ABD Lübnan Eylem Grubu Başkanı, Filistinlilere yönelik toplu cezalandırmayı eleştirdi

Edward Gabriel, İsrail sınırında hata yapılmaması konusunda uyardı ve rızaya dayalı bir cumhurbaşkanının seçilmesi çağrısında bulundu.

ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland ve ABD Lübnan Çalışma Grubu Başkanı Edward Gabriel, grup üyeleri arasında arabuluculuk yapıyor (Şarku'l Avsat)
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland ve ABD Lübnan Çalışma Grubu Başkanı Edward Gabriel, grup üyeleri arasında arabuluculuk yapıyor (Şarku'l Avsat)
TT

ABD Lübnan Eylem Grubu Başkanı, Filistinlilere yönelik toplu cezalandırmayı eleştirdi

ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland ve ABD Lübnan Çalışma Grubu Başkanı Edward Gabriel, grup üyeleri arasında arabuluculuk yapıyor (Şarku'l Avsat)
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland ve ABD Lübnan Çalışma Grubu Başkanı Edward Gabriel, grup üyeleri arasında arabuluculuk yapıyor (Şarku'l Avsat)

ABD’nin Lübnan Görev Gücü heyetine başkanlık eden Edward Gabriel, Şarku’l Avsat’a verdiği röportajda, İsrail’in Filistinlilere dayattığı kitlesel askeri ceza doktrini olarak adlandırdığı durumu eleştirdi. “Hamas liderlerine ulaşmadan önce kaç sivilin öldürülmesi gerektiğini merak ediyorum” diyen Gabriel, masum insanların ölmesini durdurmak için ABD yardımının şekillendirilmesi çağrısında bulundu. Gabriel, son dönemde Kongre’deki temsilcilerin ve senatörlerin yanı sıra aralarında Dışişleri Bakanı Antony Blinken’ın da bulunduğu Başkan Joe Biden yönetimindeki üst düzey yetkililerle kapsamlı toplantılar yapıldığını belirterek, savaş uzadıkça gerginliğin kapsamının da genişleyebileceğine dair derin endişesini dile getirdi. Ayrıca Lübnan- İsrail sınırında hata yapma şansının arttığı konusunda da uyarıda bulundu.

Önceki ABD yönetimlerinde büyükelçi olarak görev yapan ve şu anda ABD’nin en büyük Arap lobisi olan destek grubuna liderlik eden Lübnan kökenli iş adamı Gabriel, zamanın geldiğine ve Lübnan’a şu an bir cumhurbaşkanı seçebilecek kadar olgunlaştığına dikkati çekti. Suudi Arabistan’ın bölgedeki bu korkunç olayları tersine çevirmek için oynadığı liderlik rolüne ve Lübnan’daki cumhurbaşkanlığı sorununun çözümünde ilerlemeye izin veren bir fikir birliğine ulaşmak için Fransa, Mısır ve Katar’ın da yer aldığı beşli bünyesinde ABD ile iş birliğine dikkati çekti. Gabriel, “Çıkarlarını korumanın bir yolu var, ama daha da önemlisi Filistin halkı için adil bir Filistin devleti kurmaktır” dedi.

Lübnan’ın 19. yüzyılın ortalarından bu yana tanık olduğu en kötü ekonomik felaketin, ‘yolsuzluk ve yasadışı silahlandırılmış milisler yani Hizbullah’ tarafından temsil edilen bir iç nedenden kaynaklandığını vurgulayarak, bu krizden çıkışın İran ve İsrail ile ilgili olmayan bir stratejiye ihtiyacı olduğunu dile getirdi.

İşte röportajın tamamı;

-Herkes, Gazze ve İsrail’den gelen korkunç haberleri izliyor. Bu durum Lübnan’ı birçok açıdan etkiliyor. Ancak benim sorum şu; bunun Lübnan’a yayılma olasılığı da dahil olmak üzere ABD’nin bu çatışmaya ilişkin tutumunu nasıl açıklıyorsunuz?

