Arap ülkelerinde İsrail'in Gazze'deki hastane saldırısına karşı gösteriler düzenlendihttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/4614416-arap-%C3%BClkelerinde-i%CC%87srailin-gazzedeki-hastane-sald%C4%B1r%C4%B1s%C4%B1na-kar%C5%9F%C4%B1-g%C3%B6steriler
Arap ülkelerinde İsrail'in Gazze'deki hastane saldırısına karşı gösteriler düzenlendi
İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki El-Ehli Baptist Hastanesine yönelik saldırısı Filistin'in yanı sıra Mısır, Lübnan, Tunus, Ürdün, Cezayir, Yemen, Fas, Irak, Libya ve Moritanya'da protesto edildi
Arap ülkelerinde İsrail'in Gazze'deki hastane saldırısına karşı gösteriler düzenlendi
(AFP)
İşgal altındaki Batı Şeria'nın çeşitli kentlerinde İsrail'in hastane saldırısına karşı gösteriler düzenlendi.
Ramallah'ın merkezindeki El-Menara Meydanı'nda toplanan Filistinliler şehrin sokaklarında yürüyüşe geçti. Filistin bayrakları taşıyan göstericiler, Gazze'deki saldırıyı kınayan pankartlar açtı.
Batı Şeria'daki Filistinliler, Nablus ve El Halil şehirlerinde de benzer protesto yürüyüşleri gerçekleştirdi.
Mısır
Mısır’ın başkenti Kahire’de aralarında basın mensuplarının da bulunduğu yüzlerce kişi, Filistin halkına destek ve dayanışma gösterisinde bir araya geldi.
Gazeteciler Sendikasının önünde toplanan göstericiler, ellerinde Filistin bayraklarıyla "Halk İsrail'i devirmek istiyor", "Büyükelçi dışarı, Filistin özgürdür" ve “Direniş terör değil, İsrail terördür” sloganları attı.
Lübnan
Lübnanlılar ve ülkedeki Filistinli mülteciler, İsrail'i kınamak ve Gazze ile dayanışma göstermek için ABD'nin Beyrut Büyükelçiliği önünde büyük bir gösteri düzenledi.
Ellerinde Filistin bayrağı taşıyan binlerce gösterici yoğun güvenlik önlemlerin alındığı elçilik binasına yaklaşmak istedi. Ancak güvenlik güçleri, elçilik etrafında kurduğu birden fazla barikat ile eylemcilerin binaya yaklaşmasına izin vermedi.
Tunus
Tunus'ta binlerce kişi başkentteki Habib Burgiba Caddesi'nde gösteri yaparak İsrail'in Gazze'deki El-Ehli Baptist Hastanesine saldırısını kınadı.
Filistin direnişiyle dayanışma mesajı veren göstericiler, "Direniş direniştir, uzlaşma yoktur" ve "Şehit Allah'ın sevgilisidir" sloganları attı.
Ülkedeki tüm siyasi hareketlerin yoğun katılım gösterdiği gösteride Tunus ve Filistin bayrakları beraber göndere çekildi.
Tunus'un birçok şehri de İsrail saldırılarını kınayan gösterilere sahne oldu.
Ürdün
Ürdün'de binlerce kişi, başkent Amman'daki İsrail büyükelçiliği yakınında düzenlenen Gazze'yle dayanışma gösterisine katıldı.
Göstericiler, İsrail'in El-Ehli Baptist Hastanesine yönelik saldırısını kınadı.
Ürdün polisinin gösteride yoğun güvenlik önlemi aldığı görüldü.
Cezayir
Cezayirliler, İsrail'in abluka altındaki Gazze Şeridi başta olmak üzere işgal altındaki Filistin topraklarında gerçekleştirdiği saldırıları protesto etti.
Başkent Cezayir'in yanı sıra Vahran (Oran), Varkala, El-Ağvat ve Setif kentlerinde sokaklara inen binlerce Cezayirli, İsrail’in Filistin’deki saldırılarına tepki gösterdi.
Filistin ve Cezayir bayrakları taşıyan göstericiler, İsrail'i kınayan sloganlar attı.
Yemen
Yemen'de binlerce kişi ülkenin Sana ve Taiz şehirlerinde İsrail'in hastane saldırısına karşı gösteri düzenledi.
