Lübnan Dışişleri Bakanı Şarku'l Avsat'a konuştu: İsrail savaşın kapsamını genişletmemeli... Hizbullah'tan İsrail'e saldırmama konusunda söz aldık

Lübnan’ın Arap ülkelerinin ‘cesurca’ tutumlarıyla uyumlu bir tutum içerisinde olduğunu vurgulayan Lübnanlı Bakan, İsrail’le sınırlar konusunda 1949 tarihli Ateşkes Anlaşması’nın altını çizdi

Lübnan Dışişleri ve Göçmenler Bakanı Abdallah Buhabib, Washington'dan Şarku’l Avsat’ın sorularını yanıtladı (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri ve Göçmenler Bakanı Abdallah Buhabib, Washington'dan Şarku’l Avsat’ın sorularını yanıtladı (Şarku’l Avsat)
TT

Lübnan Dışişleri Bakanı Şarku'l Avsat'a konuştu: İsrail savaşın kapsamını genişletmemeli... Hizbullah'tan İsrail'e saldırmama konusunda söz aldık

Lübnan Dışişleri ve Göçmenler Bakanı Abdallah Buhabib, Washington'dan Şarku’l Avsat’ın sorularını yanıtladı (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri ve Göçmenler Bakanı Abdallah Buhabib, Washington'dan Şarku’l Avsat’ın sorularını yanıtladı (Şarku’l Avsat)

Lübnan Dışişleri ve Göçmenler Bakanı Abdallah Buhabib, İsrail'in Gazze Şeridi ve çevresinde Hamas Hareketi ile arasındaki savaşın kapmasını genişletmemesi gerektiğini söyledi. Gazze Şeridi'nde patlak veren son olayları ‘tehlikeli’ olarak nitelendiren Lübnanlı Bakan, bu durumun İsrail'in ‘kibrinden ve Filistin halkına yönelik aralıksız devam eden düşmanlığından’ kaynaklandığını belirtti.

Hizbullah'ın pazar sabahı Suriye ve İsrail sınırlarının birleştiği Golan Tepeleri’nin dibinde bulunan Şebaa Çiftlikleri’ndeki İsrail mevzilerine saldırdığını duyurmasından önce Washington'da Şarku'l Avsat'ın sorularını yanıtlayan Bakan Buhabib, Lübnan hükümetinin İsrail Lübnan'ı ‘taciz etmedikçe’ Hizbullah'tan Gazze savaşına müdahale etmeyeceği yönünde söz aldığını söyledi.

Gazze Şeridi'nde patlak veren son olayları ‘tehlikeli’ olarak nitelendiren Lübnanlı Bakan, bu durumun İsrail'in ‘kibri ve Filistin halkına yönelik aralıksız devam eden düşmanlığından’ kaynaklandığını belirtti. Lübnan’ın gelişmeler karşısında Arap ülkelerinin ‘cesurca’ tutumlarıyla uyumlu bir tutum içerisinde olduğunu vurgulayan Buhabib, Hizbullah'ın Lübnan hükümetinin çözebileceği Lübnan’a ait bir sorun olmaktan ziyade bölgesel bir sorun olduğunu kabul ettiğini kaydetti.

Lübnan-İsrail kara sınırlarının çizilmesi meselesine değinen Buhabib, bu sınırların 1923 yılında çizildiğini ve 1949 Ateşkes Anlaşması'nda da yer aldığını hatırlatarak Lübnan hükümetinin ‘Mavi Hat’tı sınır olarak görmediğini’ sözlerine ekledi.

ABD Başkanı Joe Biden'ın Enerji ve Altyapıdan Sorumlu Kıdemli Danışmanı Amos Hochstein'ın iki ülke arasındaki deniz sınırlarıyla ilgili anlaşmaya varılmasından sonra kara sınırları üzerinde anlaşma sağlama çabalarının şu an devam eden savaş sona erene kadar ‘askıya alındığını’ da sözlerine ekledi.

