İsrail tankları, Gazze’nin kuzeyindeki Endonezya Hastanesi’nin yakınına konuşlandı

İsrail’in bugün Gazze Şeridi’ne düzenlediği hava saldırıları sonucunda dumanlar yükseldi (AFP)
İsrail’in bugün Gazze Şeridi’ne düzenlediği hava saldırıları sonucunda dumanlar yükseldi (AFP)
TT

İsrail tankları, Gazze’nin kuzeyindeki Endonezya Hastanesi’nin yakınına konuşlandı

İsrail’in bugün Gazze Şeridi’ne düzenlediği hava saldırıları sonucunda dumanlar yükseldi (AFP)
İsrail’in bugün Gazze Şeridi’ne düzenlediği hava saldırıları sonucunda dumanlar yükseldi (AFP)

Gazze Şeridi’ndeki Sağlık Bakanlığı, İsrail tanklarının Gazze’nin kuzeyindeki Endonezya Hastanesi’nin çevresine konuşlandığını bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığı habere göre, İsrail ordusu, Endonezya Hastanesi hakkındaki haberleri yalanladı.

Ancak, Filistin resmi haber ajansı WAFA, hastanenin top atışına maruz kaldığını bildirdi.

Endonezya Dışişleri Bakanı Retno Marsudi, bugün yaptığı açıklamada, İsrail’in Gazze’deki Endonezya Hastanesi’ne düzenlediği saldırıyı kınadı.

Marsudi söz konusu açıklamasında, saldırının uluslararası insancıl hukukun açık bir ihlali olduğunu vurgulayarak, şu ifadeleri kullandı:

“Tüm ülkeler, özellikle de İsrail ile yakın ilişkileri olan ülkeler, İsrail’i zulmünü durdurmaya çağırmak için tüm nüfuz ve yeteneklerini kullanmalıdır.”

Kuşatma altındaki Gazze Şeridi’nde bulunan diğer birçok sağlık tesisi gibi Endonezya Hastanesi de faaliyetlerini durdurdu.

Ancak Gazze Sağlık Bakanlığı Sözcüsü Eşref El Kudra, Endonezyalı kuruluşların finansmanıyla 2016 yılında inşa edilen hastanede, aralarında sağlık ekipleri ve yaralıların da olduğu yaklaşık 700 kişinin bulunduğunu söyledi.

Sağlık yetkilileri, İsrail’in Mısır sınırı yakınındaki Refah kasabasındaki evlere düzenlediği iki hava saldırısında en az 14 Filistinlinin öldüğünü bildirdi.

İsrail ordusu ise belirli bir yer belirtmeden üç Hamas lideri ve bir grup Filistinli unsurun öldürüldüğünü açıkladı.

Hamas ile İsrail güçleri arasında devam eden çatışmalara rağmen, ABD ve İsrailli yetkililer, Gazze’de tutulan bazı rehinelerin serbest bırakılması konusunda anlaşmaya varmaya yaklaştıklarını söyledi.

Hamas, 7 Ekim’de İsrail’e yönelik ani sınır ötesi saldırısında yaklaşık 240 kişiyi rehin aldı.

Gazze’deki Hamas yönetimindeki hükümet, o tarihten bu yana devam eden İsrail bombardımanı ve hava saldırılarında 5 bin 500’ü çocuk olmak üzere en az 13 bin Filistinlinin öldüğünü açıkladı.

İsrail ordusu, Gazze şehrinin kuzey, kuzeybatı ve doğusundaki geniş alanları kontrol ettiğini iddia ediyor.

Ancak Hamas ve yerel tanıklar, Hamas’ın Cibaliye ve Şati Mülteci Kampı dahil, Gazze Şeridi’nin kuzey ceplerinde gerilla savaşı yürüttüğünü ifade ediyor.

Anlaşma umudu

İsrail’in Washington Büyükelçisi Michael Herzog, ABC’ye verdiği demeçte, Gazze’de devam eden çatışmalara rağmen, İsrail’in önemli sayıda rehinenin ‘önümüzdeki günlerde’ Hamas tarafından serbest bırakılabileceğinden umutlu olduğunu söyledi.

