Lübnan Dışişleri Bakanı Şarku'l Avsat'a konuştu: İsrail savaşın kapsamını genişletmemeli... Hizbullah'tan İsrail'e saldırmama konusunda söz aldık

Lübnan’ın Arap ülkelerinin ‘cesurca’ tutumlarıyla uyumlu bir tutum içerisinde olduğunu vurgulayan Lübnanlı Bakan, İsrail’le sınırlar konusunda 1949 tarihli Ateşkes Anlaşması’nın altını çizdi

Lübnan Dışişleri ve Göçmenler Bakanı Abdallah Buhabib, Washington'dan Şarku’l Avsat’ın sorularını yanıtladı (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri ve Göçmenler Bakanı Abdallah Buhabib, Washington'dan Şarku’l Avsat’ın sorularını yanıtladı (Şarku’l Avsat)
TT

Lübnan Dışişleri Bakanı Şarku'l Avsat'a konuştu: İsrail savaşın kapsamını genişletmemeli... Hizbullah'tan İsrail'e saldırmama konusunda söz aldık

Lübnan Dışişleri ve Göçmenler Bakanı Abdallah Buhabib, Washington'dan Şarku’l Avsat’ın sorularını yanıtladı (Şarku’l Avsat)
Lübnan Dışişleri ve Göçmenler Bakanı Abdallah Buhabib, Washington'dan Şarku’l Avsat’ın sorularını yanıtladı (Şarku’l Avsat)

Lübnan Dışişleri ve Göçmenler Bakanı Abdallah Buhabib, İsrail'in Gazze Şeridi ve çevresinde Hamas Hareketi ile arasındaki savaşın kapmasını genişletmemesi gerektiğini söyledi. Gazze Şeridi'nde patlak veren son olayları ‘tehlikeli’ olarak nitelendiren Lübnanlı Bakan, bu durumun İsrail'in ‘kibrinden ve Filistin halkına yönelik aralıksız devam eden düşmanlığından’ kaynaklandığını belirtti.

Hizbullah'ın pazar sabahı Suriye ve İsrail sınırlarının birleştiği Golan Tepeleri’nin dibinde bulunan Şebaa Çiftlikleri’ndeki İsrail mevzilerine saldırdığını duyurmasından önce Washington'da Şarku'l Avsat'ın sorularını yanıtlayan Bakan Buhabib, Lübnan hükümetinin İsrail Lübnan'ı ‘taciz etmedikçe’ Hizbullah'tan Gazze savaşına müdahale etmeyeceği yönünde söz aldığını söyledi.

Gazze Şeridi'nde patlak veren son olayları ‘tehlikeli’ olarak nitelendiren Lübnanlı Bakan, bu durumun İsrail'in ‘kibri ve Filistin halkına yönelik aralıksız devam eden düşmanlığından’ kaynaklandığını belirtti. Lübnan’ın gelişmeler karşısında Arap ülkelerinin ‘cesurca’ tutumlarıyla uyumlu bir tutum içerisinde olduğunu vurgulayan Buhabib, Hizbullah'ın Lübnan hükümetinin çözebileceği Lübnan’a ait bir sorun olmaktan ziyade bölgesel bir sorun olduğunu kabul ettiğini kaydetti.

Lübnan-İsrail kara sınırlarının çizilmesi meselesine değinen Buhabib, bu sınırların 1923 yılında çizildiğini ve 1949 Ateşkes Anlaşması'nda da yer aldığını hatırlatarak Lübnan hükümetinin ‘Mavi Hat’tı sınır olarak görmediğini’ sözlerine ekledi.

ABD Başkanı Joe Biden'ın Enerji ve Altyapıdan Sorumlu Kıdemli Danışmanı Amos Hochstein'ın iki ülke arasındaki deniz sınırlarıyla ilgili anlaşmaya varılmasından sonra kara sınırları üzerinde anlaşma sağlama çabalarının şu an devam eden savaş sona erene kadar ‘askıya alındığını’ da sözlerine ekledi.

Öte yandan ülkesinde cumhurbaşkanlığına aday olmayı düşünmediğini belirten Buhabib, ‘er ya da geç’ cumhurbaşkanlığı seçiminin yapılacağını kaydetti. Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği'ni (UNHCR) ‘imparatorluk’ olarak nitelendiren Buhabibi UNHCR’nin Suriyeli mültecilerin Lübnan'a akınıyla ilgili tutumunu şiddetle eleştirdi. Lübnan’daki Suriyeli mülteci sayısının yaklaşık iki milyona, yani Lübnanlıların sayısının yüzde 50'sine ulaştığını ifade eden Buhabibi, Lübnan'ın aynı zamanda yaklaşık yarım milyon Filistinli mülteciye de ev sahipliği yaptığını hatırlatarak, Batı’nın, Arap ülkelerinin Suriye Devlet Başkanı Beşşar Esed yönetimindeki Suriye hükümetine yönelik açılımını durdurmak amacıyla ‘yoğun baskı uyguladığına’ işaret etti.

ABD'den Lübnan'a dönmek üzereyken Washington’daki bir kafede Şarku’l Avsat’a alelacele röportaj veren Lübnan Dışişleri Bakanı’nın açıklamaları sık sık bazı üst düzey yetkililerle yaptığı telefon görüşmeleri nedeniyle kesintiye uğradı.

Şarku’l Avsat’ın Lübnan Dışişleri ve Göçmenler Bakanı Abdallah Buhabib ile yaptığı röportajın tamamı:

- Artık herkes Gazze'de olup bitenleri izliyor. Bir savaş ilan edildi. Lübnan’ın yanı sıra tüm bölgede, 50 yıl önce olduğu gibi geniş çaplı bir savaşa sürüklenme endişesi hakim. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?

