Oslo Anlaşmalarının üzerinden 30 yıl geçti; Kutlamanın olmadığı, utangaç bir anma

13 Eylül 1993’te Washington’da imzalanan Oslo Anlaşması sonrasında Yaser Arafat ile İzak Rabin arasında Başkan Bill Clinton arabuluculuğundaki tarihi el sıkışma (Getty)
13 Eylül 1993’te Washington’da imzalanan Oslo Anlaşması sonrasında Yaser Arafat ile İzak Rabin arasında Başkan Bill Clinton arabuluculuğundaki tarihi el sıkışma (Getty)
TT

Oslo Anlaşmalarının üzerinden 30 yıl geçti; Kutlamanın olmadığı, utangaç bir anma

13 Eylül 1993’te Washington’da imzalanan Oslo Anlaşması sonrasında Yaser Arafat ile İzak Rabin arasında Başkan Bill Clinton arabuluculuğundaki tarihi el sıkışma (Getty)
13 Eylül 1993’te Washington’da imzalanan Oslo Anlaşması sonrasında Yaser Arafat ile İzak Rabin arasında Başkan Bill Clinton arabuluculuğundaki tarihi el sıkışma (Getty)

30 yıl önce 13 Eylül Çarşamba günü Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ile İsrail hükümeti arasında Washington’daki Beyaz Saray avlusunda Oslo Anlaşmaları imzalandı. Anlaşma, her ne kadar “iki halk arasında barış süreci için aşamalı bir program” olarak tanımlansa da imzalanması, tüm dünyanın ilgisini ve umudunu çeken tarihi bir olaydı. Buna dayalı olarak tarihi el sıkışmanın liderleri Filistin lideri Yaser Arafat, İsrail Başbakanı İzak Rabin ve ortağı Şimon Peres’e Nobel Barış Ödülü verildi. Ancak bu tarihi gün, bu yıl İsrail ve Filistin’de herhangi bir kutlama olmadan geçti. Olay, sanki herkesin reddettiği bir rezillik ya da kötülük getiren bir lanet gibiydi.

İsrail’de hükümet, bu anlaşmalara karşı mücadele eden aşırı sağcı liderler tarafından kontrol ediliyor. Bu liderler, bu anlaşmaların toprağın altından yeniden çıkması korkusuyla bugün de hâlâ mücadele veriyor. Filistin’de Oslo’nun düşmanları Güney vilayetinde (Gazze Şeridi) hükümeti kontrol ediyor. Kuzeydeki vilayetler (Batı Şeria), hayal kırıklığına uğramış ve bu anlaşmaların bir parçası olmakla övünmekten korkan Oslo destekçilerinin geri kalanı tarafından yönetiliyor.

scdfveg
Oslo Anlaşmalarını onaylayan İsrail hükümeti oturumunun arşiv fotoğrafı (İsrail Hükümeti Basın Bürosu)

Gerçek şu ki Oslo Anlaşmaları gerçek bir tarihi olaydı. Tüm benzer başarısızlıklara ve eksikliklere ve başlangıçtan bugüne kadar iki halkın, İsrail ve Filistin’in başına gelen tüm trajedilere rağmen, sahipleri bundan utanmamalı veya özür dilememelidir. Bu anlaşmaların yasını tutanlar ve onlara ağıt yakmak için şiirler yazanlar, Oslo’dan önce ve sonra yaşanan olaylara dair pek çok şeyi görmezden geliyorlar.

Sondan başlayalım; Oslo Anlaşmalarının öldüğü, öldürüldüğü veya suikasta uğradığı iddiasına rağmen, Oslo’ya saldıran ve bunu İsrail için ‘felaket’, Filistinliler için ise ‘ikinci felaket’ olarak nitelendiren açıklamalara, makalelere, araştırmalara ve çalışmalara rağmen bugün Filistin- İsrail realitesi Oslo Anlaşmalarına tabidir. Ağır ve derin ihlallere rağmen sahada yaşananlar, İsrail sağı, Filistin sağı ve Oslo’nun düşmanlarının çoğu da dahil olmak üzere İsrailli ve Filistinli yetkililerin çoğunluğunun korumaya istekli olduğu Oslo Anlaşmalarının bir ürünüdür.

