Gazze’nin işgali: İhtimaller ve sorular…

İsrail’in 23 Ekim’de düzenlediği saldırı Gazze’de büyük bir yıkıma neden oldu. (EPA)
İsrail’in 23 Ekim’de düzenlediği saldırı Gazze’de büyük bir yıkıma neden oldu. (EPA)
TT

Gazze’nin işgali: İhtimaller ve sorular…

İsrail’in 23 Ekim’de düzenlediği saldırı Gazze’de büyük bir yıkıma neden oldu. (EPA)
İsrail’in 23 Ekim’de düzenlediği saldırı Gazze’de büyük bir yıkıma neden oldu. (EPA)

Halid Hamade

İsrail Gazze'yi yok etmeye, uluslararası insan hakları hukukunu ve savaş yasalarını ihlal etmeye ve büyük savaşa hazırlık için güçlerini seferber etmeye devam ediyor.  Uluslararası toplumun İsrail'i ateşi kesmeye zorlaması mümkün olmadığından bu savaşın nelere yol açacağına dair sorular cevaplanmayı bekliyor…

Kahire’de 21 Ekim’de düzenlenen ve ABD Başkanı Joe Biden, Almanya Şansölyesi Olaf Scholz, Birleşik Krallık Başbakanı Rishi Sunak ve Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’ın katılmadığı Barış Zirvesi’nde yaşananlara değinmek lazım.

Arap gruplar ile Avrupalı yetkililer arasında ‘İsrail’in kendini savunma hakkı’ ve ‘Hamas hareketini açıkça kınama’ konusunda yaşanan anlaşmazlık sebebiyle, zirve sonuç bildirisini yayınlayamadı. Cumhurbaşkanlığı açıklamasında da belirtildiği üzere Mısır, ‘katılımcıların, son on yıllarda Filistin meselesine yönelik uluslararası yaklaşım tarzının yeniden değerlendirilmesinin önemi konusunda hemfikir oldukları küresel bir barış çağrısı başlatmasını’ istedi. Böylece mevcut krizden yakın ve öngörülebilir vadede, Haziran 1967 sınırlarında ve başkenti Doğu Kudüs olan bağımsız Filistin devletinin kurulmasına zemin hazırlayan gerçek ve ciddi barış sürecinin yolunu açacak yeni bir siyasi irade ve ruhla çıkılabilsin...  

“İsrail ile Hamas’ın 17 yıl boyunca pekiştirdiği istikrarsız birliktelik (kanlı gerginlik devreleri ve ardından Gazze halkının çalışıp İsrail’e mal ihraç edebildiği ekonomik barış dönemleri) hiç şüphe yok ki yaklaşan yangından sağ çıkamayacak.”

Batı’nın zirvede Mısır’ınkinden farklı tutumu, ABD’nin zirve sona erdikten birkaç saat sonra Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’ne (BMGK) önerdiği karar tasarısı yoluyla ABD tarafından kısa sürede hayata geçirildi. ABD’nin ateşkes ya da savaşın durdurulması için herhangi bir çağrı içermeyen tasarısının detayları, ABD’nin farklı bir yaklaşıma sahip olduğunu teyit ediyor. Üstelik bu yaklaşım, sadece Gazze’de büyüyen kriz ya da bütünüyle Filistin meselesi değil, aynı zamanda ABD’nin Ortadoğu’da çatışma kuralları denebilecek şey söz konusu olduğunda da farklılaşıyor. Şöyle ki:

A- ABD’nin tasarısı, İsrail’in nefsi müdafaa hakkını vurguluyor.

B- İran’dan Hamas da dahil olmak üzere bölgenin dört bir yanında barışı ve güvenliği tehdit eden milislere ve terörist gruplara silah ihracatını durdurmasını talep ediyor.

C- Tüm ülkeleri ‘Gazze’de şiddet alanının genişlemesini ya da bölgenin diğer noktalarına sıçramasını engellemeye ve bunu da Hizbullah ve diğer silahlı gruplardan tüm saldırıları hemen durdurmalarını talep ederek yapmaya’ çağırıyor.

D- Kendilerini kurtarmaya çalışanların da aralarında bulunduğu sivillerin korunması için çağrı yapıyor ve ülkelerin ‘terör saldırılarına’ karşılık verirken uluslararası hukuka bağlı kalmaları gerektiğine dikkat çekiyor.

E- Gazze Şeridi’ne yönelik yardımların ‘sürekli, yeterli ve engelsiz’ girmesi için çağrıda bulunuyor.