Katar Başbakanı ve Dışişleri Bakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ise Hamas hareketi ile İsrail arasında günlerdir konuşulan rehine ve mahkum takası müzakerelerinde artık ‘küçük’ zorlukların kaldığını duyurdu.

Şeyh Muhammed bin Abdurrahman, Avrupa Birliği (AB) Dış İlişkiler ve Güvenlik Politikası Yüksek Temsilcisi Josep Borrell ile dün düzenlediği ortak basın toplantısında, “Müzakerelerde kalan zorluklar, daha büyük zorluklarla karşılaştırıldığında çok küçük, daha lojistik ve daha pratik” dedi.

Bir Beyaz Saray yetkilisi de ‘çok karmaşık ve hassas’ olan müzakerelerin ilerleme kaydettiğini söyledi.

Öte yandan, İsrail’in ana müttefiki ABD, Filistinli sivillerin güvenliğini hesaba katmadan, güneydeki muharebe operasyonlarına başlanmaması konusunda uyardı.

Gazze’deki ölü sayısının ‘şok edici ve kabul edilemez’ olduğunu söyleyen Birleşmiş Milletler (BM) Genel Sekreteri Antonio Guterres, bir kez daha acil insani ateşkes çağrısında bulundu.

Görgü tanıkları, 100 bin kişinin yaşadığı ve İsrail’in Hamas için önemli bir kale olduğunu iddia ettiği Cibaliye’de dönem dönem şiddetli çatışmalar yaşandığını bildirdi.

Filistinli sağlık görevlileri, İsrail’in Cibaliye’ye defalarca düzenlediği saldırılar nedeniyle çok sayıda sivilin hayatını kaybettiğini dile getirdi.

İsrail ordusu dün, sosyal medya aracılığıyla yaptığı Arapça duyuruyla, Cibaliye’deki bazı mahallelerde yaşayan sakinleri ‘güvenlikleri’ için güneye gitmeye çağırdı.

Duyuruda, “Askeri faaliyetleri, özellikle sabah saat 10.00 ile öğleden sonra saat 14.00 arasında taktiksel olarak askıya alacağız” denildi.

Gazze Sağlık Bakanlığı, bu geçici ateşkesin sona ermesinin ardından, İsrail’in Cibaliye’de bir eve düzenlediği hava saldırısında 11 Filistinlinin öldüğünü bildirdi.

İsrail’in Gazze Şeridi’nin güneyini sık sık vurduğunu dile getiren Filistinliler, İsrail’in güvenliklerini koruma yönündeki vaatlerini saçma hale getirdiğini söylüyor.

İsrail ordusu son istatistiklere göre, çatışmalarda şu ana kadar 64 İsrail askerinin öldüğünü bildirdi.



Thomas Barrack senfonisiyle Gazze, Suriye ve Lübnan'da oryantal melodiler

ABD’nin Özel Temsilcisi Thomas Barrack, Beyrut'ta bir basın toplantısında konuşurken, 26 Ağustos 2025 (AP)
ABD’nin Özel Temsilcisi Thomas Barrack, Beyrut'ta bir basın toplantısında konuşurken, 26 Ağustos 2025 (AP)
TT

Thomas Barrack senfonisiyle Gazze, Suriye ve Lübnan'da oryantal melodiler

ABD’nin Özel Temsilcisi Thomas Barrack, Beyrut'ta bir basın toplantısında konuşurken, 26 Ağustos 2025 (AP)
ABD’nin Özel Temsilcisi Thomas Barrack, Beyrut'ta bir basın toplantısında konuşurken, 26 Ağustos 2025 (AP)