Öte yandan ülkesinde cumhurbaşkanlığına aday olmayı düşünmediğini belirten Buhabib, ‘er ya da geç’ cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılacağını kaydetti. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'ni (UNHCR) ‘imparatorluk’ olarak nitelendiren Buhabibi UNHCR’nin Suriyeli mültecilerin Lübnan'a akınıyla ilgili tutumunu şiddetle eleştirdi. Lübnan’daki Suriyeli mülteci sayısının yaklaşık iki milyona, yani Lübnanlıların sayısının yüzde 50'sine ulaştığını ifade eden Buhabibi, Lübnan'ın aynı zamanda yaklaşık yarım milyon Filistinli mülteciye de ev sahipliği yaptığını hatırlatarak, Batı’nın, Arap ülkelerinin Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed yönetimindeki Suriye hükümetine yönelik açılımını durdurmak amacıyla ‘yoğun baskı uyguladığına’ işaret etti.

ABD'den Lübnan'a dönmek üzereyken Washington’daki bir kafede Şarku’l Avsat’a alelacele röportaj veren Lübnan Dışişleri Bakanı’nın açıklamaları sık sık bazı üst düzey yetkililerle yaptığı telefon görüşmeleri nedeniyle kesintiye uğradı.

Şarku’l Avsat’ın Lübnan Dışişleri ve Göçmenler Bakanı Abdallah Buhabib ile yaptığı röportajın tamamı:

- Artık herkes Gazze'de olup bitenleri izliyor. Bir savaş ilan edildi. Lübnan’ın yanı sıra tüm bölgede, 50 yıl önce olduğu gibi geniş çaplı bir savaşa sürüklenme endişesi hakim. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

- Tüm bu olanlar son derece tehlikeli. Olaylar İsrail'in kibrinin bir sonucu. Çünkü İsrail, Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta 2002'de düzenlenen Arap Birliği Zirvesi’nde kabul edilen ‘1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devletinin kurulması, Filistinli mültecilerin sorununa adil çözüm bulunması, İsrail'in, Suriye'de Golan Tepeleri ile Lübnan'ın güneyinde işgal ettiği topraklardan çekilmesi, karşılığında da Arap ülkelerinin İsrail'i tanıması ve ilişkilerini normalleştirmesini’ öngören iki devletli barış planını reddediyor. Şu an İsrail ve özellikle mevcut hükümeti, uzlaşmazlık, kibir, küçük görme ve Filistin halkına ve hem Hıristiyanların hem de Müslümanların Kudüs'teki kutsal mekanlarına karşı hız kesmeden sürdürdüğü saldırılarıyla öne çıkıyor. Tüm bunların sonucu şu an tanık olduklarımız dışında olamazdı. Elbette hiçbirimiz Gazze Şeridi’nden böyle bir tepkinin gelmesini beklemiyorduk ama gözlemciler bir noktada olayların patlak vermesinden korkuyordu ve korkulan oldu.

- Lübnan'ın ve özellikle Hizbullah'ın bu savaşa sürüklenmesinden korkmuyor musunuz?

- Bugün yurt dışında olsam da Hizbullah'ın olan bitene müdahale etmeyeceğine dair söz verdiği  Başbakan ile iletişim halindeyim. Hizbullah, İsrail bizi taciz etmediği sürece olaylara müdahale etmeyecek. Bugün İsrail, kendini savunuyor, ancak savaşın kapsamını büyütmemeli ve genişletmemeli. Eğer savaşın kapsamı genişlerse o zaman ne olacağını ancak Allah bilir.

- Bu durum, halihazırda oldukça kırılgan bir halde olan Lübnan için tehlike oluşturmuyor mu?

Bakın, Lübnan’ın resmî kurumlarının zayıfladığına şüphe yok fakat güvenlik istikrarlı, ordumuz görevinin başında, iç ve dış politika devam ediyor. Hükümet çalışmalarını sürdürüyor ve görevlerini yerine getiriyor. Elbette birtakım sorunlarımız var ama Lübnan hükümetinin tutumları tüm Lübnan'ı temsil ediyor.

