Yemenli taraflar Riyad'ın barış girişimi konusunda iyimser

Yemen meşru hükümeti ve Husiler, Suudi Arabistan’ın barış girişimi çabalarında ilerleme kaydedildiğini belirterek geçtiğimiz nisan ayından bu yana yapılan görüşmelerin sonuçlarına dikkat çektiler.

Suudi Arabistan heyetinin Sana ziyaretinde bir araya gelen Suudi Arabistan'ın Yemen Büyükelçisi Muhammad Al Cabir (solda) ve Yemen Ulusal Kurtuluş Hükümeti Müzakere Heyeti Başkanı Muhammed Abdusselam. (The Indepdendent Arabia)
Suudi Arabistan heyetinin Sana ziyaretinde bir araya gelen Suudi Arabistan'ın Yemen Büyükelçisi Muhammad Al Cabir (solda) ve Yemen Ulusal Kurtuluş Hükümeti Müzakere Heyeti Başkanı Muhammed Abdusselam. (The Indepdendent Arabia)
TT

Yemenli taraflar Riyad'ın barış girişimi konusunda iyimser

Suudi Arabistan heyetinin Sana ziyaretinde bir araya gelen Suudi Arabistan'ın Yemen Büyükelçisi Muhammad Al Cabir (solda) ve Yemen Ulusal Kurtuluş Hükümeti Müzakere Heyeti Başkanı Muhammed Abdusselam. (The Indepdendent Arabia)
Suudi Arabistan heyetinin Sana ziyaretinde bir araya gelen Suudi Arabistan'ın Yemen Büyükelçisi Muhammad Al Cabir (solda) ve Yemen Ulusal Kurtuluş Hükümeti Müzakere Heyeti Başkanı Muhammed Abdusselam. (The Indepdendent Arabia)

Tevfik eş-Şenvah

Yemenli taraflar, Suudi Arabistan ve Umman Sultanlığı’nın ülkedeki ‘kanlı krize’ siyasi bir çözüm bulma yönünde kaydettiği ilerleme karşısında iyimser olduklarını ifade ettiler. Riyad'ın dokuz yıl önce başlayan savaşın ardından ilk kez geçtiğimiz perşembe günü bir Husi heyetiyle gerçekleştirdiği istişarelerdeki olumlu hava, çatışan taraflarca yapılan açıklamalara da yansıdı.

Yemen Şura Konseyi tarafından cumartesi günü yapılan açıklamada, istişarelerin ‘bir sonraki aşamaya geçtiği’ belirtilerek barış görüşmelerinden duyulan memnuniyet vurgulandı. Husiler, Yemen Ulusal Kurtuluş Hükümeti Sözcüsü ve Müzakere Heyeti Başkanı Muhammed Abdusselam aracılığıyla ‘barışın listedeki ilk seçenek olduğunu’ bildirdi. Abdusselam, Husilerin Riyad müzakerelerinin Yemen’de, komşu ülkelerde ve bölgede barış ve istikrarı sağlayacak şekilde tüm insani, askeri ve siyasi dosyalarda somut ilerlemeyle sonuçlanmasını umduklarını ifade etti.

Söz konusu olumlu atmosfer, başta barış ve itidal girişimlerini kabul etmeyen Husiler olmak üzere Yemenli tarafların savaşın devam etmesine verdiği tepkiyi, Suudi Arabistan’ın barış girişimi çabalarında kaydedilen ilerlemeyi ve geçtiğimiz nisan ayında yapılan görüşmelerin olumlu sonuçlarını yansıtıyor.

“Barış mümkün”

Abdusselam’ın açıklamalarının ardından Husilerin barış girişimleri sırasındaki niyetleriyle ilgili ketumluğuyla bilinen Yemen Şura Konseyi Başkanı Ahmed Ubeyd bin Dağr, ‘Husilerin, Yemen halkını, sebep oldukları ulusal krizden çıkarmak için istişarelerin sorumluluğunu üstlenmelerini umduğunu’ söyledi. Şaku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre Dağr açıklamasında şu ifadeleri kullandı:

“Husilerin prensip olarak referans olan üç şarta uymaları ve barışı bir amaç ve hedef olarak görmeleri halinde Yemen’de adil ve kapsamlı bir barışın sağlanması mümkün. Halkımızı kurtarmak, ülkemizi cumhuriyet sistemi ve federal devlet çatısı altında bir arada tutmak, kalıcı istikrar ve güvenliği sağlamak için en iyi seçeneğin barış olduğunu hepimiz anladık.”

