1973 Arap-İsrail Savaşı: İsrailliler ABD’lilere şantaj yapmak için nükleer silahlara başvuracaklarını ima etti

Savaş sırasında yapılan temaslar ve toplantılarla ABD tutanakları

1973 Arap-İsrail Savaşı: İsrailliler ABD’lilere şantaj yapmak için nükleer silahlara başvuracaklarını ima etti
TT

1973 Arap-İsrail Savaşı: İsrailliler ABD’lilere şantaj yapmak için nükleer silahlara başvuracaklarını ima etti

1973 Arap-İsrail Savaşı: İsrailliler ABD’lilere şantaj yapmak için nükleer silahlara başvuracaklarını ima etti

Mısır ve Suriye'nin 6 Ekim 1973'te İsrail'e karşı başlattığı 1973 Arap-İsrail Savaşı (Yom Kippur Savaşı), Arap ve yabancı araştırmacılar arasında popüler bir konu olmaya devam ediyor. Savaşın ilk kıvılcımının üzerinden onlarca yıl geçmesine rağmen halen savaşın ayrıntılarıyla ilgili yeni bilgilerin sızdırılması ve bazı ülkelerde kanunen yayınlanması gereken bazı belgelerin ortaya çıkması bu ilgiliyi daha da artırıyor. Bu belgelere bazen savaşın sonucuna ilişkin farklı ve belki de şok edici açıklamalar eşlik ediyor.

Ancak öyle ya da böyle modern tarihin ender olaylarından biri olan bu savaş, iki farklı anlatı arasında tam bir çatışma noktasına varacak kadar çok kafa karışıklığıyla ve tartışmalarla belgelendi. Birinci anlatıda savaş, Arap ülkelerinin desteklediği Mısır ve Suriye ordularının askeri zaferi olarak aktarılıyor. Bu anlatıda ayrıca diplomasi savaşında en az İsrail'in cephede sahip olduğu Batı yapımı tanklar ve savaş teknolojileri kadar etkili olan petrolün silah olarak kullanılmasının önemi vurgulanıyor.

İkinci anlatı ise İsrail’in anlatısı. Yom Kippur Savaşı’nda (Tevrat’ta geçen bir terim) Tel Aviv’in, Mısır ve Suriye ordularının Sina ve Golan Tepeleri’nde rehavete kapılan İsrail ‘işgal’ güçlerini hava saldırılarıyla şaşırttığı anlatılıyor. İsrail’in yaşanan sürpriz karşısında verdiği tepkiyi ve daha sonra kahramanca Süveyş Kanalı'nın doğu kıyısına geçerek Bar-Lev Hattı'nın ya da bir diğer deyişle İsrail basını tarafından bir ‘efsaneye’ dönüştürülen toprak setin kurulmasını övüyor.

Belki de Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki çatışmanın gidişatında ‘stratejik’ bir dönüm noktası olduğuna karşı çıkmanın güç olduğu bu tarihi savaşta, gerçekte neler olduğuna dair ayrıntılar ve gerçekler kaybolmuş yahut çarpıtılmıştır. Savaşın 50’nci yıl dönümü yaklaşırken ne Mısır ne de Suriye henüz savaşla ilgili ellerindeki belgeleri yayınladı. Belgelerin ve tutanakların özellikle de ABD’nin en ünlü dışişleri bakanı olan Henry Kissinger'ın savaş sırasında dünya liderleri ve üst düzey diplomatlarla arasındaki temaslar ve mektuplaşmalarla ilgili belgelerin yanı sıra o dönem yapılan ABD Ulusal Güvenlik oturumlarının tutanaklarının da acilen yeniden okunması gerekiyor gibi görünüyor.

Başarısızlık mı yoksa aşırı güven mi?

Arapların yaptıkları sürprizle İsrail’e yaşattıkları şok, Süveyş Kanalı cephesi dışındaki birçok cephede büyük kafa karışıklığına neden oldu. Öyle ki Kissinger, 23 Ekim'de, savaş henüz sürerken Washington'ın, resmi kurum ve kuruluşlarından herhangi biri aracılığıyla savaşa ilişkin bir uyarı alıp almadığını ve eğer aldıysa bunu görmezden gelip gelmediğini teyit etmeye çalışmakla meşguldü.

