Suriye’de kış hiper enflasyon sebebiyle sert geçecek

Suriye’de mazot ve yakacak odun fiyatlarının artmasıyla birlikte kış mevsimin sert geçeceğine yönelik korkular canlanıyor

Şam’da yeni mevsimle birlikte gelen yağışlar (Sana)
Şam’da yeni mevsimle birlikte gelen yağışlar (Sana)
TT

Suriye’de kış hiper enflasyon sebebiyle sert geçecek

Şam’da yeni mevsimle birlikte gelen yağışlar (Sana)
Şam’da yeni mevsimle birlikte gelen yağışlar (Sana)

Suriye’de ilk yağmurla birlikte, Şamlılar, fiyatlardaki artışın devam etmesi ve aylık gelirlerin azalması nedeniyle son yılların en zor koşulları olarak görülen yaşam koşullarının gölgesinde ısınma masraflarını karşılayamayacakları için kış mevsiminin sert geçmesinden korkuyor.

Kasım ayının başında Şam’ın mahallelerinde yakacak odun satan dükkanlar büyük miktarlarda odun arz etmeye başladı. Geçen yıla göre fiyatları yüzde 100’e yakın artış gösteren zeytin ağacı odununun kilosu 4 bin lira, diğer türlerinin fiyatı ise 3 bin lira oldu.

Geçen yıl, devlet tarafından belirlenen sübvansiyonlu yakıttan ailelere düşen payın az olması ve karaborsadaki fiyatın yüksek olmasının yanı sıra savaş öncesi yıllarda ısınma kaynakları arasında yer alan elektrik ve ev tipi gazın yeterli olmaması sonucunda insanların evlerini ısıtmak için odun kullanmalarının ardından, bu mevsimde yakacak odun satan dükkân ve tezgâhların sayısında bir artış olduğunu görüldü.

Şam’ın güneyinde bir mahalledeki dükkân sahibi, şu anda yakacak odun satın alma talebinin olmadığını belirterek, “Kimse fiyat bile sormuyor, zira insanların asıl kaygısı evlerine ekmek ve yiyecek getirmek” dedi.

Fotoğraf altı: Şam’ın güneyindeki ana yol üzerinde yakacak odun satışı için bir tezgah (Şarku’l Avsat)
 Şam’ın güneyindeki ana yol üzerinde yakacak odun satışı için bir tezgah (Şarku’l Avsat)

Dükkanına yakacak odun dolu onlarca büyük torba yerleştiren ve önündeki masada çeşitli yakacak odun türlerini sergileyen adam, alımlara olan talebin azlığından endişe duymuyor. Satıcı “Aralık ve Ocak ayı yaklaşıyor ve soğuğu da beraberinde getirecek, o zaman insanlar satın alacak ve fiyatlar yükseldiği için kârın ikiye katlanacak” dedi.

Kırklı yaşlarındaki bir kadın, yakacak odun satan dükkanların işe yeniden başlamasının ‘korku’ durmasına neden olduğunu zira ona, mazot veya yakacak odun almasına izin vermeyen yaşam koşulları, neredeyse kalıcı elektrik kesintisi ve gaz kıtlığı nedeniyle ısınma sağlayamaması nedeniyle geçen kış aşırı soğuktan titreyen ailesinin görüntüsünü hatırlattığını söyledi. Kadın ‘büyük acıların tekrarlanmasından’ korktuğunu ifade ederken, “Geçen yıla göre yaşam durumu daha da kötüleşti ve fiyatlar arttı. Allah'tan bize merhamet etmesini ve bize merhamet etmesini niyaz ediyorum” dedi.

Suriye rejiminin kontrolündeki bölgeler, ABD ve diğer Batılı ülkelerin bu bölgelere ekonomik yaptırımlar, en önemlisi de ‘Cesar Yasası’ uygulaması nedeniyle, yakıt bulunabilirliği konusunda büyük bir kriz yaşıyor.

Fotoğraf altı: Ocak 2017’de Başkent Şam’ın eteklerindeki Kafr Batna’da yakacak odun satan bir dükkan (Getty)
Ocak 2017’de Başkent Şam’ın eteklerindeki Kafr Batna’da yakacak odun satan bir dükkan (Getty)

Hükümet geçen Ağustos ayında mazot ve benzin fiyatlarını artırdı, böylece tüketiciye yönelik sübvansiyonlu mazot fiyatı litre başına 500 Suriye lirasından 2 bin Suriye lirasına yükselirken, bir litre sübvansiyonsuz mazot fiyatı 11 bin 550 Suriye lirası oldu.