Arap ülkelerinin cesurca tutumu

- Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve diğer Arap ülkeleri, bir an önce ateşkes yapılması ve Filistinlilerin haklarını garanti eden barış anlaşması görüşmelerine dönüş çağrısında bulunmaya başladılar. Lübnan Arap ülkelerinin çağrıda bulundukları talepleri açıkça destekliyor mu?

Lübnan'ın ve diğer Arap ülkelerinin taleplerinin aynı olduğuna şüphe yok, ancak bunlar en başta Lübnan'ın talepleridir. Çünkü kendi varlığına ve kendi gücüne sahip, bağımsız bir Filistin devletinin kurulması bizim de çıkarımızadır. Bölgedeki her barış Lübnan’ın yararınadır. Bu yüzden Arapların bu cesurca tutumunu destekliyoruz. Ayrıca BM’yi barış sürecini yeniden başlatmaya ve iki devletli çözümün yeniden masaya yatırılması konusunda cesur bir karar almaya çağırıyoruz.

- Lübnan, deniz sınırlarının çizilmesiyle ilgili İsrail'le bir anlaşma yaptı. Kara sınırıyla ilgili başka bir anlaşmaya varılması konusunda da hareketlik başladı. Ancak Gazze'deki son gelişmeler bu hareketliliği etkiledi. Sizce bundan sonra ne olur?

Meselenin Lübnan ile İsrail arasındaki sınırların tanınması ya da netleştirilmesiyle ilgili olduğuna şüphe yok. Zira sınırlar 1923 yılında çizildi. Ancak uluslararası toplumun zamanı olmayacağı için sınır meselesiyle ilgili görüşmeler ertelenecektir. Şu an bunun sırası değil, çünkü önemli olan ateşkesin sağlanması ve barış sürecinin başlaması.

- Amos Hochstein’ın (görüşmelerle ilgili) son icraatı ne oldu?

Sınırların çizilmesine ilişkin görüşmeler bir süre önce başladı. Bu görüşmelere İsrail katılmadı. Biz de onlarca yıldır sıkıntı içinde olan Güney Lübnan'daki sorunların hafifletilmesiyle ilgileniyoruz. Bu sebeple BM’den ve ABD'den 1923 yılında Filistin ile Lübnan arasında çizilen ve 1949 yılında BM himayesinde Yunanistan'ın Rodos adasında imzalanan Ateşkes Anlaşması'nda yer alan sınırların netleştirilmesi konusunda bize ve İsrail'e yardım etmelerini istedik.

Lübnan’ın sınırları nerede başlayıp nerede bitiyor?

Lübnan, bu sınırlar üzerinde ısrarcı mı? Zira bazı noktalarda net görüş ayrılıkları var.

Biz Mavi Hat'tı bir sınır olarak görmüyoruz, daha ziyade İsrail’in 2000 yılında geri çekildiği çizgi olarak görüyoruz. Bu nedenle ateşkes anlaşmasıyla çizilen sınır üzerinde ısrar ediyoruz. BM’nin arabuluculuğunda İsrail’le bazı noktalarda anlaştık. Bu yüzden Güney Lübnan’a biraz olsun huzur getirmek için çalışmaları tamamlamaya çabalıyoruz.

- Peki, ABD, Lübnan'ın bu görüşü ya da yaklaşımına karşı anlayışlı mı?

Amos Hochstein bunu dile getirdi ama sonuçta karar verecek olan İsrail'dir. Eğer İsrail istemezse onu buna zorlayamayacaklarını söylüyorlar. Artık Gazze'de ve çevresindeki çatışmalar duruncaya kadar her şey ertelenmiş durumda.

- ABD de dahil olmak üzere Lübnan devletinin Hizbullah’ın elinde olduğunu, dolayısıyla kararın Lübnan devleti tarafından değil, Hizbullah tarafından alındığını söyleyenler var. Bu konuda söyleyeceksiniz?

