buluşma’nın diyalog çağrısındaki tutarsızlıklara rağmen havanın temizlenmesine katkı sağladığına dikkat çekti. Kaynaklar ayrıca, oğul Canbolat’ın muhalefetin Berri’nin diyalog çağrısına daha az sert davranacağını umduğunu ve diyalogla ilgili bazı soruların açıklığa kavuşturulmasını herhangi bir şeyin engellemediğini söyledi. Parlamento kaynakları, bu soruların ise ‘Diyalogun sponsorluğunu kim üstleniyor ve oturumları ne kadar sürecek? Her taraf, kendi adayına sadık kaldığı sürece oturumları kısaltma imkânı var mı?’ olduğunu söylerken, “Bu durumda, rızaya dayalı bir başkan adayı üzerinde anlaşmaya varmadığımız sürece, birbirini takip eden seçim oturumlarında mevcut olacak tavırların kaydedilmesi yeterlidir” dedi.

Aynı kaynakların belirttiğine göre bazı milletvekilleri, diyalog için herhangi bir önkoşulun olmadığını söyledi. Milletvekilleri, “Biz de kendi açımızdan başkanlık seçeneklerimizi değiştirmeyeceğiz. Bu durum, Azur’un adaylığını destekleme konusundaki kesişmemizi açıklıyor” şeklinde konuştu. Milletvekilleri ayrıca, anayasanın ihlali olarak kabul edildiği ve gündeminin ‘Franciyye’nin nasıl cumhurbaşkanı olacağı’ ile sınırlanacağı için diyaloğun, cumhurbaşkanını seçmeye giriş noktası olmasını kabul etmediler.

Milletvekilleri, diyalog çağrısının siyasi ittifakın dışından bir cumhurbaşkanı arayışının arka planında gelip gelmediğini sorgularken, “Hizbullah bizimle yarı yolda buluşmaya hazır mı? Ya da Franciyye’yi seçmek için gereken sayıda milletvekilinin güvencesini almazsa seçimini kolaylaştırma niyetinde değil mi?” sorularını dile getirdi.

Söz konusu milletvekilleri, diyaloğun en fazla sayıda milletvekilini bir araya getirmeye dönüşmemesi için ikili diyaloğa itiraz etmezken, hiçbir ilerleme sağlanamayacağının bilincinde olduklarını da vurguladılar.

Bu nedenle milletvekillerinin söylediği gibi diyalog toplanırsa, Azur’un destekçileri ‘diyaloğa kimin katılmadığına bakmaksızın, pozisyonlarını değiştirmedikleri ve adaylarının, Franciyye karşısında avantaj elde edeceğine inandıkları sürece’ bu durum, pozisyon değişikliğine yol açmayacak.

Öte yandan aday olmamasına rağmen ordu komutanı General Joseph Avn’a verilen bölgesel ve uluslararası destek göz önüne alındığında, cumhurbaşkanlığı yarışını sadece Franciyye ve Azur ile sınırlamak doğru değil. Öyle ki Avn, geçtiğimiz günlerde Direnişe Sadakat bloğunun lideri Milletvekili Muhammed Raad ile görüşmede bulundu.

Toplantı, iki subayın ölümü dolayısıyla taziye amaçlı mı gerçekleşecek? Yoksa Milletvekili Cibran Basil’e, Franciyye’nin destekçilerinin arasına katılarak, Hizbullah ile arasındaki meseleyi çözmesi yönünde çağrıda bulunan bir mesaj iletmek için mi düzenleniyor? General Avn da Şii İkili ile ilişkilerinde olumlu bir normalleşme aşamasına girdi. Bu durum ise önceliği, onun cumhurbaşkanlığına ulaşmasını engellemek olan Basil’i endişelendiren bir mesele.

Kim, hangi adayı destekliyor?

Lübnan'da anayasaya göre cumhurbaşkanı Maruni Hristiyan, başbakan Sünni, meclis başkanı ise Şiilerden seçiliyor.

Ülkedeki üç büyük Hristiyan parti Lübnan Kuvvetleri Partisi, Özgür Yurtseverler Hareketi ve Ketaib Partisi, cumhurbaşkanı seçiminde Azur'u destekleyeceklerini açıkladı.

Hristiyan partilerin yanı sıra Sünni ve muhalif bağımsız bazı milletvekilleri ile Dürzi İlerlemeci Sosyalist Partisi de Azur'u destekleyen cephede yer alıyor.