Bunun ABD’de çok bölücü bir mesele olduğunu düşünüyorum. Herkeste çok fazla acıya ve ıstıraba neden oldu. Sevdiklerini kaybedenleri düşünemiyorum. Özellikle Filistin- Amerikan toplumu için bu çok zor. Bu nedenle bunu politik bir bağlama oturtmaya çalışayım. Biliyorsunuz Biden’ın İsrail’e vardığında kucaklaşması, aniden öldürülen yüzlerce masum insanı düşününce anlaşılır görünüyor. Bunun ani bir tepki olduğunu düşünüyorum. Bizim 11 Eylül 2001’den sonraki tepkimizden hiçbir farkı yok. Ancak daha sonra çocuklar ve kadınlar da dahil olmak üzere Filistinlilerin kitlesel ve orantısız öldürülmesine yönetimden yavaş bir tepki geldi. Açıkçası bunun uluslararası toplumu şaşırttığını düşünüyorum. Şiddete son verilmesini talep etmek için çok çalışmak zorunda kaldılar. Son dönemde şiddeti durdurmak için büyük çaba sarf ettiklerini, sonra da ateşkes sağlayacak kadar ileri gittiklerini düşünüyorum. Birçok kişi, yeterince iyi olduğunu düşünmüyor. Ancak şimdilik, İsrail’in dayattığı kitlesel askeri ceza doktrini göz önüne alındığında, ABD’nin şu ana kadar yapabildiği şey budur. Onlar (yönetim), İsrail’e yapılacak yardımların, Batı Şeria sakinlerini öldürmemesini şart koşmayı düşünmeli ve aynı zamanda masum hayatların sürekli olarak öldürülmemesini sağlamalıdır.

Lübnan’a saldırı

-Evet Sayın Büyükelçi, çünkü Lübnan ciddi şekilde etkilenebilir. İkinci bir Nekbe’nin yaşanmayacağını umuyor olsak da gerçekleşmesi durumunda Lübnan dahil tüm bölge büyük bir sorunla karşı karşıya kalabilir. İkinci bir Nekbe ihtimalinden endişe duyuyor musunuz?

Bu savaş ne kadar uzun sürerse, tırmanma ihtimalinin de o kadar artacağından derin endişe duyuyorum. İran’ın, sonunda rehineler ve mahkumlarla ilgili şiddete son verilmesini ve müzakerelere gidilmesini istediğini açıkça ortaya koyduğunu düşünüyorum. Aslında gerilimi artırma çağrısı yapmayan ve pratikte Lübnan’ı ve kendisini Hamas’ın çabalarından uzaklaştıran Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın konuşmasını dinledim. Ayrıca ABD, İsrail’e karşı çok net. İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant’ın başlangıçta önleyici olarak Lübnan’a saldırmak istediğinin farkındayız. Başkan Joe Biden ve Dışişleri Bakanı Antony Blinken’in bunu durdurmak için çok çabaladığına inanıyorum. Ancak ABD’nin de varlıklarını koruması gerekiyor. İsrail ve Lübnan açıklarında savaş gemileri var. Şu anda faaliyetleri, yalnızca ABD varlıklarını veya vatandaşlarını etkileyen bombalama sahalarıyla sınırlıdır. Eğer bu böyle devam ederse ve İsrail ile Hizbullah arasındaki mesele tırmanmazsa, diplomasinin başarılı olacağını umuyorum. Ancak ne kadar uzun sürerse hata yapma olasılığı da o kadar artar.

Blinken, Nuland ve diğerleri

-Lübnan’ın sadece şimdi olanlara karşı değil, geçmişte yaşananlara karşı da koruyucu bir kılıf oluşturmasında etkili bir rol oynadınız. ABD içerisinde ne yaptığınıza biraz ışık tutabilir misiniz? Bir noktada Dışişleri Bakan Yardımcısı Victoria Nuland ve belki perde arkasında başka isimlerle bir araya geldiğinizi gördüm. Ne yaptığınızı bize anlatabilir misiniz?