xyj
İsrailli Peace Now (Barış Hemen Şimdi) aktivistleri, Oslo Anlaşmalarının imzalanmasından 5 yıl sonra, Tel Aviv’deki İzak Rabin Meydanı’nda Başbakan Binyamin Netanyahu’yu istifaya çağırıyor (Getty Images)

Hükümet sistemine ve yargıya karşı derin bir darbe gerçekleştirmeye çalışan İsrail hükümeti, esasen Oslo Anlaşmalarını tamamen ortadan kaldırmayı ve sonuçlarını tasfiye etmeyi amaçlıyor. Bu amaçla da İsrail devletinin en önemli bilimsel, teknolojik, askeri ve ekonomik başarılarını, hatta ordunun birliğini, ulusal birliği ve Siyonist rüyasını feda ediyor.

İsrail sağının konuşmasını okuyan ve hükümetin planının izlediği yolu izleyen herkes, bu planın 18 yıl önce başladığını açıkça görecektir. Bu plan, sağcı Başbakan Ariel Şaron’un 2005 yılında Gazze Şeridi’nden çekilmesi, 21 Yahudi yerleşim yerini kaldırması ve Oslo Anlaşmalarının ruhunu uygulayarak 8 bin yerleşimciyi sınır dışı etmesinden sonra ortaya koyuldu. Amaç ise, İsrail’de Batı Şeria’dan benzer bir çekilmeyi uygulamaya hazır başka bir hükümetin kurulması riskini önleyecek yönetim sisteminde bir değişiklik sağlamaktır.

Bilindiği üzere bu hükümet, 36 hafta boyunca yüzbinlerce İsraillinin devasa ve benzeri görülmemiş gösterilerle sokaklara çıkmasıyla temsil edilen muhteşem bir mücadele yürüten İsrail toplumunun muazzam muhalefetiyle karşı karşıya. Toplumun amacı, sadece demokrasiyi korumak değil, aynı zamanda İsrail’in sınırlarını daraltmak ve onu bir Yahudi devleti olarak korumak için Filistinlilerden ayırmaktır.

xscdfgr
İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu (ortada) Kudüs’teki ofisinde bir toplantıya başkanlık ederken, 13 Eylül 2023 Çarşamba (DPA)

Başlangıca dönersek, o dönemin koşullarını dikkate almadan, Oslo Anlaşmasını günümüz standartlarıyla yargılamak ve 30 yılı atlamak adaletsizlik ve haksızlık olur. Bu anlaşmalar, İsrail’in Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını tanımayı reddettiği ve tüm gücüyle FKÖ tarafından temsil edilen Filistin kurtuluş hareketini tasfiye etmeye çalıştığı bir dönemde geldi. Filistin liderliği Tunus’tan sınır dışı edilmekle tehdit edildi. Görünen o ki Filistin meselesi, dünya çapında pek çok insanın kurtulmak istediği bir yük haline gelmişti. İzak Rabin ve Şimon Peres başkanlığındaki İsrailli liderler, Filistin meselesini tasfiye etme hedeflerine ulaşılamayacağını anladılar ve bunu, çatışmada bir dönüm noktası yaratacak aşamalı bir çözümü denemek için bir fırsat olarak gördüler. Yaser Arafat, Mahmud Abbas ve Ahmed Kurey liderliğindeki Filistinli liderler, bir grup genç liderle birlikte Beyrut’u ve Tunus’taki başıboşluklarını terk ettikten sonra ‘kendilerini anayurtlarında konumlandırma’ ve ‘işgalden kurtulmak ve Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız bir devlet kurmak için siyasi bir mücadele yürütme girişiminde bulunma’ fırsatlarının olduğunu gördüler.

xcsdvfeg
Geçen pazartesi günü Netanyahu (AFP)