- Tüm bu olanlar son derece tehlikeli. Olaylar İsrail'in kibrinin bir sonucu. Çünkü İsrail, Lübnan'ın başkenti Beyrut'ta 2002'de düzenlenen Arap Birliği Zirvesi’nde kabul edilen ‘1967 sınırlarında başkenti Doğu Kudüs olan Filistin devletinin kurulması, Filistinli mültecilerin sorununa adil çözüm bulunması, İsrail'in, Suriye'de Golan Tepeleri ile Lübnan'ın güneyinde işgal ettiği topraklardan çekilmesi, karşılığında da Arap ülkelerinin İsrail'i tanıması ve ilişkilerini normalleştirmesini’ öngören iki devletli barış planını reddediyor. Şu an İsrail ve özellikle mevcut hükümeti, uzlaşmazlık, kibir, küçük görme ve Filistin halkına ve hem Hıristiyanların hem de Müslümanların Kudüs'teki kutsal mekanlarına karşı hız kesmeden sürdürdüğü saldırılarıyla öne çıkıyor. Tüm bunların sonucu şu an tanık olduklarımız dışında olamazdı. Elbette hiçbirimiz Gazze Şeridi’nden böyle bir tepkinin gelmesini beklemiyorduk ama gözlemciler bir noktada olayların patlak vermesinden korkuyordu ve korkulan oldu.

- Lübnan'ın ve özellikle Hizbullah'ın bu savaşa sürüklenmesinden korkmuyor musunuz?

- Bugün yurt dışında olsam da Hizbullah'ın olan bitene müdahale etmeyeceğine dair söz verdiği  Başbakan ile iletişim halindeyim. Hizbullah, İsrail bizi taciz etmediği sürece olaylara müdahale etmeyecek. Bugün İsrail, kendini savunuyor, ancak savaşın kapsamını büyütmemeli ve genişletmemeli. Eğer savaşın kapsamı genişlerse o zaman ne olacağını ancak Allah bilir.

- Bu durum, halihazırda oldukça kırılgan bir halde olan Lübnan için tehlike oluşturmuyor mu?

Bakın, Lübnan’ın resmî kurumlarının zayıfladığına şüphe yok fakat güvenlik istikrarlı, ordumuz görevinin başında, iç ve dış politika devam ediyor. Hükümet çalışmalarını sürdürüyor ve görevlerini yerine getiriyor. Elbette birtakım sorunlarımız var ama Lübnan hükümetinin tutumları tüm Lübnan'ı temsil ediyor.

Arap ülkelerinin cesurca tutumu

- Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve diğer Arap ülkeleri, bir an önce ateşkes yapılması ve Filistinlilerin haklarını garanti eden barış anlaşması görüşmelerine dönüş çağrısında bulunmaya başladılar. Lübnan Arap ülkelerinin çağrıda bulundukları talepleri açıkça destekliyor mu?

Lübnan'ın ve diğer Arap ülkelerinin taleplerinin aynı olduğuna şüphe yok, ancak bunlar en başta Lübnan'ın talepleridir. Çünkü kendi varlığına ve kendi gücüne sahip, bağımsız bir Filistin devletinin kurulması bizim de çıkarımızadır. Bölgedeki her barış Lübnan’ın yararınadır. Bu yüzden Arapların bu cesurca tutumunu destekliyoruz. Ayrıca BM’yi barış sürecini yeniden başlatmaya ve iki devletli çözümün yeniden masaya yatırılması konusunda cesur bir karar almaya çağırıyoruz.

- Lübnan, deniz sınırlarının çizilmesiyle ilgili İsrail'le bir anlaşma yaptı. Kara sınırıyla ilgili başka bir anlaşmaya varılması konusunda da hareketlik başladı. Ancak Gazze'deki son gelişmeler bu hareketliliği etkiledi. Sizce bundan sonra ne olur?

Meselenin Lübnan ile İsrail arasındaki sınırların tanınması ya da netleştirilmesiyle ilgili olduğuna şüphe yok. Zira sınırlar 1923 yılında çizildi. Ancak uluslararası toplumun zamanı olmayacağı için sınır meselesiyle ilgili görüşmeler ertelenecektir. Şu an bunun sırası değil, çünkü önemli olan ateşkesin sağlanması ve barış sürecinin başlaması.

- Amos Hochstein’ın (görüşmelerle ilgili) son icraatı ne oldu?

Sınırların çizilmesine ilişkin görüşmeler bir süre önce başladı. Bu görüşmelere İsrail katılmadı. Biz de onlarca yıldır sıkıntı içinde olan Güney Lübnan'daki sorunların hafifletilmesiyle ilgileniyoruz. Bu sebeple BM’den ve ABD'den 1923 yılında Filistin ile Lübnan arasında çizilen ve 1949 yılında BM himayesinde Yunanistan'ın Rodos adasında imzalanan Ateşkes Anlaşması'nda yer alan sınırların netleştirilmesi konusunda bize ve İsrail'e yardım etmelerini istedik.

Lübnan’ın sınırları nerede başlayıp nerede bitiyor?

Lübnan, bu sınırlar üzerinde ısrarcı mı? Zira bazı noktalarda net görüş ayrılıkları var.

Biz Mavi Hat'tı bir sınır olarak görmüyoruz, daha ziyade İsrail’in 2000 yılında geri çekildiği çizgi olarak görüyoruz. Bu nedenle ateşkes anlaşmasıyla çizilen sınır üzerinde ısrar ediyoruz. BM’nin arabuluculuğunda İsrail’le bazı noktalarda anlaştık. Bu yüzden Güney Lübnan’a biraz olsun huzur getirmek için çalışmaları tamamlamaya çabalıyoruz.

- Peki, ABD, Lübnan'ın bu görüşü ya da yaklaşımına karşı anlayışlı mı?

Amos Hochstein bunu dile getirdi ama sonuçta karar verecek olan İsrail'dir. Eğer İsrail istemezse onu buna zorlayamayacaklarını söylüyorlar. Artık Gazze'de ve çevresindeki çatışmalar duruncaya kadar her şey ertelenmiş durumda.

- ABD de dahil olmak üzere Lübnan devletinin Hizbullah’ın elinde olduğunu, dolayısıyla kararın Lübnan devleti tarafından değil, Hizbullah tarafından alındığını söyleyenler var. Bu konuda söyleyeceksiniz?

Bu söylemin temel bir dayanağı yok. Çünkü deniz sınırlarının çizilmesine ilişkin anlaşma mevcut Lübnan hükümetiyle yapıldı. O dönem cumhurbaşkanımız vardı. Şu an bir cumhurbaşkanımız yok ama er ya da geç bir cumhurbaşkanı seçeceğiz.

- Ne zaman?