Ev ısıtma imkânı sağlamanın zorluğu, hükümetin kontrolü altındaki bölgelerinde bulunan ailelerin çoğunluğu gibi yoksulluk sınırının altında olan Şam sakinlerinin çoğunun yaşadığı acıları daha da arttırıyor.

Devlete bağlı çalışan maaşları 150 ila 300 bin lira arasında değişiyor. Özel sektörde ise 1 milyon lirayı bulabilir (Bir dolar yaklaşık 14 bin liraya denk geliyor). Öte yandan fiyatlardaki sürekli artış (bir kilo patates 7 bin, patlıcan 6 bin, yumurta 2 bin 500) dikkate alındığında geçim sağlamak için artık 6 milyon liraya ihtiyaç duyuluyor.

Fotoğraf altı: Şam’daki bir akaryakıt istasyonunda araç kuyruğu (Arşiv - Reuters)
Şam’daki bir akaryakıt istasyonunda araç kuyruğu (Arşiv - Reuters)

Hükümet, bir ailenin sübvansiyonlu mazot payını iki taksitle 100 litre olarak belirledi. Kış aylarında ailenin minimum ihtiyacı 600 litreden fazla iken, şu anda karaborsada mazotun litre fiyatı 15 bin lira civarına ulaştı. Geçen yıl olduğu gibi aşırı soğuk dönemlerde fiyatlar 20 bine de ulaşabiliyor.

Geçen yıl aileler, sübvansiyonlu mazottan yalnızca bir kez alırken, binlerce aile herhangi bir mazot alamadığından şikayet etti. Hükümete yakın olan el-Vatan gazetesine göre, Şam Valiliği’ndeki resmi bir kaynak, bu ayın başında Şam’daki sübvansiyonlu mazot dağıtım yüzdesinin şu ana kadar toplam kayıtlı kişi sayısının yüzde 10’unu geçmediğini belirtti.

Bu durumda, aileler kış aylarında ısınmak için tüm eski kullanılmış kıyafetleri, ayakkabıları, plastik atıkları, kauçuk, karton, kağıt vb. kullanırken, pek çok kişi yollardan tahta ve plastik parçaları topluyor.

Fotoğraf altı: Şam pazarında kışlık kıyafetler (Şarku’l Avsat)
Şam pazarında kışlık kıyafetler (Şarku’l Avsat)

Şam’da yaşayanların önümüzdeki kışın soğuğuna yönelik kaygılarını artıran diğer bir etken, kışlık kıyafet fiyatlarının geçen yıla göre yüzde 200’ün üzerinde artması oldu. Şam’ın kuzeyi, güneyi ve batısında yapılan mağaza gezisinde, ortalama kalitedeki kadın kışlık ceketlerinin fiyatlarının 350 ile 500 bin lira, yün kazakların fiyatlarının ise 100 ile 200 bin arasında değiştiği gözlemlendi. Başkentin merkezindeki pazarlarda (Hamra, Al Salhiyeh, Shaalan...) fiyatlar önceki fiyatların iki, bazen de üç katına ulaşırken, kadın paltosunun fiyatı 1,5 milyon lirayı, erkek ceketinin fiyatı ise 1 milyon lirayı buldu.

Bu da ailelerin aylık gelirleriyle karşılaştırıldığında bu fiyatların astronomik olduğunu gösterdi. Şam'ın kuzeyindeki bir pazarda bir müşteri, mağazanın vitrinindeki fiyatları gördükten sonra mağaza çalışanına ‘Sizden alışveriş yapan var mı?’ sorusunu sordu ancak çalışan yanıt vermedi.

Pastanede çalışan ve aylık maaşı 500 bin lira olan adam, artık insanların sadece bu dükkândan değil, marketlerden bile alışveriş yapamadıklarını, fiyatların hızla arttığını, çocuk ayakkabısının 150 bin liraya, deri ceketin ise 300 bin liraya ulaştığı belirtti.

Fotoğraf altı: Şam'da ikinci el kıyafet pazarı (Şarku’l Avsat)
Şam'da ikinci el kıyafet pazarı (Şarku’l Avsat)

Bir anne, oğlu Muhammed’in pantolon, kazak, ceket ve pijamalarına birden fazla kez yama yaptığını ancak artık oğlunun büyüdüğünü ve bu kıyafetleri kullanamadığını anlattı. Kadın “Oğlum yorgun ve soğuk sağlığını etkiliyor, kredi çekip ona ucuz kıyafetler almaktan başka seçeneğim yok” dedi.

Halı, kilim ve battaniye fiyatları da astronomik rakamlara ulaştı. İyi bir halının metrekare fiyatı yarım milyon Suriye lirasını buluyor, ortalama kalite ise 300 bine ulaşıyor. Ortalama kalite bir kilim 200 ile 300 bin arasındayken, battaniye 250 bin ve yeni yorganın fiyatı ise bir milyon Suriye lirasını buluyor.

Şam yakınlarındaki Doğu Guta’daki bir mülteci kampında, yerinden edilmiş bir aileden iki kız, sobanın yanında duruyor (Arşiv-Getty)
Şam yakınlarındaki Doğu Guta’daki bir mülteci kampında, yerinden edilmiş bir aileden iki kız, sobanın yanında duruyor (Arşiv-Getty)

Mazotla çalışan ısıtıcılarda küçükleri 200 bin, orta boyu 450 binden başlayan astronomik fiyatlar kaydedilirken, büyüklerin fiyatı da az taleple birlikte 1,5 milyon liraya ulaşıyor, ikinci el pazarında orta boy ısıtıcıların fiyatı 150 ila 200 bin arasında değişiyor.



İran'ın Irak'taki nüfuzu azalıyor, ancak tamamen son bulur mu?

Görsel: Nesma Moharam
Görsel: Nesma Moharam
TT

İran'ın Irak'taki nüfuzu azalıyor, ancak tamamen son bulur mu?

Görsel: Nesma Moharam
Görsel: Nesma Moharam

Robert Ford

Washington Enstitüsü’nden Irak, İran ve Körfez ülkelerinin askeri ve güvenlik meseleleri uzmanı Michael Knights, İran ile İsrail ve ABD arasında on iki gün süren savaşın ardından 10 Temmuz'da “A moment of great opportunity for expanding US influence in Iraq... and reducing Iranian influence” (ABD'nin Irak'taki nüfuzunu artırmak ve İran'ın nüfuzunu azaltmak için büyük bir fırsat) başlıklı bir yazı kaleme aldı.

Knights, 12 gün boyunca Irak'taki İran yanlısı milislerin gösterdikleri göreceli zayıflığa ve itidale işaret etti. İran'ın Irak'taki nüfuzunun azaldığı açıkça görülüyordu, peki tamamen sona erer mi?

ABD Hazine Bakanlığı'nın uyguladığı yaptırımlar, Irak'ın İran'dan enerji ithalatını azalttı. Bu da İran'ın Bağdat üzerindeki en önemli baskı araçlarından birinin zayıflaması anlamına geliyordu. Irak'ı vuran şiddetli sıcak dalgaları nedeniyle bu konu daha da hassaslaştı. Elektrik kesintileri artık sadece ekonomik bir sorun değil, aynı zamanda çok hassas bir siyasi mesele haline geldi. Son haftalarda Bağdat, Vasit, Diyaniye ve Necef şehirlerinde, tekrarlanan elektrik kesintilerine karşı protesto gösterileri düzenlendi. Irak halen yaklaşık 27 gigawatt/saat elektrik üretiyor, ancak yaz aylarında talep 45 gigawatt/saatin üzerine çıkabiliyor.

İran, Irak'ın kaynaklarını çeşitlendirmesini engellemeye ve 2020 yılında, dönemin Başbakanı Haydar İbadi’nin hükümetine baskı uygulayarak Suudi Arabistan ile Irak'a elektrik tedarik etmek üzere bir anlaşma imzalamaktan vazgeçirmeye çalıştı.

Irak hükümeti ABD’nin İran'a ticari mallar karşılığında ödeme yapan ülkeleri hedef alan yaptırımlarından on yıllığına muaf tutulmayı talep etti. Hem ABD Başkanı Donald Trump'ın ilk yönetimi hem de eski Başkan Joe Biden yönetimi, ödemelerin üçüncü bir ülkedeki özel bir banka hesabına yatırılması ve belirli amaçlar için kullanılması şartıyla bu muafiyetleri kabul etti. Irak geçtiğimiz yıl İran'dan günlük yaklaşık 1,5 gigawatt/saat elektrik ithal ediyordu, ancak bu ticaret, Trump’ın ikinci yönetiminin Bağdat'a Tahran'dan ithal ettiği elektriğin bedelini ödemesine izin veren yeni bir muafiyet vermeyi reddetmesi üzerine geçtiğimiz mart ayında sonlandırıldı.

