Elie el-Kusayfi
Hizbullah'ın, Hamas'ın 7 Ekim Cumartesi günü İsrail'e yönelik Aksa Tufanı operasyonunu başlatmasının ardından yaptığı açıklama önemli hususlar içeriyor. Açıklamada öncelikle, Aksa Tufanı operasyonunun “Arap ve İslam dünyasına ve bir bütün olarak uluslararası topluma, özellikle de Siyonist düşmanla normalleşme arayışında olanlara, Filistin davasının zafere kadar devam edeceğine dair bir mesaj” olduğu belirtildi. Her ne kadar Hamas bunu hiçbir zaman saldırısını başlatma nedenlerinden biri olarak belirtmemiş olsa da, söz konusu anlatı savaşın siyasi gerekçelerini akla getiriyor. Aksa Tufanı operasyonu, Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları Komutanı Muhammed ed-Dayf'ın belirttiği gibi, “İsrail'in Filistin halkına karşı devam eden suçlarına ve işgalin ABD ile Batı desteği ve uluslararası sessizlik ortasında uluslararası yasaları hiçe saymasına” bir yanıt olarak geldi. Ed-Dayf ayrıca Aksa Tufanı'na destek için intifada çağrısında bulundu.
Dolayısıyla Hizbullah'ın açıklamasını zamanlaması ve genel bağlamıyla okumak, savaşın genel bölgesel siyasi çerçevesini çizerek sadece Hizbullah’ın savaşa ilişkin konumunu değil, aynı zamanda İran'ın da savaşa ilişkin konumunu ifade ettiğini söylemeye yol açıyor. Yani bu açıklama, İran'ın Aksa Tufanı"na ilişkin ilk tutumu sayılabilir.
İç içe geçen noktalar
İsrail'in kuzeyinde dün (Pazar) Lübnan'daki Hizbullah ile yapılan kısa süreli çatışmalar, Filistin’deki çatışmanın daha geniş bir bölgesel savaşa dönüşebileceği yönündeki korkuları artırdı. Hizbullah, dün sınır boyunca İsrail mevzilerine roket ve top mermisi attı. İsrail ise silahlı insansız hava araçlarıyla (SİHA) karşılık verdi. İsrail ordusu, karşılıklı çatışmalardan sonra durumun sakinleştiğini bildirdi.
Ancak belki de savaşın nedeninden daha önemli olan, Hizbullah'ın doğrudan mı yoksa dolaylı olarak mı operasyonlara katılarak savaşa gireceğidir. Hizbullah tarafından yapılan açıklamada, “Arap ve İslam ulusunun halklarına ve dünyanın dört bir yanındaki özgür insanlara, Filistin halkına ve direniş hareketlerine desteklerini beyan etmeleri, söz ve eylemde birliklerini teyit etmeleri” çağrısında bulunuluyor. Açıklamanın devamında Lübnan'daki İslami direniş liderliğinin Filistin'deki kritik gelişmeleri ve saha koşullarını büyük bir ilgiyle yakından takip ettiği vurgulandı. Ayrıca Hizbullah’ın hem yurt içinde hem de yurt dışında Filistin direnişinin liderleriyle doğrudan temas halinde olduğu, olayları ve operasyonların ilerleyişini sürekli değerlendirdiği belirtildi. Açıklama, Siyonist düşmanın hükümetine, Filistin direnişinin savaş alanında ve çatışma alanlarında verdiği önemli dersleri dikkate alması çağrısıyla sona erdi.
“Hizbullah'ın savaştaki potansiyel rolüne odaklanmak, onun İsrail’e karşı Lübnan sınırında operasyonlar düzenleyerek veya savaş yürüterek doğrudan savaş hattına girme ihtimali göz önüne alındığında artık büyük önem kazanıyor.”
Hizbullah, Dayf'ın çağrısına doğrudan yanıt vermekten kaçındı ve Lübnan, İran, Yemen, Irak ve Suriye'deki kardeşlerini Filistin'deki direnişe katılmaya çağırdı. Bu, yakın zamanda İran'ın temel ilkesi olan ‘direniş ekseni’ doktrini ile uyumludur. Hamas ile İran arasındaki ilk kritik uzlaşma sınavı, Hamas'ın 2011'deki Suriye ayaklanmasından sonra, rejimin protestoculara yönelik baskısını desteklemediği dönemde yaşanmıştı ve o süreçte bağlar neredeyse kopmuştu. Zira Hamas'ın tutumu İran’ın direniş ekseni doktrininden önemli bir kopuşa işaret ediyordu.