ABD’nin bu karar tasarısının yayınlandığı sırada ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), ABD güçlerine yönelik son saldırılara karşılık olarak Ortadoğu’ya (sayısını belirtmediği) askerî birliklerin yanı sıra Gerald Ford ve Dwight Eisenhower adlı iki uçak gemisine eklenmek üzere THAAD tipi hava savunma sistemi ve daha fazla Patriot hava savunma füze sistemi göndereceğini duyurdu.  Bunların önümüzdeki iki hafta içinde bölgeye ulaşması bekleniyor. Şam ve Halep havalimanlarının 22 Ekim Pazar sabahı bombalanıp, bir hafta içinde İsrail uçakları tarafından ikinci kez hizmet dışı bırakılmaları da ABD’nin bölgedeki milislere silah gönderimini durdurma hamlesi bağlamında değerlendirilebilir.

Fotoğraf Altı: Gazze sınırı yakınlarındaki İsrail tankları ve askerleri. (EPA)
Gazze sınırı yakınlarındaki İsrail tankları ve askerleri. (EPA)

ABD’nin bu yoğun saha eylemleri, Washington’ın karar tasarısıyla, özellikle de ülkelere yaptığı ‘savaş alanının genişlemesini önleme ve Hizbullah ile diğer silahlı gruplardan tüm saldırıları hemen durdurmalarını ve İran’dan da silah ihracatını kesmesini talep etme’ çağrısına ilişkin iki maddeyle tutarlı. Bu aynı zamanda Başkan Biden ile Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın bölgeye yaptıkları ziyaret esnasında benimsedikleri tutumlarla da örtüşüyor. Bu tutumlarda bölge ve ortaklar için güvenliğin yeniden tanımlandığını ve ABD ile bölgedeki ortakları arasındaki tek anlaşmazlığın, Gazzeli savaşçıları Gazze Şeridi’nden halkı daha fazla ölüme ve yıkıma maruz bırakmadan çıkarma yöntemi konusunda yaşandığını görüyoruz.

Tüm bunlar ortadayken şu sorular ortaya çıkıyor: Gazze nereye gidiyor? Olası senaryolar neler?

İsrail ile Hamas’ın 17 yıl boyunca pekiştirdiği istikrarsız birliktelik (kanlı gerginlik devreleri ve ardından Gazze halkının çalışıp İsrail’e mal ihraç edebildiği ekonomik barış dönemleri) hiç şüphe yok ki yaklaşan yangından sağ çıkamayacak. Aksa Tufanı operasyonu mevcut statükoyu sona erdirdi. Yeni durumun nasıl olacağını öngörmek için de henüz erken. Bu bağlamda İsrail eski Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcısı Chuck Freilich, “Böyle bir şeye daha önce şahit olmadık. Bu, Hamas’la yeni bir turdan ibaret değil” diyor.

Aralarında 300’den fazla askerin de bulunduğu bin 400 İsraillinin ölümüyle sonuçlanan Gazze Aksa Tufanı operasyonunun sebep olduğu şok, eski varsayımları alt üst ederek, önceden imkânsız görünen şu senaryoları geçerli hale getirdi: İsrail’in en azından geçici olarak Gazze’yi yeniden işgal etmesi, Filistin Yönetimi’nin Gazze Şeridi’ne geri dönmesi, uluslararası barışı koruma güçleri, Gazze Şeridi’ni yöneten silahsızlandırılmış Hamas. Bununla birlikte bu senaryolar henüz tartışma dairesinin dışında. İsrail’in ufukta beliren savaş için ilan ettiği hedef, ABD ile başkalarının terörist grup olarak sınıflandırdığı Hamas’ın tek seferde ve sonsuza dek işini bitirmek. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da bir televizyon konuşmasında İsraillilere şu sözü verdi: “Hamas’ı ezip yok edeceğiz.”

“İsrail halkının çoğunluğunun Gazze’yi yıkma hedefinin arkasında güçlü bir şekilde durduğu doğru. Ancak önceki savaşlar, öngörülen kara savaşının uzaması ve çok sayıda ölüyle sonuçlanması halinde kamusal eğilimin değişebildiğini ve uluslararası desteğin azalabildiğini gösteriyor.”

Peki, Hamas’ı ezmek ne demek? DEAŞ gibi Hamas da bir ideolojidir ve bir fikri ezmek zordur. Sonra İsrail, Hamas’ın Gazze’deki tüm liderlerini öldürse ve tüm tünelleri yerle bir etse bile örgütü ‘yok etmek’ mümkün olmayabilir. Zira Hamas’ın Gazze dışında ve bölge ülkelerinin birçoğuyla Batı Şeria’da varlık gösteren liderleri ve eylemcileri var. Sadece Gazze’de değil, başka yer ve bölgelerde de Hamas destekçilerine rastlamak mümkün.

