Savaşlar ve zafer sloganlarıyla yaşanan trajedimiz

Sonuçları açıkça görülen anlamsız savaşlar: iktidara yerleşen diktatörlükler, çöken ekonomiler, iç barışın olmayışı ve siyasi mafyaların ülkelerin kaderi üzerindeki hakimiyeti.

8 Kasım 2019'da Bağdat'ın Tahrir Meydanı'nda bir duvar resmi
8 Kasım 2019'da Bağdat'ın Tahrir Meydanı'nda bir duvar resmi
TT

Savaşlar ve zafer sloganlarıyla yaşanan trajedimiz

8 Kasım 2019'da Bağdat'ın Tahrir Meydanı'nda bir duvar resmi
8 Kasım 2019'da Bağdat'ın Tahrir Meydanı'nda bir duvar resmi

İyad el-Anber

25 yıldan kısa bir süre içinde üç savaşa tanıklık etmiş Irak kuşağından biriyim. Irak 2003'ten sonra iç savaşı andıran bir süreç yaşadı. Ülkemdeki son savaş, terör örgütü DEAŞ'a karşı verilen savaştı ve öyle görünüyor ki, aşırıcılık ve terör güçlerine karşı haklı olduğumuz tek savaş bu oldu. Avantajlarından biri Irak toplumunun birleşmesiydi. Ancak bu, Iraklıların savaşta elde ettiği gerçek zaferden yararlanmayı başaramayan hükümetlerin ve siyasi sınıfın kaçırdığı bir fırsat olarak kaldı.

Iraklılar savaşı ve trajediyi en çok yaşayan, mağdur olan, kayıplarını deneyimleyen ve yaşayan bölge halkları arasında yer alıyor. Tek liderin sloganları ve coşkulu konuşmaları dışında zaferin anlamını bilmiyorlar. Totaliter rejimler veya lider toplulukların anlayışında zafer, tek bir anlamla sınırlıdır; o da, bu liderin iktidarda veya hayatta kalmasıdır. Şehitler, dullar, yetimler gibi savaş mağdurları ya da toplumun militarizasyonunun önemi yoktur. Toplumlarımızın şu her iki durumdan da canı yandı: “Savaş ve savaşın kaybedilmesi kaygısı ve savaşın yararlılığı konusundaki kafa karışıklığı.” Savaşın kurbanları kimsenin umurunda değil ve savaşın sonuçlarına ilişkin bir yargılama da yok.

Sokaklarımız bile artık ne ölü pankartlarını ne de siyasi liderlerin düşmana karşı zafer işareti minvalindeki slogan ve rozetleriyle asılan resimlerini barındıramıyor. Buradaki ironi, kendilerine tahsis edilen büyük fonlara rağmen altyapının tahrip edilmesinden muzdarip olan bu alanların gerçekliğinde yatmaktadır. Yolsuzluk ve kötü yönetim, Irak'ın birçok bölgesinde hizmet durumunun iyileştirilmesinin önünde engel teşkil ediyor. Sonuç olarak yolsuzluk ve savaş Irak'ın yıkılmasına katkıda bulundu. Ancak en büyük hata, savaştaki zaferi, terörizmi ve şiddeti reddetme konusunda ulusal uzlaşmaya varmak için bir başlangıç noktası haline getirme fırsatını kaçırmak ve egemen sınıfın zaferin sonucunu vatandaş ile devlet arasındaki güveni yeniden tesis etmek için kullanamamasıydı. Tam tersi oldu, zafer asalak bir sosyal mafya sınıfının ve savaş tüccarlarının ortaya çıkması için bir fırsata dönüştü.