Bilmiyorum. Bununla ilgili bir fikrim de yok. Ben milletvekili değilim ve bu konuyla ilgilenmiyorum.

“Cumhurbaşkanlığına aday değilim”

- Lübnan'daki her Maruni Hıristiyan, doğuştan cumhurbaşkanlığına adaydır. Siz de aday mısınız?

Asla. Ben aday değilim. Emekli olmayı ve son günlerimin tadını çıkarmak için cumhurbaşkanının seçilmesini ve hükümetin kurulmasını bekliyorum.

- Lübnan, yalnızca güney sınırı nedeniyle değil, aynı zamanda Suriye savaşı nedeniyle de kırılgan bir durumda. Son dönemde on binlerce, belki de yüzbinlerce Suriyeli mülteci Lübnan'a akın etti. Bu yoğun mülteci akışı ülkede büyük bir gerginliğe neden oldu. Bu akım neden birden yaşandı?

FOTO: Lübnan Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib Washington'da röportaj verdiği sırada açıklamaları sık sık gelen telefon görüşmeleriyle bölündü (Ali Barada)
Lübnan Dışişleri Bakanı Abdullah Buhabib Washington'da röportaj verdiği sırada açıklamaları sık sık gelen telefon görüşmeleriyle bölündü (Ali Barada)

Batılı ülkelerin uygulanan yaptırımlar nedeniyle Suriye ekonomisi çok kötü bir halde. Bundan dolayı köyünde işsiz yaşayan herkes göç etmek ister. Biz Lübnanlılar  bu durumu herkesten çok daha iyi biliriz. Çünkü siyasi ya da güvenlik nedenlerinden ziyade ekonomik nedenler yüzünden yurtdışına göç eden milyonlarca insanımız var. Neden geldiklerini anlıyoruz ama artık dayanamıyoruz. Lübnan’da iki milyon Suriyeli mülteci var. Bu sayı Lübnan'ın şu an beş milyon olan, ancak bir milyonu yurtdışında bulunan nüfusunun neredeyse yarısına denk geliyor. Şu an Lübnan’da 4 milyon Lübnanlı, 2 milyon Suriyeli ve yarım milyon da Filistinli var. Lübnan bunu kaldıramaz. Yaşanan sorunların aslında yaşanmaması gerekiyor. Çünkü uluslararası bir anlayış olmalı. BM, UNHCR'nin Lübnan'daki mültecilere para vermesi konusunda ısrar ettiği sürece, bu kişiler Lübnan'da kalacak ve ödemeler az da olsa geri dönmeyecekler. UNHCR ve Batılı ülkeler, bu kişileri siyasi mülteci olarak görüyor, ancak esasında öyle değiller.

“UNHCR imparatorluğu”

- Yani UNHCR’nin Lübnan için tehdit oluşturduğunu mu söylüyorsunuz?

Tehlike oluşturduğunu söylemiyorum ama çalışma şekli Lübnan'daki Suriyeli mültecilerin sayısını artırıyor. BM, kimin ekonomik mülteci, kimin siyasi mülteci olduğunu anlamak için Lübnan devleti ve hatta Suriyeli yetkililerle iş birliği yapsa UNHCR’ye fazla iş kalmayacak. UNHCR, bugün bir imparatorluk. Lübnan'daki durumu anlamalarını önemsiyoruz. Biz hükümet olarak, cumhurbaşkanından dışişleri ve içişleri bakanına kadar bu yıl ve geçtiğimiz yıl mültecilerle ilgili yaptığımız tüm toplantılarda BM’yi bu şekilde devam edemeyeceğimiz konusunda uyardık. Ancak Batı ülkeleri aynı tutumlarını sürdürmekte ısrarcılar.

Batı’nın baskısı

- Arap ülkeleri Lübnan'ın sorunlarının çözümüne nasıl katkıda bulunabilir? Lübnan'ın yaşadığı bu sorunların çözümü için önde gelen Arap ülkeleriyle iletişim halinde misiniz?

Suriye ile Arap İrtibat Komitesi, Arap Birliği (AL) ve AL Genel Sekreteri ile birlikte beş ülkeden oluşuyor. Lübnan da bu ülkelerden biri. Komite çalışmaları başlarda coşkuyla başladı ama Batı ülkeleri, Suriye rejimine hiçbir taviz verilmemesi ve Suriye’nin AL üyeliğine geri dönmesiyle yetinilmesi konusunda komiteye yoğun bir baskı uyguladı.

Hizbullah

- Lübnan hükümetinin Arap ülkeleriyle arasını düzeltmeye yönelik girişimleriniz var mı?

Arap ülkeleriyle ilişkilerimiz iyi. Aramızda kesintisiz bir iletişim ve kalıcı iş birliği var. Biz Hizbullah'ı, Lübnan hükümetinin çözebileceği sadece Lübnan’a ait bir sorun olarak değil, bölgesel bir sorun olarak görüyoruz. Dolayısıyla bu konuda daha iyi bir anlayış olduğunu söylemek istiyorum. Buna karşın birlikte nasıl yaşayacağımız konusunda da mutabakatın sağlanması amacıyla daha fazla çalışma yapılması gerekiyor. Arap ülkeleri, özellikle de Körfez ülkeleri, Lübnan'ın eski haline dönmesini umuyorlar. Umarım bir cumhurbaşkanımız, bir hükümetimiz olur ve bir barış anlaşmamız olur ve hiçbir güvenlik sorunu yaşanmaz. Ama bugün Filistin'de yaşananlardan sonra başarılı bir barış süreci olursa, bunun Lübnan'a da faydası olacaktır.



3 rehine cesedinin aranmasında yaşanan zorluklar Gazze anlaşmasını gölgeliyor

İslami Cihat savaşçıları ve Mısırlı işçiler, iki ağır araçla Cuma günü Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Nuseyrat'ta kaçırılanların cesetlerini arıyor (AP)
İslami Cihat savaşçıları ve Mısırlı işçiler, iki ağır araçla Cuma günü Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Nuseyrat'ta kaçırılanların cesetlerini arıyor (AP)
TT

3 rehine cesedinin aranmasında yaşanan zorluklar Gazze anlaşmasını gölgeliyor

İslami Cihat savaşçıları ve Mısırlı işçiler, iki ağır araçla Cuma günü Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Nuseyrat'ta kaçırılanların cesetlerini arıyor (AP)
İslami Cihat savaşçıları ve Mısırlı işçiler, iki ağır araçla Cuma günü Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Nuseyrat'ta kaçırılanların cesetlerini arıyor (AP)

Gazze Şeridi’nde İsrailli üç rehinenin cesetlerine ulaşılması için yürütülen çalışmalar, kısa süreli bir aranın ardından yeniden başlasa da ciddi engellerle karşılaşıyor. Filistinli kaynaklar, şu ana kadar söz konusu üç kişiden hiçbirinin naaşına ulaşılamadığını belirtiyor.

Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları, Kızılhaç ekipleri ve mühendislik birimleriyle birlikte Gazze kentinin güneyindeki Zeytûn Mahallesi’nde bir rehinenin cesedini arıyor. İslami Cihad’ın silahlı kanadı Saraya el-Kuds ise Kızılhaç ve mühendislerle birlikte, bir diğer cesedin bulunması amacıyla orta bölgede yer alan Nuseyrat Kampı’nın kuzeyinde çalışmalar yürütüyor.

hyu
İslami Cihat savaşçıları ve Mısırlı işçiler, iki ağır araçla Cuma günü Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Nuseyrat'ta kaçırılanların cesetlerini arıyor (AP)

Hamas ve diğer Filistinli grupların Şarku’l Avsat gazetesine verdiği bilgilere göre arama süreci giderek karmaşık bir hâl aldı. Ateşkes müzakereleri sırasında arama çalışmalarının zorluklarla karşılaşacağı ve en az dört cesede ulaşmanın son derece güç olduğunun arabuluculara ve ABD’ye iletildiği aktarıldı.

Kaynaklar, askeri kanatların bir cesedin yerini tespit ettiğini, Nuseyrat bölgesinde bu cesede ulaşmak için çalışmaların sürdüğünü belirtti. Zeytûn’daki bir başka cesedin yerinin tespit edilmeye çalışıldığı, üçüncüsünün ise hâlen kayıp olduğu ifade edildi. Son üç cesede ulaşma konusunda “güven eksikliği” bulunduğu, Nuseyrat’ın kuzeyinde bir tanesinin bulunma ihtimalinin daha yüksek olduğu kaydedildi.

Hamas kaynakları ayrıca, İsrail’in Zeytûn’daki aramalardan sorumlu bir saha komutanını suikast girişimiyle hedef aldığını, bunun da süreci daha da zorlaştıracağını belirtti. Kaynaklara göre, ağır yıkım altındaki kuzey bölgelerde yürütülen arama faaliyetleri, İsrail’in geniş çaplı bombardımanı ve dozer operasyonları nedeniyle son derece güçleşti.

Filistinli taraflar, tüm bu zorluklara rağmen arabulucularla sürekli temasın sürdüğünü, ABD’nin de durumun ciddiyetini kavradığını ve İsrail’e arama sürecinin zaman alacağı mesajını ilettiğini vurguladı. Hamas, elinde bulunan tüm cesetleri teslim etme ve ateşkese uyma taahhüdünü koruduğunu açıkladı.

İsrail ise konuya dair görüş ayrılıkları yaşıyor. Yedioth Ahronoth gazetesine konuşan bir yetkili, “cesetlerin geri getirilmesi için gerçek bir çaba ve ciddi bir zorluk olduğunu” belirtirken, bazı İsrailli kaynaklar Hamas’ın bu konuda isteksiz olduğunu öne sürdü. İsrail tarafı, 2014’teki “Koruyucu Hat Operasyonu”nda olduğu gibi, Gazze’de hiçbir rehinenin bırakılmayacağı mesajını Hamas’a iletti.

Gazze’de Filistinli cenazelerin çıkarılması için çalışmalar başladı

Bu gelişmeler yaşanırken, Gazze Sivil Savunma Sözcüsü Mahmud Basal, İsrail saldırılarında enkaz altında kalan Filistinli cenazelerin çıkarılması için cumartesi günü ilk aşamanın başlatıldığını açıkladı. Çalışmalar, Kızılhaç, Mısır komitesi, polis ve yerel belediyelerin desteğiyle Orta Bölge’deki Megazi Kampı’nda yürütülecek.

Basal, binlerce ailenin enkaz altında kalan yakınlarının çıkarılması için çağrı yaptığını, ancak sivil savunmanın ağır ekipmanlarının büyük bölümünün İsrail tarafından imha edildiğini ve gerekli araçların girişinin engellendiğini söyledi. Kimliği belirlenemeyen çok sayıda cenaze bulunduğundan acil DNA laboratuvarlarına ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Ateşkese rağmen çatışma ve ihlaller sürüyor

UNICEF, 10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkesten bu yana çatışmaya bağlı olaylarda en az 67 çocuğun hayatını kaybettiğini, onlarcasının yaralandığını duyurdu. Kuruluşa göre, ateşkese rağmen günde ortalama iki çocuk ölüyor.

Saha kaynakları, İsrail güçlerinin Han Yunus ve Gazze kentinde gerçekleştirdiği ateş açma olaylarında bir Filistinlinin öldüğünü, altısının yaralandığını bildirdi. İşgal güçlerine ait araçların açtığı ateş Han Yunus’un güneyindeki et-Tineh bölgesinde bir gencin ölümüne yol açtı; ayrıca Gazze’nin kuzeyinde ve doğusunda insansız hava araçlarıyla yapılan saldırılarda çocuklar dahil çok sayıda kişi yaralandı.

Ateşkes hattı olarak belirlenen sarı çizginin doğu ve batısındaki bölgeler, topçu ateşi, hava saldırıları ve patlatma operasyonlarıyla hedef alınmaya devam ediyor.

cfvg
İslami Cihad savaşçısı, Cuma günü Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki Nuseyrat'ta kaçırılanların cesetlerini aramak için ağır makinelerle kazı yapan Mısırlı işçileri izliyor. (AP)

İsrail ordusu ayrıca, Refah ’ta bir tünelden çıktığı belirtilen altı silahlı kişiyi öldürdüğünü, beş kişiyi ise gözaltına aldığını duyurdu. Ordunun iddiasına göre, bölgede hâlen yaklaşık 80 silahlı kişi kuşatma altında bulunuyor.

