Netanyahu’ya İsrailli esirlerin ailelerinin hareketini bölmeye çalıştığı yönünde suçlamalar yöneltiliyor

“Sorulan soruların hepsinin yanıtı yok. Ancak kesin olan bir şey var: Netanyahu hükümeti ulusal bir felakettir.”

Binyamin Netanyahu, pazar günü Hamas’ın elinde bulunan esirlerin aileleriyle yaptığı görüşme sırasında (DPA)
Binyamin Netanyahu, pazar günü Hamas’ın elinde bulunan esirlerin aileleriyle yaptığı görüşme sırasında (DPA)
TT

Netanyahu’ya İsrailli esirlerin ailelerinin hareketini bölmeye çalıştığı yönünde suçlamalar yöneltiliyor

Binyamin Netanyahu, pazar günü Hamas’ın elinde bulunan esirlerin aileleriyle yaptığı görüşme sırasında (DPA)
Binyamin Netanyahu, pazar günü Hamas’ın elinde bulunan esirlerin aileleriyle yaptığı görüşme sırasında (DPA)

10 gündür devam eden savaşla birlikte İsrailliler, savaş zamanlarında hükümeti eleştirmeyen ve başbakanı hedef almayan tarihi geleneklerini bozdu. Eleştiri halkası, sol ve muhalefetteki güçlerin ötesine geçti. Birçok eski askeri lider, kamp liderlerinden biri olan Benny Gantz’ın hükümet saflarına katılmasından sonra bile hükümetin performansını hedef almaya başladı. Başbakan Binyamin Netanyahu, yaptığı hataları tekrarlayarak, kendisini eleştirenlere bizzat bol bol malzeme vermiş oldu.

İşler öyle bir noktaya ulaştı ki, Yedioth Ahronoth gazetesi, bu eleştirileri gerekçelendiren bir başyazı yayınlayarak, Netanyahu’nun kibrinin, bu hataların sorumluluğunu üstlenmemesinin ve bu hatalara yol açan politikayı sürdürmesinin, yetkili herkesin onu eleştirmesine neden olduğunu ifade etti. Haaretz gazetesi de başyazısında hükümetin performansının, hizmet sisteminin çöküşünün sinyallerini verdiğini belirtti. Gazete bu konuda örnekler vererek şu ifadeleri kullandı:

“Başbakanlık Ofisi görevini yerine getirmiyor. Bunun sonucunda da tüm bakanlıklar görevlerini yerine getirmekte zorlanıyor. Genel müdürün istifa ettiği olağanüstü dönem için gerekli beş bakanlık da (ulusal güvenlik, eğitim, medya, istihbarat ve kültür) dahil olmak üzere bugün, hükümetteki en az altı bakanlık, bir genel müdür olmadan faaliyet gösteriyor. İstihbarat Bakanlığı’nda bir genel müdür atama zahmetine bile girmediler. Diğer bakanlıklarda genel müdürler var. Ancak Başbakanlık Ofisi Müdürü gibi onlar da vasıflı oldukları için değil, sorumlu bakanın siyasi yardımcıları oldukları için seçildiler.”

Gazete yazısını şöyle devam ettirdi:

“Aşırı sağ hükümet ilk gününden beri üst düzey mesleki pozisyonlarda bulunanlara, hukukun üstünlüğüne ve sağlıklı yönetime karşı verdiği savaşla meşgul. Değerli profesyoneller, yalnızca resmiyetlerini ve profesyonel konumlarını korumaya cesaret ettikleri için düşman ilan edildiler. Birçoğu yenik düştü ve ayrılmaya zorlandı. Sonuç; özellikle bu büyüklükteki bir felaketin ışığında hükümetin, halka sağlaması gereken temel hizmetleri sunmasına izin vermeyen araç eksikliği ve performans eksikliği oldu.”