Sana'da İran destekli Husiler tarafından düzenlenen gösteriye binlerce kişi katıldı. Göstericiler, Filistin bayrağı ve hastanede yüzlerce Filistinlinin öldürülmesini kınayan pankartlar taşıdı.
Taiz şehrinde de binlerce Yemenli, sivil toplum kuruluşu Filistin'i Destekleme Halk Komitesinin çağrısıyla düzenlenen büyük gösteriye katıldı.
Libya
İsrail'in abluka altındaki Gazze'de El-Ehli Baptist Hastanesini bombalamasının ardından Libya'da başkent Trablus'taki Şehitler Meydanı'nda toplanan yüzlerce kişi, ellerinde Filistin bayraklarıyla protesto gösterisi düzenledi.
Libyalılar Misrata kentinde de İsrail'in Gazze'deki saldırılarını protesto etti.
Irak
İsrail'in Gazze Şeridi'nde yüzlerce Filistinlinin ölümüne neden olan hastane saldırısı Irak'ın Kerkük kentinde düzenlenen gösterilerle protesto edildi.
Kerkük Valiliği, Sağlık Müdürlüğü, Belediye Müdürlüğü, Kerkük Havaalanı ile bazı kamu kurumları önünde toplanan devlet memurları, İsrail'in Gazze'deki El-Ehli Baptist Hastanesi'ne düzenlediği saldırıya tepki gösterdi.
Irak ve Filistin bayrakları taşıyan eylemciler, İsrail'in Gazze'de hastaneyi vurarak işlediği savaş suçunu kınadı.
Fas
Fas'ın çeşitli bölgelerinde düzenlenen gösterilerde İsrail'in Gazze'deki El-Ehli Baptist Hastanesine saldırısı protesto edildi.
Fas basını ve sosyal medyada yer alan haberlere göre, başkent Rabat'ın yanı sıra Tanca, Tatvan, Kazablanka, Fes, Meknes, Şafşavan, Agadir, Kelmim, Evlad Tayime, Vecde ve El-Cedide kentlerinde Gazze'ye destek gösterileri vardı.
Gösterilerde, İsrail'in sivilleri hedef alan saldırılarını kınayan ve Batılı ülkelerin İsrail'e desteğini eleştiren sloganlar atıldı.
Moritanya
Moritanya'da binlerce öğrenci İsrail'in Gazze'deki El-Ehli Baptist Hastanesine saldırısını kınamak için başkent Nuakşot'ta yürüyüş yaptı.
Nuakşot Üniversitesi'nden şehir merkezine doğru yürüyen göstericiler İsrail saldırılarını kınayan sloganlar attı.
Türkiye ve Yeni Suriye: Siyasette ve sahada uzlaşılarhttps://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5094347-t%C3%BCrkiye-ve-yeni-suriye-siyasette-ve-sahada-uzla%C5%9F%C4%B1lar
Suriye'nin kuzeyindeki Münbiç şehrinde Türk devriyesi (AFP)
TT
TT
Türkiye ve Yeni Suriye: Siyasette ve sahada uzlaşılar
Suriye'nin kuzeyindeki Münbiç şehrinde Türk devriyesi (AFP)
Ömer Önhon
Esed rejimini deviren operasyonun anlık bir gelişme olmadığı, hazırlıklarının Türkiye, ABD ve diğer ülkelerin farklı düzeylerde katılımıyla bir yılı aşkın süre önce başladığı yönündeki spekülasyonlar gün geçtikçe artıyor. Ancak Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, harekatın planlanması için diğer ülkelerle ya da gruplarla önceden herhangi bir koordinasyon yapılmadığını açıkladı. Fidan, Suudi Arabistan merkezli Al Hadath televizyonunda Suriye’deki son duruma ilişkin değerlendirmesinde “(Türkiye) harekât başladıktan sonra, Heyet Tahrir Şam (HTŞ) ve diğer muhalifler tarafından harekât başladıktan sonra, bunun en kansız, en problemsiz, en maliyetsiz şekilde nasıl olması için yoğun bir çaba gösterdik ama onun öncesinde hiçbir ülkeyle veya hiçbir grupla bir araya gelip böyle bir planlama ve çalışma içerisinde olmadık” ifadelerini kullandı.
Esed rejiminin devrilmesinin ardından HTŞ ve Halk Koruma Birlikleri (YPG) Suriye sahnesinde iki önemli yerel aktör olarak ortaya çıktı.
El Kaide ve Nusra Cephesi kökenli, 2015 yılından bu yana İdlib'i kontrol eden HTŞ, terör örgütü olarak tanımlanmasına rağmen Türkiye, ABD ve diğer Batılı ülkelerle ilişkilerini geliştirebilmiş gibi görünüyor.
HTŞ lideri Ahmed eş-Şera (eski adıyla Ebu Muhammed el-Culani) örgütün imajını yeniden şekillendirmeye çalışıyor. Bunun için kamuoyu önünde daha ılımlı bir dil kullanıyor. ‘Devrimci bir zihniyetten devlet kurucu bir zihniyete geçme’ çağrısında bulunan Şera, istikrarın sürdürülebilirliği için hukuka ve kurumlarına dayalı bir devlet kurulması’ gerektiğini vurguladı.
HTŞ'nin şu anda Suriye'yi yönettiği ve geçiş döneminden sonra da bu rolü sürdürmeye niyetli olduğu anlaşılıyor. Kısacası HTŞ imajını yeniden markalaştırmaya çalışarak, dünyaya ‘biz eski biz değiliz’ mesajı veriyor. Ancak eylemlerin sözlerle örtüşüp örtüşmeyeceğini zaman gösterecek.
Bu arada Suriye Geçici Hükümeti, Suriye Devrimci ve Muhalif Güçler Ulusal Koalisyonu (SMDK), Suriye Milli Ordusu (SMO) ve diğer silahlı gruplar gibi öteki muhalif gruplar ya sessiz kalarak ya da ortalarda görünmeyerek gölgelere çekildiler.
YPG'nin manevraları
Öte yandan YPG, ABD, Rusya, İran ve Esed rejimi de dahil olmak üzere tüm büyük oyuncularla ilişkilerini sürdürerek, Suriye'de istikrarlı bir güç olmaya devam etti. Esed rejiminin düşüşü, Türkiye'nin altyapı ve lider kadrosuna yönelik operasyonları, SMO'nun doğuya doğru ilerleyişi ve Suriye dosyasından uzaklaşma arzusunu dile getiren Trump'ın tutumu karşısında ayakta kalmak için bilinçli manevralar yapıyor.
YPG, başından beri Suriye devriminin yanında olduğunu söyleyerek bir sürpriz yaptı. YPG’nin omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) lideri Mazlum Abdi, HTŞ ile Fırat Nehri'nin iki yakasında her iki tarafın da sınırlarına riayet edeceğini ve çatışmadan kaçınacağını belirten bir anlaşma yaptıklarını duyurdu. Abdi ayrıca DEAŞ'ı yenmek için ABD ve Uluslararası Koalisyon güçlerinin arabuluculuğunda Türkiye ile diyaloglar yürütüldüğünü belirtti.
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, Türkiye'nin ister Irak'ta ister Suriye'de olsun etnik köken olarak Kürtlerle bir sorunu olmadığını vurguladı, ancak PKK ve YPG'yi ortadan kaldırma temel hedefini yineledi.
Öte yandan Türkiye gerek Irak'ta gerekse Suriye'de, etnik köken olarak Kürtlerle bir sorunu olmadığının altını çizdi. Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler ise Türkiye’nin PKK ve YPG'yi ortadan kaldırma temel hedefini yineledi.
Güler, YPG ile Kuzey Irak'taki Kandil Dağı'nda konuşlu PKK arasındaki bağlantıların yanında, bu bağlantılarla ilişkili daha geniş siyasi hedeflerin kesin ve inkâr edilemez olduğunu belirtti. Buna Türkiye'deki yeni sözde barış süreci de dahil.
YPG'nin kendini feshetmekten başka çaresi olmadığını vurgulayan Bakan Güler, Türkiye'nin ‘Suriyeli olmayan tüm üyelerin, özellikle de Türkiye ve Irak'taki PKK kadrolarının Suriye topraklarından ayrılması ve Suriye uyruklu savaşçıların silahlarını teslim etmesi’ yönündeki başlıca iki şartının altını bir kez daha çizdi.
Karmaşık geçiş süreci
Rakip gruplar, yerel aktörler ve uluslararası güçler farklı hedefler peşinde koşarken, Suriye'nin geçiş süreci belirsizliklerle dolu olmaya devam ediyor. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre HTŞ'nin imajının yeniden şekillenmesi ve YPG'nin manevraları yeni yönelimlere yol açabilir. Ancak bu değişimlerin sonucunun kalıcı istikrara mı yoksa daha fazla çatışmaya mı yol açacağı belirsiz.
Milli Savunma Bakanı Güler, ülkesinin bu hususları ABD'ye bildirdiğini ve YPG'ye yönelik politikasını yeniden gözden geçirmesini istediğini, ancak ABD'nin bu alandaki politikasında en azından şimdilik önemli bir değişiklik görünmediğini açıkladı.
Suriye'nin bu aşamadaki önceliklerini şöyle sıralayabiliriz:
1- Devletin çöküşünü önlemek, kamu düzenini sağlamak ve halkın temel ihtiyaçlarını karşılamak.
2- Suriye devleti için yeni bir siyasi ve idari yapı oluşturulması.
3- Silahlı grupların dağıtılması ve çeşitli grupların elinde olan çok sayıdaki silahların toplanması.
Suriyeliler ayrıca, başta Sednaya Hapishanesi olmak üzere Esed rejiminin hapishanelerinde binlerce tutuklunun sistematik işkenceye maruz kalmasından ve öldürülmesinden sorumlu olan kişilerden hesap sorulmasını istiyor.
Suriye'de yeni siyasi-idari yapının oluşumu şu aşamalara göre ilerliyor:
1- İdlib'i yıllarca yöneten Suriye Kurtuluş Hükümeti'nin üyelerinden oluşan ve aralarında Başbakanı’nın da bulunduğu geçici bir hükümet kuruldu. Hükümetin tüm üyeleri HTŞ’den oluşurken, hükümette kadın, muhalif ve Alevi, Dürzi, Türkmen, Kürt ve Hristiyan gibi azınlıkların temsilcisi bulunmuyor.
2- Geçici hükümetin görev süresinin mart ayında dolmasının ardından başlaması beklenen bir sonraki geçiş döneminin, daha kapsayıcı bir geçiş hükümeti kurarak bu eksikliği gidermesi bekleniyor. Ancak bu konuda ne kadar ileri gidileceğini zaman gösterecek.
3- Esed rejiminin 2012 tarihli anayasasının yerini alacak yeni bir anayasanın hazırlanması. Anlaşmazlığın olduğu başlıca noktalar ise şöyle:
İdari yapının niteliği (merkezi bir sistem mi, yoksa yerel yönetimi mi olacak?)
Anayasanın kimliği (sivil mi yoksa İslam hukukuna dayalı mı olacak?)
4- Suriye halkının kendilerini kimin yöneteceğini seçebilmesi için belirlenecek bir tarihte özgür ve çoğulcu seçimlerin yapılması.
Yıllar süren yıkımın ardından Suriye ekonomisini yeniden inşa etmek herkes için zorlu bir görev olacak. Suriye ekonomisi 2011 ile 2023 yılları arasında yüzde 85 oranında küçülürken, yeniden yapılanmanın maliyetinin en az 300 milyar dolar olacağı tahmin ediliyor.
Uluslararası toplum ve bazı bölgesel güçler mali destek sağlasa da bu destek sınırlı kalacak ve Suriye'nin kendi kaynaklarını bulması önemini koruyacak. Bu konuda ise şu yollar izlenebilir:
1- Halktan vergi toplanması.
2- Yabancı yatırımın çekilmesi.
3- Üretim, sanayi ve ihracat sektörlerinin güçlendirilmesi.
4- Doğal kaynakların kullanımının optimize edilmesi.
Suriye'nin belki de en önemli kaynağı petrol. Suriye’de 2011 yılından önce günlük yaklaşık 380 bin varil petrol üretiliyordu. Bugün petrol sahaları, askeri ve idari operasyonlarını uluslararası fiyatların çok altında petrol satarak finanse eden Kürt ağırlıklı YPG’nin kontrolü altında. Petrol sahaları YPG'nin kontrolünden kurtarılıp Suriye halkının yararına kullanılmalı.
Suriyeliler yaptırımların kaldırılmasını dört gözle beklerken, bunun gerçekleşmesi siyasi ve hukuki koşullar çerçevesinde uzun zaman alabilir. ABD'nin seçilmiş Başkanı Donald Trump, Suriye’nin bir ‘Suriye meselesi' olduğunu söyleyerek mesafe koymaya çalışsa da bunun olması pek mümkün görünmüyor. ABD'nin Suriye'deki rolünün boyutu ileriye dönük önemli bir mesele olmaya devam ediyor.