Elie el-Kuseyfi

ABD Başkanı Donald Trump, geçtiğimiz hafta Ortadoğu’ya yaptığı kısa ziyaret sırasında, 7 Ekim 2023'ten bu yana kaos içinde olan bölgede ABD yönetiminin ilgilendiği tüm konuları ele alamadı. Ancak Trump'ın kaçırdığı fırsat, her geçen gün sayısı artan özel temsilcilerinin müdahaleleri ve açıklamalarıyla telafi edildi. Bu özel temsilciler arasında son olarak Steve Witkoff, Jared Kushner ve Thomas Barrack yer alıyor. Barrack'ın pazartesi günü yayınlanan makalesinde belirtildiği gibi, hepsi ‘uzmanlık alanlarına’ göre özellikle Suriye ve Lübnan'da, başkanlarının 20 maddelik planını ve bölgesel eklerini çürütmek için büyük çaba sarf ettiler. Bu ekler, Gazze için hazırlanan 20 maddelik planın Suriye ve Lübnan ekleri olarak adlandırılabilir.

Barrack'ın makalesinde bahsettiği ‘barış mozaiği’, onun görüşüne göre Suriye ve Lübnan olmadan, yani bu ülkeler İsrail ile normalleşme ve barış yoluna katılmadan tamamlanamaz. Suriye, ‘sessiz normalleşme’ yoluyla bu yönde adımlar attı. Lübnan, ABD’nin yeni sınıflandırmasına göre sanki Gazze’de ateşkes öncesi aşamada hala bocalıyormuş gibi, çok geride kaldı.

ABD’li özel temsilcilerin açıklamalarından çıkarılabilecek en önemli sonuç, Trump yönetiminin 20 maddelik ABD planının temsil ettiği ‘tarihi başarıyı’ korumak için yoğun çaba sarf ettiği yönünde. Bu plan, ABD’nin bölgeye ilişkin vizyonunun bir kaldıracı olarak, yeni Arap ülkelerini İsrail ile normalleşme sürecine dahil ederek veya bu tür bir katılım için zemin hazırlayarak ‘Abraham (İbrahim) Anlaşmaları’nı genişletmeyi amaçlıyor. Barrack, “Gazze konulu barış zirvesi bir protokol etkinliği ya da geçici bir sembolik an değildi, daha çok enerji entegrasyonu, ekonomik uyum ve ortak insani hedefler temelinde yeni bir iş birliği senfonisinin gerçek başlangıcıydı” açıklamasında bulundu.

Hamas, özellikle ABD tarafından anlaşmayı ihlal etmekle suçlanmamaya özel önem veriyor ve şimdiye kadar bunu başarabildi.

ABD’li özel temsilcilerin açıklamalarının, İsrail uçaklarının Gazze, Güney Lübnan ve Suriye'deki yerel halka attığı broşürlere kısmen benzediği, yani birçok emir ve istek içerdiği su götürmez bir gerçek. Ancak, Gazze'deki ateşkes anlaşmasıyla bölgede yeni bir dönemin başladığının işareti olan bu sık sık yapılan açıklamaları taraflardan hiçbirinin görmezden gelemeyeceği de aşikar.

Başka bir deyişle bu açıklamalar, ABD’nin geçtiğimiz pazar günü Refah'ta meydana gelen ‘güvenlik olayını’ kontrol altına alma konusundaki ısrarından da anlaşılabileceği üzere, Gazze’de ateşkes anlaşmasını başarıya ulaştırma konusundaki ABD yönetiminin kararlılığını gözler önüne serdi. Başkan Trump, Hamas'ı bu olaydan sorumlu tutmamış olsa da anlaşmaya uymaması halinde onu ‘yok etmekle’ tehdit etti. Benzer şekilde, ateşkesi takip etmek için 200 Amerikan askerinin İsrail'e gönderilmesi, ABD’nin müzakereler ve arabuluculuk sürecinde getirilebilecek değişikliklere rağmen, anlaşmayı korumak ve anlaşmanın üçüncü aşamasını uygulamak için sarf ettiği çabalar çerçevesinde önemsiz bir ayrıntı olarak görülmemeli.

dfrgt
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi ve ABD Başkanı Donald Trump, 13 Ekim'de Mısır'ın tatil beldesi Şarm eş-Şeyh’te, İsrail ile Hamas arasında Gazze'de ateşkes anlaşmasının ilk aşamasını imzaladı (Reuters)

