Türkiye’den Suriye’nin kuzeydoğusunda yeni bir askeri nokta

Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki kontrol noktalarına yönelik adımlar atmaya devam ediyor. (SOHR)
Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki kontrol noktalarına yönelik adımlar atmaya devam ediyor. (SOHR)
TT

Türkiye’den Suriye’nin kuzeydoğusunda yeni bir askeri nokta

Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki kontrol noktalarına yönelik adımlar atmaya devam ediyor. (SOHR)
Türkiye, Suriye’nin kuzeyindeki kontrol noktalarına yönelik adımlar atmaya devam ediyor. (SOHR)

Türk güçleri, Suriye’nin kuzeydoğusunda Suriye Demokratik Güçleri’nin (SDG) kontrol ettiği bölgeleri hedef alırken yeni bir askeri kontrol noktası kurmaya başladı.

Türk kuvvetleri dün Rakka’nın kuzey kırsalındaki Ayn İsa’nın batısına inşaat ekipmanı getirdi ve toprak setler dikti. Ayn İsa, Barış Pınarı bölgesi olarak biliniyor ve SDG’nin kontrol ettiği alanların karşısında yer alıyor.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR), kuvvetlerin gelişiyle eş zamanlı olarak yeni üssün bulunduğu yere ağır araçların konuşlandırıldığını bildirdi.

Yeni üs, Ayn İsa kırsalında birbirinden üç kilometre mesafeyle ayrılan iki Türk askeri üssünün ortasında yer alıyor ve bölgedeki Türk varlığını güçlendirmeyi amaçlıyor.

Rakka kırsalı geçen ekim ayının başından bu yana, Ankara’da İçişleri Bakanlığı’na düzenlenen PKK terör saldırısının ardından operasyonlarına hız verdi.

Bu çerçevede SDG, Ayn İsa karşısındaki Tinah ve Rakka kırsalında Barış Pınarı bölgesindeki Tel Abyad’ın batısında bulunan el-Mardud’daki iki Türk askeri üssüne yönelik saldırı gerçekleştirdi.

Türkiye, YPG’yi, PKK’nın Suriye’deki uzantısı olan SDG’nin en büyük bileşeni olarak görüyor.

Siyasi sürece ilişkin konferans

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre diğer yandan Suriyeli uzmanlar ve siyasetçiler, eski yargıç Enver Mecni’nin gözetiminde Suriye’de seçim reformu ve demokratik dönüşüm sürecinin gerekliliklerini görüşmek üzere bir proje başlattı.

Bu çerçevede Day After platformu, geçtiğimiz günlerde konu hakkında hazırladığı raporun anayasal, hukuki ve teknik yönleri, seçim süreciyle ilgili kurumların rolü, uluslararası denetim, seçim süreçlerine siyasi katılım ve Suriye’deki geçişin doğası ve nesnel koşullar doğrultusunda reform yollarına değindiği bir raporu görüşmek üzere İstanbul’da bir konferans düzenledi.

Suriyeli politikacılar, insan hakları aktivistleri ve muhalifler İstanbul’daki seçim reformu konferansına katıldı. (Şarku’l Avsat)
Suriyeli politikacılar, insan hakları aktivistleri ve muhalifler İstanbul’daki seçim reformu konferansına katıldı. (Şarku’l Avsat)

Yaklaşık 85 uzman, akademisyen, hukukçu ve muhalif isimden oluşan konferans katılımcıları, ‘seçim organı ve halk tabanına sahip siyasi partiler oluşturmak için belli bir süreye ihtiyaç duyulması gibi nedenlerle’, BM’nin 2015 tarihli 2254 sayılı kararı ve demokratik yetki devri uyarınca seçimlerin yapılması için 18 aylık bir süre gerekeceği ve zamanın yeterli olmayacağı konusunda mutabakata vardı.

Katılımcılar, halkın iradesini ifade eden adil seçimler yapılmadan Suriye’de demokratik dönüşüm sürecinin tamamlanamayacağını vurguladı. Katılımcılar ayrıca, Suriyelilerin istek ve seçimlerini ifade eden, gerçek ve özgür katılımın kapısını açan sağlam temeller ve kuralların yanı sıra teknik, hukuki, güvenlik ve sosyal çalışmaların sağlanmasının gerekliliğine dikkat çekti.