Tabi ki. Geçtiğimiz iki hafta içerisinde onlarca toplantı yaptık. 20’den fazla Kongre üyesi ve personeliyle bir araya geldik. Bakan Antony Blinken ve Bakan Yardımcısı Victoria Nuland ile görüştük ve Beyaz Saray’da üç, Dışişleri Bakanlığı’nda ise bir toplantı yaptık. Çok güçlü bir çaba sarf ettik. Temel olarak üç şey talep ediyoruz: Birincisi, ateşkes sağlanmalı, şiddetin daha fazla artmasının önlenmesi için bir an önce şiddetin durdurulması gerekiyor. Bu anlamda İsrail’in askeri cezalandırma doktrininin bu noktada çok sert olduğunu güçlü bir şekilde hissediyoruz. Kaç Hamas lideri var? Peki Hamas liderlerine ulaşmadan önce kaç sivilin öldürülmesi gerekiyor? Bir noktada bunun durması gerekiyor. İkincisi, bazen en kötü zamanlarda Lübnan cumhurbaşkanını seçmenin zamanı gelmiştir. Dünya liderlerinin, telefonun diğer ucunda, tarafsızlık, ülkeyi desteklemek ve Lübnan Silahlı Kuvvetleri’nin işini yaptığından emin olmak hakkında konuşmak için geçici bir liderin dışında bir isme ihtiyaç var. Hizbullah’a doğru mesajın verilebilmesi için bu aşamada bir başkana ihtiyaç var. Artık koşullar olgunlaşmış olabilir. ABD, Fransa, Suudi Arabistan, Katar ve Mısır’dan oluşan beşliyi şimdi toplanmaya ve hemen Lübnan’a gitmeye çağırıyoruz. Zaman geldi. Tüm taraflar kendi kişisel adaylarını bir kenara bırakıp uzlaşma arayışındalar, ancak liderliğe ihtiyaçları var. Beşliyi harekete geçirebilecek tek taraf var. ABD’nin bunu yapmak için itme çekme eyleminde bulunması gerekiyor. Ancak Suudi Arabistan ve Katar’ın bu çaba hususunda büyük liderler olduğuna inanıyorum. Son olarak, ABD’nin liderlik rolü oynaması gerekiyor. Biliyorsunuz, Thomas Friedman ‘Siz Orta Doğu’yu umursamıyor olabilirsiniz ama Orta Doğu’nun sizi umursadığı kesin’ diyor. Orta Doğu için bir stratejiye, Lübnan için İran ve İsrail ile ilgili olmayan bir stratejiye ihtiyacımız olduğu gerçeğiyle yüzleşmemiz gerekiyor. Lübnan’a yönelik bir strateji, Körfez’deki dostlarımızı da kapsayan Orta Doğu’ya yönelik kapsamlı bir stratejinin parçası ve bu sorunları çözmek için birlikte nasıl çalışabileceğimiz bir strateji olmalı. Bunlar üç büyük mesaj.

Suudi Arabistan anahtar niteliğinde

-Bunu belirttiğiniz için teşekkür ederiz. Özellikle Suudi Arabistan’ın, öncelikle Lübnan’ın istikrarını korumaya yardımcı olma ve aynı zamanda bir süredir içinde bulunduğu, Mavi Hat’taki gerilim nedeniyle artık çok tehlikeli hale gelen bu karanlık tünelden çıkmasına yardımcı olma konusundaki potansiyel rolünü sormak istiyorum. Ne yapılıyor?

Evet, bu soru için teşekkür ederim. Suudi Arabistan’ın şu anda bu korkunç olayları tersine çevirecek en önemli ülkelerden biri olabileceğine inanıyorum. Şu anda Suudi Arabistan için önemli olan iki şey görüyorum. İlk olarak, beşli içinde Katar, ABD ve diğer ülkelerle başkanlık sorununun çözümünde ilerlemeye olanak sağlayacak bir fikir birliğine varılması gerekiyor. Onlar, bunun anahtarıdır. Söyledikleri, diğer ülkelerin hareket etme şeklini büyük ölçüde etkileyecektir. Elbette ABD’nin bunu başarabilmesi için Suudi Arabistan’la yakın işbirliği içinde çalışması gerekiyor. İkinci olarak, sanırım ertesi günün (savaştan sonraki) gerekliliğini düşündüğünüzde, bilirsiniz, yönetime söylediğimiz şeylerden biri, savaş hakkında her konuştuğunuzda, Filistin halkının kendi kaderini tayin hakkını da dahil etme gerekliliğidir. Bu bakımdan Suudi Arabistan’ın ertesi gün yapacaklarına İsrail’in çok büyük ilgi duyduğunu düşünüyorum. Bu anlamda Suudi Arabistan, ABD, diğer Körfez ülkeleri, Mısır ve diğer Orta Doğu ve Avrupa ülkeleriyle çalışma konusunda oldukça büyük bir yeteneğe sahip. Ancak gerçek anlamda Amerikan ve Suudi liderliği altında İsrail'in çıkarlarını korumanın bir yolu olduğunun, ancak bundan daha da önemlisi, Filistin halkı için adil Filistin devletinin kurulması olduğunun görülmesi gerekiyor.