Filistin kaynakları ise İsrail’in bu olaylara ilişkin anlatımlarını teyit etmedi. Refah  çevresinde helikopterlerden yoğun ateş açıldığı bildirildi.

cxdvf
Filistinliler, İsrail'in Gazze'deki saldırılarında hasar gören Ömer Camii'nde cuma namazını kılıyor (Reuters)

Sivil Savunma Teşkilatı, ağır ekipman eksikliğine rağmen operasyonun başlayacağını açıkladı. Kurum, İsrail’in imkânlarının büyük bölümünü tahrip ettiğini ve arama–kurtarma faaliyetleri için gerekli iş makinelerinin bölgeye girişinin hâlâ engellendiğini belirtti. Açıklamada, kimliği belirsiz kurbanların bulunduğuna dikkat çekilerek, DNA inceleme laboratuvarlarının acilen sağlanmasının insani bir zorunluluk hâline geldiği vurgulandı.

İhlaller ve can kayıpları

Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), Gazze’de 10 Ekim’de yürürlüğe giren ateşkes sonrasında, çatışma bağlantılı olaylarda en az 67 çocuğun hayatını kaybettiğini bildirdi. UNICEF Sözcüsü Ricardo Pires, Cenevre’de yaptığı açıklamada “Onlarca çocuk da yaralandı. Ateşkesin başlamasından bu yana günde ortalama iki çocuğun öldüğü anlamına geliyor” dedi.

Sahadaki gelişmeler

İsrail güçleri, Han Yunus ve Gazze kentinde düzenlenen saldırılarda bir Filistinliyi öldürdü, altı kişiyi yaraladı. Tıbbi kaynaklara göre, Han Yunus’un güneyindeki Tine bölgesinde bir genç işgal güçlerinin açtığı ateş sonucu hayatını kaybetti; Mawasi bölgesindeki çadırların yakınına da çok sayıda mermi isabet etti. Gazze kentinin doğusundaki Şucaiyye’de iki Filistinli bir İHA saldırısında yaralanırken, Beyt Lahiya’nın kuzeybatısındaki Sultan bölgesinde dört çocuk “quad-copter” tipi bir insansız hava aracının attığı bomba nedeniyle yaralandı.

Ateşkes hattı olarak belirlenen sarı çizginin doğu ve batısındaki birçok alan, hava ve topçu bombardımanına, araç ve İHA ateşine maruz kaldı. Han Yunus, Gazze ve Burayc Kampı’nın doğu-kuzey bölgelerinde büyük patlamalara yol açan yıkım operasyonları gerçekleştirildi.

İsrail Ordusu: “altı militan öldürüldü, beşi yakalandı”

İsrail ordusu, aylar süredir kontrol altında tuttuğu Refah kentinde, iki ayrı tünel çıkışından dışarı çıkan altı silahlı kişiyi öldürdüğünü, beşini ise yakaladığını açıkladı. Açıklamada, olayın kentin doğusunda, söz konusu kişilerin İsrail güçlerine yaklaşarak “doğrudan tehdit oluşturduğu” sırada yaşandığı belirtildi. Ordu, ateşkes anlaşmasına uygun olarak “her türlü doğrudan tehdidi ortadan kaldırmaya devam edeceklerini” bildirdi.

İsrail Ordu Radyosu, olayın Refah’ın doğusundaki Ceninah Mahallesi’nde meydana geldiğini ve kentte kalan son Hamas unsurlarının burada bulunduğunu aktardı. Haberde, tüneldeki unsurların ordunun yoğun faaliyetleri nedeniyle “kademeli olarak çıkmaya başladığı” ifade edildi.

İsrail Kamu Yayın Kuruluşu (KAN), Refah’taki son tünellerde yaklaşık 80 militanın kuşatma altında olduğunu duyurdu. Habere göre, Hamas daha önce bu kişiler için arabulucular aracılığıyla güvenli bir çıkış yolu sağlamaya çalıştı ancak İsrail ordusu “ya teslimiyet ya da ölüm” şartında ısrar ediyor.

İsrail’in Kanal 14 televizyonu ise operasyon sırasında tünel bölgesinden çıkan 12 kişiden 7’sinin öldürüldüğünü, 4’ünün yeniden tünele döndüğünü, 1 kişinin ise yakalanarak Şabak (İsrail iç istihbaratı) tarafından sorgulanmak üzere götürüldüğünü bildirdi. Şabak’ın değerlendirmelerine göre tünelde yaklaşık 30 militanın daha bulunduğu, bunlar arasında bir tabur komutanı ya da yardımcısının olabileceği ifade edildi.

Filistin kaynakları, İsrail’in söz konusu olaya ilişkin anlatımlarını doğrulamazken, Refah yönünde İsrail helikopterlerinden yoğun ateş sesleri duyulduğu belirtildi.


Sudan, Trump ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın savaşı sona erdirmek için gösterdiği çabaları memnuniyetle karşıladı

TT

Sudan, Trump ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın savaşı sona erdirmek için gösterdiği çabaları memnuniyetle karşıladı

Sudan, Trump ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman'ın savaşı sona erdirmek için gösterdiği çabaları memnuniyetle karşıladı

Sudanlılar, ABD Başkanı Donald Trump’ın açıklamalarını büyük bir memnuniyetle karşıladı. Trump, Suudi Arabistan Başbakanı ve Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın talebi üzerine Sudan’daki savaşı durdurmak için ağırlığını kullanacağını ve ülkede barışın sağlanması için ‘bizzat’ devreye gireceğini duyurmuştu. Sudanlı yetkililer, bu adımı uluslararası girişimlerin ve savaşın durdurulmasına yönelik Dörtlü Mekanizma girişiminin güçlendirilmesi olarak değerlendirdi. Trump’ın açıklamaları, geçici başkent olarak belirlenen Port Sudan’dan yönetilen Sudan Egemenlik Konseyi, hükümet, Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) ve Nyala merkezli paralel hükümet tarafından memnuniyetle karşılandı. Açıklamaya, savaşın devam etmesini savunan gruplar da dahil olmak üzere çeşitli Sudanlı güçler destek verdi.