Suriye Müzakere Komitesi Başkanı Bedr Camus, hükümet sistemi, Anayasa Komitesi ve seçimler de dahil olmak üzere siyasi süreçle ilgili ana meselelere dair muhalefetin baskısının devam ettiğini söyledi.

Camus, Devlet Başkanı Beşşar Esed rejiminin siyasi süreci kontrol etmesine izin verdiği için BM’nin mevcut konumundan duyduğu üzüntüyü dile getirdi. Bedr Camus, komitenin uluslararası taraflara ve BM’ye, müzakere yapmayı kabul eden Suriyeli tarafları onaylaması yönünde çağrıda bulunduğuna dikkat çekti. Ayrıca seçimlerle ilgili üzerinde çalışılması gereken yasaların yaklaşık yüzde 80’inin tamamlandığını açıkladı.

Konferansta, onlarca yıldır gerçek demokratik uygulamaların neredeyse tamamen yokluğundan sonra ve Suriyelilerin büyük bir kısmının ülke dışında bulunduğu göz önüne alındığında bir seçim yönetim organı kurma fırsatları görüşüldü ve geçiş aşamasında bir seçim yönetim organı oluşturma sürecinde BM’nin rolünün önemi ele alındı.

Bunun yanı sıra siyasi partilerin seçim sürecine katılımının getirdiği fırsatların ve zorlukların, Suriye sivil toplumunun özellikle geçiş aşamasındaki seçimlerdeki rolünün yanı sıra seçimlere katılımı artırmanın yolları, kadınların siyasi katılımının önemi, mültecilerin ve yerinden edilmiş kişilerin seçimlere katılımı sorunu da masaya yatırıldı.

Seçim engelleri

Suriye Muhalefet Koalisyonu Başkan Yardımcısı Dima Musa, siyasi süreçteki mevcut durgunluğa ve bunun Suriyeli kadın ve erkeklere ‘siyasi geçiş anına’ ilişkin bir ufuk katma etkisine dikkat çekti. Başlangıç ​​noktasına hazırlanmanın çok önemli olduğunu belirten Musa, siyasi yerleşim müzakerelerine ve seçim reformu konusuna hazırlanmaya çalışırken muhalefetin de dikkate alınmasının çok önemli olduğunu vurguladı.

Türkiye bir süre önce, Suriye’deki seçim reformu konferansına ev sahipliği yaptı. (Şarku’l Avsat)
Türkiye bir süre önce, Suriye’deki seçim reformu konferansına ev sahipliği yaptı. (Şarku’l Avsat)

Suriyeli muhalif sanatçı Cemal Süleyman, yıllarca süren yolsuzluk, silah ve uyuşturucu ticareti, telif hakları, yağma ve geçişlerden sonra siyasi parayla ilgili koşullar da dahil olmak üzere, Suriye’deki seçimlerin karşı karşıya olduğu bir dizi zorluğa karşı uyarıda bulundu.

Süleyman, Suriye hükümetinin kontrolü dışındaki bölgeler de dahil olmak üzere tüm alanlarda mevcut fiili otoritelerin temsil ettiği başka bir zorluğun daha bulunduğunu dile getirdi.

Hukuk Danışmanı Halid el-Hillu ise seçimlerin ilk defada başarılı olmasının kolay olmadığını söylerken, bazı ülkelerde gerçekleşen ve Arap Baharı olarak bilinen olayları hatırlattı. Hillu sözlerini şöyle sürdürdü:

“İktidarın bir kez seçimle devredilmesi yeterli değil. Bu şekilde çatışmaların sona erdiği ve istikrar sürecinin başladığı düşünülebilir. Ancak bu, ister askeri rejimlerden, ister iktidarı yeniden ele geçirmeye hazırlanan otoriter devletlerdeki derin devletlerden söz edelim, önceki rejimlerin hayatta kalmasına katkıda bulunabilir.”



