'Yanlış harita' Mısır ile Kuveyt arasında neredeyse krize neden oluyorduhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4549896-yanl%C4%B1%C5%9F-harita-m%C4%B1s%C4%B1r-ile-kuveyt-aras%C4%B1nda-neredeyse-krize-neden-oluyordu
'Yanlış harita' Mısır ile Kuveyt arasında neredeyse krize neden oluyordu
Mısır ile Kuveyt arasında, son yıllarda iki ülke arasındaki resmi düzeydeki yakın ilişkilere rağmen bazı gerginlikler yaşandı / Fotoğraf: Sosyal medya
İbrahim Mustafa
Mısır Askeri Akademisi'nde öğretim görevlilerinden birinin kasıtsız bir hatası, Kahire'nin hatayı düzeltmemesi ve özür dilememesi durumunda neredeyse Kuveyt ile Mısır arasında bir krize yol açacaktı.
Hikaye, Harp Akademisi'nin lisansüstü eğitim kurslarından birindeki bir öğretim görevlisinin, Kuveyt Devleti'nin uluslararası sınırlarını içermeyen bir Arap dünyası haritası sunmasıyla başladı.
Haritada Kuveyt, Irak sınırları içerisine yerleştirildi. Bazı Kuveytli subaylar bu pozisyona itiraz etti. Aralarında Irak'ın da bulunduğu Arap ülkelerinden 500'e yakın öğrenci dersten ayrıldı.
Parlamenter öfke
Bu olay Kuveyt'te parlamentoda öfkeye yol açtı. Kuveyt Ulusal Meclisi üyesi Hamad el-Matar yaşananları kınadı:
Fakülte özür dilemeli ve böyle bir hatayı tekrarlamayacağına dair söz vermeli. Kuveyt kırmızı çizgimizdir.
El-Matar ayrıca Kuveyt Savunma ve Dışişleri Bakanlarına "Kuveyt'in egemenliği ve varlığı" konusunda sağlam ve kararlı bir duruş sergileme çağrısında bulundu.
El-Matar sözlerini şöyle sürdürdü:
Öğretim görevlisi herkesin önünde derhal özür dilemeli ve Kuveyt'in de dahil olduğu Arap dünyasının gerçek haritasını yeniden sunmalı. Özür dilememeleri halinde tüm Kuveytli burslu öğrenciler Mısır'dan çekilip Ürdün'de eğitime gönderilir!
Milletvekili Saud el-Usfur da yaşananları eleştirip olayın özür gerektirdiğini belirterek, Kuveyt Savunma ve Dışişleri Bakanlıklarına pozisyon alma ve açıklama yapma çağrısında bulundu.
Ayrıca Usfur bu fotoğrafı protesto eden ve öğretim görevlisinin özür dilememesi halinde derse katılmayacaklarını açıklayan Kuveytli subayların tutumunu takdir etti.
Acil özür
Olayın ortaya çıkmasından saatler sonra, Kuveyt'in Kahire Büyükelçiliği yaptığı açıklamada, Kahire'deki askeri ofisle temasa geçtiğini duyurdu.
Askeri ofis olayın nedenlerini öğrenmek için hızla Mısır Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle ve bu dersi düzenleyen tarafla iletişim kurdu.
Mısırlı yetkililer, söz konusu haritanın sergilenmesinin "öğretim görevlisi tarafından yapılan kasıtsız bir hata olduğunu" açıkladılar.
Mısırlı yetkililerin açıklamasında şu ifadeler yer aldı:
Bu dersin organizatörleri, hiçbir şekilde Kuveyt Devleti'ne hakaret etme amacı taşımayan bu hatadan dolayı katılımcılardan özür diledi. İki kardeş ülkenin hükümetleri ve halkları arasındaki tarihi ve yakın ilişkilerin zarar görmemesi veya etkilenmemesi gerektiğini vurguluyoruz.