Trump'ın açıklamaları

Trump, çarşamba günü yaptığı açıklamada, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın kendisinden ‘Sudan konusuna güçlü bir şekilde müdahil olmasını’ talep ettiğini açıkladı. Trump, bu krize müdahil olmayı önceden planlamadığını ve Veliaht Prens ile görüşene kadar Sudan’ın gündeminde olmadığını belirtti. Veliaht Prens’in kendisinden ‘Sudan ile ilgili çok güçlü bir adım atmasını istediğini’ ifade eden Trump, Sudan’daki durumu ‘kontrol dışı ve çılgınca bir mesele’ olarak gördüğünü söyledi.

xs
ABD Başkanı Donald Trump çarşamba günü ABD-Suudi Arabistan Yatırım Forumu'nda bir konuşma yaptı. (SPA)

Trump, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın kendisini Sudan krizine dair bilgilendirdiğini belirtti. Trump, Veliaht Prens’in kendisine, “Birçok savaştan söz ediyorsunuz, ama dünyada Sudan adında bir yer var ve orada yaşananlar korkunç” dediğini aktardı.

Trump, çarşamba günü ABD-Suudi Arabistan Yatırım Forumu’nda yaptığı konuşmada, Sudan meselesini bizzat üstlenmeye başladığını açıkladı. Veliaht Prens Muhammed bin Selman’a hitaben, “Senin açıklamanın üzerinden yaklaşık 30 dakika geçtikten sonra bu konuya büyük önem vermeye başladık” dedi. Ayrıca Veliaht Prens’in anlattıklarının ardından Sudan’a yönelik farklı bir bakış açısı kazandığını ifade etti.

Trump, Sudan’a ilişkin ilgisini sosyal medya platformu Truth Social üzerinden şu ifadelerle dile getirdi: “Sudan büyük bir insani krizle karşı karşıya… Arap ve dünya liderleri, özellikle Veliaht Prens Muhammed bin Selman, Sudan’da olup bitenlere derhal son verilmesi için başkanlık gücümü kullanmamı istedi.” Sudan’ın büyük bir medeniyet ve kültüre sahip olduğunu, ancak bunun maalesef kötüye gittiğini, yine de ülkeler arası iş birliği ve koordinasyonla durumun düzeltilebileceğini belirten Trump, “Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE), Mısır ve diğer Ortadoğulu ortaklarla bu zulümlerin sona erdirilmesi için çalışacağız” dedi.

Burhan memnuniyetle karşıladı

Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Orgeneral Abdulfettah el-Burhan, Trump’ın açıklamalarına hızlı bir şekilde yanıt vererek memnuniyetini dile getirdi. Burhan, sosyal medya platformu X’te, “Teşekkürler Veliaht Prens Muhammed bin Selman, teşekkürler Başkan Donald Trump” yazdı. Ardından birkaç saat içinde Burhan’ın başkanlığındaki Egemenlik Konseyi, Port Sudan merkezli Sudan hükümetinin, ‘Sudan’da adil ve hakkaniyetli barışın sağlanması için Suudi Arabistan ve ABD’nin çabalarını memnuniyetle karşıladığını’ duyuran bir basın açıklaması yayımladı.

Basın açıklamasında, iki ülkeye ‘Sudan’da kan dökülmesini durdurma konusundaki ilgileri ve sürekli çabaları’ için teşekkür edildi. Hükümet, Sudan halkının beklediği barışı sağlamak amacıyla her iki ülke ile ciddi şekilde iş birliği yapmaya hazır olduğunu duyurdu. Şarku’l Avsat’ın Sudan resmi haber ajansı SUNA’dan aktardığına göre, Başbakan Kâmil İdris de Suudi Arabistan ve ABD’nin Sudan’da kalıcı barışı sağlama çabalarını memnuniyetle karşıladığını belirtti ve barış, güvenlik ile istikrarın sağlanması için her iki ülke ile tam olarak iş birliğine hazır olduğunu vurguladı.

HDK desteği

HDK de ABD Başkanı’nın açıklamalarını destekledi. Bu görüş, HDK’ye bağlı paralel hükümetin Bakanlar Kurulu tarafından yapılan resmî açıklamada ifade edildi. İbrahim el-Mirgani, Trump’ın konuşmasında savaşın durdurulması için başkanlık ağırlığını kullanma ve Dörtlü Mekanizma ile iş birliği yapma adımını memnuniyetle karşıladı. Açıklamada ayrıca, HDK’nin, İslamcı hareket, Ulusal Kongre Partisi (eski rejim yanlıları) ve aşırı grupların Sudan’ın geleceğini belirleyecek herhangi bir siyasi süreçten dışlanmasını desteklediği vurgulandı. Mirgani, Veliaht Prens’in Sudan krizini Suudi Arabistan-ABD görüşmelerinin gündemine almasını da takdirle karşıladı.

HDK Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu'nun (Hamideti) Siyasi Danışmanı el-Başa Tubeyk de ABD’nin açıklamalarına destek verdi. X platformundaki hesabından yaptığı paylaşımda, “Barışı reddeden sadece savaş tüccarları ve halkların kanını emenlerdir” dedi. Bununla birlikte, herhangi bir barışın Sudan krizinin kök nedenlerini teşhis etmeyen, kalıcı çözümler üretmeyen, vatandaşlık hakları, adalet ve eşitlik üzerine inşa edilmeyen, politik hakimiyetten bağımsız profesyonel bir ordu oluşturmayı hedeflemeyen ve ülkenin sınırlarını korumayı sağlamayan bir girişim olarak sadece savaş ve çatışma döngüsünün devamı olacağını kaydetti.

HDK’nin bu tutumu, daha önce Dörtlü Mekanizma girişimini ve insani ateşkes önerisini memnuniyetle karşıladıkları açıklamalarıyla uyumlu. Buna karşılık, ordu ve müttefikleri resmî açıklamalarda girişimi temkinli karşıladıklarını ve çatışmayı sürdürmeye devam edeceklerini duyurmuştu.