Irak ve Lübnan'da da durum benzer. Kötü yönetim ve yolsuzluklarla savaşı yaratanlar, devlete karşı kışkırtıcı mezhepçi söylem taşıyanların da katılımıyla siyasi blokların liderlerine dönüştüler. Toplum onları siyasi aptallıklarından dolayı cezalandırmadı, yargı kurumları da onları ihmallerinden sorumlu tutmadı. Irak burada Lübnan senaryosunu tekrarlıyor. Çoğu siyasi lider olan iç savaşın liderleri dün savaş cephelerinde buluşuyordu. Bugün siyasi diyalog masasında oturuyorlar. Mezhep mensuplarının mağdur olduğu anlamsız savaşlarda değişmediler ve kayıplarının tarihi sorumluluğunu üstlenmediler.

“Irak ve Lübnan'da da durum benzer. Kötü yönetim ve yolsuzluklarla savaşı yaratanlar, devlete karşı kışkırtıcı mezhepçi söylem taşıyanların da katılımıyla siyasi blokların liderlerine dönüştüler. Toplum onları siyasi aptallıklarından dolayı cezalandırmadı, yargı kurumları da onları ihmallerinden sorumlu tutmadı.”

Savaş yeni bir başlangıçtır ve trajedisine rağmen çatışmanın sona ermesi ihtimalini taşıyabilir. Ancak Orta Doğu'daki savaşlar hariç; bunlar anlamsız savaşlar! Başladığınız yere dönüyorsunuz ve kimse savaşın neden olduğunu ve neden tekrarlandığını sormuyor? Bunun yerine, hayali zaferlerimizi yüceltmekle meşgulüz. Zaferler, liderlerimizin anlayışına göre, şehirlerimiz yıkılsa ve savaşların ardından harabe haline gelse bile, iktidarda kalmaları anlamını taşır. Savaş oyunu iktidardakilere hitap ediyor. Çünkü hayatta kalmalarının ve milli kahramanlara dönüşmelerinin tek yolu budur. Kurbanlar sadece rakamlardan ibarettir. Yıkıma gelince, savaşta yıkılanların yeniden inşası için yurt dışından gelecek paralar için yarışa girenler var. Bu, savaş baronlarının zenginliğini artırmak için bir fırsat!

Filistinliler, 12 Ekim 2023'te güney Gazze Şeridi'ndeki Refah'ta İsrail'in hava saldırısında yıkılan binaların enkazının üzerinden arabalarıyla geçiyor.
Filistinliler, 12 Ekim 2023'te güney Gazze Şeridi'ndeki Refah'ta İsrail'in hava saldırısında yıkılan binaların enkazının üzerinden arabalarıyla geçiyor. (AFP)

Görünüşe göre savaş oyunu hâlâ birçok Orta Doğulu liderin ilgisini çekiyor. Savaşın davulları henüz Avrupalılardaki gibi tarih müzesine dönüştürülmedi. Bölgenin ufkunda “yıpratma” ya da “vekil” başlıklı savaşlar beliriyor. Suriye'deki savaş henüz rejimin lehine sonuçlanmış değil ve Esad cumhurbaşkanı olarak kaldığı sürece rejimin kesinlikle galip gelmesi bekleniyor! Yıkımın ve can kayıplarının boyutu ve Suriye'nin uluslararası ve bölgesel iradelerin mücadele alanına dönüşmesinin hiçbir önemi yok. Lübnanlılar, ilk kurbanın Lübnan ekonomisi olacağı yeni bir savaştan korkuyor. Yemen'de savaşan taraflar arasındaki çatışmanın çözümsüz geçmesi, daha fazla can kaybı anlamına geliyor. Bu can kayıpları uluslararası raporlarda rakamlara dönüşüyor. Ufukta hiçbir çözüm yok. Irak'ta savaş tüccarları, Irak'ı düşman bölgesel güçler için bir savaş alanı haline getirmeye çalışıyor. Şu söze inanırlar: “Savaş sesinden daha yüksek ses yoktur. Savaş olduğu sürece sorumlu tutulma konusunda güvendeler.”

Bütün bu başlıklar sonuçları açıkça görülen anlamsız savaşlar içindir. Bu savaşların sonuçları: iktidara yerleşen diktatörlükler, çöken ekonomiler, iç barışın olmayışı, siyasi mafyaların ülkelerin kaderi üzerindeki hakimiyeti ve hukukun üstünlüğünün olmadığı kırılgan devletler. Ama biz hala zaferlerin şarkısını söylüyoruz, önemli olan savaşın bitmesi ve siyasi liderliğimizin kalması ve genişlemesidir.

