Lübnan... Fecr Kuvvetleri, Cemaati İslami’nin mi yoksa Hamas’ın mı askeri kolu?

Hizbullah, Cemaati İslami’nin kendisi için Sünni bir cephe olmasını mı istiyor?

Beyrut'un merkezinde, 29 Ekim tarihinde Gazze'yi desteklemek için gösteri düzenlendi. (AP)
Beyrut'un merkezinde, 29 Ekim tarihinde Gazze'yi desteklemek için gösteri düzenlendi. (AP)
TT

Lübnan... Fecr Kuvvetleri, Cemaati İslami’nin mi yoksa Hamas’ın mı askeri kolu?

Beyrut'un merkezinde, 29 Ekim tarihinde Gazze'yi desteklemek için gösteri düzenlendi. (AP)
Beyrut'un merkezinde, 29 Ekim tarihinde Gazze'yi desteklemek için gösteri düzenlendi. (AP)

Samir Zureyk

Geçtiğimiz 18 Ekim Çarşamba günü, Cemaatu’l İslamiyye fi Lübnan’ın (Cemaati İslam) askeri kanadı olan ‘Fecr Kuvvetleri’, işgal altındaki topraklarda İsrail düşmanının hedeflerini hedef alan roket saldırıları düzenlediğini ve bunlarda doğrudan isabet elde ettiğini duyurdu. Ayrıca, ‘Güney'deki halkımızı hedef alan herhangi bir saldırıya karşı daha fazla karşılık vermeye’ söz verdi.

Bu gelişme hem Lübnanlıları hem de dışarıdaki takipçileri şaşırttı. Sadece Müslüman Kardeşler örgütünün Lübnan'daki şubesi Cemaati İslam’ın, Lübnan-İsrail sınırında devam eden çatışmalara dahil olması değil, aynı zamanda silahlı bir kolunun olması da şaşkınlığa neden oldu. Bu aynı zamanda örgütün kendi yapısını için de bir sürpriz oldu. Çünkü liderlerinin çoğu olanlardan haberdar değildi ve onlar da bildiriyi diğerleri gibi okudu. Bunun, örgüt içinde yankıları oldu.

Cemaati İslam’ın askeri kanadı ‘Fecr Kuvvetleri’ kimdir? Kim tarafından komuta ediliyor? Çatışma hattına nasıl girdi Gerçekten güney sınırında operasyonlar mı yürüttü, yoksa operasyonları birileri mi yürüttü ve sorumluluğunu Cemaati İslam mı üstlendi?

‘Fecr Kuvvetleri’nin ilk ortaya çıkışı, İsrail ordusunun Beyrut'a kadar Lübnan'ı işgal ettiği 1982 yılına kadar uzanıyor. O dönemde, Fecr Kuvvetleri de dahil olmak üzere farklı ideolojik eğilimlere sahip örgütler, İsrail işgali karşısında askeri operasyonlar gerçekleştirmişti. Bu, Hizbullah’ın ortaya çıkmasından önceydi ve Hizbullah, yavaş yavaş ‘direnişi’ kendi kontrolü altına almaya başlamıştı. 1989 yılında, iç savaşı sona erdiren ‘Ulusal Mutabakat Belgesi’, milislerin silahlarını Lübnan devletine teslim etmesini öngörmüştü. Bu nedenle, Hizbullah dışındaki tüm partilerin ve silahlı kollarının gölgeye çekilmesi gerekmişti.

O zamandan bu yana Fecr Kuvvetleri adı yalnızca ara sıra kullanıldı. Ancak grubun organizasyon yapısı içinde kaldı ve kendi bütçesi vardı.

“Fecr Kuvvetleri, grubun liderlik çerçevesinin iki siyasi çizgi arasında bölünmesi nedeniyle iki veya üç kanada bölündü.”

