Hamas’a karşı İsrail'i destekleyen Mısırlı aktivist tepkilerin hedefi haline geldi

Dalia Ziadeh, Tel Aviv'in ‘dünya adına terörle mücadele ettiğini’ söyledi.

Mısırlı aktivist Dalia Ziadeh. (X platformu resmi hesabı)
Mısırlı aktivist Dalia Ziadeh. (X platformu resmi hesabı)
TT

Hamas’a karşı İsrail'i destekleyen Mısırlı aktivist tepkilerin hedefi haline geldi

Mısırlı aktivist Dalia Ziadeh. (X platformu resmi hesabı)
Mısırlı aktivist Dalia Ziadeh. (X platformu resmi hesabı)

Mısırlı aktivist Dalia Ziada, İsrail'in Hamas'a karşı savaşını desteklemesi ve Filistin direnişini ‘terörizm’ olarak nitelendirmesi üzerine sosyal medyada büyük bir tepkiyle karşı karşıya kaldı. Aktivist söz konusu açıklamaları, İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü (INSS) tarafından yayınlanan bir röportajda yaptı. Mısırlı bir avukat, Ziada'yı ‘İsrail ile iş birliği yapmakla’ itham eden bir suç duyurusunda bulundu.

Haklar savunucuları, Ziada'nın açıklamalarını ‘sorumsuz’, ‘Filistin davasına destek veren Arap halkının tutumuyla, uluslararası hukukun direniş ve kurtuluş hareketleri için belirlediği tanımlarla çeliştiği’ nitelendirmesinde bulundu.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Özgür Demokrasi Araştırmaları Merkezi’nin Müdürü Ziada, Hamas'ı ‘terörist’ olarak nitelendirdi. İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü tarafından geçtiğimiz Salı günü yayınlanan bir videoda, "İsrail, Ortadoğu bölgesi adına terörle mücadele ediyor. İsrail, tatildeyken vatandaşları saldırıya uğrayan ve evlerinde öldürülen, dünyanın herhangi bir başka ülkesi ne yaparsa onu yapıyor” dedi. Ayrıca, Filistin direnişinin 7 Ekim 2023'te başlattığı Aksa Tufanı operasyonunu ‘korkunç bir katliam’ olarak nitelendirdi. İsrail'in yaptığı şeyin ‘kendisini savunma’ olduğunu savundu.

Mısırlı aktivist Ziada'nın açıklamaları, sosyal medyada geniş bir öfke ve eleştiriye yol açtı. Ziada, ‘aykırı bir ses’ ve ‘Siyonizmin borazanlarından biri’ olarak nitelendirildi. Mısır Meclisi'nde Halk Partisi Grubu Başkanı Atıf Mağvuri, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada şunları söyledi:

"Ziada'nın açıklamaları, Arap topluluğunun Filistin davasını destekleyen ortak tavrıyla çelişiyor. Bu açıklamalar, İsrail işgalinin suçlarına karşı çıkan Arap tutumunu zayıflatmaya yönelik bir girişim. Ziada kim ki Arap milleti adına konuşsun? Kim dedi ki Gazze'de bir savaş var? Bu, Filistin halkına karşı soykırımdır. Kurbanların yarısından fazlası çocuk ve kadın."

Mısırlı Avukat Amr Abdusselam, savcılığa Ziada'yı ‘Mısır istihbarat ve güvenlik servislerinin önceden izni olmadan Mossad'a bağlı İsrail Ulusal Güvenlik Enstitüsü'ndeki bir kişiyle iletişim kurmak ve istihbarat sağlamakla’ itham ettiği bir suç duyurusunda bulundu. Avukat söz konusu suç duyurusunda şunları söyledi:

 “Aktivist, İsrail'den yayınlanan bir podcast programına konuk olduğu sırada işgalci orduyu destekledi. Gazze Şeridi'nde kadınlara, çocuklara ve yaşlılara karşı işlediği vahşi suçları ve katliamları, İsrail ordusunun kendisini terör örgütü Hamas'a karşı savunma hakkına sahip olduğunu öne sürerek meşrulaştırdı.”

Ziada ayrıca ‘terör hareketi’ Hamas ortadan kaldırma iddiasıyla, İsrail tarafının, siviller, çocuklar ve yaşlılar da dahil olmak üzere Filistin halkına karşı işlediği savaş suçları ve soykırıma yabancı ülke ordularını, ordusuna katılmaya teşvik etmekle suçlandı.