Öte yandan Hamas, geçtiğimiz pazar günü Refah'ta İsrail askerlerine düzenlenen saldırıyı kınadı ve ateşkes anlaşmasına bağlılığını vurguladı. Hamas İsrail'in, İsrailli rehinelerin cesetlerinin teslim edilmesini geciktirdiği yönündeki suçlamalarına rağmen, cesetleri teslim etmeye devam ediyor ve gecikmenin lojistik zorluklardan kaynaklandığını savunuyor. ABD tarafı da bu durumu anlayışla karşılıyor gibi görünüyor. Hamas'ın şu anda Tel Aviv ile değil, Gazze'de ateşkes müzakereleri sırasında kendisiyle doğrudan iletişim kanalları açan Washington ile iletişim halinde olduğu belirtmekte fayda var.

Bunun yanında Hamas, özellikle ABD tarafından anlaşmayı ihlal etmekle suçlanmamaya özel önem veriyor ve şimdiye kadar bunu başarabildi. Hamas, anlaşmaya bağlı kalmanın kendi çıkarlarına olduğunu düşündüğünü açıkça gösteriyor. Anlaşmanın ilk aşaması da Hamas'ın İsrail ordusunun çekildiği bölgelerde yeniden ortaya çıkmasına ve yayılmasına olanak sağladı. Başka bir ifadeyle, yıkıma uğramış Gazze Şeridi'nde güvenliği sağlama konusunda en yetenekli taraf olduğunu gösterdi; bu, Trump'ın Hamas'a Gazze Şeridi'ndeki rakiplerini ortadan kaldırması için verdiği süreden de anlaşılacağı üzere, ABD yönetiminin hoşgörüyle karşıladığı bir görev. Hamas daha sonra, Trump'ın rakipleriyle çatışmasını engellemek için müdahale etmekle tehdit etmesinin ardından geri çekildi.

İsrail’de Mervan Bergusi’nin serbest bırakılmasını talep ederek onu Fetih Hareketi (El Fetih) ve Hamas arasındaki çatışmayı çözebilecek ve savaşın ‘ertesi gününe’ ayak uydurabilecek tek Filistinli isim olarak tanımlayan seslerin yükselmesi dikkat çekici.

Ancak Hamas’ın ABD Başkanı Trump tarafından ortaya atılan planın sadece ilk aşamasını değil, tüm aşamalarını kabul ettiğine dikkat edilmeli. Hamas, planı sadece kelimesi kelimesine ve belirtilen tüm şartlarıyla değil, daha çok planın nasıl uygulanacağı ve bu uygulama için gerekli takvimi de ele alıyor. Bu tutum, plana göre Gazze Şeridi'nde konuşlandırılması öngörülen çokuluslu güce ilişkin İsrail'in endişeleri çerçevesinde değerlendirilmeli. İsrailli bazı çevrelerin görüşlerine göre söz konusu çokuluslu güç Hamas'ı tamamen ortadan kaldırmaya istekli olmayacak. Aksine, İsrail ordusunun iki yıl süren kesintisiz çatışmalar sırasında başaramadığı ‘görevi tamamlamasını’ engelleyecek. 1980'li yılların başlarında Beyrut'ta çokuluslu gücün yaşadığı trajik deneyimin Gazze'de tekrarlanmayacağını varsayarsak, Gazze Şeridi’ndeki olası senaryolardan biri, Hamas'ın bu gücün şemsiyesi altında, özellikle de İsrail'in farklı politikalarla yeni aşamaya ayak uydurabilecek herhangi bir yeni Filistin yolunu reddetmeye devam etmesiyle kendini yeniden örgütleyebilmesi olacak.

dfr
İsrail'in Güney Lübnan'daki Ensariye beldesinde bir sanayi bölgesine düzenlediği hava saldırıları sonrasında hasar gören buldozerleri ve makineleri inceleyenler, 4 Eylül 2025 (Mahmud Zayyat/AFP)