Şii blokun iki önemli partisi, İran destekli Hizbullah ve seküler Emel Hareketi ile onların diğer müttefikleri ise Franciyye'yi aday gösterdi.

128 sandalyeli Lübnan Meclisinde seçim oturumunun yapılabilmesi için 3'te 2 oranında yani en az 86 milletvekilinin hazır bulunması gerekiyor. Bir adayın seçimi kazanması içinse salt çoğunluğu sağlaması gerekli.

Azur'un adaylığına karşı çıkan Hizbullah ve müttefikleri, Mecliste seçim oturumu için aranan toplantı yeter sayısını bloke edebilecek milletvekiline sahip.

Hizbullah: Çatışmacı ve meydan okuyucu aday istemiyor

Seçimde tek adaylarının Franciyye olduğunu ilan eden Hizbullah ve Emel Hareketi, başka bir aday çıkarmayı düşünmediklerini ve adaylarını da çekmeyeceklerini sıklıkla dile getiriyor.

Silahlı milisleri bulunan ve son olarak 21 Mayıs'ta Lübnan'ın güney bölgesinde askeri tatbikat düzenleyen Hizbullah, müstakbel cumhurbaşkanının kendileri ile çatışmama şartı koşuyor.

Hizbullah'a göre Hristiyan partilerin aday gösterdiği Azur çatışmacı bir aday. Azur, Hizbullah ile 2008'de ciddi çekişme içine giren dönemin Başbakanı Fuad Sinyora'nın kabinesinde yer alan bir isim.

O dönem Hizbullah ve hükümet arasında güç paylaşımı nedeniyle kısa süreli çatışma yaşanmış, Hizbullah Beyrut'un bazı bölgelerini silahla ele geçirmişti. Bunun ardından Sinyora görevinden istifa etmek zorunda kalmıştı.

Paris, Riyad ve Washington'un yaklaşımı

Lübnan'daki cumhurbaşkanı seçimine ilişkin şubat ayında Paris'te ABD, Fransa, Suudi Arabistan, Katar ve Mısır'ın katılımıyla bir toplantı gerçekleştirilmişti.

Taraflar arasında herhangi bir uzlaşıya varılmadığı için toplantının ardından ortak açıklama yapılmamıştı.

Fransa, Suudi Arabistan ve ABD'den de herhangi bir adaya henüz doğrudan veya dolaylı destek açıklaması gelmedi.

Şii partilerin desteğini alan Franciyye, 1-2 Nisan'da Paris'te Fransa Cumhurbaşkanı Emmannuel Macron'un Kuzey Afrika ve Orta Doğu Danışmanı Patrick Dorell ile görüşmüştü.

Arap ve Lübnan basınında yer alan haberlerde, Fransız yetkilinin görüşmede Franciyye'nin adaylığını desteklemek için bazı taahhütler istediği ileri sürülmüştü.

Ancak Fransa Dışişleri Bakanı Catherine Colonna, 8 Haziran'da Lübnan Dışişleri Bakanı Abdallah Buhabib ile Riyad'da yaptığı görüşmede, cumhurbaşkanı seçiminde Paris'in desteklediği bir aday bulunmadığını açık bir şekilde belirtti.

Bununla birlikte Lübnan'ın bir an önce bu krizi aşmasını önemsediklerini kaydeden Colonna, Fransa Cumhurbaşkanı Macron'un, eski Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian'u Lübnan'a "cumhurbaşkanlığı seçimleri" için özel elçi olarak atadığını aktardı.

Fransa gibi Suudi Arabistan da Lübnan'daki seçim maratonunda herhangi bir adaya açık bir şekilde desteklediklerini ilan etmedi.

Cumhurbaşkanı adayı Franciyye, 18 Nisan'da yaptığı açıklamada, adaylığına yönelik Suudi Arabistan ve müttefiklerinden itiraz gelmediğini belirtse de kendisine destek niteliğinde bir açıklama da yapılmadı.

ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Barbara Leaf, 25 Mart'taki Beyrut ziyaretinde, Lübnan'da müstakbel cumhurbaşkanının kim olacağı hususunda görüş belirtmek istemediğini ancak ABD'nin Lübnanlıların seçeceği herhangi birini memnuniyetle karşılayacağını söylemişti.