Rejimlerle sorunumuz halen devam ediyor, diktatör iç krizlerini dış düşmana ihraç etmek için savaşlara başlamadan önce ne bizi ne de barışı ve güvenliği sağlayabilecek yönetici olmalarını meşrulaştırdığımız kişileri düşünmüyor. Her durumda savaşlar kaçınılmaz bir kader haline geldi. Yöneticilerimiz, savaş ilan etme cesaretinden daha fazla cesaret gerektiren barış yapma mantığıyla düşünmüyorlar. Çünkü savaşlarının kendi konumlarını etkilemeyeceğini, çocuklarının veya ailelerinin mağdur olmayacağını çok iyi biliyorlar. Onlara zafer konuşması hazırlayıp kutlayanlar var ama kimse onları hatalarından sorumlu tutmuyor.

“Haklı savaşlar olabilir ama büyük acılarla sonuçlanmayan bir savaşa hiç tanık olmadım.” Eric Dortschmid'in "Tarihin Akışını Değiştirmede Tesadüf ve Aptallığın Rolü... Belirleyici Faktör" adlı kitabında söylediği gibi.

“Bütün bu başlıklar sonuçları açıkça görülen anlamsız savaşlar içindir. Bu savaşların sonuçları: iktidara yerleşen diktatörlükler, çöken ekonomiler, iç barışın olmayışı, siyasi mafyaların ülkelerin kaderi üzerindeki hakimiyeti ve hukukun üstünlüğünün olmadığı kırılgan devletler. Ama biz hala zaferlerin şarkısını söylüyoruz, önemli olan savaşın bitmesi ve siyasi liderliğimizin kalması ve genişlemesidir.”

Öyle görünüyor ki, Arap nesillerinin savaşlarla, savaşları yapanlarla ve sloganlarını pazarlayanlarla olan durumu, zaman geçmesine ve koşullar değişmesine rağmen değişmedi. Bu savaşlar binlerce ölü, yaralı ve yerinden edilmiş kişi meydana getirse bile. Yöneticiler ve liderler hâlâ zaferin şarkısını söylüyor. Savaş, insan haklarına saygılı, insan onurunu ve güvenliğini koruyan değerleri tehlikeye atıyor ve bu değerlere inananlar, ticaretini yapanlar, hatta onlarla tek gözle ilgilenenler için gerçek bir sınav istasyonu haline geliyor. Savaşları ve yıkımlarını reddeden insani değerler bölünmemeli, toplumlar üzerindeki egemenliklerini tarihi ve dini sloganlarla meşrulaştıran ideolojik sloganların ticaretine konu edilmemelidir. Bu ideolojik sloganların sonu ulusların ve insanların yok edilmesidir. Bu, sefil Arap dünyamızdaki hakim düşüncenin gerçek durumudur. Savaşların sonuçlarını ve yapılabilirliğini incelemek yerine şiddete ve yıkıma karşı ilkeli bir duruş sergilemenin gerekliliğini vurgulayanlar ile konuyu siyasileşmeden önce dinler arası bir çatışma meselesi olarak görmek isteyenler arasındaki ihanet tartışmalarına kaçmayı tercih ediyoruz.

Savaşlar ve zafer sloganlarıyla yaşanan trajedimiz, Alman yazar Erich Maria Remarque'ın "Batı Sahasında Her Şey Sessiz" adlı romanında dile getirildi: “Savaşa girenlerin umudu yok, öyle ya da böyle hastalanıyorlar. Birey savaştan sağ çıkarsa insan olarak varlığı azalır. Savaş, insanlığımızı ve vicdanımızı yozlaştırdığı için tüm insanlar ve doğa için ölüm cezasıdır.”