ABD yönetimi şimdiye kadar Irak'a İran'dan doğal gaz ithal ettiği için yaptırım uygulamadı. Oysa doğalgaz ithalatı elektrik ithalatından daha önemli. Çünkü doğalgaz ithalatı –tam kapasiteyle çalıştırıldığında– Irak'ın toplam elektrik üretiminin yaklaşık yüzde 30'unu oluştururken, İran'dan ithal edilen elektrik yüzde 4'ü geçmedi.

Trump'ın ilk döneminden bu yana Washington, Bağdat'a alternatif elektrik ve doğal gaz kaynakları geliştirmesi ve İran'a bağımlılıktan uzaklaşması için baskı yapmaya devam etti. Bazı Iraklı eski yetkililer, İran'ın Irak'ın kaynaklarını çeşitlendirmesini engellemeye çalıştığını belirtti. Irak’ın eski Elektrik Bakanı Kasım el-Fahdavi, 2020 yılında yerel bir televizyon kanalına yaptığı açıklamada, İran'ın (dönemin) Başbakan Haydar İbadi hükümetine baskı yaparak Suudi Arabistan ile Irak'a elektrik tedarik etmek üzere bir anlaşma imzalamaktan vazgeçirmeye çalıştığını söyledi. İbadi'nin o dönemde İran'ın elektrik ihracatında kasıtlı bir azalma olduğunu fark ettiğini belirten Fahdavi, bu durumun halk arasında büyük öfkeye neden olduğunu ve bunun da Tahran'ın bir baskı aracı olarak görüldüğünü belirtti.

Iraklı Şii siyasetçi Bahaa Alaraji‎, 2018 yılında bir televizyon kanalına verdiği röportajda, İranlıların kendisi ekonomi bakan yardımcısı olarak görev yaptığı dönemde (2013-2015) Irak hükümetine baskı uygulayarak Körfez ülkeleriyle elektrik tedariki konusunda anlaşma yapmamasını sağladığını söylemişti.

Irak hükümeti, İran’ın bu gizli baskısına rağmen 2022 yılına gelindiğinde, doğrudan ABD'nin baskısı altında ve İran'ın güvenilmezliği ve yüksek maliyetli tedariklerinden bıkmış halde yeni tedarikçilere yönelmeye başladı. Bağdat, o yıl Riyad ile Irak sınırındaki Yusufiye bölgesine 1 gigawattlık elektrik ithal etmek için elektrik iletim hatları inşa etmek üzere bir anlaşma imzaladı.  Proje halen devam ediyor.

İran'ın Irak'taki nüfuzu artık sadece dış destek veya silahlı milislerle sınırlı kalmayıp Tahran'ın müttefiklerinin Irak devlet kurumlarına entegrasyonuna kadar uzanıyor.

Aynı yıl Irak, ülkenin güneyindeki Körfez bölgesi elektrik ağına bağlamak için Körfez İşbirliği Konseyi (KİK) ile bir anlaşma imzaladı. Aynı şekilde Ürdün ile de bir anlaşma imzalandı. Ürdün Ulusal Elektrik Şirketi Genel Müdürü geçtiğimiz mayıs ayında ülkenin resmi haber ajansı Petra'ya yaptığı açıklamada, ülkesinin ağustos ayında Irak'a 150 ila 200 megavat arasında elektrik ihraç etmeye başlayabileceğini söyledi. Bağdat ayrıca Türkiye'den 600 megavat elektrik ithal etmesini sağlayan bir anlaşma da imzaladı. Irak şu anda sıvılaştırılmış doğal gaz (LNG) ithalatı için tesisler kurmaya çalışsa da bu tesislerin hazır olması zaman alacak.

Bu yılın başlarında Irak hükümeti başka bir anlaşma daha imzaladı. Washington, Fransız Total şirketi ile, şu anda petrol çıkarma sahalarında yakılan doğal gazı elektrik üretimi için bir kaynağa dönüştürmek üzere tesisler kurmak üzere bir anlaşma imzaladı. Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani, ABD yönetimine Irak'ın 2028 yılına kadar İran'ın gazına ihtiyaç duymayacağını bildirdi.

