Filistin: Siyaset tekeli özeleştiri kültürünü engelliyor

New York'taki protestocular 18 Kasım'da Gazze'de ateşkes talep ediyor (AFP)
New York'taki protestocular 18 Kasım'da Gazze'de ateşkes talep ediyor (AFP)
TT

Filistin: Siyaset tekeli özeleştiri kültürünü engelliyor

New York'taki protestocular 18 Kasım'da Gazze'de ateşkes talep ediyor (AFP)
New York'taki protestocular 18 Kasım'da Gazze'de ateşkes talep ediyor (AFP)

Macid Kiyali

Hiçbir Filistinli yoktur ki, gerçek sömürgeci, yerleşimci, ırkçı ve saldırgan olan İsrail'in, bugün değilse yarın yenilmesini ve Filistinlilerin haklarını yeniden kazanmasını; özgürlüğünü, onurunu ve topraklarını bir kez ve sonsuza kadar geri almasını istemesin.

Bu nedenle Bazı Filistinlilerin telaş, duygu ve coşkularıyla tekfirci zihniyete (mümin/kafir) benzer şekilde vatansever-hain, devrimci-mağlup gibi yanlış ve zararlı ikiliklere bakış açılarında bazı farklılıklara yol açan tartışmaları, siyasete aykırıdır. Siyaset, hatalardan muaf olmayan insani bir eylemdir ve özellikle de bir siyasi varlığın kendi durumunu düzenlemesinden ziyade, halkın pahalı bedel ödemesini gerektiren siyasi veya mücadeleci bir seçenekle ilgiliyse katılım, inceleme, hesap verebilirlik, muhasebe ve eleştiri gerektirir.

Aslında eleştiriden kaçınmak, egemen grupların yarım yüzyıldır sürdürdüğü, hatta düşmanlıklarını Filistin toplumuna aktaran bir Filistin alışkanlığı haline geldi. Sonuç olarak, her görüş sahibi kişi, gerçeği elinde tuttuğuna ve Fırka-i Naciye (İlahi kurtuluşu kazanmış grup) olduğuna inanmaya başladı. Hatta, başkalarına ulusal kimlikler vermeyi veya onlardan almayı kendine hak görmeye başladı.

Filistin ulusal mücadelesinin yükselişiyle 1960'ların sonlarında ve 1970'lerde, eleştirinin, ‘kirli çamaşırları’ dışarıda yıkmamak bahanesiyle, fraksiyonel (veya kabilevi) çerçeveler içinde sınırlandırılması gerçekleşti. Bu, incelemeden kaçınmak ve sorumluluktan ve hesap verebilirlikten kaçmak için yapıldı. Unutulmamalıdır ki dışarıdakiler, politikaların formüle edilmesine, seçimlerin belirlenmesine ve ölüm kalım meselelerine karar verilmesine katılmalarına izin verilmeden bedel ödeyerek katılan insanlardır.

Ancak daha sonra eleştiriden duyulan memnuniyetsizlik artık sadece çerçevelere hapsedilme isteğiyle sınırlı kalmadığından, ‘savaş sesinin her şeyin üzerinde olduğunu’, hayal kırıklığını yaymamak veya ‘ümmetin kararlılığını zayıflatmayı’ (direniş ve muhalefet rejiminin ifadeleriyle) önlemek için artık yalnızca uygun zaman ve yerde sunulmasını gerektirdiğinden bu durum daha da kötüleşti. Bu ise liderlerin seçeneklerine bir tür kutsallık kazandırdı, ancak bunlar tüm halkı ilgilendiriyor. Unutulmamalıdır ki herhangi bir savaş öncesinde, sırasında ve sonrasında ve uzun Filistin deneyimi boyunca bu insanların sesleri bastırıldı veya gizlendi. Unutulmamalıdır ki gerçeklik, basit bir tanımdan daha karmaşık ve acı vericidir.