ABD Dışişleri Bakanlığı'nın 23 Ekim 1973 tarihli toplantı tutanaklarını özetleyen 63 nolu gizli belgeye göre Henry Kissinger, savaşın hemen öncesindeki tüm istihbarat bilgilerini bizzat inceledi ve savaşın çıkma ihtimaline dair hiçbir belirti bulunmadığını teyit etti. Aynı belgede, Kissinger'ın ABD-İsrail ilişkilerinin özel önemi üzerine oluşturulan stratejiyi yardımcılarıyla yaptığı toplantılarda bizzat tekrarladığı “İsrail'in mağlup edilmesine asla izin vermeyeceğiz. Ancak bunu yaparken (dış) politikamızı da İsraillilerin eline bırakacak değiliz” sözleriyle özetlendiği de açıkça görülüyor.

fgr
İsrail Başbakanı Golda Meir, ABD Başkanı Richard Nixon ve Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’ın Beyaz Saray'ın önünde çekilen bir fotoğrafı, Kasım 1973

Dönemin ABD Dışişleri Bakanlığı İstihbarat Departmanı Direktörü Ray Steiner Cline, ABD istihbaratının savaşı henüz patlak vermeden çok önce öngörme (ve sonra önleme) konusundaki başarısızlığını “Tıpkı kendi beyinlerini yıkadıkları gibi bizim de beynimizi yıkayan ve bir yanılsama içinde yaşayan İsraillilere güvendik” diyerek açıkladığı bu duruma bağlıyor. Mısır ve Suriye'nin 1973 Eylülünden itibaren kısa bir süre içinde bir ortak askeri harekat düzenleme niyetine ilişkin uyarılar yapılmaya başladı. Gerçekten de Ürdün Kralı Hüseyin, İsrail Başbakanı Golda Meir'i -eylül ayı sonlarında- Suriye güçlerinin savaş pozisyonu aldığı konusunda uyarmıştı.

Savaşın başlamasına saatler kala

Dönemin ABD Ulusal Güvenlik Konseyi üyesi William Quandt tarafından Ulusal Güvenlik Konseyi’nden üstü Brent Scowcroft’a, 6 Ekim 1973 Cumartesi sabahı gönderilen bir notta, Washington Çalışma Grubu üyelerinin ‘Henry Kissinger yokken’ Beyaz Saray’da acilen toplandıklarına işaret ediliyor. Not, toplantıda yaşanan kargaşanın boyutunun ve Mısır ile Suriye’nin İsrail'e savaş açma olasılığına ilişkin göstergelerin ciddiyetinin yanı sıra bu saldırının ve Sovyetler Birliği’nin o dönemde Mısır ve Suriye’deki uzmanlarının ailelerini, Kahire ve Şam'dan tahliye etme kararının önemi ile ilgili yapılan tartışmalardaki atmosferi yansıtıyor.

Toplantıya katılan CIA ajanlarından biri, Sovyetler Birliği’nin kararının kısa vadede bir savaş olasılığı anlamına gelmeyebileceği, daha ziyade Arap ülkeleri ile Sovyetler Birliği arasındaki ilişkilerde bir bozulmaya işaret edebileceği şeklinde yorumladı! Belgede ‘askeri güç dengesi eşitlenmediği sürece Arap ülkelerinin İsrail'le savaşa girmeye hazır olmadıklarına dair bir fikir birliği olduğu açıkça görülürken ‘İsrail'in askeri ve teknolojik üstünlüğünün bölgede savaşın patlak vermesinin önündeki 'birincil engel' olduğu inancı’ da ortaya çıkıyor.

Sovyetler Birliği’nin mesajı

Sovyetler Birliği, ABD Başkanı Nixon ve Dışişleri Bakanı Kissinger'a (6 Ekim 1973 Cumartesi günü, Washington saatiyle öğleden sonra saat 14.00’da) bir mesaj göndererek Washington'ın düşünce hattına dahil oldu. Mesajda, ‘Sovyetler Birliği Devlet Başkanı Leonid İlyiç Brejnev'in Mısır ile Suriye’nin aldığı savaş kararı karşısında tıpkı ABD’liler gibi şoke olduğu’ belirtildi.

ABD’nin ifadesine göre Sovyet lider, savaşın ‘büyük bir yanlış hesap ve korkunç bir siyasi hata’ olduğunu düşünüyordu. Sovyetler Birliği’nin ‘Arap ordularının büyük bir yenilgiye uğramasını beklediği’ de açıktı. Ayrıca Brejnev'in Sovyetler Birliği’nin Ortadoğu'daki rolünü aktif tutmak ve müttefikleri Mısır ve Suriye’nin askeri ya da siyasi bir felakette uğramaktan kaçınmaları konusunda son derece istekli olduğu da ortadaydı.

İlk değerlendirme

Ulusal Güvenlik Konseyi, saat farkını dikkate alarak Washington saatiyle öğleden sonra saat 15.00’da, Ortadoğu'daki gelişmelere ilişkin Acil Müdahale Odası ile toplantı yapıyordu. Toplantı tutanağının aşağıdaki metnine göre, savaşa saatler kala yaşananlara dair bir ön değerlendirme yer alıyordu.