Kuveyt'teki Mısır Büyükelçiliği konuya ilişkin resmi bir açıklama yayımladı:
Mısır'daki Kuveytli subayların katıldığı derslerin birinde, Arap dünyasının hatalı bir haritasının gösterilmesiyle ilgili dolaşan iddialar araştırılıp incelendi. Olayın öğretim elemanlarından birinin kişisel, kasıtsız bir hatasından kaynaklandığı ortaya çıktı. Ders sırasında öğrencilere açıklama yapıldı, Kuveyt'in ilgili resmi makamlarındaki kardeşlerimize de durum izah edildi.
Büyükelçilik, "iki ülkenin hükümetlerini ve halklarını birbirine bağlayan, dokunulamayacak veya etkilenemeyecek tarihi ve yakın ilişkilerin ortak takdirinin" altını çizdi.
Kuveyt'in Irak sınırları içerisine dahil edilmesi tarihi bir hassasiyet taşıyor.
Bağdat, 1961'deki bağımsızlığından sonra Kuveyt topraklarının ilhakını talep etti. Irak kuvvetleri, 1990 yılında Kuveyt'i işgal etti.
Ertesi yıl işgale diplomatik ve askeri açıdan güçlü bir şekilde karşı çıkan Mısır liderliğindeki Arap ve yabancı ülkelerin ordularının katılımıyla Kuveyt kurtarıldı.
Gerginlikler
İki ülke arasında resmi düzeydeki yakın ilişkilere rağmen son yıllarda bazı gerginlikler yaşandı.
Kuveyt'te polis güçleri, 2020 yılında Kovid-19 salgını nedeniyle işlerini kaybettikleri halde ülkelerine dönemeyen Mısırlı işçilerle karşı karşıya geldi.
Yetkililerin kaçak işçileri sınır dışı etme yoluna gitmesiyle birlikte, Kuveyt'in ikamet yasalarını ihlal edenlerin tutulduğu bir barınakta bazı Mısırlı işçiler, yetkililerin "isyan" olarak adlandırdığı bir eylem gerçekleştirdiler.
Güvenlik güçleri bu eyleme müdahale etti. Bu durum Mısır halkının öfkesini ateşledi. Mısırlı bir işçinin bir mağazada dövülmesiyle öfke daha da arttı.
Geçen ocak ayında, İskenderiye Valiliği (Kuzey Mısır) yakınlarında bir yerde Kuveytli gençler ile idari güvenlik personeli arasında yaşanan kavgayı gösteren görüntüler internette dolaşmıştı.
Bu durum Kuveyt'te halkın ve parlamentonun öfkesine yol açtı. Mısır'daki Kuveyt büyükelçiliği daha sonra videoda görünenin Kuveytli öğrenciler arasındaki anlaşmazlığı çözmeye yönelik bir güvenlik müdahalesi olduğunu açıkladı.
Temmuz ayının başlarında, uydurma bir görüntü Mısır ile Kuveyt arasında neredeyse diplomatik bir krize neden oluyordu.
Kuveyt Dışişleri Bakanlığı, videoda Kuveyt bayrağını yakan Mısır vatandaşı hakkında yasal işlem başlatılması talebiyle Mısır büyükelçisine bir muhtıra sundu.
Daha sonra dolaşan görüntülerin eski olduğu ve Mısır'da çekilmediği ortaya çıktı.
Kardeşlik ilişkileri
Kuveyt'in Mısır Büyükelçisi Ganem Sakr el-Ganim geçen mart ayında basına verdiği röportajda şunları söylemişti:
Sosyal medyada zaman zaman öne çıkan sesler çoğunluğun sesleri değil bireysel seslerdir. Bunlar Arap halkları arasında kardeşlik, ortak değerler ve amaç ve kader birliği ile birbirine bağlanan köklü ve yerleşik kardeşlik ilişkilerini yansıtmamaktadır.
Resmi Kuveyt rakamlarına göre, Kuveyt'teki Mısırlı işçi sayısı 486 binden fazla kişiye ulaştı.
