Fas'taki depremde can kaybı 2 bin 901'e yükseldi

Deprem çok sayıda evi yıktı (AFP)
Deprem çok sayıda evi yıktı (AFP)
TT

Fas'taki depremde can kaybı 2 bin 901'e yükseldi

Deprem çok sayıda evi yıktı (AFP)
Deprem çok sayıda evi yıktı (AFP)

Fas'taki depremde hayatını kaybedenlerin sayısı 2 bin 901'e, yaralıların sayısı ise 5 bin 530'a yükseldi.

Fas İçişleri Bakanlığı, 8 Eylül gecesi meydana gelen depremle ilgili güncel bilgileri paylaştı.

Bakanlığın açıklamasında, 7 büyüklüğündeki deprem nedeniyle can kaybının 2 bin 901'e, yaralı sayısının ise 5 bin 530'a çıktığı belirtildi.

Fas'ta yaşanan depremde can kayıpları artarken acil müdahalenin ilk aşaması sürüyor

Fas'ta yaşanan yıkıcı depremin ardından can kayıpları artmaya devam ederken, ülkenin depremden etkilenen bölgelerinde, Fas Kızılay'ı ve uluslararası kuruluşların desteğiyle yürütülen acil müdahalenin ilk safhası devam ediyor.

Uluslararası Kızılhaç ve Kızılay Dernekleri Federasyonu (IFRC) Sözcüsü Tommaso Della Longa ve Birleşmiş Milletler İnsani İşler Koordinasyon Ofisi (OCHA) Sözcüsü Jens Laerke, Fas'ta 8 Eylül gecesi meydana gelen 7 büyüklüğündeki deprem sonrası yürütülen kurtarma çalışmalarıyla ilgili, AA muhabirine değerlendirmelerde bulundu.

Çevrim içi olarak soruları yanıtlayan Longa, Fas'ta durumun hala çok karmaşık olduğuna işaret ederken, deprem sonrası acil müdahalenin ilk aşamasında olduklarını kaydetti.

"Fas'ta şu anda öncelik hayat kurtarmak. Kurtarma çalışmaları hayatta kalanların güvenliğini de sağlıyor. Bu da elbette yaralıların hastaneye nakledilmesi anlamına geliyor." diyen Longa, artçı sarsıntıların sürdüğünü hatırlatarak, hasarlı yapılardan uzak durulması gerektiğini belirtti.

Longa, IFRC'nin dünyadaki tüm felaketlerin ardından yerel insanlarla çalışmalar yürüttüğünü ve burada Fas Kızılay'ı ile gönüllülerle çalıştıklarını söyledi.

Fas Kızılay'ı ve gönüllülerin, mağdurların ihtiyaçlarını bilmelerinin, kendileri için avantaj olduğunu söyleyen Longa, bu kişilere acil müdahale için de hızlandırılmış eğitim verildiğini ifade etti.

Longa, şehir merkezlerindeki kurtarma çalışmalarının dağlık ve kırsal kesimdekilere göre daha kolay olduğunu kaydetti.

"IFRC, 1 milyon İsviçre Frangı tutarında desteği Fas Kızılay'ına aktardı"

Bu durumda psikososyal desteğin de çok önemli olduğuna işaret eden Longa, "Hayatta kalanların deprem korkusuyla başa çıkmalarının biraz zaman alacağını, bu durumda hissedilen kaygının bazen yıllar sürebileceğini deneyimlerimizden biliyoruz. IFRC, depremin hemen ardından 1 milyon İsviçre Frangı tutarında desteği acil ihtiyaçların karşılanması için Fas Kızılay'ına aktardı. Bir sonraki adımda neler yapacağımızı, önümüzdeki günlerde öğreneceğiz." diye konuştu.