Bu söylemin temel bir dayanağı yok. Çünkü deniz sınırlarının çizilmesine ilişkin anlaşma mevcut Lübnan hükümetiyle yapıldı. O dönem cumhurbaşkanımız vardı. Şu an bir cumhurbaşkanımız yok ama er ya da geç bir cumhurbaşkanı seçeceğiz.

- Ne zaman?

Bilmiyorum. Bununla ilgili bir fikrim de yok. Ben milletvekili değilim ve bu konuyla ilgilenmiyorum.

“Cumhurbaşkanlığına aday değilim”

- Lübnan'daki her Maruni Hıristiyan, doğuştan cumhurbaşkanlığına adaydır. Siz de aday mısınız?

Asla. Ben aday değilim. Emekli olmayı ve son günlerimin tadını çıkarmak için cumhurbaşkanının seçilmesini ve hükümetin kurulmasını bekliyorum.

- Lübnan, yalnızca güney sınırı nedeniyle değil, aynı zamanda Suriye savaşı nedeniyle de kırılgan bir durumda. Son dönemde on binlerce, belki de yüzbinlerce Suriyeli mülteci Lübnan'a akın etti. Bu yoğun mülteci akışı ülkede büyük bir gerginliğe neden oldu. Bu akım neden birden yaşandı?

FOTO: Lübnan Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib Washington'da röportaj verdiği sırada açıklamaları sık sık gelen telefon görüşmeleriyle bölündü (Ali Barada)
Lübnan Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib Washington'da röportaj verdiği sırada açıklamaları sık sık gelen telefon görüşmeleriyle bölündü (Ali Barada)

Batılı ülkelerin uygulanan yaptırımlar nedeniyle Suriye ekonomisi çok kötü bir halde. Bundan dolayı köyünde işsiz yaşayan herkes göç etmek ister. Biz Lübnanlılar  bu durumu herkesten çok daha iyi biliriz. Çünkü siyasi ya da güvenlik nedenlerinden ziyade ekonomik nedenler yüzünden yurtdışına göç eden milyonlarca insanımız var. Neden geldiklerini anlıyoruz ama artık dayanamıyoruz. Lübnan’da iki milyon Suriyeli mülteci var. Bu sayı Lübnan'ın şu an beş milyon olan, ancak bir milyonu yurtdışında bulunan nüfusunun neredeyse yarısına denk geliyor. Şu an Lübnan’da 4 milyon Lübnanlı, 2 milyon Suriyeli ve yarım milyon da Filistinli var. Lübnan bunu kaldıramaz. Yaşanan sorunların aslında yaşanmaması gerekiyor. Çünkü uluslararası bir anlayış olmalı. BM, UNHCR'nin Lübnan'daki mültecilere para vermesi konusunda ısrar ettiği sürece, bu kişiler Lübnan'da kalacak ve ödemeler az da olsa geri dönmeyecekler. UNHCR ve Batılı ülkeler, bu kişileri siyasi mülteci olarak görüyor, ancak esasında öyle değiller.

“UNHCR imparatorluğu”

- Yani UNHCR’nin Lübnan için tehdit oluşturduğunu mu söylüyorsunuz?

Tehlike oluşturduğunu söylemiyorum ama çalışma şekli Lübnan'daki Suriyeli mültecilerin sayısını artırıyor. BM, kimin ekonomik mülteci, kimin siyasi mülteci olduğunu anlamak için Lübnan devleti ve hatta Suriyeli yetkililerle iş birliği yapsa UNHCR’ye fazla iş kalmayacak. UNHCR, bugün bir imparatorluk. Lübnan'daki durumu anlamalarını önemsiyoruz. Biz hükümet olarak, cumhurbaşkanından dışişleri ve içişleri bakanına kadar bu yıl ve geçtiğimiz yıl mültecilerle ilgili yaptığımız tüm toplantılarda BM’yi bu şekilde devam edemeyeceğimiz konusunda uyardık. Ancak Batı ülkeleri aynı tutumlarını sürdürmekte ısrarcılar.

