Cebel Evliya bölgesi ve barajının Sudan ve Mısır açısından önemi nedir?

Hartum’un güney kapısı Hızlı Destek Kuvvetleri’nin kontrolünde

Cebel Evliya Barajı Köprüsü’nün arşiv fotoğrafı (Sudan yerel medyası)
Cebel Evliya Barajı Köprüsü’nün arşiv fotoğrafı (Sudan yerel medyası)
TT

Cebel Evliya bölgesi ve barajının Sudan ve Mısır açısından önemi nedir?

Cebel Evliya Barajı Köprüsü’nün arşiv fotoğrafı (Sudan yerel medyası)
Cebel Evliya Barajı Köprüsü’nün arşiv fotoğrafı (Sudan yerel medyası)

Sudan Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) birkaç gün önce Cebel Evliya Köprüsü’nün yanı sıra Sudan ordusuna bağlı Cebel Evliya askeri bölgesini de kontrol altına aldıklarını duyurması, HDK ile ordu güçleri arasındaki çatışma bağlamında bu gelişmenin askeri yansımalarına ilişkin çeşitli soruları gündeme getirdi. Ayrıca, soru işaretlerinin önemli bir kısmı, özellikle HDK’nin iki gün önce yaptığı açıklamanın ardından bölgenin Sudan ve Mısır açısından öneminin anlaşılmasına odaklandı. Söz konusu açıklamada, Cebel Evliya Barajı rezervuarının emniyetiyle yakından ilgilenildiği belirtilirken, “Teknik ve mühendislik ekiplerinin ve Mısır misyonunun Beyaz Nil Nehri üzerindeki su izleme operasyonlarına başlamak üzere geri dönüşü için tüm garantiler ve kolaylıklar sağlandı” ifadelerine yer verildi.

Cebel Evliya bölgesi, Sudan’ın en eski ordu garnizonu olan Cebel Evliya Askeri Garnizonu’na ek olarak ülkedeki dört hava üssünden biri olan ve Hartum’un güney kapısının koruyucusu olarak kabul edilen en-Nacumi Havva Üssü’nü de içeriyor. Ayrıca, Güney Hartum’u, Hartum ile Kuzey Hartum’u birbirine bağlayan Şambat Köprüsü’nün yıkılmasından sonra stratejik önem kazanan güney Omdurman’a bağlayan Cebel Evliya Barajı Köprüsü de bu bölgede yer alıyor.

Ordu ile HDK arasında Cebel Evliya’da yaşanan çatışmaların iki tarafı, geçen cumartesi günü karşılıklı olarak Cebel Evliya Barajı Köprüsü’nü tahrip etme suçlamasında bulundu. Bu da operasyonun barajın güvenliği üzerindeki etkisine ilişkin endişeleri artırdı. Ancak görgü tanıkları ve uzmanlara dayandırılan raporlar, yıkıldığı bildirilen alanın, nehir teknelerinin geçişine imkân veren ve açılan hareketli bir demir bölüm olduğunu belirtti.

Sudanlı askeri uzman Yarbay Tayyib el-Malkabi, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Cebel Evliya bölgesi, hem ordu hem de HDK için askeri açıdan önemlidir. Önemi, bölgedeki operasyonel duruma ve askeri bileşenlere göre her bir taraf için farklılık gösterir” dedi.

Uzman, “Bölgenin silahlı kuvvetler açısından önemi, Hartum köprüleri üzerindeki kontrolünü güçlendirmesinden kaynaklanıyor. Bu durum, Hızlı Destek Kuvvetleri’ni parçalıyor ve onları birbirlerinden izole adalar haline getiriyor. Ayrıca ordu, kuvvetlerine yakın mesafeden ve doğrudan muharebede hava desteği sağlamak amacıyla Hill helikopterlerini kullanmak için en-Nacumi Hava Üssü’nü kullanabilir. Bunlar, operasyonları piyade kuvvetlerinin operasyonlarının bir parçası olan helikopterlerdir” şeklinde konuştu.