İsrail'de, tutuklu Mervan Bargusi'nin serbest bırakılmasını talep eden seslerin arttığı ve onun Fetih ile Hamas arasındaki çatışmayı anlayabilen ve geleceğe ayak uydurabilen tek Filistinli şahsiyet olduğu belirtiliyor. Bu seslerin, Filistinliler arasında gerçek meşruiyete sahip bir alternatifin bulunmaması durumunda, Hamas’ın Gazze'de değil, Batı Şeria'da da saflarını yeniden düzenleme yeteneği konusunda İsrailliler arasındaki endişeleri dile getirdiği de gözden kaçırılmamalı. Bu endişeler, Gazze’deki Hamas’ın, zayıflamış bir devletin gölgesinde büyüyen Lübnan'daki Hizbullah modelini tekrarlayabileceği olasılığına dayandırılıyor.

Sonuç olarak tüm bunlar ABD'nin 20 maddelik planının uygulanmasının karmaşıklığının parçası ve Thomas Barrack'ın ateşkes anlaşmasını bölgede ‘yeni bir senfoninin’ başlangıcı olarak alelacele inşa etmeye çalışıp çalışmadığı sorusunu gündeme getiriyor. Anlaşmanın kaderi, sonraki aşamaları açısından belirsizliğini korurken, en azından Gazze'deki barışı bölgedeki barışla ilişkilendiren Amerikan bakış açısına göre uygulanmayabilir. Bu bağlamda, Donald Trump'ın pazartesi günü Filistinlilerin Gazze'den ‘geniş toprakları olan’ Mısır ve Ürdün'e yerleştirilmesinden yeniden bahsetmesi dikkati çekti. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre Trump, Filistinlileri yerinden etme fikrini bir kenara bırakmış gibi görünmüyor.  Oysa açıkladığı 20 maddelik plan bu fikri reddediyor. Bu fikir hariç tutulmadan plan başarılı olamazdı, bu da planın başarılı bir şekilde uygulanmasına en azından kısmen şüphe düşürüyor.

Tahran'ın, kayıplarını telafi edecek gerçek kazanımlar elde etmeden, özellikle de kendisine yönelik saldırıların tekrarlanmayacağına dair ABD tarafından garantileri verilmeden, ABD’nin bölgede yeni bir mühendisliğe girişmesi zor olacak.

Ancak başta Thomas Barrack olmak üzere, ABD’li özel temsilcilerin Suriye ve Lübnan'ı ‘Ortadoğu barış yapbozunun sonraki iki parçası’ olarak nitelendiren açıklamalarına baktığımızda bunlar sanki kesin ve geri alınamazmış gibi, sanki bölgedeki tek yol haritasıymış ve hiçbir engelle veya revizyonla karşılaşmayacakmış gibi, biraz aceleci ve gerçekleri göz ardı eden bir yaklaşım gibi görünüyor. ABD’nin Gazze ve bölgeye yönelik planının başarısız olacağına bahis oynamak ve bu bahsi tek politika haline getirmek ölümcül bir kumar olur. Bu soru Suriye'den çok Lübnan için daha acil bir sorundur.

Beyrut’ta iki paralel yol var gibi görünüyor. İlk yol, Cumhurbaşkanı Joseph Avn’ın Lübnan’ın İsrail ile müzakereye hazır olduğunu açıklarken ifade ettiği yoldur. İkinci yol ise İsrail’in Lübnan’a saldırılarını durdurup beş sınır noktasından çekilene kadar müzakere yapılmayacağını ısrarla savunan Hizbullah tarafından yönetiliyor. Burada müzakere, normalleşmeye giden bir yolun oluşturulması anlamına değil, daha çok BMGK’nın 1701 sayılı kararı ve 27 Kasım'da imzalanan ateşkes anlaşmasına dayalı olarak güneyde yeni bir güvenlik düzenlemesi bulunması anlamına geliyor. Thomas Barrack, eski ABD Başkanı Joe Biden'ın mirasının bir parçası olarak son makalesinde bu anlaşmayı reddetti. Başka bir deyişle müzakereler, Suriye'nin güneyi konusunda Suriye-İsrail anlaşmasına benzer bir anlaşma üzerinde yürütülecek.