Batı’nın baskısı

- Arap ülkeleri Lübnan'ın sorunlarının çözümüne nasıl katkıda bulunabilir? Lübnan'ın yaşadığı bu sorunların çözümü için önde gelen Arap ülkeleriyle iletişim halinde misiniz?

Suriye ile Arap İrtibat Komitesi, Arap Birliği (AL) ve AL Genel Sekreteri ile birlikte beş ülkeden oluşuyor. Lübnan da bu ülkelerden biri. Komite çalışmaları başlarda coşkuyla başladı ama Batı ülkeleri, Suriye rejimine hiçbir taviz verilmemesi ve Suriye’nin AL üyeliğine geri dönmesiyle yetinilmesi konusunda komiteye yoğun bir baskı uyguladı.

Hizbullah

- Lübnan hükümetinin Arap ülkeleriyle arasını düzeltmeye yönelik girişimleriniz var mı?

Arap ülkeleriyle ilişkilerimiz iyi. Aramızda kesintisiz bir iletişim ve kalıcı iş birliği var. Biz Hizbullah'ı, Lübnan hükümetinin çözebileceği sadece Lübnan’a ait bir sorun olarak değil, bölgesel bir sorun olarak görüyoruz. Dolayısıyla bu konuda daha iyi bir anlayış olduğunu söylemek istiyorum. Buna karşın birlikte nasıl yaşayacağımız konusunda da mutabakatın sağlanması amacıyla daha fazla çalışma yapılması gerekiyor. Arap ülkeleri, özellikle de Körfez ülkeleri, Lübnan'ın eski haline dönmesini umuyorlar. Umarım bir cumhurbaşkanımız, bir hükümetimiz olur ve bir barış anlaşmamız olur ve hiçbir güvenlik sorunu yaşanmaz. Ama bugün Filistin'de yaşananlardan sonra başarılı bir barış süreci olursa, bunun Lübnan'a da faydası olacaktır.



Gazze'de İç Güvenlik yetkilisi Zemzem’e suikast: İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı

Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
TT

Gazze'de İç Güvenlik yetkilisi Zemzem’e suikast: İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı

Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)

Filistin Enformasyon Merkezi, Gazze Şeridi'ndeki İç Güvenlik Teşkilatı yetkililerinden Yarbay Ahmed Zemzem’in bu sabah Gazze Şeridi'nin orta kesiminde yer alan Megazi Mülteci Kampı’nda silahlı kişiler tarafından düzenlenen silahlı saldırıda öldürüldüğünü bildirdi.

Gazze İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan kısa basın açıklamasında, ilgili makamların Yarbay Ahmed Zemzem suikastıyla ilgili ‘derhal soruşturma başlattığı’ ve suikasta karışan şüphelilerden birini tutukladığı, diğer şüphelilerin izini sürme çabalarının ise devam ettiği belirtildi. Açıklamada olayın arkasındaki koşulları ve nedenleri ortaya çıkarmak için çalışmaların sürdürüldüğü ifade edildi.

Olay, İsrail ordusunun dün akşam Gazze şehrinin batısındaki er-Raşid Caddesi’nde bir araca düzenlenen baskında Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları liderlerinden Raid Saad'ı öldürdüğünü açıklamasının üzerinden 24 saat geçmeden meydana geldi. İsrail, Saad'ın öldürüldüğü saldırıyla, Gazze'deki ateşkes anlaşmasını bir kez daha ihlal etti.


Cezayir’de Kabiliyeliler ‘MAK’ ayrılıkçı projesine karşı birleşti

Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
TT

Cezayir’de Kabiliyeliler ‘MAK’ ayrılıkçı projesine karşı birleşti

Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)

Cezayir’de Kabiliye bölgesi, ayrılıkçı “MAK” hareketinin Fransa’da ilan etmeyi planladığı “bağımsız Kabiliye devleti” girişimine karşı dikkat çekici bir toplumsal mobilizasyona sahne oldu. Cezayir yönetiminin, ülkenin toprak bütünlüğünü hedef almakla suçladığı bu girişime karşı bölgede çeşitli protesto ve farkındalık faaliyetleri gerçekleştirildi.