Yeni ivme

Savaş karşıtı sivil güçler ise ABD’nin yeni tutumunun ülkedeki çatışmaları durdurabileceği konusunda iyimserliklerini dile getirdi. Eski Başbakan Abdullah Hamduk liderliğindeki Sivil Demokratik İttifak, ABD’nin açıklamalarını memnuniyetle karşıladığını ve Başkan Trump’ın Sudan’daki savaşı durdurma konusunu bizzat takip etmesini, ‘savaşın güvenilir düzenlemelerle durdurulup sona erdirilmesini sağlayabilecek bir işaret’ olarak değerlendirdi.

sdfg
Sivil Demokratik İttifak lideri eski Başbakan Abdullah Hamduk (Reuters)

Sivil Demokratik İttifak, bu yeni gelişmenin ‘Dörtlü Mekanizma sürecine yeni bir ivme kazandırabileceğini’ ve acil insani ateşkese güçlü bir şekilde zemin hazırlayabileceğini belirtti. Ateşkesin, sivillerin hedef alınmasını durduracağını, insani yardımın ulaştırılmasını sağlayacağını ve ülkeyi kapsamlı ve sürdürülebilir bir barış sürecine taşıyacak ciddi bir siyasi sürecin önünü açacağını vurguladı. Ancak Sivil Demokratik İttifak, savaşın durdurulması konusundaki herhangi bir ilerlemeyi, savaşı uzatmaya çalışan güçlerle doğrudan karşı karşıya gelmeye bağladı. Bunlar arasında ‘İslamcı hareket ve eski rejimin kalıntıları’ bulunuyor. Sivil Demokratik İttifak’a göre bu gruplar, ‘Sudanlıların hayatı pahasına kendi iktidarlarını yeniden üretmek için çatışmayı kışkırtıyor.’ İttifak, Sudan halkı ve sivil güçleri, savaş tarafları üzerinde baskıyı sürdürmeye ve ‘vatandaşların çıkarını dar askeri hesapların önüne koyan sorumlu müzakerelere’ katılım sağlamaya çağırdı.

Şiddet döngüsüne son vermek

Öte yandan ülkedeki en büyük siyasi partilerden biri olan Milli Ümmet Partisi, açıklamaları ‘olumlu bir adım’ olarak değerlendirdi. Parti, bu adımın Sudan halkının çektiği acıyı sona erdirmeye ve ülkenin birliğini ve geleceğini tehdit eden şiddet ve yıkım sürecine son vermeye yönelik uluslararası çabaları güçlendirdiğini belirtti. Partinin resmî açıklamasında, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın samimi ve değerli çabaları ile Dörtlü Mekanizma girişimine katılan ülkeler ve barışı sağlamak için çalışan tüm kardeş ve dost ülkelere övgüde bulunuldu. Açıklamada ayrıca, Dörtlü Mekanizma Bildirisi’nin tam olarak uygulanmasının önemi vurgulandı; bunun ‘yapıcı ve kapsamlı bir yol haritası’ olarak, ulusal bir uzlaşmayı mümkün kılacağı ve Aralık 2018 Devrimi’nin ilkeleri temelinde Sudan devletinin yeniden inşasına yol açacak ulusal bir proje üreteceği ifade edildi.

t
Milli Ümmet Partisi lideri Fadlallah Burma Nasır (AFP)

Sudan Kongre Partisi de aynı yönde hareket ederek, Başkan Trump’ın Sudan’daki savaşı durdurma dosyasını bizzat üstlenmesini, Sudan meselesine uluslararası ilgiyi artırmak ve çatışmayı durdurma çabalarını desteklemek açısından olumlu bir adım olarak değerlendirdi. Parti, Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman’ın çabalarını övdü ve ABD Başkanı’nın Dörtlü Mekanizma çerçevesindeki çalışmaları sürdürme taahhüdünü destekledi. Ayrıca 12 Eylül’de yayımlanan yol haritasını tam olarak desteklediğini açıkladı. Parti tarafından yapılan açıklamada, “Sivillerin hedef alınmasını durduracak, insani yardımın ulaştırılmasını sağlayacak ve güvenilir bir siyasi süreci başlatarak sürdürülebilir, sivil ve demokratik bir barış tesis edecek acil bir ateşkesi hızlandırmak için tüm çabamızı göstereceğiz” denildi. Parti, savaşan tarafları ‘savaşın durdurulması girişimlerine yanıt vermeye, akılcı çözümleri önceliklendirmeye ve çatışmayı sona erdirip Sudan’a istikrarı yeniden kazandıracak ciddi müzakerelere katılmaya’ çağırdı.

İslamcılar için koşullar

Sudan İslami Hareketi ise diğer aktörlerle aynı doğrultuda bir mesajı yayımladı ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın rolünü övdü.

sdfr
Sudan İslami Hareketi Genel Sekreteri Ali Ahmed Karti (Facebook)

Sudan İslami Hareketi, Genel Sekreter Ali Ahmed Karti’nin imzasıyla yayımladığı açıklamada, Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın çabalarını övdü. Hareket, Sudan halkının onurunu korumak ve adalet, barış ile güvenlik değerlerini sağlamak amacıyla Veliaht Prens’e destek sunacağını belirtti. Buna karşın, başarılı bir sürecin ön şartı olarak, ‘Sudan’ı bölmeye, kaynaklarını çalmaya ve halkını aşağılamaya çalışan’ muhaliflerin eylemlerine son verilmesini şart koştu.

Karti, hakkın ve adaletin yanında duracaklarını ve ‘halkın beklentilerini gerçekleştirmek, onurunu korumak ve emniyetini sağlamak’ için çaba göstereceklerini ifade etti.


‘En büyük blok’ içindeki çıkar çatışmaları, yeni Irak hükümetinin kurulmasını geciktirecek mi?

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani ve Koordinasyon Çerçevesi liderleri (Hükümet Medya Ofisi)
Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani ve Koordinasyon Çerçevesi liderleri (Hükümet Medya Ofisi)
TT

‘En büyük blok’ içindeki çıkar çatışmaları, yeni Irak hükümetinin kurulmasını geciktirecek mi?

Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani ve Koordinasyon Çerçevesi liderleri (Hükümet Medya Ofisi)
Irak Başbakanı Muhammed Şiya es-Sudani ve Koordinasyon Çerçevesi liderleri (Hükümet Medya Ofisi)

Şii Koordinasyon Çerçevesi içinde yer alan siyasi bileşenler, bazı temel noktalarda birleşen ancak farklı yönelimlere sahip çeşitli akımlardan oluşuyor. Bu ortak noktaların başında, yürütmenin birinci kolu olan başbakanlık makamının Şii bileşenin elinde kalması gerektiği yönündeki görüş yer alıyor.