Oslo’yu reddedenlerin, tasfiyesine hazırlık olarak onu sabote etmek için şiddetli bir savaş başlattıklarına şüphe yok. Bu durum, 1994 yılında aşırı sağcı Baruch Goldstein’in gerçekleştirdiği el-Halil katliamı ve Hamas hareketi üyelerinin gerçekleştirdiği bombalı faaliyetlerle başladı. Bu faaliyetler, Rabin’in İsrail’de aşırı sağcı bir adam olan Yigal Amir tarafından 1994’te suikasta uğramasıyla sonuçlandı. Bu noktada ise Oslo Anlaşmaları, her iki halkın liderleri için de bir meydan okuma haline geldi. İsrail’de Binyamin Netanyahu, ardından Ehud Barak, ardından Ariel Şaron iktidara geldi ve hepsi de Oslo’nun düşmanıydı. Uygulanmasını engellemek için çabalarını sürdürdüler ve kısmen de başarılı oldular. Bu yolda 1997’deki tünel savaşında ve 2002’deki işgalde askeri güç kullandılar. Filistin liderliği sağlam durmaya ve yüzleşmeye çalıştı, ama bir dizi hata yaptı ve çoğu zaman tuzaklara ve entrikalara düştü. Kurtarılabilecekleri kurtarmaya çalışan dünya, iki tarafın da krizleri yeterince atlatmasına yardımcı olamadı ve o da Oslo’nun düşmanlarının tuzağına düştü. Suudi Arabistan, önce Arap dünyası, sonra İslam dünyası için proje haline gelen bir barış girişimiyle altın bir çözüm sunduğunda bile liderler bunu iki eliyle nasıl kavrayacaklarını bilmiyorlardı. İsrail’de bu deneyimi yeniden yaşamaya hazır bir lider (Ehud Olmert) bulunduğunda bile, ona karşı siyasi suikast düzenlenerek iktidardan uzaklaştırılan bir yolsuzluk davası ortaya koyuldu.

rg4yt5
İsrail sağının 7 Eylül’de Kudüs’te düzenlediği bir toplantıda Netanyahu’nun bir fotoğrafını havaya kaldırılıyor (EPA)

Bugün, Oslo hakkında söylenen her şeye rağmen İsraillilerin ve Filistinlilerin çoğunluğu, İsrail - Filistin çatışmasına, Oslo Anlaşmalarının başladığı prensip olan, karşılıklı tanınma ve ülkenin iki halk arasında paylaşılması ilkesi dışında başka bir çözüm bulunmadığının farkında. Bu ilke, her bir halkın bağımsız ve güvenli bir şekilde yaşayabilmesini ve düşmanlığın yerine iş birliğini koyabilmesini amaçlıyor. Dolayısıyla gereken, Oslo için ağıt kutlamalarının tekrarlanması değil, yolculuğunun Arap Barış Girişimi’nin geliştiği şekilde tamamlanmasıdır.

Sonuçta her iki halkın ihtiyaçlarını karşılayacak başka bir çözüm yok.

Bu noktada Şarku’l Avsat’ın odaklandığı tartışma şu; Liderler bu çatışmada ödenen bedelin yeterli olduğuna, trajedinin, işgalin ve sonuçlarının durdurulması, iş birliği ve barış ilişkilerine doğru ilerlemek için bugün çaba ve enerji harcanması gerektiğine ne zaman ikna olacaklar?



Nur Adamları, kıyı bölgesinde çatışmaları yeniden alevlendiren Suriyeli grup

Nur Adamları grubu, Genel Güvenlik araçlarına ve hükümet güçlerine pusu kurmaya odaklanıyor (Independent Arabia)
Nur Adamları grubu, Genel Güvenlik araçlarına ve hükümet güçlerine pusu kurmaya odaklanıyor (Independent Arabia)
TT

Nur Adamları, kıyı bölgesinde çatışmaları yeniden alevlendiren Suriyeli grup

Nur Adamları grubu, Genel Güvenlik araçlarına ve hükümet güçlerine pusu kurmaya odaklanıyor (Independent Arabia)
Nur Adamları grubu, Genel Güvenlik araçlarına ve hükümet güçlerine pusu kurmaya odaklanıyor (Independent Arabia)