Diğer yandan İsrail halkının çoğunluğunun bu Gazze’yi yıkma hedefinin arkasında yaygın ve güçlü bir şekilde durduğu doğru. Ancak önceki savaşlar, öngörülen kara savaşının uzaması ve çok sayıda ölüyle sonuçlanması halinde kamusal eğilimin değişebildiğini ve de uluslararası desteğin azalabildiğini gösteriyor.

İsrail savaş için üç aşama belirliyor… Hamas’ın yenilgisinin ardından yeni bir ‘güvenlik sistemi’

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığına göre İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant, halihazırda İsrail’in, çatışmanın sona ermesi için öngörülen üç aşamadan ilki olan hava saldırıları aşamasında olduğunu, bunun ardından Hamas hareketini yok etmek için kara manevralarnın geleceğini ve üçüncü aşamada da Gazze Şeridi’nde yeni bir ‘güvenlik gerçekliği’ olacağını söylüyor.

Galant, Knesset’teki Dışişleri ve Savunma Komisyonu toplantısında komisyon üyelerine şöyle dedi:

“Hava saldırılarını içeren bir askerî operasyonun yürütüldüğü birinci aşamadayız. Sonra eylemcileri ortadan kaldırmak ve altyapıyı yıkmak üzere bir kara manevrası gelecek. İkinci aşamada savaşmaya devam edeceğiz ama daha az yoğunlukla. Bu aşamada güçler, ‘Direnişin cephelerini ortadan kaldırmaya’ çalışacak. Üçüncü adımda ise Gazze Şeridi’nde, İsrail’in buradaki günlük hayattan hiçbir şekilde sorumlu olmadığı yeni bir güvenlik sistemi ve İsrail vatandaşları, yani Gazze etrafındaki bölge sakinleri ile İsrail için yeni bir güvenlik gerçekliği inşa edilecek.”

Fotoğraf Altı: Gazze, İsrail’in 23 Ekim’deki saldırında dumanla kaplandı. (AFP)
Gazze, İsrail’in 23 Ekim’deki saldırında dumanla kaplandı. (AFP)

Haaretz gazetesinde uzun bir süredir istihbarat alanında köşe yazarlığı yapan Yossi Melman’a göre Hamas hareketinin siyasi kanadının Gazze Şeridi’ni yönetmeye devam ettiği senaryo, epey uzak ihtimal olmakla birlikte imkânsız da değil. Yetkililer bu senaryoyu aslında Netanyahu’nun Filistin halkının Hamas ile Batı Şeria’yı yöneten Filistin Yönetimi arasında bölünmeye devam etmesi şeklindeki stratejik önceliğini destekleyecek olmasından ötürü muhtemel görüyor. Melman ise şöyle diyor:

“Bu, İsrail için hep hayal edilen senaryoydu: Hamas silahsızlandırılarak iktidarda tutulur.”

Galant’ın planı uygulanabilir görünüyor mu?

The Times of Israel gazetesi, 20 Ekim 2023’teki haberinde şu ifadelere yer verdi:

“Son günlerde Gazze Şeridi’ni uzun bir yeniden işgal sürecine girmekten nasıl kaçınılacağı konusunda net bir strateji belirlemesi ve Gazze’den Gazze Şeridi’nin Hamas hareketi tarafından yönetilmeyeceğini temin ederek çıkılması için hükümete yönelik baskıların arttığına tanık oluyoruz. ABD Başkanı Joe Biden yönetimi de özellikle çıkış stratejisini belirlemesi için İsrail’e baskı yapıyor. Netanyahu ve yakın çevresi ise ABD’li mevkidaşlarına, İsrail’in böyle bir strateji geliştirmediğini, daha ziyade Hamas’ı Gazze’deki iktidardan uzaklaştırma hedefine odaklandığını belirtti.”

Geçtiğimiz hafta (18 Ekim) Biden, İsrail’i Gazze’ye süresiz olarak girmemesi konusunda uyararak, ABD’nin 11 Eylül Saldırıları sonrasında Taliban hareketini ortadan kaldırmak için 2001 yılında Afganistan’da başlattığı işgalinde yaşadıklarından ders çıkarması gerektiğine dikkat çekti. Biden, İsrail’in Hamas’a yönelik hamlesinin sivil kayıplar nedeniyle rayından çıkması ihtimalinden duyduğu rahatsızlığı ifade etmek için de savaş zamanında liderliğin, ‘hedefler konusunda net olmayı ve izlenen yolun bu hedeflere ulaştırıp ulaştırmayacağına dair dürüst bir değerlendirme yapmayı’ gerektirdiği yönünde uyarıda bulundu.