Ziada'nın açıklamaları ve ardından gelen tepki ve öfke, ‘ifade özgürlüğünün sınırlarını’ ve insan hakları savunucularının ‘sorumsuz ve hukuk dışı’ olarak nitelendirdiği konuşmayı gündeme getirdi. Ayrıca, herhangi birinin direniş hareketlerini ‘terörist’ olarak etiketleme hakkına sahip olup olmadığı da tartışıldı. Mısırlı insan hakları savunucusu Nasr Emin, Şarku'l Avsat’a yaptığı açıklamada "İfade özgürlüğünün sınırı uluslararası standartlar ve anlaşmalardır. Aktivistin açıklamaları hukuk dışı ve sorumsuz” dedi. Siyasi veya hukuki bilgisi olmayan hiç kimsenin herhangi bir direniş hareketini terörizm olarak tanımlayamayacağını vurgulayan Emin, sözlerini şöyle sürdürdü:

"4. Cenevre Konvansiyonu, direniş ve kurtuluş hareketleri için özel tanımlamalar belirledi. Uluslararası hukuk, işgale karşı direnişin meşruluğunu tanıdı ve bu kurtuluş ve direniş hakkını korumak için kurallar ve kontroller oluşturdu. Direnişin herhangi bir üyesi yakalandığında, onlara suçlu veya terörist olarak değil, savaş esiri olarak muamele ediliyor.”



Ankara, Şam ile Tel Aviv arasında olası bir barışın ardından Suriye'deki nüfuzunu kaybeder mi?

Suriye meselesini takip edenler, olası barış anlaşmasının Türkiye'nin Suriye’deki özellikle askeri ve siyasi nüfuzunu azaltacağını düşünüyor (Independent Arabia)
Suriye meselesini takip edenler, olası barış anlaşmasının Türkiye'nin Suriye’deki özellikle askeri ve siyasi nüfuzunu azaltacağını düşünüyor (Independent Arabia)
TT

Ankara, Şam ile Tel Aviv arasında olası bir barışın ardından Suriye'deki nüfuzunu kaybeder mi?

Suriye meselesini takip edenler, olası barış anlaşmasının Türkiye'nin Suriye’deki özellikle askeri ve siyasi nüfuzunu azaltacağını düşünüyor (Independent Arabia)
Suriye meselesini takip edenler, olası barış anlaşmasının Türkiye'nin Suriye’deki özellikle askeri ve siyasi nüfuzunu azaltacağını düşünüyor (Independent Arabia)

Mustafa Rustem

Suriye’nin ABD'nin arabuluculuğunda İsrail ile barış anlaşması imzalaması halinde bölgeyi çok önemli bir jeopolitik değişim bekliyor. Bu anlaşma, tüm bölgede bir değişim yaratacak ve hatta özellikle Suriye topraklarında olanlar olmak üzere bölgedeki aktörlerin yapısı ve rolleri değişecek ve bazılarının nüfuzu azalacak.

ABD’nin planlaması

Suriye'ye gönderilen ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi ve Ankara Büyükelçisi Tom Barrack, özellikle halkları aynı söylemlerden bıktığı için diyaloğa hazır ‘yeni bir Ortadoğu’dan bahsetti. Barrack, normalleşmeyle ilgili son açıklamalarında, “Öncelikle Gazze'deki durumun iyileşmesiyle birlikte herkesin İbrahim (Abraham) Anlaşmaları’na geri döneceğini göreceksiniz” dedi.

Barrack, İran ile İsrail arasındaki savaşın Ortadoğu'da yeni bir süreç başlattığını ve savaşın ardından Tel Aviv ile Beyrut ve Şam arasında normalleşmenin gerekli hale geldiğini belirtti.

Türkiye ile ABD arasında F-35 savaş uçakları programı ve ABD tarafından Ankara'ya uygulanan yaptırımlarla ilgili anlaşmazlıkların bu yıl sonuna kadar çözüleceğini öngören Barrack, “Türkiye ile İsrail arasında mükemmel ilişkiler vardı ve bu tekrar olabilir. Dolayısıyla görüşmeler ve diyalog olacak. Suriye ile İsrail ve Lübnan ile İsrail arasında da aynı şey olacak” şeklinde konuştu.

Şartlı anlaşma

Şarku’l Avsat’ın i24NEWS’ün İbranice kanalından aktardığı habere göre Suriyeli bir kaynak 2025 yılının sonlarında bir anlaşma imzalanacağını belirtti. Söz konusu barış anlaşması, Tel Aviv'in 8 Aralık 2024’te Beşşar Esed rejiminin düşüşünün ardından tampon bölge içinde ilerlediği, Şeyh Dağı (Hermon Dağı) zirvesi de dahil olmak üzere tüm Suriye topraklarından kademeli olarak çekilmesini öngörüyor.