Bu rakam ülkenin işgücünün yüzde 17'sini Mısırlıların oluşturduğunu toplam Kuveyt işgücü piyasasında Hintlilerden sonra ikinci sırayı Mısırlıların aldığını ortaya koyuyor.
Kuveytli yetkililer, geçen yıl, resmî olarak istihdamı düzenlemeye ve komisyoncular ve ikamet bayileri ile yüzleşmeye yönelik tedbirlerin bir parçası olarak açıklanan bir adımla, Mısır'la yapılan iş gücü anlaşmasını iptal etti ve Mısırlılara çalışma izni vermeyi durdurdu.
Bu adımın belirli bir gruba yönelik olmadığını söyleyen Kuveytli yetkililer Mısırlı işçileri işten çıkarma niyetinde oldukları iddialarını yalanladılar.
Kuveyt'in Kahire büyükelçisinin daha önce yaptığı açıklamalara göre, Kuveyt'in Mısır'daki yatırımları yaklaşık 15 milyar doları buluyor.
“Temel siyasi görev, sadece görünürdeki iktidar biçimleriyle yüzleşmek değil, tarafsız ve bağımsız görünen kurumların çalışma mekanizmalarını eleştirmek, söylemlerini parçalamak ve gizlice uyguladıkları politik şiddeti ortaya çıkarmak için onlara saldırmaktır. Bu gizli şiddeti ifşa etmenin amacı, ona bilinçli ve öngörülü bir şekilde direnmek ve mücadele etmek mümkün hale gelmesidir” İnsan Doğası/İktidara Karşı Adalet - Foucault ve Chomsky Tartışıyor adlı kitaptan bir alıntı.
Sudan'ı kasıp kavuran savaşın ortasında, top seslerinden daha ağır ve yıkımdan daha acı verici acı bir gerçek ortaya çıkıyor. Bu gerçek, Sudan'ın siyasi bilincine daha önce eşi ya da benzeri görülmemiş bir darbe indirirken siyasi araçlar geleneksel kutuplaşmayı aşarak siyasi uygulamada ‘milliyetçilik’ ve ‘kamu yararı’ kavramlarının tamamen parçalanmasına tanık oldu.
Sudan'daki ister sağcı ister solcu olsun çeşitli siyasi güçler 2023 yılının nisan ayında savaşın patlak vermesinden bu yana bu trajediyi kendi siyasi hesaplarını görmek, kendilerini ve söylemlerini yeniden sunmak ve ulusal felaketi, savaşın gidişatı ve içindeki acılarla ilgilenmeyen, siyasi nüfuz ve kendi çıkarları için sembolik bir sermayeye dönüştürmek amacıyla kullanmaya çalışıyor.
Sudan'da tanık olduklarımız artık sadece silahlı bir askeri çatışma değil, aynı zamanda ulusal siyasi pratiğin içeriğinin tamamen çöküşü ve onu yönlendiren ahlaki pusulanın kökünden sökülüp atılmasıdır. Bu durum, ateşli bir fırsatçılığa dönüşürken vatanın parçalarının siyasi ganimet haline gelmesine katkıda bulunuyor ve büyük anlatılarını gerçekliğin enkazı üzerine inşa ediyor. Bu manzarada savaş, yıpranmış siyasi kimliklerin yeniden inşası oyununda sadece bir arka plan haline geldi. Vatanı ganimet bilme mantığının bozulması, top sesleri eşliğinde toprağın üzerinde tam bir yıkım ve tahribat, ulusal projenin temellerinin çöküşü karşısında siyasi bir boşluk şeklinde ulusal tarihin en karanlık anlarında çifte bir çöküşe neden oldu.