Ne İran ne de İsrail

-Teşekkür ederim Büyükelçi, Lübnan’ın karşı karşıya olduğu artan zorlukların bazılarından bahsettiniz. Başka yönleri de var; Mali ve ekonomik kriz ve benim Lübnan’da hukukun üstünlüğü krizi diye adlandırdığım şey. Hukukun üstünlüğü olmadığı için milislerin ve diğer grupların umursamadan hareket ettiğini görüyoruz. Dürüst olmak gerekirse Lübnan’da ülke yok. Sorum şu; Lübnanlı Amerikan topluluğu tüm bu cephelerde nasıl yardımcı olabilir?

Güzel. Bu yardımcı oluyor, gördüğünüz gibi. Sadece Lübnanlı Amerikan topluluğuna hitaben değil, tek bir büyük sesle konuşuyor. Ancak Lübnan Eylem Grubu, ileriye yönelik düşünceli bir süreç, düşünceli bir politika oluşturmak için Washington’daki düşünce kuruluşu topluluğuyla da çok yakın çalıştı. Arap- Amerikan toplumu, Lübnanlı Amerikan toplumu ve Lübnan meseleleri üzerine uzman olan bu uzmanların, hepimizin birleştiğini düşünüyorum. Bu anlamda bazı noktaları açıklığa kavuşturmanın önemli olduğuna inanıyorum. Öncelikle (ve haklısınız ki) bu, 19. yüzyılın ortalarından bu yana yaşanan en kötü ekonomik felakettir. Bunun nedeni içseldir ve dış güçlerden ya da küresel durgunluktan kaynaklanmamaktadır. Yolsuzluktan ve yasa dışı silahlı milislerden, yani Hizbullah’tan kaynaklanıyor. Bunlar çözülmesi gereken iki büyük sorun. Önlerinde IMF’nin reform teklifi var ve bu konuda fikir birliğine varmak için tüm taraflarla çalışıyoruz. Başkan konusunda uzlaşmaya varmak için taraflarla birlikte çalışıyoruz. Eğitim, sağlık ve hatta mülteci sorunuyla ilgili konularla ilgileniyoruz. Bu yüzden birlik oluyoruz ve faydalı olmaya çalışıyoruz. Ama sonuçta artık her şey bir cumhurbaşkanı seçmekle ilgili. Bunu yapabilmek için Suudi Arabistan, ABD ve Pentagon’un bu çabayı sarf eden Lübnan-Amerikan toplumuyla bir araya gelmesine gerçekten ihtiyacımız olacak.

Amerika’nın gizli silahı

-Dünyadaki herkes buranın sadece güzel bir ülke değil aynı zamanda çok çeşitliliğe sahip bir ülke olduğunu düşünüyor. Bir arada yaşam var. Doğu’nun İsviçre’si olarak tanımlandı. Ama şimdi insanlarla konuştuğunuzda şöyle diyorlar: Ah, bu ülkenin bir cumhurbaşkanı yok, parlamentosu çalışmıyor, hükümeti çok zayıf. Şu an Lübnan’ın ne faydası var? Lübnanlılar kendilerine ve ülkelerine yardım etmiyorsa neden Lübnan’ı bu kadar destekleyelim ki?