Ancak önümüzdeki dönemde en kötü senaryolardan korkuluyor. Bu senaryolar ise şu olasılıkları öne çıkarıyor:
1- Selefi gruplar kendi katı muhafazakâr görüşlerini ülkenin siyasi ve sosyal hayatına dayatabilir ve kendi ideolojik ilkelerine dayalı bir hükümet kurabilirler.
2- Öte yandan, YPG özerk yönetim projesini güçlendirmeye ve gelecekte daha da geliştirmeye çalışabilir.
3- Kürtlerin, Dürzilerin ve Alevilerin ayrılıkçı emeller peşinde koşması halinde Suriye'nin toprak bütünlüğü tehdit altına girebilir. (Bu bağlamda İsrail'in son zamanlarda Suriye'deki azınlıkların, özellikle de Kürtlerin ve Dürzilerin korunmasına atıfta bulunması bir tesadüf değil.)
4- Esed rejimi, İran’ın ve Rusya'nın desteğiyle nüfuzunu yeniden kazanmaya çalışabilir.
5- Suriye yeniden kaosa ve iç savaşa sürüklenebilir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın on iki yılın ardından Türkiye'deki ekonomik durumdan sonra karşılaştığı en zor dosyalardan biri olan Suriye dosyasında önemli bir atılım gerçekleştirmeyi başardığına şüphe yok. Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Başkanı İbrahim Kalın'ın Şam’a yaptığı ziyaret, Türkiye'nin nüfuzunun açık bir göstergesiydi. Kalın'ın Ahmed eş-Şera'nın kullandığı araçla şehrin sokaklarında dolaştığı ve Emevi Camii'nde namaz kıldığı görüntüler, Ankara'nın Suriye'deki siyasi ve diplomatik ağırlığını gösteren kasıtlı bir sembolik mesaj ise amacına ulaştığı açık.
Ancak bu sıra dışı hamle, geniş çaplı tartışmalara yol açarak Suriyeliler ve yabancı gözlemciler arasında soru işaretlerine neden oldu. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, MİT Başkanı Kalın’ın Şam ziyaretinin bölgesel ve uluslararası güçlerle varılan mutabakatları iletmek amacıyla yapıldığını açıklamakta gecikmedi. Fidan, bu hamlenin Şam'a götürdüğü mesajların şunları içerdiğini vurguladı:
1- Terör örgütlerinin yeni siyasi aşamayı kullanmalarının önlenmesi.
2- Başta Hristiyanlar, Kürtler, Aleviler ve Türkmenler olmak üzere azınlıklara adil muamele edilmesi.
3- Bir sonraki aşamada tüm kesimleri temsil eden kapsayıcı hükümetin kurulması.
4- Suriye'nin komşularına karşı bir tehdit olmaması için gerekli önlemlerin alınması.
Türkiye'nin 12 yıldır kapalı olan Şam Büyükelçiliğini 14 Aralık'ta yeniden açması dikkat çekici bir adımdı. Büyükelçiliğin kapanması kararını, o dönemde Türkiye'nin Şam Büyükelçisi olarak görev yaptığım sırada bizzat ben almıştım.
Özetle, Türkiye geçtiğimiz iki hafta içinde uluslararası arenada eşi benzeri görülmemiş kazanımlar elde ederek siyasi süreci ve Suriye’nin yeniden inşasını kolaylaştırmaktan DEAŞ'ın geri dönüşünü engellemeye ve mültecilerin geri dönüşünü sağlamaya kadar çeşitli alanlarda Suriye'nin geleceğini şekillendirebilecek önemli bir aktör olarak ön plana çıktı.
Ancak Türkiye'nin şu anki ayrıcalıklı konumuna rağmen, birtakım zorluklar ve belirsizlikler var olmaya devam ediyor. Dolayısıyla Suriye'de başarılı bir siyasi geçiş sürecinin sağlanamaması ve kaosa geri dönülmesi ihtimali, Türkiye'ye ağır bir yük getireceğinden Ankara'nın temkinli olması ve ölçülü adımlar atması gerekiyor.
Bu yüzden Türkiye, Suriye krizine kapsamlı, sürdürülebilir ve kalıcı bir çözüm bulunmasında yapıcı ve destekleyici bir rol üstlenmedeki kararlılığını her fırsatta vurguluyor.