Fotoğraf altı: Netanyahu’nun pazar günü Hamas tarafından esir alınan İsrailli vatandaşların aileleriyle yaptığı toplantıdan bir kare (DPA)
Netanyahu’nun pazar günü Hamas tarafından esir alınan İsrailli vatandaşların aileleriyle yaptığı toplantıdan bir kare (DPA)

Gazete başyazısını sonlandırırken “Devam eden başarısızlıklarla ilgili sorulan soruların hepsinin yanıtı yok. Ancak kesin olan bir şey var: Netanyahu hükümeti ulusal bir felakettir” ifadelerini kullandı.

Netanyahu, dokuz gün süren tereddüt ve ertelemenin ardından, Hamas’ın elinde bulunan İsrailli esirlerin aileleriyle görüşmeyi kabul etmişti. Gözlemciler toplantıyı özetlerken, “Netanyahu onlara bir tuzak kurdu ancak içine kendi düştü” ifadelerini kullandı. Netanyahu muhaliflerinin söylediklerine göre toplantı, savaşın ortasında medya manşetlerine yansıyan bir skandala dönüştü.

Eleştirmenlerin söylediklerine göre Netanyahu, esirler meselesini gündeminin merkezine koymadı. Eleştirmenler, ABD Başkanı Joe Biden’ın, ABD’li esirlerin aileleriyle Zoom uygulaması üzerinden uzun bir toplantı yapmamış olsaydı, İsrail Başbakanı’nın onlarla görüşmeyi düşünmeyeceğini söyledi. Netanyahu, savaşın bu aşamasında, özellikle medyada bedeli çok sayıda Filistinli tutuklunun veya tüm Filistinli tutukluların serbest bırakılması olsa bile, Hamas’la anlaşılması yönünde çağrılar varken, kendisine baskı yapılmasını engellemek için ailelerle görüşmekten kaçındı.

Fotoğraf altı: İsrail, Hamas Hareketi’nin 7 Ekim’de Gazze Şeridi sınırında başlattığı sürpriz saldırı sonrasında 199 kişiyi esir aldığını açıkladı (DPA)
İsrail, Hamas Hareketi’nin 7 Ekim’de Gazze Şeridi sınırında başlattığı sürpriz saldırı sonrasında 199 kişiyi esir aldığını açıkladı (DPA)

Bu arada esir aileleri güçlü bir şekilde örgütlendi. Bir dernek kurarak ailelere yardım için bağış ve gönüllülük kampanyası başlattılar. Esirlerin yaşlarını, ihtiyaçlarını, hangi ilaçları kullandıklarını ve gıda alerjilerini öğrenmek için bilgi topladılar. Yabancı esirlerin ülkeleriyle temas kurdular ve esirlerle iletişime geçmeye yardımcı olması için Kızılhaç ile iletişime geçtiler. Ayrıca bir sekreterlik oluşturup sözcü seçtiler. Tel Aviv’in kalbindeki Şalom gökdeleninde ofis kiraladılar. Netanyahu’nun uzun süre kendileriyle görüşmekten kaçınması üzerine, pazar sabahı ofisini arayarak, kendisiyle hemen görüşmek istediklerini, aksi takdirde kamuoyuna başvuracaklarını bildirdiler. Kamuoyuna başvurmak, savaşın başından beri Netanyahu’ya, hükümetine ve yardımcılarına karşı büyük bir kampanya yürüten, onu başarısızlıkların sorumluluğundan kaçmak ve başarısızlıklarla ilgili bir soruşturma komitesi kurulursa, suçlamalardan paçasını sıyırma derdinde olmakla suçlayan basına olayın taşınması demekti.