Suudi Arabistan ve Umman’ın çabalarını tamamlayıcı bir diyalog

Bin Dağr’ın açıklamaları, önümüzdeki günlerde ‘hiç kimsenin dışarıda bırakılmadığı, kapsamlı bir ulusal diyalog’ ile ilan edilmesi beklenen ateşkesin ardından Yemenli tüm siyasi güçler arasındaki ilişkilerin niteliğini ele alan bir gelecek vizyonun ipuçlarını verdi. Bin Dağr, söz konusu diyaloğun artık ‘Suudi Arabistan, Umman Sultanlığı ve uluslararası toplumun çabalarını tamamlayan acil bir ulusal talep’ haline geldiğini belirtti.

Suudi Arabistan Resmi Haber Ajansı’nın (SPA) aktardığına göre Riyad yönetimi geçtiğimiz perşembe günü, Yemen’de kalıcı ve kapsamlı bir ateşkese ulaşmanın yollarını görüşmek ve Yemenli taraflar için kabul edilebilir ve sürdürülebilir bir siyasi çözüm üzerinde anlaşmaya varmak amacıyla Sana'dan bir heyeti davet etti.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanlığı tarafından yapılan açıklamada, davetin 2021 martında duyurulan Riyad Barış Girişimi’nin bir uzantısı ve Suudi Arabistan'ın Yemen Büyükelçisi Muhammad Al Cabir başkanlığındaki Suudi Arabistan heyetinin, Umman Sultanlığı'nın katılımıyla Sana'da 8-13 Eylül tarihlerinde gerçekleştirdiği toplantıların ve görüşmelerin devamı olduğu belirtildi.

Barış sürecine giriş

Umman Sultanlığı’nın aracılık ettiği geçmiş müzakerelerin devamı niteliğindeki görüşmelerin Husiler ile Yemen meşru hükümeti arasında geçtiğimiz ekim ayında sona eren ateşkesin yenilenmesini, 2014’ten, yani Husilerin darbesinden önce kabul edilen düzenlemelere göre maaşların ödenmesi de dahil olmak üzere çeşitli acil insani ve ekonomik iyileştirmelerin hayata geçirilmesini hedefliyor. Ayrıca , otoyolların ve sınır kapılarının açılmasını, Husilerin kontrolündeki Sana Havalimanı’ndan yeni destinasyonlara uçuşların başlatılmasını ve esir takası sürecinin tamamlanmasını içeren bir anlaşmaya varılmasını sağlaması da bekleniyor. Bu çabaların tek şartı ise Suudi Arabistan'ın Birleşmiş Milletler (BM), bölgesel ve uluslararası tarafların himayesinde Yemen'de kapsamlı bir siyasi çözüm ile ilgili vizyonuna ilişkin daha sonraki aşamalara geçmek için barış sürecine yönelik girişimlerinin tamamlanması.

Nihai çözüme yönelik aşamalar

Independent Arabia’ya konuşan Yemen meşru hükümetinden bir kaynak, biraz sessiz devam eden görüşmelerle ilgili olarak, Yemenli tarafların yakında Suudi Arabistan'ın Yemen'deki çatışmaya nihai bir çözüm getirmek amacıyla sunduğu üç aşamalı planın yer aldığı genel bir çerçevede anlaşmaya vardıklarını açıklamalarının beklendiğini doğruladı. Söz konusu üç aşamalı planın her aşamasında bölgesel ve uluslararası tarafların himayesi kapsamında çeşitli konular yer alıyor.

Kaynak, anlaşmanın maaşların ödenmesi, esir takası, Sana Havaalanı’nın açılması ve daha birçok acil insani çözümlerin hayata geçirilmesiyle uygulanmaya başlanacağını açıkladı.

Meşru hükümet, 2014 yılına ait sivil ve askeri hizmet veri tabanına göre devlet memurlarının maaşlarının doğrudan Husi milislerin kontrolündeki bölgelerdeki hak sahiplerine verilmesini önermiş ancak Husiler bu öneriyi reddetmişti. Husiler, maaşların kendisi aracılığıyla dağıtılmasını ve güncel verilere göre ödenmesini, yani hükümetin kontrolündeki bölgelere kaçan memurların ya da kendi yetkilileriyle çalışmayı reddedenlerin yerine on binlerce savaşçının konmasını istiyor.

Husiler ayrıca petrol ihracatından elde edilen gelirlerden de kpayın doğrudan kendilerine verilmesini istiyorlar. Bu da çözüme ulaşılmasının önünde engel oluşturdu ve halk protestolarında seslerin yükselmesine yol açtı. Protestocular, Husilerin protestolardan çekindiklerini ve kendilerini baskı ve tacizle tehdit ettiklerini vurguladılar.

Barış girişimleri, Suudi Arabistan ve Umman Sultanlığı’nın tüm çabalarına rağmen ancak Suudi Arabistan ve İran'ın 10 Mart'ta Çin'in arabuluculuğunda ilişkilerini sürdürme konusunda anlaşmaya varmasından sonra ivme kazanırken anlaşmanın, Yemen'de kalıcı bir ateşkesin önünü açması umuluyor.

Umut ve beklenti

Riyad ile Tahran arasında son dönemde başlayan yakınlaşmanın yanı sıra Suudi Arabistan heyetinin Sana ziyareti, dünyanın en büyük insani krizlerinden birini yaşayan Yemen’de kanlı çatışmaya siyasi çözüm bulunması umutlarını yeniden canlandırdı.

Diğer yandan aralarında BM organlarının da olduğu 98 uluslararası ve yerel kuruluş, geçtiğimiz perşembe günü, 21,6 milyondan fazla insana, yani Yemen nüfusunun yüzde 75'ine insani yardımların sürdürülmesi için bağışların artırılması çağrısında bulundu.



Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
TT

Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)

Suriye Dışişleri Bakanlığı'nda Amerikan işlerinden sorumlu yetkili Kuteybe İdlibî, Suriyelilerin, Esed rejiminden kurtuluşunun ve devrilmesinin birinci yıl dönümü dolayısıyla kutlamalar yapmasını, kontrolü altındaki bölgelerde engelleyen Suriye Demokratik Güçleri’ne tepki gösterdi.

İdlibi, Suriyelilerin ulusal tarihlerinde önemli bir anı kutlamalarını engelleyen herhangi bir yapının, demokratik olduğunu veya halkı temsil ettiğini güvenilir bir şekilde iddia edemeyeceğini savundu. Meşru sevinç ifadesinden korkan bir yapı, onlar adına konuştuğunu iddia edemez; özgürlük bölünemez.

SDG cumartesi günü yayınladığı genelgeyle, "Saldırganlığı Caydırma " savaşının zaferinin ve Esad rejimi ile ona bağlı güvenlik ve askeri teşkilatının devrilmesinin birinci yıldönümü olan 7 ve 8 Aralık tarihlerinde zaferin yıldönümü dolayısıyla yapılacak toplantı ve kutlamaları yasakladı.

sdfgr
Suriye Demokratik Güçleri'nin, kontrolü altındaki Suriye bölgelerinde halk kutlamalarını yasaklama kararı

Suriye İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Nureddin el-Baba, SDG'nin rejimin devrilmesini anma kutlamalarını iptal etme kararını eleştirdi. Medya açıklamalarında, yasağın SDG'nin Suriye hükümetine karşı oynadığını iddia ettiği rolü, yani DEAŞ ile mücadeleyi yerine getirmedeki başarısızlığını gösterdiğini belirtti. Baba, SDG'nin "ülkenin kuzeydoğusundaki ulusal gruplardan endişe duyduğunu ve bu kutlamanın, adaletsiz yasalarına ve oradaki Suriyelilere yönelik sınırsız uygulamalarına karşı bir isyana dönüşebileceğinden korktuğunu" ifade etti.