Leaf, 31 Mayıs'ta yaptığı açıklamada ise Lübnan'da cumhurbaşkanının seçilmemesi ve Mecliste oturumun yapılmasının engellenmesi halinde ülkesinin bazı Lübnanlı siyasetçilere yaptırımlar getireceği tehdidinde bulunmuştu.

Eski Bakan ve finans uzmanı Azur

Mecliste yapılacak seçimin başlıca adaylarından Cihad Azur, Lübnan'ın kıyı kenti Biblos'ta 1966'da doğdu.

Azur, ekonomi alanında önce Lübnan'da, ardından Fransa ve ABD'de eğitim aldı.

Tamamen finans ve siyaset ekonomisi alanında kariyer yapan Azur, Başbakan Sinyora hükümetinde 2000-2004 yıllarında finans danışmanı, 2005-2008'de de Maliye Bakanı görevinde bulundu.

Hükümetteki görevinden sonra çeşitli uluslararası finans şirketlerinde yönetici pozisyonunda görevler alan Azur, 2017'den beri Uluslararası Para Fonu (IMF) Orta Doğu ve Orta Asya Direktörü olarak çalışıyor.

Cumhurbaşkanı Adayı Azur, 10 Haziran'da Lübnan diasporası için düzenlenen bir programda yaptığı açıklamada, ekonomik krizdeki Lübnan'a yabancı yatırımcı çekmek için finans uzmanlığı ve bağlantılarıyla ülkeye yardımda bulunabileceğini söylemişti.

Azur, Hizbullah'ın ve diğer partilerin kendisi hakkındaki "çatışması aday" ifadelerine karşılık 12 Haziran'da yaptığı açıklamada ise, "Adaylığım ile kimseye meydan okumuyorum. Aksine cepheleri kaldırıp birleştirici olmaya çalışacağım." ifadelerini kullanmıştı.

Suriye ve İran'a yakın Franciyye

Seçimin öne çıkan diğer adayı Süleyman Franciyye, Lübnan'da 1970-1976 yıllarında cumhurbaşkanlığı yapan dedesinin ismini taşıyor.

Hizbullah ve müttefiklerinin desteklediği Franciyye, ülkenin kuzeyindeki Zgarta bölgesinde 1965'te doğdu.

Babası Tony Franciyye, Lübnan iç savaşında Şam'a yakın bir politika izleyerek Marada Tugaylarını kurdu. Tony Franciyye 1978'de Hristiyan Ketaib milisleri tarafından öldürüldü. Bunun üzerine Süleyman Franciyye'e Şam'a taşındı.

Franciyye, 1982'den 1991'ye kadar Marada milislerin komutanı olarak görev yaptı.

Şam'daki Esed ailesiyle bu vesileyle ilişkilerini geliştiren Franciyye, Suriye'ye ve dolayısıyla İran'a yakın bir isim olarak biliniyor.

Cumhurbaşkanı adaylığını ilan etmesinden sonra Franciyye, birkaç defa ülkenin önemli sorunları arasında yer alan Suriyeli mültecilerin ülkelerine gönderilmesi hususunda elini taşın altına koyabilecek bir isim olduğunu, bunu da Şam'la iyi ilişkileri sayesinde yapabileceğini belirtmişti.



ABD'nin Suriye'den sekiz talebi: Washington ne istedi, Şam ne yanıt verdi?

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla
TT

ABD'nin Suriye'den sekiz talebi: Washington ne istedi, Şam ne yanıt verdi?

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla

İbrahim Hamidi

Al Majalla ABD, Suriye ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından hazırlanan ve Şam ile hem Washington hem de BM arasındaki ilişkilerin potansiyel yönünü gösteren üç belgeye ulaştı.

ABD tarafından hazırlanan belgede, yaptırımların hafifletilmesi ve iki yıllık bir muafiyet için Şam'ın bazılarını kabul etmekte zorlandığı sekiz talep yer alıyor. Bu taleplerin ilki, tüm Filistinli grupları ve siyasi faaliyetleri yasaklayan genel bir resmi bildiri yayınlanması, ikincisi ise hem İran Devrim Muhafızları Ordusu’nu (DMO) hem de Lübnan’daki Hizbullah’ı ‘terör örgütü’ olarak sınıflandırarak ABD’nin kendi güvenliğine karşı tehdit olarak gördüğü herkesi hedef almasını kabul etmesiydi. ABD'nin Levant ve Suriye'den sorumlu Bakan Yardımcısı Natasha Franceschi tarafından geçtiğimiz mart ayı ortalarında Brüksel'de Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani’ye teslim edilen mektuba Şam'ın verdiği yazılı yanıtta, eski Suriye rejimine ait kimyasal silahların imhası, DEAŞ ve terörle mücadele ve ordunun kurulması da dahil olmak üzere çeşitli konularda ilerleme kaydedildiği belirtildi.