Bu nedenle Netanyahu, hızla ailelerden yedi kişilik bir grupla görüştü. Basından kaçmak için toplantıyı Ramle kentindeki askeri üste, gözlerden uzakta gerçekleştirdi. Toplantı sırasında onlara güçlü bir empati yaklaşımı göstermeye çalıştı ve onları tek tek kucaklayarak şaşırttı. Onlara bir saat ayıracağını söylese de toplantı iki saat sürdü. Netanyahu, her birinin Hamas tarafından esir alınan çocuklarının hikayesini anlatmasına müsaade etti. Onlara, savaşın amaçlarından birinin esirlerin serbest bırakılması olduğunu söyledi. Netanyahu “Hepsinin serbest kalmasını istiyorum. Ancak bir kısmının serbest bırakılmasını sağlayabilecek olursak tereddüt etmeyiz” dedi. Onlara, Hamas’ın hükümete baskı yapmak için bir halk ayaklanması çıkarmasına yardım etmemeleri çağrısında bulunarak “Esirlerin durumunu önceliklerimizin en üstüne koyduk” dedi. Toplantıdakiler, Netanyahu’nun gösterdiği yakınlıktan etkilendiler. Öyle ki, bazıları daha sonra onun sıcak tavrına şaşırdıklarını söyledi. Bununla birlikte görüşme sırasında Netanyahu’nun ofisine giren bir yetkili, yüksek sesle bazı esir ailelerinin dışarıda olduğunu ve kendisiyle görüşmek istediğini söyledi. Netanyahu “Sıkıntı yok, içeri gelsinler” dedi. İçeriye biri dindar olmak üzere dört kişi girdi. İçlerinden ikisi Netanyahu ve hükümetini övdü. Ondan “zafer elde edene ve Hamas ortadan kaldırılana” kadar savaşı sakin ve dikkatli bir şekilde yürütmesini istediler. Her biri, esir olarak alınan bir yakınının olduğunu, zafer için gerekirse onları feda etmeye hazır olduklarını ifade ederek, “Önemli olan Hamas’taki bu DEAŞ teröristlerine boyun eğmemektir” dediler.

Fotoğraf altı: Hamas savaşçıları tarafından kaçırılan Shani Nicole Louk’un yakını, pazar günü Ramle şehrinde Netanyahu ile yaptığı görüşmenin ardından gazetecilere konuşuyor (AFP)
Hamas savaşçıları tarafından kaçırılan Shani Nicole Louk’un yakını, pazar günü Ramle şehrinde Netanyahu ile yaptığı görüşmenin ardından gazetecilere konuşuyor (AFP)

Daha sonra orada bulunanlardan tanınmış ve eski bir avukat, bu kişilerin kim olduğunu araştırmaya çalıştı. Esirlerin ailelerinden biri olarak kayıtlı değillerdi. Aralarında çıkan tartışma kavgaya dönüştü. Toplantının sonunda bu dört kişi, bir basın açıklaması yaparak, esirlerin serbest bırakılması için hükümetle omuz omuza verilerek bir hareket oluşturulduğunu duyurdu. Burada aileler, Netanyahu’nun bir tuzak kurduğunu anladı. Zira Netanyahu, esirlerin ailelerini, esirler meselesine bakılmaksızın savaşın devam etmesi konusunda kendisini destekliyorlarmış gibi göstermek istiyordu. Oysa ailelerin kendisinden ne pahasına olursa olsun yakınlarını güvenli bir şekilde geri getirmesini istediklerini biliyordu. Mevzu, Netanyahu’nun politikasıyla esir alanların yanında, esir alınanların da öldürülmesine yol açabileceği eleştirilerine maruz kalınca skandala dönüştü. İsrail, Hamas’ın sürpriz saldırısını başlattığı 7 Ekim’den bu yana İsrailliler, yabancılar ve çifte vatandaşlar da dahil olmak üzere 199 esiri tuttuğunu söylüyor.

İbrani medyası, Netanyahu ve yardımcılarının eylemlerine ilişkin birden fazla olayı gündeme getirdi. Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın, pazar günü Netanyahu’yla görüşmek için ofisine geldiği ancak arabasının içeriye alınmasına izin verilmediği için geri dönmek zorunda kaldığı ortaya çıktı. Netanyahu’nun bunu, Gallant’ın Gazze Şeridi çevresindeki beldelerin onarım sürecini yönetecek bir kişiyi atama kararından memnun olmadığı için yaptığı ortaya çıktı. Gallant, askeri geçmişi olan ve hükümetin iktidar ve yargı sistemini devirme planına karşı düzenlenen protesto gösterilerinin liderlerinden biri olan Roni Numa’yı seçmişti. Bu yüzden Netanyahu, onarım sürecini yürütmek üzere, Başbakanlık Ofisi’nde kendisine yakın isimlerden biri olan Dimona Nükleer Reaktörü’nün Başkanı Moshe Adri’nin liderliğinde özel bir ekip kurdu.