* Şarku’l Avşar tarafından Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir



Polis şiddeti iddiası Tunus sokaklarını karıştırdı

Başkent Tunus'ta Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarına karşı düzenlenen protesto gösterisinden bir kare (EPA)
Başkent Tunus'ta Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarına karşı düzenlenen protesto gösterisinden bir kare (EPA)
TT

Polis şiddeti iddiası Tunus sokaklarını karıştırdı

Başkent Tunus'ta Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarına karşı düzenlenen protesto gösterisinden bir kare (EPA)
Başkent Tunus'ta Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarına karşı düzenlenen protesto gösterisinden bir kare (EPA)

Tunus’ta bir adamın polis kovalamacasının ardından ailesinin ifadesine göre kendisine uygulanan şiddet sonucu hayatını kaybetmişti. Reuters'a konuşan görgü tanıkları, Tunus polisi ile bir kişinin uğradığı şiddet sonucu hayatını kaybetmesini protesto eden öfkeli gençler arasında dün gece üst üste ikinci kez çatışmaların çıktığını söylediler.

Tunus’taki bu tür şiddetin karıştığı protesto gösterileri, ülkede 2011 yılındaki Arap Baharı ayaklanmalarını tetikleyen devrimin yıl dönümü yaklaşırken yetkililer arasında protestoların diğer bölgelere de sıçrayabileceği endişesini artırıyor.

Tunus, çeşitli alanlarda artan protestolar ve grevlerin yanı sıra Tunus Genel İşçi Sendikası'nın gelecek ay ülke çapında grev çağrısı yapmasıyla birlikte, siyasi ve sosyal gerilimin tırmandığı bir dönemden geçiyor.

Son haftalarda, binlerce protestocu, ülkenin güneydeki Gabes kentinde hava kirliliğinin başlıca kaynağı olduğunu söyledikleri bir kimya fabrikasının kapatılması talebiyle protesto gösterisi düzenledi.

Öte yandan polis şiddeti sonucu öldüğü iddia edilen adamın yakınları, şahsın ehliyetsiz motosiklet sürerken polis tarafından takibe alındığı, dövüldüğü ve hastaneye kaldırıldığını, ancak daha sonra hastaneden kaçtığını, ancak dün kafasındaki bir kanama nedeniyle hayatını kaybettiğini söyledi.

Olayla ilgili henüz resmi bir açıklama yapılmadı.

Yerel kaynaklar ve basın, Kayravan Valisi’nin durumu yatıştırmak amacıyla, dün hayatını kaybeden kişinin ailesini ziyaret ettiğini ve hangi şartlarda öldüğünü belirlemek ve sorumluları tespit etmek için soruşturma açma sözü verdiğini bildirdi.

İnsan hakları örgütleri, Tunus Cumhurbaşkanı Kays Said'i muhaliflerini bastırmak için yargı ve polisi kullandığını iddia ediyor. Ancak Cumhurbaşkanı Said, hakkındaki bu suçlamaları kategorik olarak reddediyor.


(Video haber) Avustralya'da Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında silahlı saldırı: En az 10 ölü

Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
TT

(Video haber) Avustralya'da Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında silahlı saldırı: En az 10 ölü

Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.
Medyada dolaşan bir fotoğrafta saldırının failleri görülüyor.

Avustralya'nın Sidney kentinde bir plajda Yahudilerin Hanuka Bayramı kutlamaları sırasında meydana gelen silahlı saldırıda en az 10 kişi öldü, çok sayıda  kişi yaralandı. İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth'a göre olay sırasında yaklaşık 2 bin kişi panik içinde tahliye edildi ve birçoğu sığınaklara sığındı.

Öte yandan Avustralya polisi tarafından bugün yapılan açıklamada, olay nedeniyle Bondi Plajı'ndan uzak durulması çağrısı yapıldı. Polis daha sonra, silahlı saldırının ardından iki kişinin gözaltına alındığını duyurdu.

