Gazze Ateşkesi: Hamas ile İsrail arasındaki kazanımlar ve kayıplar

İsrail bombardımanının ardından Gazze Şeridi'nden dumanlar yükseliyor. (AP)
İsrail bombardımanının ardından Gazze Şeridi'nden dumanlar yükseliyor. (AP)
TT

Gazze Ateşkesi: Hamas ile İsrail arasındaki kazanımlar ve kayıplar

İsrail bombardımanının ardından Gazze Şeridi'nden dumanlar yükseliyor. (AP)
İsrail bombardımanının ardından Gazze Şeridi'nden dumanlar yükseliyor. (AP)

47 gün süren çatışmaların ardından, Mısır-Katar arabuluculuğu ve ABD'nin desteğiyle, Gazze Şeridi'ndeki ilk “insani mola” dört günlük bir süre ile yarın yürürlüğe girecek. Bölgesel ve uluslararası beklentiler dahilinde İsrail ile Hamas’ın farklı hesapları olsa da “ateşkese giden uzun ve çetrefilli yolda sadece bir adım" olarak görünen bu insani moladan elde edilen ve elde edilebilecek çeşitli kazanımlar bulunuyor.

22 Kasım Çarşamba günü (dün) İsrail ile Hamas ateşkes konusunda anlaştı. Gazze'deki Sağlık Bakanlığı'nın istatistiklerine göre, İsrail ordusunun Gazze Şeridi'ne yönelik eşi benzeri görülmemiş bombardımanında çoğu çocuk ve kadın olmak üzere 14 binden fazla kişinin hayatını kaybetmesinden yedi hafta sonra ilk kez bir ilerleme kaydedildi. Yaşamını yitirenlerin yanı sıra 33 binden fazla kişi de yaralandı ve büyük bir bölümü yıkılan Gazze Şeridi’nin yaklaşık 1,7 milyon sakini yerinden edildi.

İsrailli hükümet yetkilileri ve Hamas Hareketi liderleri tarafından yapılan açıklamalara göre, iki tarafın üzerinde anlaştığı ve yarın (cuma) yürürlüğe girecek olan insani ateşkes, çatışmaların duracağı dört günlük bir süreci içeriyor. Bu süreçte Hamas Hareketi Gazze'de aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu 50 esiri yetkililere teslim edecek. Buna karşılık İsrail de hapishanelerde bulunan çoğu kadın ve çocuk olmak üzere 150 Filistinliyi serbest bırakacak. Hamas'ın dört gün sonunda ek olarak 10 İsrailli esiri bırakması halinde bir gün daha ateşkes ilan edilecek. Ateşkes sürecinde yüzlerce tır insani ve tıbbi yardım ile yakıtın Gazze Şeridi'ne girişine de izin verilecek.

(foto altı) Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad, bu ay Kahire'de bir görüşme gerçekleştirdi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ve Katar Emiri Şeyh Temim bin Hamad, bu ay Kahire'de bir görüşme gerçekleştirdi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Ateşkese giden yol

Ateşkese giden yol, 7 Ekim'de İsrail ile Hamas arasında askeri çatışmaların patlak vermesinin ilk saatlerinden itibaren, Mısır ve Katar'ın çatışmanın iki tarafı arasında arabuluculuk başlatmaya istekli olduklarını ilan etmesiyle başladı. Bu durum, ABD yönetimi tarafından övgüyle karşılandı ve iki ülkenin liderleriyle tekrarlanan temaslarla pekiştirildi.

Geçtiğimiz haftalarda Kahire ve Doha'da ilgili taraflar arasında onlarca toplantı ve görüşme gerçekleşti. ABD Dışişleri Bakanı Antony Blinken'in Mısır ve Katar ziyaretinin yanı sıra iki ülke, ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı (CIA) Direktörü William Burns'ü de kabul etti. İsrail basınında çıkan haberlere göre İsrail İç İstihbarat Servisi Şin Bet (Şabak) Başkanı Ronen Bar, üst düzey Mısırlı yetkililerle ‘takas anlaşmasını’ görüşmek üzere bu ayın ortasında Mısır'ı ziyaret etti. Bu toplantılar İsrail tarafıyla kapsamlı temasları da içeriyordu.