Fotoğraf altı: Hamas’ın elindeki esirlerin Tel Aviv’deki bir duvara yapıştırılmış posterleri (DPA)
Hamas’ın elindeki esirlerin Tel Aviv’deki bir duvara yapıştırılmış posterleri (DPA)

Sızıntılara göre Numa’nın atanmasını reddetme kararı, ailesine düşman olduğu gerekçesiyle Netanyahu’nun eşi Sara’dan geldi. Sara’nın aldığı ve kocası Binyamin’in uyguladığı tek kararın bu olmadığı ortaya çıktı. Avigdor Liberman’ın savaşı yönetecek olağanüstü hal hükümetine dahil edilmesini engelleyen de Sara’ydı. İsrail İletişim Bakanı Shlomo Karhi’nin, savaşın getirdiği olağanüstü halden yararlanarak, medya ve yayın özgürlüğüne ilişkin kanunlarda değişiklik yapıp “savaş zamanında hükümete ve devlet simgelerine karşı kışkırtmayı yasaklayan” bir dizi tasarıyı geçirme teklifinin arkasında da Sara vardı. İsrail Başbakanı’nı eleştirenlere göre bu, Netanyahu ve ailesinin, hükümetin Hamas saldırısındaki başarısızlıklarına ve bu saldırıdaki kişisel sorumluluğuna yönelik geniş çaplı eleştirilere ne kadar kapalı olduklarını gösteriyor.



Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
TT

Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)

Gazze Şeridi’nde şu anda tıkanma yaşayan ateşkes anlaşması, Hamas’ın ikinci aşamada öngörülen idari ve güvenlik düzenlemelerine ilişkin çekinceleri ve kamuoyuna yansıyan talepleriyle yeniden gündeme düştü. Bu gelişme, ABD’den ikinci aşamaya geçiş konusunda ‘perde arkasında’ yürütülen çabalara dair açıklamaların yapıldığı bir döneme denk geldi.

Hamas’ın dün açıkladığı ve silahsızlanma, barış konseyi, istikrar güçleri ile Gazze Şeridi’nin yönetimi için bir komite oluşturulmasına ilişkin dört ana başlığı içeren bu çerçeveye dair değerlendirmelerde görüş ayrılığı yaşanıyor. Şarku’l Avsat’a konuşan bazı uzmanlar, söz konusu taleplerin ikinci aşamaya geçişi zorlaştıran krizleri ortaya koyduğunu ve hareketin üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik manevralar olduğunu savunurken, diğerleri ise İsrail kaynaklı engellere rağmen Hamas’ın anlaşmayı uygulama konusunda ciddiyetini yansıttığı görüşünü dile getiriyor.

ABD Başkanı Donald Trump tarafından önerilen ve geçtiğimiz ekim ayında Gazze’de ateşkes sağlanmasına temel oluşturan barış planı, başkanlığını Trump’ın üstleneceği bir barış konseyi kurulmasını, bu konseyin Filistinli teknokratlardan oluşan bir komiteyi denetlemesini, Hamas’ın silahsızlandırılmasını, savaş sonrası Gazze yönetiminde rol almamasını ve istikrar güçlerinin konuşlandırılmasını öngörüyor.

Hamas’ın Gazze’deki lideri Halil el-Hayye, hareketin kuruluşunun 38. yıl dönümünde yaptığı açıklamada, silahın işgal altındaki halklar için uluslararası hukukla güvence altına alınmış bir hak olduğunu belirterek, bu hakkın korunmasını ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını güvence altına alan her türlü önerinin incelenmesine açık olduklarını ifade etti.

El-Hayye, Trump planında yer alan ve ABD Başkanı’nın liderliğinde kurulması öngörülen barış konseyinin görevinin, ateşkes anlaşmasının uygulanmasını gözetmek, finansmanı sağlamak ve Gazze Şeridi’nin yeniden imarını denetlemek olduğunu vurguladı. Filistinliler üzerinde ‘her türlü vesayet ve manda uygulamasını’ ise reddettiklerini söyledi.