Buna karşın yakınlaşma konusunda hızla gelişen olayları doğrulayan veya yalanlayan resmi bir açıklama yapılmadı. Ancak İsrail'de Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’nın da aralarında bulunduğu Arap liderlerin, arzu edilen barışı ifade eden bir reklam panosunda yer aldığı bir afiş ortaya çıktı.

sdfrgt
Suriye'deki bir askeri üssün üzerinde dalgalanan Türk bayrağı (Independent Arabia)

Öte yandan Şara ve Netanyahu’nun Washington'da bir araya geleceklerine dair söylentiler gün geçtikçe artıyor. İsrail Dışişleri Bakanı Gidon Sa'ar, düzenlediği bir basın toplantısında, ülkesinin Golan Tepeleri'nden (Tel Aviv tarafından 1967'de işgal edildi) vazgeçmeyeceğini vurgulayarak, İsrail'in İbrahim Anlaşmaları'nın kapsamını genişletmek ve Suriye ve Lübnan gibi yeni ülkeleri barış çemberine dahil etmekle ilgilendiğini belirtti.

Genişleme ve daralma arasındaki etki

Bu arada, Suriye meselesini takip edenler, olası barışın Türkiye'nin Suriye’deki özellikle askeri ve siyasi etkisini azaltacağını düşünüyorlar. Uzmanlar bu durumu, Türkiye'nin Suriye'nin kuzeyinde, özellikle de eski rejimin düşmesinden ve tehditlerinin sona ermesinden sonra, uzun süreli askeri varlığının gerekçelerinin azalması ve birkaç ay önce İsrail'in Şam'ı işgal etmekle tehdit ederken Şeyh Dağı'nın zirvesini işgal etmesinden sonra kararlaştırıldığı gibi Suriye'nin orta kesimleri ve güneyinde askeri üsler kurma planı ile gerekçelendiriyorlar.

Ankara'nın eskisi gibi siyasi bir aktör olarak ortaya çıkması ve ABD’nin devreye girmesiyle nispeten izole olması bekleniyor. Washington'ın özellikle de Şara yönetiminin, Türk ordusu da dahil olmak üzere tüm yabancı güçlerin Suriye topraklarından çekilmesini talep etmesinden sonra Şam'a verdiği desteğin artmasıyla rollerin değişmesi ihtimali de göz ardı edilemez. Bu durum, Ankara’nın ülkenin güneyindeki Suriye ile ortak sınırlarını Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi ve Kürt silahlı güçlerinin tehdidinden korumak için hazırladığı planını zayıflatıyor.

Türk siyasi analisti ve yazarı Firas Rıdvanoğlu, beklenen barışın gerçekleşmesi durumunda bunun Türkiye'nin Suriye’deki nüfuzuna herhangi bir etkisi olmayacağını belirtti. Çünkü kararın Tel Aviv ile Ankara arasındaki ilişkileri dengeleyen Şam tarafından alındığını söyleyen Rıdvanoğlu, ‘Türkiye'nin İsrail ile çatışmaya girmeyeceğini de’ sözlerine ekledi. Bu durumun Şam'ın gücü ve ordusuyla ilgili olduğunu, ABD'nin gelişmiş silahlar veya benzeri silahlar edinmesine izin verip vermeyeceğinin bu noktada önem arz ettiğini belirten Rıdvanoğlu, “Suriye'nin İsrail'le rekabet edecek askeri gücü olmadan ekonomik olarak canlanan bir ülke olabileceğini düşünüyorum, bu yüzden Türkiye'nin varlığı her iki taraf için de garanti sağlayacaktır” ifadelerini kullandı. Türkiye'nin nüfuzunun zayıflamayacağını, çünkü Suriye-Türkiye ilişkisinin İsrail ile olan ilişkiyle karşılaştırılamayacağını söyleyen Rıdvanoğlu, “Türk ve Suriye halkları özellikle son 14 yıl içinde birbirleriyle kaynaştılar. Dolayısıyla bu karşılaştırmayı yapmak oldukça zor. Türkiye, halkın kabulü nedeniyle nüfuzunu sürdürecektir. Bu ilk orta aşamadır ve gelecekte durum değişebilir” ifadelerini kullandı.

Türkiye'nin ilkeleri ve barışın tozu

Ankara, terörle mücadele gerekçesiyle Suriye’de yeni askeri üsler kurmayı planlıyor. Bunlar arasında DEAŞ tehdidiyle mücadele etmek amacıyla inşa edilmesi planlanan bir hava üssü ve bir deniz üssü de bulunuyor. Bunun yanında Suriyeli yetkililere askeri ve güvenlik alanında yardım sağlanacak. Ayrıca Milli Savunma Bakanlığı geçtiğimiz mayıs ayından bu yana, özellikle son altı ayda İsrail'in 700'e yakın hava saldırısı sonucu Suriye ordusunun stratejik ve askeri kapasitesinin tahrip edilmesinden sonra, yeni Suriye ordusunun kapasitesini güçlendirmek amacıyla bir eğitim üssü kurmayı değerlendiriyor.