Sudan ordusu, bir dizi köprüyü kontrol eden Hızlı Destek Kuvvetleri’nin ikmal hatlarını kesmeye çalışırken, diğer köprülerin de en az bir tarafının kontrolünü paylaşıyor. Ordu ise yalnızca bir köprünün (Mavi Nil köprüsü) tam kontrolünü elinde tutuyor. Birçok ordu destekçisi, üç şehirdeki Hızlı Destek Kuvvetleri’ni izole etmek için köprülerin yıkılması çağrısında bulunurken, Hızlı Destek Kuvvetleri’ni de kontrol ettiği köprüleri yok etmekle suçluyor.

Cebel Evliya, başkentin şehirlerinde konuşlanmış güçlerini birbirine bağlamak için HDK’ye bir çıkış noktası sağlıyor.

Öte yandan, bölgenin bir diğer önemi ise Hartum merkezinin yaklaşık 44 kilometre güneyinde, Beyaz Nil Nehri üzerinde taş bir baraj olan ve 1933 yılında inşa edilen Cebel Evliya Barajı’dır. Bu baraj, Nisan 1937’de tamamlandı ve İngiliz baraj inşaat şirketi Gibson, Bowling & Co. tarafından inşa edildi.

Başlangıçta barajın inşa edilmesindeki temel amaç, kuraklık döneminde Mısır’ın su ihtiyacını korumaktı. Ardından da rezervuarın arkasındaki su seviyesini yükselterek, suyun Beyaz Nil'in eteklerini sulamak için kullanılmasını ve rezervuarın önündeki pompalarla sulama yapılmasını sağlamak için inşası sırasında Yüksek Baraj’ı korumaktı. Bu nedenle yönetimi, 1933’teki kuruluşundan 1977’ye kadar barajı teknik ve idari olarak denetleme yürüten, ‘Mısır Sulaması’ adı altında Mısır hükümetine verildi. Mısır’da Yüksek Baraj inşaatının tamamlanmasının ardından Cebel Evliya Barajı’nın Mısır açısından önemi azaldı. Öyle ki Yüksek Baraj’ın kapasitesi, artık Cebel Evliya’nın kapasitesinden kırk katından fazla olduğu için Mısır hükümeti, barajın yönetimini Sudan hükümetine devretti.

Kahire Üniversitesi Jeoloji ve Su Kaynakları Profesörü Dr. Abbas Şaraki, “Barajla ilgilenme seçenekleri, tasarımının doğası ve tankın sürekli su ile dolu olması göz önüne alındığında şu anda sınırlıdır. Elektrik üretmek amacıyla türbinlerin çalıştırılmasına izin verilmesi veya durdurulması, yalnızca onu kontrol eden tarafın etkisi ile bağlantılıdır” dedi.

Şarku’l Avsat’a konuşan Şaraki, “Hartum ve Mısır’a ulaşan suyun yaklaşık yüzde 27’si, Viktorya Gölü ve Sobat Nehri’nden su akışı sonucu yıl boyunca suyla dolu olan baraj rezervuarından geçiyor” dedi. Şaraki, “İçinde depolanan su miktarı, yaklaşık 3 milyar metreküp civarındadır ve eğer boşaltılmazsa, çevredeki alanı sular altında bırakacaktır” şeklinde konuştu.

Baraj, örneğin Etiyopya Nahda (Rönesans) Barajı’na benzer şekilde Nil suyunun büyük bir bölümünü kontrol etmemesine rağmen, Mısır’ın eski Sudan Büyükelçisi Muhammed eş-Şazli’nin belirttiğine göre, Mısır için büyük önem taşıyor. Şazli, Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada “Mısır, Nil suyu meselesini ve kısmi de olsa her türlü gelişmeyi kırmızı çizgi olarak ele alıyor” dedi.

Sudanlı Afrika meseleleri uzmanı Dr. Muhammed Turşin, yaptığı açıklamada “Baraj, türbinleri ve iş istasyonlarını izlemek, herhangi bir hasara maruz kalmamasını sağlamak için düzenli bakım ihtiyacının yanı sıra nehrin her iki yakasını sulama açısından büyük önem taşımaktadır. Bu işler pek iyi gidiyor gibi görünmüyor” şeklinde konuştu.

2003 yılında Sudan, artık barajı 10 türbinden oluşan bir dizi türbin aracılığıyla 30,4 megawatt elektrik üretmek için kullanabilir hale getirdi. Bununla birlikte barajın Sudan için önemi, pompalarla sulamanın ötesine geçmeyecek şekilde sınırlı kalmış, Roseires Barajı’nın yükselmesiyle de azalmıştır.