Gazze Şeridi’nin yönetimi için Filistinli bağımsız isimlerden oluşan bir teknokratlar komitesinin derhal kurulması çağrısında bulunan el-Hayye, Hamas’ın tüm alanlardaki yetkileri bu komiteye devretmeye ve görevlerini kolaylaştırmaya hazır olduğunu kaydetti. Kurulması planlanan uluslararası gücün görevinin ise Gazze sınırlarında ateşkesi korumak olması gerektiğini vurguladı.

El-Hayye ayrıca, arabuluculara ve özellikle ‘temel garantör’ olarak nitelendirdiği ABD yönetimi ile Başkan Trump’a, İsrail’i anlaşmaya saygı göstermeye ve uygulamaya zorlamak için çalışmaları, anlaşmanın çöküşe sürüklenmesine izin vermemeleri çağrısında bulundu.

asdfr
Başlarında yük taşıyan kadınlar, Gazze Şeridi'nin güneyinde yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlamak için temizlenmiş araziye kurulan çadırların önünden geçiyor. (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk geçen hafta yaptığı açıklamada, ateşkesin ilan edilmesinden bu yana Gazze’de sarı hattın gerisinde kalan bölgede 350’den fazla İsrail saldırısının belgelendiğini ve en az 121 Filistinlinin hayatını kaybettiğini söyledi. Öte yandan Hamas liderlerinden Raid Saad, cumartesi günü İsrail’in Gazze’de aracını hedef alan saldırısında öldürüldü.

İsrailli yetkililer, ABD yönetiminin Gazze’de savaşı sona erdirmeyi amaçlayan planın ikinci aşamasını şekillendirmek üzere çalışmalar yürüttüğünü ve çok uluslu uluslararası gücün gelecek aydan itibaren bölgede göreve başlamasının planlandığını belirtti. İsrail Yayın Kurumu’na göre, ABD’li yetkililer bu bilgileri son günlerde yapılan görüşmelerde İsrailli muhataplarına iletti.

İsrail Kanal 14 televizyonu, kasım ayının sonlarında yaptığı bir haberde, ABD’nin uluslararası istikrar gücünün Gazze’de konuşlandırılması için tarih olarak ocak ayının ortasını belirlediğini, nisan ayı sonunu ise bölgedeki silahsızlanma sürecinin tamamlanması için nihai takvim olarak öngördüğünü aktarmıştı. Kanal, bu hedeflerin gerçeklikten kopuk bir beklenti olduğunu ve sürecin yeniden ertelenebileceğini kaydetmişti.

El-Ehram Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde İsrail meseleleri uzmanı olan Mısırlı analist Dr. Said Ukkaşe, Hamas’ın ortaya koyduğu çerçevenin ikinci aşamada ilerleme ihtimalinin zayıf olduğunu gösterdiğini ve bunun daha fazla İsrail saldırısını tetikleyebileceğini savundu. Ukkaşe, bu tutumun, tehlikeli koşullar altında ilerleyen ikinci aşama yükümlülükleri öncesinde Hamas üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik ‘manevralar’ olduğunu ifade etti.

Hamas dosyasına odaklanan Filistinli siyaset analisti İbrahim el-Medhun ise İsrail’in anlaşmayı sabote etmeye yönelik tekrarlanan engellerine rağmen ikinci aşamaya geçilmesi ve uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. Silah meselesine ilişkin olarak Hamas’ın, Filistin iç kamuoyunda derinlemesine bir diyalog yürüttüğünü, Kahire’deki arabulucularla da şeffaf ve açık görüşmeler yaptığını belirten el-Medhun, tüm taraflarca kabul edilebilecek bir vizyonun şekillenebileceğini ve hareketin barış güçlerinin varlığına açık olduğunu söyledi.

Hamas’ın ortaya koyduğu bu çerçeveye arabulucuların henüz yorum yapmadığı bir ortamda, Mısır Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, İngiliz mevkidaşı Yvette Cooper ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde Gazze’de geçici bir uluslararası istikrar gücünün konuşlandırılmasının önemini vurguladığını bildirdi. Abdulati, ateşkesin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve Trump planının ikinci aşamasına ilişkin yükümlülüklerin uygulanmasının önemine dikkat çekti.

Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) düzenlenen Sir Bani Yas Forumu’na katılımı sırasında konuşan Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesinin gerekliliğini ve uluslararası istikrar gücünün oluşturulmasının önemini yineledi.

Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, cuma günü gazetecilere Gazze anlaşmasındaki gelişmelere ilişkin yaptığı açıklamada, “Barış anlaşmasının ikinci aşamasına yönelik olarak şu anda perde arkasında çok sayıda sessiz planlama yürütülüyor… Kalıcı ve sürdürülebilir bir barış sağlamak istiyoruz” ifadelerini kullandı.

ABD’nin Wall Street Journal gazetesi, cumartesi günü yetkililere dayandırdığı haberinde, Trump yönetiminin Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlamak amacıyla bir ABD’li generalin komutasında 10 bin askerden oluşan çok uluslu bir güç oluşturmayı hedeflediğini aktardı. Haberde, bazı ülkelerin, gücün görev kapsamının Hamas’ın silahsızlandırılmasını da içerebileceğine yönelik çekinceleri nedeniyle henüz asker göndermediği belirtildi.

Gazete ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, Gazze’de konuşlandırılması planlanan bu güç için yaklaşık 70 ülkeden askerî veya mali katkı talebinde bulunduğunu, ancak yalnızca 19 ülkenin asker göndermeye ya da ekipman ve lojistik destek gibi farklı şekillerde katkı sunmaya istekli olduğunu yazdı.

Ukkaşe, Trump’ın 29 Aralık’ta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yapacağı görüşmede ikinci aşamanın başlatılması için baskı kuracağını öngörerek, İsrail’in bu aşamaya girmeyi kabul edeceğini ancak çekilmelerin uygulanmasına ilişkin müzakerelerin süresiz biçimde uzayabileceğini söyledi.

El-Medhun ise Kahire’nin İsrail kaynaklı engellerin farkında olduğunu ve anlaşmanın başarısızlığa uğramasına yol açabilecek muhtemel İsrail gerekçelerini ortadan kaldırmak için ikinci aşamaya geçişin hızlandırılmasını talep edeceğini ifade etti.


Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
TT

Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)

Tunus'un merkezindeki Kayravan şehrinde, cumartesi akşamı, polis ve gençler arasında art arda ikinci gece çatışmalar yaşandı.

Ailesinin ifadesine göre, çatışmalar bir kişinin polisin kovalamacası ve ardından kendisine yönelik şiddet sonucu ölmesinin ardından patlak verdi. Ölen kişinin akrabaları, ehliyetsiz motosiklet kullandığını ve bir polis aracı tarafından takip edildiğini söylüyor. Ardından dövülerek hastaneye kaldırılan adam, hastaneden kaçmayı başardı. Cumartesi günü geçirdiği kafa travması sonucu hayatını kaybetti.

Tunus'ta da yüzlerce kişi, muhalefet dernekleri ve partilerinin çağrısına yanıt olarak, dördüncü hafta üst üste başkentte "özgürlükleri savunmak ve Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarını protesto etmek" amacıyla gösteri düzenledi.


Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
TT

Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)

Lübnan-İran ilişkileri çok hassas bir aşamaya geldi ve şu anda, İran liderliği kararını verip Lübnan işlerine müdahalesini durdurmadığı sürece, kontrolden çıkma ve önlenemez olumsuz sonuçlar doğurma riskiyle karşı karşıya. Önde gelen bir siyasi kaynak Şarku’l Avsat'a durumu böyle aktardı. İran'ın Beyrut'taki elçileri müdahaleyi reddederken, Lübnan'daki resmi makamlar müdahaleyi kanıtlayan delillere sahip olduklarını vurguluyor.

Kaynak, İran'ın müdahalesine örnekler verdi; bunlardan ilki, resmi davet olmadan elçilerin gelmesiydi ve resmi görüşmelerinin çoğunun, Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad hareketlerinin önderliğindeki görüşmelerini haklı çıkarmak için siyasi bir kılıf sağlama bağlamında kaldığını vurguladı.