Sudan'da çatışmalar yeniden canlanırken Darfur iç savaşa sürükleniyor

Troyka grubu, Hızlı Destek Kuvvetleri saldırılarının ardından sorunlu bölgede yaşanan toplu katliamları kınadı.

Sudan’daki savaşın gidişatını ve sonunu tahmin etmek zor. / Fotoğraf: Reuters
Sudan’daki savaşın gidişatını ve sonunu tahmin etmek zor. / Fotoğraf: Reuters
TT

Sudan'da çatışmalar yeniden canlanırken Darfur iç savaşa sürükleniyor

Sudan’daki savaşın gidişatını ve sonunu tahmin etmek zor. / Fotoğraf: Reuters
Sudan’daki savaşın gidişatını ve sonunu tahmin etmek zor. / Fotoğraf: Reuters

İsmail Muhammed Ali

Sudan'da ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki çatışmalar, başkent Hartum’da ve özellikle de Hartum'un merkezinde bulunan Ordu Genel Komutanlığı civarında devam ediyor. Diğer yandan Hartum'a 30 kilometre uzaklıkta bulunan ve bir süredir sükunetin hâkim olduğu el-Aylafun şehrinde iki taraf arasındaki şiddetli çatışmalar yeniden başladı. HDK, üyelerinin zafer kutlaması yaptığı video klipleri yayınlarken askeri kaynaklar, savaş uçaklarının şehirdeki ordu kamplarına yönelik saldırıyı püskürttüğünü, çok sayıda savaş aracını imha ettiğini ve söz konusu müdahalenin HDK milislerinin ölümüne neden olduğunu belirtti.

Görgü tanıklarının ifadesine göre, Cumartesi günü sabahın erken saatlerinden itibaren Hartum'un doğusundaki bölgelere, özellikle de Hartum'u Nil'in doğusuna bağlayan el-Menşiye Köprüsü yakınındaki bölgelere doğru top atışları duyuldu. Şiddetli patlama sesleri Ordu Genel Komutanlığı yakınlarında da işitildi.

Şarku’l Avsat’ıın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre görgü tanıkları, Omdurman'ın batısındaki Umbada bölgesinin, ordunun bu bölgedeki HDK mevzilerini hedef alan topçu bombardımanına tanık olduğunu bildirdi. Mühendisler Birliği civarında ve Omdurman'ın güneyindeki el-Fiteyhab ve el-Murabbaat bölgelerinde de aralıklı çatışmalar meydana geldi.

Ordunun Facebook sayfasında, Özel Kuvvetler askerlerinin Cebra bölgelesinde ve Zırhlı Birlikler’e komşu mahallelerde kapsamlı tarama operasyonları gerçekleştirdiğini ve HDK’ye ait mühimmat yüklü bir kamyonun imha edildiğini gösteren videolar yayınlandı. Ayrıca Omdurman'ın eski mahallelerinde de birtakım özel operasyonlar yürütülüyor.

Savaş uzuyor

Bu arada Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri (ÖDBG) Merkez Konseyi, son göstergelere ve gelişmelere göre Sudan'da halihazırda sürmekte olan savaşın genişlediği ve bunun güvenlik ve insani açıdan daha feci sonuçları olacağı konusunda uyarıda bulundu.

ÖDBG, yaptığı açıklamada, savaşı bölgenin halk bileşenleri arasında kapsamlı bir sivil çatışmaya dönüştürmek için dikkat çekici ve izlenen adımlarla Darfur'daki çatışmayı körüklediğine ve artırdığına dair göstergelere dikkat çekti. Konsey, Darfur bölgesindeki tüm toplumsal kesimleri bu plana uymamaya çağırdı.

ÖDBG, ülke genelinde silahlı çatışmaların tırmanmasından duyduğu derin endişeyi dile getirdi. Ayrıca, HDK’nin silahlı kuvvetlerin bombalaması sonrasında el-Cuneyne'ye baskın yapıp Hartum'daki altyapıyı hedef almasının ardından bu savaşta, özellikle Batı Darfur'da işlenen suçları ve ihlalleri kınadı.

ÖDBG, savaşan iki tarafın işlediği tüm bu suçların, cinayet, yağma, yerinden etme ve tecavüzü de içeren uzun bir ihlal listesine eklendiğini ve bunun da uluslararası araştırma komitesinin çabalarının desteklenmesini gerektirdiğini belirtti.

ÖDBG, mevcut savaşı bir iç savaşa dönüştürmek, Sudan, toprak ve halk birliğine bağlı kalmak da dahil olmak üzere Sudan'ı bölmeye yönelik tüm planlara karşı çıktığını duyurdu. 15-18 Kasım tarihleri ​​arasında gerçekleştirilen ÖDBG Yürütme Komitesi toplantısında, savaşın süresinin kısaltılmasına yardımcı olacak, kapsamlı barışı ve sürdürülebilir demokratik dönüşümü tesis edecek siyasi sürecin önünü açacak bir pratik fikir paketi geliştirildiğine dikkat çekti.

Daha iyi araçlar

Diğer yandan Cebel Evliya Köprüsü'nün yıkılması olaylarına ilişkin Sudanlıların sosyal medya üzerinden tepkileri devam etti. Bu olay, altyapının tahrip edilmesinin ülkenin gelişimine ve ekonomisine zarar vereceğini düşünen Sudanlı çevrelerin çoğunluğunda yaygın bir öfkeyi ortaya çıkardı.

Sudan Gaziler Derneği üyesi Tümgeneral Mutasım el-Aceb, İndependent Arabia’ya yaptığı açıklamalarda, HDK’nin köprüleri yıkmak gibi operasyonlar için yıkıcı güce sahip olmadığını ifade etti. El-Aceb, bu tür saldırıların büyük miktarda patlama gerektirdiğini belirtti.

El-Aceb, köprüleri yıkmaktan daha iyi yolların bulunduğunu, bunun da keskin nişancıların kullanılması ve köprüden geçen araçların aranarak yakın gözetim yapılması olduğunu belirtti.

El-Aceb, Sudan ordusunun hava kuvvetleri ve insansız hava araçlarından (İHA) büyük destek almasına rağmen tüm bunların savaşı çözmediğini, çünkü Hartum'da yaşananların yalnızca yüksek ve ileri eğitime sahip piyade kuvvetleri tarafından çözülebilecek bir şehir savaşı olduğunu belirtti. El-Aceb, “Bu nedenle, bu tür bir savaşa tam hazırlıklı olması ve başkente dair kesin bilgisi nedeniyle saha durumu halen HDK lehine. Zira HDK, savaşın başlamasından birkaç yıl önce orada bulunuyordu” ifadelerini kullandı.

El-Aceb, bu savaşın gelişimi ve bitişi açısından ne olacağını tahmin etmenin zor olduğunu belirterek “HDK, mülklerin yağmalanması ve çalınmasının yanı sıra başta tecavüz olmak üzere bazı insan hakları ihlalleri göz önüne alındığında vatandaşların ona karşı sempatisinden yoksun” dedi.

Tehlikeli gelişme

ÖDBG Merkez Konseyi lideri Misbah Ahmed, altyapıyı yok etme ve bunu savaş aracı olarak kullanma eğiliminin uluslararası yasaları ihlal eden ve savaş suçu sayılan tehlikeli bir gelişme olduğuna dikkat çekti. Ahmed, çatışmanın iki tarafı arasında devam eden çatışmaların, özellikle de eski rejimin kalıntılarının köprüleri ve hayati tesisleri yıkma yönündeki artan çağrılarıyla birlikte daha tehlikeli yönlere doğru gittiği konusunda uyarıda bulundu.

Ahmed, Independent Arabia’ya şu açıklamalarda bulundu: “Dolayısıyla savaşın her iki tarafı da, Sudan halkına yönelik bu müdahaleyi durdurmazlarsa, tüm cezai, siyasi, ahlaki ve dini sorumluluğu üstleniyor. Bu lanet savaşın bir an önce durdurulması için ciddi ve dürüst bir şekilde müzakereye devam etmeliler ve ülkeyi daha fazla yıkımdan ve kan dökülmesinden kurtaracak barışçıl çözümlere doğru ilerlemeliler.”

Köprülerin yıkılmasına ilişkin iki taraf arasında karşılıklı suçlamaların onları sorumluluktan kurtarmadığını vurgulayan Ahmed “Savaş suçları kapsamına giren bu suçların ciddi ve şeffaf bir şekilde soruşturulması, sorumluluğun belirlenmesi ve faillerin hesap vermesi açısından gerekli ve önemlidir. Ulusal çıkarları her şeyin üstünde tutmak için çalışmalıyız” ifadelerini kullandı.

Ahmed, sivil güçlerin de saflarını ve vizyonlarını birleştirme, savaşın her iki tarafıyla iletişimi yoğunlaştırma, iç ve dış girişimleri koordine etme, kalıcı bir ateşkese ulaşmak için Cidde müzakere platformunu destekleme sorumluluğunun bulunduğunu belirtti.

Zararsızlık

Sudan Sulama ve Su Kaynakları Bakanlığı'ndan üst düzey bir yetkilinin açıklamasına göre, 1937 yılında inşa edilen Cebel Evliya rezervuarı, üzerine inşa edilen ve otomatik olarak kontrol edilen hareketli köprünün yıkılması nedeniyle herhangi bir zarar görmedi.

Yetkili, Nil gemilerinin geçişini sağlamak için kullanılan demir köprünün hareketli kısmının, HDK’nin geçişini engellemek amacıyla yükseltildiğini anlattı.

Sudanlı yetkili, HDK’nin köprüyü bombaladığını, bunun da köprünün yıkılmasına yol açtığını belirtti. Barajın herhangi bir hasar görmediğini ve herhangi bir patlama belirtisinin olmadığını doğruladı.

Sudan Dışişleri Bakanlığı ise yaptığı açıklamada isyancı milislerin dün şafak vakti Cebel Evliya rezervuar köprüsünü bombalayarak bu köprünün yıkılmasına yol açan iğrenç terör suçunu kınadı.

Bakanlık açıklamasında, “Bu terör suçu, terörist milislerin ülkenin farklı bölgelerindeki sivillere ve güvenli kasaba ve köylere yönelik kitlesel katliamlarının devam etmesiyle örtüşmektedir” ifadesini kullandı. HDK, Omdurman'ın güneybatısındaki köylere saldırmak ve çok sayıda insanı öldürmekle suçlanıyor.

Toplu katliam

Troyka grubu ise, HDK’nin gerçekleştirdiği saldırıların ardından sorunlu Darfur bölgesinde meydana gelen toplu katliamları güçlü bir şekilde kınadı.

Aralarında ABD, İngiltere ve Norveç'in bulunduğu bir grup ülkeden oluşan Troyka, yaptığı açıklamada bu ihlallerin toplu katliam eylemlerini de içerdiğini doğruladı. Arap olmayanların ve diğer toplulukların etnik olarak hedef alınması ve yerli liderlerin öldürülmesi de söz konusu eylemlere dahil.

Grup, Sudan'da artan şiddet ve insan hakları ihlallerini, özellikle de HDK’nin Batı, Orta ve Güney Darfur'da başlattığı saldırıları kınadı.

Saldırıların toplu katliamları, keyfi tutuklamaları ve insani erişimin engellenmesini içerdiğini belirten güvenilir raporlara atıfta bulunuldu.

Grup ayrıca, Hartum'un güneyindeki Cebel Evliya bölgesinde şiddet eylemleri ve sivillerin hedef alındığı yönündeki haberlerden duyduğu derin kaygıyı da dile getirdi.

Çatışmaya kabul edilebilir bir askeri çözüm bulunmadığını belirten grup, çatışmalara son verilmesi çağrısında bulundu ve HDK ile silahlı kuvvetlere, Sudan'ı etnik çizgilerde daha fazla bölecek veya diğer güçleri aralarında devam eden çatışmanın içine sürükleyecek eylemlerden kaçınmaya çağırdı.

Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan tercüme edilmiştir



Netanyahu: Rehinelerden cinsel istismar ve benzeri görülmemiş zalimce tecavüz vakalarını duydum

İsrailli rehineler, 28 Kasım’da Hamas’ın serbest bırakmasının ardından Tel Aviv bölgesindeki Ramat Gan’da bulunan Şeba Tıp Merkezi’ne geldi (AFP)
İsrailli rehineler, 28 Kasım’da Hamas’ın serbest bırakmasının ardından Tel Aviv bölgesindeki Ramat Gan’da bulunan Şeba Tıp Merkezi’ne geldi (AFP)
TT

Netanyahu: Rehinelerden cinsel istismar ve benzeri görülmemiş zalimce tecavüz vakalarını duydum

İsrailli rehineler, 28 Kasım’da Hamas’ın serbest bırakmasının ardından Tel Aviv bölgesindeki Ramat Gan’da bulunan Şeba Tıp Merkezi’ne geldi (AFP)
İsrailli rehineler, 28 Kasım’da Hamas’ın serbest bırakmasının ardından Tel Aviv bölgesindeki Ramat Gan’da bulunan Şeba Tıp Merkezi’ne geldi (AFP)

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu, son günlerde İsrail ile Hamas arasındaki ateşkes sırasında serbest bırakılan rehinelerle yaptığı toplantıda, cinsel istismar hakkında ‘yürek burkan hikayeler’ duyduğunu iddia etti.

Şarku’l Avsat’ın Reuters’tan aktardığı habere göre, Netanyahu dün düzenlediği basın toplantısında, “Sizin de duyduğunuz gibi, ben de cinsel istismar ve benzeri görülmemiş zalimce tecavüz vakalarını duydum” dedi.


Hamas: Biden'ın direnişçilerimize yönelik "cinsel taciz" iddialarını benimsemesini kınıyoruz

ABD Başkanı Joe Biden (AA)
ABD Başkanı Joe Biden (AA)
TT

Hamas: Biden'ın direnişçilerimize yönelik "cinsel taciz" iddialarını benimsemesini kınıyoruz

ABD Başkanı Joe Biden (AA)
ABD Başkanı Joe Biden (AA)

Hamas'tan yapılan yazılı açıklamada, Biden’ın ABD’nin Boston şehrinde düzenlediği seçim mitinginde, "Hamas'ın 7 Ekim saldırılarında İsrailli kadınlara tecavüz ettiğine" yönelik raporların varlığına ilişkin söylemlerine değinildi.

Açıklamada, "ABD Başkanı Biden'ın, kahraman direnişçilerimizi 7 Ekim’deki Aksa Tufanı saldırıları sırasında cinsel şiddet ve tecavüz ile suçlama girişimi olan asılsız siyonist iddiaları benimsemesini şiddetle kınıyoruz." ifadesi kullanıldı.

"Ucuz siyonist propaganda"

Biden’ın “ucuz siyonist propaganda” yaptığı ifade edilen açıklamada, "Asgari düzeyde tarafsızlığa sahip olması gereken bir lider için bunu yeni bir ahlaki düşüş olarak görüyoruz." değerlendirmesinde bulunuldu.

Açıklamada, uluslararası medya kuruluşlarına "siyonist iddiaların asılsız olduğunu ortaya çıkarma" çağrısı yapıldı.

Hamas’ın İsrailli esirlere iyi davrandığı hatırlatılan açıklamada, İsrail’in suçlamalarına ilişkin, "Bu bariz yalanın tekrarlanması, İsrail işgal ordusunun ABD silahlarıyla halkımıza karşı uyguladığı savaş suçunu, soykırımı ve etnik temizliği örtbas etmeye yönelik siyonist tutumdur." ifadesine yer verildi.

İsrail’in Hamas mensuplarını 7 Ekim saldırılarında "tecavüz ve cinsel şiddet uygulamakla" itham etmesine karşı Hamas’tan 4 Aralık'ta yapılan açıklamada, İsrail’in asılsız iddialarının "Hamas’ın İsrailli esirlere insanca muamele etmesini örtmeye çalıştığı umutsuz bir girişim" olduğu belirtilmişti.

Hamas ile İsrail’in Gazze’de “çatışmalara insani ara” ve esir takası uzlaşısı kapsamında, İsrailli esirlerin serbest bırakıldığı sırada Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları mensuplarıyla gülümseyerek samimi tavırlar sergilediği görülmüştü.

İsrail makamlarının kasım ayında yaptığı bir soruşturmada, "7 Ekim'de gerçekleşen saldırılarda Filistinli silahlı kişilerce kadınlara tecavüz edildiği yönünde tanık ifadelerinin bulunduğu binlerce videonun toplandığı" öne sürülmüştü.

Haaretz gazetesi, 18 Kasım'da polis soruşturmasına dayandırdığı haberinde, bir İsrail helikopterinin, 7 Ekim'de İsrail içine sızan Hamaslıların yanı sıra bölgede düzenlenen müzik festivaline katılan sivillere ateş açtığını yazmıştı. Festivalde 364 kişinin öldürüldüğü ifade edilmişti.


Hamas: Gazze'deki İsrailli esirlerin hayatından Netanyahu sorumlu

(AA)
(AA)
TT

Hamas: Gazze'deki İsrailli esirlerin hayatından Netanyahu sorumlu

(AA)
(AA)

Hamas yöneticilerinden Usame Hamdan, düzenlediği basın toplantısında, Gazze’deki İsrailli esirlerin, İsrail ordusunun saldırıları nedeniyle ölüm riski taşıdıklarını söyledi.

Hamdan, "Esir takası anlaşmasının tamamlanmasının engellenmesi ve Gazze’ye saldırıların yeniden başlatılması nedeniyle Hamas, esirlerin hayatından tamamen Netanyahu'yu sorumlu tutuyor." dedi.

Esir takasına işaret eden Hamdan, İsrail’in Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarını durdurmadığı müddetçe hiçbir esir takası veya müzakerenin mümkün olmadığına vurgu yaptı.

Hamdan, İsrail’in Filistin halkını Gazze’den zorla göç ettirmeyi planladığı uyarısında bulunarak "Bu planlara dahil olan herkes, ne kadar iyi niyetli olursa olsun, soykırım ve tehcir suçunun ortağıdır." diye konuştu.

İsrail Başbakanı Netanyahu’nun hedeflerinin "ulaşılmaz olduğunu" belirten Hamdan, Netanyahu ve İsrail ordusunun intikam dürtüsüyle ve kana susamış bir şekilde hareket ettiğini vurguladı.

Hamdan, Netanyahu’nun zafer kazanmaktan uzak olduğunu, mevcut durumun, yenilgisinin ve savaş suçlusu olarak yargılanmasının bir başlangıcı olduğunu belirtti.

Netanyahu’nun asıl hedefinin Filistin halkını ortadan kaldırmak olduğunu söyleyen Hamdan, bunun mümkün olmadığının altını çizdi.

Hamdan, iki aydır Netanyahu ve İsrail ordusunun zafer imajı çizemediğine işaret ederek "Savaş ne kadar uzun sürerse sürsün, zafer, Netanyahu ve ordusu için gerçekleşmeyecek bir hayal, bunun için hazırlıklarımızı yaptık." ifadesini kullandı.


Kassam Tugayları, Gazze'nin güneyinde 10 İsrail askerini öldürdüğünü duyurdu

(AA)
(AA)
TT

Kassam Tugayları, Gazze'nin güneyinde 10 İsrail askerini öldürdüğünü duyurdu

(AA)
(AA)

Kassam Tugayları'ndan yapılan yazılı açıklamada, "Gazze'nin güneyindeki Han Yunus kentinin doğusunda 10 İsrail askerinin öldürüldüğü" belirtildi.

Kassam'dan yapılan bir başka açıklamada ise İsrail güçlerine düzenlenen iki ayrı saldırıda, "8 askerden oluşan İsrail özel birliklerinin ve 6 İsrail askerinin başarılı bir şekilde hedef alındığı" kaydedildi.

Kassam Tugayları yayımladığı üçüncü yazılı açıklamasında, "Gazze'nin güneyindeki Han Yunus kentinin doğusunda İsrail'e ait 2 asker taşıyıcı aracın, 3 tankın ve 3 buldozerin Yasin 105 roketleriyle hedef alındığını" aktardı.

Başka bir açıklamada da Kassam Tugayları'nın İsrail askerlerinin kullandığı bölgedeki bir evi bombalarla hedef aldığı ve evin yerle bir olduğu ifade edildi.

Direnişçilerin İsrail askerlerinin kurduğu mayın tarlasını patlattığı belirtilen açıklamada İsrail askerlerinin arasında ölü ve yaralıların olduğuna işaret edilirken, Han Yunus'ta doğrudan saldırıda 18 askerin hedef alındığı aktarıldı.


SOHR: Suriye topraklarından işgal altındaki Golan'a füze fırlatıldı

Lübnan sınırındaki Golan'da İsrail üssündeki askerler (AFP)
Lübnan sınırındaki Golan'da İsrail üssündeki askerler (AFP)
TT

SOHR: Suriye topraklarından işgal altındaki Golan'a füze fırlatıldı

Lübnan sınırındaki Golan'da İsrail üssündeki askerler (AFP)
Lübnan sınırındaki Golan'da İsrail üssündeki askerler (AFP)

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) Salı günü (dün) işgal altındaki Golan Tepeleri'nde meydana gelen patlamaların, Suriye topraklarından fırlatılan roketlerden kaynaklandığını bildirdi.

SOHR, bu saldırının, Suriye'nin Kuneytra ve Dera vilayetlerindeki rejim güçlerinde ve Golan Tepeleri yakınlarındaki milislerde genel bir alarm durumuyla eş zamanlı olarak gerçekleştiğini bildirdi.

Suriye İnsan Hakları Gözlemevi ayrıca, İsrail'in dün başkent Şam'ın batısındaki Kalamun kırsalında, Lübnan-Suriye sınırında bulunan Golan Tepeleri yakınlarındaki Hizbullah örgütüne ait bir hedefi vurduğunu bildirdi. Bu saldırıların, bölgedeki insansız hava araçlarının keşif amaçlı uçuşları ile aynı zamana denk geldiği belirtildi.


Silahsızlandırılmış bir Filistin devleti… 1967’deki Arap Zirvesi’nde söylenmeyenler (1)

Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır (ortada), Sudan Başbakanı Muhammed Ahmed Mahcub ve Suudi Arabistan Kralı Faysal bin Abdülaziz, 1967 Hartum Zirvesi’nde. (AFP)
Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır (ortada), Sudan Başbakanı Muhammed Ahmed Mahcub ve Suudi Arabistan Kralı Faysal bin Abdülaziz, 1967 Hartum Zirvesi’nde. (AFP)
TT

Silahsızlandırılmış bir Filistin devleti… 1967’deki Arap Zirvesi’nde söylenmeyenler (1)

Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır (ortada), Sudan Başbakanı Muhammed Ahmed Mahcub ve Suudi Arabistan Kralı Faysal bin Abdülaziz, 1967 Hartum Zirvesi’nde. (AFP)
Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdülnasır (ortada), Sudan Başbakanı Muhammed Ahmed Mahcub ve Suudi Arabistan Kralı Faysal bin Abdülaziz, 1967 Hartum Zirvesi’nde. (AFP)

Hamid Kenani

İsrail-Arap savaşı ve 1967’deki Arap yenilgisinin ardından Sudan, Üç Hayır Zirvesi (uzlaşmaya, tanımaya ve müzakereye hayır) olarak bilinen Arap Zirve Konferansı’na Hartum’da ev sahipliği yaptı. O dönemde Arap Zirvesi bildirisinde de belirtildiği gibi başkent Hartum, İsrail saldırganlığının etkilerini ortadan kaldırmak amacıyla Arapların yeniden birleşmesini, koordinasyonunu ve planlamayı hedefliyordu.

Arapların, Londra’nın Arap topraklarına yönelik saldırganlığında İsrail’in yanında olduğuna inanması sonucunda İngiltere ile diplomatik ilişkilerini kesme girişiminde bulunan Arap ülkelerinin başında Sudan geliyordu.

Hartum’daki İtalyan Büyükelçiliği’nin İngiliz Çıkarları Bölümü tarafından 8 Eylül 1967’de yayınlanan bir İngiliz diplomatik raporu, savaşın hemen sonrasında Arap Zirve Konferansı’nın düzenlenmesini ‘Arapları sevindiren ve morallerinin yükselmesine katkıda bulunan bir fikir’ olarak tanımlıyor. Ağustos 1967’nin ilk haftasında Arap dışişleri bakanlarının Hartum’da bir toplantı yapması, birçok tereddüt ve güvensizlikten sonra konferansın yapılmasının da önünü açtı.

Rapor, ‘Kral Hüseyin’in merhum Mısır Cumhurbaşkanı Abdülnasır’ın gizli desteğiyle benimsediği silahsızlandırılmış bir Filistin devleti kurma girişimi de dahil’ zirvenin koridorlarında ve öncesinde kapalı kapılar ardında yaşananların bir kısmını ve Abdülnasır’ın savaş sonrasında kanaatinin nasıl değiştiğini ortaya koyuyor. Belgelere göre Abdülnasır, devrimci sloganlardan uzaklaşarak, Kral Faysal bin Abdülaziz liderliğindeki Arap ılımlılık çizgisine yaklaştı.

İngiliz raporunda ayrıca Yemen Devlet Başkanı Abdullah Yahya es-Sallal, Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Ahmed eş-Şukayri ve Suriye Dışişleri Bakanı İbrahim Makhous da ‘üç garip adam’ olarak tanımlanıyor. Medya, o sırada pozisyonlarının tuhaf olduğunu bildirmişti.

Suriye... Tek eksik

Arapların bu konferansa katılımıyla ilgili olarak raporda, Fas Kralı 2. Hasan ve Libya Kralı İdris olmak üzere iki Arap kralının yokluğundan bahsediliyor. Söz konusu iki Kral, zirveye temsilci göndermişti. Aynı şekilde Tunus Devlet Başkanı Burgiba da bir temsilci göndermişti.

Cezayir’de ise Devlet Başkanı Huari Bumedyen ülkesinin katılmayacağını söyleyerek tehdit etti. Ancak son anda, daha sonra Cezayir’in cumhurbaşkanı olacak olan Dışişleri Bakanı Buteflika’yı gönderdi. Her ne kadar Suriye Dışişleri Bakanı İbrahim Makhous’un dışişleri bakanlarının hazırlık toplantısına katılmasına ve konferans yapılıncaya kadar Hartum’dan ayrılmamasına rağmen zirveye katılmayan tek ülke Suriye oldu.

Fotoğraf Altı: Hartum zirvesine katılmayan tek ülke Suriye’ydi. (İngiliz arşivleri)
Hartum zirvesine katılmayan tek ülke Suriye’ydi. (İngiliz arşivleri)

Çatışan siyasi ve ekonomik çıkarları uzlaştırmaya yönelik ek çabaların bir parçası olarak, 16 Ağustos’ta Bağdat’ta ekonomi ve petrol bakanları toplantısı düzenlendi. Ayrıca zirveden hemen önce de Hartum’da ikinci bir dışişleri bakanları toplantısı düzenlendi.

Ekonomik toplantı belirleyici olmadı. Batı’ya petrol sevkiyatına uygulanan ambargo ile zarar gören ülkelere yardım etme ihtiyacı arasındaki tutarsızlık ise kaçınılmazdı. Hartum’daki konferansın perdesinin indirilmesi süreci, dışişleri bakanlarının hiçbir şeyi dışlamamak, kimseye bağlanmamak, ihtilaflı konuları ustalıkla gündeme getirmek amacıyla bir gündem belirledikleri resmi ve aceleci bir süreçti.

Silahsızlandırılmış bir Filistin devleti… Ürdün girişimi

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre İngiliz belgesinde Filistin meselesine ilişkin olarak Kral Hüseyin bin Talal’ın 1967’de Batı Şeria ve Gazze Şeridi’nde silahsızlandırılmış bir Filistin devleti kurmak girişiminden de bahsediliyor. Rapor, bunu ‘garip bir plan’ olarak tanımlıyor.

Fotoğraf Altı: Kral Hüseyin, askerden arındırılmış bir Filistin devleti kurma girişiminde bulundu. (İngiliz arşivleri)
Kral Hüseyin, askerden arındırılmış bir Filistin devleti kurma girişiminde bulundu. (İngiliz arşivleri)

Bu fikir, yakın zamanda Mısır Cumhurbaşkanı AbdülfettahSisi tarafından tekrarlandı. Bu çerçevede birkaç gün önce Arap gazeteleri, Mısır’ın ‘silahsızlandırılmış bir Filistin devleti’ tutumunun bu bağlamda türünün ilk örneği olmadığını bildirdi. Filistinli ve İsraillilerin raporları da beş yıl önce Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas’ın İsrailli akademisyenlere ‘silahsızlandırılmış bir Filistin devletini kabul ettiğini’ söylediğini aktarmıştı. Ancak İngiliz belgesine göre bu fikir, altmış yılı aşkın bir süre önce önerildi.

Belgede, Ürdün’ün bu fikir doğrultusundaki hareketleri açıklanırken şu ifadelere yer verildi:

“Ön aşamada dikkate değer bireysel çabalar vardı. Kral Hüseyin en ılımlı ülkelerin başkentlerinde hızlı bir tur attı. Muhtemelen Ürdün’ün içinde bulunduğu çaresiz durum karşısında ev sahiplerinin desteğini kazandı.”

Aynı fikirle ilgili olarak belgede şu ifadeler kullanıldı:

“Bir dizi kaynaktan onun (Kral Hüseyin bin Talal), Ürdün’ün Batı Şeria’sı ve Gazze Şeridi’nden oluşan ayrı, silahsızlandırılmış bir Filistin devleti kurmaya yönelik biraz tuhaf bir plan için destek seferber ettiği belirtiliyor. Hatta böyle bir planın teklif edilmesi için Abdülnasır’dan gizli destek aldığına dair bir söylenti bile var.”

Bu savaş, Abdülnasır’ın kanaatlerini nasıl değiştirdi?

Gizli İngiliz belgesi, savaştan sonra merhum Mısır Devlet Başkanı Cemal Abdülnasır’a ve onun inançlarının nasıl değiştiğine de değiniyor. Bu durum, kendisini devrimci sloganlardan uzaklaştırıp Kral Faysal bin Abdülaziz’in önderlik ettiği Arap ılımlılığı çizgisine yaklaştırdı.

Belgede şöyle denildi:

“Abdülnasır, ağırlığını nereye koyacak? Soru buydu. Konferansın ilk kapalı oturumunda uzun açılış konuşmasını yapmak üzere ayağa kalktığı andan itibaren durumun gerçeklerini kabul ettiği için bu gerçek gizlenemezdi ve bu nedenle geçmişe dönmek mümkün değildi. Öyle görünüyor ki zirve kararlarında ve sonuç bildirisinde yer alan tartışmaların çoğu, Abdülnasır’ın ılımlılara katılarak onlara büyük destek vermesine ve tartışmanın yoğunluğunun azalmasına yol açtı. (…) Abdülnasır’ın İsrail’e veya Yemen’deki devrime karşı hisleri ne olursa olsun ancak ekonomik ve askeri durumu, onu barışçıl bir çözüm aramaya ve parçalanmış ülkesinin gücünü yeniden inşa etmeye zorladı. Bununla birlikte Abdülnasır’ın ılımlılarla anlaşma yapma isteği, İsrail’le herhangi bir şekilde doğrudan müzakereye girme isteği anlamına gelmiyor. İsrail’e ve onun temsil ettiği her şeye karşı duyulan şiddetli nefret, her türlü söylentinin ötesindedir. Öte yandan savaşa hızlı bir dönüş düşünülemez.”

Fotoğraf Altı: Gizli belgede Cemal Abdülnasır’ın savaştan sonra inançlarının nasıl değiştiği anlatılıyor. (İngiliz arşivleri)
Gizli belgede Cemal Abdülnasır’ın savaştan sonra inançlarının nasıl değiştiği anlatılıyor. (İngiliz arşivleri)

Söz konusu dönemde sorulan soru ise şuydu: Savaşın devam etmesi mümkün mü? Raporda, bu soruya şu yanıt verildi:

“Abdülnasır, gündemin ilk maddesinin savaşın yeniden başlatılması çağrısı gibi göründüğünü belirtti. Mısır’ın savaşacak konumda olmadığını söylediğinde de sessizlikle karşılandı.”

Mısır Devlet Başkanı, ülkesinin şu anda çatışmada lider olmadığını doğruladıktan sonra, “Başka hangi ülke silaha sarılmaya hazır?” diye sordu. Raporda, “Konferansın karşı karşıya olduğu temel konu, savaşın Batı’ya ekonomik yaptırımlar uygulayarak mı yoksa Arap dünyasının kaynaklarını seferber edip bir havuzda toplayarak mı daha etkili bir şekilde sürdürülebileceğidir” ifadeleriyle yanıt verildi.

Diplomatik taktikler

Belgede ayrıca şu ifadelere yer verildi:

“İsraillilerin Doğu Şeria’da sıkışıp kaldığı bir dönemde konferansın uluslararası düzeyde sürekli eylem çağrısında bulunduğu, açıkça alınmış tek bir karar olabilir. Bu karar ise diplomatik taktiklere başvurma kararının açık bir kanıtıdır.”

Fotoğraf Altı: Hartum’daki Arap Zirvesi diplomasinin en iyi seçenek olduğunu doğruladı (İngiliz arşivleri)
 Hartum’daki Arap Zirvesi diplomasinin en iyi seçenek olduğunu doğruladı (İngiliz arşivleri)

İngiliz belgesinde şu ifadelere de yer verildi:

“En olası sonuç, Abdülnasır’ın Ruslar ve Tito ile diyaloğun sürdürülmesi çağrısında bulunduğu ve Güvenlik Konseyi (BMGK) ile Genel Kurul’un bir sonraki diplomatik savaşın arenası olacağı konusunda genel olarak mutabakata varıldığıdır.”

Petrolün savaşlarda silah olarak kullanılmasına ilişkin olarak ise şu denildi:

“Açıklamanın nispeten saldırgan olmayan tonuyla birlikte petrol arzının yeniden başlamasının, Batı’yı İsrail’e baskı yapmaya ikna etme umuduyla Batı’yla daha iyi ilişkilere kapı açtığı konusunda mutabakata varılmış olabilir. Açıklamada öyle görünüyor ki tüm çabalarına rağmen Gaulle’den bahsedilmiyor.”

Üç garip adam

Arap Zirvesi Konferansı’nın faaliyetleri, yarı kapalı kapılar ardında ve daha fazla haberin sızmadığı bir ortamda Hartum’da gerçekleştirildi. O dönemde kamuoyu, Yemen Devlet Başkanı Abdullah Yahya es-Sallal, Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Ahmed eş-Şukayri ve Suriye Dışişleri Bakanı İbrahim Makhous’un eylemleriyle meşguldü. Öyle ki İngiliz raporu, o dönemde medyada geniş çapta yer alan bu üç adamı ‘garip tavırlı’ olarak tanımlıyor.

Abdullah Yahya es-Sallal, Yemen Arap Cumhuriyeti’nin ilk cumhurbaşkanı olarak kabul ediliyor (1962- 1967). Lübnan doğumlu Filistinli Avukat Filistin lideri Ahmed eş-Şukayri ise Ocak 1964’te Kahire'de düzenlenen Arap Zirve Konferansı’nda Arap liderler tarafından Filistin halkıyla temaslarda bulunmak ve Filistin Kurtuluş Örgütü’nün Ulusal Şartı ve temel sisteminin taslağını yazmakla görevlendirildi. Üç yıl sonra Şukayri, Arap- Filistin halkının temsilcisi olarak kurulmasına yardım ettiği Filistin Kurtuluş Örgütü’nün başkanı olarak Hartum’daki Arap Zirvesi Konferansı’na katıldı.

İbrahim Makhous ise Suriye’de Dışişleri Bakanı olarak görev yapıyordu ve siyasi tezlerinde aşırılıkçıydı. Bu aşırılık, onun Marksist-Leninist olmasından kaynaklanıyor olabilir. Arap dünyasını ilericiler ve gericiler olarak sınıflandırıyor ve Suriye meselelerini sınıf çatışması olarak görüyor.

Sallal ve Şukayri’nin konumuyla ilgili olarak belgede şu ifadelere yer verildi:

“İlki hemen anlaşmayı kınadı. Başkent Hartum, ertesi gün Yemenlilerin Abdülnasır karşıtı şiddetli gösterilerine tanık oldu. Şukayri ise üzerinde mutabakata varılan kararları şiddetle eleştirdikten sonra zirve bitmeden çekildi. Kendisine karşı çıkan kimse yok gibi görünüyor.”

Bir başka açıdan belgede şu ifadeler kullanıldı:

 “Arap Birliği, olumlu bir rol oynamaması ve ilk konferansta temsilinin olmaması nedeniyle Sudanlı liderler tarafından ciddi şekilde eleştirildi. Genel görüş, birliğin radikal reformlara ihtiyacı olduğu yönündeydi.”

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.


Lübnan Genelkurmay Başkanlığı için kritik hafta

Lübnan Genelkurmay Başkanı General Avn, Beyrut’a yaptığı son ziyarette Le Drian ile görüştü (NNA)
Lübnan Genelkurmay Başkanı General Avn, Beyrut’a yaptığı son ziyarette Le Drian ile görüştü (NNA)
TT

Lübnan Genelkurmay Başkanlığı için kritik hafta

Lübnan Genelkurmay Başkanı General Avn, Beyrut’a yaptığı son ziyarette Le Drian ile görüştü (NNA)
Lübnan Genelkurmay Başkanı General Avn, Beyrut’a yaptığı son ziyarette Le Drian ile görüştü (NNA)

Lübnanlı siyasi güçler, Genelkurmay Başkanı General Joseph Avn’ın gelecek yılın başında emekliye ayrılacağı gün yaklaşırken, Avn’ın görev süresini uzatma veya yerine bir isim atama hususunda zamana karşı yarışıyor. Verilen bu yarış ise Cumhurbaşkanlığındaki boşluk nedeniyle ülkenin tanık olduğu siyasi kriz ve geçici hükümetin görevleri konusunda fikir birliğinin olmayışı gölgesinde gerçekleşiyor.

Lübnanlı siyasi partiler, şu anda durumu çözmek ve ordunun liderliğinde bir boşluk oluşmasını önlemek için zamana karşı yarışıyor. Generalin görev süresinin uzatılması, yeni bir ismin atanmasından daha çok gündemde. Ancak buna rağmen bu hafta, hükümet tarafından yeni bir ismin atanması veya hükümet ya da Temsilciler Meclisi aracılığıyla General Avn’ın görev süresinin uzatılması açısından belirleyici olacak.