Ülkedeki İslamcı gruplar 2019 Nisan ayında halk devriminin başarıyla sonuçlanmasıyla iktidarı kaybetti. Halk devrimi, 1989 yılının haziran ayında Ulusal İslami Cephe (NIF) tarafından gerçekleştirilen darbeden bu yana ülkeyi yöneten Ulusal Kongre Partisi (NCP) rejimini devirip Cumhurbaşkanı Ömer el-Beşir'i iktidardan düşürdü. Söz konusu İslamcı gruplar, Aralık devrimini yöneten halkın kendilerine karşı gösterdiği büyük tepkiyi atlatmaya ve kendilerini ve söylemlerini yeniden sunmaya, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) işlediği suçlara karşı ordu ve devletin koruyucusu olarak yeniden konumlanmaya ve kendilerini orduyu ve devleti destekleyen siyasi güç olarak göstermeye çalışıyorlar. Böylece, halkın kitlesel devrim orduları tarafından devrilen otoriter geçmişlerini ve otuz yıllık yolsuzluk ve otoriterlik mirasını silebileceklerini düşünüp barışçıl silahlarına sarılıyorlar. Savaşı, ülkeye gizlice geri dönme planlarının bir parçası olarak göstermeye çalışıyorlar ve HDK'nın Sudan'ı kasıp kavuran yıkım dalgasına karşı duran ulusal cephe olduklarını iddia ediyorlar. Milislerin işlediği suçlara ve faşist doğasına karşı herhangi bir tavrı, kendi cephelerine siyasi bir tavır olarak görüyorlar.
Sudan'daki ister sağcı ister solcu olsun çeşitli siyasi güçler 2023 yılının nisan ayında savaşın patlak vermesinden bu yana bu trajediyi kendi siyasi hesaplarını görmek, kendilerini ve söylemlerini yeniden sunmak ve ulusal felaketi, savaşın gidişatı ve içindeki acılarla ilgilenmeyen, siyasi nüfuz ve kendi çıkarları için sembolik bir sermayeye dönüştürmek amacıyla kullanmaya çalışıyor.
Karşı tarafta ise, devrim güçlerinin saflarında yaşanan kargaşa onlara yardımcı oldu. Devrimin oluşumuna katkıda bulunan ve savaşın ardından ortaya çıkan çeşitli oluşumlarla geçiş dönemini yöneten Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri’ne (ÖDBG) bağlı sivil gruplar, Sivil Cephe, Tekaddum İttifakı ve ardından Samud İttifakı, HDK üyelerinin savaşla ilgili anlatısını benimsedi ve tekrarladı. Bunu milislerin ordudaki eski rejimin kalıntıları ile savaşı olarak tasvir etti. Milislerin yenilgiye uğratılmasının -tüm suçlarına rağmen- eski rejimin yeniden canlanması anlamına geleceği uyarısında bulundu.
Bu anlatı sağlam temellere dayanmamasına, milis grupların ordu ve komutanlarıyla iletişim kurmak için çılgınca çaba göstermelerine, diğer devlet kurumları dışında doğrudan orduyla iletişim kurmakta ısrar etmelerine ve devrimin temel sloganı olan devletin ve Sudan’daki yönetimin modernleştirilmesi ile çelişmesine rağmen savaşı, bilinçli ya da bilinçsiz olarak eski dostları olan devrik İslamcı iktidarın bir uzantısı olarak gören olgunlaşmamış bir vizyonu dayatmaya devam ettiler. Bu şekilde milislerin anlatısını desteklediklerini ve Sudanlıların eşi görülmemiş bir suçla karşı karşıya kaldıkları savaşı meşrulaştırdıklarını görmezden geldiler. Sudan ordusu, tarihi siyasi müzakerelerine rağmen şu anda bu suçla mücadele ediyor. Sudanlıların milislerin kontrolündeki bölgelerden ordunun kontrolündeki bölgelere kaçışı da bu gerçeği teyit ediyor.