2016 yılında Cemaati İslam’ın Genel Sekreteri seçilen Azzam Eyyubi, Müslüman Kardeşler’in ideolojik mirasından nispeten uzaklaşmaya ve yerel siyasi güçlerle ve Arap devletleriyle yakınlaşmaya çalışan reformcu akımı temsil ediyordu. Eyyubi, Fecr Kuvvetleri’nin Komutanı Halid Bedi'yi ve diğer askeri liderleri görevden alma kararını aldı. Eyyubi'nin kararı, örgütün faaliyetlerinde mali ve organizasyonel usulsüzlükler keşfetmesinin ardından geldi. Eyyubi, örgütün üyelerinin sayısının yaklaşık bin kişi olduğu tahmin edilen resmi bir belgeyi teslim etmeyi reddetmeleri ve bütçeden pay almak için herhangi bir açıklayıcı veri sunmamaları nedeniyle de rahatsızdı. Eyyubi, Beyrut'un güneyindeki Harrub bölgesi sakini olan Tallal Haccar'ı örgütün yeni komutanı olarak atadı.

Ancak görevden alınan tüm liderler grubun bölünmesine yol açsa bile kararı uygulamayı reddettiler ve pozisyonlarında kalma konusunda ısrar ettiler. Bu, yeni genel sekreterin kararını geri çekmesine neden oldu. O zamandan beri, Cemaati İslam’ın askeri kanadı ikiye bölündü. Özellikle, bölgeselcilik, Lübnan'daki partilerin ve örgütlerin iç yapısında önemli bir rol oynuyor.

 Biri Halid Bedi tarafından yönetilen, Bedi'nin memleketi olan Sayda, Trablus ve Akkar'daki Fecr Kuvvetleri üyelerini içeren, diğeri Tallal Haccar tarafından yönetilen ve bölge ve Lübnan dağları kıyılarında ayrıca Bekaa'da bulunan Sünni yoğunluk bölgelerinden üyeler içeren iki grup var.

Fotoğraf Altı: Fecr Kuvvetleri tarafından dağıtılan bir fotoğrafta iki militanın füze taşıdığı görülüyor.
Fecr Kuvvetleri tarafından dağıtılan bir fotoğrafta iki militanın füze taşıdığı görülüyor.

Bu bölünme, Cemaati İslam’ın lider kadroları arasında Biri Türkiye ve Katar tarafından desteklenen, diğeri ise Hizbullah ve Mumanea (Engel) Ekseni ile ittifak etmek isteyen iki siyasi çizgi arasında gerçekleşen başka bir bölünmeyle aynı zamana denk geldi. Birinci çizgiyi Eyyubi ve diğer liderler, örneğin grubun tek ve şu anki milletvekili olan İmad el-Hut, yönetiyordu. İkinci çizgide ise Hamas hareketinin izleri açıkça görülüyordu ve çoğunluğu güvenlik veya askeri liderlerden oluşuyordu.

Şarku’l Avsat’ın Majalla’Dan aktardığına göre sözü edilen Cemaati İslam’ın, Fecr Kuvvetleri dışında bir de güvenlik teşkilatı var. Bu teşkilatın görevi, Lübnan'ın askeri ve güvenlik birimleriyle koordinasyon sağlamak. Bu, Lübnan'ın siyasi geleneklerinden birini temsil ediyor. Bu geleneğe göre herhangi bir parti veya örgütün güvenlik birimleriyle koordinasyon halinde olması gerekiyor. Özellikle İslami durumda siyasi ve güvenlik çalışmalarının iç içe geçmesi nedeniyle önemli. Bilindiği gibi Lübnan, bazı aşırı İslami hareketlerin önemli bir faaliyet gösterdiği bir ülke. Bu hareketler, Suriye ve Irak'ta savaşmak için gençleri devşirmeye çalışıyor.

“Saleh el-Aruri, Hamas etrafında dönen ve onun tercihlerini destekleyen Cemaati İslam için bir Şura Konseyi ve siyasi ofis kurmayı başardı.”

Hamas hareketinde, hareketin yurtdışında bulunan eski başkanı Halid Meşal'in karardan dışlanmasının ardından Gazze'deki hareketin başkanı Yahya Sinvar ve siyasi ofisin başkan yardımcısı Salih el-Aruri gibi yeni liderlerin yükselişiyle paralel olarak, Lübnan'daki Cemaati İslam içinde de benzer bir mücadele sürüyordu.

Hamas, Cemaati İslam’ın örgütsel yapısında büyük bir etkiye sahip. Zira, Hamas, son derece güçlü bir finansal yapıya ve yüzlerce kişiyi bünyesinde barındıran geniş bir hayırsever ve insani yardım kuruluşları ağına sahip bulunuyor. Bu nedenle, Cemaati İslam’ın onlarca örgüt üyesi, Hamas’tan maddi yardım alıyor.