BM Genel Sekreter Yardımcısı ve eski Suriye Başbakan Yardımcısı Abdullah Dardari tarafından hazırlanan BM belgesinde ise Şam'ın BM Kalkınma Programı'nın (UNDP) Avrupa'da dondurulan ve yarım milyar dolar olduğu tahmin edilen Suriye devletine ait fonların ABD’nin yaptırımlarından muaf tutularak Suriye'deki projelere harcanmasını denetlemesini kabul etmesi önerisi ele alınıyor.

Suriye’nin Avrupa'da dondurulan 500 milyon doları serbest bırakılacak

Öte yandan Maliye Bakanı Muhammed Yasir Berniye ve Suriye Merkez Bankası Başkanı Abdulkadir el-Husriyye’nin de yer aldığı bir heyetin Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) toplantılarının yanında hafta sonunda Suriye konulu bir yuvarlak masa toplantısına katılmak üzere Washington'a yapacağı ziyaret için hazırlıklarda sona gelindi. Dışişleri Bakanı Şeybani de hafta sonunda BM Güvenlik Konseyi'ndeki (BMGK) bakanlar toplantısına katılmak ve Suriye bayrağını göndere çekmek üzere New York'u ziyaret edecek.

Reuters , Suudi Arabistan hükümeti ve Dünya Bankası'nın ev sahipliğinde ev sahipliğinde Washington'daki uluslararası finans kuruluşlarının yıllık toplantıları çerçevesinde Suriye konulu bir toplantının gerçekleştirileceğini bildirdi. Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığı habere göre  Suudi Arabistan, Suriye'nin Dünya Bankası'na olan borcunun yaklaşık 15 milyon dolarlık kısmını ödeyerek, Suriye'nin yeniden inşası ve diğer ekonomik destek konuları için milyonlarca dolarlık potansiyel hibelerin önünü açmayı planlıyor.

Bu çerçevede Dünya Bankası, geri ödemenin ardından Uluslararası Kalkınma Birliği (IDA) aracılığıyla elektrik ve altyapı sektörü için beklenen 300 milyon dolar ile Suriye'yi destekleyebilir.

Al Majalla UNDP tarafından hazırlanan ve Suriye’nin Avrupa’da bankalarda dondurulmuş halde olan mal varlıkları ve fonları dosyasının geçiş dönemindeki en karmaşık mali zorluklardan biri olduğunu belirten bir belgeye ulaştı.

Öte yandan Al Majalla UNDP tarafından hazırlanan ve Suriye’nin Avrupa’da bankalarda dondurulmuş halde olan mal varlıkları ve fonları dosyasının geçiş dönemindeki en karmaşık mali zorluklardan biri olduğunu belirten bir belgeye ulaştı.

UNDP tarafından hazırlanan belgede, 2011 yılından sonra Avrupa'nın eski rejime yaptırım uygulamasından bu yana, Suriye devletine ve Suriyeli şahıslara ait, yaklaşık yarım milyar dolar (500 milyon dolar) olduğu tahmin edilen ve uluslararası yaptırımlar kapsamında dondurulan yurt dışındaki mal varlıkları olduğu belirtiliyor. Belgede UNDP'nin Suriye Merkez Bankası ile koordinasyonlu olarak bu sorunun çözümü için Suriyeli ve uluslararası taraflar arasında arabulucu ve kolaylaştırıcı bir rol oynaması öneriliyor.

Belgedeki öneriler arasında dondurulan söz konusu fonların doğrudan Suriye devletine verilmesi yerine BM, yani UNDP aracılığıyla Suriye'deki kalkınma ve yeniden inşa projelerinin finansmanına yatırılması için kurumsal bir mekanizma kurulması da yer alıyor. Zira bağışçı ülkeler, bu fonları meşruiyeti ve kötüye kullanılma potansiyeli ile ilgili hukuki ve siyasi sorunlar nedeniyle doğrudan Suriye makamlarına teslim etmekten çekiniyor.

dsfv
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, ABD Kongre Üyesi Cory Lee Mills ile Suriye'nin başkenti Şam'daki Halk Sarayı'nda bir araya geldi (SANA)

Batılı bir diplomat, dondurulan fonların Suriye devletine ait olduğunu ve aracı olmadan elden çıkarılabileceğini, bunun da paranın harcanması ve ülkedeki projelerin finanse edilmesindeki mali yükü arttıracağını söyledi.