Özetle eleştiriden kaçınmak, ulusal harekette, örgütte, iktidarda ve fraksiyonlarda siyasi hayatı ortadan kaldıran bir zihniyetin ürünüdür. Bu zihniyet, bu kurumlarda ataerkil ve aşiret yapısını pekiştirdi. Bu durum, ‘işsiz kalma’ durumunu güçlendirdi ve lideri, yönetimi, fraksiyonu ve 'işvereni' destekleyen tabanı genişletti. İç demokrasi hareketlerinden yoksun kaldı. Örneğin, Demokratik Cephe Genel Sekreteri (50 yıldan fazla bir süredir), artık sonsuza dek Genel Sekreter oldu. Bu, 60 yıldır liderlik pozisyonunda olan ve bunun 18 yılını iktidarda geri kalanının, Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) ve el-Fetih Hareketi başkanı olarak geçiren Cumhurbaşkanı Mahmud Abbas için de geçerli!

Sonuç olarak, bu durum, Filistin Yönetiminin Ürdün'de, ardından Lübnan'da ve ardından işgal altındaki topraklarda olanlardan herhangi bir sorumluluk almaktan kaçınmasına yol açtı. Ayrıca, ulusal birlik çerçevelerinin (örgüt, iktidar ve fraksiyonlar) durumunun bozulmasına, etkinliğinin azalmasına ve popülaritesinin düşmesine de yol açtı. Bu, yönetimin silahlı mücadeleden halk ayaklanmasına, silahlı ayaklanmaya ve ardından müzakerelere kadar her aşamada izlediği seçeneklerden, başarısızlıklarından ve başarılarından sorumlu tutulmamasını da kapsıyor. Unutulmamalıdır ki, 58 yıllık ulusal bir hareketle karşı karşıyayız. Acı, pahalı ve zengin deneyimler içeren, fedakarlıklar ve kahramanlıklar içeren, Arap dünyasında en siyasileştirilmiş halk olarak bilinen bir halk için!

Anlaşılması gereken şey, siyasi çalışmada hiçbir şeyin kutsal olmadığıdır. Ne sloganlar ne yapılar ne de çalışma biçimleri. Hepsi halk için araçlardır. Yani, her şey, herhangi bir siyasi veya mücadele kararı veya seçeneğinden etkilenen çevre ile ilgili olduğu sürece incelemeye, denemeye, eleştiriye ve hesap verebilirliğe tabi olmalıdır.

“Gazze'deki Filistinlilerin üçte ikisi evsiz, bir damla su, bir lokma ekmek, biraz ilaca muhtaç durumda, Gazze'nin yarısı tamamen ya da kısmen yok oldu. İnsanlar yeni bir Nekbe'nin dehşetini yaşarken, kahramanlık ve fedakarlıklara tüm takdirle karşılık vererek ‘direniş iyidir’ demenin anlamı nedir?”

Eleştiri de muhalefet de siyasi çalışmanın bir parçasıdır. Objektif, akılcı ve sorumlu eleştiri, suçlamalar ve hakaretler alışverişi değil, siyasi varlıklara ve mücadele biçimlerine canlılık ve etkinlik kazandırır. Belirli hedeflere ulaşmak için en iyi ve en doğru yolları araştırmaya yardımcı olur. Çünkü asil meseleler asil söylemlere ihtiyaç duyar. Bu, daha faydalı, ikna edici ve toplumsal öz benliğe daha duyarlı bir yaklaşımdır. Bu nedenle, eleştiriyi yasaklamak, baskı ve yolsuzluk rejimleri ve otokratik partiler tarafından yaygınlaştırılan çarpık siyasi kültürün bir parçasıdır. Bu, seçeneklerine ve sloganlarına kutsallık kazandırmak ve egemenliklerini pekiştirmek için yapılır.