Toplantı tutanağında şu ifadeler yer alıyordu:

İsrailliler Yom Kippur'u (Yahudilerin Kefaret Günü) kutlarken, Mısırlılar ve Suriyeliler, Suriye güçlerinin başlattığı hücumla eş zamanlı olarak Süveyş Kanalı'nın doğusunda İsrail güçlerinin etrafını saran 100 bin Mısır askeri ve bin tanktan oluşan bir güçle atağa geçti. O sırada Golan Tepeleri'ndeki İsrail mevzilerinde 35 bin asker ve 800 tank bulunuyordu.

sdfegr
1973 yılında Suriye'nin Golan Tepeleri'ndeki bir bölgede konuşlu İsrail askerleri (AFP)

Toplantıdakiler, ‘Arap ülkelerinin petrol ihracatını durdurulmalarından doğacak sorunlar, Sovyetler Birliği’nin olası hamleleri ve Araplar için yeni bir ağır yenilginin sonuçları’ gibi çeşitli değerlendirmeleri masaya yatırdılar.

Kissinger ve Eban

ABD’ye ait bir başka belge ise İsrail Dışişleri Bakanı Abba Eban ile ABD Dışişleri Bakanı Kissinger arasında Washington saatiyle sabah 09.00’da bir görüşme yapıldığını ortaya koyuyor. Belgeye göre Kissenger, görüşme sırasında Eban’a ‘Washington'ın Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi'ne (BMGK) hemen gitmeyeceğine’ söz verdi.

Abba Eban ile Kissinger'ın Yardımcısı Lawrence Eagleburger arasında yapılan başka bir görüşmeye ilişkin belgede Eban’ın, BM’nin savaşla ilgili herhangi bir adım atmasını ya da BMGK’dan gelecek ateşkes önerisini (8 Ekim) pazartesi gününe kadar ertelemek istediği anlaşılıyordu. Çünkü İsrail böylece Sina ve Golan Tepeleri’ndeki durumu değiştirebilecekti.

Ateşkes adımı hem Sovyetler Birliği hem de dönemin Suriye Devlet Başkanı Hafız Esed tarafından memnuniyetle karşılandı. Esed’in memnuniyetinin nedeni, durumun olduğu gibi kalması ve Golan Tepeleri’nin fiilen geri alınması anlamına geliyordu. Dönemin Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat ise Mısır ordusunun Sina'nın derinliklerinde sağlam bir şekilde mevzilenmeden savaşı durdurmaya niyetli gibi görünmüyordu.

Çinlilerle birlikte

Kissinger, aynı gün akşam saat 21.00'da Washington'da, Çin'in Washington Büyükelçisi Huang Jun ile bir görüşme yaptı. ‘Gizli’ olarak sınıflandırılan görüşmeye ilişkin belgeye göre Kissinger, Çinli diplomata, ‘Washington'ın bu aşamadaki stratejik hedefinin, Sovyetler Birliği’nin Ortadoğu’da liderliği ele geçirmesini engellemek’ olduğunu söyledi.

Yaklaşık yirmi dakika süren görüşmenin detaylarından Kissinger’ın, İsrail'in Mısır ile Suriye'nin sürpriz saldırısını birkaç gün içinde askeri yenilgiye dönüştürebilecek askeri beceriye sahip olduğundan emin olduğu anlaşılıyor.

Kissinger, görüşmede alaycı bir tavırla “Sovyetler Birliği’nin desteğine güvenen kimse hedefine ulaşamaz” diyor. Kissinger yine aynı görüşmede, Arapların sahada kazanımlar elde ederek ve ardından BM’nin bu kazanımlarını korumalarını sağlayacak bir ateşkes kararı çıkarmasına çalışarak, başarmaya çalıştıklarını görmek istemediğini vurguluyor.

ABD Dışişleri Bakanı, amacını şu sözlerle açıklıyor:

Durumu savaş başlamadan önceki haline, yani 1967 sınırlarına döndürecek bir ateşkes anlaşmasını kabul etmeleri gerekiyor.

Belgedeki konuşma metninden “Çinlilerin Arap davasına sempati duyduğu” anlaşılıyor.

Belki de Kissinger'ı Çin’in Washington Büyükelçisi’ne garanti vermeye iten neden, Çinli diplomata söylediği, “Bir dereceye kadar İsrail’den farklı bir tutum sergilememiz gerekiyor. Ancak bu, Washington'ın ateşkes sonrası yeni sınırların çizilmesi için güvenlik garantileri sağlaması durumunda mümkün olabilir” şeklindeki sözlerden anlaşılıyordur.