Hizbullah ateşkes sonrası döneme siyasi olarak hazırlanıyor

Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, 20 Kasım 2024 (Reuters)
Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, 20 Kasım 2024 (Reuters)
TT

Hizbullah ateşkes sonrası döneme siyasi olarak hazırlanıyor

Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, 20 Kasım 2024 (Reuters)
Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım, 20 Kasım 2024 (Reuters)

Her türden siyasi güç, Hizbullah Genel Sekreteri Şeyh Naim Kasım'ın kendisini bir kez daha Taif Anlaşması şemsiyesi altında konumlandırdığını yinelemesiyle uğraşıyor. Çünkü Kasım, 1701 sayılı Birleşmiş Milletler (BM) kararının uygulanmasına hazırlık olarak İsrail'in girdiği bölgelerden çekilmesiyle birlikte Güney Lübnan'a sükunetin geri dönmesinden sonraki aşamaya yaklaşımında yol haritasının ana başlıklarını tanımlayarak ABD'nin ateşkese ulaşma vaatlerinin önüne geçmek istedi.

Siyasi kaynakların Şarku’l Avsat'a aktardığına göre Kasım'ın ateşkes sonrası sahneye yaklaşımında tanımladığı maddeler, Hizbullah'ın yönelimlerine Lübnanlılığı siyasi faaliyette bulunma noktasına kadar ekleme arzusuna işaret ediyor. Buna karşılık, Lübnanlılar arasında bölünmeye neden olan tek taraflı Gazze Şeridi'ni destekleme kararının yol açtığı tepkilere ilişkin değerlendirmeleri ışığında bölgede olup bitenlerle ilgilenme düzeyi azalıyor.

Kaynaklar, Hizbullah'ın Gazze Şeridi'ni destekleme kararının dayattığı gerçekleri görmezden gelemeyeceğine inanıyor. Bunların başında direniş eksenindeki müttefiklerinin desteğinden yoksun olması geliyor. Bu çatışmada Hizbullah neredeyse tek başınaydı. Hizbullah'ın Meclis Başkanı Nebih Berri'ye Amerikalı arabulucu Amos Hochstein ile müzakere yetkisi vermesi ve güneyi sükûnete kavuşturacak bir taslak üzerinde anlaşmaya varmaları, kaçınılmaz olarak Gazze Şeridi ve Güney Lübnan cephelerini birbirine bağlayacak ve Hamas'ı destekleyecek bir taslağa yer olmadığı anlamına geliyor.

Hizbullah'ın geri çekilişi

Aynı kaynaklar Hizbullah'ın taslağa itiraz etmemesinin, Litani'nin güneyindeki konuşlanma alanını boşaltmayı ve geri çekilmeyi zımnen kabul ettiği anlamına geldiğine işaret ediyor. Buna ek olarak, Ağustos 2006'da 1701 sayılı kararın kabul edilmesinden bu yana yürürlükte olan angajman kuralları ve bu kuralların uygulanmasını kontrol altında tutan terör dengesi de iptal edilmiş oldu.

Aynı kaynaklar Hizbullah'ın içe çekilmekten başka çaresi olmadığını ve şu ana kadar elde edilenlerin ABD'nin vaatlerine bağlı bir ateşkese varmakla sınırlı kaldığını söylüyor. Lübnan-Suriye sınırı, ordunun Refik Hariri Uluslararası Havaalanı'nda uyguladığı modele uygun olarak kontrol edilmesine ve Lübnan'a ve Lübnan'dan her türlü kaçakçılığın önlenmesine karar verilmesinin ardından artık Hizbullah'a silah sevkiyatına açık değil. Diğer yandan Suriye rejimi, uluslararası toplumla ilişkilerini düzeltmek ve ABD'nin Sezar Yasası kapsamında kendisine uyguladığı yaptırımların kaldırılmasını sağlamak amacıyla bu eksenden çekildiği için direniş ekseni aktif bir varlık gösteremedi.

Laricani

Bu bağlamda kaynaklar, İran Dini Lideri’nin kıdemli danışmanı Ali Laricani'nin Beyrut ziyareti sırasında kendisiyle görüşen direniş ekseninden bir heyete söyledikleri üzerinde duruyor: “İran Lübnan'a yardım ulaştırmak istiyor, ancak kara, deniz ve havadan bize uygulanan abluka yardım göndermemizi engelliyor. Yeniden inşada ortak olduğumuzu vurgulamaktan başka çaremiz yok.”