Dün General Avn’un görev süresinin uzatılması için baskı yapan (Maruni Hristiyan) Lübnan Kuvvetleri Partisi (LKP) Genel Başkanı Samir Caca, başta (Dürzi) İlerici Sosyalist Parti (İSP) ve (Şii) Emel Hareketi olmak üzere diğer taraflarla birlikte Meclis Başkanı Nebih Berri’ye yasama oturumu düzenleme ve Genelkurmay Başkanı’nın görev süresini uzatmayı oylama çağrılarını yineledi. Caca, X platformu (eski adıyla Twitter) üzerinden yaptığı açıklamada “Bugün 4 Aralık’tayız. Ancak hala Meclis Başkanı Nebih Berri’nin söz verdiği gibi orduyu herhangi bir şoktan, kaostan kurtarmak için Temsilciler Meclisi’ni toplanmaya çağırmasını bekliyoruz” ifadelerine yer verdi.

Başkanı olduğu Kalkınma ve Kurtuluş blokundaki parlamento kaynaklarının belirttiğine göre Berri’nin ‘Temsilciler Meclisi aracılığıyla gerekli adımları atmadan önce, hükümetin ne yapacağının beklenmesi’ yönündeki açıklaması hâlâ geçerli. Şarku’l Avsat’a konuşan Caca, “Önümüzdeki saatlerde her şeyin netleşmesi gerekiyor ya hükümette sorun çözülecek, ya da Berri bu hafta sonu veya gelecek hafta toplantı çağrısı yapacak” dedi. Samir Caca ayrıca, “Bu hafta son girişimler devam ediyor ve konunun kabine masasında tamamlanacağına dair umutlar da hala mevcut” şeklinde konuştu. Ancak (Maruni Hristiyan) Özgür Yurtsever Hareket (ÖYH) Genel Başkanı Cibran Basil’in ve başta Savunma Bakanı Maurice Sleem olmak üzere kendisine bağlı bakanların itirazı, hükümetin General Avn’ın görev süresini uzatma faaliyetine devam etmesini engelliyor.

Geçtiğimiz hafta Savunma Bakanı ile Maruni Patriği Beşara er-Rai arasında bu konuyla ilgili bir tartışma yaşandı. Zira Rai, Generalin görev süresini uzatma seçeneğini desteklerken, Sleem ise bunu reddediyor ve yeni bir isim görevlendirme konusunda ısrar ediyor. Bakan, yaptığı açıklamada, “Genelkurmay başkanının görev süresinin uzatılmasına Savunma Kanunu’nda izin verilmiyor. Mesele, kanunda değişiklik yapılmasını gerektiriyor ve bu da şu anda mümkün değil” dedi.

Benzer bir anlaşmazlık, Basil’in Fransa’nın Lübnan Özel Temsilcisi Jean-Yves Le Drian ile yaptığı görüşmede de kaydedildi. Öyle ki Le Drian, General Avn’ın görev süresinin uzatılmasını önerirken, Basil ise bu öneriye karşı çıktı. Kaynakların belirttiğine göre Basil, Lübnan’ın iç işlerine karışılmamasını istedi.

Aynı şekilde LKP’ye yakın kaynaklar, Genelkurmay Başkanı’nın görev süresinin hükümet ya da meclis aracılığıyla uzatılması ve yeni ismin görevlendirilmesi seçeneğinin ortadan kaldırılması konusunda kritik saat ve günlerden bahsediyor. Kişisel ve cumhurbaşkanlığıyla ilgili nedenlerden dolayı bu seçeneğe karşı çıkan Basil hariç uzatma, bu seçeneğe yönelik geniş bir iç destek alıyor. Kaynaklara göre General Avn’ın görev süresinin uzatılması, onun cumhurbaşkanlığı şansını artırıyor. Ayrıca iç desteğe, Beşli Komite ülkelerinin konumuyla temsil edilen dış destek de eklenmiş durumda. Belirtilene göre uzatmayı destekleyenlerin tavırları, ‘genelkurmay başkanını atama yetkisine sahip olan cumhurbaşkanlığı makamındaki boşluk ve savaş hali yaşayan Lübnan’daki istisnai durum’ başta olmak üzere iyi bilenen nedenlerden kaynaklanıyor.

Kaynaklar, Şarku’l Avsat’a yaptıkları açıklamada anlaşmaya varılması ve uzatmanın hükümet tarafından onaylanması durumunda bunun en iyi seçenek olacağını, ancak eğer onaylanmazsa da bunun parlamento aracılığıyla yapılacağını söyledi. Kaynaklar ayrıca, “Çeşitli yönlerden iletişimler yoğunlaşıyor. Şu andan itibaren en geç hafta sonuna kadar işlerin gidişatı netleşmeli. Yoksa özellikle General Avn’ın emekliliğe sevk edildiği tarihe doğru geri sayımın başlamasıyla birlikte ve tatil döneminin başlamasından önce bu sorunları çözecek bir hükümet anlaşması yapılacak veya parlamentoda karar verilecek” dedi.

Son günlerde LKP ve ÖYH, özellikle de Basil’in General Avn’ın görev süresinin uzatılmasına alternatif olarak Bakanlar Kurulu aracılığıyla yeni bir ismin atanması seçeneğini önermesi sonrasında, bu konuyu tartışıyor. Ayrıca Basil, geçici hükümete karşı kampanyalar başlatırken, hükümetin cumhurbaşkanının yokluğunda anayasaya olduğunu düşündüğü toplantı ve kararlarını reddetmişti. Basil’in bu tavrı ise Lübnan Kuvvetleri tarafından eleştirildi. Özgür Yurtsever ise Temsilciler Meclisi’nin cumhurbaşkanlığındaki boşluk ortasında bir seçmen organına dönüşmesi nedeniyle LKP’nin mecliste yasamayı reddetme yönündeki önceki tavrından geri adım attığını belirtiyor. ÖYH’ye göre LKP, bugün uzatmanın onaylanması için bir oturum yapılması durumunda konuya ilişkin esneklik gösteriyor.

Aynı şekilde ÖYH, LKP’yi tavrından geri adım atmakla suçlarken, X platformu üzerinden yaptığı açıklamada, “LKP’nin gergin olmasına veya uzatma arayışlarını haklı çıkarmasına gerek yok. Kendisi, herhangi bir yasama oturumuna katılmama tavrından, uzatma kanunu teklifi sunmaya ve onlarca gereksiz maddenin yer aldığı bir oturuma katıldığını duyurmaya kadar tavrını değiştirdi. Kamuoyu, ister Amerikan büyükelçisi, ister Fransız elçisi olsun, dış güçlere ne ölçüde yanıt verdiğinden ve onların isteklerine ne ölçüde yanıt verdiğinden emindir, herhangi bir fark mevcut yok” dedi. Ayrıca, “Önemli olan ulusal egemenliğe ve karar alma bağımsızlığına saygı duymanın, sadece bir slogan ve bakış açısı olmamasıdır” ifadelerini kullandı.


İsrail basınına göre Gazze'de her Hamas mensubu için iki sivil öldürüldü

(AA)
(AA)
TT

İsrail basınına göre Gazze'de her Hamas mensubu için iki sivil öldürüldü

(AA)
(AA)

Times of Israel'in haberine göre, İsrail ordusundan ismi açıklanmayan üst düzey bir yetkili, şu ana kadar "Hamas ve diğer gruplara bağlı 5 bin Filistinli savaşçının öldürüldüğü" yönündeki bilgiler hakkında, "bu rakamın aşağı yukarı doğru olduğunu değerlendirdiklerini" belirtti.

İsrailli yetkili, bunun, öldürülen her Hamas mensubu için iki Filistinli sivilin katledildiği anlamına gelmesinin sorulması üzerine, "bire iki oranının kötü olmadığını söylemedikleri" değerlendirmesinde bulundu.

Hamas'ı sivilleri "kalkan" olarak kullanmakla suçlayan İsrailli yetkili, "sivil can kayıplarını önlemek için yüksek teknoloji bir yapay zeka sistemi kullandıklarını" savundu.

Gazze'deki hükümete göre, İsrail'in bölgeye 7 Ekim'den bu yana düzenlediği saldırılarda, 6 bin 150'den fazlası çocuk ve 4 binden fazlası kadın olmak üzere 15 bin 899 Filistinli öldürüldü.

İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ndeki işgaline karşı direnen Hamas, çatışmalarında silahlı kaç mensubunun öldürüldüğü bilgisini paylaşmıyor.

Tel Aviv merkezli "+972" isimli internet sitesinin Local Call işbirliğiyle yaptığı araştırmada, İsrail ordusunun yapay zekayla otomatik üretilen hedeflerle daha fazla noktayı bombaladığına, bu nedenle Gazzeli sivilleri "kasıtlı öldürdüğüne" işaret edilmişti.

Hamas ile İsrail arasında çatışmalara verilen "insani ara" 1 Aralık'ta bitti

İsrail ile Hamas arasındaki çatışmalara 4 gün "insani ara" verilmesine ilişkin uzlaşma, 24 Kasım Cuma günü saat 07.00'de (TSİ 08.00) uygulamaya girmiş ve daha sonra 3 gün daha uzatılmıştı.

İsrail ile Hamas arasında varılan esir takası mutabakatı çerçevesinde Gazze Şeridi'nden 81 İsrailli esir, İsrail hapishanelerinden de 240 Filistinli esir serbest bırakıldı.

İsrail ordusu, 1 Aralık'ta "insani ara"nın bitmesinin hemen ardından Gazze Şeridi’ne yönelik saldırılarına yeniden başladı.


İsrail ordusunun Lübnan'a yönelik saldırısında ilk kez bir Lübnan askeri öldü

(AA)
(AA)
TT

İsrail ordusunun Lübnan'a yönelik saldırısında ilk kez bir Lübnan askeri öldü

(AA)
(AA)

Lübnan resmi ajansı NNA'da yer alan habere göre, İsrail güçleri Lübnan'ın güneyindeki sınır bölgesinde yer alan Kefrkilla beldesi yakınında Lübnan ordusuna ait bir noktayı topçu atışıyla hedef aldı.

Lübnan ordusu X sosyal medya hesabından yaptığı açıklamada İsrail saldırısında 1 askerinin öldüğünü, 3'ünün de yaralandığını duyurdu.

İsrail ordusunun Lübnan'ın güneyine yönelik düzenlediği saldırıda ilk kez bir Lübnan askeri hayatını kaybetmiş oldu.

İsrail-Lübnan sınırında 8 Ekim’den bu yana İsrail ordusu ile Hizbullah arasında karşılıklı saldırılar yaşanıyor. Bu saldırılarda 89 Hizbullah mensubu ve 6 İsrail askeri öldü.

Hizbullah Hareketi de bugün yaptığı açıklamada Lübnan'ın güneyinden İsrail'e ait sınır üzerinde bulunan 4 askeri noktanın hedef alındığını duyurmuştu.


WHO: Gazze'de durum her geçen saat daha da kötüleşiyor

WHO: Gazze'de durum her geçen saat daha da kötüleşiyor
TT

WHO: Gazze'de durum her geçen saat daha da kötüleşiyor

WHO: Gazze'de durum her geçen saat daha da kötüleşiyor

Gazze Şeridi’ndeki bir Dünya Sağlık Örgütü (WHO) yetkilisi, İsrail'in güneydeki Han Yunus ve Refah şehirleri çevresindeki bombalamalarını yoğunlaştırması nedeniyle bölgedeki durumun her geçen saat daha da kötüleştiğini söyledi.

WHO’nun işgal altındaki Filistin topraklarındaki temsilcisi Richard Peeperkorn, Birleşmiş Milletler (BM) Cenevre Ofisi'nin haftalık basın toplantısına çevrim içi katılarak, “Durum her geçen saat daha da kötüleşiyor” dedi.

Peeperkorn, “Bombalama, Han Yunus'un güney bölgeleri ve hatta Refah dahil olmak üzere her yerde yoğunlaşıyor” şeklinde konuştu.

WHO yetkilisi, Gazze'ye ‘çok az’ insani yardımın ulaştığını ve Dünya Sağlık Örgütü'nün, bombardımandan kaçmak için daha fazla insanın güneye göç etmesi nedeniyle yoğun nüfuslu bölgedeki sağlık sisteminin zayıflığından derin endişe duyduğunu söyledi.

Peeperkorn, büyüyen bir insani felaketle karşı karşıya kalındığını duyurdu.

WHO’nun Han Yunus'taki depolardan malzemelerin kaldırılmasına yönelik İsrail emrini uyguladığını açıklayan Peeperkorn, örgüte bölgenin ‘muhtemelen önümüzdeki günlerde aktif bir savaş bölgesi haline geleceği’ bilgisini verdiğini aktardı.

WHO Genel Direktörü Tedros Adhanom Ghebreyesus, İsrail'e bu talimatı geri çekmesi yönünde çağrıda bulundu.