Başkent Cezayir’in yaklaşık 250 kilometre doğusunda bulunan ve Kabiliye’nin en büyük kentlerinden biri olan Becaia (Bejaia) vilayetinde, vatandaşlar ve yerel aktörler ulusal birliğe zarar verecek her türlü projeye karşı olduklarını ortaya koyan çok sayıda inisiyatif gerçekleştirdi. Kent genelinde çok sayıda ev ve iş yerinin cephelerine Cezayir bayraklarının asıldığı gözlemlendi.

Becaia Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından “Cezayir tek ve bölünmezdir” sloganıyla düzenlenen, ulusal bayraklarla süslenmiş araçlardan oluşan bir konvoy, kent merkezinden hareket ederek çeşitli cadde ve köyleri dolaştı. Öte yandan Becaia Üniversitesi öğrencileri yayımladıkları bildiride, ayrılıkçı MAK hareketinin projesini reddettiklerini belirterek, “Cezayir’in birliği ve egemenliğine” olan bağlılıklarını vurguladı.


HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
TT

HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)

Sudan’da Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine insansız hava aracı (İHA) ile düzenlediği bir saldırıyla şehirdeki Birleşmiş Milletler (BM) karargahını hedef aldı. Saldırıda en az altı Bangladeşli asker öldürüldü. Öte yandan şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

BM Abyei Geçici Güvenlik Misyonu (UNISFA) tarafından yapılan açıklamada, Kadugli'deki BM merkezine düzenlenen İHA’lı saldırıda ‘altı askerin öldürüldüğü ve altı askerin yaralandığı’ duyuruldu. UNISFA tüm kurbanların Bangladeşli olduğunu ekledi.

Öte yandan Bangladeş Başbakanı Muhammed Yunus, yaptığı açıklamada olaydan dolayı ‘derin üzüntüsünü’ dile getirdi.

BM Genel Sekreteri António Guterres ise Sudan'daki UNISFA askerlerine yönelik saldırıların ‘haksız ve savaş suçu niteliğinde’ olduğunu vurguladı.

Guterres, sosyal medya platformu X hesabından yaptığı paylaşımda, UNISFA askerlerini hedef alanlardan hesap sorulması çağrısında bulundu.

Sudan Egemenlik Konseyi saldırıyı kınadı

Öte yandan Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi.

Konsey tarafından yapılan açıklamada, ‘korunan bir BM tesisini hedef almanın, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanış ve suç teşkil eden bir davranış olduğu, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe saydığı’ vurgulandı.

sd
Sudan ordusu komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan (AFP)

Saldırıdan HDK’yı sorumlu tutan konsey, BM ile uluslararası topluma BM tesislerinin korunması için ‘kararlı tutumlar ve caydırıcı önlemler almaları’ çağrısında bulundu.

HDK dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenleyerek BM karargahını hedef aldı ve en az altı sivili öldürdü. Bunun üzerine şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi. Konsey tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Korunan bir BM tesisini hedef almak, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanma ve suç teşkil eden bir davranış olup, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe sayma ve insani yardım ve uluslararası misyonların çalışmalarını doğrudan tehdit etme anlamına gelir.”

dfrgt
BM Genel Sekreteri António Guterres (Reuters)

HDK, bu saldırıyı, BM Genel Sekreteri António Guterres’in HDK’yı ‘kötü güçler’ olarak nitelendirdiği, HDK’nın ise BM'yi ‘çifte standart’ uygulamakla suçladığı açıklamasından iki sonra gerçekleşti.

Birçok kaynak, HDK'nın Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenlediğini bildirdi. Şehirde dumanlar yükseldiği görüldü. Fransız Haber Ajansı AFP’ye konuşan bir sağlık kaynağı, BM karargahına düzenlenen İHA’lı saldırıda en az altı sivilin öldüğünü söyledi.

