Rai’den Hizbullah’a tepki: Hıristiyan bir cumhurbaşkanının yokluğuna sessiz kalmayacağız

Müftü Kablan, Maruni Patriği Rai’yi ABD’nin Lübnan’ı işgaline karşı durmaya çağırdı.

 Maruni Patriği Beşara Butros er-Rai, Sidney’de düzenlenen ayini yönetti. (Maruni Patrikhanesi’nin Facebook sayfası)
Maruni Patriği Beşara Butros er-Rai, Sidney’de düzenlenen ayini yönetti. (Maruni Patrikhanesi’nin Facebook sayfası)
TT

Rai’den Hizbullah’a tepki: Hıristiyan bir cumhurbaşkanının yokluğuna sessiz kalmayacağız

 Maruni Patriği Beşara Butros er-Rai, Sidney’de düzenlenen ayini yönetti. (Maruni Patrikhanesi’nin Facebook sayfası)
Maruni Patriği Beşara Butros er-Rai, Sidney’de düzenlenen ayini yönetti. (Maruni Patrikhanesi’nin Facebook sayfası)

Lübnan’daki cumhurbaşkanlığı seçim krizi, Maruni Patriği Beşara Butros er- Rai ile Caferi Müftüsü Abdulemir Kablan arasındaki başlıca meselelerden biri haline geldi. Diğer yandan cumhurbaşkanlığı seçimleri konusunda anlaşmaya varmak için diyalog çağrısında bulunanlar ile bu çağrıyı reddedenler arasındaki siyasi gerilim de artarak sürüyor.

Avustralya’yı ziyaret eden Rai, isim vermeden Hizbullah’a tepki gösterdi. Rai açıklamasında “Kilise, Lübnan’ı ve halkını kibrin kurbanı haline getirmeyecek ve Arap Birliği’nin tüm ailesi içinde tek bir Hıristiyan cumhurbaşkanının kasıtlı yokluğuna sessiz kalmayacaktır.”

Rai, Avustralya Maruni Piskoposluğunun Altın Jübile Ayini sırasında yaptığı açıklamada şu ifadeleri kullandı:

Lübnan’da kanunlar ve anayasa, nüfuz sahibi kişiler tarafından ihlal ediliyor. Herhangi bir partinin herhangi bir üyesinin ihlalleri, faili koruyan aynı parti tarafından örtülüyor. Ülkede vergiler ve harçlar tüm vatandaşlardan değil, kasıtlı olarak aşırı güç korkusundan ya da ihmalden dolayı başka bir bölge yerine bir bölgeden toplanıyor. Sonuç olarak, çok az sayıda kamu hizmeti sağlanıyor.

Rai ayrıca Avustralya’daki Lübnanlılara hitaben “Kendinizi Lübnan kayıtlarına kaydedin ki varlığınızı sürdürün” dedi.

Kablan de Rai’ye şu yanıtı verdi:

 Millettin ortağı Patrik Rai’ye şunu söylüyorum; Lübnan’daki sorun bazı Hıristiyanların Hıristiyan bir cumhurbaşkanı istememesidir. Ekim 2019’dan bu yana yaşadığımız şey, çeşitli cephelerle ezici bir ABD işgalidir. İşgal ve kader savaşları anında ülkenin, tüm yapısına ihtiyacı vardır. Dayanışma, diyalog ve durumun birliği ulusal bir kurtarıcı zorunluluktur. Dolayısıyla siyasi yabancılaşmanın anayasayı ve hukuku geçersiz kıldığını, ülkeyi yok ettiğini söyledik. Bugün ülke, Lübnan’ın Washington ile onun uluslararası ve bölgesel grubunun önderliğinde bir çatışma anı yaşadığını inkâr edenlerle karşı karşıya. Zulüm uygulayan ve anayasayı ihlal eden etkili kişi, ülkeyi ezen savaşın vahşetine rağmen yalnızca diyalogla kurtuluşu ihmal ediyor.

rgthy
Caferi Müftüsü Kablan. (NNA)

Caferi Müftüsü Kablan sözlerine şöyle devam etti:

Gereken şey, kurtuluş tarihinin, zaferin, vatanseverliğin ve Lübnan için fedakarlıkların ve Washington liderliğindeki ablukanın bir sonucu olarak harç ve vergi kaçakçılığının kınanması değil, yabancılaşma kanserinin kınanmasıdır. Washington’ın ablukası, devleti etkiliyor, yeteneklerini felce uğratıyor. Vergi kaçıran bir bölge ya da mezhep değil. Herkes gerçeği biliyor. Washington ile devleti, ülkeyi ve ulusal ortaklığı yok etme projesini paylaşan bazı güçler dışında Lübnan’da güç fazlalığı yok. Diğerleri ise Lübnan’ın sınırlarını dünyadaki hiçbir gücün işgal etmeye kalkışmayacağı bir kaleye dönüştürdü. Kilisenin de caminin de yapması gereken, Lübnan’ın Washington'dan ve onun işgalci grubundan nelere maruz kaldığını haykırmaktır. Lübnan, halkı ve devleti, Amerika’nın Lübnan’ı işgaline kurban bırakılmamalıdır. Buradan Rai’ye şunu söylüyorum; Diyalog ve dayanışma, Lübnan’ı kurtarmak ve birçok felaketi önlemekle eş değerdir ve vatansever bir tada sahiptirler. Çünkü bunlar, bu kader savaşında Lübnan’ın en büyük ihtiyaçları arasındadır. Kader anında ülkenin ruhunu yok eden felaket kadar büyük bir başkana ihtiyacımız var. Bu nedenle yasa koyucu, Lübnan anayasasında, Temsilciler Meclisi başkanının takdir yetkisinin yanı sıra, ülkenin başkanlık düzeyindeki üstün çıkarlarının bilincinde olarak cumhurbaşkanını seçmek için anayasal yeter sayıya dikkat çekti. Mesele siyaset ve başkanlık meselesi değil, vatan meselesidir ve Lübnan, uğrunda feda edilmeye değer büyük bir vatandır.

Siyasi tavır

Diğer yandan özellikle de Meclis Başkanı Nebih Berri’nin çoğu Hıristiyan güç tarafından reddedilen diyalog daveti konusunda cumhurbaşkanlığı krizine ilişkin siyasi tavırlar aynı şekilde devam ediyor.

Bu çerçevede Lübnan Kuvvetleri Milletvekili George Akis, bir kanala şu açıklamada bulundu:

Lübnanlıların, yeni normlar oluşturmaktan uzak, her türlü yetkilendirmenin yolunu ve kökenlerini belirleyen anayasaya başvurmaları gerektiği bir dönemde, iç yetkilerin dışarıdan yerine getirilmesini beklemesi utanç vericidir.

Diyalog çağrısına yanıt vermediği için özür dilediğini yineleyen Akis, diyalogu isterlerse Lübnan Kuvvetleri olmadan sürdürmek isteyenlere de çağrıda bulundu:

Diyalog hilesi bizi yanıltmaz, umarız kimseyi de yanıltmaz. Anayasa, cumhurbaşkanının seçilmesinden önce herhangi bir diyalogdan bahsetmiyor. Bu durum, örneğin başbakan için parlamento istişarelerinin belirlenmesinde açıkça görülüyor. Diyalog zaman kaybıdır ve cumhurbaşkanlığını daha da engeller.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Akis, Ordu Komutanı General Joseph Avn’un cumhurbaşkanlığını kabul etmesiyle ilgili “Onun adını ilk ortaya koyan güçler oldu ve onun anayasayı değiştirme olasılığı olan, rızaya dayalı bir aday olmasına aldırış etmiyorlar” dedi.

Diğer yandan Temsilciler Meclisi Başkanı Nebih Berri başkanlığındaki Kalkınma ve Kurtuluş Bloğu Milletvekili Hani Kubeysi, diyaloğu reddedenleri mezhepçilikle suçlad:

 Ne yazık ki bazıları diyalogu reddediyor. Bir politikacı kürsüye çıkıyor ve inatçılığının ve mezhepçiliğinin arkasına saklanarak, ‘Başka bir Lübnanlıyla diyalog kurmayı reddediyorum’ diyor. Ülkedeki ortaklarıyla diyalogu kabul etmiyorlar. Belki de birçok ülkeyle müzakere ediyor ve dış kararları bekliyor. Hatta bu ülkelerden para bile bekliyor olabilir. Diyalogu reddetmek bölünme ve mezhepçiliği sürdürmek demektir.

Diğer yandan Hizbullah milletvekili Hasan Fadlallah, dışarısının bir cumhurbaşkanı empoze edemeyeceğini vurguladığı açıklamasında iu ifadeleri kullandı:

 Cumhurbaşkanlığı meselesiyle ilgili dışarıdan bir hareket var. Gelip fikir sunan heyetler var. Ama sonuçta kimi seçeceklerini parlamento blokları belirliyor. İrade her zaman yerli ve milli olmalıdır. Dışarıdan kim olursa olsun, halka bir başkan empoze edemez. Bazen bazılarının beş üyeli komitedekilerin halktan birini istediklerini söylediklerini duyuyoruz. ABD yönetiminin başka bir ismi reddederek veya destekleyerek uyguladığı bir baskı var, bazı bloklara baskı yapabiliyorlar. Yerel bazı araçlarla engelleme kabiliyetleri olabilir ama cumhurbaşkanını dayatamazlar.