Mustafa Rüstem

Bu yıl mart ayında Suriye’de kıyı bölgesinde yaşanan olaylar, arkalarında kanlı çatışmalar bıraktı. Kendisine eşlik eden ve yeni otoritenin “bireysel” olarak nitelendirdiği ihlaller de ardında sivillerin ruhlarında derin yaralar açtı. Söz konusu olaylar, Genel Güvenlik güçlerine yönelik tekrarlanan suikast ve saldırıların ardından, güvenlik güçlerinin yanıt olarak eski rejimin kalıntılarıyla bağlantılı grupların peşine düşmesinden sonra çatışmaların alevlenmesiyle başlamıştı. Bugün ise çatışmayı yeniden alevlendiren yeni bir silahlı grup ortaya çıktı.

Cevad Tugayları

Suriye'nin batısında bulunan ve Lazkiye ile Tartus vilayetlerini kapsayan kıyı bölgesindeki karmaşık durumu daha da karmaşıklaştıran bir gelişme yaşandı ve kendisine Ricalu'n Nur (Nur Adamları) adını veren, Cevad Tugayları lakaplı yeni bir silahlı grup ortaya çıktı. Grup, hükümet güçlerini hedef alan faaliyetlerini duyurdu ve ilk operasyonunu bir video ile belgeledi.

Nur Adamları grubu, 2 Ağustos'ta kendi açıklamalarını ve konuşmalarını içeren resmi bir sayfa oluşturdu. Bunlardan ikisi ayrı açıklamalardı. İlk açıklama, 14 Ağustos'ta bir Genel Güvenlik aracının hedef alınmasının ardından video olarak yayınlandı. İkinci video açıklaması ise 1 Eylül'de yayınlandı ve bir hükümet tesisine yönelik saldırıyı belgeliyordu. Güvenlik ve askeri işler uzmanı Albay Muhsin Hamdan, “bu askeri örgütün medyada bir yankı oluşturmanın ötesine geçmediğini ve sahada bir etkiden, haritaları yeniden çizme gücünden yoksun olduğunu” kesin bir biçimde belirtti. Nur Adamları grubu ve eylemleri, kendi kuluçka merkezine yönelik ve Genel Güvenlik veya yeni otorite ile iş birliği yapılmaması yönünde uyarıda bulunan bir bildirgeden başka bir şey değil” diye ekledi.

Yeni grubun duyurusu, kıyıda bir bölgesel yönetim kurma çağrısıyla eş zamanlı olarak geldi (Independent Arabia)Yeni grubun duyurusu, kıyıda bir bölgesel yönetim kurma çağrısıyla eş zamanlı olarak geldi (Independent Arabia)

Kimliği bilinmiyor

Silahlı grubun kıyı bölgesinde yaşayan Suriyelilere hükümet ile iş birliği yapmamaları konusunda uyarılarda bulunma konusundaki istekliliği ve gayreti belirgin. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre gözlemciler bunu, “Sahil Kalkanı” olarak bilinen grupların körüklediği mart ayındaki kanlı olaylardan bu yana var olan anlaşmazlığı derinleştirme girişimi olarak değerlendiriyor. Bahsi geçen kanlı olaylar, Sahil Kalkanı gruplarının, isyan eden ve silahlanıp yeni otoriteye direnmeyi tercih eden rejim kalıntılarını takip ederken, Cebele'de bir güvenlik güçleri konvoyunu hedef alarak 16 askeri öldürmelerinin ardından yaşanmıştı. Lazkiye'den yerel bir kaynak, Nur Adamları grubunun, Mikdad Fatiha liderliğindeki Sahil Kalkanı grubunun aksine hala bilinmediğine inanıyor. “Kimliği bilinmeyen herhangi bir gruba şüpheyle yaklaşılması gerektiğini, amaçları muhtemelen halk ile hükümet arasındaki uçurumu derinleştirmek, hatta son kıyı çatışmalarından beri var olan uçurumun kapanmamasını sağlamak olduğunu” belirtiyor.