Longa, arama kurtarmanın yanı sıra depremzedeler için barınma, gıda ve su ihtiyacının karşılanmasının da öncelikli olduğunu belirtirken, Atlas Dağları'nın bazı bölümlerinin çok soğuk olduğunu ve bölge sakinlerini soğuktan koruyacak barınaklara ihtiyaç olduğunu ifade etti.

Fas'taki çalışmaların süresi ve maliyeti hakkında bir tahminde bulunmanın bu süreçte doğru olmadığını kaydeden Longa, acil durum müdahalesinin sona ermesinin ardından tespitlerin netleşeceğini ve müdahalenin daha kolay hale geleceğini söyledi.

Longa, "Ülkeler, Kızılay ve yardım ekiplerini Fas'a yollama kararı alabilir. Burada koordinasyonun çok kritik ve önemli olduğunu düşünüyorum. Bütün afetlerde sahayı, dili ve durumu bilmeyenlerin önlenmesini söyledik. Bu dikkate alınması gereken bir durum." dedi.

Fas'ta meydana gelen depremin büyük bir afet olduğunu aktaran Longa, ihtiyaçların daha kolay giderilebilmesi ve yardımların ulaştırılması için koordineli çalışmanın önemini işaret etti.

Longa, "Yerel toplulukları anlamanın ve yerel aktörlerin çalışmalarda lider konumda olmasının çok önemli olduğunu düşünüyorum. İhtiyaçlar ve bölgeye neler getirmemiz gerektiğini değerlendiriyoruz. Yerel insanlara yardımcı olmak için ülke içinden mümkün olduğunca çok ürün almak önemlidir." dedi.

Dünyanın her yerinden Fas ile ilgili büyük bir dayanışma örneğinin sergilendiğini vurgulayan Longa, Fas Kızılay'ının yalnız olmadığını ve diğer ülkelerden gerekli desteği alacağını söyledi.

"BM'nin bir ekibi, destek için Fas'a gönderildi"

OCHA Sözcüsü Laerke ise AA muhabirine yaptığı yazılı açıklamada, Faslı yetkililerin, depremde 3 bine yakın kişinin hayatını kaybettiğini ve çok sayıda kişinin de yaralandığını aktardığını ifade etti.

Laerke, "Önceki depremlerden edindiğimiz deneyimler, bu rakamın (ölüm ve yaralanma) ne yazık ki önümüzdeki günlerde artmaya devam edebileceğini ve pek çok ailenin enkaz altında kalma ihtimalinin olduğunu biliyoruz. Faslı yetkililer, arama kurtarma çalışmalarına ve Fas Kızılay'ının tıbbi desteğini kapsayan müdahaleye öncülük ediyor. Fas ordusu, depremden etkilenen merkeze uzak ve dağlık bölgeler için arama kurtarma ekipleri görevlendirdi." değerlendirmesinde bulundu.

Laerke, "BM'nin Fas Mukim Koordinatörü Nathalie Fustier'in talebi üzerine BM'nin bir ekibi, destek için Fas'a gönderildi. İnsanların neye ihtiyaç duyduğunu değerlendirme çalışmaları devam ediyor." ifadelerini kullandı.

Dünya Sağlık Örgütü'nün (DSÖ) Marakeş ve çevresinde çok sayıda kişinin depremden etkilendiğini tahmin ettiğini belirten Laerke, şehirlerdeki hastanelere çok sayıda yaralının geldiğini ve yetkililerin de kan bağışı çağrısında bulunduğunu kaydetti.

Fas'ta 7 büyüklüğünde deprem

Fas'ta açıklanan son rakamlara göre depremde hayatını kaybedenlerin sayısı 2 bin 901, yaralı sayısı ise 5 bin 530.

Ülkede 8 Eylül gecesi merkez üssü Marakeş kentine bağlı El-Huz bölgesi olan 7 büyüklüğünde deprem meydana gelmiş; deprem, Marakeş'in yanı sıra başkent Rabat ile Kazablanka, Meknes, Agadir ve Fes kentlerini de etkilemişti.



Sudan’daki savaşın yeni yönlerine doğru

Çad'ın Vadi Fira bölgesindeki Tulum Mülteci Kampı’nda bidonları su ile dolduran Sudanlı mülteciler, 8 Nisan 2025 (AFP)
Çad'ın Vadi Fira bölgesindeki Tulum Mülteci Kampı’nda bidonları su ile dolduran Sudanlı mülteciler, 8 Nisan 2025 (AFP)
TT

Sudan’daki savaşın yeni yönlerine doğru

Çad'ın Vadi Fira bölgesindeki Tulum Mülteci Kampı’nda bidonları su ile dolduran Sudanlı mülteciler, 8 Nisan 2025 (AFP)
Çad'ın Vadi Fira bölgesindeki Tulum Mülteci Kampı’nda bidonları su ile dolduran Sudanlı mülteciler, 8 Nisan 2025 (AFP)

Emani et-Tavil

Sudan’daki savaş, son iki yıldaki durumundan farklı özellikler ve nitelikler taşıyacak gibi görünen üçüncü yılına doğru ilerliyor. İç ve dış düzeylerde niteliksel değişikliklere dair işaretler söz konusu ve bunların başında da Sudan ordusunun ülkenin siyasi başkenti Hartum'un kontrolünü ele geçirmesi yer alıyor. Sudan'ın Birleşik Arap Emirlikleri’ne (BAE) karşı Uluslararası Adalet Divanı'nda açtığı davanın yanı sıra Sudan'la ilgili bölgesel etkileşimlerin niteliği, Sudan’daki savaşı durdurma olasılığı açısından gerçek bir ilerleme sağlamayı başaramayan Londra’da kısa bir süre önce düzenlenen konferansta ortaya çıktı.

Bu ve diğer gelişmeler, Sudan'ın bildiğimiz şeklini ve geleceğini etkileyecek. Ayrıca başta Mısır olmak üzere bölgesel ilişkileri üzerinde de yansımaları olacak.

Değişen savaş alanları

Bu bağlamda savaş alanlarının ve Sudan ordusu da dahil olmak üzere çatışmanın taraflarının değişmesi bekleniyor. İlk aşamada, ülkenin doğusu ve orta kesimleri büyük bir sükunete kavuşacak ve askeri operasyonlar duracak. Geçtiğimiz ekim ayından bu yana Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) Hartum, El Cezire ve Sennar eyaletlerinin bulunduğu ülkenin orta kesimlerindeki tüm bölgelerden çekilmesi ve ordunun batıya doğru ilerleyerek Kuzey Kordofan eyaletindeki Ummu Ruvaba ve er-Rahad şehirlerini yeniden ele geçirmesiyle birlikte ordunun askeri baskısıyla karşı karşıya kalması bu gelişmenin önünü açtı. Bu gelişmeye HDK'nın Kuzey Darfur'un yönetim şehri el-Faşir'e yönelik devam eden kuşatma ve saldırıları karşısında gösterilen kararlılığın yanında Sudan ordusunun ülkenin kuzeyindeki Meravi bölgesinde insansız hava aracı (İHA) ile düzenlenen saldırıyı püskürtmeyi başarması eşlik etti.

İkinci düzeyde, yani askeri çatışmanın taraflarında, orduya karşı yeni tarafların mücadeleye girmesi bekleniyor. HDK ile Abdulaziz el-Hilu liderliğindeki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi-Kuzey (SPLM-N) arasındaki ittifakın Mavi Nil ve Güney Kordofan eyaletlerinde yeni çatışma cephelerinin açılmasına neden olması bekleniyor.

Bu senaryonun adımları ilk olarak üç düzeyde tehdit oluşturan Libya ve Çad üçgenine giden yol üzerindeki Malha bölgesinin kontrol altına alınmasıyla atıldı. Bunların başında Sudan ordusu Darfur’a giderken kritik öneme sahip ve aynı zamanda ordu ile müttefik güçlerin toplanma noktası olan kuzey eyaletindeki Dibba bölgesine yönelik askeri bir tehdit geliyor. İkincisi, HDK’nın Merowe Barajı’nı İHA’larla vurabilmesi ve başkent Hartum’un elektriğini kesebilmesiyle daha da görünür olan kuzey eyaletine yönelik bir tehdit.

Çatışmadaki yeni güçler

Üçüncü tehdit ise HDK’nın geçtiğimiz ay Lagowa bölgesini ele geçirmesinin yarattığı tehdit. Bu gelişme, Batı Kordofan eyaletindeki petrol sahalarına giden yolu açtı.

Bu savaşa taraf olmayı bekleyen diğer yeni adaylar ise daha önce Afrika kökenli kabilelere karşı Ömer el-Beşir rejimiyle ittifak kuran ve HDK lideri Orgeneral Muhammed Hamdan Dagalu (Hamideti) ile bir tür kan davası olan Darfurlu kabilelerin silahlı güçleri.

Bu verilere göre Sudan'daki savaşın üçüncü yılında operasyonel alan Darfur, Güney ve Batı Kordofan'da yoğunlaşacak, Mavi Nil bölgeleri ve kuzey eyaletine yönelik olası bir tehdit söz konusu olacak. Kahire’nin Sudan’la olan sınır bölgelerini korumak için HDK’ya karşı sınırlı saldırılar düzenlemeye karar vermesi halinde buna karşı koyulabilir.

Bölgesel düzeyde, savaşı durdurma konusunda fazla bir ilerleme kaydedilemeden dağılan Londra’daki Sudan konulu konferansın tutanaklarının sızdırılmasıyla savaşın başlangıcından bu yana ilk kez, bir yanda BAE ile diğer yanda Mısır ve Suudi Arabistan arasındaki vizyon çelişkisi neredeyse açıkça ortaya çıktı. Bu durum, bölgedeki Arap ülkeleri arasında başta Sudan ordusu olmak üzere Sudan’ın devlet kurumlarıyla ilgili anlaşmazlıkların bir sonucuydu.

BAE aleyhine açılan dava

Öte yandan Birleşmiş Milletler (BM) ve diğer uluslararası örgütlerin değerlendirme ve kınamalarına göre soykırım ve cinsel taciz suçları işleyen HDK güçlerine askeri ve lojistik destek sağlamasıyla ilgili olarak Sudan tarafından Uluslararası Adalet Divanı (UAD) nezdinde BAE aleyhine açılmış bir dava bulunuyor.

Arap-Arap gerginliği ve rekabetinin bir tezahürü olan bu bölgesel etkileşimlere göre Sudan ordusu ve müttefikleri ile HDK ve arkasındakiler arasındaki askeri dinamiklerin devam etmesi bekleniyor. Bu bölgesel aktörler arasında herhangi bir siyasi çözüm sürecinde Sudanlı tarafların kimler olacağı ya da başka bir deyişle HDK'nın meşruiyetinin tanınıp tanınmayacağı konusunda bir anlaşma sağlanmadan bu savaşı durdurmak mümkün değil. O halde bu, bölgesel baskı ve Sudan'ın BAE ile karşı karşıya gelmesi, Hartum’un UAD’daki ve dolayısıyla bu savaşın tırmanmasına bir yanıt olarak HDK'ya daha fazla destek anlamına mı gelecek?

Washington'ın yokluğunun etkisi

Elbette ABD’nin İran nükleer dosyası, Ukrayna'daki savaş ve Ortadoğu'daki askeri konumlanışının niteliği ve büyüklüğü ile ilgili meşguliyetleri nedeniyle mevcut dönemde bu gelişmelerin dışında kalması, savaşın sürdürülmesi yönündeki eğilimi destekleyen bir unsur oluşturuyor. Washington’ın Sudan'daki mevcut insani krizin büyüklüğüne ve kritik seviyelerde kıtlık noktasına ulaşmış olmasına rağmen, ABD'nin eski Sudan Özel Temsilcisi Tom Perriello’nun yerine yeni bir temsilci atamakta isteksiz davranmasına neden olan yukarıda belirtilen meşguliyetleri çerçevesinde HDK üzerinde yakında bir baskı uygulamayacağı da aşikar.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Sudan Dışişleri Bakanı Ali eş-Şerif’in aniden görevden alınması ve yerine örgütsel derinliği olan Ulusal İslami Cephe partisinden Ömer Muhammed Ahmed Sıddık’ın atanması, eski rejimin Dışişleri Bakanlığı'nda kendisine yeniden yer bulduğunu gösteriyor. Bu aynı zamanda Korgeneral Abdulfettah el-Burhan'ın siyasetle ilgisi olmayan teknokratlara güvenmekten vazgeçtiğini de gösteriyor. Zira Şerif, Sudan Dışişleri Bakanlığı'nda siyasileştirilmemiş bir diplomatik alandan geliyordu ve önerdiği değişikliklerle bakanlıktaki iç politikaları bu alanla uyumlu hale getirmişti.

Bu gelişmeyle Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan iç politika yapıcılarının değişiminden vazgeçmeye ya da onlar arasındaki konumunu değiştirmeye niyeti olmadığını bir kez daha gözlemliyoruz. Bu gelişme ayrıca, Orgeneral Burhan'ın özellikle BM Genel Kurulu platformunda her zaman beyan ettiği gibi, Sudan hükümetinin Hartum'un kontrolünü ele geçirdikten sonra yeni bir teknokratlar hükümeti kurma konusunda inandırıcılığının çok zayıf olduğunu da gösterdi.

Mevcut yerel ve bölgesel dinamikler, Beşir rejiminin karar alma sürecindeki göreceli ağırlığı, şu an Güney Sudan'da olduğu gibi ya askeri çözüm yoluyla savaşı sürdürme ya da Darfur bölgesini kabile çatışmalarına terk etmesi için baskı yaptığından, özellikle Darfur eyaletinde olmak üzere Sudan'daki savaşın geçen bu üç yılla yetinmeyip önümüzdeki yıllarda da devam edeceğine işaret ediyor.

Yerinden edilme sorunu

Milyonlarcası komşu ülkelere göç etmek zorunda kalan Sudanlılar, Sudan'a dönseler de dönmeseler de savaşı durdurma ve daha da önemlisi sürdürülebilir siyasi istikrar sağlayacak iç siyasi denklemleri başlatma ihtimalini yakından takip ediyor.

Bu bağlamda Sudanlıların Mısır’dan geri dönüşlerinin Sudan'ın doğu ve orta bölgelerine olduğunu ve Mısır'da ekonomik zorluklarla karşılaşan nispeten zayıf sosyal gruplarda yer aldıklarını, varlıklı sosyal grupların ise evlerine dönme kararını bir sonraki duyuruya kadar ertelediklerini belirtmekte fayda var. Mısır, bir milyon Sudanlıya ev sahipliği yapıyor. Bu da Mısır-Sudan ilişkilerinin ufkunu bir yandan ikili ilişkileri ekonomik ve sosyal düzeyde derinleştirecek olumlu etkileşimlere açarken diğer yandan da Beşir rejiminin iki ülke arasındaki olumlu etkileşime karşı uygulamalarının bıraktığı ağır mirası ve eski Mısır Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek'e yönelik suikast girişiminde Beşir rejimine bağlı unsurların yer almasını marjinalleştireceğine şüphe yok. Resmi düzeydeki ilişkilere gelince, Orgeneral Burhan'ın yerel düzeydeki politikalarının istikrarsız doğası nedeniyle istikrara tanık olamayacaklarına inanıyorum.