fg
İsrail güçlerinin Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'tan çekilmesinin ardından enkazın arasında yürüyen bir Filistinli çocuk, 11 Ekim 2025 (Reuters)

Bu tutum, Hizbullah'ın tutumu olsa da derinlerde Hizbullah'ın Lübnan'ın güneyinde yeni bir güvenlik düzenlemesi için Amerikalılarla müzakereye girmeye çalışmadığı anlamı çıkarılamaz. Bu da Meclis Başkanı Nebih Berri'nin pazartesi günü yaptığı ve ABD’nin müzakere önerisinin İsrail'in reddi nedeniyle başarısız olduğu yönündeki açıklamasının sebebini açıklıyor. Berri, şu anda ilerleme kaydeden tek yolun, ilgili ülkelerin temsilcileri ve geçtiğimiz kasım ayında savaşı sona erdiren anlaşmayı destekleyen ülkelerin temsilcilerini içeren ‘mekanizma’ olduğunu belirtti. Yani Hizbullah tarafından kendi adına müzakere yapma yetkisi verilen Meclis Başkanı Berri, İsrail'in ABD önerisini reddettiğini açıklayarak, Washington ile müzakere seçeneğine bağlılığını teyit etti.

Ancak bu mesele, Washington ile Tahran arasında çok yavaş ilerleyen müzakereler şeklinde bölgesel bir boyuta da sahip. Katar, Türkiye ve daha az ölçüde Mısır, -Hamas'ın bu anlaşmayı kabul etmeye hazır olduğu bilinerek- Hamas'a Gazze’de ateşkes anlaşmasını kabul etmesi için baskı yapmış olsa da Hizbullah'a anlaşmayı kabul etmesi için baskı yapabilecek İran dışında bölgesel bir taraf bulunmuyor. İran, bölgedeki nüfuzunun ortadan kalkmasıyla ortaya çıkan geçiş sürecini ihtiyatla takip ediyor. Bu yüzden Tahran'ın, kayıplarını telafi edecek gerçek kazanımlar elde etmeden, özellikle de kendisine yönelik saldırıların tekrarlanmayacağına dair ABD tarafından garantileri verilmeden, ABD’nin bölgede yeni bir mühendisliğe girişmesi zor olacak.

Ancak ABD-İran ilişkilerinin gidişatı her zaman belirsiz olageldi. Bu ilişkinin sırları, anahtarları ve koşullarının anlaşılması zor oldu. Bu yüzden Lübnan, bekleme odasında oturmaya, Trump ve elçilerinin çaldığı ‘barış senfonisini’ uzaktan dinlemeye devam ediyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarfından Londra merkezli al Majalla dergisinden çevrilmiştir.


Hızlı Destek Kuvvetleri'ne ait İHA’lar Hartum Havalimanı'nı üst üste ikinci kez hedef aldı

Sudan'daki İHA savaşı birçok kamu tesisini yok etti (Reuters)
Sudan'daki İHA savaşı birçok kamu tesisini yok etti (Reuters)
TT

Hızlı Destek Kuvvetleri'ne ait İHA’lar Hartum Havalimanı'nı üst üste ikinci kez hedef aldı

Sudan'daki İHA savaşı birçok kamu tesisini yok etti (Reuters)
Sudan'daki İHA savaşı birçok kamu tesisini yok etti (Reuters)

Askeri bir kaynak, Hızlı Destek Kuvvetleri'ne ait İHA'ların bugün üst üste ikinci gün Hartum Havalimanı'nı hedef aldığını bildirdi.

Medyaya konuşma yetkisi olmadığı için isminin açıklanmasını istemeyen kaynak, Fransız Haber Ajansı’na (AFP)yaptığı açıklamada, "Terörist milislerin İHA'ları bugün şafak vakti Hartum Havalimanı'nı tekrar hedef aldı ve İHA karşıtı sistemlerimiz İHA'ları engelledi" dedi.