Diğer yandan, Hizbullah, Cemaati İslam’ın Hamas ile ittifakını güçlendirmek için bu mücadeleyi destekledi ve besledi. Özellikle, 2021 yılının ağustos ayındaki iç seçimler, ‘Engel Ekseni’ ile ittifaka bağlı olan ekibin güçlenmesine yol açtı. Bu ekipte, Lübnan'da yaşayan ve Hizbullah ile koordineli olarak Cemaati İslam’ın iç seçimlerini planlayan Salih el-Aruri de yer alıyor.

Hamas elini uzattı

Nitekim Aruri, Hamas ekseninde dönen ve onun seçeneklerini destekleyen bir şura ve siyasi ofis kuruluna ulaşmayı başardı. Nitekim, 2022 yılının ağustos ayında, tarafsız ve siyasi olmayan bir kişilik olduğu düşünülen Şeyh Muhammed Takuş, Cemaati İslam’ın genel sekreteri seçildi. Ancak, Cemaati İslam içindeki kaynaklar, sonuncusunun Hamas seçeneklerini desteklediğini ve hatta ondan maddi yardımlar aldığını söylüyor.

Sadece bu da değil, Cemaati İslam üst düzey liderlik kaynakları, Hamas’ın Fecr Kuvvetleri içindeki çatışmaya müdahale ettiğini ve Beyrut'tan Ömer el-Keaki liderliğindeki üçüncü bir grubu desteklediğini ortaya çıkardı., şehirden ve sınır bölgesi köylerinden ve kasabalarından Sünni nüfusun yoğun olduğu bölgelerden gelen unsurlar bu gruba bağlı bulunuyor. Zira, Cemaati İslam, hizmet, eğitim ve sağlık alanlarında önemli bir varlığa sahip.

Bu grup, Hamas’tan doğrudan finansman alıyor ve Aruri'nin emirlerine göre hareket ediyor. Grup, Cemaati İslam’ın kontrolü dışında. Güvenlik kaynakları, grubun içinden ve Hizbullah’a yakın kaynaklardan alınan bilgilere göre, bu grup Hizbullah tarafından yoğun askeri eğitimler aldı ve almaya devam ediyor.

"Hizbullah, Sünni toplumla ahlaki uzlaşmanın sağlanmasına yardımcı olacağı umuduyla Cemaati İslam’a boyun eğdirmeye çalıştı.”

Cemaati İslam’ın son iç seçimleri, siyasi yaklaşımında büyük bir dönüm noktası oldu. O zamandan beri, yavaş yavaş Hizbullah’a yaklaşıyor. Gizli ve açık olarak aralarındaki koordinasyon toplantıları yoğunlaştı.

Cemaati İslam, Lübnan Parlamentosunda sadece bir milletvekiline sahip olmasına rağmen, Sünni nüfusun yoğun olduğu tüm bölgelerde varlık gösteren en eski Sünni siyasi örgütlerden biri. Eski Genel Sekreteri Azzam el-Eyyubi, Lübnan'ın en büyük Sünni kenti olan Trablus'ta ikinci bir parlamento koltuğu elde etmekten kıl payı kurtuldu. Ayrıca, başka bölgelerde de adaylara destek veriyor.

Hizbullah, son yıllarda Sünnilerle, hem elitler hem de halkla, Suriye savaşına askeri müdahalesinin ardından aralarındaki düşmanlığın artmasının ardından, manevi bir uzlaşma kurma arayışında. Bu nedenle, Cemaati İslam’ı kendi amacına ulaşmada yardımcı olabileceği umuduyla kendine çekmeye çalıştı. Bu, Sünnilerin son zamanlardaki siyasi kırılganlık durumunu ve halkı cezbedebilecek liderlerin ortaya çıkmamasını istismar ederek oldu. Ayrıca, ‘saha birliği’ sloganını uygulayarak, gerektiğinde Cemaati İslam’ı Sünni bir cephe olarak kullandı.

Bu zorunluluk, ‘Aksa Tufanı’ operasyonundan sonra kendiliğinden ortaya çıktı. Hizbullah, İsrail sınırındaki bölgenin tamamına hakim olan bir güç olarak, Hamas ve Filistin İslami Cihad Hareketi’nin sınırın diğer tarafına sızma ve İsrail'e füze atma operasyonları yürütmesine izin verdi.