Kararı, "İran ve PKK unsurlarının milisler içinde karar alma süreçlerindeki hakimiyetinin göstergesi" olarak nitelendirdi.

Aktivistler tarafından yayınlanan fotoğraflarda, SDG güçlerinin, kutlama yürüyüşlerini engellemek için Suriye'nin kuzeyindeki Rakka meydanlarına orta menzilli silahlar ve keskin nişancılar konuşlandırdığı görülüyor.

Suriye devriminin başlangıcında kurulan "Rakka Sessizce Katlediliyor" hesabı, SDG'nin dün Rakka ilinin batısındaki Tabka kentinde 13 çocuğu gözaltına aldığını bildirdi. Çocukların çoğu 15 yaş ve altındaydı ve gözaltına alma sebebinin şehir duvarlarına SDG karşıtı yazılar yazılması nedeniyle yapıldığı bildirildi. Hesapta, göz altıların SDG tarafından şehrin çeşitli mahallelerinde düzenlenen bir dizi baskınla eş zamanlı olarak yapıldığı belirtildi.

Aynı bağlamda, sosyal medyadaki Suriye hesapları, SDG'nin son saatlerde Suriye Cezire bölgesinin çeşitli yerlerinde, Haseke ve Kamışlı'da "Suriye hükümetine destek verdikleri ve yabancı kuruluşlarla iş yaptıkları" suçlamasıyla 17 kişiyi hedef alarak yaygın gözaltı operasyonları yürüttüğünü ifade etti.


Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
TT

Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)

Suriye’de 8 Aralık sabahı yaşanan büyük dönüşümün hemen ardından, özellikle Batı’da Rusya’nın son on yılda ülke içinde elde ettiği kazanımları zayıflatacak ağır bir darbeyle karşı karşıya kaldığı yönünde yorumlar hızla çoğaldı. Analizlerde, Rusya’nın doğrudan askeri müdahalesiyle inşa ettiği etki alanının çökmeye başladığı ve bunun Moskova için ciddi sonuçlar doğurabileceği vurgulandı.

Değerlendirmeler; siyasi, askeri ve ekonomik birçok boyutu içerirken, bazı çevreler Rusya’nın Suriye projesinin ‘yenilgiyle sonuçlandığını’ öne sürerek olası etkilerini tartışmaya açtı.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Rus yatırımlarının Suriye’de çok büyük bir ağırlığı bulunmuyor. Ülke uzun yıllar Kremlin’in önemli bir müttefiki olsa da hiçbir zaman Moskova için öncelikli bir yatırım merkezi olmadı. Sovyetler Birliği döneminden başlayarak Rusya’nın enerji gibi bazı sektörlerde altyapı katkısı bulunsa da bu yatırımlar sınırlı kaldı.

Siyasi açıdan ise Suriye’deki hızlı gelişmeler, Rusya’nın Ortadoğu’daki müttefikleriyle kurduğu ilişkiler modelinin zayıf noktalarını açığa çıkardı. Bu durum, Rusya'nın müttefiki İran'ın ağır darbeler alması ve Moskova'nın “Onu asla yalnız bırakmayacağız” demesine rağmen Beşşar Esed’den hızla vazgeçmek zorunda kalmasıyla ortaya çıkan kafa karışıklığı ve çaresizlikle sınırlı değil.

sdfvgrt
Hmeymim kasabasında Esed destekçilerine ait hasarlı bir askeri aracın yanında duran Suriye güvenlik güçleri (AFP)

Bu çerçevede Rusya’nın, Suriye projesinin başarısız olduğu değerlendiriliyor. Bu durum, Kremlin’in yıllardır Suriye’deki başarılarını ‘NATO’nun girdiği her yerde başarısız olduğu’ söylemiyle karşılaştırarak övünmesi açısından da ayrı bir önem taşıyor. 8 Aralık 2024 sabahı, Moskova’nın Suriye’ye sunduğu çözüm modelinin tıkandığı ve büyük bir yenilgiyle sonuçlandığı yönündeki kanaat pekişti.

Diğer yandan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani’nin daha sonra yaptığı açıklamalar, Halep sürecinden sonraki askeri çözüm aşamasının en kritik bölümünün, Rusya’nın tarafsızlığını güvence altına almak amacıyla Moskova ile koordineli biçimde yürütüldüğünü ortaya koydu.

Esed'i terk etmek

Ukrayna’daki çatışmaya ağırlık veren ve Suriye’de riskleri azaltmaya yönelik planlarında Beşşar Esed’in oyalamasından defalarca rahatsızlığını dile getiren Moskova’nın, kritik bir anda Esed’i artık ‘yük’ olarak görerek sahneden çekilmesine karar verdiği anlaşılıyor. Bu tercihte, muhalefetin Şam’a ilerleyişi sırasında verdiği ve Dışişleri Bakanı Şeybani’nin açıkladığı ‘Esed’in gitmesinin Rusya’nın Suriye’den çıkması anlamına gelmediği’ yönündeki güvencelerin etkili olduğu belirtiliyor.

Bu durum, Rusya’nın Esed’i hızlı şekilde devre dışı bırakırken ona kişisel güvenceler vermesini, rejim güçlerinden çatışmaya girmemelerini ve silah bırakmalarını istemesini açıklıyor. Aynı zamanda yeni Suriye yönetiminin Rus üslerini ve askerlerini koruma taahhüdünde bulunması, Moskova’nın ilişkileri yeniden düzenlemesine ve kayıplarını asgariye indirmesine zemin hazırladı.

Askeri boyutta ise Rusya, Suriye’deki varlığını güvenceye almak amacıyla hem açık hem de kapalı kanallarda tartışmalar yürütüyor. Tartışmalar, özellikle Hmeymim ve Tartus üslerindeki konumun güçlendirilmesine ve Suriye’deki değişimlerden sonra Rusya’nın askeri merkezine dönüşen Kamışlı Havalimanı üzerindeki etkinliğin pekiştirilmesine odaklanıyor.

Ayrıca Rusya ile Suriye arasında, yeniden devriye faaliyetlerinin başlatılması için çeşitli bölgeler üzerinde yoğun görüşmeler yapıldığı biliniyor. Özellikle güneyde, İsrail’in sınıra yönelik operasyonlarını frenlemek amacıyla Rusya’nın yeniden arabuluculuk rolü üstlenmesi ve iki taraf için karşılıklı güvence mekanizmaları geliştirilmesi hedefleniyor. Bu çabalar, geçmişte Suriye’de uygulanan Rusya-İsrail koordinasyon modelinin yeni koşullara uyarlanmış bir versiyonu olarak değerlendiriliyor.

fgthy
Suriye'nin güneyinde ilerleyen bir Rus devriyesi (Arşiv)

İki ay önce Kamışlı’da Rusya ile Suriye makamlarının koordinasyonunda gerçekleştirilen ortak devriye, Moskova’nın ülkenin kuzeydoğusunda gerginliği azaltmada rol oynayabileceğine işaret etti. Bu adımın, hem Türkiye ile hem de bölgede sınırlı askeri varlığını sürdüren ABD ile uyumlu bir çerçevede gerçekleştiği değerlendiriliyor.

Rusya’nın kuzeydoğu ve güney bölgelerinde üstlenebileceği bu yeni faaliyet alanı, Şam’ın orduyu yeniden yapılandırma ve silahlandırma konusunda yardım talep ettiğine ilişkin yoğun raporlarla birlikte, taraflar arasında ilişkilerin yeniden düzenlenmesine yönelik pratik bir zemin oluşturuyor. Bu süreç, Moskova’nın Akdeniz’deki askeri varlığını korumasını güvence altına almayı hedefliyor. Rus tarafı için özel önem taşıyan bu varlığın kapsamı ve süresine ilişkin önceki anlaşmaların her iki tarafın çıkarlarına uygun biçimde revize edilmesi de gündemde.