Buna karşılık söz konusu güçler, devlet yönetiminin biçimi, başbakanın karar alma alanı ve ülkenin karşı karşıya olduğu ekonomik, mali ve güvenlik sorunlarına ilişkin yaklaşımlar konusunda önemli ölçüde ayrışıyor.

Ayrıca bu gruplar, bölgesel ve uluslararası etkilerle ilgili konularda da farklı bakış açıları benimsiyor. Özellikle Irak’ın bir yandan ABD, diğer yandan İran ile ilişkilerine yönelik değerlendirmelerde belirgin görüş ayrılıkları göze çarpıyor.

Karmaşık ilişki ağı

Yaklaşık 20 lider ve siyasi figürden oluşan ve parlamentoda kendisini 329 sandalyeden yaklaşık 175’iyle ‘en büyük blok’ olarak ilan eden Koordinasyon Çerçevesi içindeki görüş ayrılıkları, anayasanın 76’ncı maddesi uyarınca hükümet kurmaya yetkili bu yapının yeni başbakanı belirleme çabalarını zorlaştırabilir. Bu durum, Koordinasyon Çerçevesi aktörleri arasındaki rekabetin yanı sıra blokların kendi içindeki karmaşık ilişki ve ittifak ağından kaynaklanıyor.

rgt
Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin önceki toplantısından (Irak Haber Ajansı)

Açıklanan sonuçlar, görevdeki Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani’nin liderliğindeki Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Koalisyonu’nun 46 sandalye ile önde olduğunu gösterse de, uzmanlara göre bu üstünlük ittifakın ‘kırılgan’ yapısı nedeniyle ciddi sınamalarla karşılaşabilir. Verilere göre Sudani ve partisinin elinde garanti görülen sandalye sayısı yaklaşık 15’te kalıyor. Geri kalan sandalyeler ise farklı çıkar gruplarına mensup Şii ve hatta Sünni isimler ile partiler arasında dağılmış durumda. Bu grupların, kendi çıkarları Sudani’nin ikinci kez başbakanlık hedefiyle çeliştiği anda ittifaktan ayrılmaları olası görülüyor.

Sudani’nin ittifakı içinde öne çıkan isimlerden biri, Haşdi Şabi Komisyonu Başkanı Falih el-Feyyad. Feyyad’ın siyasi hareketi, Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Koalisyonu’nda en az 8 sandalye kazanmış durumda. Çalışma ve Sosyal İşler Bakanı Ahmed Esedi’nin ise ittifak içinde 4 ila 5 sandalyesi bulunuyor. Buna ek olarak Musul ve diğer bazı bölgelerden seçilen Sünni siyasetçilerin elinde de 5 ila 6 sandalye yer alıyor.

Gözlemcilere göre zaman zaman bileşenleri arasında ‘uyumsuzluğa’ varan bir karışım oluşturan bu yapı, Sudani’nin ikinci dönem arzusunu desteklemekte yeterli olmayabilir. Bu durum, hükümet kurma sürecine ilişkin müzakerelerde Sudani’nin pazarlık gücünü de zayıflatabilir.

Maliki ve başlıca kazananlar

Nuri el-Maliki’nin liderliğindeki Kanun Devleti Koalisyonu, 30 sandalye kazanarak Koordinasyon Çerçevesi içindeki ittifaklar arasında ikinci sırayı alsa da, Sudani’nin ittifakında görülen yapısal sorunların benzerini yaşıyor. Maliki ve partisinin (İslami Davet Partisi) yalnızca 10 sandalyeye sahip olduğu görülüyor. Seçim sonuçları, İslami Fazilet Partisi’nin koalisyon içindeki 12 sandalyeyi, Seyyidu’ş-Şuheda Tugayları lideri Ebu Ala el-Velai’nin ise yaklaşık 8 sandalyeyi kontrol ettiğini ortaya koyuyor. Bu tablo, tıpkı Sudani örneğinde olduğu gibi, Maliki’nin müzakere gücünü zayıflatıyor.

Öte yandan birçok gözlemci, Asaib Ehli’l Hak lideri Kays el-Hazali ile bir ölçüde Bedir Örgütü lideri Hadi el-Amiri’nin diğer Şii parti ve güçlere kıyasla avantajlı olduğuna işaret ediyor. Bu durum, iki ismi hükümet kurma sürecinin ve başbakan belirleme müzakerelerinin en etkili aktörleri arasında konumlandırıyor. Bunun nedeni, her iki liderin de 11 Kasım’da yapılan son seçimlerde başka parti ya da oluşumlarla ortak listeye girmeden elde ettikleri ‘saf’ sandalye sayısı. Nihai sonuçlara göre Asaib Ehli’l Hak 27, Bedir Örgütü ise 21 sandalyeyi tek başına kazandı. Bu da onlara, Koordinasyon Çerçevesi masasında iki kat daha güçlü bir pazarlık imkânı sağlıyor.

ABD’nin terör listesi

İttifaklar ve koalisyonlar içindeki karmaşık ilişki ağının yanı sıra, İran’a yakınlığıyla bilinen ve ABD’nin terör listesinde yer alan bazı isimlerin durumu da Koordinasyon Çerçevesi içinde başbakan seçimi sürecini daha da zorlaştırabilecek bir unsur olarak değerlendiriliyor. Gözlemciler bu görüşlerini, Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin’in “ABD’nin silahlı gruplarla bağlantılı isimlerin yeni kabinede yer almasını kabul etmeyeceği” yönündeki açıklamasına dayandırıyor.

ABD’nin terör listesinde yer alan Ebu Ala el-Velai’nin yanı sıra, 6 sandalye kazanan Ketaib Hizbullah da öne çıkan yapılardan biri. Aynı şekilde Yeniden Yapılanma ve Kalkınma Koalisyonu içinde bulunan Ensarullah el-Evfiya Hareketi’nin lideri Haydar el-Garvayi de dikkat çekiyor. Öte yandan Asaib Ehli’l Hak daha önce ABD yaptırım listesine alınmıştı; bunun yanında Haşdi Şabi çatısı altında faaliyet gösteren ve Koordinasyon Çerçevesi’ne bağlı bazı diğer isimler de benzer yaptırımlara tabi bulunuyor.