Bölge sakinleri kaçıyor

Sudan merkezli bir haber sitesi, HDK'ya bağlı Sudan Kurucu İttifakı’nın (Te’sis) perşembe günü Kadugli sakinlerine askeri çatışma ve operasyon bölgelerini terk etmeleri çağrısında bulunduğunu aktardı. Haberde, bu çağrının bölge sakinleri tarafından geniş çapta dikkate alındığı, bu göç dalgasının savaşın patlak vermesinden bu yana en büyük dalga olduğu ve bölgeden kaçanların çoğunluğunun kadınlar, çocuklar ve yaşlılar olduğu belirtildi.

Al Sudania News sitesi, Sudan Kurucu İttifakı liderinin yaptığı açıklamada, ittifakın ‘sivilleri korumaya ve Kadugli'den gönüllü tahliyeleri kolaylaştırmaya tam olarak kararlı olduğunu’ söylediğini aktardı.

İttifak lideri, ‘tüm vatandaşlara hayatlarını korumak için çatışmalardan uzak durmaları çağrısını’ yineledi.

Bu gelişmeler yaşanırken Güney Kordofan eyaletinde askeri çatışmalar daha fazla bölgeye yayılıyor ve bunların sivillerin insani durumuna etkisi konusunda endişeler artıyor.

Sudan Ordusu, Güney Kordofan eyaletindeki Kadugli, Dilling ve Abu Jubayhah olmak üzere son üç şehri kontrol ediyor.

Sudan Kurucu İttifakı, geçtiğimiz temmuz ayında, Muhammed Hasan et-Taişi liderliğinde paralel bir hükümetin kurulduğunu açıklayan HDK'nın da dahil olduğu bir siyasi ittifak.

Hartum'da kitlesel gösteriler düzenlendi

Öte yandan dün binlerce Sudanlı, başkent Hartum ve ülkenin diğer şehirlerinde kitlesel gösteriler düzenleyerek, HDK'ya karşı savaşan orduyu destekledi. HDK ise, ülkedeki savaşı sona erdirmek için gösterdiği çabaları boşa çıkarmak amacıyla uluslararası toplumun önünde vatandaşları istismar etmemesi konusunda uyarıda bulundu.

Yürüyüşler, Sudan ordusu ile birlikte savaşan silahlı gruplar ve İslamcı hareketlerle koordineli olarak Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi’nin çağrısı üzerine düzenlendi.

efrgt
Cumartesi günü Port Sudan'da ordu yanlısı yürüyüş (AFP)

Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi lideri Korgenereal Beşir Mekki el-Bahi, geçtğimiz ay, Kordofan’ın tüm cephelerinde orduyu desteklemek için genel seferberlik ilan edildiğini ve bazı eyaletlerde eğitim kamplarının açıldığını duyurdu.

Bahi, komite tarafından yayınlanan açıklamasında şunları söyledi:

“Bu yaygın halk ayaklanması, Sudan halkının gerçek iradesini yansıtıyor ve ulusal devlet kurumlarının üzerinde hiçbir meşruiyet olmadığını teyit ediyor.”

Şarku’l Avsat, aralarında Hartum, Port Sudan, Medeni, Dongola, Sennar ve Halfa’nın bulunduğu, Sudan ordusunun kontrolündeki eyaletlerin başkentlerinde düzenlenen yürüyüşleri yerinde takip etti.

HDK'nın yaygın ihlallerine tanık olan El Cezire eyaletinin merkezindeki onlarca belde ve küçük köyde de dayanışma gösterileri düzenlendi.

Protestocular, Sudan ordusuna destek çağrısı yapan pankartlar açarken ‘Tek ordu, tek halk’ sloganları attı. Bazı protestocular ise HDK'nın terör örgütü olarak sınıflandırılması çağrısında bulunan sloganlar attı.

Öte yandan başta Sivil Demokratik Devrimci Güçler İttifakı (Sumud) olmak üzere savaş karşıtı güçler, ‘Barışa ve demokrasiye evet. Savaşa, askeri yönetime hayır’ sloganıyla sosyal medyada yaygın olarak paylaşımların yapıldığı bir kampanya başlattı.