Suyu silah haline getiren İsrail'in verdiği hasar korkunç

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP
TT

Suyu silah haline getiren İsrail'in verdiği hasar korkunç

Fotoğraf: AP
Fotoğraf: AP

İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarının geçen yıl şiddetlenmesinden bu yana, sağlık sisteminin çöküşüne, çocuklarda yetersiz beslenmenin hızla artmasına ve Filistinli sivillerin ölümüne trajik bir netlikle tanık olduk. Ancak Gazze Şeridi'ndeki Filistinliler temel su ihtiyaçlarını karşılamak için mücadele ederken, yeraltında daha sessiz bir kriz yaşanıyor.

Ekim 2023'ten önce bile Gazze'nin suyu krizdeydi. Yeraltı sularının en az yüzde 96'sı Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) standartlarına göre tüketime uygun görülmüyordu. Bu büyük ölçüde yeraltı sularının çıkarılmasına aşırı bağımlılıktan kaynaklanıyordu. Aşırı bağımlılık, çıkarılan suyun tuzdan arındırılmadan içilemez hale gelmesine yol açtı.

Araştırmamızın sonuçları ayrıca, 2022 itibarıyla Gazze Şeridi'ndeki hanelerin üçte birinden fazlasının bir önceki yıl su güvensizliği yaşadığını ve Batı Şeria ve Gazze'de ankete katılan yetişkinlerin yaklaşık dörtte birinin orta ila yüksek düzeyde su güvensizliği yaşadığına işaret ediyor. Ve durum sadece daha da kötüye gidecek.

Zaten kırılgan su altyapısı hem hedefli saldırılar hem de savaşın dolaylı etkileri nedeniyle tahrip oldu. İsrail'in insani yardım malzemelerine uyguladığı ablukalar temiz suyun (ve suyun tuzdan arındırılması ve dağıtımı için kritik önem taşıyan yakıtın) ihtiyaç sahibi kişilere ulaşmasını engellemekle kalmadı, İsrail Savunma Kuvvetleri, Hamas tünellerini deniz suyuyla doldurarak sorunu daha da kötüleştirdi ve muhtemelen yeraltı sularının tuzluluk oranını arttırdı.

Ek olarak, Gazze'de suyun arıtılması için yaygın kullanılan bir yöntem olan klor, "çift kullanımlı" (yani hem sivil hem de askeri amaçlar için yararlı) bir madde olarak kabul edildiğinden, Birleşmiş Milletler Yardım ve Çalışma Ajansı (UNRWA) eylülde az miktarda klor dağıtmasına rağmen Ocak 2024'ten bu yana Gazze'ye girmesine izin verilmedi.

Mevcut çatışma boyunca İsrail, Gazze'deki Filistinlilere insani yardım sağlama konusundaki yasal yükümlülüğünü defalarca yerine getirmedi. İsrail hükümetine ait bir su şirketi olan Mekorot'un işlettiği boru hatları aracılığıyla sınır ötesi su transferine getirilen kısıtlamalar, İsrail'den Gazze'ye akan suyun doğası gereği siyasi olduğu yönündeki acımasız gerçeğin altını çiziyor. Sonuçta siviller büyük ölçüde güvenli suya erişimden yoksun bırakılıyor ve bu da zaten vahim olan halk sağlığı krizini daha da derinleştiriyor.

Gazze'deki Filistinlilerin, mevcut su krizinin doğrudan bir sonucu olan arıtılmamış pis su göllerinden kaçınmaya çalışarak molozların arasında dikkatlice ilerledikleri yaygın görüntüleri şüphesiz görmüşsünüzdür. Bu, mevcut su krizinin doğrudan bir sonucu. Washington Post'a konuşan 6 çocuk babası Adel Abu Obeida, kendisinin ve ailesinin "kelimenin tam anlamıyla büyük bir pis su bataklığında yaşadığını" söyledi.

Hayal bile edilemez ama Gazze'deki pek çok kişi için günlük hareketlilik, yeterli drenaj olmadan sokaklarda durgunlaşan büyük atık su havuzlarından kaçınmanın yollarını bulmayı içeriyor.

Kanalizasyon sadece sokaklara değil, aynı zamanda başta Akdeniz olmak üzere çevreye de endişe verici miktarlarda boşaltılıyor. Mart 2024'te günde 60 bin metreküp (yaklaşık 24 olimpik yüzme havuzu) olduğu tahmin ediliyordu. Gazze Şeridi'ndeki hiçbir atık su tesisinin çalışmadığı bildiriliyor.

Yeterli atık su arıtımının olmaması ve içme suyu kaynaklarının kaçınılmaz olarak kirlenmesi, bireyleri patojenlere maruz bırakıp Filistinliler için ciddi sağlık riskleri yaratıyor. Trajik bir şekilde birçok gereksiz ölüm de buna dahil.

Viral karaciğer enfeksiyonu Hepatit A, atık su yaşam alanlarını kirlettiğinde kontrol edilmeden yayılabilir. Aşıyla önlenebilen bu enfeksiyon şiddetli ishale ve karaciğer iltihabına yol açarak sarılığa (gözlerin ve cildin sararması) neden olabilir.

DSÖ'nün tahminlerine göre, Ekim 2023'ten bu yana şüpheli akut Hepatit A vakalarının sayısı 100 bini  aştı. Bir önceki yıl Gazze Şeridi'nde bildirilen 100'den az vaka, bu sayının yanında devede kulak kalıyor.

Göçmen kamplarındaki menenjit salgınları da atık suyun yayılmasına bağlanıyor.

Bu yaz, uluslararası yetkililer Gazze'deki atık suda çocuk felci tespit edildiğini duyurdu ve bunu Ağustos 2024'te teşhis edilen ilk felç vakası izledi. Atık sularda yayılan ve genellikle savaş ve yerinden edilme ortamlarında görülen çocuk felcinin yeniden ortaya çıkması, Gazze'den yaklaşık 25 yıl önce ortadan kaldırılmış olması nedeniyle özellikle dikkat çekici. Benzer şekilde, kolera da ortaya çıkarsa daha da ölümcül olabilir.

Geçici bir çözüm olsa da temiz suyun yanı sıra yakıt, klor ve diğer su, sanitasyon ve hijyen (yıkama) malzemelerinin sağlanması için sınırsız insani yardım erişimine ihtiyaç var. Temiz suya erişime en çok ihtiyaç duyanları desteklemek için ev tipi su arıtma kitleri ve güneş enerjisiyle çalışan küçük ölçekli tuzdan arındırma sistemleri dağıtılmalı.

Yerel mühendislerin ve sanitasyon çalışanlarının hasarlı altyapıda gerekli onarımları yapabilecek kaynaklarla donatılması ve bunu yaparken güvenliklerinin sağlanması da kritik önem taşıyor.

Ancak uzun vadede altyapının yeniden inşa edilmesi gerekecek ve bu çabaya kimin öncülük edeceği ve hatta finanse edeceğine dair sorular şüphesiz bunun gerçekleşmesini geciktirecek.

Her ne kadar suyun silah haline getirilmesi kullanılması yeni bir şey olmasa da (benzer taktikler Ukrayna, Suriye, Etiyopya ve başka yerlerde de uygulandı) yine de uluslararası insancıl hukukun ciddi bir ihlali ve derhal ele almamız gereken bir konu. Su temel bir insan hakkı ve hızlı bir şekilde müdahale edilmezse, anlatılamayacak hasarlar ortaya çıkacak.

Brian Perlman, Johns Hopkins Üniversitesi'nde yüksek lisans öğrencisi ve UC Berkeley Gazetecilik Enstitüsü ve Berkeley Hukuk İnsan Hakları Merkezi mezunudur. Bu makaleye ayrıca Tulane Üniversitesi, Londra Hijyen & Tropik Tıp Okulu ve Twente Üniversitesi'nden su ve halk sağlığı uzmanları Dr. Shalean Collins, PhD; Dr. Zeina Jamaluddine, PhD ve Dr. Juliane Schillinger, PhD ve Harvard Tıp Fakültesi'nden bulaşıcı hastalıklar uzmanı Dr. Amir Mohareb, MD katkıda bulunmuştur.

Independent Türkçe