Söz konusu güçlerin milislere yakın tutumu bununla sınırlı kalmadı. Sudan devletinin tüm kurumları, ordu da dahil olmak üzere, HDK ile aynı düzeyde görüldü. Durumu daha da karmaşık hale getirense yaklaşık iki yıldır süren savaş boyunca bu ittifakların söylem ve karar alma süreçlerinde milislerle organik, entelektüel ve siyasi bağları olan unsurların varlığının devam etmesiydi. Nihayet bu yılın mart ayında milislere siyasi desteğini açıkça ilan eden Sudan Kurucu İttifakı’nı kurmak için Tekaddum İttifakı’ndan ayrıldılar ve başından beri var olan bu eğilimlerini açıkça ortaya koydular. Bu unsurların bazıları, ‘Samud’ adı altında ittifakın geri kalanında varlıklarını sürdürürken, bu durum onu, Sudan'ı bölmek için rekabet etmeye devam eden HDK’nın siyasi ittifaklarıyla ilişkilerini sürdürmeye ve onlarla iş birliği yapmaya itti.
Savaşı, devrik İslamcı iktidarla olan eski çatışmalarının bir uzantısı olarak görmekte aceleci bir yaklaşım sergilediler ve bilinçli ya da bilinçsiz şekilde milislerin anlatısını desteklediklerini göz ardı ettiler.
Böylece, sağlam bir ahlaki zeminde durmak yerine ya ağır suçları meşrulaştırmaya karıştırlar ya da sessiz kaldılar. Hatta bazen siyasi denge bayrağı altında, bazen de ihlallere ilişkin gerçekleri ve verileri açıkça tahrif ederek bu suçları normalleştirmeye katkıda bulundular. Sivil Cephe, 2023 yılının mayıs ayında yapılan açıklamada, HDK milislerinin işlediği tecavüz suçlarını Sudan ordusuna atfetti. Ancak bu durum ortaya çıkınca özür dilemek zorunda kaldı.
Daha sonra bu siyasi birliktelik daha da güçlendi. Öyle ki ilgili ittifaklar milislerin İslamcı gruplara karşı direniş adına şiddet uygulamaları meşru bir gerekçe haline getirildi. Milislerin ve bu ittifakların bölgesel destekçileri, yandaşları ve koruyucuları da durumu daha da ağırlaştırdı.
Bu güçler, Aralık devriminin fitilini ateşleyen ve İslamcıların iktidarını deviren halkın öfkesini kullanarak ahlaki bir duruş sergilemeye çalışırken, bu devrimin mirasını tekellerine almaya çalışıyorlar. Ancak HDK milisleriyle aynı anlatıyı paylaşarak İslamcılara paha biçilmez bir hizmette bulundular. İslamcıların kendilerini devrimle milisler arasında bağlantı kurmaya çalışan bir söylem üretmelerine ve kendilerini Sudan'da istikrarı sağlayan ve koruyan unsurlar olarak göstermeye izin verdi. Oysa gerçekte, onlarca yıl süren yolsuzluk ve despotluğun tohumlarını ekerek Sudan halkının bugün yaşadığı tüm felaketlerin asıl nedeni İslamcı gruplardır. Buna karşın Samud İttifakı, ulusal mücadelenin ahlaki pusulası olduğunu iddia ederek devrimin mirasını tekelinde tutmaya çalıştı. Bu da devrimin sloganlarına, özellikle de devrimci kitlelerin şu anda yaşananlara karşı devrimci tutumu belirlemek için açık ve net bir şekilde formüle ettikleri ‘Ordu kışlaya, Cancavid dağtılsın!’ sloganına ölümcül bir darbe indirdi.
Rızanın İmalatı
Çatışan taraflar genel iletişim düzeyinde Noam Chomsky'nin ‘Rızanın İmalatı’ modelini gerçeklikten tamamen ayrı bir bağlamda uygulamaya çalışıyorlar. Bu modelde tüm taraflar kendi tabanına hitap ederken onlardan güç alır ve halkı görmezden gelir.