Hizbullah, Dayf'ın savaşa katılma davetini doğrudan kabul etmemekle birlikte, müdahil olma olasılığını da tamamen reddetmedi. Hizbullah’ın Hamas'ı ‘söz ve eylemle’ desteklediği, grubun Lübnan'daki olayları izlediği ve hem yurt içinde hem de yurt dışında Filistin direnişiyle doğrudan temas kurduğu iddiası da bunu gösteriyor. Bu tutum, Hizbullah'ın 2021'de Hamas ile İsrail arasındaki Kudüs Kılıcı savaşında olduğu gibi, Hizbullah ile silahlı Filistinli gruplar arasında ortak operasyonlar kontrol odasının varlığına işaret eden önceki destek beyanlarıyla uyumludur. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, 25 Temmuz 2022'de İzzeddin el-Kassam Tugayları liderlerinden Muhammed es-Sinvar'ın 22 Mayıs 2022'de Hizbullah ile ortak bir güvenlik odası kurulduğunu duyurmasının ardından bunu doğrulamıştı.
Doğru hesaplamalar
Bu nedenle Hizbullah’ın açıklaması, Hizbullah'ın savaşa aktif olarak katılıp katılmamasına bakılmaksızın, mevcut çatışmalarda Hizbullah ile Hamas arasında doğrudan koordinasyonu doğruluyor. Hizbullah'ın savaşa herhangi bir doğrudan katılımı, hem Hizbullah hem de İran tarafından titizlikle hesaplanacak ve değerlendirilecektir. Kuşkusuz bu, mevcut bölgesel ve uluslararası ortamda İsrail'le savaşa girmeye hazır olup olmamalarına bağlı. Lübnan'daki ekonomik kriz ve Cumhurbaşkanlığı boşluğu, Hizbullah'ın seçeneklerini dikkatlice düşünmesini ve kâr-zarar dengesine göre karar vermesini gerektiriyor.
“Lübnan'daki ekonomik kriz ve Cumhurbaşkanlığı boşluğu, Hizbullah'ın seçeneklerini dikkatlice düşünmesini ve kâr-zarar dengesine göre karar vermesini gerektiriyor.”
Bu bağlamda Hizbullah'ın “Siyonist düşman hükümetine, Filistin direnişinin savaş alanında verdiği önemli dersleri kavraması” çağrısı, İsrail'e, Hamas'a karşı misillemede dikkatli olması gerektiği yönünde bir uyarı olarak yorumlanabilir.
Aslında Hizbullah’ın İsrail'e mesajı, özellikle İsrail'in operasyonlarının kapsamını kuzey cephesini de kapsayacak şekilde genişletmesi durumunda, zorlanmadıkça kendisiyle büyük ve kapsamlı bir savaşa girmek istemediğine dair bir beyanı içeriyor. Bu şu ana kadar pek olası değil. Ancak buradaki mesele yalnızca İsrail-Lübnan sınırındaki olası gelişmelerle sınırlı değil. Zira burada ortaya çıkan temel soru, İsrail'in Aksa Tufanı’na vereceği tepkinin beklenenden daha büyük ve daha şiddetli olması durumunda Hizbullah'ın ve İran’ın nasıl davranacağıdır. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun İsrail'in “bir operasyon veya bir savaş durumunda” olduğu yönündeki iddiası dikkate alındığında bu husus özellikle önemlidir.
Gerçek sınav
Dolayısıyla, İsrail'in tepkisinin sadece Gazze Şeridi'nde bile yayılması ve Hamas'ın sivil kayıplarının yanı sıra önemli kayıplar verme ihtimali, ‘arenaların birliği’ teorisi çerçevesinde hakiki ve ölümcül bir sınava tabi olacaktır. Bu anlamda teorinin son sınavı da olabilir. Cumartesi günü Hamas tarafından Gazze Şeridi civarındaki İsrail bölgelerine gerçekleştirilen özel operasyonun ardından yaşanan büyük gelişme ve İsrail'in de buna karşı özel bir karşılık verme olasılığı karşısında bu ‘arenalar’ birleşmeyeceklerse ne zaman birleşecekler?