Hizbullah’taki Özgür Meslekler Birimi’nin düzenlediği toplantıda ise Fadlallah sözlerine şöyle devam etti:

Hiçbir siyasi blok, anayasal çoğunluğa sahip değil. 12 oturum yaptık ama başkan seçilemedi. Ülkede farklı ve bölünmüş durumdayız. Cumhurbaşkanlığı için siyasi güçler oturup belirli bir isim üzerinde ortak paydada uzlaşmaya varmazlarsa, bir cumhurbaşkanı seçilmeden konu tekrarlanacak. Hiçbir seçim deneyimi bir sonuç vermedi. Açık oturum talep edenlerin kendilerine, açık oturumun ne anlama geldiğini, bu konuda nelerin değişeceğini soruyoruz. 12 oturum boyunca bir cumhurbaşkanı çıkaramadığımızı unutmayın. Çünkü meclisin ve ülkenin yapısı biliniyor. Hiç kimse kendi fikrini diğerine dayatamaz. Kendi fikrimizi başkalarına empoze edebileceğimizi iddia etmiyoruz. Kimsenin de kendi fikrini bize empoze etmesini kabul etmiyoruz.



Mısır'ın Gazze'de kurulacak istikrar gücüne liderlik etme olasılığı risklerle dolu

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla
TT

Mısır'ın Gazze'de kurulacak istikrar gücüne liderlik etme olasılığı risklerle dolu

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla

Amr İmam

ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi'ne yönelik planının ikinci aşaması kapsamında, Ortadoğu’yu istikrara kavuşturmakla görevli uluslararası gücün başına geçmesi en olası aday Mısır gibi görünüyor. Kahire için, diğer Arap ve İslam ülkelerinden birimlerin de dahil olması beklenen bu güce katılmak ve hatta liderliğini üstlenmek, karmaşık güvenlik, ekonomi ve jeopolitik meselelerin atılmasını gerektirdiği zorunlu bir adım.

ABD ve Avrupa tarafından desteklenen ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden (BMGK) yetki alacak olan bu güç, İsrail ile Hamas arasında ateşkesin ardından beklenen yeniden inşa çabalarının temel direği olacak. Bu güç, İsrail güçlerinin Gazze’den çekildiği bölgelerde güvenliği sağlamak, Hamas başta olmak üzere silahlı grupları silahsızlandırmak ve geçici bir Filistin hükümetinin kurulmasını kolaylaştırmak gibi önemli görevleri üstlenecek. Öte yandan Kahire ve Tel Aviv arasında keskin bir anlaşmazlık söz konusu. İsrail Başbakan Binyamin Netanyahu’nun açıkça belirttiği gibi İsrail, Filistin Yönetimi’nin savaş sonrası Gazze’de herhangi bir rol üstlenmesini kategorik olarak reddediyor.

gsdf
Arap Birliği'nin Kahire, Mısır'daki genel merkezi, 30 Nisan 2023 (Reuters)

Gazze’nin güneyindeki Refah’ta 19 Ekim’de Hamas’tan olduğu düşünülen silahlı kişiler ile orada konuşlanmış İsrail güçleri arasında çıkan çatışmalar, Hamas’ın üst düzey liderlerinin savaşçılarını kontrol etme yeteneğinin azaldığını ortaya koydu.

Ancak, Gazze’nin çalkantılı tarihi, Mısır'ın iç durumunun kırılganlığı ve iç içe geçmiş bölgesel manzaranın karmaşıklığı göz önüne alındığında, Kahire’nin istikrar gücüne liderlik yapması, onu bazı güvenlik, siyasi, ekonomik ve sosyal risklerle karşı karşıya getirebilir.

Uzun soluklu bir katılım

İsrail güçlerinin çekilmesi ve Hamas’ın silahlarının imha edilmesinin ardından Gazze’de bir güvenlik boşluğu oluşması muhtemel. Bu boşluk, istikrar gücü –özellikle de bu gücün belkemiğini oluşturması beklenen Mısır birlikleri– Hamas'ın kalıntıları ve muhtemelen daha sonra ortaya çıkabilecek yeni gruplar da dahil olmak üzere silahlı gruplara karşı açık operasyonlar düzenlemeye itebilir.