Örneğin Fetih Hareketi liderliği, kapsamlı yasal çerçevelerin (Ulusal Konsey ve hatta Devrim Konseyi) arkasında, Oslo Anlaşması'na (1993) vardığında kimseye danışmadı. Otorite, FKÖ ve Fetih liderliğini tek bir kişide birleştiren de oydu. Daha sonra, Filistin ulusal hareketini Ulusal Kurtuluş Hareketi’nden işgal altındaki bir otoriteye dönüştürdükten sonra, FKÖ’yü Otorite lehine kenara itti. Daha önce Ürdün ve Lübnan'daki deneyimlerinde tüm başarısızlıklardan sorumlu olan da oydu. Biraz da Hamas’ı eleştirelim. Musa Ebu Merzuk'un (Hamas'ın ilk siyasi büro başkanı) ‘Russia Today’ kanalında, Hamas'ın Gazze'de tünel inşa etmedeki başarısına rağmen Gazze halkını koruyacak bir şey düşünmemesine ilişkin sorusuna verdiği yanıt da bu kapsamda. Cevabı son derece hafif ve sorumsuzdu. Hamas'ın görevinin savaşçılarını korumak olduğunu, çünkü Gazze'deki Filistinlilerin çoğunun mülteci olduğunu ve sorumluluklarının Birleşmiş Milletler ve işgal devleti üzerinde olduğunu düşündüğü için böyle söylemişti.

Buraya, Hamas’ın Lübnan Temsilcisi Usame Hamdan'ın açıklamasını da ekleyebiliriz. Her basın toplantısında ‘direniş iyi durumda’ demekten vazgeçmiyor (ki bu elbette iyi bir şey). Ancak, Gazze'deki üçte iki Filistinlinin açıkta, su, ekmek veya ilaç olmadan yaşadığını ve Gazze'nin yarısının tamamen veya kısmen yıkıldığını unutuyor. Gerçek şu ki, gerçekliği olduğu gibi, olumlu ve olumsuz yönleriyle, güçlü ve zayıf yönleriyle itiraf etmekte hiçbir yanlışlık yoktur.  İnsanlar yeni bir Nekbe'nin dehşetini yaşarken, kahramanlık ve fedakarlıklara tüm takdirle karşılık vererek ‘direniş iyidir’ demenin anlamı nedir?”

Ayrıca bu bazı liderlerin, hiçbir şey yapmayan ve Nasrallah'ın ağzından, ‘saha birliği’ hakkındaki sevilen sözünü yıkan direniş ve direniş ittifakına teşekkür konuşmalarını eleştirmek için de faydalıdır. Artık direnişin tüm hedefi, saldırganlığı durdurmak (ki bu elbette iyi bir şeydir) değil de İsrail'in altındaki toprağı sarsmak ve onu saatler içinde yok etmek.

“Geçmişte, Ürdün ve Lübnan'daki fedai eylemleri efsaneleştirildi, ardından İlk İntifada, taş atan çocukların ayaklanması efsaneleştirildi ve şimdi, Gazze'deki Filistinliler, 40 günden fazla bir süredir yaşadıkları işkenceler, fedakarlıklar ve dehşetlerle efsaneleştiriliyor.”

Elbette, buradaki eleştiri, direnişin meşruiyetine değil, direnişin seçeneklerine ve biçimlerine yöneliktir. Bu seçenekler, çevredeki koşullara, imkanlara ve verilere, halkın tahammül gücüne, düşmanı tüketme ve birliğini parçalama yeteneğine uygun olmalı. Düşmanın, Filistin toplumunu tüketmesine ve varlığını yeni bir felaketle tehdit etmesine izin verilmemeli. Halk, su, ilaç ve ekmek parçası için yalvarmamalı.

Karşılaştırma için o savaştan sonra İsrail'e yönelik İsrailli eleştirinin azalmadığını not edelim. Hatta, Ilan Pappé gibi akademisyenler Filistinlilere desteklerini açıkladılar, İsrail'in iddialarını reddettiler ve Hamas savaşçılarının İsrail ordusuna saldırılar düzenleyebildikleri için hayranlıklarını dile getirdiler, ancak sivilleri hedef almalarını eleştirdiler.

İsrail'i en baskıcı ve vahşi işgal rejimi olarak gören Gideon Levy gibi birçok görüş sahibi, İsrail'in Gazze'deki Filistinlilere karşı giriştiği soykırım savaşını kınadı ve 7 Ekim olayını, İsrail'in Filistinlilere karşı uyguladığı işgal ve baskıcı politikalardan ayrı olarak görmeyi reddetti.