İsrail’e ilişkin sorular

Başbakan Netanyahu’nun açıklamalarına ve İsrail ordusunun hazırlıklarını tamamladığını duyurmasına rağmen Gazze işgal operasyonu, karar alımı için gerekli unsurları tamamlamış görünmüyor. Sahada başarı ihtimallerinin ötesine geçen kaygılar ve zorluklar söz konusu. İsrail’in Gazze’de kalma kabiliyetine ve Gazze işgalinin yansımalarına ne kadar dayanabileceğine dair pek çok soru gündeme geliyor. Bu çerçevede İstihbarat Bakanı Gila Gamliel de şöyle diyor:

“Hamas’ın yok edilmesinin ne kadar zaman alacağını bilmemiz gerek… Ondan sonra inanıyorum ki ertesi gün İsrail’le uluslararası bir anlaşma olacak… Ama şimdi tüm gücümüzü bu savaşta muzaffer olmaya adamalıyız.”

“Bazı analistlere göre bir uluslararası ya da Arap barış gücünün gönderilmesi, 1994 ile 2006 yılları arasında Gazze Şeridi’ni yöneten Filistin Yönetimi’nin nihai olarak geri dönüşü için seçeneklerden biri olabilir. Bu bakış açısı, Suudi Arabistan Krallığı’nın Filistin Yönetimi’nin Gazze Şeridi’ne gelmesinde arabulucu rolü oynama yeteneğini dayanak alıyor.”

Güvenlik analistleri, bu savaşın çok daha uzun süreceğini tasavvur etmenin kolay olduğunu ve İsrail’in Gazze’ye geri dönmesinin de yaygın olarak pek mümkün görülmediğini söylüyor. Bununla birlikte Hamas’ın çıkışından doğacak boşluğu kimin dolduracağını ve bir yandan Hamas’ın kendini yenilemesini önlerken, diğer yandan yerle bir olmuş Gazze Şeridi’ni yeniden imar etmeye ne kadar yetenekli olduğunu da merak ediyorlar.

Bu çerçevede Tel Aviv’deki Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü’nün önde gelen araştırmacısı Kobi Michael şu değerlendirmede bulunuyor:

“İsrail, gerekenden fazla askerinin hayatını feda etmeye hazır değil. Vahşice olabilecek bir işgalden sonra yönetmek üzere Gazze’de kalmanın herhangi bir çekiciliği de olmaz. İsrail Gazze’yi işgal edip de iki milyon Filistinlinin hayatını idare etmeyecek.”

Bazı analistlere göre bir uluslararası ya da Arap barış gücünün gönderilmesi, 1994 ile 2006 yılları arasında Gazze Şeridi’ni yöneten Filistin Yönetimi’nin nihai olarak geri dönüşü için seçeneklerden biri olabilir. Bu bakış açısına dayanak olarak Suudi Arabistan Krallığı’nın Filistin Yönetimi’nin Gazze Şeridi’ne gelmesi için arabulucu rolü oynama yeteneği alınıyor. Özellikle de Krallık, ABD aracılığıyla İsrail’le normalleşme görüşmeleri esnasında İsrail’le ikili herhangi bir anlaşmanın, Filistinlileri ilgilendiren hükümler içermesi gerektirdiğini, zayıflayan Filistin Yönetimi’ni güçlendirme tedbirlerinin de buna dahil olabileceğine işaret etmişken…

Sonuç olarak

Kara işgali İsrail için sadece saha macerası ve risk oranının artması açısından değil, aynı zamanda sınırlı başarı veya başarısızlık durumunda operasyon sonrası aşamayı idare etme becerisi açısından da başlı başına zorluk oluşturuyor. Bu anlamda iki devletli çözüm yoluyla şiddet dairesinin nihai olarak kapatılmasını ve Filistinlilerin haklarını garanti edecek diplomatik bir yol arayışı, ideal seçenek halini alıyor. Arap Körfez ülkelerinin, Mısır’ın ve diğer Arap hükümetlerin, oyunun sonunu bağlama konusunda İsrail’e destek olmaya hazır oluşları, Gazze savaşının bitiş şekline bağlı olabilir. Dünya Hamas’ın vahşetiyle sarsıldı belki. Ama onlar da 1948 yılında İsrail devleti kurulduğundan bu yana İsrail vahşetiyle yaşıyorlar. Gazze’de her gün yaşanan yıkıcı deneyim, sivil kayıplar ve çekilen insani sıkıntılar da uluslararası desteği ve Arap ülkelerinin sonuçları kabullenme eğilimini aşındıracak. Eski İsrail Ulusal Güvenlik Danışman Yardımcı Freilich’in de dediği gibi:

“Şu an ABD’den ve Batılı ülkelerden güçlü bir destek görüyoruz. Ancak Gazze operasyonu çirkinleşince, halk desteği de değişecek ve zayıflayacak.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.



ABD'nin Suriye'den sekiz talebi: Washington ne istedi, Şam ne yanıt verdi?