İkinci gün

Savaşın üzerinden yarım asır geçmesine rağmen Kissinger’ın, savaşın ikinci günü, 7 Ekim Pazar saat 20.30'da, İsrail’in Washington Büyükelçisi Simcha Dinitz ile yaptığı görüşmeye ilişkin belgenin, ABD’nin Sidewinder havadan havaya füzelerinden ve fırlatma rampalarından oluşan silah sevkiyatı hakkındaki ‘karalamalar’ dışında ilk sayfasının yayınlanmasına halen izin verilmiyor.

rtg

Ancak belgenin ilerleyen bölümlerinde, Kissinger'ın ‘ne olursa olsun, ilk saldıran siz olmayın’ şeklindeki açık uyarısına karşı İsrail hükümetinin, Mısır ve Suriye'ye önleyici saldırılarda bulunmaları gerektiğinde ısrar etmesi sonucu yaşanan hararetli tartışmalar gibi 1973 Arap-İsrail Savaşı’nın ilk anlarına ilişkin heyecan verici detaylar yer alıyor. Kissinger’ın uyarısı, dönemin İsrail Başbakanı Golda Meir’in düşünceleri üzerinde önemli bir etkisi oldu. İsrail tarafı, savaşın başlamasından kısa bir süre sonra ABD’den acil askeri yardım talebinde bulundu. Öncelikle Sidewinder havadan havaya füzeler, uçaklar, mühimmat ve savaş uçağı yedek parçaları istedi. Kissinger, savaş sırasında İsrail'e savaş uçağı temin edilebileceğinden emin değilse de söz konusu füzelerin yanı sıra mühimmat da gönderilebileceğine inanıyordu.

Berbat bir gün

ABD Dışişleri Bakanlığı’ndaki Ortadoğu’yla ilgili operasyon merkezi’nde 7 Ekim 1973, Washington saatiyle 23.00’da gelişmelere dair bir toplantı yapıldı.

rtg
ABD Dışişleri Bakanı Kissinger ve İsrail Savunma Bakanı Moşe Dayan’ın 1974'te Tel Aviv'de bir araya geldikleri bir kare (AFP)

Toplantı tutanağı, savaşın ilk gününde Suriyelilerin (işgal altındaki) Golan Tepeleri’ne, Mısırlıların da Süveyş Kanalı’nı geçip Sina'ya girmesiyle Arap kuvvetlerinin önemli kazanımlar elde ettiğini söylüyor. Tutanakta Golan Tepeleri’nin İsrail’deki yerleşim yerlerine yakın olması nedeniyle İsrail için stratejik öneminden dolayı askerlerini önce buraya yönlendirdiği belirtiliyor. Merkezin savaşın ikinci gününün sonunda toplananlara sunduğu raporun özetinde sahada durumun vahim göründüğü, her iki tarafın da büyük kayıplar verdiği ve İsrail ordusu için çok berbat bir gün olduğu ifade ediliyordu.

Ayrılma noktası

ABD'nin sahada İsrail'i askeri olarak destekleme noktasında ağırlığını koymasından önce 9 ve 10 Ekim günleri, çatışmaların gidişatında bir ‘dönüm noktası’ olarak değerlendirilebilir. Siyasi açıdan, Mısır ve Suriye ordularının Sina ve Golan Tepeleri’nin kontrolünü geri almaya çalışan İsrail’i ezici bir yenilgiye uğratarak BM salonlarındaki ve dünyanın nüfuzlu ülkelerinin kulislerindeki herkesi şaşırttı. İsrail, ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger'ı hayrete düşüren ve Washington’ın hesaplarını karıştıran’ bir hezimete uğradı.

İsrail'in Washington Büyükelçisi Dinitz, 9 Ekim Salı sabahı çok erken saatler Kissinger’ı arayarak ‘İsrail güçlerinin önceki gün (yani 8 Ekim) başlattıkları karşı saldırının başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından (çok zor) bir durumla karşı karşıya kaldığını ve İsrail ordusunun ağır kayıplar verdiğini’ söyledi.