Nur Adamları ve Lazkiye ilindeki diğer aktif grupların rolünü araştıran bir saha kaynağı, bazı silahlı grupların hükümet güçlerine yaklaşmamaları veya onlarla iş birliği yapmamaları için sivilleri korkuttuğunu ortaya koydu. Bu arada, bir videoda, silahlı bir gruba katılmadığı için kıyı bölgesinin kırsalında bir adamın aşağılandığı görülüyordu. Yeni otoriteye karşı çıkan askeri grubun doğuşu, Suriye genelinde sahada görülen karmaşık bir gerçekliğin ortasında geldi. Suriye Demokratik Güçleri (SDG), merkezi olmayan yönetim seçeneğine bağlı kalmaya devam ederken, kendisine bir de güney Suriye'de Süveyda'daki Dürzi toplumu eklendi. İsrail'in hava saldırıları ve çatışma hatlarına yönelik baskınları da devam ediyor.

Meyhub ve kafa kesme

Bu arada, silahlı grup gerilla savaşı prensibiyle faaliyet gösteriyor ve sınırlı sayıda kişiyle pusular kuruyor. Askeri gözlemciler, üyelerinin “eski askeri ve güvenlik kurumlarının mensupları olabileceğine ve onların saflarında görev yapmış olabileceğine” inanıyor. Zira ordu personeli ve gönüllüler çeşitli uzmanlık alanlarında eğitim aldı ve birçoğu geçen yıl aralık ayında rejimin devrilmesinin akabinde işten çıkarıldıktan sonra artık görevde değil. Nur Adamları grubu, ağustos ortasında Lazkiye kırsalında Genel Güvenlik Kuvvetleri'ne ait bir aracın hedef alındığı eylemin videosunu Facebook'ta paylaşmıştı. Operasyona beş kişi katılmış, gözetleme, izleme, patlatma ve belgeleme faaliyetlerinde bulunmuşlardı. Bu yeni kurulan milis grupların net bir talep açıklamaması, eylemlerinin kıyı şeridinde meydana gelen ihlallere “misilleme” olarak nitelendirilmesine neden oldu. Şeyh Salih el-Mansur'un yeni otorite tarafından yargılanmadan gözaltına alınmasına misilleme olarak yapılan eylemlerden bahseden açıklamalar yapıldı. Nur Adamları yayınladığı açıklamada, tutuklamayı keyfi olarak nitelendirdi ve Şeyh Mansur'un sağlığının kötüleşmesi nedeniyle yetkilileri sağlığından sorumlu tutarak, derhal serbest bırakılmasını talep etti. Grup ayrıca videoya eşlik eden kayda göre, “Beşşar Meyhub ve arkadaşları” için düzenlenen eylem hakkında da bir duyuruda bulundu. Beşşar Meyhub adlı gencin, yabancı bir savaşçı tarafından öldürüldüğü, kafasının kesilip bir arabanın kaputuna yerleştirildiği ve mahallede dolaştırıldığı aktarılmıştı. İçişleri Bakanlığı yaptığı açıklamada bunu yalanlayarak bir “iddia” olarak nitelendirmişti. Bakanlık açıklamasına, üyeleri arasında genç Meyhub'un da bulunduğu bir terör hücresinin görüntülerini de ilave etti. Böylece Meyhub'un hayatta olduğu ve İç Güvenlik Bakanlığı'nın onu bir hapishaneye naklettiği ortaya çıktı.

Nur Adamları’nın eylemleri, Suriye Sahili Ulusal Buluşması’nın kıyıda bir yönetim kurma projesini duyurmasıyla aynı zamana denk geldi ve bu durum, Beşşar Esed sonrası dönemde bölünme veya ademi merkeziyetçiliğe yönelik milliyetçi söylemin artışına işaret ediyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.


Bağdat'ta bir din adamının hayatını kaybetmesinin ardından öfkeli tepkiler

 Irak'ın başkenti Bağdat'tan bir görünüm (Reuters)
Irak'ın başkenti Bağdat'tan bir görünüm (Reuters)
TT

Bağdat'ta bir din adamının hayatını kaybetmesinin ardından öfkeli tepkiler

 Irak'ın başkenti Bağdat'tan bir görünüm (Reuters)
Irak'ın başkenti Bağdat'tan bir görünüm (Reuters)

Irak'ın başkenti Bağdat'ta bir din adamının camide saldırıya uğraması sonucu hayatını kaybetmesi, dini ve siyasi çevrelerde yaygın bir öfkeye yol açtı ve Irak hükümetini üst düzey resmi bir soruşturma başlatmaya sevk etti.

