Sudan: Savaşa karşı ‘birleşik cephe’ oluşturulmasının önündeki engeller

Savaşın patlak vermesinin ardından uluslararası toplum, Sudan kriziyle başa çıkmadaki etkisizliğini gerekçelendirmek için Sudanlı sivil güçler arasındaki birlik eksikliğine vurgu yaptı.

30 Ağustos 2023'te Darfur Bölgesi Başkanı Mini Arko Minawi’ye eşlik eden askeri konvoydaki savaşçılar. (AFP)
30 Ağustos 2023'te Darfur Bölgesi Başkanı Mini Arko Minawi’ye eşlik eden askeri konvoydaki savaşçılar. (AFP)
TT

Sudan: Savaşa karşı ‘birleşik cephe’ oluşturulmasının önündeki engeller

30 Ağustos 2023'te Darfur Bölgesi Başkanı Mini Arko Minawi’ye eşlik eden askeri konvoydaki savaşçılar. (AFP)
30 Ağustos 2023'te Darfur Bölgesi Başkanı Mini Arko Minawi’ye eşlik eden askeri konvoydaki savaşçılar. (AFP)

Emced Ferid et-Tayyib

Sudan'da ordu güçleri ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasında savaşın patlak vermesinden bu yana, sivil siyasi güçlerin birleşik bir cephede birleştirilmesi konusu, Sudan meseleleriyle ilgili siyasi tartışmalarda güçlü bir şekilde gündeme geldi. Daha doğrusu bu tartışma 25 Ekim 2021 darbesinden bu yana tüm şiddetiyle sürüyor.

Aslında darbe öncesi geçiş döneminin istikrarsızlığının nedenlerinden biri de siyasi güçlerin parçalanmasıydı ve bunun çeşitli nedenleri vardı. Bunların en önemlisi, geçiş otoritesini kontrol etme mücadelesiydi. Bu mücadele, geçiş hükümetine farklı siyasi ve idari yönelimleri empoze etmeye çalışan siyasi kuluçka merkezi ve iktidar koalisyonu kavramının yaratılmasıyla sonuçlandı. Geçiş hükümetini kontrol etme mücadelesi verenler, reform programlarını veya hükümet kararlarını durdurmaktan ve aksatmaktan, askeri unsurun nüfuzunu kullanmaktan veya yürütme organı üzerinde kitlesel baskı oluşturmak için medyada popülist söylem kullanmaktan çekinmedi.

Sudan'ın siyasi taraflarının ‘birlikte çalışamama’ geçmişi var. Anlaşmazlıklar geçiş hükümetinin çalışmalarını sekteye uğrattı. Bir zamanlar etkili bir siyasi grup olan Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG), hükümet görevleriyle ilgili tartışmalara girdi. Hükümetin bazı bölümleri üzerindeki kontrol, her biri kendi farklı gündemlerini sürdürmeye kararlı olan, farklı ideolojik gruplarla nasıl paylaşılacağına dair tartışmalarla doluydu.

Doğal olarak bu ilkesiz çatışmanın ilerlemesi birçok hükümet programının aksamasına yol açtı. Ordunun iktidarı ele geçirme açgözlülüğüne de yol açan bu çekişme ve rekabet, sivillerin bölünmesine ve ayrışmasına sebep oldu. Şimdiye kadar geriye kalan tek şey, devrimin gidişatını yönlendirmek için 2019'un başında oluşturulan orijinal koalisyondan kopuk yapılar, bir pankart ve bir isim.

25 Ekim 2021 darbesi öncesindeki geçiş döneminin istikrarsızlığının nedenlerinden biri de siyasi güçlerin parçalanmasıydı ve bunun çeşitli nedenleri vardı. Bunların en önemlisi geçiş otoritesini kontrol etme mücadelesiydi.