Kissinger ve Dinitz, meseleyi derinlemesine ele alabilmek için aynı gün sabah 8.30’da bir araya geldi. Dinitz, İsrail ordusunun Mısırlılar karşısından 400’den fazla, Suriye cephesinde ise 100'e yakın tank kaybettiğini itiraf etti. Dinitz, Mısır’ın zırhlı araçlarının ve karadan havaya füzelerinin etkili olduğunu, bu yüzden İsrail hükümetinin ‘savaşta ordunun sahip olduğu tüm teçhizat ve uçakları kullanmaya’ karar verdiğini açıkladı. Gizli belgeye göre Kissinger, İsrail büyükelçisinin sözleri karşısında şoke olmuştu. Çünkü savaşın başladığı ilk andan itibaren, İsrail'in ilk günlerde kaybettiği toprakları geri almak için ABD’nin daha fazla askeri yardımda bulunmasına ihtiyaç duymayacağına inanıyordu.

Yahudi olan Kissinger öfkelenmişti. İsrailli diplomata sesini yükselterek, “Bana Mısırlıların bir savaşta dört yüz tankınızı nasıl yok edebildiğini açıklayın!” diye bağırdı.

Kissinger, o dönemde ABD’nin İsrail'e büyük miktarda askeri yardımda bulunmasının Washington için diplomatik düzeyde feci sonuçlar doğurabileceğinin farkındaydı. Kissinger ve Dinitz’in kapalı kapılar ardında görüştükleri belirtilen belgede, iki diplomatın İsrail Başbakanı Meir'in, ABD Başkanı Nixon’la gizlice görüşmesi ve acil askeri yardımda bulunulması talebini’ görüşmek için bir dakika dahi kaybetmek istemedikleri vurgulandı. Ancak belgeye göre Kissinger bu talebi, ‘Moskova'nın Arap dünyasındaki nüfuzunu artmasına neden olacağı korkusuyla’ reddetti.

Nükleer iması

Belgede ‘İsrail'in umutsuzluğa kapıldığı sırada Büyükelçi Dinitz’in bir tür şantaj olarak nükleer silah kullanma tehdidinde bulunabileceklerini ima ettiği’ aktarılıyor. İsrail Başbakanı Meir, ordunun nükleer silah kullanma önerisini -gerektiğinde kullanılmak üzere- reddederken, en azından Washington üzerinde baskı oluşturmak için (İsrail'in nükleer silah olarak güvendiği temel sistem olan) Jericho füzelerinin hazırlanmasını emretti.

Belgeye göre Kissinger, hiçbir zaman İsrail'in nükleer silahları hakkında açıkça konuşmadı. Aynı zamanda gizliliği kaldırılmış ABD belgelerinin hiçbirinde 1973 savaşı sırasında İsrail'in nükleer durumuna ilişkin bir bilgi yer almıyor. Daha sonra ABD Dışişleri Bakanlığı’ndaki Ortadoğu’yla ilgili operasyon merkezi, İsrail’in askeri durumuyla ilişkili bir değerlendirme çerçevesinde, Washington'ın dikkatleri üzerine çekmediği sürece Tel Aviv’i silahlandırması’ tavsiyesinde bulundu. Kissinger, aynı günün akşamı yapılan bir toplantıda İsrail büyükelçisine, Başkan Nixon'ın İsrail'in talep ettiği askeri yardım listesindeki mühimmatın (lazer bombaları hariç) tamamını göndermeyi kabul ettiğini bildirdi. Kissinger, bunun yanında İsrail'e (gerekirse) kaybettiklerini telafi etmek için tankların ve savaş uçaklarının da temin edilebileceğini belirtti. Silah tedarikinde gizliliğin sağlanması için İsrail'e gönderilen sevkiyatlar üzerinde ABD’ye dair her türlü simge ve işaretin kaldırılmasında anlaşıldı. Tedarikin ticari (sivil) uçaklarla taşınması için gerekli prosedürlerin yerine getirilmesi kararlaştırıldı. Dinitz, akşam yapılan toplantıda Kissinger’a İsrail'in Golan’da büyük bir ilerleme kaydettiğini ve Suriye ordusuna ait çok sayıda tankın imha edildiğine dair aldığı yeni haberi aktardı.

Petrol tehdidi

ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan ve Ulusal Güvenlik Konseyi'nden bir ekibin ortak hazırladığı raporda şöyle deniyor:

İsrail ve Arap (Mısır ve Suriye) orduları karada yeniden konuşlanırken, İsrail ve Suriye hava kuvvetleri şiddetli bir hava muharebesine girişti. İsrail savaş uçakları Şam Uluslararası Havalimanı'nı bombaladı. Öte yandan Yunanistan, İsrail ve ABD istihbaratları, Sovyetler Birliği'nin Arap müttefiklerine hava yoluyla sevkiyat yaptığına dair sinyaller yakaladı. İsrail bunu ‘füze ​​sevkiyatı’ olarak tanımladı. Sovyetler Birliği, Arap ülkeleri arasındaki nüfuzunu artıracağı düşüncesiyle savaşın ilk günlerinde Araplara (askeri) yardım gönderme kararı almış gibi görünüyor. Ancak bu, yalnızca Suriye ve Mısır'ı savaşı sürdürmeye teşvik ederek değil aynı zamanda Washington'ın, meseleyi kendi gücüne karşı bir meydan okuma olarak görmesini sağlayarak savaşın gidişatına yönelik önemli boyutları ve etkileri olan bir adım.