Rızanın İmalatı, halka sahte ikili seçenekler sunan bir medya çerçevesi oluşturarak yapılır. Bu çerçeve, olası düşünce alanını daraltmak ve alternatifleri göz ardı etmek için tasarlanmıştır. Tartışma varsayımsal olarak iki seçenekle sınırlıdır. Ya ordunun ya da milislerin mutlak otoritesi kabul edilmeli. Ordunun mutlak otoritesi kabul edilirse İslamcılar liderlerinin otoriter emellerini destekleyecek ve bunun devrim ve geçiş sürecinin hedefleriyle çeliştiğini yani ordunun reformu ve devlet mekanizmasının demokratik yönetime geçiş için sivil bir şekilde modernize edilmesi ve geliştirilmesini görmezden gelecek. Milislerin mutlak otoritesi kabul edilirse, eski rejimin kalıntılarıyla mücadele etmek için kaçınılmaz bir gerçeklik olarak görülecek ve onların suçlarını, varlıklarının temelindeki bozukluğu ve Sudan'ın sosyal dokusunun istikrarı üzerindeki tehlikesini görmezden gelinecek. Dolayısıyla Tekaddum İttifakı güçleri ve daha sonra da Samud İttidakı güçleri, Sudan'ın sosyal ve siyasi tarihinin karmaşıklığına ilişkin tartışmaları gündeme getirerek, gerçeklere aykırı olsa da, milislerin varlığını meşrulaştırmaya ve onları Sudan'ın marjinal kesimlerinin temsilcisi olarak göstermeye çalışacak.
Çatışan taraflar genel iletişim düzeyinde Noam Chomsky'nin ‘Rızanın İmalatı’ modelini gerçeklikten tamamen ayrı bir bağlamda uygulamaya çalışıyorlar. Bu modelde tüm taraflar kendi tabanına hitap ederken onlardan güç alır ve halkı görmezden gelir.
Taraflar, resmî kurumların tek başına meşru şiddeti tekelinde tuttuğu ve hukukun üstünlüğüne tabi olan bir sivil devletin inşası şeklindeki devrimin temel talebini dışlayan ve üçüncü bir seçenek olan bu yapay çerçevede kendi anlatılarını sunuyorlar. Siyasi tartışma, ‘sivil devletin nasıl kurulacağı ve devletin şiddeti tekelinde tutacağı’ konusundan, ‘iktidarı ele geçirmek için hangi silaha başvuracağımız’ sorusuna kaydı. Bu da organize ama tembel bir yanıltma süreci olmanın yanında geçiş sürecinin görevlerini yerine getirmek için halkın yanında yer alarak siyaset yapmayı zorlaştırıyor.
Bu karşıt anlatılar, görünürdeki düşmanlıklarına rağmen, derin yapılarında birbirine benziyor. Her ikisi de siyasi doğruluk için sahte bir pusula oluşturmaya çalışıyor ve kendi önderlerini takip etmeyen kim varsa kınıyor. Bu otoriter girişimin milliyetçilik, devrim veya adaletle hiçbir ilgi yok, daha ziyade yıkıntıları üzerinde bile olsa sahneyi domine etmeye çalışan fırsatçı siyasi projelerle ilgili. Bu çok boyutlu çatışmanın nihai sonucu, Sudan'da siyasetin ‘ölüm politikasına’ (Thanatopolitics) dönüşmesidir. Buradaki politika artık vatandaşların hayatlarını yönetmekle değil, onların ölümlerini, yerlerinden edilmelerini ve acılarını diğerlerine karşı mücadelede birer araç olarak kullanmakla ilgileniyor. Samud İttifakı’nın yükselttiği ‘savaşa hayır’ sloganı bile, milislerin varlığını sürdürmesini sağlamak ve onları dağıtmak yerine varlıklarını garanti altına almak için kullanılıyor. Vatandaşlar ve onların görüşleri, gerçek katılımcılar olarak siyasi niteliklerinden mahrum bırakılarak, devletin yıkıntıları üzerinde rekabet eden tarafların şiddetine maruz kalan bedenlere indirgenmiş durumda. Her iki taraf da, sloganlarında farklılık gösterse de, siyasi bencil bir zihniyet, ulusal çıkar ile örgütsel veya partizan çıkarlarını kasıtlı olarak karıştırma ve vatan, devrim, demokrasi gibi büyük değerleri, iktidarın merkezinde yeniden yer edinme çabalarını gizlemek için bir perde olarak kullanma konusunda ortak bir tutum sergiliyor.