Kısacası, hiç kimse, hiçbir seçenek veya hiçbir slogan kutsal veya eleştirinin üzerinde değildir. Hepsi, insanların kültürlerine, arzularına ve çıkarlarına göre konum ve eylemlerinin sonucudur. Ulusal, siyasi ve ahlaki hareketlerin siyasi ve ahlaki güvenilirliği kendilerini eleştiri, sorgulama ve hesap verebilirlik altına koyma istekliliğinden gelir. Bu, kendinden eminliğinin, halkına bağlılığının ve savunduğu özgürlük, onur ve adalet değerlerine olan sadakatinin bir kanıtıdır.

Hatırlatmak gerekirse, geçmişte Ürdün ve Lübnan'daki fedai eylemleri efsaneleştirildi, ardından İlk İntifada, taş atan çocukların ayaklanması efsaneleştirildi ve şimdi, Gazze'deki Filistinliler, 40 günden fazla bir süredir yaşadıkları işkenceler, fedakarlıklar ve dehşetlerle efsaneleştiriliyor. Unutulmamalıdır ki, onlar, umut edilen bir zafer ile yeni bir Nekbe arasında, yaşam ile ölüm arasında, kahramanlık ile trajedinin sınırlarında mücadele ediyorlar.

Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.



Gazze'de İç Güvenlik yetkilisi Zemzem’e suikast: İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı

Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
TT

Gazze'de İç Güvenlik yetkilisi Zemzem’e suikast: İçişleri Bakanlığı soruşturma başlattı

Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)
Yarbay Ahmed Zemzem, silahlı kişilerin arabasına açtığı ateş sonucu öldürüldü (Filistin Enformasyon Merkezi)

Filistin Enformasyon Merkezi, Gazze Şeridi'ndeki İç Güvenlik Teşkilatı yetkililerinden Yarbay Ahmed Zemzem’in bu sabah Gazze Şeridi'nin orta kesiminde yer alan Megazi Mülteci Kampı’nda silahlı kişiler tarafından düzenlenen silahlı saldırıda öldürüldüğünü bildirdi.

Gazze İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan kısa basın açıklamasında, ilgili makamların Yarbay Ahmed Zemzem suikastıyla ilgili ‘derhal soruşturma başlattığı’ ve suikasta karışan şüphelilerden birini tutukladığı, diğer şüphelilerin izini sürme çabalarının ise devam ettiği belirtildi. Açıklamada olayın arkasındaki koşulları ve nedenleri ortaya çıkarmak için çalışmaların sürdürüldüğü ifade edildi.

Olay, İsrail ordusunun dün akşam Gazze şehrinin batısındaki er-Raşid Caddesi’nde bir araca düzenlenen baskında Hamas'ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları liderlerinden Raid Saad'ı öldürdüğünü açıklamasının üzerinden 24 saat geçmeden meydana geldi. İsrail, Saad'ın öldürüldüğü saldırıyla, Gazze'deki ateşkes anlaşmasını bir kez daha ihlal etti.


Cezayir’de Kabiliyeliler ‘MAK’ ayrılıkçı projesine karşı birleşti

Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
TT

Cezayir’de Kabiliyeliler ‘MAK’ ayrılıkçı projesine karşı birleşti

Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)
Bejaia'da ayrılıkçı projeye karşı düzenlenen miting sırasında aktivistler (Özel hesaplar)

Cezayir’de Kabiliye bölgesi, ayrılıkçı “MAK” hareketinin Fransa’da ilan etmeyi planladığı “bağımsız Kabiliye devleti” girişimine karşı dikkat çekici bir toplumsal mobilizasyona sahne oldu. Cezayir yönetiminin, ülkenin toprak bütünlüğünü hedef almakla suçladığı bu girişime karşı bölgede çeşitli protesto ve farkındalık faaliyetleri gerçekleştirildi.

Başkent Cezayir’in yaklaşık 250 kilometre doğusunda bulunan ve Kabiliye’nin en büyük kentlerinden biri olan Becaia (Bejaia) vilayetinde, vatandaşlar ve yerel aktörler ulusal birliğe zarar verecek her türlü projeye karşı olduklarını ortaya koyan çok sayıda inisiyatif gerçekleştirdi. Kent genelinde çok sayıda ev ve iş yerinin cephelerine Cezayir bayraklarının asıldığı gözlemlendi.