Ancak İsrail'in bölgedeki, özellikle Suriye'deki mevzilerini hedef aldığında ‘direniş ekseninin’ her zaman kullandığı ‘uygun zaman ve yerde karşılık’ teorisinin mantığının, İsrail için de geçerli olması muhtemeldir. Bu eksene bağlı ülke ve kuruluşlarla yapacağı her türlü hareket, öncelikle İran'ın stratejik hesaplarına tabi olduğu için ‘arenaların birliği’ teorisi ortaya çıkmaktadır. Yani bu eksendeki her hareket, İran'ın bölgedeki ve dünyadaki öncelikler listesiyle bağlantılıdır. Buna rağmen, Aksa Tufanı operasyonu gibi büyük bir olay, bu öncelikleri yeniden düzenleyebilir. Bu ise doğaçlama, rastgele veya acele bir şekilde değil, dikkatli seçimlerin bir parçası olarak gerçekleşebilir.
“İsrail'in tepkisinin sadece Gazze Şeridi'nde bile yayılması ve Hamas'ın sivil kayıplarının yanı sıra önemli kayıplar verme ihtimali, ‘arenaların birliği’ teorisi çerçevesinde hakiki ve ölümcül bir sınava tabi olacaktır.”
Bu önceliklerden biri, Hizbullah'ın son yıllarda Lübnan'daki nüfuzunu en üst düzeye çıkararak Lübnan'ı İran için Batı Akdeniz'de önemli bir nüfuz alanı haline getirmiş olmasıdır. Bu etki sadece siyasi boyutla sınırlı değil, aynı zamanda güvenlik ve askeri boyutları da içeriyor. Özellikle de Hamas ve İslami Cihad Hareketi’nin başını çektiği İran yanlısı Filistinli gruplar için Lübnan, siyasi ve askeri-güvenlik varlığı açısından büyük ölçüde Suriye'ye bir alternatif haline geldiğinden beri durum bundan ibaret. Kısa bir süre önce Beyrut'taki Filistin Halk Kurtuluş Cephesi’ne (FHKC) ek olarak bu iki hareketin kapsamlı direnişi artırma çağrısı da bunu ifade etmektedir. Bu üçlü arasında gerçekleşen toplantıda hem Hamas hem de İslami Cihad Hareketi’nin temsil düzeyi oldukça dikkat çekiciydi. Hamas, Siyasi Büro Başkan Yardımcısı Salih el-Aruri, İslami Cihad Hareketi ise Genel Sekreter Ziyad en-Nahale tarafından temsil edildi. Ayrıca bu iki isim sık sık Beyrut'ta bulunuyor.
Savaş envanteri
Hizbullah ve İran, İsrail ile doğrudan bir savaşa hazır değil ya da bundan kaçınıyor. İki taraf aralarındaki sözde ‘caydırıcılık dengesinin’ olduğu gibi kalmasını tercih ediyor. Böylece iki taraf arasındaki herhangi bir açık çatışma Hizbullah'ın Lübnan'daki popüler ve siyasi konumunu etkilemeyecek. Şu an böyle bir yorum daha makul gözüküyor. Çünkü günümüzde Temmuz 2006 savaşında olduğu gibi yeniden inşa çabalarını karşılayabilecek uluslararası ve Arap kuruluşlarının varlığından söz edemiyoruz. Bu nedenle bu tür bir savaşın sebep olabileceği büyük yıkımın yanı sıra mevcut ekonomik koşullar ışığında bu yol tercih ediliyor. İsrail ile deniz sınırlarının çizilmesinde Lübnan adına hamleler yapan Hizbullah'ın, ekonomik krizin yükünü hafifletmek ve kendisini Lübnan'ın kurtarıcısı ve zenginliğinin koruyucusu olarak göstermek umuduyla Lübnan karasularından petrol çıkarmayı hedeflediğinden bahsetmiyorum bile.
Sonuç olarak, şu ana kadar Hamas ve İsrail arasındaki savaşın koşullarını çevreleyen veriler bizlere şunu göstermektedir: Direniş ekseni doktrini çerçevesinde İsrail ile kapsamlı bir çatışma yürütülürse ve bölge genelinde angajman kurallarını değiştirme konusunda bir gecikme yaşanırsa bunun sonucunda askeri operasyonların İsrail - Gazze Şeridi ile sınırlı kalması gerekebilir. Nihayetinde mesele, askeri operasyonların yürütülmesine, İsrail'in vereceği yanıtın boyutuna ve stratejik etkilerine bağlıdır. Kesin olan şu ki Hizbullah ve Hamas'ın daha önce bahsettiğimiz bir ortak operasyon odası bulunuyor. Bu oda şu an da aktif durumda ve Beyrut ana karargâh olarak kullanılıyor. Hizbullah’ın savaşa doğrudan katılmaması bu ortak operasyon odası içinde Hamas’ı desteklemediği anlamına gelmiyor.
* Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir