Gazze’de ‘ertesi gün’ planlarına dair…

AFP
AFP
TT

Gazze’de ‘ertesi gün’ planlarına dair…

AFP
AFP

Hişam el-Gannam

Bugünlerde İsrail’de ve ABD’de Gazze’ye yönelik savaşın ‘ertesi gününe’ dair konuşmalar artış gösteriyor. Araştırma ve çalışma merkezleri bir saldırı sonrası yol haritası çizmek için seferber olmuş durumda. ABD, bu konuda Ramallah’taki Filistin Yönetimi ve pek çok Arap ülkesiyle yoğun görüşmeler gerçekleştiriyor.

Bu görüşmelerin başlığı şu: İsrail’in oradaki silahlı grupları ortadan kaldırmasından sonra Gazze’yi kim yönetecek?

Öncelikle burada bu meselenin şu üç nedenden dolayı ahlaki olmadığını belirtmek isterim:

Birincisi; bu görüşmeler, konuyu işgal devletinin Gazze’de ve Batı Şeria’da işlediği suçlardan saptırıyor ve dikkatleri üzerinde çalışılması gereken asıl meseleden, yani savaşın durdurulması ve Gazze halkına insani yardımların ulaştırılması gerekliliğinden uzaklaştırıyor.

İkincisi; bizi işgalcinin Filistinlileri zorla göç ettirme planını başarısız kılmaya odaklanmaktan alıkoyuyor.

Üçüncüsü; bu tür konuşmalar, işgalcinin suç işlemeye ve sivillerin canını kim bilir ne zamana kadar almaya devam edeceğine dair bir kabulü varsayıyor. Nitekim duyurulan hedef, güya Gazze’deki tüm silahlı grupları ortadan kaldırmak, ki bu mantıksız ve gerçekleştirilmesi imkânsız bir hedef.

Müsaade edin, açıklayayım.

Modern tarihimizde bu boyutlarda bir sivil cinayetine şahit olmadık. Hastaneler, okullar, ibadethaneler, fırınlar, su depoları, kanalizasyonlar, elektrik ve iletişim ağları ve istasyonları, evler ve hatta insanlara Gazze’nin güneyine göç etmeleri için güvenli olduğu söylenen yollar… hepsi bombalanıp yerle bir ediliyor.

Bugüne kadar İsrail, Gazze’deki tesislerin yüzde 45’inden fazlasını tamamen ya da kısmen tahrip etti. İsraillilerin Gazze’nin kuzeyini işgal edip de yıkmak için hiçbir askerî bahane uydurulamamasından sonra bile Yasama Konseyi binasında bir hatıra fotoğrafı çektirip, sonra Gazze’yi yerle bir ettiler.

Foto: Gazze’deki yerinden edilmişler, 18 Kasım’da Gazze Şeridi’nin güneyine doğru yola çıkarken (AFP)
Gazze’deki yerinden edilmişler, 18 Kasım’da Gazze Şeridi’nin güneyine doğru yola çıkarken (AFP)

İsrail, Gazze’de her gün 200 ila 500 sivili katlediyor. Bu kadar sivil kaybını, daha önceki hiçbir savaşta görmedik; ne Sırbistan’ın Bosna’ya karşı savaşında ne Rusya’nın Grozni’de Çeçenistan’a ne de İsrail’in 2006 yılında Lübnan’a karşı savaşında… 1992-1995 yılları arasında Sırbistan, Bosna’da 32 bin sivili öldürdü. 1994-2003 yılları arasında Rusya, 150 ila 160 bin arasında Çeçen sivili ve savaşçıyı öldürdü. Lübnan’a karşı savaşında da İsrail, 31 günde bin 191 Lübnanlıyı öldürdü.

Hedefi intikam ve tehcir olan körü körüne bir katliam söz konusu (Tehcirden bundan sonra bahsedeceğim). İntikam alıyorlar, çünkü 7 Ekim’de askerî üslerini ve kasabalarını koruma konusunda istihbarat ve askerî açıdan başarısız oldular. Görünüşe bakılırsa intikam kısmen, iç soruşturmalardan sızdırılan İsrailli raporların da işaret ettiği gibi bizzat İsrail’in o gün kendi vatandaşlarını öldürmesini örtbas etmek için de alınıyor.

“Mesele, Filistinlilerin Gazze’den Mısır’a göç ettirilmesiyle bitmeyecek. İsrail bu planında başarılı olursa Batı Şeria’daki Filistinlilerin Ürdün’e göç ettirilmesi konusunda cesaretlenecek. En azından Kudüs’teki Filistinlilerden onları Batı Şeria’ya göç ettirmek suretiyle kurtulma konusunda cesaret bulacak”

Bu yüzden bence tüm dünya ülkelerinin üzerinde çalışması gereken ödev, Gazze’de sivillere yönelik bu çılgınca savaşı durdurmak, Arap-İslam zirvesinin kararlarının bir uygulaması olarak kuşatmayı kırmak ve Gazze’nin kuzeyindeki evlerinden zorla göç ettirilmiş 1 milyon 200 binden fazla Filistinliye su, gıda, ilaç ve yakıt ulaştırmaktır.

Üzerinde durulması gereken ikinci meseleye gelince… İsrail’in sivillere yönelik korkunç cinayetlerinin amacının onları yerinden etmek olduğu çok açık. Yerinden edilmiş insanları barındıran hastanelerle okulların ve ibadethanelerin bombalanması ve insanların evlerinin başlarına yıkılması ne anlama geliyor? Bu cinayete hizmet eden askerî amaç, Filistinlileri yurtlarını terk etmeye mecbur bırakmak değilse nedir?  

Aslında İsrail, Filistinlileri Mısır’a göç ettirmek için yaptığı planları savaşın başından beri açıklıyor. Savaşın başında Netanyahu, dayanışma gösterisi için İsrail’i ziyaret eden Avrupalı liderlerden, Mısır’ı Filistinlileri ‘misafir etmek için’ sınırlarını açmaya ikna etmelerini istedi. 7 Ekim’den sonra İsrail İstihbarat Bakanlığı da İsrail siyaset sahnesine bir dizi seçenek koydu. Filistinlilerin Sina’ya göç ettirilmesi ve Gazze’ye dönüşlerine imkân vermemek adına içeride silahsız bir bölge oluşturulması da bu seçenekler arasındaydı.

Foto: 20 Kasım’da Han Yunus’taki Nasır Hastanesi bahçesindeki mülteci çadırları (AFP)
20 Kasım’da Han Yunus’taki Nasır Hastanesi bahçesindeki mülteci çadırları (AFP)

İsrailli siyasetçiler de Filistinlilerin insani gerekçelerle göç ettirilmesi yönünde açıkça çağrıda bulunan siyasi makaleler yayımladı. Likud Partisi’nden Danny Danon ile Yeş Atid Partisi’nden Ram Ben-Barak’ın Wall Street Journal gazetesinde yayınladıkları ve Batılı ülkeleri, savaş koşullarında Filistinlilerin o ülkelere ‘gönüllü’ göçünü kabul etmeye çağırdıkları makalesi (“The West Should Welcome Gaza Refugees”) bunlara örnek. Tüm bunlar, İsrail’deki en aşırı ve radikal grupların fikirleriyle de örtüşüyor. Bu gruplar arasında yer alan aşırı dinci Siyonist lider Bezalel Smotrich, 2017 yılında ‘Karar Planı’ adlı bir plan sundu. Bu plan özetle, ‘Arapların Yahudiye ve Samarya Bölgesi’nde ayakta kalabilir bir devlete dair kurdukları hayali’ yıkmak için Filistin topraklarındaki yerleşimleri büyük ölçüde genişletmeyi hedefliyor.

Mısır’ın, Arapların ve hatta Batı’nın İsrail’in planlarına karşı çıkması, bunların hayata geçirilmesinin engellendiği anlamına gelmiyor. Nitekim İsrail, Gazze’nin kuzeyine yönelik kara operasyonlarıyla yetinmeyerek, bu operasyonları güneye taşıyacak. Bu durumda da Gazze’nin kuzeyinde olduğu gibi orada da Filistinli sivillere yönelik hava ve topçu bombardımanı olacak.

Böyle bir durumda Filistinliler, evlatlarının canlarını korumak için Mısır’a kaçmak zorunda kalacak ve Kahire de karşısında üç seçenek bulacak: sınırlarını Filistinlilere açmak, zaten cinayetten kaçan Filistinlileri öldürmek ya da İsrail’le askerî çatışmaya girmek. Bunların hepsi de Kahire’nin istemediği seçenekler.

Mesele, Filistinlilerin Gazze’den Mısır’a göç ettirilmesiyle de sınırlı kalmayacak. İsrail bu planında başarılı olursa Batı Şeria’daki Filistinlilerin Ürdün’e göç ettirilmesi konusunda cesaretlenecek. En azından Kudüs’teki Filistinlilerden, onları Batı Şeria’ya göç ettirmek suretiyle kurtulma konusunda cesaret bulacak. Ürdün, bu tehlikeyi sezdi ve Dışişleri Bakanı, bunun Ürdün’e savaş ilan etmek anlamına geleceğini açıkladı.

Gelelim üçüncü meseleye… İki unsuru içeren ‘ertesi gün’ konuşmaları, Gazze’deki Filistinli grupların hiç şüphesiz hezimete uğratılacağını ve İsrail’in biraz zaman alsa da bu grupları hezimet uğratması gerektiğini kabul etmek demektir.

“İsrail’in gerçekleştirdiğini iddia edebileceği tek bir başarı yok. Mesela İsrail, silahlı grupların silah depolarına ulaşıp da onları imha etmeyi başardığı yönünde bir açıklama yapmadı. Bu grupların liderlerine ulaşıp onları öldürdüğünü ya da tutukladığını da ilan etmedi. Tek bir rehini ya da esiri kurtaramadı; aksine görünüşe bakılırsa rastgele bombardımanı esirlerin bazılarının ölümüne yol açtı”

Bu bağlamda Suudi Arabistan Krallığı’nın bu tartışmanın bir tarafı olmadığını, tarafı olmak istemediğini ve tartışmayı reddettiğini açıkça belirtelim. Suudi Arabistan’ın öncelikleri şu an, yardımların Gazze halkına ulaştırılması, kalıcı bir ateşkesin sağlanması ve İsrail’in Filistinlileri göç ettirme planını uygulamaktan menedilmesidir.

Suudi Arabistan Dışişleri Bakanı Faysal bin Ferhan da kendisine bu mesele sorulduğunda şu cevabı verdi: “Bizim önceliğimiz ateşkestir, başka bir şey değil.”

Riyad ayrıca Filistinlilerin kendilerini savunma ve vatanlarını kurtarma hakları olduğuna inanıyor, onların yanında duruyor ve tercihlerini destekliyor. Hep olduğu gibi bundan sonra da onların haklarının güçlü bir destekçisi olacak.

Gazze’deki silahlı grupların yenilgiye uğratılması meselesine gelince… Bence savaş, yaklaşık altı hafta önce başlamış olmasına rağmen bitiş noktasından çok uzak.  

Bir siyasi analistin, savaşın ilk dört haftasının İsrail’in silahlı grupları havadan ezme çabasıyla geçtiğini ve bu grupların da füze bombardımanıyla karşılık vermekten ve yaklaşık iki hafta ya da daha kısa bir süre önce başlayan kara savaşını beklemekten başka seçeneği olmadığını anlaması için askerî uzman olması gerekmez. Medyada yayımlanan görüntüler, İsrail işgal güçlerinin yoğun ve inatçı bir direnişle karşı karşıya olduğunu ve İsrail’in kayıplarının duyurduğundan çok daha fazla olduğunu gösteriyor.

Bu noktada ABD’nin Irak’ı ve Afganistan’ı işgal ettiğini, ancak devam eden direnişin Amerika’yı oradan ayrılmak zorunda bıraktığını hatırlayalım. Özellikle Afganistan’da ABD, ayrılmakla kalmadı, Taliban’la müzakere ederek iktidarı ona devretmeye de mecbur oldu. Uluslararası bir ittifakın, bir Irak ordusunun ve bu ikisini destekleyen milislerin varlığına rağmen Musul da DEAŞ’tan dokuz ay sonra kurtarıldı.  

Ama mesele, işgal güçlerinin Gazze’de karşılaştığı direniş gücünden ibaret değil. İşgal güçlerinin belirlediği hedeflerin mahiyeti de bir mesele. İsrail, silahlı grupları askerî olarak ortadan kaldırıp Gazze’deki hükümetlerini düşürmek ve sivil rehinelerle esir askerlerini kurtarmak istediğini duyurdu.

Foto: 2021 yılına ait bir görüntüde Batı Şeria’daki Nablus yakınlarında silahlı İsrailli yerleşimciler (AFP)
2021 yılına ait bir görüntüde Batı Şeria’daki Nablus yakınlarında silahlı İsrailli yerleşimciler (AFP)

Gelgelelim İsrail’in 16 Kasım’a kadar Gazze’de kaydettiği başarılar şunlar: 94 hükümet binasını, 71 camiyi, 3 kiliseyi, 235 okulu ve 25 hastaneyi yıkmak, çoğu çocuk ve kadın olan 12 binden fazla Filistinli sivili öldürmek ve üç katını da yaralamak. İsrail’in gerçekleştirdiğini iddia edebileceği tek bir başarı yok. Mesela İsrail, silahlı grupların silah depolarına ulaşıp da onları imha etmeyi başardığı yönünde bir açıklama yapmadı. Bu grupların liderlerine ulaşıp onları öldürdüğünü ya da tutukladığını da ilan etmedi. Tek bir rehini ya da esiri de kurtaramadı; aksine görünüşe bakılırsa rastgele bombardımanı bazı rehinelerin ölümüne sebep oldu.

“’Ertesi gün’ üzerine düşünmek, vakti gelmemiş bir meseledir. Daha da önemlisi bizi, şu an acil ihtiyaç sahibi olan yüz binlerce Filistinliye insani yardımları ulaştırmak, İsrail’i Gazze’ye yönelik saldırganlığını durdurmaya zorlamak ve savaşın diğer ülkelere sıçramasını önlemek şeklindeki asıl meseleden uzaklaştırıyor”

Dikkat çekilmesi gereken üç mesele daha var:

İsrail ordusu saflarında biriken kayıplar ve yedek askerî gücünün tamamen seferber edilmesi sebebiyle maruz kalabileceği ekonomik kriz, onu ilan ettiği hedefleri gerçekleştiremediğini kabul etmeye, üzerine çıktığı yüksek ağaçtan inmek için bir merdiven aramaya ve sonra da silahlı gruplarla ateşkes müzakerelerine girmeye sevk edebilir.

Sonra Filistinli siviller arasındaki büyük kayıplar ve bu ülkelerin halklarının hükümetlerine yaptıkları baskılar sebebiyle ABD ve Batılı ülkeler ona, hedeflerini gerçekleştirmeden önce ateşi kesmesi için baskı yapabilir.

Aynı şekilde devam eden bu savaşın uzaması da muhtemel. İsrail ile Lübnan’ın güney sınırındaki silahlı gruplar arasındaki çatışmalar, halen her iki tarafın da kabul ettiği angajman kuralları dahilinde, evet. Ama iki taraftan birinin yapacağı herhangi bir hata, çatışma alanının genişleyerek göz açıp kapayıncaya kadar diğer ülkelere taşınmasına yol açabilir.

Tüm bu sebeplerden ötürü ‘ertesi gün’ üzerine düşünmenin hiç sırası değil. Daha da önemlisi bizi, şu an acil ihtiyaç sahibi olan yüz binlerce Filistinliye insani yardımları ulaştırmak, İsrail’i Gazze’ye yönelik saldırganlığını durdurmaya zorlamak ve savaşın diğer ülkelere sıçramasını önlemek şeklindeki asıl meseleden uzaklaştırıyor.

Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.



Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
TT

Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)

Suriye Dışişleri Bakanlığı'nda Amerikan işlerinden sorumlu yetkili Kuteybe İdlibî, Suriyelilerin, Esed rejiminden kurtuluşunun ve devrilmesinin birinci yıl dönümü dolayısıyla kutlamalar yapmasını, kontrolü altındaki bölgelerde engelleyen Suriye Demokratik Güçleri’ne tepki gösterdi.

İdlibi, Suriyelilerin ulusal tarihlerinde önemli bir anı kutlamalarını engelleyen herhangi bir yapının, demokratik olduğunu veya halkı temsil ettiğini güvenilir bir şekilde iddia edemeyeceğini savundu. Meşru sevinç ifadesinden korkan bir yapı, onlar adına konuştuğunu iddia edemez; özgürlük bölünemez.

SDG cumartesi günü yayınladığı genelgeyle, "Saldırganlığı Caydırma " savaşının zaferinin ve Esad rejimi ile ona bağlı güvenlik ve askeri teşkilatının devrilmesinin birinci yıldönümü olan 7 ve 8 Aralık tarihlerinde zaferin yıldönümü dolayısıyla yapılacak toplantı ve kutlamaları yasakladı.

sdfgr
Suriye Demokratik Güçleri'nin, kontrolü altındaki Suriye bölgelerinde halk kutlamalarını yasaklama kararı

Suriye İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Nureddin el-Baba, SDG'nin rejimin devrilmesini anma kutlamalarını iptal etme kararını eleştirdi. Medya açıklamalarında, yasağın SDG'nin Suriye hükümetine karşı oynadığını iddia ettiği rolü, yani DEAŞ ile mücadeleyi yerine getirmedeki başarısızlığını gösterdiğini belirtti. Baba, SDG'nin "ülkenin kuzeydoğusundaki ulusal gruplardan endişe duyduğunu ve bu kutlamanın, adaletsiz yasalarına ve oradaki Suriyelilere yönelik sınırsız uygulamalarına karşı bir isyana dönüşebileceğinden korktuğunu" ifade etti.

Kararı, "İran ve PKK unsurlarının milisler içinde karar alma süreçlerindeki hakimiyetinin göstergesi" olarak nitelendirdi.

Aktivistler tarafından yayınlanan fotoğraflarda, SDG güçlerinin, kutlama yürüyüşlerini engellemek için Suriye'nin kuzeyindeki Rakka meydanlarına orta menzilli silahlar ve keskin nişancılar konuşlandırdığı görülüyor.

Suriye devriminin başlangıcında kurulan "Rakka Sessizce Katlediliyor" hesabı, SDG'nin dün Rakka ilinin batısındaki Tabka kentinde 13 çocuğu gözaltına aldığını bildirdi. Çocukların çoğu 15 yaş ve altındaydı ve gözaltına alma sebebinin şehir duvarlarına SDG karşıtı yazılar yazılması nedeniyle yapıldığı bildirildi. Hesapta, göz altıların SDG tarafından şehrin çeşitli mahallelerinde düzenlenen bir dizi baskınla eş zamanlı olarak yapıldığı belirtildi.

Aynı bağlamda, sosyal medyadaki Suriye hesapları, SDG'nin son saatlerde Suriye Cezire bölgesinin çeşitli yerlerinde, Haseke ve Kamışlı'da "Suriye hükümetine destek verdikleri ve yabancı kuruluşlarla iş yaptıkları" suçlamasıyla 17 kişiyi hedef alarak yaygın gözaltı operasyonları yürüttüğünü ifade etti.


Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
TT

Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)

Suriye’de 8 Aralık sabahı yaşanan büyük dönüşümün hemen ardından, özellikle Batı’da Rusya’nın son on yılda ülke içinde elde ettiği kazanımları zayıflatacak ağır bir darbeyle karşı karşıya kaldığı yönünde yorumlar hızla çoğaldı. Analizlerde, Rusya’nın doğrudan askeri müdahalesiyle inşa ettiği etki alanının çökmeye başladığı ve bunun Moskova için ciddi sonuçlar doğurabileceği vurgulandı.

Değerlendirmeler; siyasi, askeri ve ekonomik birçok boyutu içerirken, bazı çevreler Rusya’nın Suriye projesinin ‘yenilgiyle sonuçlandığını’ öne sürerek olası etkilerini tartışmaya açtı.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Rus yatırımlarının Suriye’de çok büyük bir ağırlığı bulunmuyor. Ülke uzun yıllar Kremlin’in önemli bir müttefiki olsa da hiçbir zaman Moskova için öncelikli bir yatırım merkezi olmadı. Sovyetler Birliği döneminden başlayarak Rusya’nın enerji gibi bazı sektörlerde altyapı katkısı bulunsa da bu yatırımlar sınırlı kaldı.

Siyasi açıdan ise Suriye’deki hızlı gelişmeler, Rusya’nın Ortadoğu’daki müttefikleriyle kurduğu ilişkiler modelinin zayıf noktalarını açığa çıkardı. Bu durum, Rusya'nın müttefiki İran'ın ağır darbeler alması ve Moskova'nın “Onu asla yalnız bırakmayacağız” demesine rağmen Beşşar Esed’den hızla vazgeçmek zorunda kalmasıyla ortaya çıkan kafa karışıklığı ve çaresizlikle sınırlı değil.

sdfvgrt
Hmeymim kasabasında Esed destekçilerine ait hasarlı bir askeri aracın yanında duran Suriye güvenlik güçleri (AFP)

Bu çerçevede Rusya’nın, Suriye projesinin başarısız olduğu değerlendiriliyor. Bu durum, Kremlin’in yıllardır Suriye’deki başarılarını ‘NATO’nun girdiği her yerde başarısız olduğu’ söylemiyle karşılaştırarak övünmesi açısından da ayrı bir önem taşıyor. 8 Aralık 2024 sabahı, Moskova’nın Suriye’ye sunduğu çözüm modelinin tıkandığı ve büyük bir yenilgiyle sonuçlandığı yönündeki kanaat pekişti.

Diğer yandan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani’nin daha sonra yaptığı açıklamalar, Halep sürecinden sonraki askeri çözüm aşamasının en kritik bölümünün, Rusya’nın tarafsızlığını güvence altına almak amacıyla Moskova ile koordineli biçimde yürütüldüğünü ortaya koydu.

Esed'i terk etmek

Ukrayna’daki çatışmaya ağırlık veren ve Suriye’de riskleri azaltmaya yönelik planlarında Beşşar Esed’in oyalamasından defalarca rahatsızlığını dile getiren Moskova’nın, kritik bir anda Esed’i artık ‘yük’ olarak görerek sahneden çekilmesine karar verdiği anlaşılıyor. Bu tercihte, muhalefetin Şam’a ilerleyişi sırasında verdiği ve Dışişleri Bakanı Şeybani’nin açıkladığı ‘Esed’in gitmesinin Rusya’nın Suriye’den çıkması anlamına gelmediği’ yönündeki güvencelerin etkili olduğu belirtiliyor.

Bu durum, Rusya’nın Esed’i hızlı şekilde devre dışı bırakırken ona kişisel güvenceler vermesini, rejim güçlerinden çatışmaya girmemelerini ve silah bırakmalarını istemesini açıklıyor. Aynı zamanda yeni Suriye yönetiminin Rus üslerini ve askerlerini koruma taahhüdünde bulunması, Moskova’nın ilişkileri yeniden düzenlemesine ve kayıplarını asgariye indirmesine zemin hazırladı.

Askeri boyutta ise Rusya, Suriye’deki varlığını güvenceye almak amacıyla hem açık hem de kapalı kanallarda tartışmalar yürütüyor. Tartışmalar, özellikle Hmeymim ve Tartus üslerindeki konumun güçlendirilmesine ve Suriye’deki değişimlerden sonra Rusya’nın askeri merkezine dönüşen Kamışlı Havalimanı üzerindeki etkinliğin pekiştirilmesine odaklanıyor.

Ayrıca Rusya ile Suriye arasında, yeniden devriye faaliyetlerinin başlatılması için çeşitli bölgeler üzerinde yoğun görüşmeler yapıldığı biliniyor. Özellikle güneyde, İsrail’in sınıra yönelik operasyonlarını frenlemek amacıyla Rusya’nın yeniden arabuluculuk rolü üstlenmesi ve iki taraf için karşılıklı güvence mekanizmaları geliştirilmesi hedefleniyor. Bu çabalar, geçmişte Suriye’de uygulanan Rusya-İsrail koordinasyon modelinin yeni koşullara uyarlanmış bir versiyonu olarak değerlendiriliyor.

fgthy
Suriye'nin güneyinde ilerleyen bir Rus devriyesi (Arşiv)

İki ay önce Kamışlı’da Rusya ile Suriye makamlarının koordinasyonunda gerçekleştirilen ortak devriye, Moskova’nın ülkenin kuzeydoğusunda gerginliği azaltmada rol oynayabileceğine işaret etti. Bu adımın, hem Türkiye ile hem de bölgede sınırlı askeri varlığını sürdüren ABD ile uyumlu bir çerçevede gerçekleştiği değerlendiriliyor.

Rusya’nın kuzeydoğu ve güney bölgelerinde üstlenebileceği bu yeni faaliyet alanı, Şam’ın orduyu yeniden yapılandırma ve silahlandırma konusunda yardım talep ettiğine ilişkin yoğun raporlarla birlikte, taraflar arasında ilişkilerin yeniden düzenlenmesine yönelik pratik bir zemin oluşturuyor. Bu süreç, Moskova’nın Akdeniz’deki askeri varlığını korumasını güvence altına almayı hedefliyor. Rus tarafı için özel önem taşıyan bu varlığın kapsamı ve süresine ilişkin önceki anlaşmaların her iki tarafın çıkarlarına uygun biçimde revize edilmesi de gündemde.

Bu genel çerçeve belirginleşirken, Rusya’nın Suriye’de jeopolitik ya da askeri bir yenilgiye uğradığı yönündeki tahminlerin giderek zayıfladığı görülüyor.

Askeri kayıplar ve kazanımlar

Doğrudan askeri kayıplara ilişkin değerlendirmeler, Moskova’nın sahadan ‘hesaba değer’ bir kazançla çıktığını gösteren bir başka boyutu ortaya koyuyor. Resmi veriler ve Suriyeli kaynakların yaptığı bağımsız tespitlere göre, Rusya’nın son on yılda dünyanın en kanlı çatışmalarından birine sahne olan Suriye’deki askeri kayıpları son derece sınırlı kaldı. Çeşitli tahminler, toplam kaybın birkaç yüz asker ile onlarca tank, zırhlı araç ve bazı helikopterlerle sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Moskova, geleneksel olarak bu tür kayıpları resmen açıklamasa da, Rusya’daki bazı sivil kurumlar ve muhalif çevreler tarafından yayımlanan veriler de kayıpların büyük boyutlara ulaşmadığını doğruluyor. Kıyaslamak gerekirse, yalnızca 5 gün süren 2008 Gürcistan Savaşı, Rusya için çok daha ağır teçhizat kayıplarıyla sonuçlanmıştı. Yıllar önce yayımlanan bir rapor, kesin Rus zaferiyle sonuçlanan o savaşta dahi Rus ordusunun ciddi sürprizlerle karşılaştığını aktarıyordu. Rapora göre, nispeten eski bir Gürcü hava savunma sistemi, merkezi bir savunma ağı bulunmamasına rağmen, dokuz modern Su-25 savaş uçağını düşürmeyi başarmıştı. Bu durum, Rus pilotlarının yetersiz eğitimine ve bakım-hazırlık süreçlerindeki aksaklıklara işaret ediyordu. Zafiyetler bununla da sınırlı kalmadı. Gürcü güçleri bir Rus tank konvoyuna da zarar verebildi; bu ise istihbarat kapasitesindeki eksikliklerin altını çizdi. Genel olarak savaş, operasyon yönetimi, silah sistemlerinin performansı ve genel askeri etkinlik bakımından ciddi açıklar ortaya koymuş, Rusya’nın devasa savunma bütçeleri düşünüldüğünde büyük bir şok etkisi yaratmıştı.

Suriye tecrübe sahası

Suriye savaşı, Rus ordusunun sahadaki kapasitesini ilk kez bu denli kapsamlı ve doğrudan test etme imkânı sundu. Bu noktada, ordunun modernizasyon programını yöneten eski Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun 2018’de yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Şoygu, Suriye’deki doğrudan müdahalenin başlamasından üç yıl sonra ve aktif operasyonların büyük ölçüde tamamlanmasının ardından, Rusya’nın savaş boyunca 350’den fazla modern silah sistemini sahada test ettiğini duyurdu. Ayrıca Suriye operasyonu sayesinde saldırı helikopterlerinin silahlandırılması, erken uyarı sistemleri ve radarlar dâhil birçok alanda kritik hataların giderildiğini vurguladı.

sdfrgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 12 Aralık 2017'de Suriye'deki Hmeymim Hava Üssü’nü ziyaret etti. (Getty Images)

Hava-hava silahlarının geliştirilmesine ilişkin değerlendirmesinde ise Şoygu, özellikle helikopter ve diğer hava unsurlarının korunması için, menzili kara konuşlu savunma sistemlerini aşan yeni mühimmata ihtiyaç duyduklarını belirtti. Şoygu, “Bugün elimizde bu tür silahlar var; bu, tamamen Suriye operasyonu sayesinde mümkün oldu” dedi. Benzer şekilde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de birçok kez, gerçek çatışma koşullarında yapılan bu testlerin, Rusya’ya tatbikat alanlarında sağlanamayacak ölçekte benzersiz bir deneyim kazandırdığını ifade etti. Temmuz 2020’de Rusya’nın RIA Novosti haber ajansı tarafından yayımlanan kapsamlı bir rapor da bu değerlendirmeleri doğruladı. Rapora göre Moskova, Suriye’de ilk kez Kalibr tipi denizden fırlatılan seyir füzelerinin gerçek operasyonel kullanımını gerçekleştirdi. Şarku’l Avsat’ın RIA Novosti’den aktardığına göre o tarihten itibaren Rus donanması -denizaltılar dahil- seyir füzelerini düzenli olarak kullandı. Bu deneyimler, Suriye’nin Rusya için yalnızca bir dış politika müdahalesi değil, aynı zamanda ordunun modernizasyonu ve silah teknolojilerinin gerçek savaş ortamında doğrulanması açısından da stratejik bir laboratuvar işlevi gördüğünü ortaya koyuyor.

Rus haber ajansları, Rus Hava-Uzay Kuvvetleri envanterindeki neredeyse tüm uçak türlerinin Suriye savaşında görev aldığını bildirdi. Rusya, eski nesil taktik bombardıman uçakları ile taarruz helikopterlerinin yanı sıra, stratejik bombardıman uçaklarının kabiliyetlerini de sahada ilk kez bu ölçekte test etti.

Ayrıca Suriye, Rus ordusunun İsrail lisansı altında üretilen insansız hava araçlarını (İHA) geniş çapta kullandığı ilk savaş alanı oldu. Bu İHA’lar hem bombardıman görevlerinde, hem füze isabetlerinin tespitinde, hem de topçu atışlarının yönlendirilmesinde kritik rol oynadı.

Modern tank modelleri ile daha önce gerçek savaşta test edilmemiş olan Pantsir ve İskender tipi füze sistemleri de ilk kez Suriye’de kapsamlı biçimde denenmiş oldu. Moskova, bu sistemlerin bazı versiyonlarını Kaliningrad’da Avrupa sınırına yakın konuşlandırmış olsa da, fiilen savaş koşullarında kullanılmaları Suriye’de gerçekleşti.

Uzmanlar, Rusya’nın Suriye’deki askeri katılımının, ülkenin savunma sanayiini, üretim kapasitesini ve ordunun genel savaş hazırlığını yeniden inşa etmede belirleyici rol oynadığını belirtiyor. Bu tecrübenin, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’da başlattığı operasyon için önceki dönemlere kıyasla çok daha yüksek hazırlık seviyesine ulaşmasında etkili olduğu değerlendiriliyor.


SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti

SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
TT

SDG lideri, Suriye hükümetiyle 10 Mart'ta varılan mutabakata bağlılığını teyit etti

SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)
SDG Lideri Mazlum Abdi (Reuters)

Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Lideri Mazlum Abdi, dün yaptığı açıklamada, güçlerin 10 Mart anlaşmasına olan bağlılığını teyit ederek, bu anlaşmanın özgürlük, adalet ve eşitlikten yararlanan demokratik, ademi merkeziyetçi bir Suriye devleti inşa etmenin temeli olduğunu belirtti.

Esed rejiminin devrilmesinin yıldönümünde X platformunda açıklamada bulunan Abdi, mevcut sürecin herkese ortak bir sorumluluk yüklediğini ve Suriye halkının çıkarlarını her şeyin üstünde tuttuğunu ifade etti.

Abdi “Mevcut durum, herkese ortak bir ulusal sorumluluk ve Suriyelilerin çıkarlarını her şeyin üstünde tutan kapsamlı bir diyalog yüklemektedir. Halkın iradesiyle, özgürlük, adalet ve eşitlik değerleriyle güçlendirilmiş, demokratik ve ademi merkeziyetçi bir Suriye inşa etmenin temeli olarak 10 Mart Anlaşması'na olan sarsılmaz bağlılığımızı bir kez daha teyit ediyoruz" dedi.

SDG, geçen ay kendilerine bağlı bir askeri komitenin, Suriye hükümetinden bir heyeti, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka iline bağlı Tabka kentinde kabul ettiğini bildirmişti.

SDG, yaptığı açıklamada, son dönemde farklı yerlerde tutuklanan Suriye hükümet güçlerine bağlı bazı tutukluları "iyi niyet göstergesi" olarak teslim ettiğini doğruladı.