Raporda daha sonra ABD basınında Virginia eyaletindeki Norfolk Askeri Üssü’nde bulunan bir havaalanında füze ve bomba yükleyen bir İsrail Boeing 707'si ile ilgili çıkan haberlere değiniliyor. Son olarak raporda, dönemin Suudi Arabistan Petrol Bakanı Ahmed Zeki Yemani’nin ABD'nin İsrail'e askeri yardımda bulunmasına tepki olarak petrol üretimini azaltma tehdidinde bulunduğu açıklamalarının önemi vurgulanıyor.



Lahbib: İsrail'in Gazze'de uluslararası insani yardım kuruluşlarını yasaklama planları, yardımların engellenmesi anlamına geliyor

İnsani yardım malzemesi yüklü tırlar Kerem Şalom Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriyor. (DPA)
İnsani yardım malzemesi yüklü tırlar Kerem Şalom Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriyor. (DPA)
TT

Lahbib: İsrail'in Gazze'de uluslararası insani yardım kuruluşlarını yasaklama planları, yardımların engellenmesi anlamına geliyor

İnsani yardım malzemesi yüklü tırlar Kerem Şalom Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriyor. (DPA)
İnsani yardım malzemesi yüklü tırlar Kerem Şalom Sınır Kapısı’ndan Gazze Şeridi'ne giriyor. (DPA)

Avrupa Komisyonu Eşitlik, Hazırlık ve Kriz Yönetimi Komiseri Hadja Lahbib bugün yaptığı açıklamada, İsrail’in Gazze Şeridi’nde uluslararası insani yardım kuruluşlarını yasaklama planlarının, hayat kurtaran yardımların bölgeye ulaşmasını engelleyeceğini belirtti.

Lahbib, X platformundaki hesabından yaptığı paylaşımda, Avrupa Birliği’nin (AB) tutumunun net olduğunu vurgulayarak, “Sivil toplum kuruluşlarının mevcut haliyle kayıt altına alınması yasasının uygulanması mümkün değil” dedi.

Lahbib, insani yardımların önündeki tüm engellerin kaldırılması gerektiğini vurguladı ve “Uluslararası insancıl hukuk, herhangi bir belirsizliğe yer bırakmıyor; yardımlar ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmalı” ifadesini kullandı.

İsrail medyası, hükümetin dün yaptığı açıklamaya dayanarak, Sınır Tanımayan Doktorlar, ActionAid ve Oxfam gibi onlarca insani yardım örgütünün lisanslarının iptal edileceğini ve bunların ‘terörle bağlantılı’ olduğu gerekçesiyle kapatılabileceğini duyurmuştu.

Bazı uluslararası yardım kuruluşları, kayıtlarının iptal edilmesi riskiyle karşı karşıya bulunuyor. Eğer 31 Aralık’a kadar İsrail makamlarının belirlediği yeni kriterlere uyum sağlamazlarsa, 60 gün içinde faaliyetlerini durdurmak veya Gazze Şeridi ve Batı Şeria’daki çalışmalarına kısıtlama getirmek zorunda kalabilirler.


Süveyda’da el bombası patladı: 1 ölü, 2 yaralı

Geçen temmuz ayında Süveyda’daki çatışmalar nedeniyle yükselen duman (Arşiv – DPA)
Geçen temmuz ayında Süveyda’daki çatışmalar nedeniyle yükselen duman (Arşiv – DPA)
TT

Süveyda’da el bombası patladı: 1 ölü, 2 yaralı

Geçen temmuz ayında Süveyda’daki çatışmalar nedeniyle yükselen duman (Arşiv – DPA)
Geçen temmuz ayında Süveyda’daki çatışmalar nedeniyle yükselen duman (Arşiv – DPA)

Şarku’l Avsat Suriye devlet televizyonu El-İhbariyye'den aktardığı habere göre bugün (Çarşamba) Süveyda kentinde meydana gelen el bombası patlamasında bir kişi hayatını kaybetti, iki kişi yaralandı.