Bu arada BM, bu dosyadaki herhangi bir hamle için gerekli yasal ve kurumsal senaryoları geliştirdi. Bu senaryolar arasında, birkaç gün önce Suriyeli ekonomist Abdulkader Husrieh tarafından teslim edilen ve Suriye Merkez Bankası'na bu fonların uluslararası yasalara uygun olarak talep edilmesi ya da kullanılması, şeffaflığın ve yaptırım kararlarına uyumun sağlanması için yasal yollar konusunda danışmanlık yapılması yer alıyor.

New York'ta Suriye bayrağının göndere çekilmesi

Hafta sonunda New York'a gidecek olan Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani’nin BM merkezinde Suriye bayrağını göndere çekeceği ve BMGK toplantılarına katılacağı bir programı var. BMBGK’daki toplantılar çerçevesinde 25 Nisan'da BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen bir brifing verecek ve 29 Nisan'da Ortadoğu'nun durumuna ilişkin bir oturum düzenlenecek.

Şeybani ziyaretini, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın New York'taki Suriye heyetinin vize statüsünü düşürerek heyeti ‘ABD hükümeti tarafından tanınmayan’ bir hükümetin temsilcisi olarak muamelede bulunmasının ardından gerçekleştirdi. Washington, Beşşar Esed rejiminin son on yıllık dönemi boyunca bu adımı hiç atmamıştı.

ABD Dışişleri Bakanlığı, New York'taki Suriye heyetinin vize statüsünü düşürerek heyeti ‘ABD hükümeti tarafından tanınmayan’ bir hükümetin temsilcisi olarak muamelede bulundu.

ABD’de hakim olan iki eğilim

Esed rejiminin 8 Aralık'ta düşmesinin ardından Arap ve Avrupa ülkeleri, Şam’daki yeni hükümet ve Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile ilişkilerini başlattı. Washington temkinli bir yaklaşım benimserken ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Barbara Leaf, Şam'da Ahmed eş-Şara ile görüştü. Washington ayrıca Şara hakkında verilecek bilgi için koyduğu 10 milyon dolarlık ödülü de iptal etti.

Öte yandan terörle mücadele alanında da ABD ile Suriye arasında iş birliği ve bilgi alışverişi yapıldı. Washington Şam'a en az sekiz terör eyleminin engellenmesini sağlayan bilgiler sağladı. Ayrıca Cumhurnbaşkanı Şara, Trump'a başkanlık seçimlerindeki zaferi dolayısıyla bir tebrik telgrafı gönderdi. Şara, İngilizce olan tebrik mesajında, “Onun (Trump’ın) Ortadoğu'ya barış getirecek ve bölgeye istikrarı yeniden kazandıracak bir lider olduğuna eminiz. İki ülke arasındaki ilişkileri diyalog ve anlayış temelinde geliştirmeyi dört gözle bekliyoruz. Yeni yönetim altında ABD ve Suriye, her iki ülkenin de isteklerini yansıtan bir ortaklık kurma fırsatından yararlanacaktır” ifadelerini kullandı.

dfvgt
Suriye'nin Haseke vilayetinin kuzeydoğusunda, Suriye-Türkiye sınırındaki petrol sahalarında devriye gezen ABD askerleri, 3 Eylül 2024 (AFP)

Ancak ABD yönetimi, bazı Arap ülkelerinin Washington'a Suriye konusunda daha açık bir yaklaşım benimsemesi yönündeki tavsiyeleri karşısında tutumunu değiştirerek daha temkinli bir yaklaşım benimsedi. ABD'nin tüm kurumlarının katılımıyla Suriye'ye ilişkin bütüncül bir ABD politikası oluşturulması için ülke içinde çalışmalar devam ediyor. Eski Başkan Barack Obama yönetiminde Dışişleri Bakan Yardımcısı olan Joel Rubin, Suriye dosyasını denetleyecek en önemli pozisyonu devralması bekleniyor.