Bu genel çerçeve belirginleşirken, Rusya’nın Suriye’de jeopolitik ya da askeri bir yenilgiye uğradığı yönündeki tahminlerin giderek zayıfladığı görülüyor.

Askeri kayıplar ve kazanımlar

Doğrudan askeri kayıplara ilişkin değerlendirmeler, Moskova’nın sahadan ‘hesaba değer’ bir kazançla çıktığını gösteren bir başka boyutu ortaya koyuyor. Resmi veriler ve Suriyeli kaynakların yaptığı bağımsız tespitlere göre, Rusya’nın son on yılda dünyanın en kanlı çatışmalarından birine sahne olan Suriye’deki askeri kayıpları son derece sınırlı kaldı. Çeşitli tahminler, toplam kaybın birkaç yüz asker ile onlarca tank, zırhlı araç ve bazı helikopterlerle sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Moskova, geleneksel olarak bu tür kayıpları resmen açıklamasa da, Rusya’daki bazı sivil kurumlar ve muhalif çevreler tarafından yayımlanan veriler de kayıpların büyük boyutlara ulaşmadığını doğruluyor. Kıyaslamak gerekirse, yalnızca 5 gün süren 2008 Gürcistan Savaşı, Rusya için çok daha ağır teçhizat kayıplarıyla sonuçlanmıştı. Yıllar önce yayımlanan bir rapor, kesin Rus zaferiyle sonuçlanan o savaşta dahi Rus ordusunun ciddi sürprizlerle karşılaştığını aktarıyordu. Rapora göre, nispeten eski bir Gürcü hava savunma sistemi, merkezi bir savunma ağı bulunmamasına rağmen, dokuz modern Su-25 savaş uçağını düşürmeyi başarmıştı. Bu durum, Rus pilotlarının yetersiz eğitimine ve bakım-hazırlık süreçlerindeki aksaklıklara işaret ediyordu. Zafiyetler bununla da sınırlı kalmadı. Gürcü güçleri bir Rus tank konvoyuna da zarar verebildi; bu ise istihbarat kapasitesindeki eksikliklerin altını çizdi. Genel olarak savaş, operasyon yönetimi, silah sistemlerinin performansı ve genel askeri etkinlik bakımından ciddi açıklar ortaya koymuş, Rusya’nın devasa savunma bütçeleri düşünüldüğünde büyük bir şok etkisi yaratmıştı.

Suriye tecrübe sahası

Suriye savaşı, Rus ordusunun sahadaki kapasitesini ilk kez bu denli kapsamlı ve doğrudan test etme imkânı sundu. Bu noktada, ordunun modernizasyon programını yöneten eski Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun 2018’de yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Şoygu, Suriye’deki doğrudan müdahalenin başlamasından üç yıl sonra ve aktif operasyonların büyük ölçüde tamamlanmasının ardından, Rusya’nın savaş boyunca 350’den fazla modern silah sistemini sahada test ettiğini duyurdu. Ayrıca Suriye operasyonu sayesinde saldırı helikopterlerinin silahlandırılması, erken uyarı sistemleri ve radarlar dâhil birçok alanda kritik hataların giderildiğini vurguladı.

sdfrgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 12 Aralık 2017'de Suriye'deki Hmeymim Hava Üssü’nü ziyaret etti. (Getty Images)