Derin devlet

İran'ın Irak'taki nüfuzu artık sadece dış destek veya silahlı milislerle sınırlı kalmayıp Tahran'ın müttefiklerinin Irak devlet kurumlarına entegrasyonuna kadar uzanıyor. İran, kendisine bağlı en önemli Şii İslamcı partileri bir araya getiren ve ‘Koordinasyon Çerçevesi’ olarak bilinen siyasi ittifak aracılığıyla Irak’taki nüfuzunu sürdürüyor. Bunun yanı sıra, İran'ın desteklediği başta Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) olmak üzere milis grupların siyasi temsilcileri de aktif olarak Irak siyasetinde rol oynuyor.

Koordinasyon Çerçevesi, İran'ın ülke içindeki nüfuzunun merkezini oluşturdu ve Tahran'ın çıkarlarını güvence altına almak için Irak parlamentosunu ve siyasi araçlarını kullandı. Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin liderleri, 2022 yılının ekim ayında Muhammed Şiya es-Sudani’yi başbakan olarak atamaya karar verdiler. Bu gelişme, İran'ın Bağdat'taki siyasi kararları, yönetim kurumları içindeki yerel temsilcileri aracılığıyla yönlendirme yeteneğini yansıttı.

ABD Askeri Akademisi (USMA) Terörle Mücadele Merkezi tarafından 2023 yılının aralık ayında yayınlanan bir raporda, Koordinasyon Çerçevesi güçlerinin sistematik adımlar atarak eski Başbakan Mustafa Kazımi'nin atadığı yetkilileri değiştirip yerine kendilerine sadık kişileri atadığını ortaya koydu. Raporda, Irak Ulusal İstihbarat Servisi (INIS) içinde iç güvenlikten sorumlu yeni bir müdür, gözetimden sorumlu başka bir müdür ve casuslukla mücadeleden sorumlu üçüncü bir müdür atandığı belirtildi. İç güvenlikten sorumlu Irak Ulusal Güvenlik Konseyi düzeyinde ise, İslami Dava Partisi'ne mensup bir müdür ve İran'a sadık en önemli milis gruplarından biri olan Asaib Ehl-i Hak grubundan bir isim yardımcısı olarak atandı.

Koordinasyon Çerçevesi güçleri liderleri aynı şekilde havaalanları, limanlar, sınır ve gümrük idareleri ile başlıca bakanlıklardaki üst düzey pozisyonlara atamalar konusunda müzakere ettiler. Bakanlıklar ve kurumlardaki bu üst düzey yetkililer, projelere sözleşme ve onay verme yetkisine sahipler, bu da onlara genel bütçe kaynaklarını müttefiklerine ve İran'la bağlantılı gruplara yönlendirmelerine olanak tanıyor.

Bunun da ötesinde İran'a bağlı birçok milis grubunu bünyesinde barındıran Haşdi Şabi, hepsi olmasa da Irak hükümeti tarafından doğrudan finanse ediliyor. Haşdi Şabi’nin devlet bütçesindeki payı 2020 yılında 2,16 milyar dolardı. Bu rakam, 2024 bütçesinde 3,4 milyar dolara yükseldi. Hükümet, Haşdi Şabi liderlerine daha fazla ayrıcalık tanıdı ve 2023 bütçesinde üye sayısını 122 binden 238 bine çıkarmalarına izin verdi. Hükümetin sağladığı finansmanın kısa vadede sıkı bir denetime tabi tutulmaması, Washington'da büyük endişe yaratıyor.

Yolsuzluğun yaygınlaşması, kaynakların kötü yönetimi ve baskıdan duyulan korkunun artmasıyla Irak seçimlerine katılım oranları sürekli düşüş gösteriyor.

Petrole dayalı ve dolara bağlı Irak ekonomisinde para akışı olduğu her yerde, ABD Hazine Bakanlığı etkili baskı araçlarına sahipti. Bunun yakın zamandaki bir örneği olarak, iki ay önce Washington, İran’dan petrol kaçakçılığı yapmakla suçlanan İngiltere vatandaşı Iraklı zengin bir iş insanı ile kaçakçılık faaliyetlerinde kullanılan on iki tanker ve Hor ez-Zubeyr'deki bir nakliye istasyonuna yaptırım uyguladı. Bu olay, Irak'ın diğer petrol ihracatı faaliyetlerini aksatabilir ve hükümetin itibarını zedeleyebilir.

Bazı Iraklı siyasetçiler, geçtiğimiz haziran ayında Haşdi Şabi üyelerinin maaşlarının ödenmesinin gecikmesinin, ABD'nin Rafidain Bank’a baskı yaparak banka kartlarını bloke ettirmesinden kaynaklandığını iddia ederken, Irak hükümeti ve Haşdi Şabi yönetimi bu gecikmenin sebebinin ‘teknik bir sorun’ olduğunu öne sürdü.

ABD ve İsrail savaş uçakları ve füzeleri tek başına, İran'a sadık Şii İslamcı partilerin ve Haşdi Şabi güçlerinin Irak devleti üzerindeki hakimiyetini sarsamaz. Eğer İran'a yakın bir genel müdür, bakan yardımcısı veya istihbarat yetkilisi suikasta kurban giderse İran’ın müttefikleri o kişinin yerine yine İran’a sadık bir başkasını getirirler. Bu nüfuzu ortadan kaldırmanın tek yolu güç kullanmak değil, Iraklıların kendilerinin öncülüğünde iç siyasi hareketlerdir.

Koordinasyon Çerçevesi ve Haşdi Şabi sağlam yapılar gibi görünseler de gerçekte bariz zayıflıklarla boğuşuyorlar. 2019 yılında Irak'ın orta ve güney kesimlerinde Şii İslamcı partilerin ve milislerin hakimiyetine karşı başlayan ‘Tişrin Ayaklanması’nda, göstericiler birçok şehirde bu partilerin ve milislerin merkezlerini ateşe verdiler ve İran’ın Basra'daki konsolosluğuna saldırdılar. Halkın bu güçlerin meşruiyetine yönelik tehdidi, bu güçleri silahlı unsurları veya güvenlik güçleri üzerindeki kontrolü aracılığıyla aşırı şiddetle yanıt vermeye itti. Bu da binlerce kişinin ölümüne ve yaralanmasına neden oldu. Uluslararası Af Örgütü’nin (UAÖ) 2023 yılında yayınlanan bir raporuna göre aynı partiler ve milislerin hakim olduğu Irak hükümeti hesap verdirme sözü vermesine rağmen, çok sınırlı sayıda güvenlik görevlisini adalete teslim etti.

Yolsuzluğun yaygınlaşması, kaynakların kötü yönetimi ve baskıdan duyulan korkunun artmasıyla birlikte Irak'taki seçimlere katılım oranları sürekli düşüş gösteriyor. Irak’ta 2010 yılındaki seçimlerde yüzde 62 olan sandık başına gitme oranı, 2014 yılında yüzde 60'a, 2018 yılında yüzde 44'e ve 2021 yılında ise yüzde 43'e kadar geriledi. Bu gerileme, nüfusun çoğunluğunu oluşturan gençlerin büyük bir kısmının, İran'ın on yıldır hakim olduğu siyasi sisteme olan güvenini yitirdiğini yansıtıyor. Iraklı Şii din adamı Ali es-Sistani, halkın artan hoşnutsuzluğuna yanıt olarak ve devletin meşruiyetinin aşınmasından endişe duyarak, Bağdat'taki devlet kurumlarında yaygın olan yolsuzluğu düzenli olarak eleştirmeye devam ediyor, ancak belirli kişi veya kuruluşların isimlerini zikretmiyor. Sık sık silahların devletle sınırlandırılması gerektiğini vurgulayan Sistani, başta Haşdi Şabi olmak üzere milis grupların kontrol altına alınması gerektiğini ima ediyor.

Necef'te köklü bir dini aileden dini ve siyasi lider Mukteda es-Sadr ise kendi milislerini yönetmesine rağmen, silahlı milislere doğrudan eleştiriler yönelterek daha açık ve cesur bir tavır sergiliyor. İran'ın Irak'ın iç işlerine müdahalesini kesin bir dille reddeden Sadr, özellikle de Şii siyasi partilerin, lideri olduğu Sadr Hareketi’nin 2022 seçimlerinde elde ettiği zaferin ardından parlamentoda hükümet kurmasını engellemelerinden sonra, parlamentodan tamamen çekilerek Koordinasyon Çerçevesi'nin azılı bir rakibi haline geldi.

“Birçok gözlemci, son zamanlarda IKBY’deki Erbil Havalimanı’nı ve petrol tesislerini hedef alan İHA saldırılarını, Kürtlere petrolle ilgili Bağdat'a baskı yapmamaları konusunda Haşdi Şabi tarafından yapılan bir uyarı olarak görüyor.

Sadr Hareketi’nden bir sözcü son dönemde yaptığı bir açıklamada, “Irak'taki siyasetin kokusu artık Iraklı değil, yabancı” diyerek, siyasi sürece yapılan dış müdahalenin boyutuna işaret etti. Sadr, devlet yapısına değişiklikler getirecek köklü reformlar yapılmasını istiyor. Bu reformlar arasında İran'a bağlı milislerin dağıtılması ve silahsızlandırılması, milis grupların unsurlarının Irak ordusu çatısı altında toplanması yer alıyor. Sadr, ülkede yaygın olan yolsuzluğun reform sürecini zorlaştırdığına ve mevcut denklemde reformu imkansız hale getirdiğine dair sağlam inancı nedeniyle önümüzdeki kasım ayında yapılacak seçimleri boykot etme kararı aldı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Sadr'ın bu tutumu, parlamentoyu kontrol eden Şii partileri ve onlara bağlı milis grupları endişelendiriyor. Sadr, 13 Temmuz'da milis grupların lağvedilmesi de dahil olmak üzere reformist vizyonuna bağlı kalacak alternatif bir siyasi bloğu destekleyeceğini açıkladı. Irak merkezli haber sitesi Sotaliraq, 15 Temmuz'da, Koordinasyon Çerçevesi güçleri liderlerinin, Sadr’ın milis grupların silahlarını toplayacağına dair vaadini bir kez daha dile getiren Başbakan Sudani’yi desteklemesinden endişe ettiklerini, ancak Sudani’yi eleştirenlerin onun ciddiyetinden şüphe duyduklarını ve sadece Haşdi Şabi’nin kontrolü dışındaki milisleri hedef alabileceğini düşündüklerini aktardı.

Sudani’nin kendi siyasi bloğunu oluşturmaya başlaması ve bu sayede bağımsız bir taban oluşturmaya çalışması dikkati çekiyor. Sudani, böylece 2026 yılına kadar İslami Dava Partisi ve Fetih Koalisyonu gibi partilere olan bağımlılığını azaltabilir.

Her ne kadar İran’la bağlantılı Şii partiler dışında Irak'ın çeşitli bileşenlerini içeren yeni bir siyasi koalisyon oluşturmak zor bir görev gibi görünse de böyle bir koalisyonun kurulması ona önümüzdeki kasım ayında yapılması planlanan seçimlerden sonra parlamentoda çoğunluğu elde etmesi, gelecek hükümeti kurması, yeni bir başlangıç yapması, Tahran'a bağlı derin devleti, onunla bağlantılı yetkilileri görevden alarak ve milisleri kademeli olarak silahsızlandırarak lağvetmesi için gerçek bir fırsat sunabilir.

Ancak İran ile bağlantılı partiler ve milis grupların ellerindeki kontrolü ve mali nüfuzu korumak için yasal ve yasadışı tüm araçları, hatta şiddeti bile kullanacaklarına şüphe yok. Bu yöntemler daha önce 2022 yılında Sadr'ın hükümet kurma girişimlerini engellemek için kullanılmıştı. Söz konusu milis gruplar, 2024-2025 yıllarında İsrail veya ABD ile çatışmaya girmekte tereddüt etmiş olsalar da beka savaşı olarak gördükleri Irak'taki rakipleriyle şiddetli bir savaşa girmekten çekinmeyeceklerdir.

Birçok gözlemci, son zamanlarda IKBY’deki Erbil Havalimanı’nı ve petrol tesislerini hedef alan İHA saldırılarını, Kürtlere petrolle ilgili Bağdat'a baskı yapmamaları konusunda Haşdi Şabi tarafından yapılan bir uyarı olarak görüyor. Bu tür eylemlere önümüzdeki dönemde olabileceklerin habercisi gözüyle bakılıyor. Bu yüzden kasım ayındaki seçimlerden sonra alternatif bir koalisyon kurulsa bile bunun hemen ardından şiddetli bir siyasi çatışma ve belki de yeni bir şiddet dalgası yaşanması kaçınılmaz.