Hamas, savaş sırasında İsrail ile iş birliği yaptığından şüphelenilen ailelerle hesaplaşmaya başladığından, savaşın ardından şimdiden kaos yaşanmaya başladı. Gazze’nin güneyindeki Refah’ta 19 Ekim’de Hamas’tan olduğu düşünülen silahlı kişiler ile orada konuşlanmış İsrail güçleri arasında çıkan çatışmalar, Hamas’ın üst düzey liderlerinin savaşçılarını kontrol etme yeteneğinin azaldığını ortaya koydu. Saldırı, Hamas liderliği tarafından emredilmedi, ancak örgütsel direktiflerin kapsamı dışında hareket eden saha ajanlarının inisiyatifiyle gerçekleştirildi. Bu durum, sahadaki düzensizliği ve hareket içindeki iç disiplinsizliği yansıtıyor.

İsrail ordusunda kayıplara yol açan bu çatışmaların ardından Hamas, sorumluluğu reddetmek ve ateşkes ihlaline karışmadığını kanıtlamak amacıyla, mart ayından bu yana o bölgedeki savaşçılarla temas kurmadığını hemen açıkladı. Gazze’deki güvenlik boşluğu, özellikle de Hamas'ın tamamen silahsızlandırılması durumunda zamanla daha da genişleyecek gibi görünüyor. Öyle ki bu olasılık geniş çaplı şüpheler uyandırıyor.

xscdfrg
Ateşkesin yürürlüğe girmesinden bir gün sonra, 11 Ekim 2025 tarihinde Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Gazze şehrinde yıkımın ortasında yürüyen insanlar (AFP)

Bazı işaretler, Hamas’ın doğrudan iktidarı ele almadan silahlarını elinde tutma ve gölgede faaliyet gösterme konusunda Hizbullah modelini benimseyebileceğini düşündürüyor. Bu da özellikle Hamas ile çatışmaya girmeye, Filistinli gruplar arasındaki iç çatışmaları durdurmak için müdahale etmeye veya olası İsrail müdahalelerini engellemeye zorlanırsa, bu gücün misyonunun geçici bir rolden uzun vadeli ve maliyetli bir müdahaleye dönüşebileceği anlamına geliyor.

Kaosun Sina Yarımadası’na doğru yayılması korkusu

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Gazze'nin Mısır'ın kuzeydoğusunda bulunan ve İsrail ile sınır komşusu olan Sina Yarımadası'na yakınlığı, riskleri daha da artırıyor. Filistin topraklarındaki karışıklıklar, 2021 yılında Mısır silahlı kuvvetleri ve polisi tarafından ortadan kaldırılmadan önce Sina Yarımadası’nda faaliyet gösteren DEAŞ üyeleri de dahil olmak üzere aşırılıkçıların sınır ötesi saldırılarını körükleyebilir.

Bu tür olası saldırılar, DEAŞ’ın Sina'daki uyuyan hücrelerini uyandırabilir ve bu durum Mısır'ın terörle mücadele çabalarını zora sokup askeri kayıplara uğratabilir. Tüm bu endişeler, Kahire'yi Gazze'de savaşın patlak vermesinden bu yana son iki yıl içinde Sina'da bazı önlemler almaya itti. Bu önlemler arasında, bölgeye, özellikle de Gazze ile 12 kilometrelik sınır boyunca daha fazla Mısırlı asker konuşlandırılması da yer alıyor. Bu askeri konuşlandırma, Mısır'ı 1979 tarihli İsrail-Mısır Barış Antlaşması’nı özellikle de o bölgede izin verilen asker sayısına getirdiği kısıtlamaları ihlal etmekle suçlayan Tel Aviv ile gerginliklere kapıyı araladı.

Gazze’den Sina’ya yayılan şiddet aynı zamanda savaş sonrası dönemde Mısır’ın güvenlik ve askeri müdahalesine karşı halkın öfkeli tepkisine yol açacaktır. Mısırlılar savaş sırasında Filistin davasına güçlü bir sempati gösterirken, Gazze krizi toplumsal bölünmeleri derinleştirdi ve Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi'nin imajını güçlendirdi.

Ancak bazı çevrelere göre Mısır’ın Batı yanlısı olarak kabul edilen ve Filistinli grupları silahsızlandırmaya için çalışan bir gücün liderliğini üstlenmesi, İsrail veya ABD ile ‘iş birliği’ olarak görüleceğine şüphe yok. Bu durum, protestolara veya kargaşaya yol açabilir ve Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Muslimin) gibi grupların Filistin davasını istismar etmesine veya gösterilere müsamaha göstermeyen Kahire için durumu daha da karmaşık hale getirebilir. Bu da genel olarak Mısır rejiminin istikrarını tehdit eden ideolojik zorlukları yeniden canlandırabilir.