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla
TT

ABD'nin Suriye'den sekiz talebi: Washington ne istedi, Şam ne yanıt verdi?

Görsel: Al Majalla
Görsel: Al Majalla

İbrahim Hamidi

Al Majalla ABD, Suriye ve Birleşmiş Milletler (BM) tarafından hazırlanan ve Şam ile hem Washington hem de BM arasındaki ilişkilerin potansiyel yönünü gösteren üç belgeye ulaştı.

ABD tarafından hazırlanan belgede, yaptırımların hafifletilmesi ve iki yıllık bir muafiyet için Şam'ın bazılarını kabul etmekte zorlandığı sekiz talep yer alıyor. Bu taleplerin ilki, tüm Filistinli grupları ve siyasi faaliyetleri yasaklayan genel bir resmi bildiri yayınlanması, ikincisi ise hem İran Devrim Muhafızları Ordusu’nu (DMO) hem de Lübnan’daki Hizbullah’ı ‘terör örgütü’ olarak sınıflandırarak ABD’nin kendi güvenliğine karşı tehdit olarak gördüğü herkesi hedef almasını kabul etmesiydi. ABD'nin Levant ve Suriye'den sorumlu Bakan Yardımcısı Natasha Franceschi tarafından geçtiğimiz mart ayı ortalarında Brüksel'de Suriye Dışişleri Bakanı Esad Hasan Şeybani’ye teslim edilen mektuba Şam'ın verdiği yazılı yanıtta, eski Suriye rejimine ait kimyasal silahların imhası, DEAŞ ve terörle mücadele ve ordunun kurulması da dahil olmak üzere çeşitli konularda ilerleme kaydedildiği belirtildi.

BM Genel Sekreter Yardımcısı ve eski Suriye Başbakan Yardımcısı Abdullah Dardari tarafından hazırlanan BM belgesinde ise Şam'ın BM Kalkınma Programı'nın (UNDP) Avrupa'da dondurulan ve yarım milyar dolar olduğu tahmin edilen Suriye devletine ait fonların ABD’nin yaptırımlarından muaf tutularak Suriye'deki projelere harcanmasını denetlemesini kabul etmesi önerisi ele alınıyor.

Suriye’nin Avrupa'da dondurulan 500 milyon doları serbest bırakılacak

Öte yandan Maliye Bakanı Muhammed Yasir Berniye ve Suriye Merkez Bankası Başkanı Abdulkadir el-Husriyye’nin de yer aldığı bir heyetin Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu (IMF) toplantılarının yanında hafta sonunda Suriye konulu bir yuvarlak masa toplantısına katılmak üzere Washington'a yapacağı ziyaret için hazırlıklarda sona gelindi. Dışişleri Bakanı Şeybani de hafta sonunda BM Güvenlik Konseyi'ndeki (BMGK) bakanlar toplantısına katılmak ve Suriye bayrağını göndere çekmek üzere New York'u ziyaret edecek.

Reuters , Suudi Arabistan hükümeti ve Dünya Bankası'nın ev sahipliğinde ev sahipliğinde Washington'daki uluslararası finans kuruluşlarının yıllık toplantıları çerçevesinde Suriye konulu bir toplantının gerçekleştirileceğini bildirdi. Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığı habere göre  Suudi Arabistan, Suriye'nin Dünya Bankası'na olan borcunun yaklaşık 15 milyon dolarlık kısmını ödeyerek, Suriye'nin yeniden inşası ve diğer ekonomik destek konuları için milyonlarca dolarlık potansiyel hibelerin önünü açmayı planlıyor.

Bu çerçevede Dünya Bankası, geri ödemenin ardından Uluslararası Kalkınma Birliği (IDA) aracılığıyla elektrik ve altyapı sektörü için beklenen 300 milyon dolar ile Suriye'yi destekleyebilir.

Al Majalla UNDP tarafından hazırlanan ve Suriye’nin Avrupa’da bankalarda dondurulmuş halde olan mal varlıkları ve fonları dosyasının geçiş dönemindeki en karmaşık mali zorluklardan biri olduğunu belirten bir belgeye ulaştı.

Öte yandan Al Majalla UNDP tarafından hazırlanan ve Suriye’nin Avrupa’da bankalarda dondurulmuş halde olan mal varlıkları ve fonları dosyasının geçiş dönemindeki en karmaşık mali zorluklardan biri olduğunu belirten bir belgeye ulaştı.

UNDP tarafından hazırlanan belgede, 2011 yılından sonra Avrupa'nın eski rejime yaptırım uygulamasından bu yana, Suriye devletine ve Suriyeli şahıslara ait, yaklaşık yarım milyar dolar (500 milyon dolar) olduğu tahmin edilen ve uluslararası yaptırımlar kapsamında dondurulan yurt dışındaki mal varlıkları olduğu belirtiliyor. Belgede UNDP'nin Suriye Merkez Bankası ile koordinasyonlu olarak bu sorunun çözümü için Suriyeli ve uluslararası taraflar arasında arabulucu ve kolaylaştırıcı bir rol oynaması öneriliyor.