İsrail Dış İstihbarat Servisi Mossad Başkanı David Barnea da Hamas tarafından tutulan esirlerin serbest bırakılmasına yönelik devam eden çabaları görüşmek üzere geçtiğimiz Ekim ayı sonunda Katar'ı ziyaret etti. Katar Başbakanı Şeyh Muhammed bin Abdurrahman Al Sani ile bir toplantı yapmak üzere 9 Kasım'da CIA Direktörü ile birlikte yeniden Katar’a gitti.

Kahire ve Doha, Hamas Hareketi’nin liderleriyle kapsamlı temaslarda bulundu. Zira Doha'da hareketin daimî bir ofisi bulunuyor ve siyasi ofisin en önde gelen liderlerinin çoğu burada ikamet ediyor.

İsmail Heniyye başkanlığındaki Hamas liderlerinden oluşan bir heyet 9 Kasım’da Mısır'ı ziyaret etti ve burada Mısır İstihbarat Servisi Başkanı’yla Gazze Şeridi'ndeki mevcut durumu görüşmek üzere bir toplantı gerçekleştirdi.

Hamas heyetinin ziyareti, Kahire'de Mısır-Katar zirvesinin arifesinde gerçekleşti. Ziyaret, hem Filistin direniş hareketinin Mısırlı ve Katarlı arabulucularla devam eden koordinasyonuna, hem de Kahire ile Doha arasındaki koordinasyona ilişkin açık imalar taşıyordu.

Mısır-Katar koordinasyonu

Eski Mısır Dışişleri Bakan Yardımcısı Hüseyin Haridi, Mısır-Katar koordinasyonun önemine ve bunun “çatışan rollerden ziyade onları bütünleştirmede” oynadığı role dikkat çekerek “Ateşkes çalışmalarını tamamlamak için gösterilen koordinasyon ve yorulmak bilmez çabalar, iki ülke hükümetlerinin takdirinedir” dedi.

Haridi, Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamada, ABD'nin Mısır-Katar arabuluculuk sürecine verdiği desteğin, özellikle İsrail'in geçtiğimiz haftalarda anlaşmayı tamamlamaktan tekrar tekrar geri çekilmesi ışığında “açık bir etki yarattığını” belirtti. Anlaşmanın uygulanmasının ve çatışmanın her iki tarafının da anlaşmanın tüm hükümlerine bağlılığının önemini vurgulayan Haridi, anlaşmanın, Gazze Şeridi sakinlerine insani alan açması ve daha büyük miktarlarda yardım getirme fırsatı sağlaması nedeniyle “tüm taraflara hizmet ettiğini” belirtti. Haridi’ye göre söz konusu anlaşma aynı zamanda Hamas'ın siyasi ve askeri liderlerine, yaklaşmakta olan durumla başa çıkmak için düzenlemeler yapma olanağı sağlıyor.

Haridi, İsrail düzeyinde “ateşkesin, Gazze'deki esirlerin ailelerinin kimin serbest bırakılacağını gördüklerinde İsrail hükümetine daha fazla baskı uygulayabileceğine” inanıyor. Haridi, “Devam eden bombardımanların esirler üzerindeki olumsuz etkisinden bahsediyorlar. Bu nedenle, daha fazla esirin serbest bırakılmasını sağlamak amacıyla ateşkesin uzatılması için baskı yapma fırsatı sağlanabilir” ifadelerini kullandı.

İsrail’in istatistiklerine göre Hamas, İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın 7 Ekim'de İsrail'e sızarak bin 200 kişinin ölümüyle sonuçlanan sürpriz saldırısında Gazze'ye götürdüğü 240'tan fazla kişiyi esir tutuyor.

Geçtiğimiz ay Mısır-Katar arabuluculuğu, Hamas'ın elinde tuttuğu iki İsrailli esirin serbest bırakılmasını başardı. Bundan üç gün önce Katar, Amerikan vatandaşlığına sahip bir anne ve kızını da serbest bıraktırmayı başarmıştı.

Nefes kesen fırsat

Filistinli diplomat ve eski Mısır Büyükelçisi Dr. Barakat el-Farra ise Gazze Şeridi sakinlerini “ateşkes anlaşmasının ilk kazananları” olarak değerlendirdi. Ateşkesin, geçici de olsa, Gazze Şeridi'nde 47 gündür süren “acımasız ve benzeri görülmemiş” bombardımanın ardından bir nefes alma fırsatı olacağına işaret eden el-Farra, “Gazze Şeridi'ne giden yardım tırlarının sayısı günlük 300'e çıkacak. Bu tırlardan bazılarının taşıdığı gıda maddeleri, Gazze Şeridi'nin kuzeyinde kıtlığın eşiğindeki bölgelere dağıtılacak” dedi.

El-Farra, Şarku'l Avsat'a yaptığı açıklamalarda, saha kazanımlarına ilişkin hesaplamaların çatışmanın her iki tarafının da lehine olabileceğini ifade etti. El-Farra, “İsrail'in bu süreyi uzatmamaya çalışması bekleniyor. Çünkü İsrailli askeri yetkililerin bakış açısına göre bu, yenilginin kabulü anlamına geliyor” ifadelerini kullandı.

El-Farra'ya göre siyasi kazanımlar, İsrail'in güç ve istihbarat araçlarıyla onlara ulaşma çabalarına rağmen bunca zamandır esirleri elinde tutmayı başaran Filistin direnişinin lehine gidiyor. Kuşkusuz bu, Tel Aviv'deki savaş kabinesini, askeri hedefleri tamamlamadan ve tüm esirleri serbest bırakmadan önce herhangi bir ateşkes yapılmasının başlangıçta kesin olarak reddedilmesine rağmen, şimdi ateşkesi kabul etmeye zorladı.

El-Farra, “İsrail içi düzeyde ateşkesin ‘iki tarafı keskin bir kılıç’ olacağına inanıyor. Zira bu, esirlerin ailelerinin hükümet üzerindeki baskısını hafifletmeye katkıda bulunabilir. Ancak aynı zamanda, özellikle aşırı sağcı bakanların anlaşmayı reddetmesi ışığında hükümet oluşumunda çatlaklara da yol açabilir. İsrail hükümeti, hükümet yetkililerinin kaderini ve siyasi geleceklerini kurtarmak için içeride pazarlanabilecek bir zafer arayışı içinde. İşte İsrail’i askeri operasyonları yeniden başlatmak için ateşkesi yenilememeye sevk eden şey budur” ifadelerini kullandı.



İsrail'in Gazze'de “ertesi gün" seçenekleri

İsrail’in Gazze şehrinin doğusundaki Şucaiyye Mahallesi’nde düzenlediği bombardımanın ardından yükselen dumanlar, 22 Haziran 2024 (AFP)
İsrail’in Gazze şehrinin doğusundaki Şucaiyye Mahallesi’nde düzenlediği bombardımanın ardından yükselen dumanlar, 22 Haziran 2024 (AFP)
TT

İsrail'in Gazze'de “ertesi gün" seçenekleri

İsrail’in Gazze şehrinin doğusundaki Şucaiyye Mahallesi’nde düzenlediği bombardımanın ardından yükselen dumanlar, 22 Haziran 2024 (AFP)
İsrail’in Gazze şehrinin doğusundaki Şucaiyye Mahallesi’nde düzenlediği bombardımanın ardından yükselen dumanlar, 22 Haziran 2024 (AFP)

Macid Kayali

İsrail'in Hamas'ın 7 Ekim saldırısını fırsat bilerek Gazze Şeridi’ne karşı başlattığı savaşın üzerinden sekiz ay geçerken, bu daha önce eşi benzeri görülmemiş savaşın hedefleri de netleşti. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümeti kaçırılan ya da esir tutulan İsraillileri kurtarmaya, Hamas tehdidini ortadan kaldırmaya ve gelecekte böyle bir saldırının tekrarlanmasını önlemeye odaklanarak gerçek niyetleri hakkında kasıtlı olarak belirsiz sinyaller verse de amaç sahada son derece açık.

Bu savaşın gerçek hedeflerinin araştırmak için İsrailli yetkililerin çelişkili açıklamalarına değil, benimsedikleri savaş yöntemlerine, hedeflerine, silahlarının kalitesine ve savaşın genel siyasi, güvenlik, sosyal ve ekonomik yansımalarına bakılmalı.

İsrail, savaşın ilk günlerinden itibaren geçtiğimiz sekiz ay boyunca askeri gücünü Filistinlilere en büyük insani kayıpları verdirmek, binalarını ve evlerini yıkmak için kullandı. Gazze Şeridi'ni yaşanmaz bir yer haline getirmek ve Gazzelileri bölgeyi terk etmeye zorlamak gibi açık ve özel bir amaçla (bazı tahminlere göre 200 bin Gazzeli büyük meblağlar ödeyerek Gazze Şeridi’ni terk etti) Filistinlileri su, elektrik, gıda, yakıt, ilaç ve barınak dahil olmak üzere tüm temel yaşam olanaklarından mahrum bıraktı.

Ancak bu durum Filistinli silahlı örgütlerin savaşmaya, çatışmaya ve bombalamaya devam ettiği ve İsrail'in esirlerini kurtaramadığı gerçeğini değiştirmese de direnişin yapabildikleri ile İsrail'in Gazze Şeridi'ne ve savaşın ertesi günü dünyaları yok olan ve geri dönebilecekleri hiçbir şey kalmayan iki milyondan fazla Filistinliye yaptıkları arasında bir kıyaslama yapılması mümkün değil.

Burada dikkat çekilmesi gereken bir diğer husus da İsrail'in Gazze'deki savaş modeliyle Filistinlileri terörize etmeye ve nehirden denize kadar onları kendi diktalarına tabi kılmaya çalışmasıdır. Netanyahu, eski İsrail Başbakanı İzak Rabin’e düzenlenen suikastın ardından göreve geldiği ilk başbakanlık döneminden (1996-1999) bu yana Filistin devleti kurulması fikrini bir Yahudi devleti olarak İsrail'in aleyhine olduğunu öne sürerek bir saplantı haline getirmiş ve bu saplantılı düşüncesini sonraki iki dönemi boyunca sürdürmüştür. Netanyahu, ikinci başbakanlığı döneminde (2009-2021), İsrail'in bir Yahudi devleti olduğu fikrini (2018 yılında) yasalaştırmayı başardı. Netanyahu, 2022 yılında üçüncü kez seçildiği ve halen sürdürdüğü başbakanlığı sırasında ise Filistin meselesini kesin olarak çözerken, İsrail'i liberal ve demokratik bir devletten Yahudi ve dini bir devlete dönüştürdü.

Ancak savaşın ertesi günü fikri, tam bir samimiyetsizliktir. İsrail, Gazze Şeridi’nden tamamen ya da kısmen çekilse bile savaştan sonra Filistinlilerin elinde ne kalacak? Bu fikir Gazze'deki Filistinlilerin durumuna değil, yaratılacak otoriter gerçekliğe işaret ediyor. Gazze'deki Filistinliler savaşın ertesi günü, Gazze Şeridi'nin devasa bir çorak araziye, dünyanın en büyük çorak arazisine, dünyanın en büyük mezarlığına ve Gazze'de kalanların yaşamasını zar zor sağlayan dış yardımlar dışında, insanların barınaksız, iş olanaklarından yoksun ve hayati ihtiyaçlara ulaşamadıkları en büyük yere dönüşmüş olduğunu görecekler.

Savaşın ertesi gününden bahsederken, ertesi gün için bir plan olmadığı yönündeki yaygın söylemin aksine İsrail’in sahada haritalandırdığı açık senaryoları söz konusu. Udi Dekel’in 1 Mart 2024 tarihli makalesine göre Netanyahu’nun 23 Şubat 2024 tarihinde terörizmin yeniden canlanmasını önlemek ve Gazze'den gelebilecek tehditleri engellemek amacıyla İsrail'in Gazze Şeridi'nin tamamında zaman sınırı olmaksızın operasyon özgürlüğünü sürdüreceğini belirten çok maddeli bir plan yayınladı. Bu plana göre ‘İsrail'in Gazze Şeridi'ndeki teröristlerin takviyelere ulaşmasını önlemek için Gazze ile Mısır arasındaki güney sınırını kapatması gerektiği’ gerekçesiyle Gazze Şeridi'nde İsrail sınırları yakınlarında oluşturulan güvenlik bölgesi, güvenlik ihtiyacı olduğu sürece kalmaya devam edecek.

sacdfrgth
Gazze’deki İsrailli rehinelerin kurtarılması talebiyle Başbakan Binyamin Netanyahu'ya karşı düzenlenen miting sırasında pankart tutan bir protestocu 22 Haziran 2024 (Reuters)

Planda sivil işlerle ilgili olarak ise ‘Gazze Şeridi'nde sivil idare ve kamu düzeninden, idari alanda uzmanlığı olan terörizmi destekleyen kurum ve kuruluşlarla ilişkisi olmayan yerel yetkililer sorumlu olacağı’ belirtiliyor.

İsrail Ulusal Güvenlik Araştırmaları Enstitüsü’nden (INSS) Udi Dekel, 21 Mart 2024 tarihli makalesinde ise “En nihayetinde Netanyahu, tek taraflı bir Filistin devletinin kurulmasına karşı olduğunu yineliyor... Yani ne Hamasistan ne de Fetihistan” ifadelerine yer verdi.

İsrailli gazeteci Ron Ben-Yishai, Yediot Aharonot gazetesinde 16 Mart 2024 tarihinde yayınlanan makalesinde Gazze Şeridi’nde savaşın ertesi günüyle ilgili olarak bu plandan bahsederken şunları söylüyor:

“Netanyahu Gazze Şeridi'nin ayrı bir oluşum haline gelmesi üzerinde duruyor. Gazze Şeridi dünyaya kara ve deniz olmak üzere iki koridor üzerinden bağlanıyor. Bu iki koridor Gazzelilerin (yani hayatta kalanların) İsrail'den geçmeden Gazze Şeridi’ne nispeten serbestçe girip çıkmalarına, yabancı ülkelerle ticari ve ekonomik ilişkiler kurmalarına ve kendi kıyılarında balıkçılık yapmalarına olanak sağlayacaktır. Ancak İsrail, silah üretimine ve terörist yapıların kurulmasına olanak sağlayan silah ve hammadde kaçakçılığını önlemek amacıyla iki koridordaki hareketleri izleyecektir. Netanyahu, Gazze Şeridi’nin yeniden inşasını finanse etmek için ABD ile bazı Arap ve bölge ülkelerinin destek vermesini, yatırımların boşa gitmemesi için Gazze Şeridi'nin askerden arındırılmasını ve terör eylemlerinin önlenmesini istiyor. Bugünlerde Gazze kıyısındaki yüzer iskelenin Başbakan’ın orijinal bir girişiminin parçası olduğu varsayılabilir.”

Netanyahu, terörizmin yeniden canlanmasını önlemek ve Gazze'den gelebilecek tehditleri bertaraf etmek amacıyla İsrail'in Gazze Şeridi'nin tamamında zaman sınırlaması olmaksızın operasyon özgürlüğünü sürdürmesini de içeren çok maddeli bir plan yayınladı.

INSS, Gazze’de savaşın ertesi günü için olası ve farklı seçenekleri şu şekilde özetliyor:

1 - Gazze Şeridi'nin İsrail'den tamamen ayrılması ve iki bölge arasındaki tüm sınır kapılarının kapatılması.

2 – Gazze Şeridi’nin işgal edilmesi ve İsrail ordusunun orada uzun süreli konuşlandırılmasının yanı sıra sivil bir yönetimin oluşturulması ya da sıkıyönetimin getirilmesi.

3 - ABD, Arap ülkeleri ve uluslararası toplum tarafından tercih edilen bir seçenek olarak yenilenmiş bir Filistin Yönetimi'nin Gazze'yi kontrol etmesine izin verilmesi.

4 - Gazze'nin Filistin Yönetimi'ne bağlı federal bir valiliğe dönüştürülmesi, Gazze'deki yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve Gazze Şeridi'nde Filistin Yönetimi'nin himayesinde ve önceki anlaşmalara bağlı teknokratik bir yönetimin kurulması.

5 – Fetih Hareketi (El Fetih) ve Hamas Hareketi’nin dahil olduğu ya da desteklediği bir Filistin ulusal birlik hükümetinin kurulması.

6 - Gazze Şeridi’nin Filistin Yönetimi’ne ya da Batı Şeria'ya bağlı olmayan ayrı bir bölgesel oluşum haline getirilmesi.

Tüm bu seçenekler arasında İsrail'in seçeneklerinin işgal ve yerleşim birimleri inşası, Gazze üzerinde siyasi, güvenlik ve ekonomik hakimiyetini sürdürmesi ve Gazze’nin Batı Şeria ile bağlantısının tamamen kesilmesi olduğu açıkça ortada. İsrail’in önünde ayrıca geçici güvenlik kontrolünden Gazze'nin Filistin Yönetimi'nin bir parçası haline geldiği bir geçiş aşamasına kadar değişen orta ve alt düzeylerde seçenekleri de var. Bu orta ve alt düzeylerdeki seçenekler, ABD’nin Gazze’deki savaşın İsrail'in bölgeye entegre olmasını sağlayacak, imajını ve statüsünü iyileştirecek, Arap ülkeleri ile İsrail arasındaki ilişkilerde köklü bir değişikliğe yol açacak ve belki de bu düzenlemelere uyum sağlayabilecek parametrelere sahip bir Filistin devletinin kurulmasına ön ayak olacak bölgesel düzenlemeler yaratmasını öngören politikasıyla uyumlu.

Açıkçası bu seçenekler sadece savaşın kriterleri ve askeri sonuçları tarafından değil, aynı zamanda bu savaşın sonuçlarından kaynaklanan gerçekler tarafından, özellikle de Gazze'deki iki milyon Filistinlinin her şeye ihtiyaç duyması açısından da değerlendirilmeli. Bu ihtiyaçlar arasında temel ihtiyaçlara ulaşılması, geçim kaynağı, güvenlik istikrarı ve Gazze'nin yeniden inşası yer alırken bunların hiçbiri belirli siyasi, güvenlik ve ekonomik koşullar olmadan sağlanamaz.

Örneğin şimdiye kadar ABD’nin himayesinde Gazze Şeridi kıyısında bir yüzer iskele inşa edildi. İsrail'in dayattığı, bir kilometre genişliğinde olan ve Gazze'nin yüzölçümünün yüzde 16'sını kapsayan güvenlik kuşağı, Gazze Şeridi'ni kara ve deniz yoluyla komşularından ayırıyor. Bu kuşak artık (Mısır ile Gazze arasındaki sınır şeridi) Philadelphia (Salahaddin) Koridoru'nu da kapsıyor.

Gazze Şeridi kıyısında ABD’nin himayesinde bir yüzer iskele inşa edilirken İsrail'in dayattığı, bir kilometre genişliğinde olan ve Gazze'nin yüzölçümünün yüzde 16'sını kapsayan güvenlik kuşağı, Gazze Şeridi'ni kara ve deniz yoluyla komşularından ayırıyor. Kuşak, Philadelphia Koridoru'nu da kapsıyor.

Bu sadece mevcut verilere göre yapılan siyasi bir analiz. Dileklerin, arzuların ya da duyguların burada hiçbir anlamı yok ya da hiçbir şeye yardımcı olamazlar. Bu analiz, Filistinli grupların meşruiyetini ya da fedakarlıklarını zayıflatmaz. İsrail sömürgeci, ırkçı ve saldırgan bir devlet olmaya ve işgal tüm biçimleriyle devam ettiği sürece El Fetih, Hamas ya da başka herhangi bir isim altında direniş de devam edecektir.

xscdvfbgyhn
İsrail'in Gazze Şehrindeki et-Tuffah bölgesine yönelik bombardımanında ölen yakınlarının cenazelerine eşlik eden Filistinliler, 22 Haziran 2024 (AFP)

Belki de burada farkına varılması gereken en önemli nokta, 7 Ekim’deki saldırının ne sömürgeleştirilenin sömürgeciye karşı direnişi ne güçsüzün güçlüye karşı savaşı kriterlerine ne de tüm biçimleriyle uzun vadeli halk direnişine dayanmadığıdır. Meleklerin müdahalesi de dahil olmak üzere kaderci düşüncelere, ‘meydanların birliği’ sloganına ya da yanılsamasına dayanan, ‘Cihat, ya zafer ya şehitlik’ düsturuyla ordudan orduya bir savaş olarak farklı algılar içinde yürütülen Hamas liderliği tarafından yapılan bir seçimdir, gökten gelen bir emir değil. Dolayısıyla tıpkı Filistin liderliğinin 1993 tarihli Oslo Anlaşması’na gitme tercihinin eleştiriyi, hesap verilebilirliği ve hesap sorulabilirliği hak etmesi gibi, gözden geçirilmeyi ve eleştirilmeyi hak ediyor. Filistin liderliği o dönemde, yanılmaz olduğunu ve Filistin halkının çıkarlarıyla uyumlu olduğunu iddia ederek tüm bunları reddetmişti.

Temelde direniş savaşçılarının kararlılık ve fedakarlıklarını takdir etmekle birlikte, yukarıda belirtilenler, Aksa Tufanı Operasyonu’nun ağır bedelini Hamas'ın değil, Filistin halkının ödediği gerçeğini gizleyemez. Aslında Hamas liderlerinin açıklamalarına göre Gazze'deki Filistinliler, bazıları Hamas ile aynı fikirde olsun ya da olmasın tüm bedeli canlarıyla ve mallarıyla ödediler.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.