Lübnan... Fecr Kuvvetleri, Cemaati İslami’nin mi yoksa Hamas’ın mı askeri kolu?

Hizbullah, Cemaati İslami’nin kendisi için Sünni bir cephe olmasını mı istiyor?

Beyrut'un merkezinde, 29 Ekim tarihinde Gazze'yi desteklemek için gösteri düzenlendi. (AP)
Beyrut'un merkezinde, 29 Ekim tarihinde Gazze'yi desteklemek için gösteri düzenlendi. (AP)
TT

Lübnan... Fecr Kuvvetleri, Cemaati İslami’nin mi yoksa Hamas’ın mı askeri kolu?

Beyrut'un merkezinde, 29 Ekim tarihinde Gazze'yi desteklemek için gösteri düzenlendi. (AP)
Beyrut'un merkezinde, 29 Ekim tarihinde Gazze'yi desteklemek için gösteri düzenlendi. (AP)

Samir Zureyk

Geçtiğimiz 18 Ekim Çarşamba günü, Cemaatu’l İslamiyye fi Lübnan’ın (Cemaati İslam) askeri kanadı olan ‘Fecr Kuvvetleri’, işgal altındaki topraklarda İsrail düşmanının hedeflerini hedef alan roket saldırıları düzenlediğini ve bunlarda doğrudan isabet elde ettiğini duyurdu. Ayrıca, ‘Güney'deki halkımızı hedef alan herhangi bir saldırıya karşı daha fazla karşılık vermeye’ söz verdi.

Bu gelişme hem Lübnanlıları hem de dışarıdaki takipçileri şaşırttı. Sadece Müslüman Kardeşler örgütünün Lübnan'daki şubesi Cemaati İslam’ın, Lübnan-İsrail sınırında devam eden çatışmalara dahil olması değil, aynı zamanda silahlı bir kolunun olması da şaşkınlığa neden oldu. Bu aynı zamanda örgütün kendi yapısını için de bir sürpriz oldu. Çünkü liderlerinin çoğu olanlardan haberdar değildi ve onlar da bildiriyi diğerleri gibi okudu. Bunun, örgüt içinde yankıları oldu.

Cemaati İslam’ın askeri kanadı ‘Fecr Kuvvetleri’ kimdir? Kim tarafından komuta ediliyor? Çatışma hattına nasıl girdi Gerçekten güney sınırında operasyonlar mı yürüttü, yoksa operasyonları birileri mi yürüttü ve sorumluluğunu Cemaati İslam mı üstlendi?

‘Fecr Kuvvetleri’nin ilk ortaya çıkışı, İsrail ordusunun Beyrut'a kadar Lübnan'ı işgal ettiği 1982 yılına kadar uzanıyor. O dönemde, Fecr Kuvvetleri de dahil olmak üzere farklı ideolojik eğilimlere sahip örgütler, İsrail işgali karşısında askeri operasyonlar gerçekleştirmişti. Bu, Hizbullah’ın ortaya çıkmasından önceydi ve Hizbullah, yavaş yavaş ‘direnişi’ kendi kontrolü altına almaya başlamıştı. 1989 yılında, iç savaşı sona erdiren ‘Ulusal Mutabakat Belgesi’, milislerin silahlarını Lübnan devletine teslim etmesini öngörmüştü. Bu nedenle, Hizbullah dışındaki tüm partilerin ve silahlı kollarının gölgeye çekilmesi gerekmişti.

O zamandan bu yana Fecr Kuvvetleri adı yalnızca ara sıra kullanıldı. Ancak grubun organizasyon yapısı içinde kaldı ve kendi bütçesi vardı.

“Fecr Kuvvetleri, grubun liderlik çerçevesinin iki siyasi çizgi arasında bölünmesi nedeniyle iki veya üç kanada bölündü.”

2016 yılında Cemaati İslam’ın Genel Sekreteri seçilen Azzam Eyyubi, Müslüman Kardeşler’in ideolojik mirasından nispeten uzaklaşmaya ve yerel siyasi güçlerle ve Arap devletleriyle yakınlaşmaya çalışan reformcu akımı temsil ediyordu. Eyyubi, Fecr Kuvvetleri’nin Komutanı Halid Bedi'yi ve diğer askeri liderleri görevden alma kararını aldı. Eyyubi'nin kararı, örgütün faaliyetlerinde mali ve organizasyonel usulsüzlükler keşfetmesinin ardından geldi. Eyyubi, örgütün üyelerinin sayısının yaklaşık bin kişi olduğu tahmin edilen resmi bir belgeyi teslim etmeyi reddetmeleri ve bütçeden pay almak için herhangi bir açıklayıcı veri sunmamaları nedeniyle de rahatsızdı. Eyyubi, Beyrut'un güneyindeki Harrub bölgesi sakini olan Tallal Haccar'ı örgütün yeni komutanı olarak atadı.