Şam ve Ankara, Suriye’ye hava koruması sağlamak amacıyla ortak bir savunma anlaşması müzakerelerine başlamışlardı. Anlaşma, Türkiye'nin Suriye’nin orta kesimlerindeki Palmira (Tedmur) kenti yakınlarındaki askeri noktalarda ve üslerde konuşlanmasını ve T4 Hava Üssü’nde Hisar Savunma Sistemi kurulmasını öngörüyordu.

Yeni Türkiye Araştırma Merkezi araştırmacısı Ali el-Esmer yaptığı değerlendirmede, Türkiye’nin Suriye'deki askeri üsleri ve barış konusunun, İsrail'in katı tutumuna bakılmaksızın ABD tarafından kabul edilebilir konular olduğunu belirtti. ABD Başkanı Donald Trump'ın İsrail Başbakanı Netanyahu'ya “(Cumhurbaşkanı Recep Tayyip) Erdoğan ile sorunlarınız varsa, biz çözeriz” dediğini hatırlatan Esmer, “Türkiye, özellikle NATO'nun aktif bir üyesi olarak ABD’nin Suriye'de bıraktığı boşluğu doldurabilecek tek güç. İsraillilerin hepsi Türkiye'ye Netanyahu gibi bakmadığı bir gerçek. Aksine Türkiye'nin Suriye'deki varlığının İran'ın varlığından çok daha iyi olduğunu söylüyorlar. Bölgenin politikaları Netanyahu hükümetinin istediği gibi şekillendirilemez, çünkü bu hükümet kalıcı değil geçici bir hükümet. Suriye ile İsrail arasındaki normalleşme Türkiye ile İsrail arasında bir çatışmayı önleyecektir. Öte yandan Türkiye daha önce Suriye'deki üslerinin İsrail için bir tehdit oluşturmayacağını açıklamıştı” değerlendirmesinde bulundu.

Firas Rıdvanoğlu ise Türkiye’nin Suriye’deki askeri üslerinin son derece önemli olduğunu ve Tel Aviv'in güney tarafının silahsızlandırılmasını istediğini, ABD’nin Suriye'nin bölünmesini engellemesi halinde İsrail'in hiçbir rolünün kalmayacağını söyledi.

Müzakere baskısı

Bu bağlamda Şara ile Netanyahu'nun görüşme olasılığı artıyor. Yahudi insan hakları örgütü Simon Wiesenthal Merkezi'nin direktörü olan ABD’li Haham Abraham Cooper, “ABD Başkanı Donald Trump, Şara’ya Suriye'nin yeniden inşasında yardım etme sözü verdi” dedi. Şam’ın ziyaret ettiğini söyleyen Cooper, burada Suriye Cumhurbaşkanı ile Şam ve Tel Aviv arasında su ve tarım alanlarında iş birliği girişimleri ve iki taraf arasında kayıp kişilerin akıbeti hakkında görüştüğünü açıkladı.

Ali el-Esmer Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile ilgili değerlendirmesinde ABD’deki Yahudi lobisinin SDG konusunda Başkan Trump'a baskı uyguladığını, ancak Trump’ın silahlı unsurlar uğruna Türkiye ve Suriye hükümetlerini feda etmeyeceğini belirtti.

Esmer, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:

“ABD, SDG'nin nihayetinde Suriye ordusuna katılmasının gerekli olduğunu vurguluyor. Bu bir oyun ve tüm taraflar en güçlü kartlarını oynamaya çalışıyor. İsrail'in kartı, bölgedeki azınlıkları kendi çıkarları için kullanmak. Türkiye ise diplomatik yollarla bu planı engellemeye çalışıyor. Türkiye aynı zamanda bir yandan içeride uzlaşıya vararak PKK’nın silah bırakmasını sağlarken, diğer yandan Suriye hükümeti ve Trump yönetimi ile koordinasyon içinde hareket ediyor.”

Türkiye'nin birden fazla kartla oynadığını ve Suriye'nin sosyal, ekonomik, askeri ve güvenlik alanları açısından yeni bir vizyona sahip olduğunu vurgulayan Esmer, buna karşın İsrail’in Suriye'ye karşı tamamen bencil bir güvenlik vizyonuna sahip olduğunu, bunun da ABD’nin Suriye konusunda Türkiye ile daha fazla uyum içinde olmasını sağladığını söyledi.