Peki, konu Lübnan dosyasına veya Lübnanlı Amerikalılara geldiyse, Amerika’nın çok gizli bir silahı var: Lübnan kökenli, çok nitelikli ve Lübnan’ın ABD Kongresi ve ABD için bir öncelik olarak kalmasını sağlamak için çalışabilecek çok sayıda başarılı Amerikalı var. İkincisi, Lübnan’ın Orta Doğu’nun en önemli çoğulcu ülkesi olduğunu unutmayın. Üstelik demokrasiyi, insan haklarını, Batı düşüncesini anlatan harika bir eğitim sistemi var. Bu anlamda Lübnan, hem ilköğretim hem de ortaöğretimdeki üniversite sistemi aracılığıyla, bölgedeki liderlerin yetiştirilmesine ve eğitilmesine yardımcı olacak değerli bir araçtır. Birçoğu, örneğin Beyrut Amerikan Üniversitesi’ne gitti. Dediğim gibi hukukun üstünlüğü üzerine kurulmuş bir ülke, halkı da çok eğitimli. Şu anda beyin göçüne rağmen ve bu durum zor olsa da Lübnan, dünya çapındaki diaspora ve ülke içindeki eğitimli Lübnanlılar nedeniyle durumu kontrol altına almak için her türlü nedene sahip. Bunun yavaş bir süreç olduğunu unutmayın. Geçen yıl parlamento seçimleri yapıldı ve Hizbullah’taki çoğunluğu mağlup ettiler. Çok yavaş ilerliyor, ama kesinlikle oluyor. Bu durum, Suudi Arabistan Krallığı, ABD, Fransa ve diğerleri gibi Lübnan’ın dostlarından, ayrıca ABD’deki ve dünyadaki bu çok güçlü Lübnan diasporasından ortak bir çaba gerektirecek.

Lübnanlılar yalnız değil

-Bu çok umut verici bir açıklama. Son olarak bu kritik anda Lübnanlılara doğrudan bir mesajınız var mı?

Lübnan halkı yalnız olmadığını bilmeli. Onları önemseyen çok sayıda insan var. Lübnanlı Amerikalılar ve dünyanın dört bir yanındaki Lübnan diasporası, doğrudan yardımla ve dolaylı olarak uluslararası toplumun Lübnan’a yönelik çözümlere odaklanmasını sağlayarak onlara yardım etmek için gece gündüz çalışıyor. Başkan Joe Biden’ın en önemli elçilerinden biri olan ve ortaya giden Beyaz Saray Enerji Danışmanı Amos Hochstein’i gördünüz. Antony Blinken’in Lübnan hakkında doğrudan konuştuğunu duydunuz. Toplantılarımıza en üst düzeyde devam ediyoruz. Bu nedenle Lübnan’ın öncelikli hale getirilmesine büyük önem veriliyor. İsrail ile yapılan denizcilik anlaşmasının, güven oluşturabilecek ve sonrasında kara sınırlarına geçebilecek küçük taktiksel meselelerin sadece başlangıcı olmasını umuyoruz. Elbette savaşla ilgili daha büyük bir sorun olduğunda bu şeyler unutulur. O halde şimdi buna odaklanalım ve Lübnan halkının sesinin dünya genelindeki başkentlerde iyi bir şekilde duyulmasını sağlayalım. Bu, büyük bir iş. Lübnan halkı yalnız olmadığını bilmeli.



Sudanlı bir yetkilinin İsrail ziyaretinin perde arkasında ne var?

Sudan ve İsrail arasında barış 23 Ekim 2020'de deklare edildi (AFP)
Sudan ve İsrail arasında barış 23 Ekim 2020'de deklare edildi (AFP)
TT

Sudanlı bir yetkilinin İsrail ziyaretinin perde arkasında ne var?

Sudan ve İsrail arasında barış 23 Ekim 2020'de deklare edildi (AFP)
Sudan ve İsrail arasında barış 23 Ekim 2020'de deklare edildi (AFP)

İsmail Muhammed Ali

Sudan basınının yerel ve İsrailli kaynaklara dayanarak naklettiği habere göre, Sudan Ordu Komutanı’nın Temsilcisi el-Sadık İsmail (daha önce genelkurmay başkanı olarak görev yapmıştı), geçen hafta gizli bir görevle Tel Aviv'i ziyaret etti. Ziyarette iki ülke arasındaki barış sürecinin tamamlanması ve Washington ile ilişkilerin daha da geliştirilmesi konuları ele alındı. Sudan makamları ise bu ziyaretle ilgili sessiz kaldı ve ne teyit etti ne de yalanladı.