Zemzem Mülteci Kampı, HDK’nın kontrolüne geçtikten sonra, kamp sakinleri Sudan'ın batısındaki Darfur bölgesindeki geçici bir kampa kaçarken, 13 Nisan 2025 (AFP)
Herçeği gösteren değil, onlara yönelenlerin çıkarlarına hizmet eden bu sahte pusulalar, özünde bir çözüm aramak veya felaketi cesurca yorumlamak yerine ülkenin yıkıntıları üzerinde olsa bile siyasi nüfuzu yeniden üretmek için krizi yönetmeyi amaçlıyor. Bu yüzden onlarla aynı safta yer almayan birinden gelen her türlü eleştiri ya ihanetle ya da abartılı tepkilerle, hatta o kişinin karalanması ve siyasi sahneden uzaklaştırılması için çılgınca çabalarla karşı karşıya kalır ve bu eleştiriye, diğerlerinin kesinlikle düşman olduğu düşüncesi altında ortadan kaldırılması gereken bir tehdit olarak bakılır.
İlkelerin değil, çıkarların yarattığı ‘pusulalar’ arasında gerçek kayboldu. Vatanın tüm bu varlıklardan daha büyük olduğu fikri kayboldu. Bugün yaşanan en tehlikeli durum, siyaseti ahlaki ve sorumlu bir şekilde kamu işlerini yönetme sanatı olarak yüce anlamından uzaklaştırıp, kaynaklar üzerinde bencil bir mücadelenin aynasına dönüştüren bu toplu davranış biçimidir. Bu davranış biçiminde gerçekler çiğnenir, hafıza ayaklar altına alınır, gerçekler göz ardı edilir ve güç saplantısı ya da intikam arzusuna dayanan bir anlatıya uymayı reddedenler ihanete uğrar. Bu savaş, tüm vahşetine rağmen, Sudan sahnesinin seçkinleri biraz ahlaki cesaret ve kendileri dışında düşünme yeteneği sergileseydi, yeni bir kuruluş anı olabilirdi. Ancak İslamcılar, devrim öncesi tutumu çağrıştırarak eski yolda devam etmeyi tercih ettiler. ÖDBG, 2021 ekimindeki darbeden önceki tabloya geri döndü. Tüm taraflar kendine bir ayna yaratıyor ve önünde durup kendini övüyor, başkalarını ise kötülüyor. Bu trajik manzara sadece siyasi başarısızlığı değil, ulusal siyasi uygulamaların standartlarında da derin bir çöküşü ortaya koyuyor.
Bu tünelden çıkmak için siyasi uzlaşmalardan daha fazlası gerekiyor. Öncelikle, sahte ikilikleri, sahte suçlamaları ve sahte ahlaki pusulaları aşan yeni bir söylem oluşturarak siyaset sahnesini yeniden kurmak gibi entelektüel bir görev gerekiyor. Bunun için, iktidarı paylaşma çabası değil, kavramlara dayalı yeni bir siyasi uygulama projesi geliştirmek gerekiyor. Eğer devlet kurumlarının yeniden inşasının yanında zorlu bir görev olan anlamın da yeniden inşası gerçekleşmezse Sudan, yıkımla ilgili çatışan ideolojilerle, bazen silahlarla, bazen de içi boş sözlerle kendini besleyen bir şiddet döngüsünde dönmeye devam edecek.