Hizbullah'ın Lübnan'ı güvenli bir liman haline getiren Taif Anlaşması'na katılmasının, direniş ekseninin yanında yer alması nedeniyle bozulan Lübnan-Arap ilişkilerinin düzeltilmesi ve Lübnan'ın bölgede yaşanan çatışmalardan uzak tutulması yerine mesajların verildiği bir platform haline getirilmesi bağlamında eleştirel bir gözden geçirme olup olmadığı soruluyor. İsrail geniş alanları tahrip etmeye devam ederken ateşkesi kabul etmekteki isteksizliğine rağmen ateşkese varmaktan başka çaresi olmadığına mı ikna oldu? Bu da Amerikan vaatlerinin akıbeti sorusuna kapı açıyor. Peki savaşın sona erdiğini ilan etmek için doğru zamanı seçmek Tel Aviv'in mi elinde?

Taif Anlaşması çatısı altında konumlanma

Kaynaklar, Berri'nin Hizbullah’a, içe dönmesi ve kendisini Taif Anlaşması çatısı altında konumlandırması tavsiyesinde bulunma rolünü de göz ardı etmedi. Özellikle de uluslararası toplum tüm bileşenleriyle muhalefete Lübnan'ın birikmiş krizlerinden kurtulması için iş birliği yapması yönünde el uzatmasını tavsiye ederken…

Hizbullah'ın Gazze Şeridi'ne verdiği destekle aynı döneme denk gelen gelişmelere karşı temkinli olduğunu söyleyen kaynaklar, Hizbullah’ın İran'ın müdahalesine oynadığı bahsin yanlış olduğu gerçeği ışığında hesaplarını yeniden gözden geçirmeye karar verip vermediğini soruyor. İran, bölgedeki konumunun zayıflaması ihtimalini göz önünde bulundurarak rejimi korumak ve muhafaza etmekle ilgileniyor.

Dolayısıyla Hizbullah'ın Taif Anlaşması’nı restore etme kararı, kaynaklara göre sahip olduğu artı gücün siyasi denklemde harcanmayacağını anladıktan sonra Lübnan'ı kurtarmak için çözüm arayışında siyasi harekete katılmaya istekli olduğu anlamına geliyor. Ateşkes sağlanır sağlanmaz ülkenin yeni bir siyasi aşamaya girmeye hazır olmasıyla birlikte, 1701 sayılı kararın uygulanması için üzerinde anlaşmaya varılanları hayata geçirmeyi üstlenecek cumhurbaşkanının seçilmesine öncelik verecek şekilde, başta muhalefet olmak üzere ülkedeki ortaklarıyla iletişime geçecek kanalların aranmasına ihtiyaç var.

Bu nedenle, Kasım'ın Hizbullah'ı yeni bir siyasi aşamaya taşımaya hazırlanırken çizdiği yol haritasına muhalefetten ya da merkezcilerden gelebilecek tepkilere yer açmak için sabırlı olmak gerekiyor. Bunun için de muhaliflerine kabadayılık taslamaması, cumhurbaşkanının seçimini durgunluktan çıkarmak ve Taif Anlaşması’nın uygulanmasını tamamlamak için açık, esnek ve gerçekçi olması gerekiyor. Bunun karşılığında da kendisine aynı şekilde davranılmalı ve Gazze Şeridi'ni destekleme tekelinden önceki gücünün artık geçmişteki gibi olmadığı bahanesiyle ülkenin kurumlarını restore etme konusunda kendisini zayıflatmak istediklerini düşündürecek şekilde hareket edilmemelidir. Öyle ki İran'ın etkisinin azalması, direniş ekseninin vurucu gücünü oluşturan ve bölgedeki en güçlü kolu olduğu için Hizbullah'a destek sağlamada mütevazı sınırlarda bile olsa bir rol oynamayan arenaların birliğinin etkisizliği ile bağlantılı olarak ortaya çıktı. Dolayısıyla, devlet projesine yeniden kazandırmak için İran'ı kucaklamaya ihtiyaç var.