Belgedeki öneriler arasında dondurulan söz konusu fonların doğrudan Suriye devletine verilmesi yerine BM, yani UNDP aracılığıyla Suriye'deki kalkınma ve yeniden inşa projelerinin finansmanına yatırılması için kurumsal bir mekanizma kurulması da yer alıyor. Zira bağışçı ülkeler, bu fonları meşruiyeti ve kötüye kullanılma potansiyeli ile ilgili hukuki ve siyasi sorunlar nedeniyle doğrudan Suriye makamlarına teslim etmekten çekiniyor.

dsfv
Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara, ABD Kongre Üyesi Cory Lee Mills ile Suriye'nin başkenti Şam'daki Halk Sarayı'nda bir araya geldi (SANA)

Batılı bir diplomat, dondurulan fonların Suriye devletine ait olduğunu ve aracı olmadan elden çıkarılabileceğini, bunun da paranın harcanması ve ülkedeki projelerin finanse edilmesindeki mali yükü arttıracağını söyledi.

Bu arada BM, bu dosyadaki herhangi bir hamle için gerekli yasal ve kurumsal senaryoları geliştirdi. Bu senaryolar arasında, birkaç gün önce Suriyeli ekonomist Abdulkader Husrieh tarafından teslim edilen ve Suriye Merkez Bankası'na bu fonların uluslararası yasalara uygun olarak talep edilmesi ya da kullanılması, şeffaflığın ve yaptırım kararlarına uyumun sağlanması için yasal yollar konusunda danışmanlık yapılması yer alıyor.

New York'ta Suriye bayrağının göndere çekilmesi

Hafta sonunda New York'a gidecek olan Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani’nin BM merkezinde Suriye bayrağını göndere çekeceği ve BMGK toplantılarına katılacağı bir programı var. BMBGK’daki toplantılar çerçevesinde 25 Nisan'da BM Suriye Özel Temsilcisi Geir Pedersen bir brifing verecek ve 29 Nisan'da Ortadoğu'nun durumuna ilişkin bir oturum düzenlenecek.

Şeybani ziyaretini, ABD Dışişleri Bakanlığı'nın New York'taki Suriye heyetinin vize statüsünü düşürerek heyeti ‘ABD hükümeti tarafından tanınmayan’ bir hükümetin temsilcisi olarak muamelede bulunmasının ardından gerçekleştirdi. Washington, Beşşar Esed rejiminin son on yıllık dönemi boyunca bu adımı hiç atmamıştı.

ABD Dışişleri Bakanlığı, New York'taki Suriye heyetinin vize statüsünü düşürerek heyeti ‘ABD hükümeti tarafından tanınmayan’ bir hükümetin temsilcisi olarak muamelede bulundu.

ABD’de hakim olan iki eğilim

Esed rejiminin 8 Aralık'ta düşmesinin ardından Arap ve Avrupa ülkeleri, Şam’daki yeni hükümet ve Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ile ilişkilerini başlattı. Washington temkinli bir yaklaşım benimserken ABD Dışişleri Bakanlığı Yakın Doğu İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Barbara Leaf, Şam'da Ahmed eş-Şara ile görüştü. Washington ayrıca Şara hakkında verilecek bilgi için koyduğu 10 milyon dolarlık ödülü de iptal etti.

Öte yandan terörle mücadele alanında da ABD ile Suriye arasında iş birliği ve bilgi alışverişi yapıldı. Washington Şam'a en az sekiz terör eyleminin engellenmesini sağlayan bilgiler sağladı. Ayrıca Cumhurnbaşkanı Şara, Trump'a başkanlık seçimlerindeki zaferi dolayısıyla bir tebrik telgrafı gönderdi. Şara, İngilizce olan tebrik mesajında, “Onun (Trump’ın) Ortadoğu'ya barış getirecek ve bölgeye istikrarı yeniden kazandıracak bir lider olduğuna eminiz. İki ülke arasındaki ilişkileri diyalog ve anlayış temelinde geliştirmeyi dört gözle bekliyoruz. Yeni yönetim altında ABD ve Suriye, her iki ülkenin de isteklerini yansıtan bir ortaklık kurma fırsatından yararlanacaktır” ifadelerini kullandı.

dfvgt
Suriye'nin Haseke vilayetinin kuzeydoğusunda, Suriye-Türkiye sınırındaki petrol sahalarında devriye gezen ABD askerleri, 3 Eylül 2024 (AFP)

Ancak ABD yönetimi, bazı Arap ülkelerinin Washington'a Suriye konusunda daha açık bir yaklaşım benimsemesi yönündeki tavsiyeleri karşısında tutumunu değiştirerek daha temkinli bir yaklaşım benimsedi. ABD'nin tüm kurumlarının katılımıyla Suriye'ye ilişkin bütüncül bir ABD politikası oluşturulması için ülke içinde çalışmalar devam ediyor. Eski Başkan Barack Obama yönetiminde Dışişleri Bakan Yardımcısı olan Joel Rubin, Suriye dosyasını denetleyecek en önemli pozisyonu devralması bekleniyor.