Şara, ABD Kongre Üyesi Cory Lee Mills’i Şam’daki Halk Sarayı'nda kabul etti. Böylece yeni yönetimin göreve gelmesinden bu yana ilk kez bu tür bir ziyaret gerçekleşmiş oldu. Dışişleri Bakanı Şeybani de Mills ile bir araya gelerek Suriye'deki güvenlik ve ekonomik durum ile Şam ve Washington arasında karşılıklı saygı ve ortak çıkarlara dayalı stratejik bir ortaklık kurulması olasılıklarını görüştü.

Toplantıda ayrıca sınır ötesi milisler, uyuşturucu ve organize suçların yayılması ve ABD'nin Suriye'ye uyguladığı tek taraflı yaptırımların etkisi gibi iki ülkenin ve bölgenin karşı karşıya olduğu ortak tehditler ele alındı. Suriye tarafından yapılan resmi açıklamaya göre görüşmede Suriye tarafı, iki ülke arasında güvenin tesis edilmesi ve yapıcı bir iş birliğine girilmesi yönünde temel bir adım olarak bu yasadışı yaptırımların kaldırılması gerektiğini vurguladı.

Al Majalla’ya konuşan yetkililere göre ABD yönetiminin iki eğilimi var. Bunlardan ilki Ulusal Güvenlik Konseyi yetkilileri, Ulusal İstihbarat Direktörü DNI) Tulsi Gabbard ve Trump'ın Terörle Mücadele Danışmanı Sebastian Gorka tarafından temsil ediliyor. Gabbard ve Gorka, Suriye’deki yeni hükümetle herhangi bir angajman anlaşmasına karşı çıkarken BMGK’nın ve Washington'ın HTŞ'yi ve HTŞ yöneticilerini ‘terör örgütü’ olarak sınıflandırma kararı merceğinden bakıyorlar. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) tarafından temsil edilen ikinci eğilimdeki grup ise şartlı angajman anlaşması yapılmasını destekliyor. Bu gruptakiler, yeni Suriye yönetiminin İran'ın Ortadoğu'da stratejik olarak zayıflatılmasında önemli bir rol oynadığını düşünüyorlar.

ABD’de yeni Suriye yönetimimin İran'ın Ortadoğu'da stratejik olarak zayıflatılmasında önemli bir rol oynadığını kabul eden güçlü bir eğilim var.

ABD'nin sekiz talebi

Bu doğrultuda ABD’nin eski ve yeni yönetimlerinden temsilciler, ABD'nin Levant ve Suriye'den sorumlu Bakan Yardımcısı Franceschi’nin geçtiğimiz mart ayında Brüksel'de Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani’ye teslim ettiği ve ‘güven inşa edici’ sekiz talep ve Washington'ın atabileceği ilgili adımları içeren bir mektup hazırladılar.

Al Majalla’nın bir kopyasına ulaştığı belgeye göre bu talepler arasında ‘profesyonel bir ordunun kurulması, kritik öneme sahip komuta kademelerine yabancı askeri isimlerin yerleştirilmemesi, tüm kimyasal silah tesislerine ve programlarına erişim izni verilmesi, başta gazeteci Aston Tice olmak üzere Suriye’de kaybolan ABD vatandaşları için bir komisyon kurulması, Suriye'nin kuzeydoğusunda Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolündeki el-Hol Kampı’nda kalan DEAŞ üyelerinin ailelerinin teslim edilmesi, DEAŞ'a karşı mücadelede Uluslararası Koalisyonla iş birliği yapılacağı taahhüdünde bulunulması, ABD’nin Suriye topraklarında Washington'ın ulusal güvenliğine karşı bir tehdit olarak gördüğü herkese karşı terörle mücadele operasyonları yürütmesine izin verilmesi, Suriye'deki ‘tüm Filistinli milisleri ve siyasi faaliyetleri yasaklayan’ resmi bir bildiri yayınlanması ve ‘İsrail'in endişelerini gidermek için’ Filistinli grupların üyelerinin sınır dışı edilmesi, İran'ın Suriye’de konuşlanmasının engellenmesi ve hem DMO hem de Hizbullah'ın terör örgütü olarak tanımlanması’ yer alıyor.

dfrgt
ABD Kongre Üyesi Cory Mills, Suriye'nin başkenti Şam’da Eski Şehir bölgesinde yürürken, 18 Nisan 2025 (Reuters)