Darbeden sonra, çeşitli siyasi ve sivil kesimleri birleştirmek için birtakım girişimler oluşturuldu. O dönemde ÖDBG, siyasi ‘seçkinleri’ arkasında birleştirme çabalarına yönelik bu girişimlerden bazılarına çok etkili ve aktif bir şekilde katıldı. Bu arada darbeyi sona erdirmek ve iktidara geri dönüşünü garanti altına alacak bir tür sivil yönetimi yeniden tesis etmek için askeri kanatlarla müzakerelerini ve anlaşmalarını sürdürüyordu. Bu durum, insanların bu girişimleri, siyasi çizgisine destek sağlama ve bazı liderlerinin, orduyla önceden mutabakata vardığı bir oldubittiyi dayatma çabası olarak görmesine neden oldu. Hatta ittifakın izlediği yolu değerlendirme ve özeleştiri girişimleri bile oldu. Bunlar, gerçeklerin ve olayların üzerine atlayarak, konumları ve tarihleri ​​karıştırarak, dikkat dağıtmak ve konuya odaklanmak amacıyla, kamuoyunu genellikle tartışma konuları ile ilgisi olmayan ayrıntılarla doldurarak, kamusal imajı aklamak, bireyleri ve kurumları kriminalize etmek için tasarlandı.

hrt
Sudan'da yerinden edilmiş insanlar için barınağa dönüştürülen bir okulda yemek hazırlayan Sudanlılar. (AFP)

Savaşın patlak vermesinin ardından uluslararası toplum, Sudan kriziyle başa çıkmadaki etkisizliğini gerekçelendirmek için, Sudanlı sivil güçler arasındaki birlik eksikliğine vurgu yaptı. Sudan'da çalışan Batılı diplomatların, Sudan'daki felaketle ilgili her konuda operasyonel yetersizliklerine ilişkin sorulara yanıt verirken en sevdikleri bahane, sivil cephede birlik eksikliği oldu. Ama biz biliyoruz ki siviller silah taşımazlar ve ateşkes anlaşmalarına uymakla ilgilenen taraflar da değildirler. Bu savaşın sivil tarafı, uluslararası toplumun savaşı durdurma çabalarına tamamen dolaylı bir taraf olduğundan, ateşkes tartışmalarının hiçbirine katılmaya davet edilmeyenler de onlardı.

Aslında Sudan'ın istikrarının ve uzun vadede barışın sürdürülebilirliğinin sağlanması açısından, siviller arasında yaşanması gereken siyasi süreç büyük önem taşıyor. Diğer yandan iki taraf (Sudan ordusu ve HDK) üzerindeki baskının etkinliğini engelleyen şey, uluslararası toplumun krizle nasıl başa çıkılacağı konusundaki birlik eksikliği, uluslararası ve bölgesel girişimlerin çokluğudur.

Sudan’daki bu ilkesiz çatışmanın ilerlemesi birçok hükümet programının aksamasına yol açtı. Ordunun iktidarı ele geçirme açgözlülüğüne de yol açan bu çekişme ve rekabet, sivillerin bölünmesine ve ayrışmasına sebep oldu.

ÖDBG, 27 Nisan'da savaşı durdurmak ve demokrasiyi yeniden tesis etmek için Sivil Cephe'nin kurulduğunu duyurdu. Çok sayıda taban örgütünü ve ulusal şahsiyeti kuruluş bildirisini imzalamaya çekmeyi başardı. Ancak cephe, doğuştan itibaren geçmişin hastalıklarından etkilenmişti. İstenmeyen sivil aktörler, kuruluş bildirisini imzaladıktan sonra bile Cephe'nin bildirisinin dışında tutuldu. Cephe, sivilleri birleştirmeyi amaçladığı kadar, başka bir yere çizilen bir çizginin arkasında, kör siyasi desteği harekete geçirmeyi amaçlamıyordu.

Ardından, Mayıs 2023'te Cephe, Sudan ordusunu HDK milisleriyle özdeşleştirmek amacıyla, düzmece tecavüz iddialarının yer aldığı bir açıklama yayınladı. Açıklamayı yazanlar, tarafsızlık iddiası amacıyla, ordununkine benzer bir dizi suç uydurmaktan başka bir şey yapmadı. Ancak bu uydurmanın açığa çıkması, Cephe sahiplerinin bariz siyasi önyargılarını ortaya çıkardı ve Sudan çevrelerinde yoğun bir kargaşaya neden oldu. Cephe, açıklamayı geri çekmeye ve birkaç gün sonra özür dilemeye zorlandı. Bu özür, Cephe'yi kuran bildiriyi imzalayan birçok kişi ve kuruluşun geri çekilmesini engelleyemedi. Bunlardan en sonuncusu, geçtiğimiz hafta çekilen Kuzey Hartum Direniş Komiteleri'ydi. Komite yaptığı açıklamada, bu çekilmenin komite üyeleri tarafından yapılan taban oylamasının bir sonucu olduğunu belirtti. Anlaşmazlığın gerçek sebebi ise ÖDBG temsilcisinin, Cephe tarafından görevlendirilen bir komite tarafından hazırlanan siyasi vizyon önerisinde, HDK'nin suçlarından bahsetmeme veya kınamama ısrarıydı. Eylül ayı ortasında Etiyopya’nın başkenti Addis Ababa'da yapılan toplantı sonrasında ayrılıkların artmasının altında yatan sebep budur.

Girişimler ve kilit bir soru

Sudanlı sivilleri birleştirme girişimleri yaygın hale geldi. Afrika Birliği (AfB) ile Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi (IGAD), bu birliğin yaratılmasını çalışmalarının ana hedefi olarak belirledi. Eski Sudan Başbakanı Abdullah Hamduk da aynı ilkeyi benimsedi. Sudan'ın eski Washington Büyükelçisi Nureddin Sati ve bazı sivil toplum aktivistleri, aynı hedefe yönelik başka bir girişim başlattı. İnsani Diyalog Merkezi, Avrupa Birliği'nin (AB) desteğiyle diğerlerinden önce bir adım attı. Sivillerin birleşmesi için pek çok girişimde bulunuldu. Sivil Cephe’nin kuruluşundan bugüne kadar zamanının çoğunu aralarındaki koordinasyon toplantıları kapladı. Uluslararası toplum, savaşı durdurma çabalarının önceliği açısından, bu önemli hedefin başlı başına neye hizmet ettiğini merak etmeden, bir an bile durmadan bu girişimlere desteğini ve eleştirisini seferber etti.

Sivillerin birleşmesi için pek çok girişimde bulunuldu. Sivil Cephe’nin kuruluşundan bugüne kadar zamanının çoğunu aralarındaki koordinasyon toplantıları kapladı.

Sudan sivil siyasi cephesini birleştirme çabalarının karşı karşıya olduğu temel sorun platform değil içerik sorunudur. Soru şu: HDK ile ne yapacağız?

Geldiğimiz noktada Sudan ordusunun yanlış davranışlarına ilişkin sorunun çözüldüğünü görüyoruz. Sudan ordusunun siyasallaşma hastalığından mustarip olduğu konusunda geniş bir sivil mutabakat var. Sudan ordusunun, siyaset yapma, ekonomik faaliyetlerde bulunma ve siyasallaşmış unsurları saflarında tutma çemberinden çıkaracak kapsamlı bir reforma ihtiyacı var. Sudan ordusu, özellikle de karar alma mekanizmasının önemli yönlerini kontrol eden, devrik İslamcı rejimin unsurlarını ortadan kaldırmak zorunda. Ancak HDK konusu tartışılırken anlaşmazlık net bir şekilde kendini gösteriyor. Bazıları, faşist doğasına rağmen HDK'yi korumanın önemini savunuyor. Bu kusurlu mantık, Sudanlıların Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimîn) yönetimine karşı çıktığını ve onu devirene kadar ona karşı mücadele ettiklerini görmezden geliyor. Sudan halkının yaşama, insan onuru, kişisel güvenlik, hatta kişisel eşyalara ve evlere sahip olma hakkını daha önce ihlal eden ve halen de ihlal etmeye devam eden milislere ne demeli?

Nisan 2019'da Ömer el-Beşir rejimini devirerek zafer kazanan Sudan devrimi, HDK Komutanı Korgeneral Muhammed Hamdan Daklu (Hamideti) ve milislerine, geçmişin suçlarından arınmaları için en büyük fırsatı verdi. Aynı fırsat Sudanlı ordu liderlerine de verildi, ancak iki taraf da bu fırsatı değerlendiremedi.

scdfv
HDK güçleri, 29 Haziran 2019'da Hartum'un güneyindeki Mayo bölgesinde ordu destekli bir yürüyüş sırasında. (AP)

Sudan ordusu ve HDK, sivil yönetim kurma çabalarına karşı her türlü komployu gerçekleştirdi. Ardından 25 Ekim 2021 darbesinde hep birlikte saldırıp onu devirmek için ittifak kurdu. Bu savaş çıkınca HDK eski faşist yüzünü ortaya çıkardı. Uzun yıllardır Darfur'da, Kordofan'da ve Sudan'ın diğer bölgelerinde uyguladığı toplu katliamları, yağma ve tecavüzleri bu kez ulusal ölçekte yeniden gerçekleştirdi. Bazıları, 1956 yılında bağımsızlığını sağlayan devletin işlevsizliklerinden bahsetti. Ayrıca HDK’nin demokrasi ve sivil yönetim inşa etme çabaları hakkında alternatif bir hayali anlatı yaratarak, onun suçlarını haklı çıkarmak ve dikkati başka yöne çekmek istedi. Kuşkusuz demokrasiyi inşa etmek ve sivil yönetimi kurmak, Sudanlıları yerinden etmekle, evlerini yağmalamakla, başkentlerini yok etmekle veya Batı Darfur'daki Masalitlerin başına geldiği gibi, Sudan halkının bazı unsurlarına karşı etnik temizlik uygulamakla gerçekleşemez.

Sudan ordusu ve HDK, sivil yönetim kurma çabalarına karşı her türlü komployu gerçekleştirdi, ardından 25 Ekim 2021 darbesinde hep birlikte saldırıp onu devirmek için ittifak kurdu.

Bazıları HDK'nin kurumsal varlığını sürdürme arayışlarına o kadar daldı ki, milislerin ihlallerine dikkat çeken herkesi savaşı uzatmayı amaçlamakla; milislerin suçlarına dikkat çeken herkesi ordunun yanında yer almakla suçladı. Sanki diğer insanları karşı tarafın yanında yer almakla suçlayarak, siyasi önyargılarından uzaklaşmaya çalışıyorlardı. Müzakere ve çözüm yoluyla savaşı durdurmaya en yakın pozisyonların HDK tutumları olduğunu iddia ederek bu aldatmacayı savundular. Ancak milisler, geçen hafta el-Aylafun'a düzenlenen saldırıda olduğu gibi, önceden güvenli olan yeni bölgelere savaşın yayılmasını hızlandırdı. Bu esnada durumun nasıl olabileceği konusunda kendilerine kulak verebilecek kimseyle konuşmadılar. HDK, el-Ubeyd ve Zalingei şehirlerine yönelik vahşi saldırısını yineleyerek devam ettirdi. Tuti Adası sakinlerini, para karşılığında çıkış ve dönüş izni verecek noktaya kadar kuşatma altına aldılar. Şartlar gereği adayı terk etmek zorunda kalan vatandaşlar, evlerinden ve sivil tesislerinden çıktılar.

Gerilim sonrası

Missouri Üniversitesi'nde Tarih Bölümü’nden Prof. Dr. Abdullah Ali İbrahim, 8 Ekim'de ÖDBG'ye yazdığı ‘Savaşı durdurma çağrısı, önce savaşın ilerlemesini durdurmakla başlar’ başlıklı açık mektupta bu çelişkiye dikkat çekti. İbrahim yazısında şu ifadeleri kullandı:

“Gerilimin tırmanması savaşta bir dönüm noktasıdır. ÖDBG, tarafsız ve ‘savaşa hayır’ ilkesine bağlı kaldıkları sürece, savaş olmadan kendi yerlerinde durmakla görevlendirilmiştir. Savaşın duracağı yoktur. Çünkü savaş, memleketine dönmek için geçici olarak sığınılan bölgelerde de yayılmaktadır. Bu yerinden edilmiş insanlar, savaşı durdurma savunucusunun elindeki bir emanettir. Hiç kimse, savaş karşısında ‘evet’ diyenlere, Sudan halkına duyduğu şefkat yüzünden onun gibi ‘hayır’ diyememiştir. Bu savaşta masumların ne erkek ne de dişi devesi var. İktidar hırsına yenik düşmüş iki generalin kurbanı oldukları bir savaşa katlanıyorlar. Eğer ‘Savaşa Hayır’ güçleri mevcut olsaydı, Kuzey Kordofan Eyaleti’ndeki Umm Ruvaba şehri, belki de HDK'nin ellerinden veya onun yüzünden başına gelenlerden kurtulmuş olacaktı. 14 Eylül'de ordunun şehirden çekilmesinin ardından HDK, kontrolünü genişletmek için geri döndü. Kaynaklar, HDK'nin geri dönmesinin ardından kentte tam bir kaos, yağma ve terörizm yaşandığını, kentin güney pazarındaki dükkanların çoğunun yıkılıp yağmalandığını, ayrıca bazı vatandaşların tutuklandığını söyledi.

Kaynaklar, marketlerin kapatıldığını ve vatandaşların çoğunun saldırıya uğrama korkusuyla evde kaldığını belirtirken, HDK ise işlerine dönmeleri, klinik ve marketler açmaları yönünde çağrıda bulundu. Ordunun savaşmadan ve gönüllü olarak terk ettiği bir kentte, savaşın sona ermesini isteyenlerin, HDK ile kent arasında açılan müzakere alanını, savaşın ilerlemesini önlemek için değerlendiremedikleri açıktır.

Bazıları HDK'nin kurumsal varlığını sürdürme arayışlarına o kadar daldı ki, milislerin ihlallerine dikkat çeken herkesi savaşı uzatmayı amaçlamakla; milislerin suçlarına dikkat çeken herkesi ordunun yanında yer almakla suçladılar.

Siyaset bilimci Hannah Arendt, ‘Totalitarizmin Kaynakları’ (The Origins of Totalitarianism) adlı kitabında, yalanlarıyla gerçeği bağdaştırarak güç kazanmaya çalışan liderlerin propagandalarından ve gerçeklerin aşırı derecede küçümsenmesinden bahsediyor. Çünkü onların yaklaşımlarındaki hakikat, tamamen onu uydurabilecek insanın gücüne bağlıdır. Belki de Sudan siyasetinin liderlerinin hatırlamaları gereken şey, birlik arayışlarının yeni bir totalitarizm üretme veya buna izin verme hedefi değil, totalitarizmi yenme hedefi olduğudur. Faşizm, onu görmezden gelen ya da geçici olarak ondan faydalanmaya çalışan başkalarının gübresiyle büyüyor.

Yanlış yaparak insan haklarına hizmet edilemez ve adalet, adaletsizlikle sağlanamaz. Şu sorunun cevabı üzerinde anlaşmaya varılabilir: “Faşiste ne yapacağız?”. Bu, Sudan'da adalet, demokrasi ve istikrar devletinin nasıl kurulacağı konusunda anlaşmaya varmanın ilk adımıdır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Majalla dergisinden çevrilmiştir.



BAE havayolları Orta Doğu'ya yönelik birçok uçuşu iptal etti

Bir Emirates Havayolları uçağı (Şarku'l Avsat)
Bir Emirates Havayolları uçağı (Şarku'l Avsat)
TT

BAE havayolları Orta Doğu'ya yönelik birçok uçuşu iptal etti

Bir Emirates Havayolları uçağı (Şarku'l Avsat)
Bir Emirates Havayolları uçağı (Şarku'l Avsat)

İsrail'in İran'ın nükleer tesislerine ve balistik füze programına yönelik saldırılarının ardından bölgede yaşanan gerginlik nedeniyle BAE havayolu şirketleri, bazı uçuşlarını iptal ettiklerini veya güzergahlarını değiştirdiklerini duyurdu.

Etihad Airways, mevcut gelişmeler nedeniyle bugün Abu Dabi ile Tel Aviv arasındaki bazı uçuşlarını iptal ettiğini duyurdu. Şirket, çalışma ekiplerinin uçuşlarının iptal veya ertelenmesinden etkilenen yolcularına yardım etmeye başladığını ve ilgili makamlarla sürekli koordinasyon içinde bölgedeki durumu yakından takip ettiğini belirtti.

Etihad Airways, “misafirlerinin ve uçuş ekibinin güvenliğinin en önemli önceliği olduğunu” vurgulayarak, bu önlem nedeniyle yaşanabilecek rahatsızlıktan dolayı üzüntüsünü dile getirdi.

Aynı bağlamda, Fly Dubai şirketi, İran ve İsrail üzerinde hava sahasının geçici olarak kapatılması nedeniyle bazı uçuşlarının etkilendiğini duyurdu.

Şirket, Amman, Beyrut, Şam, İran ve İsrail'e giden uçuşların geçici olarak askıya alındığını, ayrıca bir dizi uçuşun iptal edildiğini, rotalarının değiştirildiğini veya menşe yerlerine geri döndürüldüğünü belirtti.

Dubai Havalimanı'nı merkez olarak kullanan havayolu şirketi, durumu yakından takip ettiğini ve uçuş tarifesinde gerekli değişiklikleri yaptığını belirterek, “Yolcuların ve mürettebatın güvenliği önceliğimizdir” dedi.

Emirates Havayolları, 13 Haziran 2025 tarihinde Irak, Ürdün, Lübnan ve İran'a olan uçuşlarını iptal ettiğini duyurdu. İptal edilen destinasyonlar arasında Basra, Bağdat, Tahran ve Amman yer alırken, 14 Haziran'da Tahran'a olan ek bir uçuş da iptal edildi.

Şirket, Dubai üzerinden bu destinasyonlara seyahat edecek yolcuların bir sonraki duyuruya kadar kabul edilmeyeceğini vurguladı ve etkilenen yolcuların seyahat acenteleri veya şirket ofisleriyle iletişime geçerek yeniden rezervasyon seçeneklerini öğrenmelerini ve şirketin web sitesinden uçuş durumlarını takip etmelerini istedi.

Havayolu şirketi yaptığı açıklamada, “Bu önlem nedeniyle oluşabilecek rahatsızlıktan dolayı özür dileriz. Gelişmeleri yakından takip etmeye devam ederken, yolcularımızın, çalışanlarımızın ve operasyonlarımızın güvenliği önceliğimiz olmaya devam edecektir” denildi.

Uçuşların aksamasının ardından İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, İran'ın başlıca uranyum zenginleştirme tesisini ve bir dizi nükleer bilim insanını hedef aldıklarını açıkladı. Bu açıklama, İran'ın balistik füze programıyla birlikte bölgedeki gerginliği daha da tırmandırdı.