Ancak görevden alınan tüm liderler grubun bölünmesine yol açsa bile kararı uygulamayı reddettiler ve pozisyonlarında kalma konusunda ısrar ettiler. Bu, yeni genel sekreterin kararını geri çekmesine neden oldu. O zamandan beri, Cemaati İslam’ın askeri kanadı ikiye bölündü. Özellikle, bölgeselcilik, Lübnan'daki partilerin ve örgütlerin iç yapısında önemli bir rol oynuyor.

 Biri Halid Bedi tarafından yönetilen, Bedi'nin memleketi olan Sayda, Trablus ve Akkar'daki Fecr Kuvvetleri üyelerini içeren, diğeri Tallal Haccar tarafından yönetilen ve bölge ve Lübnan dağları kıyılarında ayrıca Bekaa'da bulunan Sünni yoğunluk bölgelerinden üyeler içeren iki grup var.

Fotoğraf Altı: Fecr Kuvvetleri tarafından dağıtılan bir fotoğrafta iki militanın füze taşıdığı görülüyor.
Fecr Kuvvetleri tarafından dağıtılan bir fotoğrafta iki militanın füze taşıdığı görülüyor.

Bu bölünme, Cemaati İslam’ın lider kadroları arasında Biri Türkiye ve Katar tarafından desteklenen, diğeri ise Hizbullah ve Mumanea (Engel) Ekseni ile ittifak etmek isteyen iki siyasi çizgi arasında gerçekleşen başka bir bölünmeyle aynı zamana denk geldi. Birinci çizgiyi Eyyubi ve diğer liderler, örneğin grubun tek ve şu anki milletvekili olan İmad el-Hut, yönetiyordu. İkinci çizgide ise Hamas hareketinin izleri açıkça görülüyordu ve çoğunluğu güvenlik veya askeri liderlerden oluşuyordu.

Şarku’l Avsat’ın Majalla’Dan aktardığına göre sözü edilen Cemaati İslam’ın, Fecr Kuvvetleri dışında bir de güvenlik teşkilatı var. Bu teşkilatın görevi, Lübnan'ın askeri ve güvenlik birimleriyle koordinasyon sağlamak. Bu, Lübnan'ın siyasi geleneklerinden birini temsil ediyor. Bu geleneğe göre herhangi bir parti veya örgütün güvenlik birimleriyle koordinasyon halinde olması gerekiyor. Özellikle İslami durumda siyasi ve güvenlik çalışmalarının iç içe geçmesi nedeniyle önemli. Bilindiği gibi Lübnan, bazı aşırı İslami hareketlerin önemli bir faaliyet gösterdiği bir ülke. Bu hareketler, Suriye ve Irak'ta savaşmak için gençleri devşirmeye çalışıyor.

“Saleh el-Aruri, Hamas etrafında dönen ve onun tercihlerini destekleyen Cemaati İslam için bir Şura Konseyi ve siyasi ofis kurmayı başardı.”

Hamas hareketinde, hareketin yurtdışında bulunan eski başkanı Halid Meşal'in karardan dışlanmasının ardından Gazze'deki hareketin başkanı Yahya Sinvar ve siyasi ofisin başkan yardımcısı Salih el-Aruri gibi yeni liderlerin yükselişiyle paralel olarak, Lübnan'daki Cemaati İslam içinde de benzer bir mücadele sürüyordu.

Hamas, Cemaati İslam’ın örgütsel yapısında büyük bir etkiye sahip. Zira, Hamas, son derece güçlü bir finansal yapıya ve yüzlerce kişiyi bünyesinde barındıran geniş bir hayırsever ve insani yardım kuruluşları ağına sahip bulunuyor. Bu nedenle, Cemaati İslam’ın onlarca örgüt üyesi, Hamas’tan maddi yardım alıyor.