Ancak, Hamas’ın askeri kanadı olan İzzeddin el-Kassam Tugayları ve Filistin İslami Cihad Hareketi’nin askeri kanadı olan Kudüs Tugayları’nın Lübnan topraklarında açıkça ortaya çıkması, siyasi arenada, özellikle de Hristiyan kesimlerde olumsuz bir etki yarattı. Bu kesimler, hafızalarında yer eden 1969 yılında Filistin Kurtuluş Örgütü ile Lübnan Devleti arasında imzalanan Kahire Anlaşması’nı hatırlattı. Bu anlaşma, Lübnan'ın güneyi ve diğer bölgelerde silahlı Filistinlilerin yayılmasına yol açmıştı ve bu durum, iç savaşın patlak vermesinin nedenlerinden biri olmuştu.

Fotoğraf Altı: Al-Arouri, Hasan Nasrallah ve Ziad Al-Nakhalah 25 Ekim'de görüştü. (AP)
 Al-Arouri, Hasan Nasrallah ve Ziad Al-Nakhalah 25 Ekim'de görüştü. (AP)

Bu nedenle, Salih Aruri, Kudüs Tugayları içindeki kendi grubunu kullanarak, İsrail sınırında operasyonlar yürütmeye başladı. Bu, Hizbullah’ın onayıyla oldu. , Cemaati İslam’ın içinden kaynaklara göre Hizbullah, Lübnan'da ‘direniş’ için bir Sünni cephe oluşturmak istiyordu. Bu nedenle, Kudüs Tugayları’nı koruması altına aldı ve Lübnan ordusunun onları tutuklamasını önlemeye çalıştı.2023 yılının ağustos ayında, Lübnan ordusunun istihbaratı, Kudüs Tugayları’na mensup üç kişiyi, İsrail yerleşim yerlerine füze fırlatmak için platformlar hazırlarken yakaladı. Cemaati İslam, o sırada bu olayı örtbas etmeye çalıştı, ancak medyaya sızdı ve bu da Cemaati İslam büyük bir zorluk yaşattı. Cemaati İslam, medyadaki tartışmayı eleştiren resmi bir açıklama yaptı, ancak olayı yalanlamadı.

Aynı açıklamaya göre Fecr Kuvvetleri tarafından açıklanan üç operasyonun aslında İzzeddin el-Kassam Tugayları tarafından, örgüt içinde Aruri Grubu ile ortaklaşa gerçekleştirildiği bildiriliyor. Kaynaklar, bu iddialarını, Hamas veya Hizbullah gibi örgütlerin yaptığı gibi, söz konusu operasyonların görüntülerinin veya videolarının yayınlanmamasına dayandırıyorlar.

Örgütün bazı liderleri, Genel Sekreter Muhammed Takuş'tan kamuoyuna sunmak üzere fotoğraf veya video talep ettiklerinde, Takuş, zamanın uygun olmadığını yanıtını verdi. Takuş, Fecr Kuvvetleri’nin ne yapacağını veya kendisine ne atfedileceğini neredeyse tek bilen lider.

“Perde arkasında, Sünni milletvekilleri ile bakanlar arasında, Sünnileri silahlanma ve şiddet ocağına iterek milislerin yolunu reddetmek için iletişim kuruluyor.”

Fecr Kuvvetleri’nin füze saldırıları hakkındaki açıklamaların artmasıyla birlikte, örgütün içindeki örgütsel koridorlarda sert tartışmalar yaşandı. Özellikle bu tür bir kararın, Genel Büro'nun onayına ve Şura Meclisi'nden bağlayıcı bir oylamaya ihtiyacı var, ki bu da olmadı.

Bu nedenle, yaşananlar, mevcut liderliğin ‘Engel Ekseni’ ile ilişkisine bağlı hesaplamalara bir iç ihlal olarak kabul edildi. Kaynaklar, örgütün içindeki muhalif görüşün, füzelerin fırlatılmasının siyasi ve askeri dengede hiçbir şeyi değiştirmediğini ve Lübnan topraklarına karadan bir işgal olması durumunda hazır bulunulması gerektiğini düşündüğünü açıkladı. Ancak, Cemaati İslam’ın, Hizbullah’ın Sünni bir vitrini gibi görünmesi, genel olarak Sünni pozisyonu üzerinde olumsuz yansımalara sahip olacak ve örgütü iç ve dış eleştirilere maruz bırakacak.

Bölgesel rahatsızlık mı?

Kaynaklara göre, bölgesel güçler Fecr Kuvvetleri’nin sahada ortaya çıkmasından rahatsızlık duydu. Bu nedenle, operasyonlarının durması ve sadece üçe sınırlı kalması dikkat çekiyor. Ayrıca, İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın yerel örtü sağlayışı işe yaramadı, hatta Sünni çevrelerde olumsuz bir tepkiye yol açtı. Bunun nedeni, Hizbullah’ın, muhaliflerine siyasi gerçekler dayatmak için daha sonra kullanacağı bir Sünni milis kuvvetinin ortaya çıkmasına izin verdiği düşüncesi.

Fotoğraf Altı: Cemaati İslami’nin 29 Ekim'de Beyrut şehir merkezinde Gazze'yi desteklemek için gösteri düzenledi. (Reuters)
Cemaati İslami’nin 29 Ekim'de Beyrut şehir merkezinde Gazze'yi desteklemek için gösteri düzenledi. (Reuters)

Takuş ve örgütün siyasi bürosu başkanı Ali Ebu Yasin'in, genel seferberlik ilan edilmesiyle cihat ilanına benzeyen bir açıklama yapması ve Fecr Kuvvetleri’ne gönüllülük için kapı açması işleri daha da zorlaştırıyor.

Elde edilen bilgilere göre, kulislerde mevcut ve eski Sünni milletvekilleri ve bakanlar arasında, Sünnileri silahlanma ve şiddet olaylarına sürükleyerek hazırlanmakta olan milisçi yolu reddetme amacıyla ortak bir tutum geliştirmek için görüşmeler yapılıyor.

Cemaati İslam Milletvekili İmad Hut, yaşananlara en sert muhalefet edenlerden biri olarak kabul ediliyor. Aynı şekilde Azzam Eyyubi ve diğer önemli liderler de öyle. Ancak hepsi, anlaşmazlıkları örgütün iç koridorlarında tutmaya özen gösteriyorlar. Hut'un son medyatik çıkışlarında gerginlik yüzünde açıkça görülüyordu.

Son olaylar, Hamas’ın Lübnan'daki Cemaati İslam içindeki nüfuzunun boyutunu gösterdi. Peki savaştan sonra Cemaati İslam’ın rolü ne olacak ve sınırları nelerdir? Bu, şimdi Lübnan'daki Sünni çevrelerde sorulan bir soru.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.



İsrail'in Gazze Şeridi’ndeki “uzun vadeli” yapılanması

İsrail ordusu tarafından 8 Eylül'de dağıtılan ve Gazze Şeridi'ndeki İsrail askerlerini gösteren bir fotoğraf (AFP)
İsrail ordusu tarafından 8 Eylül'de dağıtılan ve Gazze Şeridi'ndeki İsrail askerlerini gösteren bir fotoğraf (AFP)
TT

İsrail'in Gazze Şeridi’ndeki “uzun vadeli” yapılanması

İsrail ordusu tarafından 8 Eylül'de dağıtılan ve Gazze Şeridi'ndeki İsrail askerlerini gösteren bir fotoğraf (AFP)
İsrail ordusu tarafından 8 Eylül'de dağıtılan ve Gazze Şeridi'ndeki İsrail askerlerini gösteren bir fotoğraf (AFP)

Salim er-Reyyis

Gazze Şeridi'nin kuzeyinden önce orta kesimlerine ardından batıda kıyı bölgelerine göç eden 60 yaşındaki Abdulazim Ferec, çadırının kapısında oturmuş güneş enerjisiyle çalışan bir radyodan haberleri dinliyordu. Son günlerde siyasi haber bültenlerinin İsrail Başbakanı Binamin Netanyahu'nun açıklamalarına ve İsrail ordusunun Gazze’deki savaşla ilgili kararlarına daha fazla yer ayırdığını belirten Ferec, ayrıca ABD, Mısır ve Katar ile elinde İsrailli rehinelerin olduğu Hamas ve binlerce mahkumu hapishanelerinde tutan İsrail arasında bir esir takası anlaşması için görüşmelere devam edildiğinin aktarıldığını söyledi.

Ferec, haberleri, 7 Ekim 2023 tarihinde savaşın başlamasından bu yana İsrail ordusu tarafından yerinden edilen kendi ailesi de dahil binlerce Gazzeli ailenin Gazze Şeridi'nin kuzeyindeki evlerine ve yerleşim bölgelerine dönmelerine izin verilmesine ilişkin herhangi bir bilgi ya da karar duymak için takip ettiğini belirterek “Yaz kış sokaklarda çadırlarda yaşamaktan, böceklerden ve mahremiyetin olmayışından bıktık. Evlerimize geri dönmek istiyoruz” ifadelerini kullandı.

İsrail ordusu Gazze Şeridi'nin kuzeyi ile güneyi arasındaki yolu keserek Gazze şehrinin güney bölgesinde Gazze Şeridi'nin en doğusundan en batısına ‘Netzarim’ adında 4 kilometrelik bir koridor açmıştı. Savaşın başlamasından bu yana 11 aydır Katar ve Mısır’da devam eden müzakerelerde Gazzelilerin evlerine geri dönüşü ve İsrail askerlerinin Netzarim Koridoru’ndan geri çekilmesi konuları görüşüldüyse de şimdiye kadar herhangi bir sonuca varılamadı.

Al-Majalla'ya konuşan Ferec, şunları söyledi:

“Tüm dünya rahat bir şekilde yaşarken biz dağılmış durumdayız, hayatımız boyunca zorla yerinden edilmeye maruz kalıyoruz. Müzakereler ve müzakereciler bile sanki dehşet içinde, hasta, hayal kırıklığına uğramış, öldürülmüş, ölmüş ve yerlerinden edilmiş insanlar varmış gibi değil de boş zamanlarında bir araya geliyorlarmış gibi davranıyorlar. Netanyahu da savaşı sürdürüyor. Şimdiyse Gazze Şeridi'nin 1967 savaşında olduğu gibi yeniden işgal edilmesinden korkuyorum.”

İsrail'in Gazze Şeridi'nde yürüttüğü savaşın başlanmasından bu yana 330 günden fazla zaman geçti. İsrail Başbakanı Netanyahu yaptığı açıklamalarda, savaşın ve devam etmesindeki ana hedefin Hamas Hareketi’nin askeri kanadı Kassam Tugayları üyelerinin doğu sınırına saldırarak İsrail’in Gazze Şeridi'ne komşu yerleşim birimlerine ulaştığı, onlarca yerleşimciyi ve askeri esir alarak Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerine götürdüğü 7 Ekim olayının tekrarlanmasının önlenmesi gerekçesiyle Hamas’ı ve onun askeri kabiliyetlerini ortadan kaldırmak ve Hamas’ın Gazze'de yeniden iktidara gelmesini engellemek olduğunun altını çizerken Gazze Şeridi'ni yeniden işgal etme niyetinde olmadıklarını ısrarla vurguladı.

İsrail ordusunun aldığı son kararlar, Netanyahu’nun açıklamaları ve İsrail ordusunun 19 yıl önce çekildikten sonra geçtiğimiz mayıs ayında kontrolünü yeniden ele geçirdiği Gazze Şeridi’nin Mısır'la olan güney sınırındaki Philadelphia (Salahaddin) Koridoru’ndan çekilme niyetinin olmaması, İsrail’in daha uzun yıllar boyunca buranın kontrolünü elinde tutmaya ve burada kalmaya devam edeceğine işaret ediyor. İsrail, 15 Ağustos 2005 tarihinde dönemin eski Başbakan Ariel Şaron liderliğindeki Tel Aviv hükümetinin tek taraflı olarak aldığı Gazze Şeridi'nden çekilme kararıyla Gazze’deki 21 yerleşim biriminin yanı sıra Batı Şeria'daki 4 yerleşim birimini boşaltmış, İsrailli yerleşimcileri başka yerlere taşımış ve askeri üsleri lağvetmişti. Ancak İsrail, Gazze Şeridi'ne asker konuşlandırmadan kara, deniz ve hava kontrolünü sürdürdü.

Eylül ayı başlarında düzenlediği bir basın toplantısında Philadelphia Koridoru’ndan çekilmek gibi bir niyetinin olmadığını vurgulayan ve 2005 yılındaki çekilmeyi stratejik bir hata olarak nitelendiren Netanyahu, “Biz ayrıldığımızda, İran'ın himayesi altında silah, silah üretiminde kullanılan malzeme ve tünel kazma ekipmanlarının akışının önünde hiçbir engel kalmamıştı. Hiçbir engel olmadığı için Gazze, İsrail için büyük bir tehdit haline geldi” dedi.

Basın toplantısında İsrail'in Philadelphia Koridoru’nu kontrol etmesinin Hamas'ın askeri kabiliyetlerini ortadan kaldırmak ve İsrailli rehineleri kurtarmak gibi savaş hedeflerine ulaşması için gerektiğini belirten Netanyahu, Hamas'ın silah ve militan kaçakçılığını engellemek için Philadelphia Koridoru’nun kontrolünü ele geçirdiklerini söyledi. Gazze Şeridi'nin yönetimini devralmak istemedikleri açıklamasını yineleyen İsrail Başbakanı, “Hamas'ın askeri kabiliyetlerini yok etmeye çok yakınız. Tünellerini yok ediyoruz. Gazze Şeridi'ni yönetmek istemiyorum, ama Hamas'ın yeniden Gazze Şeridi'nde iktidara gelmesini engellemeye çalışıyorum” şeklinde konuştu.

Al Majalla’ya konuşan Filistinli İsrail işleri uzmanı İsmet Mansur, İsrail’in savaşla ilgili açıkladığı hedeflerin ve Gazze'de yürüttüğü savaşın bahanesi olarak kullanıldığı Hamas yönetiminin zayıflatılması ve tehdit edilmesinin ötesinde İsrail'in hem siyasi hem de askeri hamlelerinin ve attığı son adımların çok daha geniş kapsamlı hedefleri olduğunu söyledi.

İsrail, Gazze Şeridi'nden öylece çekilip güvenlik meselesini Filistinli ya da uluslararası herhangi bir tarafın inisiyatifine bırakmaz.

Netzarim Koridoru’nun oluşturulmasının ve periyodik ve sürekli olarak genişletilip geliştirilmeye çalışılmasının sadece geçici bir ayrım koridoru olmadığını, aksine uzun vadeli bir kolonyal yapı olduğuna işaret ettiğini vurgulayan Mansur, “Gazze Şeridi'nin doğu ve kuzey sınırları boyunca uzanan tampon bölgenin ve İsrail'in iddia ettiği üzere kaçakçılığı önlemek ve Hamas’ı zayıflatmak için uygulanan güvenlik planının önemli bir parçası olan Philadelphia Koridoru’nda kalmaktaki ısrarı, Gazze’de yıllarca kalmak istediğini ve varlığının geçici olmadığını gösteriyor” değerlendirmesinde bulundu.

vdfbgnr
İsrail’in Gazze şehrinin merkezindeki Rimal Mahallesi’nde yerinden edilen Filistinlilerin kaldığı bir okula düzenlediği saldırının ardından binayı inceleyen Filistinli kadınlar, 20 Ağustos (AFP)

İsrail'in Gazze Şeridi üzerinde işgalci kontrolünü dayatacağını düşünen Mansur, “En azından İsrail ordusu, Gazze Şeridi üzerinde uzun bir süre güvenlik kontrolüne sahip olacak” dedi. İsrail'in, güvenlik dosyasını ister Filistinli isterse uluslararası olsun hiçbir tarafın inisiyatifine bırakmayacağı için Gazze Şeridi'nden çekilmeyeceğini vurgulayan Mansur, “Bence İsrail, Filistin meselesini yeniden tasarladı. Gazze'ye yönelik ana proje bu” diye konuştu.

“İnsani yardım çalışmaları koorinatörü”

Netanyahu'nun Philadelphia Koridoru’ndan çekilme niyetinde olmadığına dair son açıklamalarından önce İsrail gazetesi Yedioth Ahronoth geçtiğimiz ağustos ayı sonlarında yayınladığı bir haberde İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ndeki ‘insani yardım çalışmaları koordinatörü’ olarak adlandırılan ve görevi Gazze Şeridi'ndeki insani çalışmaları yönetmek ve sivil meseleleri koordine etmek olan yeni bir pozisyon oluşturma kararını aktarmıştı. Siyaset uzmanları, bu pozisyonun oluşturulmasını, Gazze Şeridi'ndeki işgali uzun süre istikrara kavuşturmayı amaçlayabilecek bir hamle olarak değerlendirdi.

Bu yeni pozisyona Tuğgeneral Elad Goren'in getirileceğini aktaran gazetenin haberine göre insani yardım çalışmaları koordinatörü görevi, Filistinlileri yönetmek ve Filistin Yönetimi’ne bağlı bazı kurumlarla koordinasyon sağlamaktan sorumlu olan Batı Şeria'daki İsrail Sivil İdaresi başkanıyla aynı düzeyde. Gazete, Tuğgeneral Goren'in, yerlerinden edilen bir milyon Filistinlinin Gazze Şeridi'nin kuzeyine geri dönmeleri olasılığının takibinden, yeniden inşa projelerinden, insani yardım kuruluşlarıyla koordinasyondan ve yardımların halka ve yerlerinden edilenlere aktarılmasından sorumlu olacağını bildirdi.

Gazze Şeridi'nde Filistinlilerin işlerini yürütmesi için bir Filistin yönetimi oluşturulabilir, ama İsrail'in güvenlik kontrolü olmadan tek taraflı olarak bir güvenlik kontrolüne sahip olmayacak.

İsrail’in Gazze Şeridi’ne bir insani yardım koordinatörü ataması kararını, askeri operasyonun artık sadece askeri bir operasyon olmadığı, insani yönleri ve Gazze'deki halk ve toplumla ilişkisi olan uluslararası ve yerel kurumlarla ilişkilerin yönetilmesiyle ilgili yönleri de olduğu değerlendirmesinde bulunan Mansur, “Bu, askeri operasyonun daha fazla boyut kazandığının kanıtı. Bu hamlede hedefin Batı Şeria'da yıllardır olduğu gibi, yaşamın tüm yönleri üzerinde doğrudan kontrol uygulamak olacağına inanıyorum” dedi.

Mansur, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Belki Gazze Şeridi'nde Filistinlilerin işlerini yürütmesi için bir Filistin yönetimi oluşturulabilir, ama İsrail'in güvenlik kontrolü olmadan tek taraflı olarak bir güvenlik kontrolüne sahip olmayacak.”

Mansur, bu durumun ABD'nin İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki projelerini, Gazze Şeridi’ne yayılmasını ve kontrolünü ne derece benimseyeceğine bağlı olduğunu ve bunun yakın gelecekte netleşeceğini sözlerine ekledi.

Uluslararası insani yardım kuruluşlarının sahadaki çalışmaları ile İsrail ordusunun çalışmalarını arasında koordinasyonu sağlamak üzere insani yardım koordinatörü olarak atanan Tuğgeneral Goren, örneğin Gazze Şeridi'nin orta kesimlerinde bulunan Deyr el-Belah'ta ilk çocuk felci vakasının görülmesinin ardından eylül ayı başlarından bu yana WHO ve UNICEF ekiplerinin Gazze Şeridi'nin çeşitli bölgelerinde on yaşın altındaki çocukları çocuk felcine karşı aşılama çalışmalarının denetlenmesi ve koordine edilmesi gibi süreçleri yönetecek.

Yediot Aharonot gazetesi, Tuğgeneral Goren'i bu göreve, İsrail hükümetinin halen Gazze’deki savaşın ertesi günü için net bir stratejik vizyon geliştiremediği, ordunun ise İsrail'in Gazze'deki günlük yaşama dair sorumluluğunun önümüzdeki yıllarda da devam edeceğini ve hatta artacağını, bunun da İsrail’in Gazze’yi yeniden işgal etmesini gerektireceğini anladığı bir dönemde atadığına dikkati çekti. Gazetenin aktardığına göre İsrailli bir güvenlik yetkilisi, insani yardım koordinatörlüğü pozisyonunun sınırlı bir projeyi yönetmek için değil, uzun bir süre için tasarlandığını söyledi. Yetkili, Goren için ‘Gazze’nin baş sorumlusu’ tanımını kullandı. Gazete, Goren’in iki milyon Filistinlinin işlerini yöneteceğini, bunun da İsrail'in planına göre Gazze'nin birkaç yıl boyunca işgal altında tutulmasını simgelediğini ve orduya kıtlık ya da insani kriz gibi insani boyutlardan etkilemeden Gazze'deki savaşı sürdürmesi için uluslararası meşruiyet kazandırmayı amaçladığını vurguladı.

Bu makale Şarku'l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.