Şara, ABD Kongre Üyesi Cory Lee Mills’i Şam’daki Halk Sarayı'nda kabul etti. Böylece yeni yönetimin göreve gelmesinden bu yana ilk kez bu tür bir ziyaret gerçekleşmiş oldu. Dışişleri Bakanı Şeybani de Mills ile bir araya gelerek Suriye'deki güvenlik ve ekonomik durum ile Şam ve Washington arasında karşılıklı saygı ve ortak çıkarlara dayalı stratejik bir ortaklık kurulması olasılıklarını görüştü.

Toplantıda ayrıca sınır ötesi milisler, uyuşturucu ve organize suçların yayılması ve ABD'nin Suriye'ye uyguladığı tek taraflı yaptırımların etkisi gibi iki ülkenin ve bölgenin karşı karşıya olduğu ortak tehditler ele alındı. Suriye tarafından yapılan resmi açıklamaya göre görüşmede Suriye tarafı, iki ülke arasında güvenin tesis edilmesi ve yapıcı bir iş birliğine girilmesi yönünde temel bir adım olarak bu yasadışı yaptırımların kaldırılması gerektiğini vurguladı.

Al Majalla’ya konuşan yetkililere göre ABD yönetiminin iki eğilimi var. Bunlardan ilki Ulusal Güvenlik Konseyi yetkilileri, Ulusal İstihbarat Direktörü DNI) Tulsi Gabbard ve Trump'ın Terörle Mücadele Danışmanı Sebastian Gorka tarafından temsil ediliyor. Gabbard ve Gorka, Suriye’deki yeni hükümetle herhangi bir angajman anlaşmasına karşı çıkarken BMGK’nın ve Washington'ın HTŞ'yi ve HTŞ yöneticilerini ‘terör örgütü’ olarak sınıflandırma kararı merceğinden bakıyorlar. ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio ve Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) tarafından temsil edilen ikinci eğilimdeki grup ise şartlı angajman anlaşması yapılmasını destekliyor. Bu gruptakiler, yeni Suriye yönetiminin İran'ın Ortadoğu'da stratejik olarak zayıflatılmasında önemli bir rol oynadığını düşünüyorlar.

ABD’de yeni Suriye yönetimimin İran'ın Ortadoğu'da stratejik olarak zayıflatılmasında önemli bir rol oynadığını kabul eden güçlü bir eğilim var.

ABD'nin sekiz talebi

Bu doğrultuda ABD’nin eski ve yeni yönetimlerinden temsilciler, ABD'nin Levant ve Suriye'den sorumlu Bakan Yardımcısı Franceschi’nin geçtiğimiz mart ayında Brüksel'de Suriye Dışişleri Bakanı Şeybani’ye teslim ettiği ve ‘güven inşa edici’ sekiz talep ve Washington'ın atabileceği ilgili adımları içeren bir mektup hazırladılar.

Al Majalla’nın bir kopyasına ulaştığı belgeye göre bu talepler arasında ‘profesyonel bir ordunun kurulması, kritik öneme sahip komuta kademelerine yabancı askeri isimlerin yerleştirilmemesi, tüm kimyasal silah tesislerine ve programlarına erişim izni verilmesi, başta gazeteci Aston Tice olmak üzere Suriye’de kaybolan ABD vatandaşları için bir komisyon kurulması, Suriye'nin kuzeydoğusunda Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrolündeki el-Hol Kampı’nda kalan DEAŞ üyelerinin ailelerinin teslim edilmesi, DEAŞ'a karşı mücadelede Uluslararası Koalisyonla iş birliği yapılacağı taahhüdünde bulunulması, ABD’nin Suriye topraklarında Washington'ın ulusal güvenliğine karşı bir tehdit olarak gördüğü herkese karşı terörle mücadele operasyonları yürütmesine izin verilmesi, Suriye'deki ‘tüm Filistinli milisleri ve siyasi faaliyetleri yasaklayan’ resmi bir bildiri yayınlanması ve ‘İsrail'in endişelerini gidermek için’ Filistinli grupların üyelerinin sınır dışı edilmesi, İran'ın Suriye’de konuşlanmasının engellenmesi ve hem DMO hem de Hizbullah'ın terör örgütü olarak tanımlanması’ yer alıyor.