Bağdat'ın tanınmış imam ve vaizlerinden Abdussettar el-Karguli, güvenlik kaynaklarının ‘başkentin güneyinde bulunan Dora semtindeki Kerim en-Nasır Camii'nde fiziksel saldırı’ olarak açıkladığı olayın ardından dün hayatını kaybetti. Raporlara göre saldırı, dini bir harekete bağlı olduğu düşünülen bir grup tarafından gerçekleştirildi.

Ne oldu?

Görgü tanıkları ve kaynakların ifadelerine göre, olay cami içinde Cuma hutbesini kimin vereceği konusunda çıkan bir tartışma sırasında meydana geldi.

Irak'taki camileri denetleyen resmi kurum olan Sünni Vakfı'nın hazırladığı programa göre el-Karguli, yerel olarak el-Medhaliyyin olarak bilinen bir hareketin başka bir vaiziyle dönüşümlü olarak vaaz veriyordu.

Ancak başka bir vaiz, bölgenin dışından getirildiği bildirilen yaklaşık 30 kişilik bir grupla birlikte camiye geldi ve el-Karguli'nin minbere çıkmasını engelleyerek onu caminin içindeki bir odada alıkoydu.

Şarku’l Avsat’ın sağlıkçı kaynaklardan aktardığına göre el-Karguli fiziksel saldırıya uğramış. Bu da özellikle kronik kalp problemleri olduğu için hayatını kaybetmesine yol açan şiddetli bir kalp krizine neden olmuş.

Bağdat'ın tanınmış imam ve vaizlerinden Abdussettar el-Karguli’nin sosyal medyada paylaşılan fotoğrafı (Facebook)Bağdat'ın tanınmış imam ve vaizlerinden Abdussettar el-Karguli’nin sosyal medyada paylaşılan fotoğrafı (Facebook)

Tepkiler

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani, olayla ilgili acil soruşturma başlatılmasını ve İçişleri Bakanlığı ve Ulusal Güvenlik Ajansı temsilcilerinin de dahil olduğu bir komite kurulmasını emretti.

Sudani yaptığı açıklamada, hükümetin ‘olaya karıştığı veya ihmalkâr davrandığı kanıtlanan herhangi bir tarafı sorumlu tutmaktan çekinmeyeceğini’ belirterek, ‘hoşgörü ve barış içinde bir arada yaşama değerlerini pekiştirmenin ve her türlü kışkırtma ve dini nefreti reddetmenin’ önemini vurguladı.

Sünni Vakfı Divanı ise olayı ‘suç eylemi’ olarak nitelendirerek, olayla ilgisi olan bir dizi kişinin gözaltına alındığını doğruladı ve ‘önemli bir dini ve ulusal görevi yerine getiren’ imamların ve vaizlerin korunması çağrısında bulundu.

Irak'ın en önde gelen Sünni dini kurumlarından biri olan Irak Fıkıh Konseyi, Irak'ın üç liderinden olaya müdahale etmelerini ve olaydan sorumlu vaizi yargılamalarını istedi.

Bağdat'ta bir emniyet mensubu (AFP)Bağdat'ta bir emniyet mensubu (AFP)

Siyasi suçlamalar

Bağdat'ın el-Azamiyye bölgesindeki İmamlar ve Vaizler Konseyi Başkanı Mustafa el-Bayati olayı şiddetle kınadı. El-Bayati, saldırının arkasında ‘siyasi destekli haydutlar’ olduğunu iddia ederek, bu grupların ‘günden güne artan bir tehdit oluşturduğunu’ belirtti.

El-Bayati, siyasi partileri, camilerde aşırılıkçı grupların etkisini önlemeye yönelik önceki güvenlik kararlarının uygulanmasını engellemekle suçladı. Yaşanan olayın ‘toplumda çatışmayı körükleyen aşırılıkçı gruplara karşı siyasi gevşeklik ve kararlılık eksikliğinin sonucu’ olduğunu ifade etti.