 

Sudanlı bir medya kuruluşunun haberine göre, ziyaretin ana hatları, Ordu Komutanı Abdulfettah el-Burhan'ın yeni ABD yönetimi (Trump yönetimi) nezdinde imajının parlatılması, Abu Dabi ile Port Sudan hükümetleri arasındaki gerginliğin yatıştırılması için İsrail ile koordinasyon etrafında dönüyor.

Peki, gözlemciler bu ziyareti ve sonuçlarını nasıl okuyor?

Karışıklık ve ittifaklar

Eski Sudan dışişleri bakanı İbrahim Taha Eyüp, The Independent Arabia’ya verdiği röportajda şunları söyledi: “Sudan’ı yöneten rejimin birçok krizden geçtiği, gören ve öngörü sahibi herkes için aşikardır. Bu krizlerin başında 25 Ekim 2021'de sivil yönetime yönelik darbe ve bunun sonucunda Port Sudan hükümetinin içeride, bölgesel ve uluslararası alanda maruz kaldığı izolasyon nedeniyle kaybettiği meşruiyet ve kabul görme krizi geliyor.”

Ardından ekledi, “Moskova'nın kendisine destek vereceğini umarak ona yöneldi ve Kızıldeniz'in sağ kıyısında ticari, askeri ulaşım açısından önemli olan Babul Mendeb Boğazı'nın girişinde bir deniz üssü kurmasına onay verdi. Ancak Ruslar bu teklife sıcak bakmadılar, Mısır ve Suudi Arabistan da bunu kendi çıkarlarına tehdit olarak görüp reddettiler. Rusya geri adım attı, Sudan yöneticileri ise gerçekleşmeyen sözlerine bağlı kalmaya devam ettiler.”

Eyüp sözlerine şöyle devam etti: “Daha sonra, onları ABD Başkanı Donald Trump'a ulaştıracak başka yolları denemeye başladılar. Dostu Binyamin Netanyahu aracılığıyla ona ulaşmaya çalıştılar çünkü Netanyahu'nun, Trump'ı kendileriyle görüşmeye ikna edebileceğine inanıyorlardı. İsrail ile barış konusunun gündeme getirilmesi ve daha yakın ilişkiler kurulması halinde bunun mümkün olabileceğini düşündüler.”

Ulusal güvenlik

Stratejik planlama ve uluslararası ilişkiler uzmanı Mücahit Bahit ise şöyle konuştu, “Sudan ile İsrail arasında barış 23 Ekim 2020'de ilan edildi. Barış anlaşmasının imzalanmasıyla Sudan, Mısır, Ürdün, BAE ve Bahreyn'in ardından İsrail ile barış anlaşması imzalayan beşinci Arap ülkesi oldu. Anlaşma, iki ülke arasındaki ilişkileri düzeltecek ve iki ülke arasında tam diplomatik ilişki kurulmasını sağlayacaktı.”

Bahit şöyle devam etti; “Hızlı Destek Kuvvetleri'nin (HDK) isyanının ve orduya karşı savaşının asıl sebebinin, Tel Aviv'in ulusal güvenliğini destekleyen, Sudan kaynaklarına ulaşmasını sağlayan açık ve gizli çıkarlarını gerçekleştirme arzusunun yanı sıra bölgede çıkarlarını koruyan, kırılgan bir hükümet üzerinde siyasi kontrole sahip olma isteği olduğu artık biliniyor.”