dfrgt
ABD Kongre Üyesi Cory Mills, Suriye'nin başkenti Şam’da Eski Şehir bölgesinde yürürken, 18 Nisan 2025 (Reuters)

Listede ‘kapsayıcı bir hükümet’ kurulması talebi ya da geçiş dönemi adaleti, insan hakları, anayasal reform ve siyasi süreçle ilgili somut konular ise yer almadı. Buna karşın belgede, 6 Ocak'ta muafiyetlerin ilan edilmesinin ardından, altı aylık süre temmuz ayında sona erdiğinde yaptırımların hafifletileceği ve muafiyetlerin uzatılacağı sözü verildi. Ayrıca talepler konusunda ilerleme kaydedilmesi halinde Başkan Donald Trump'ın Suriye ekonomisinin hareketlenmesi ve dış yardım sağlanmasının önündeki başlıca engel olan ‘Caesar (Sezar) Yasası'nın belirli bir süre için dondurulmasına yönelik bir kararname imzalayabileceği belirtildi.

Şam’ın yanıtı iş birliği ve yaptırımların hafifletilmesi talebi oldu

Şam, mektubu ilk okuduğunda, özellikle Suriye'nin egemenliğiyle ilgili maddeler içermesi nedeniyle hayal kırıklığına uğradı. Şam, çeşitli tarafların, özellikle grupların ‘siyasi faaliyetlerinin’ yasaklanması, ‘şahısların peşine düşülmesi’ ve Uluslararası Koalisyon güçlerinin Suriye topraklarında serbestçe hareket etmesine izin verilmesi yönündeki tavsiyelerine rağmen bu talepleri ‘sindirmekte’ zorlandı.

Suriye Dışişleri Bakanlığı, geçtiğimiz hafta sonu, attığı adımları ve bazı taleplere ilişkin çekincelerini içeren yazılı bir yanıtı Washington'a gönderdi. Washington, şu an bu talepleri inceliyor. Batılı yetkililer, Şam'ın kimyasal silahlarla ilgili adımların birçoğunu zaten yerine getirdiğini düşünüyor.

Suriye Cumhurbaşkanı Şara, geçtiğimiz şubat ayında Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü (OPCW) Genel Direktör Fernando Arias başkanlığındaki bir heyeti kabul etti. Bu görüşme, ‘Suriye’de savaş sırasında kimyasal silah kullanmakla’ suçlanan Beşşar Esed rejiminin düşmesinden sonra OPCW tarafından Şam'a yapılan ilk resmi ziyaretti.

Şam, mektubu ilk okuduğunda, özellikle Suriye'nin egemenliğiyle ilgili maddeler içermesi nedeniyle hayal kırıklığına uğradı ve bu talepleri ‘sindirmekte’ zorlandı.

Arias, OPCW heyetinin Şam'daki görüşmelerinin Suriye'nin kimyasal silah dosyasının nihai olarak kapatılmasının önünü açtığı yorumunda bulundu. Şam'a yaptığı ziyaretin ‘yeni bir başlangıç’ için bir fırsat olduğunu söyleyen Arias, Esed döneminde yıllarca süren gerginliğin ardından bu konuda yeni bir sayfa açma şansı yakaladıklarını belirtti. OPCW, Suriye'nin silah programıyla bağlantılı olabilecek ve Esed rejiminin çöküşünden sonra keşfedilen 100'den fazla alan olduğunu tahmin ediyor.

Şam ayrıca Filistinli silahlı grupların faaliyetlerini engellemek, DEAŞ ile mücadele etmek ve Washington'ın müttefiki SDG ile ilişkilerini geliştirmek gibi adımlar da attı.

Bu çerçevede Şara, ABD yapımı helikopteriyle iki kez Şam'a giden SDG lideri Mazlum Abdi ile bir anlaşma imzaladı. Şam'da 10 Mart'ta imzalanan ilkeler belgesinin uygulanması için çeşitli adımlar atıldı. ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon) önümüzdeki aylarda Suriye'de konuşlu ABD askerlerinin sayısını binin altına indirmeyi planladığını açıkladı. ABD gazetesi New York Times’ın (NYT) haberine göre ABD ordusu Suriye'nin kuzeyinden yüzlerce askerini çekmeye başlarken bölgedeki sekiz askeri üsten üçünü kapatmaya hazırlanıyor.

Şara'nın Abdi ile yaptığı anlaşmanın uygulanmasının yanında SDG ile Türkiye arasında Suriye'nin kuzeydoğusunda, Washington'ın ABD askerlerinin sayısını azaltma söylemiyle bağlantılı olarak bir ateşkes hali hakim.