Hava-hava silahlarının geliştirilmesine ilişkin değerlendirmesinde ise Şoygu, özellikle helikopter ve diğer hava unsurlarının korunması için, menzili kara konuşlu savunma sistemlerini aşan yeni mühimmata ihtiyaç duyduklarını belirtti. Şoygu, “Bugün elimizde bu tür silahlar var; bu, tamamen Suriye operasyonu sayesinde mümkün oldu” dedi. Benzer şekilde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de birçok kez, gerçek çatışma koşullarında yapılan bu testlerin, Rusya’ya tatbikat alanlarında sağlanamayacak ölçekte benzersiz bir deneyim kazandırdığını ifade etti. Temmuz 2020’de Rusya’nın RIA Novosti haber ajansı tarafından yayımlanan kapsamlı bir rapor da bu değerlendirmeleri doğruladı. Rapora göre Moskova, Suriye’de ilk kez Kalibr tipi denizden fırlatılan seyir füzelerinin gerçek operasyonel kullanımını gerçekleştirdi. Şarku’l Avsat’ın RIA Novosti’den aktardığına göre o tarihten itibaren Rus donanması -denizaltılar dahil- seyir füzelerini düzenli olarak kullandı. Bu deneyimler, Suriye’nin Rusya için yalnızca bir dış politika müdahalesi değil, aynı zamanda ordunun modernizasyonu ve silah teknolojilerinin gerçek savaş ortamında doğrulanması açısından da stratejik bir laboratuvar işlevi gördüğünü ortaya koyuyor.

Rus haber ajansları, Rus Hava-Uzay Kuvvetleri envanterindeki neredeyse tüm uçak türlerinin Suriye savaşında görev aldığını bildirdi. Rusya, eski nesil taktik bombardıman uçakları ile taarruz helikopterlerinin yanı sıra, stratejik bombardıman uçaklarının kabiliyetlerini de sahada ilk kez bu ölçekte test etti.

Ayrıca Suriye, Rus ordusunun İsrail lisansı altında üretilen insansız hava araçlarını (İHA) geniş çapta kullandığı ilk savaş alanı oldu. Bu İHA’lar hem bombardıman görevlerinde, hem füze isabetlerinin tespitinde, hem de topçu atışlarının yönlendirilmesinde kritik rol oynadı.

Modern tank modelleri ile daha önce gerçek savaşta test edilmemiş olan Pantsir ve İskender tipi füze sistemleri de ilk kez Suriye’de kapsamlı biçimde denenmiş oldu. Moskova, bu sistemlerin bazı versiyonlarını Kaliningrad’da Avrupa sınırına yakın konuşlandırmış olsa da, fiilen savaş koşullarında kullanılmaları Suriye’de gerçekleşti.

Uzmanlar, Rusya’nın Suriye’deki askeri katılımının, ülkenin savunma sanayiini, üretim kapasitesini ve ordunun genel savaş hazırlığını yeniden inşa etmede belirleyici rol oynadığını belirtiyor. Bu tecrübenin, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’da başlattığı operasyon için önceki dönemlere kıyasla çok daha yüksek hazırlık seviyesine ulaşmasında etkili olduğu değerlendiriliyor.


SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti

SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
TT

SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti

SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi, dün yaptığı açıklamada, güçlerin 10 Mart anlaşmasına olan bağlılığını teyit ederek, bu anlaşmanın özgürlük, adalet ve eşitlikten yararlanan demokratik, ademi merkeziyetçi bir Suriye devleti inşa etmenin temeli olduğunu belirtti.

Esed rejiminin devrilmesinin yıldönümünde X platformunda açıklamada bulunan Abdi, mevcut sürecin herkese ortak bir sorumluluk yüklediğini ve Suriye halkının çıkarlarını her şeyin üstünde tuttuğunu ifade etti.

Abdi “Mevcut durum, herkese ortak bir ulusal sorumluluk ve Suriyelilerin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan kapsamlı bir diyalog yüklemektedir. Halkın iradesiyle, özgürlük, adalet ve eşitlik değerleriyle güçlendirilmiş, demokratik ve ademi merkeziyetçi bir Suriye inşa etmenin temeli olarak 10 Mart Anlaşması'na olan sarsılmaz bağlılığımızı bir kez daha teyit ediyoruz" dedi.

SDG, geçen ay kendilerine bağlı bir askeri komitenin, Suriye hükümetinden bir heyeti, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka iline bağlı Tabka kentinde kabul ettiğini bildirmişti.

SDG, yaptığı açıklamada, son dönemde farklı yerlerde tutuklanan Suriye hükümet güçlerine bağlı bazı tutukluları "iyi niyet göstergesi" olarak teslim ettiğini doğruladı.