Bahit devamla, “Sudan, egemen bir devlet olarak, özellikle ulusal güvenliğini olumlu veya olumsuz etkileyen ülkelerle ilişkileri aracılığıyla çıkarlarını koruma hakkına sahiptir. Ülkeler arasındaki anlaşmalar öncesinde, özellikle de dosyanın hassas olduğu durumlarda, bir gizlilik söz konusu olur. İç siyasete etkisi, askeri ve sivil kamuoyunda devletin kararına karşı bir tepki oluşturabilecek olması nedeniyle İsrail ile barış da hassas bir dosya. Mutabakatların sağlanması ve görüşlerin tamamlanmasının ardından ziyaret açıklanacak ve kamuoyuna anlaşmaların detayları aktarılacaktır” değerlendirmesinde bulundu.

Sudan ile İran arasındaki ilişkilerin, her iki ülkenin Sudan ile farklı çıkarları bulunduğundan İsrail ile barıştan etkilenmeyeceğini kaydetti. Karar vericilerin, ortak ilişkileri sarsacak şekilde komşu ülkelerle bölge ülkelerinin çıkarlarının kesişmemesi için son etapta Sudan ulusal güvenlik dosyasına olumlu yansıyacak, en büyük faydayı sağlayacak stratejik planlamalar yapacaklarını belirtti.

Silahlanma yarışı

Sudanlı yazar Osman Mirgani ise “İsrail ile ilişkiler, Şubat 2020'de Uganda'da gerçekleşen Burhan-Netanyahu görüşmesi, Sudan hükümetinin barışı kabul etmesiyle Hartum’un terörü destekleyen devletler listesinden çıkarılması ve ardından anlaşmanın imzalanmasıyla artık sır olmaktan çıktı. Hem Ordu Komutanı Abdulfettah el Burhan hem de HDK Komutanı Muhammed Hamdan Daklu’nun (Hemdeti) İsrail ile ilişkileri gelişti. Hemdeti İsrail’den dinleme ve casusluk için askeri teçhizat elde etmeye çalıştı” ifadelerini kullandı.

Mirgani şöyle devam etti, “İsrail, Sudan hava sahasının İsrail uçaklarına açılması gibi birçok taviz elde etmiş olsa da Sudan savaşının Tel Aviv'in ordu ile HDK arasında seçim yapmasını ya da üçüncü bir seçenek olarak, iki taraflı oynamasını zorunlu kılan bir silahlanma yarışı dayattığı açıktır.”

“Burhan, İsrail desteğine stratejik bir seçenek olarak değil, HDK’nin önünü kesmek için taktiksel bir çözüm olarak bakıyor olabilir” diye ilave etti.

Sudanlı yazar, Ortadoğu'daki mevcut durum göz önüne alındığında, İsrail'in Sudan ile ikili ilişkiler üzerindeki kontrolünü sürdürmek için bunu kabul etme veya uyma ihtimalini dışladı.

Barış anlaşmasının tamamlanması

Sudan gazetelerinin haberine göre Burhan'ın Temsilcisi, Netanyahu'ya çeşitli mesajlar iletmekle görevlendirildi. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Sudanlı Temsilci, Ordu Komutanı’nın iki ülke arasındaki barış adımlarının tamamlanması, önümüzdeki dönemde İsrail'in Sudan'a destek vermesi karşılığında anlaşmalar imzalanması için düzenlemeler yapılması yönündeki isteğini iletti.

Sudanlı Temsilci, ülkenin savaşın başlangıcından bu yana bölgesel ve uluslararası düzeyde yaşadığı yalnızlaşma ve baskıların, bu savaşta arzu edilen zaferin elde edilebilmesi için her taraftan nitelikli askeri desteğe acil ihtiyacın, Tel Aviv'i rahatsız eden İran ile yakınlaşma kararını Ordu Komutanına dayattığını da açıkladı. Burhan, temsilcisi aracılığıyla, anlaşmanın en kısa sürede tamamlanması için Tel Aviv'in koyduğu her türlü yükümlülük ve şartı yerine getireceğine söz verdi.

İki ülkenin 2020 yılında karşılıklı ekonomik ve ticari ilişkilere başlayarak, ilişkileri normalleştirmeye hazır olduklarını duyurduklarını hatırlatalım. Ancak bu adım, o dönemde sivil ve siyasi çevrelerden geçiş hükümetinin ülkeyi bu tür kararlara ve ilişkilere zorlayamayacağını savunan eleştiriler gelmesine neden olmuştu.