Sinvar'a yakınlığı bulunan ve serbest bırakılan bir mahkum, Gazze'deki Hamas içinde bir isyana öncülük ediyor ve bu durum bazı Hamas liderlerini öfkelendiriyor

Gazze'nin güneyindeki Refah'ta, Hamas'ın silahlı kanadı olan Kassam Tugayları üyeleri (Arşiv- Reuters)
Gazze'nin güneyindeki Refah'ta, Hamas'ın silahlı kanadı olan Kassam Tugayları üyeleri (Arşiv- Reuters)
TT

Sinvar'a yakınlığı bulunan ve serbest bırakılan bir mahkum, Gazze'deki Hamas içinde bir isyana öncülük ediyor ve bu durum bazı Hamas liderlerini öfkelendiriyor

Gazze'nin güneyindeki Refah'ta, Hamas'ın silahlı kanadı olan Kassam Tugayları üyeleri (Arşiv- Reuters)
Gazze'nin güneyindeki Refah'ta, Hamas'ın silahlı kanadı olan Kassam Tugayları üyeleri (Arşiv- Reuters)

Gazze Şeridi'ndeki Hamas hareketi, iki yıl süren İsrail savaşı sırasında liderlerinin suikastlara kurban gitmesinin ardından bir dizi liderlik değişikliği yaşıyor. Bu durum, hareketin eski lideri olan ve Ekim 2024'te Refah'ta İsrail güçleriyle çıkan çatışmalarda beklenmedik bir şekilde öldürülen Yahya Sinvar'a yakın kişilerin daha fazla öne çıkmasına neden oldu.

Şarku’l Avsat'a konuşan Hamas kaynaklarına göre, serbest bırakılan mahkum Ali el-Amudi, siyasi büro üyesi ve savaş öncesinde hareketin medya departmanından sorumlu olan serbest bırakılan mahkum Ali el-Amudi, kendisi ve Sinvar'a yakın bir dizi kişinin Gazze Şeridi'ndeki hareketi yönetmekle görevlendirilmesinin ardından, Gazze Şeridi'ndeki siyasi bürosunun başına geçti. Bu kişilerin çoğu, Şeridin güneyindeki Han Yunus'ta yaşıyor.

Hamas lideri Yahya Sinvar ve İsmail Haniye'in 2017'de Gazze'de çekilmiş fotoğrafı (Arşiv- Reuters)Hamas lideri Yahya Sinvar ve İsmail Haniye'in 2017'de Gazze'de çekilmiş fotoğrafı (Arşiv- Reuters)

2011 Gilad Şalit esir takasıyla serbest bırakılan eski bir mahkum olan el-Amudi, Gazze Şeridi yönetiminin merkez figürü haline geldi. İsrail hapishanelerinde kaldıkları süre boyunca ve serbest bırakıldıktan sonra Sinvar'a çok yakındı ve sık sık toplantılarına ve diğer etkinliklerine eşlik etti.

Bazı kaynaklar, Gazze Şeridi'nde siyasi büro için gerçek bir seçim yapılmadığını, bunun yerine sürecin atama, onaylama ve istişare yoluyla yürütüldüğünü söylüyor.

Bazı kaynaklar operasyonun “iç yönetmelikleri ihlal ederek” gerçekleştirildiğini söylerken, diğerleri amacın “iç eksiklikleri gidermek” olduğunu ve “seçilenlerin hepsinin Tevfik Ebu Naim, Salah Ebu Şarik ve diğerleri gibi Sinvar'a yakın kişiler olduğunu” açıkladı.

Kaynaklar, el-Amudi'nin şu anda Gazze'deki Hamas içinde “devrim” olarak nitelendirilebilecek bir harekete öncülük ettiğini söylüyor. Özellikle İsrail saldırılarında yaralanan ilçe idari organlarının başındaki bazı yerel liderleri görevden aldı ve yerlerine atamalar yaptı. Savaş sırasında sorumluluklarının bir kısmından vazgeçen diğer kişiler için de aynı şeyi yaptı. Suikasta uğrayan, başka nedenlerle görevden alınan veya farklı görevlere atanan eski liderlerin yerine geçecek kişileri aramaya devam ediyor.

Bazı kaynaklara göre, bu adımlar Gazze Şeridi içindeki yerel Hamas liderlerinin yanı sıra yurtdışındaki liderler arasında da öfkeye yol açtı. Şeridin dışındaki siyasi büro üyelerinden bazıları yerel liderlere, "Olanlar kabul edilemez ve iç hukuka aykırıdır; önümüzdeki günlerde hareketin liderinin seçilmesini beklemeliyiz ki, bir yıl sonra yapılacak genel seçimlere kadar bazı bölgelerin liderliğindeki boşlukların geçici olarak doldurulması konusunda bir anlaşmaya varılabilsin" şeklinde bilgi verdi.