Diğer yandan, Hizbullah, Cemaati İslam’ın Hamas ile ittifakını güçlendirmek için bu mücadeleyi destekledi ve besledi. Özellikle, 2021 yılının ağustos ayındaki iç seçimler, ‘Engel Ekseni’ ile ittifaka bağlı olan ekibin güçlenmesine yol açtı. Bu ekipte, Lübnan'da yaşayan ve Hizbullah ile koordineli olarak Cemaati İslam’ın iç seçimlerini planlayan Salih el-Aruri de yer alıyor.

Hamas elini uzattı

Nitekim Aruri, Hamas ekseninde dönen ve onun seçeneklerini destekleyen bir şura ve siyasi ofis kuruluna ulaşmayı başardı. Nitekim, 2022 yılının ağustos ayında, tarafsız ve siyasi olmayan bir kişilik olduğu düşünülen Şeyh Muhammed Takuş, Cemaati İslam’ın genel sekreteri seçildi. Ancak, Cemaati İslam içindeki kaynaklar, sonuncusunun Hamas seçeneklerini desteklediğini ve hatta ondan maddi yardımlar aldığını söylüyor.

Sadece bu da değil, Cemaati İslam üst düzey liderlik kaynakları, Hamas’ın Fecr Kuvvetleri içindeki çatışmaya müdahale ettiğini ve Beyrut'tan Ömer el-Keaki liderliğindeki üçüncü bir grubu desteklediğini ortaya çıkardı., şehirden ve sınır bölgesi köylerinden ve kasabalarından Sünni nüfusun yoğun olduğu bölgelerden gelen unsurlar bu gruba bağlı bulunuyor. Zira, Cemaati İslam, hizmet, eğitim ve sağlık alanlarında önemli bir varlığa sahip.

Bu grup, Hamas’tan doğrudan finansman alıyor ve Aruri'nin emirlerine göre hareket ediyor. Grup, Cemaati İslam’ın kontrolü dışında. Güvenlik kaynakları, grubun içinden ve Hizbullah’a yakın kaynaklardan alınan bilgilere göre, bu grup Hizbullah tarafından yoğun askeri eğitimler aldı ve almaya devam ediyor.

"Hizbullah, Sünni toplumla ahlaki uzlaşmanın sağlanmasına yardımcı olacağı umuduyla Cemaati İslam’a boyun eğdirmeye çalıştı.”

Cemaati İslam’ın son iç seçimleri, siyasi yaklaşımında büyük bir dönüm noktası oldu. O zamandan beri, yavaş yavaş Hizbullah’a yaklaşıyor. Gizli ve açık olarak aralarındaki koordinasyon toplantıları yoğunlaştı.

Cemaati İslam, Lübnan Parlamentosunda sadece bir milletvekiline sahip olmasına rağmen, Sünni nüfusun yoğun olduğu tüm bölgelerde varlık gösteren en eski Sünni siyasi örgütlerden biri. Eski Genel Sekreteri Azzam el-Eyyubi, Lübnan'ın en büyük Sünni kenti olan Trablus'ta ikinci bir parlamento koltuğu elde etmekten kıl payı kurtuldu. Ayrıca, başka bölgelerde de adaylara destek veriyor.

Hizbullah, son yıllarda Sünnilerle, hem elitler hem de halkla, Suriye savaşına askeri müdahalesinin ardından aralarındaki düşmanlığın artmasının ardından, manevi bir uzlaşma kurma arayışında. Bu nedenle, Cemaati İslam’ı kendi amacına ulaşmada yardımcı olabileceği umuduyla kendine çekmeye çalıştı. Bu, Sünnilerin son zamanlardaki siyasi kırılganlık durumunu ve halkı cezbedebilecek liderlerin ortaya çıkmamasını istismar ederek oldu. Ayrıca, ‘saha birliği’ sloganını uygulayarak, gerektiğinde Cemaati İslam’ı Sünni bir cephe olarak kullandı.

Bu zorunluluk, ‘Aksa Tufanı’ operasyonundan sonra kendiliğinden ortaya çıktı. Hizbullah, İsrail sınırındaki bölgenin tamamına hakim olan bir güç olarak, Hamas ve Filistin İslami Cihad Hareketi’nin sınırın diğer tarafına sızma ve İsrail'e füze atma operasyonları yürütmesine izin verdi.

Ancak, Hamas’ın askeri kanadı olan İzzeddin el-Kassam Tugayları ve Filistin İslami Cihad Hareketi’nin askeri kanadı olan Kudüs Tugayları’nın Lübnan topraklarında açıkça ortaya çıkması, siyasi arenada, özellikle de Hristiyan kesimlerde olumsuz bir etki yarattı. Bu kesimler, hafızalarında yer eden 1969 yılında Filistin Kurtuluş Örgütü ile Lübnan Devleti arasında imzalanan Kahire Anlaşması’nı hatırlattı. Bu anlaşma, Lübnan'ın güneyi ve diğer bölgelerde silahlı Filistinlilerin yayılmasına yol açmıştı ve bu durum, iç savaşın patlak vermesinin nedenlerinden biri olmuştu.

Fotoğraf Altı: Al-Arouri, Hasan Nasrallah ve Ziad Al-Nakhalah 25 Ekim'de görüştü. (AP)
 Al-Arouri, Hasan Nasrallah ve Ziad Al-Nakhalah 25 Ekim'de görüştü. (AP)

Bu nedenle, Salih Aruri, Kudüs Tugayları içindeki kendi grubunu kullanarak, İsrail sınırında operasyonlar yürütmeye başladı. Bu, Hizbullah’ın onayıyla oldu. , Cemaati İslam’ın içinden kaynaklara göre Hizbullah, Lübnan'da ‘direniş’ için bir Sünni cephe oluşturmak istiyordu. Bu nedenle, Kudüs Tugayları’nı koruması altına aldı ve Lübnan ordusunun onları tutuklamasını önlemeye çalıştı.2023 yılının ağustos ayında, Lübnan ordusunun istihbaratı, Kudüs Tugayları’na mensup üç kişiyi, İsrail yerleşim yerlerine füze fırlatmak için platformlar hazırlarken yakaladı. Cemaati İslam, o sırada bu olayı örtbas etmeye çalıştı, ancak medyaya sızdı ve bu da Cemaati İslam büyük bir zorluk yaşattı. Cemaati İslam, medyadaki tartışmayı eleştiren resmi bir açıklama yaptı, ancak olayı yalanlamadı.

Aynı açıklamaya göre Fecr Kuvvetleri tarafından açıklanan üç operasyonun aslında İzzeddin el-Kassam Tugayları tarafından, örgüt içinde Aruri Grubu ile ortaklaşa gerçekleştirildiği bildiriliyor. Kaynaklar, bu iddialarını, Hamas veya Hizbullah gibi örgütlerin yaptığı gibi, söz konusu operasyonların görüntülerinin veya videolarının yayınlanmamasına dayandırıyorlar.

Örgütün bazı liderleri, Genel Sekreter Muhammed Takuş'tan kamuoyuna sunmak üzere fotoğraf veya video talep ettiklerinde, Takuş, zamanın uygun olmadığını yanıtını verdi. Takuş, Fecr Kuvvetleri’nin ne yapacağını veya kendisine ne atfedileceğini neredeyse tek bilen lider.

“Perde arkasında, Sünni milletvekilleri ile bakanlar arasında, Sünnileri silahlanma ve şiddet ocağına iterek milislerin yolunu reddetmek için iletişim kuruluyor.”

Fecr Kuvvetleri’nin füze saldırıları hakkındaki açıklamaların artmasıyla birlikte, örgütün içindeki örgütsel koridorlarda sert tartışmalar yaşandı. Özellikle bu tür bir kararın, Genel Büro'nun onayına ve Şura Meclisi'nden bağlayıcı bir oylamaya ihtiyacı var, ki bu da olmadı.

Bu nedenle, yaşananlar, mevcut liderliğin ‘Engel Ekseni’ ile ilişkisine bağlı hesaplamalara bir iç ihlal olarak kabul edildi. Kaynaklar, örgütün içindeki muhalif görüşün, füzelerin fırlatılmasının siyasi ve askeri dengede hiçbir şeyi değiştirmediğini ve Lübnan topraklarına karadan bir işgal olması durumunda hazır bulunulması gerektiğini düşündüğünü açıkladı. Ancak, Cemaati İslam’ın, Hizbullah’ın Sünni bir vitrini gibi görünmesi, genel olarak Sünni pozisyonu üzerinde olumsuz yansımalara sahip olacak ve örgütü iç ve dış eleştirilere maruz bırakacak.

Bölgesel rahatsızlık mı?

Kaynaklara göre, bölgesel güçler Fecr Kuvvetleri’nin sahada ortaya çıkmasından rahatsızlık duydu. Bu nedenle, operasyonlarının durması ve sadece üçe sınırlı kalması dikkat çekiyor. Ayrıca, İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın yerel örtü sağlayışı işe yaramadı, hatta Sünni çevrelerde olumsuz bir tepkiye yol açtı. Bunun nedeni, Hizbullah’ın, muhaliflerine siyasi gerçekler dayatmak için daha sonra kullanacağı bir Sünni milis kuvvetinin ortaya çıkmasına izin verdiği düşüncesi.

Fotoğraf Altı: Cemaati İslami’nin 29 Ekim'de Beyrut şehir merkezinde Gazze'yi desteklemek için gösteri düzenledi. (Reuters)
Cemaati İslami’nin 29 Ekim'de Beyrut şehir merkezinde Gazze'yi desteklemek için gösteri düzenledi. (Reuters)

Takuş ve örgütün siyasi bürosu başkanı Ali Ebu Yasin'in, genel seferberlik ilan edilmesiyle cihat ilanına benzeyen bir açıklama yapması ve Fecr Kuvvetleri’ne gönüllülük için kapı açması işleri daha da zorlaştırıyor.

Elde edilen bilgilere göre, kulislerde mevcut ve eski Sünni milletvekilleri ve bakanlar arasında, Sünnileri silahlanma ve şiddet olaylarına sürükleyerek hazırlanmakta olan milisçi yolu reddetme amacıyla ortak bir tutum geliştirmek için görüşmeler yapılıyor.

Cemaati İslam Milletvekili İmad Hut, yaşananlara en sert muhalefet edenlerden biri olarak kabul ediliyor. Aynı şekilde Azzam Eyyubi ve diğer önemli liderler de öyle. Ancak hepsi, anlaşmazlıkları örgütün iç koridorlarında tutmaya özen gösteriyorlar. Hut'un son medyatik çıkışlarında gerginlik yüzünde açıkça görülüyordu.

Son olaylar, Hamas’ın Lübnan'daki Cemaati İslam içindeki nüfuzunun boyutunu gösterdi. Peki savaştan sonra Cemaati İslam’ın rolü ne olacak ve sınırları nelerdir? Bu, şimdi Lübnan'daki Sünni çevrelerde sorulan bir soru.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.



Mısır'ın İsrail'e yönelik eleştirilerinin artmasının ardında ne var?

Kuzey Sina vilayetinin doğusunda, Gazze Şeridi sınırındaki Refah Sınır Kapısı’nın Mısır tarafında konuşlu Mısır askerleri, 20 Ekim 2023 (AFP)
Kuzey Sina vilayetinin doğusunda, Gazze Şeridi sınırındaki Refah Sınır Kapısı’nın Mısır tarafında konuşlu Mısır askerleri, 20 Ekim 2023 (AFP)
TT

Mısır'ın İsrail'e yönelik eleştirilerinin artmasının ardında ne var?

Kuzey Sina vilayetinin doğusunda, Gazze Şeridi sınırındaki Refah Sınır Kapısı’nın Mısır tarafında konuşlu Mısır askerleri, 20 Ekim 2023 (AFP)
Kuzey Sina vilayetinin doğusunda, Gazze Şeridi sınırındaki Refah Sınır Kapısı’nın Mısır tarafında konuşlu Mısır askerleri, 20 Ekim 2023 (AFP)

Amr İmam

Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah el-Sisi, Gazze Şeridi'ndeki savaşı ‘sistematik bir soykırım’ olarak nitelendirdi ve bu sözleri bazılarını şaşırttı. Sisi, 5 Ağustos'ta Kahire'de Vietnamlı mevkidaşı ile düzenlediği basın toplantısında, savaşın artık tek amacının Gazze halkını öldürmek ve Filistin meselesini tamamen ortadan kaldırmak olduğunu vurguladı.

Sisi’nin açıklamaları, Mısır Dışişleri Bakanlığı'nın katılaşan tutumunda kendini gösterdi. Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati 9 Ağustos'ta yaptığı açıklamada aynı ifadeyi kullandı. Mısır'ın Gazze halkının yerinden edilmesini önlemek için her yolu deneyeceğine söz verdi.

Bu katı açıklamalar, Mısır'ın Hamas ile İsrail arasındaki dolaylı ateşkes müzakereleri ve esir takasında baş arabulucu olarak benimsediği ılımlı tavrından açık bir dönüş olduğunu yansıtıyor. Mısır, her zaman sözlerini özenle seçmiş, tarafsızlığını korumuş ve çatışmanın herhangi bir tarafını kızdırmaktan kaçınmıştı. Mısırlı yetkililer, savaşa ve İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki eylemlerine karşı olduklarını defalarca kez dile getirmiş olsalar da Kahire'nin buradaki yıkımı ve can kayıplarını bu kadar sert bir dille tanımlaması ilk kez oluyor.

Mısır'ın tutumundaki gelişmeleri yakından takip edenler için bu dönüşüm pek de şaşırtıcı gelmeyebilir. Ancak zamanlaması özel bir önem taşıyor. Çünkü bu açıklamalar, Mısır'ı karmaşık bir duruma sokan gelişmelerin ardından yapıldı ve Mısır-İsrail ilişkilerinin geleceği hakkında soru işaretleri yaratıyor.

Hayal kırıklığı

Mısır'daki son öfke dalgası, Hamas ve İsrail arasında aşamalı bir anlaşmaya varmak için Mısır ve Katar'ın ortak arabuluculuk çabalarının başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından patlak verdi. Bu anlaşma, Hamas da dahil olmak üzere Gazze'deki silahlı gruplar tarafından alıkonulan İsrailli rehinelerin aşamalı olarak serbest bırakılmasını ve savaşı tamamen sona erdirebilecek bir ateşkesin sağlanmasını garanti edebilirdi.

Mısır’ın ulusal güvenliğine yönelik tehditlerin yanı sıra, bu gelişmeler Gazze’deki insani durumun ciddi şekilde kötüleşmesiyle de aynı zamana denk geliyor. Yardım miktarı hala yetersiz kalıyor.

Kahire ve Doha, geçtiğimiz mart ayından beri bu düzenleme için baskı yapıyordu. İsrail, geçtiğimiz mart ayında iç siyasi manevralar ve iktidar koalisyonunun çıkarları uğruna, Gazze'ye yönelik bombardımanların ardından iki aydan kısa süren itidalli sakinlik dönemini bozarak ilk ateşkes anlaşmasını aniden sona erdirdi.

Mısırlı müzakereciler, çatışmanın devam etmesinin rehineleri tehlikeye atması pahasına olsa bile İsrail'deki iktidar koalisyonunun siyasi çıkarlarına hizmet ettiğine ikna olmuş durumdalar. Bu yüzden ABD'nin Kahire'de Hamas ile İsrail arasındaki görüşmelerin başarısız olduğunu açıklaması şaşırtıcı olmadı. Kahire, İsrail'deki bazı aşırı sağcı liderlerin savaşı, İsrail topraklarını genişletmek ve Filistinlilerin kendi devletlerini kurma arzularını tamamen bastırmak için nadir ve bir daha tekrarlanmayacak fırsat olarak gördüklerine inanıyor.

Öte yandan Beyaz Saray'da bu emellere sempati duyan bir başkan görev yapıyor. Bu Başkan daha önce İsrail'in Ortadoğu haritasında çevresindeki geniş topraklara kıyasla sadece ‘küçük bir nokta’ olduğunu üzülerek ifade etmişti. Gazze'deki savaşın ahlaki gerekçesi, orada dökülen kanın ağırlığı altında neredeyse tamamen ortadan kalkmış olsa da İsrail hükümetinin sağcı bakanları bu gerekçenin henüz tamamen ortadan kalkmadığını düşünüyor. Onlar, ABD Başkanı Donald Trump'ın desteğini ve bu gerekçenin kalıntılarını, bölgesel genişlemeye devam etmek için kullanmaya çalışıyorlar. Bu strateji, son olarak İsrail Güvenlik Kabinesi'nin Gazze'yi tamamen işgal etme kararında açıkça ortaya çıktı.

zscdfg
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi, Kahire'de Fransız mevkidaşı Emmanuel Macron ile düzenlediği ortak basın toplantısında konuşurken, 25 Ekim 2023 (AP)

İsrail'in işgal altındaki Batı Şeria'da Filistinlilere yönelik saldırılarının artmasıyla birlikte Gazze'nin kontrolünün tamamen ele geçilmesi, Filistin devleti kurma hayalini fiilen sona erdirir. Bu strateji, birçok ülkenin önümüzdeki ay Filistin devletini tanımaya hazırlandığı bir dönemde ortaya çıkıyor. Bu da işgalci İsrail’in, beklenen bu açıklamaları önlemek için proaktif bir adım olarak Gazze Şeridi’ni tamamen işgal etme planını yaptığına işaret ediyor.

Kahire için ise tüm bunlar diplomatik bir rahatsızlıktan öte, Mısır'ın ulusal güvenlik çıkarlarını doğrudan ilgilendiren bir mesele ve öfkenin artmasının temel nedeni de bu.

Baskı artıyor

Bu gelişmelerin Mısır'ın ulusal güvenliğine oluşturduğu tehdidin yanı sıra, ki bunu daha sonra ayrıntılı olarak ele alacağız, bu gelişmelere Gazze'deki insani durumun ciddi şekilde kötüleşmesi eşlik ediyor. Savaşla kavrulmuş topraklara giren yardım miktarı halen yetersiz. ABD'nin desteklediği, Gazze İnsani Yardım Vakfı (GHF) olarak bilinen dağıtım mekanizması, büyük bir başarısızlık olduğunu kanıtladı. Bazı durumlarda bu merkezler, yardım bekleyen çaresiz insanlar için ölüm tuzağına dönüştü. Gazze şu anda kıtlığın eşiğinde, hatta belki de çoktan kıtlığa girmiş durumda.

Mısır'ın Gazze Şeridi’ne insani yardımları gönderme konusundaki ısrarı, Gazze’yi yaşanabilir kılma yönündeki stratejik hedefine dayanıyor. Bu hedef, İsrail'in Gazze'yi yaşanmaz hale getirmeyi amaçlayan açık planına karşı bir meydan okumadır.

Bu koşullar altında, özellikle Hamas, Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) ve şaşırtıcı ve ironik bir şekilde İsrail tarafından organize edilen geniş çaplı bir dezenformasyon kampanyasının ortasında dikkatler Mısır'ın Gazze'ye yardım sağlama rolüne çevrildi. Söz konusu kampanya, İsrail'in Gazze'deki insani felaketten sorumlu olduğunu gizlemek ve suçu Mısır'a atmak amacıyla başlatıldı. Bu kara propaganda, bu ayın başlarında, onlarca siyasal İslamcının Mısır’ın Tel Aviv Büyükelçiliği önünde protesto düzenleyerek Kahire'yi Gazze'ye ‘abluka’ uyguladığı suçlamasıyla zirveye ulaştı.

Bu hareketler Mısır üzerinde baskı yaratmakla kalmadı, aynı zamanda onu savunma pozisyonuna da soktu. Son haftalarda Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi bu iddiaları defalarca kez yalanladı. Hatta 28 Temmuz'da televizyon ekranlarından yaptığı konuşmanın tamamını Mısır'ın yardım ulaştırma çabalarını açıklamaya ayırdı. Kahire için bu mesele sadece imajını değil, ulusal güvenliğini de ilgilendiriyor. Mısır, Gazze ile tek doğrudan kara bağlantısı olan Refah Sınır Kapısı’nı kendi tarafında her zaman açık tutuyor. Ancak Gazze tarafı, 2023 yılının mayıs ayından bu yana İsrail’in işgali altında. İsrail bu adımı Mısır'ın Gazze ile bağlantısını kesmek ve Gazze konusunda stratejik etkisini azaltmak amacıyla attı.

fgr
Gazze Şeridi sınırındaki Refah Sınır Kapısı’nın Mısır tarafında zırhlı araç kullanan Mısırlı askerler, 23 Mart 2024 (AFP)

Yardım konvoyları, giriş izni verilmeden önce Mısır'ın Sina yarımadasında günlerce, hatta haftalarca beklemek zorunda kalıyor. Çoğu zaman, kamyonlar Refah Sınır Kapısı’ndan geçtikten sonra tam yükle geri dönmek zorunda kalıyor. İsrail'in kontrolündeki Kerem Şalom Sınır Kapısı’ndan İsrail'e onlarca kilometre yol kat ediyorlar, fakat İsrailli yetkililer yüklerini kabul etmiyor. Al Majalla olarak 2023 yılının kasım ayı sonlarında Refah Sınır Kapısı’na yaptığımız ziyarette, yardım konvoylarının Gazze'ye girmesine izin verilmeden önce Sina Yarımadası’nın kuzeyinde yaşadıkları ciddi gecikmeleri ve karşılaştıkları lojistik engelleri yerinde inceledik.

Mısır'ın Gazze Şeridi’ne insani yardımları gönderme konusundaki ısrarı, Gazze’yi yaşanabilir kılma yönündeki stratejik hedefine dayanıyor. Bu hedef, İsrail'in Gazze'yi yaşanmaz hale getirmeyi amaçlayan açık planına karşı bir meydan okumadır. Kahire, Gazze Şeridi’ndeki insani koşulların dayanılmaz hale gelmesinden korkuyor. Bunun yol açacağı toplu göç, sadece Mısır'da insani bir acil durum yaratmakla kalmayacak, aynı zamanda Gazze'nin İsrail lehine kalıcı olarak terk edilmesinin ve kaybedilmesinin de önünü açacak.

Mısır Cumhurbaşkanı Sisi, 5 Ağustos'ta yaptığı açıklamada, Mısır'ın Gazze halkının yerinden edilmesi için bir platform olarak kullanılmayacağını vurguladı. Birkaç gün sonra da İsrail'in Gazze’yi tamamen işgal etme planını açıkça reddetti.

Barut fıçısı

İsrail Güvenlik Kabinesi'nin bu ayın başlarında aldığı ve Gazze Şeridi’nde şu an kontrol ettiği yüzde 75'lik alanı genişletme kararı, sonunda tam işgale ve Mısır ile ilişkilerde gerginliğin artmasına yol açarak, gerginliğin patlayıcı bir noktaya dönüşme riskini artırdı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre plan, Gazze şehrinin kuzeyinde yaşayan yaklaşık bir milyon kişinin, Mısır sınırına birkaç kilometre uzaklıktaki Gazze Şeridi'nin güneyine zorla yerleştirilmesini öngörüyor. Ancak bu, halihazırda kötü olan insani durumu daha da kötüleştirecek.

İsrail ordusu, geriye kalan Hamas üyelerinin peşine düşmek için güneye doğru ilerledikçe, özellikle şu anda gıda ve temel ihtiyaç maddelerine getirilen kısıtlamalar nedeniyle, Gazze'nin güneyindeki durum kaçınılmaz olarak daha da vahim hale gelecek. Bu koşullar, Filistinlilerin Mısır'ın Sina Yarımadası'na toplu göçüne yol açabilir. Ancak böyle bir durum, Kahire'deki karar alıcılar için kabus senaryosu niteliğinde. Kahire'deki karar alıcılar, 7 Ekim 2023'te savaşın patlak vermesinden bu yana bu olasılığa karşı uyarıyorlar.

8ı9
İsrail'in Gazze şehrinin ed-Derec Mahallesi’ne düzenlediği bombardımanda yıkılan binaların enkazından kurtarılabilecekleri arayan Filistinliler, 16 Temmuz 2025 (AFP)

Mısır için bu sadece bir insani kriz değil, 1979 tarihli İsrail-Mısır Barış Antlaşması’nın da doğrudan ihlali anlamına gelecek. Cumhurbaşkanı Sisi, 2023 yılının mart ayında bu konuya değinerek, Filistinlileri Sina Yarımadası’na sürme girişimlerine karşı uyarmıştı. Daha önce İkinci Saha Komutanlığı ve Askeri İstihbarat Başkanlığı görevlerini yürüten Kuzey Sina Valisi'nin açıklamaları Mısır'ın bu konudaki ciddiyetinin bir göstergesiydi. Mısır'ın topraklarına yapılacak herhangi bir saldırıya aşırı güçle karşılık vereceğini vurgulayan bu açıklamaların hafife alınması mümkün değil.

Cumhurbaşkanı Sisi, 5 Ağustos'ta yaptığı açıklamada, Mısır'ın Gazze halkının yerinden edilmesi için bir platform olarak kullanılmayacağını vurguladı. Birkaç gün sonra da İsrail'in Gazze’yi tamamen işgal etme planını açıkça reddetti. Bu kararlı tutum, İsrail'in Gazze'deki hedeflerine ciddi bir engelle karşılaşmadan ilerleyip ilerleyemeyeceği konusunda soru işaretleri yaratırken, iki ülkeyi de bir taraf geri adım atmadıkça olası bir çatışma rotasına sokuyor. Taraflardan hangisinin sonunda taviz vereceği, İsrail'in en azından şimdilik mevcut sınırları içinde kalıp kalmayacağı ya da sınırlarının tüm bölgesel manzarayı yeniden şekillendirecek kalıcı bir değişikliğe uğrayıp uğramayacağı belirleyecek.