Şarku’l Avsat’ın Fransız Haber Ajansı AFP’den aktardığı  habere göre bir görgü tanığı, ‘siyah giysili iki kişinin’ plajda ateş açtığını söyledi.

dfgthy
Avustralya medyasında yayınlanan, saldırganlardan birine ait bir fotoğraf.

Avustralya medyası tarafından yayınlanan saldırganlardan birinin fotoğrafı

Öte yandan İsrail Cumhurbaşkanı Isaac Herzog, saldırıyı ‘Yahudilere yönelik acımasız bir saldırı’ olarak nitelendirerek kınadı.

uı89o
Kurtarma ekipleri, Sidney sahilinde meydana gelen silahlı saldırının ardından yaralı bir kişiyi taşıyor (AP)

Herzog, açıklamasında şunları söyledi:

“Sidney'deki kardeşlerimiz, Bondi Plajı'nda Hanuka'nın ilk mumunu yakmaya giden Yahudilere yönelik acımasız bir saldırıda kötü niyetli teröristler tarafından saldırıya uğradı.”

Görgü tanıkları, kutlamaya katılanların saldırı mahallinden panik halinde kaçtıklarını söylerken yerel medya, silahlı saldırganların olay yerinden kaçtığını ve yetkililerin yoğun bir arama çalışması yürüttüğünü bildirdi.


Hamas: Gazze’ye ve işgal altındaki topraklara her türlü vesayeti reddediyoruz

Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)
Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)
TT

Hamas: Gazze’ye ve işgal altındaki topraklara her türlü vesayeti reddediyoruz

Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)
Gazze şehrinin doğusundaki El-Tuffah mahallesinde yıkılmış bir bina (EPA)

Hamas, bugün (pazar) yaptığı açıklamada, Gazze Şeridi üzerinde her türlü vesayet ve manda uygulamasını reddettiğini duyurdu. Hareket, yayımladığı bildiride, “Gazze’ye yönelik her türlü vesayet ve mandayı reddediyoruz. İşgal altındaki topraklarımızın herhangi bir karışı üzerinde de vesayeti kabul etmiyoruz; zorla yerinden etme girişimleri ve Gazze’nin yeniden mühendisliğine yönelik çabalarla uyumlu adımlara karşı uyarıyoruz” ifadelerini kullandı.

Açıklamada, “Ulusal birliğin sağlanması ve ulusal uzlaşı inşa edilmesi için seferber olunması, işgalin ve onu destekleyenlerin planlarıyla yüzleşmenin tek yoludur” denildi.

Hamas, arabuluculara ve ABD yönetimine de çağrıda bulunarak, İsrail’e baskı yapılmasını, anlaşmanın maddelerini uygulamaya zorlanmasını ve anlaşmaya yönelik süregelen ve sistematik ihlallerinin kınanmasını talep etti.

gth
Trump'ın planına göre Gazze'den çekilmenin aşamalarını gösteren harita (Beyaz Saray)

Öte yandan dün İsrailli yetkililer, ABD yönetiminin Gazze’de savaşı sona erdirmeyi hedefleyen planın ikinci aşamasını şekillendirmek üzere çalıştığını ve çok uluslu uluslararası bir gücün gelecek aydan itibaren Gazze’de göreve başlamasının planlandığını açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın İsrail Kamu Yayın Kurumu’ndan (Kan 11) aktardığı habere göre Amerikalı yetkililer bu bilgileri son günlerde yapılan görüşmelerde İsrailli muhataplarına iletti.

ABD planına göre, barış komitesinin başkanlığını Birleşmiş Milletler’in eski Orta Doğu Özel Temsilcisi Nikolay Mladenov’un üstlenmesi, Gazze’de konuşlandırılması öngörülen uluslararası gücün komutasının ise bir ABD’li general tarafından yürütülmesi öngörülüyor.

Amerikalı yetkililere göre söz konusu gücün; güvenlik istikrarının korunması, geçiş sürecinin güvence altına alınması ve askeri operasyonların durmasının ardından Gazze’de yeni siyasi ve idari düzenlemelere zemin hazırlanması gibi görevler üstlenmesi planlanıyor.