İzzeddin el-Haddad (Fotoğraf el-Kassam tarafından yayınlandı)İzzeddin el-Haddad (Fotoğraf el-Kassam tarafından yayınlandı)

Kaynaklar, Gazze Şeridi'ndeki Hamas içinde siyasi düzeyde hüküm süren "kaosun" aksine, askeri kanadında istikrarlı bir durumun söz konusu olduğunu ve yeniden yapılanmanın sorunsuz ve sistematik bir şekilde devam ettiğini belirtiyor. İzzeddin Kassam Tugayları'nın yeni Genelkurmay Başkanı İzzeddin Haddad'ın savaş sırasında suikasta kurban giden veya öldürülenlerin yerine yeni atamalar yapmak üzere bir dizi toplantı düzenlediğini ve çeşitli kararlar aldığını ifade ediyorlar. Ayrıca, tüm taraflarla sürekli iletişim kurarak siyasi düzeydeki farklılıkların veya anlaşmazlıkların üstesinden gelmeye ve böylece her düzeyde istikrarı sağlamaya çalışıyor.

Kaynaklara göre Haddad, bazı bölgelerdeki tugay komutanları da dahil olmak üzere çeşitli liderlik pozisyonlarındaki boşlukları doldurmak için çalışırken, asıl komutanlarının suikast sonucu öldürülmesinin ardından bu tugayları yönetmek üzere atanmış diğer kişileri de görevde tutuyor.

Savaş sırasında İsrail, Gazze Şeridi'ndeki (Kuzey, Merkez, Han Yunus ve Refah) tugay komutanlarının çoğunu, İzzeddin Haddad'ın komuta ettiği Gazze Şehri Tugayı hariç, suikast sonucu öldürdü. Yerine Muhanned Receb atandı.

Savaş sırasında İsrail, Gazze Şeridi'ndeki (Kuzey, Merkez, Han Yunus ve Refah) tugay komutanlarının çoğunu suikastla öldürdü. Bunun istisnası, Muhannad Receb'ın yerine geçen İzzeddin el-Haddad'ın komutasındaki “Gazze Şehri Tugayı”ydı.

Gazze'deki Hamas savaşçıları (Arşiv-Reuters)Gazze'deki Hamas savaşçıları (Arşiv-Reuters)

Çeşitli kanatları ve kademeleriyle Hamas, İsrail'in çeşitli kaynaklarını hedef alması sonucu mali krizden muzdarip olmuş durumda. Bununla birlikte, savaş sırasında veya sonrasında, farklı oranlarda ve zamanlarda da olsa, maaş ve ödenekleri tamamen kesmedi.

Gerçekte Hamas, 7 Ekim 2023 saldırısının ardından, 1987'deki kuruluşundan bu yana eşi benzeri görülmemiş son derece karmaşık bir dönemle karşı karşıya. Hareketin gözlemcilerine göre, Gazze Şeridi'ne sınır komşusu İsrail tesislerine ve kasabalarına yönelik saldırılarla başlayan bu saldırı, İsrail'i uzun süreli bir savaşa sürükledi.

Yazar ve siyasi analist Mustafa İbrahim, hareketin “askeri yenilginin, örgütsel tükenmişliğin, siyasi karmaşanın ve geleceği ile rolü hakkındaki varoluşsal kaygının iç içe geçtiği bir aşamaya girdiği” değerlendirmesinde bulunuyor.

İbrahim, İsrail savaşının, Hamas'ın siyasi büro üyelerinin ve Gazze Şeridi'ni yıllarca yöneten idari komitelerin başkanlarının çoğunu kaybetmesinin ardından, liderlik ve karar alma yapısını vurduğunu açıkladı. Bu durum, doldurulması kolay olmayan derin bir liderlik boşluğu yarattı ve hareket içinde geleceği ve bir sonraki aşama hakkında anlaşmazlıkları ortaya çıkardı: Bu bir yönetim aşaması mı, örgütsel hayatta kalma aşaması mı yoksa sadece uzun süreli bir krizi yönetme aşaması mı olacak?

Hamas'tan birkaç kaynak Şarku’l Avsat'a şunları söyledi: "İşlerin iyi ve sorunsuz gittiğini söylemek mümkün değil. Birçok zorluk var ve yaşananlar, hiçbir şey bırakmayan ve hareketin liderlerinin çoğunun suikastına neden olan yıkıcı bir savaşın ışığında normal. Geniş bir liderliğe ve Filistin içinde ve dışında geniş bir halk tabanına sahip bir hareket için liderlik boşluğu normaldir ve bir yıl sonra kapsamlı seçimler yapılana kadar mevcut farklılıklar da normaldir."