Gözlemcilere göre söz konusu olay, Irak'taki dini kurumlar içinde camilerde nüfuz mücadelesi veren farklı gruplar arasındaki çatışmayı ortaya çıkardı ve bu çatışma Irak seçimlerinin yaklaşmasıyla birlikte artmaya başladı.

Yıllardır Bağdat ve diğer vilayetlerdeki camiler, seçimlerde yarışan partilerden siyasi destek aldıkları yönündeki suçlamalar arasında, dini grupların nüfuzlarını genişletme girişimlerine tanık oluyor.

Olay, Irak Başbakanı’nın aşırılıkçı dini ve siyasi grupların faaliyetlerine dolaylı bir atıfta bulunarak, ‘ülkeyi çatışma ve istikrarsızlığa sürüklemek isteyen sorunlu sesler’ konusunda uyarıda bulunmasından sadece birkaç gün sonra meydana geldi.


İsrail ordusu Gazze şehrindeki Burc en-Nur’u bombaladı

İsrail bombardımanı sonrası çok katlı bina yerle bir oldu. (Filistin medyası)
İsrail bombardımanı sonrası çok katlı bina yerle bir oldu. (Filistin medyası)
TT

İsrail ordusu Gazze şehrindeki Burc en-Nur’u bombaladı

İsrail bombardımanı sonrası çok katlı bina yerle bir oldu. (Filistin medyası)
İsrail bombardımanı sonrası çok katlı bina yerle bir oldu. (Filistin medyası)

İsrail ordusu bugün Gazze şehrinde çok katlı bir binayı bombaladığını duyurdu. Ordu, Hamas'ın bu binayı kullandığını ve ‘binanın içinde veya yakınında terörist altyapı’ bulunduğunu iddia etti.

Ordu bugün erken saatlerde, Gazze şehrindeki Burc en-Nur sakinlerine ve yakındaki çadırlarda yaşayanlara, burayı hedef alacağı gerekçesiyle bölgeyi terk etmeleri emri verdi.

İsrail ordusu, vatandaşlardan bölgeyi derhal tahliye etmelerini ve güneydeki el-Mevasi'de bulunan insani yardım bölgesine gitmelerini istedi.

İsrail Ordu Sözcüsü Avichay Adraee X platformu üzerinden yaptığı paylaşımda şu ifadeleri kullandı: “Gazze şehri bölgesini, özellikle 727, 786, 726, 784 bloklarını ve özellikle kırmızı işaretli Burc en-Nur’u ve Safad Caddesi'nde bulunan yakındaki çadırları henüz tahliye etmemiş olanlara duyuru… İsrail ordusu, Hamas terörist altyapısının içinde veya yakınında bulunması nedeniyle kısa süre içinde binaya saldırı düzenleyecek.”

İsrail ordusu perşembe günü, Gazze Şeridi'nde devam eden soykırımın bir parçası olarak önümüzdeki günlerde Gazze şehrindeki daha fazla yüksek binayı yıkma tehdidinde bulundu.

Geçtiğimiz hafta cuma günü İsrail ordusu Gideon'un Savaş Arabaları 2 Operasyonu adı altında Gazze şehrindeki çok katlı binaları yıkmaya başladı.

İsrail ordusu, Hamas'ın bu binaları kullandığını iddia ediyor. Ancak bu iddia, Hamas, bina sakinleri ve yerel ve uluslararası insan hakları örgütleri tarafından yalanlandı.

İsrail ordusu çarşamba günü, yüzlerce Filistinlinin yaşadığı ve mülteci kamplarına bitişik Burc Taybe 2’yi hedef aldı. Saldırı sonucu iki Filistinli hayatını kaybetti, çok sayıda kişi yaralandı ve binlerce vatandaş evsiz kaldı.

Son günlerde İsrail, Gazze şehrindeki çok katlı binaları kademeli olarak yıkma operasyonuna başladı. Bu da yerinden edilen ailelerin sayısını artırdı ve onları zorlu yerinden edilme koşullarına itti.