Artan mali yük

Bir başka endişe kaynağı ise, bu gücün hedeflerine ulaşamaması durumunda, bu gücün lider ülkesi olan Mısır’ın günah keçisi haline gelmesi. Bu durum, Kahire’nin Arap dünyasındaki ve uluslararası arenadaki itibarını zedeleyecek ve Gazze'deki savaşın sonuçlarından halen mustarip olan Mısır’a ek ekonomik baskılar getirecek. Bu sonuçlar, turizm sektöründe ciddi kayıplar ve ülkenin ihracat, doğrudan yabancı yatırımlar, yurtdışındaki Mısırlıların havaleleri ve turizmden sonra en büyük beşinci döviz kaynağı olan Süveyş Kanalı’ndan elde edilen gelirlerde önemli bir düşüş olarak kendini gösterdi.

Gazze’deki istikrar gücü için finansman kaynakları hala belirsizliğini koruyor, ancak bu kaynağın bölgesel ve uluslararası bağışçılardan sağlanması bekleniyor. Ancak Mısır bu fonlamaya katkıda bulunursa, bu katkı sadece güce katılan kuvvetlerinin masraflarını karşılamakla sınırlı olsa bile, zaten Sina'daki operasyonların yükü altında ezilen ordunun bütçesi üzerindeki baskı artacak ve borçların karşılandığı fon, altyapı, eğitim ve sağlık gibi hayati öneme sahip alanlardan kaynaklar başka yerlere aktarılacak.

Uluslararası bağışçılar geçici destek sağlayabilir, ancak küresel ilginin azalması Mısır’ı yeniden inşa veya lojistik hizmetlerin sağlanması için artan maliyetleri tek başına üstlenmek zorunda bırakabilir. Bu durum, Kahire’nin Filistinlilerin Sina'ya kitlesel göçü konusundaki endişelerini daha da derinleştirecek.

Korkular henüz bastırılmış değil

Başkan Trump’ın Gazze’deki savaşı sona erdirmek için hazırladığı yeni plan, bu savaşın vurduğu bölgedeki kontrolü ele geçirme ve bölge halkını Mısır ve Ürdün'e yerleştirme projesini fiilen rafa kaldırmış olsa da en azından Mısır'da yerinden edilme korkusu hala devam ediyor. Sina Yarımadası ve Gazze arasındaki Refah sınır kapısının yeniden açılması olasılığı, Gazze Şeridi yeniden inşa edilip yaşanabilir hale gelene kadar Mısır’ın Gazze nüfusunun bir kısmını geçici olarak Sina’da barındırması yönünde çağrılara yol açacaktır. Gazze'den Sina’ya mülteci akını, Mısır'ın kaynaklarını zorlayacak ve ekonomik durumu daha da kötüleştirecek.

Bu, Mısır’ın en büyük kabusunun gerçeğe dönüşeceği, yani Gazze sakinlerine kapılarını açmak zorunda kalacağı anlamına geliyor. Eğer bu gerçekleşirse, Gazze krizi tamamen Mısır'ın omuzlarına binecek ve Mısır bu krizi tek başına çözmek zorunda kalacak.

Tüm bu zorluklara rağmen Mısır’ın ilerlemekten başka seçeneği yok, çünkü güvenli ve yaşayabilir bir Gazze, bağımsız bir Filistin devleti kurma gibi daha geniş bir hedefin öncesinde, öncelikle Mısır'ın ulusal güvenlik çıkarlarına hizmet ediyor.

Bütün bu faktörler göz önüne alındığında, Mısır’ın Gazze’deki istikrar gücünün liderliği, diplomatik etki ve potansiyel yardım akışı sağlamasına rağmen, yüksek riskli bölgesel ve uluslararası ortamda potansiyel kazançlardan daha ağır basan ciddi risklerle dolu olduğu kesin olarak söylenebilir.

Ancak bütün bu zorluklara rağmen Mısır’ın ilerlemekten başka seçeneği yok, çünkü güvenli ve yaşayabilir bir Gazze, bağımsız bir Filistin devleti kurma gibi daha geniş bir hedefin öncesinde, öncelikle Mısır'ın ulusal güvenlik çıkarlarına hizmet ediyor.


Irak ve yeni Ortadoğu: Eksenlerin projelerinden uzaklaşmanın gerekliliği

ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'te düzenlenen Gazze zirvesinde Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'yi kabul ediyor, 13 Ekim 2025 (Majalla)
ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'te düzenlenen Gazze zirvesinde Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'yi kabul ediyor, 13 Ekim 2025 (Majalla)
TT

Irak ve yeni Ortadoğu: Eksenlerin projelerinden uzaklaşmanın gerekliliği

ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'te düzenlenen Gazze zirvesinde Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'yi kabul ediyor, 13 Ekim 2025 (Majalla)
ABD Başkanı Donald Trump, Şarm el-Şeyh'te düzenlenen Gazze zirvesinde Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani'yi kabul ediyor, 13 Ekim 2025 (Majalla)

İyad el-Anbar

ABD Başkanı Donald Trump, Mısır'ın Şarm el-Şeyh'te ev sahipliği yaptığı Ortadoğu barış konferansını duyurur duyurmaz, Iraklılar Irak'ın konferansa davet edilip edilmeyeceğini ve katılıp katılmaması gerektiğini tartışmaya başladı. Hükümetin muhalifleri ile siyasi çevreler, Irak'ın bölgesel bağlamdaki diplomatik varlığının önemsendiğine dair bir gerekçe olarak kullanmak için Irak'ın konferansa davet edilmemesini bekliyorlardı.

Aynı zamanda dönen bir diğer tartışma da hükümetin ve arkasındaki siyasi güçlerin şimdi çelişkili bir tutum ortaya koyduklarına odaklanıyordu. Zira Irak’ta direniş bayrağını taşıyan ve İran liderliğindeki direniş ekseniyle ilişkilerini açıkça beyan eden siyasi güçler varken, Irak, İsrail ile ilişkilerin normalleşmesinin bir ön adımı sayılabilecek, Başkan Trump tarafından desteklenen bir barış konferansına nasıl katılabilirdi?

Bağdat hükümeti, Irak'ın çıkarları doğrultusunda hareket etmek ve Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani için kazanımlar elde etmek ile Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin çelişkili tutumlarını nasıl uzlaştıracağı arasında kalmış durumda. Bu güçlerden bazıları direniş ekseni ile ilişkilerini açıkça beyan ediyor ve sadece medyatik açıklamalardan ibaret olsa bile, İsrail'e karşı savaşa girmeye hazır olduklarını deklare ediyor.

Öte yandan, gözlemciler ve Koordinasyon Çerçevesi güçleri ve hükümetine muhalif olanlar, Irak Meclisi “İsrail oluşumu” ile normalleşmeyi suç sayan bir yasa çıkarmışken, İsrail'i bir “devlet” olarak tanımayı gerektiren iki devletli çözüme dayalı bir barış anlaşması konusundaki tutumu ile ilgili hükümete sorular yöneltiyorlar.

Siyasi güçlerin seçim kampanyaları, sloganlarında ve söylemlerinde yeni Ortadoğu'ya yönelim konusunda net ve açık bir duruş sergilemiyor. Çoğu “Güçlü Irak” ve “Muktedir Irak” sloganlarını benimsese de, Irak'ın yeni Ortadoğu'ya yönelik pozisyonunun ne olması gerektiğine dair bir vizyon veya pozisyon bugünlerde tartışılmıyor.

Bu noktada belirli hipotezler ortaya çıkıyor. Bazı siyasi aktörler, bölgesel dinamikleri ve Irak'ın bunlarda nasıl bir rol oynayabileceğini veya bunların kendi topraklarına nasıl yansıyabileceğini anlama öngörüsünden belki de yoksunlar. Bazıları da, seçim sonuçlarına bağlı olan siyasi ortamdaki güçlü varlıklarının, devlete paralel silahlı, onun gölgesinde faaliyet gösteren oluşumları ortadan kaldırmayı amaçlayan yeni Ortadoğu tufanından korunmalarının bir yolu olabileceğine inanıyor olabilirler. Yahut dikkatleri Ortadoğu’dan başka yerlere kaydırabilecek değişkenleri beraberinde getirebilecek zaman faktörüne güveniyor olabilirler.

 Ancak, 7 Ekim'den iki yıl sonra, çatışma haritasının ana hatları artık İran'ın yirmi yılı aşkın süredir planladığı caydırıcılık dengesine dayanmıyor. İsrail de eskisi gibi coğrafi sınırlarını güvence altına alarak güvenliğini sağlamaya çalışmıyor. Aksine, aşırı güç kullanarak, savaşta birden fazla cephe açarak, varlığını ve mevcudiyetini tehdit edebilecek her türlü silaha karşı koyarak İsrail'in güvenliğini sağlamaya dönük yeni bir vizyona yönelerek, caydırıcılığı sağlama oyunu, yeni Ortadoğu jandarması rolünü oynayan Binyamin Netanyahu'ya cazip gelmeye başlamış görünüyor.

Buna karşılık İran Lübnan, Irak ve Yemen'de kalan nüfuz alanlarını korumak istiyor. Bu nedenle, bu ülkelerdeki varlığını tekit ediyor. Ancak bu seferki tonu, ortak ilişkilere ve çıkarlara atıfta bulunuyor. Daha önce arenalar birliğini deklare eden ve kararların İran'da alınıp direniş ekseni başkentlerinde duyurulduğunu söyleyen yüksek sesten uzaklaştı.

Bu bölgesel dinamikler karşısında, Irak'taki siyasi aktörler, net adımlarla gerçekçi bir politika formüle etmek ile ilgili bir yol haritasından yoksun duruyorlar. Bazı siyasetçiler, 7 Ekim'den sonraki dönemin İran liderliğindeki direniş ekseninin ölüm fermanını yazdığına, bunun da İran'ın sınırları içine çekilmesi ve bölgede nüfuzunu dayatmak için kullandığı önceki stratejilerden vazgeçmesi ile sonuçlanacağına bahse girebilir. Onlara göre bu değişimler, İran'dan uzaklaşmak ve yeni Ortadoğu düzenlemelerine uyum sağlamak için yeni bir strateji belirlemek amacıyla kullanılabilir.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan akatardığı analize göre İran'ın yeni Ortadoğu düzenlemelerinin şekillendirilmesinde yeri yok. Ortadoğu'da faaliyet gösteren uluslararası ve bölgesel güçlerin üzerinde anlaştığı nokta bu gibi görünüyor. Zira güç ve nüfuz haritalarını belirleyen ve yeni Ortadoğu'yu şekillendirme vizyonlarını dayatmak için yarışan üç eksen bulunuyor.

İlk vizyon, bölge ülkelerinin Doğu ve Batı'yı birbirine bağlayan bir ekonomik bütünleşme ekseni, Ortadoğu'da Çin ile ABD arasında etkili bir ortaklık modeli haline gelmelerini hedefliyor. 7 Ekim 2023 olaylarından önce ve Yeni Delhi'deki G20 zirvesi sırasında Suudi Arabistan, Hindistan'ı Ortadoğu ve Akdeniz'e bağlayan yeni bir deniz ve demiryolu koridoru geliştirme planını açıklamıştı.

gh
Hizbullah destekçileri, Beyrut'un güney banliyösünde İsrail'in Hasan Nasrallah'ı öldürmesinin birinci yıldönümünü anma töreninde Hizbullah, İran ve Irak bayrakları sallıyor, 27 Eylül 2025 (AFP)

İkinci vizyon kapsamında Türkiye müttefiki Katar ile birlikte yeni Ortadoğu haritasının şekillenmesinde aktif bir varlık göstermeye çalışıyor. Türkiye, Suriye'deki boşluğu doldurmaya çalışıyor ve İsrail ile Hamas arasındaki ilişkileri düzenleme projesine de katılacak. Dahası bu eksen, Türkiye'nin Arap çevresinde uygulamak istediği ajanda doğrultusunda etkili ve nüfuzlu bir ortak olmayı hedefliyor.

Üçüncü vizyon ise ABD ve İsrail tarafından önerilecek. Bu vizyon, Tel Aviv ile bölge ülkeleri arasında barış anlaşmalarının genişletilmesini içeriyor. İbrahim Anlaşmaları, Ortadoğu'da barışa ulaşmanın yolu olarak yeniden pazarlanacak ve ardından ABD ve İsrail'in de yer aldığı ekonomik ortaklıklara geçiş süreci başlayacak.

“Şii Hilali”, “arenalar birliği” ve “direniş ekseni”, tüm bu başlıkların yeni Ortadoğu düzenlemelerinde hiçbir yeri olmayacak. Bu nedenle, Iraklı siyasetçiler, Irak'ın bağımlı değil, etkin bir devlet olarak varlığını yeniden tesis edecek, bölgede dinî-mezhepsel ideolojilere dayalı nüfuz mücadelesi veren eksenlerin politikalarına boyun eğmeyecek ekonomik ortaklık projelerini ciddiye almalıdır.

Şii Hilali, arenalar birliği ve direniş ekseni, tüm bu başlıkların yeni Ortadoğu düzenlemelerinde hiçbir yeri olmayacak

Irak'ın dış politika ilişkileri ve yönelimleri konusunda birçok siyasi figürün çelişkili tutumlar sergilemesi ve bunların onları olumsuz etkilemesi şaşırtıcı değil. Zira bu figürlerin çoğu, Irak toplumuna silah zoruyla veya siyasi nüfuz yoluyla dayattıkları tutumlarını tanımayı, bazı bölge ülkelerinin reddettiğine inanıyorlar. Dahası bu sorun hükümetin dış politika yönelimlerini etkiliyor ve ekonomik ve hatta güvenlik alanlarında dış ilişkilerin ve iş birliği anlaşmalarının gelişimini engelleyen kısıtlamalara dönüşüyor.

dfrg
Şarm el-Şeyh'teki barış zirvesinde liderler, 13 Ekim 2025 (AFP)

Bugün, Irak için bölgesel ve uluslararası toplantı ve forumlarda dile getirilen, Irak'ın çıkarları ilkesinin uygulanmasının gerekliliğini dillendiren, siyasi ve dış çevre ile ilişkilerin “Önce Irak” sloganı temelinde olmasını talep eden birçok siyasi sloganı gerçeğe dönüştürme fırsatı her zamankinden daha uygun görünüyor. Ancak bunun gerçekleşmesi, hükümetin biçimi veya arkasındaki siyasi güçler kim olursa olsun, etkili güçlerin Irak'ın gerçekliğiyle olumlu bir arada yaşama kavramına yatırım yapma vizyon ve politikalarına bağlı olmaya devam ediyor. Bölgesel güçler, Irak'ı dışlamanın veya başarısız bir devlet olarak kalmasına izin vermenin, bölgesel çevresinin arzularına aykırı olasılıklara yol açacağını ve ülkeyi çıkarlarını tehdit eden bir arenaya dönüştüreceğini kabul etmeliler.

Irak da artık, bölgesel çevresi ile ilişkilerinde, etkileşime yönelik adımlarında netsizlik ve belirsizliği yansıtan, herhangi bir stratejik boyuttan veya genişletilmiş ortaklık ihtimalinden yoksun, tepkisel yaklaşımlarla davranmamalıdır. Zira Irak, entegrasyon ve ekonomik ortaklığın temelini oluşturabilecek birçok bileşene sahip ve Arap bölgesel güçler yakın geçmiştekinden farklı bir Irak görmek istiyorlar.

Ne var ki Irak'taki iktidar güçlerinin ne istediğini henüz bilmiyoruz. Uluslararası ve bölgesel çevresiyle aktif ve etkileşim içinde bir Irak mı istiyorlar, yoksa bölgesel güçlerin hegemonik nüfuzunu sergileyeceği bir arena olarak kalmasını mı istiyorlar? Bu sorunun cevabı, Irak'ın bölgesel ve uluslararası çevreye yönelik dış politikasının yönünü belirleyen pusula olmalıdır.


Hamas: Rehinelerin cesetlerini aramak için bugün Gazze'de yeni bölgelere gireceğiz

TT

Hamas: Rehinelerin cesetlerini aramak için bugün Gazze'de yeni bölgelere gireceğiz

Hamas: Rehinelerin cesetlerini aramak için bugün Gazze'de yeni bölgelere gireceğiz

Hamas'ın üst düzey liderlerinden Halil el-Hayye dün akşam yaptığı açıklamada, “Bugün Gazze Şeridi'nde yeni bölgelere girilerek rehinelerin cesetleri aranacak” dedi.

El-Hayye, Hamas'ın ‘Gazze Şeridi'ndeki tüm idari yetkilerini, güvenlik dahil olmak üzere geçici komiteye devredeceğini’ bildirdi.

Hamas daha önce Gazze Şeridi'nin yönetimini siyasi bağlantıları olmayan bağımsız Filistinlilerden oluşan geçici bir komiteye devretmeye hazır olduğunu açıklamıştı. Henüz böyle bir komite kurulmadı.

Hamas, ateşkes anlaşması kapsamında şu ana kadar 15 rehinenin cesedini teslim etti.

İsrail'de on binlerce kişi dün geç saatlerde, cesetleri halen Gazze Şeridi'nde bulunan 13 rehinenin naaşının iadesini talep etmek için gösteri düzenledi.

Diğer yandan Mısır'a ait ekipman ve araçlar, dün gece Refah Sınır Kapısı’ndan Gazze'ye girerek rehinelerin cesetlerini aramaya başladı.

zxcdfg
Mısır komitesinin gözetimindeki ekipman ve ekipler, rehinelerin cesetlerini arama çalışmaları kapsamında Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'a giderken Kerem Şalom Sınır Kapısı’ndan geçti. (EPA)

ABD Başkanı Donald Trump, Hamas'a cesetleri bir an önce teslim etmesi için baskılarını artırdı. Dün sosyal medya platformu Truth Social üzerinden paylaşım yapan Trump, Hamas hakkında “Önümüzdeki 48 saatte ne yapacaklarını görelim” dedi.

Hamas'ın rehinelerin cesetlerini iade etmemesi halinde barış sürecine dahil olan diğer ülkelerin harekete geçeceğini ifade eden Trump, bazı cesetlere ulaşmanın zor olduğunu, ancak diğerlerinin ‘şimdi iade edilebileceğini’ belirtti.