Listede ‘kapsayıcı bir hükümet’ kurulması talebi ya da geçiş dönemi adaleti, insan hakları, anayasal reform ve siyasi süreçle ilgili somut konular ise yer almadı. Buna karşın belgede, 6 Ocak'ta muafiyetlerin ilan edilmesinin ardından, altı aylık süre temmuz ayında sona erdiğinde yaptırımların hafifletileceği ve muafiyetlerin uzatılacağı sözü verildi. Ayrıca talepler konusunda ilerleme kaydedilmesi halinde Başkan Donald Trump'ın Suriye ekonomisinin hareketlenmesi ve dış yardım sağlanmasının önündeki başlıca engel olan ‘Caesar (Sezar) Yasası'nın belirli bir süre için dondurulmasına yönelik bir kararname imzalayabileceği belirtildi.

Şam’ın yanıtı iş birliği ve yaptırımların hafifletilmesi talebi oldu

Şam, mektubu ilk okuduğunda, özellikle Suriye'nin egemenliğiyle ilgili maddeler içermesi nedeniyle hayal kırıklığına uğradı. Şam, çeşitli tarafların, özellikle grupların ‘siyasi faaliyetlerinin’ yasaklanması, ‘şahısların peşine düşülmesi’ ve Uluslararası Koalisyon güçlerinin Suriye topraklarında serbestçe hareket etmesine izin verilmesi yönündeki tavsiyelerine rağmen bu talepleri ‘sindirmekte’ zorlandı.

Suriye Dışişleri Bakanlığı, geçtiğimiz hafta sonu, attığı adımları ve bazı taleplere ilişkin çekincelerini içeren yazılı bir yanıtı Washington'a gönderdi. Washington, şu an bu talepleri inceliyor. Batılı yetkililer, Şam'ın kimyasal silahlarla ilgili adımların birçoğunu zaten yerine getirdiğini düşünüyor.

Suriye Cumhurbaşkanı Şara, geçtiğimiz şubat ayında Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) Genel Direktör Fernando Arias başkanlığındaki bir heyeti kabul etti. Bu görüşme, ‘Suriye’de savaş sırasında kimyasal silah kullanmakla’ suçlanan Beşşar Esed rejiminin düşmesinden sonra OPCW tarafından Şam'a yapılan ilk resmi ziyaretti.

Şam, mektubu ilk okuduğunda, özellikle Suriye'nin egemenliğiyle ilgili maddeler içermesi nedeniyle hayal kırıklığına uğradı ve bu talepleri ‘sindirmekte’ zorlandı.

Arias, OPCW heyetinin Şam'daki görüşmelerinin Suriye'nin kimyasal silah dosyasının nihai olarak kapatılmasının önünü açtığı yorumunda bulundu. Şam'a yaptığı ziyaretin ‘yeni bir başlangıç’ için bir fırsat olduğunu söyleyen Arias, Esed döneminde yıllarca süren gerginliğin ardından bu konuda yeni bir sayfa açma şansı yakaladıklarını belirtti. OPCW, Suriye'nin silah programıyla bağlantılı olabilecek ve Esed rejiminin çöküşünden sonra keşfedilen 100'den fazla alan olduğunu tahmin ediyor.

Şam ayrıca Filistinli silahlı grupların faaliyetlerini engellemek, DEAŞ ile mücadele etmek ve Washington'ın müttefiki SDG ile ilişkilerini geliştirmek gibi adımlar da attı.

Bu çerçevede Şara, ABD yapımı helikopteriyle iki kez Şam'a giden SDG lideri Mazlum Abdi ile bir anlaşma imzaladı. Şam'da 10 Mart'ta imzalanan ilkeler belgesinin uygulanması için çeşitli adımlar atıldı. ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) önümüzdeki aylarda Suriye'de konuşlu ABD askerlerinin sayısını binin altına indirmeyi planladığını açıkladı. ABD gazetesi New York Times’ın (NYT) haberine göre ABD ordusu Suriye'nin kuzeyinden yüzlerce askerini çekmeye başlarken bölgedeki sekiz askeri üsten üçünü kapatmaya hazırlanıyor.

Şara'nın Abdi ile yaptığı anlaşmanın uygulanmasının yanında SDG ile Türkiye arasında Suriye'nin kuzeydoğusunda, Washington'ın ABD askerlerinin sayısını azaltma söylemiyle bağlantılı olarak bir ateşkes hali hakim.