Hartum'u kontrol eden Sudan ordusu, Nisan 2023'te başlayan savaşta Hızlı Destek Kuvvetleri ile kanlı bir çatışmanın içinde.

zxsc
Hartum Havalimanı'ndaki enkazın ortasında yanmış bir binanın yan görünümü (Arşiv- Reuters)

Havaalanının, iki yıldan uzun süren savaşın ardından ilk kez bugün iç hat uçuşlarına yeniden açılması planlanıyordu. Son saldırıların ardından bunun mümkün olup olmayacağı henüz belli değil.

xsd
Sudan'ın çatışma bölgelerinden birinde Hızlı Destek Kuvvetleri devriyesi (Arşiv- Reuters)

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre görgü tanıkları dün, sabahın erken saatlerinde Hartum'un merkezi ve güney kesimlerinde İHA sesleri ve havaalanı çevresinde patlama sesleri duyduklarını söyledi.

sa
Ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri arasındaki çatışmalar altyapıda büyük yıkıma yol açtı (AFP)

Hava saldırılarının sorumluluğunu henüz hiçbir grup üstlenmedi ve herhangi bir can kaybı bildirilmedi. Ancak, HDK son aylarda askeri ve sivil altyapıyı hedef almak için İHA kullanmakla defalarca suçlandı.

Savaş on binlerce kişinin ölümüne, 12 milyon insanın yerinden edilmesine ve Birleşmiş Milletler'in "dünyanın en kötü insani krizi" olarak tanımladığı bir krize yol açtı.


Arap Denizi'nde değeri yaklaşık 1 milyar dolar olan uyuşturucu ele geçirildi

Yemen güçleri tarafından batı kıyısında ele geçirilen eski bir uyuşturucu sevkiyatı (Arşiv – Yemen emniyet güçleri)
Yemen güçleri tarafından batı kıyısında ele geçirilen eski bir uyuşturucu sevkiyatı (Arşiv – Yemen emniyet güçleri)
TT

Arap Denizi'nde değeri yaklaşık 1 milyar dolar olan uyuşturucu ele geçirildi

Yemen güçleri tarafından batı kıyısında ele geçirilen eski bir uyuşturucu sevkiyatı (Arşiv – Yemen emniyet güçleri)
Yemen güçleri tarafından batı kıyısında ele geçirilen eski bir uyuşturucu sevkiyatı (Arşiv – Yemen emniyet güçleri)

Birleşik Deniz Kuvvetleri (CMF) dün, Arap Denizi'nde faaliyet gösteren bir Pakistan donanma gemisinin 972 milyon dolar değerinde uyuşturucu ele geçirdiğini duyurdu.

CMF, Suudi Arabistan, ABD, Fransa ve İspanya dahil 47 ülkeden oluşuyor. CMF yaptığı açıklamada, Pakistan donanma personelinin cumartesi günü ilk yelkenliye binerek ‘tahmini piyasa değeri 822,4 milyon dolar olan iki tondan fazla kristal metamfetamin ele geçirdiğini’ belirtti. Açıklamada, “48 saatten az bir süre sonra mürettebat ikinci bir yelkenliye çıktı ve 140 milyon dolar değerinde 350 kilogram metamfetamin ile 10 milyon dolar değerinde 50 kilogram kokain ele geçirdi” denildi.

Açıklamada, operasyonu yöneten Birleşik Görev Gücü 150'nin komutanı Tuğamiral Fahad el-Cuveyd’in, bu operasyonun CMF tarafından gerçekleştirilen ‘en başarılı uyuşturucu ele geçirme operasyonlarından biri’ olduğunu söylediği aktarıldı. Bahreyn'de bulunan Suudi Arabistan liderliğindeki Birleşik Görev Gücü, CMF'nin komutası altında faaliyet gösteriyor.

Bu gücün görevi, Kızıldeniz, Aden Körfezi, Hint Okyanusu ve Afrika Boynuzu çevresinde yasadışı kaçakçılıkla mücadele etmek.