Becaia Gençlik ve Spor İl Müdürlüğü tarafından “Cezayir tek ve bölünmezdir” sloganıyla düzenlenen, ulusal bayraklarla süslenmiş araçlardan oluşan bir konvoy, kent merkezinden hareket ederek çeşitli cadde ve köyleri dolaştı. Öte yandan Becaia Üniversitesi öğrencileri yayımladıkları bildiride, ayrılıkçı MAK hareketinin projesini reddettiklerini belirterek, “Cezayir’in birliği ve egemenliğine” olan bağlılıklarını vurguladı.


HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
TT

HDK, Güney Kordofan'daki BM karargahına saldırdı: Altı Bangladeşli asker öldürüldü

Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)
Sudan'ın kuzeyindeki bir beldede devriye gezen HDK üyeleri (Arşiv - AP)

Sudan’da Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine insansız hava aracı (İHA) ile düzenlediği bir saldırıyla şehirdeki Birleşmiş Milletler (BM) karargahını hedef aldı. Saldırıda en az altı Bangladeşli asker öldürüldü. Öte yandan şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

BM Abyei Geçici Güvenlik Misyonu (UNISFA) tarafından yapılan açıklamada, Kadugli'deki BM merkezine düzenlenen İHA’lı saldırıda ‘altı askerin öldürüldüğü ve altı askerin yaralandığı’ duyuruldu. UNISFA tüm kurbanların Bangladeşli olduğunu ekledi.

Öte yandan Bangladeş Başbakanı Muhammed Yunus, yaptığı açıklamada olaydan dolayı ‘derin üzüntüsünü’ dile getirdi.

BM Genel Sekreteri António Guterres ise Sudan'daki UNISFA askerlerine yönelik saldırıların ‘haksız ve savaş suçu niteliğinde’ olduğunu vurguladı.

Guterres, sosyal medya platformu X hesabından yaptığı paylaşımda, UNISFA askerlerini hedef alanlardan hesap sorulması çağrısında bulundu.

Sudan Egemenlik Konseyi saldırıyı kınadı

Öte yandan Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi.

Konsey tarafından yapılan açıklamada, ‘korunan bir BM tesisini hedef almanın, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanış ve suç teşkil eden bir davranış olduğu, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe saydığı’ vurgulandı.

sd
Sudan ordusu komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan (AFP)

Saldırıdan HDK’yı sorumlu tutan konsey, BM ile uluslararası topluma BM tesislerinin korunması için ‘kararlı tutumlar ve caydırıcı önlemler almaları’ çağrısında bulundu.

HDK dün, kuşatma altındaki Güney Kordofan eyaletinin yönetim şehri Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenleyerek BM karargahını hedef aldı ve en az altı sivili öldürdü. Bunun üzerine şehirdeki bazı insani yardım kuruluşları ve BM ajansları, kötüleşen güvenlik durumu nedeniyle personelini tahliye etmeye başladı.

Sudan Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi, saldırıyı ‘uluslararası insani hukukun ciddi bir ihlali ve açık bir ihlali’ olarak nitelendirdi. Konsey tarafından yapılan açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Korunan bir BM tesisini hedef almak, organize terörizme eşdeğer tehlikeli bir tırmanma ve suç teşkil eden bir davranış olup, uluslararası hukuku kasıtlı olarak hiçe sayma ve insani yardım ve uluslararası misyonların çalışmalarını doğrudan tehdit etme anlamına gelir.”

dfrgt
BM Genel Sekreteri António Guterres (Reuters)

HDK, bu saldırıyı, BM Genel Sekreteri António Guterres’in HDK’yı ‘kötü güçler’ olarak nitelendirdiği, HDK’nın ise BM'yi ‘çifte standart’ uygulamakla suçladığı açıklamasından iki sonra gerçekleşti.

Birçok kaynak, HDK'nın Kadugli şehrine İHA’lı saldırı düzenlediğini bildirdi. Şehirde dumanlar yükseldiği görüldü. Fransız Haber Ajansı AFP’ye konuşan bir sağlık kaynağı, BM karargahına düzenlenen İHA’lı saldırıda en az altı sivilin öldüğünü söyledi.

Bölge sakinleri kaçıyor

Sudan merkezli bir haber sitesi, HDK'ya bağlı Sudan Kurucu İttifakı’nın (Te’sis) perşembe günü Kadugli sakinlerine askeri çatışma ve operasyon bölgelerini terk etmeleri çağrısında bulunduğunu aktardı. Haberde, bu çağrının bölge sakinleri tarafından geniş çapta dikkate alındığı, bu göç dalgasının savaşın patlak vermesinden bu yana en büyük dalga olduğu ve bölgeden kaçanların çoğunluğunun kadınlar, çocuklar ve yaşlılar olduğu belirtildi.

Al Sudania News sitesi, Sudan Kurucu İttifakı liderinin yaptığı açıklamada, ittifakın ‘sivilleri korumaya ve Kadugli'den gönüllü tahliyeleri kolaylaştırmaya tam olarak kararlı olduğunu’ söylediğini aktardı.

İttifak lideri, ‘tüm vatandaşlara hayatlarını korumak için çatışmalardan uzak durmaları çağrısını’ yineledi.

Bu gelişmeler yaşanırken Güney Kordofan eyaletinde askeri çatışmalar daha fazla bölgeye yayılıyor ve bunların sivillerin insani durumuna etkisi konusunda endişeler artıyor.

Sudan Ordusu, Güney Kordofan eyaletindeki Kadugli, Dilling ve Abu Jubayhah olmak üzere son üç şehri kontrol ediyor.

Sudan Kurucu İttifakı, geçtiğimiz temmuz ayında, Muhammed Hasan et-Taişi liderliğinde paralel bir hükümetin kurulduğunu açıklayan HDK'nın da dahil olduğu bir siyasi ittifak.

Hartum'da kitlesel gösteriler düzenlendi

Öte yandan dün binlerce Sudanlı, başkent Hartum ve ülkenin diğer şehirlerinde kitlesel gösteriler düzenleyerek, HDK'ya karşı savaşan orduyu destekledi. HDK ise, ülkedeki savaşı sona erdirmek için gösterdiği çabaları boşa çıkarmak amacıyla uluslararası toplumun önünde vatandaşları istismar etmemesi konusunda uyarıda bulundu.

Yürüyüşler, Sudan ordusu ile birlikte savaşan silahlı gruplar ve İslamcı hareketlerle koordineli olarak Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi’nin çağrısı üzerine düzenlendi.

efrgt
Cumartesi günü Port Sudan'da ordu yanlısı yürüyüş (AFP)

Seferberlik ve Halk Direnişi Yüksek Komitesi lideri Korgenereal Beşir Mekki el-Bahi, geçtğimiz ay, Kordofan’ın tüm cephelerinde orduyu desteklemek için genel seferberlik ilan edildiğini ve bazı eyaletlerde eğitim kamplarının açıldığını duyurdu.

Bahi, komite tarafından yayınlanan açıklamasında şunları söyledi:

“Bu yaygın halk ayaklanması, Sudan halkının gerçek iradesini yansıtıyor ve ulusal devlet kurumlarının üzerinde hiçbir meşruiyet olmadığını teyit ediyor.”

Şarku’l Avsat, aralarında Hartum, Port Sudan, Medeni, Dongola, Sennar ve Halfa’nın bulunduğu, Sudan ordusunun kontrolündeki eyaletlerin başkentlerinde düzenlenen yürüyüşleri yerinde takip etti.

HDK'nın yaygın ihlallerine tanık olan El Cezire eyaletinin merkezindeki onlarca belde ve küçük köyde de dayanışma gösterileri düzenlendi.

Protestocular, Sudan ordusuna destek çağrısı yapan pankartlar açarken ‘Tek ordu, tek halk’ sloganları attı. Bazı protestocular ise HDK'nın terör örgütü olarak sınıflandırılması çağrısında bulunan sloganlar attı.

Öte yandan başta Sivil Demokratik Devrimci Güçler İttifakı (Sumud) olmak üzere savaş karşıtı güçler, ‘Barışa ve demokrasiye evet. Savaşa, askeri yönetime hayır’ sloganıyla sosyal medyada yaygın olarak paylaşımların yapıldığı bir kampanya başlattı.