İsrail'de çatışmaya son verilmesi çağrısında bulunan ‘seslerde’ gözle görülür artış

‘Aklın sesi’ olan bir grup siyasi ve askeri personel, ‘Hamas'ı yok etmenin’ mümkün olmadığını, gerekli olanın ‘siyasi girişim’ olduğunu söylüyor.

İsrail’in hava saldırıları sonucu yerle bir olan Gazze Şeridi'nden. (AFP)
İsrail’in hava saldırıları sonucu yerle bir olan Gazze Şeridi'nden. (AFP)
TT

İsrail'de çatışmaya son verilmesi çağrısında bulunan ‘seslerde’ gözle görülür artış

İsrail’in hava saldırıları sonucu yerle bir olan Gazze Şeridi'nden. (AFP)
İsrail’in hava saldırıları sonucu yerle bir olan Gazze Şeridi'nden. (AFP)

Gazze Şeridi'ndeki ateşkesin genişletilmesi ve İsrail ile Hamas arasında esir değişimi anlaşmalarının artırılması yönündeki konuşmaların ortasında, Tel Aviv'de savaş retoriğine son verilmesini ve iki halk arasındaki çatışmayı sona erdirmek için fırsatlar aranmasını talep eden ‘aklın sesleri’ olarak tanımlanabilecek sesler, fark edilir derecede yükselmeye başladı. Bu, Washington ve Arap başkentlerindeki arabuluculara, tıpkı kendi halklarının çıkarlarını ve yeni nesillerin geleceklerini düşünen liderlerin parladığı durumlarda olduğu gibi, bölgenin yaşadığı felaketi umuda dönüştürme olanağı sağlıyor.

Bu ses, intikama dayalı radikal söylemlerden rahatsız olan bir grup eski siyasi ve askeri lider ile bazı yazarlar tarafından yükseltiliyor. Söz konusu radikal söylemler, “Hamas'ı yok etmek, Gazze Şeridi'ni tamamen işgal etmek ve halkını sınır dışı etmek” gibi zoraki hedefler koymakta ısrar ediyor.

rthrty
İsrail'in Han Yunus'a yaptığı saldırılar sonucu ortaya çıkan yıkımdan. (Reuters)

Bu liderler içinden öne çıkanlar arasında, Binyamin Netanyahu hükümetinde Savunma Bakanı ve Genelkurmay Başkanı olarak görev yapan ve İsrail tarihinde en fazla askeri madalyanın sahibi olarak kabul edilen eski Başbakan Ehud Barak da bulunuyor. “Pek çok savaşa katılmış ve kan dökmenin anlamını bilen kendi kuşağının, gücün de sınırları olduğuna inandığını” ifaden eden Barak, dün Haaretz gazetesinde yayınlanan makalesinde şu ifadeleri kullandı:

İyi insanların, güvenliğimizin İsrail'in Gazze Şeridi üzerindeki tam ve kalıcı kontrolüne bağlı olduğunu düşünmesine neden olan bu bariz çelik mantıkla birlikte, bu düşünce onları Lübnan'ı, ardından Suriye'yi ve belki de tüm bölgeyi kontrol etme ihtiyacına sürükleyecektir. Sonuç olarak Binyamin Netanyahu liderliğindeki bir hükümetin, İsrail'in stratejik konumuna ciddi zararlar vereceği ve sonu olmayan bir savaşa yol açacağı sonucuna varılmıştır. Bu büyük bir zarardır. Netanyahu, zayıflığının sonuçları onarılamaz hale gelmeden görevinden istifa etmeli. Mevcut şartlarda Netanyahu, Itamar Ben Gvir ve Bezalel Smotrich'in olmadığı geniş bir ulusal birlik hükümetine ihtiyacımız var. Ancak dışsal ve saptırıcı düşüncelerden uzak, sorumlu ve kararlı davranacak bu hükümet, İsrail'in savaşı zaferle bitirmesine rehberlik edebilir.

xsdcfr
İsrail askerleri Salı günü Lübnan'ın kuzey sınırına yakın Kiryat Shmona'da askeri tatbikat sırasında. (AFP)

Makalenin devamında Barak şunları yazdı:

İki aylık savaşın ardından belirleyici noktaya yaklaşıyoruz. İsrail ordusunun Gazze Şeridi'nin kuzeyinde net başarıları var. Ancak Hamas güneyde dağılmaktan çok uzak ve kuzeyde de yeteneklerini sürdürüyor. Hamas'ın askeri ve otoriter yeteneklerini yok etme hedefinin tamamlanması gerekli, ancak bunun için aylar ve belki de daha fazlası gerekecek. Mevcut durumda pratik saat ile politik saat senkronize değil. Eyleme geçmenin uluslararası meşruiyeti hızla tükeniyor. ABD ile bile gerilim kapalı odalarda yükseliyor ve patlayabilir. Kaçırılan insanların serbest bırakılması, Hamas'ı yok etmekten daha önemli değil ama daha acil ve en yüksek önceliğe sahip olmalı. Netanyahu'nun savaşı yönetmedeki başarısızlığı, önümüzdeki gün net bir pozisyon olmadan zafere ulaşılamayacağının farkına varılmamasından kaynaklanıyor. Netanyahu, Batı Şeria'yı alevlendirmeye çalışan kundakçılar Itamar Ben Gvir ve Bezalel Smotrich'le hâlâ kutsal olmayan bir ittifaka bağlı. Bu iki isim, Netanyahu’nun derhal görevden alınması yönündeki taleplere karşı ona koruma sağlıyor. Ama temelde İsrail'in tam kontrolünü yeniden ele geçirme ve Gazze Şeridi'nin sorumluluğunu üstlenme vizyonunu empoze etmek için İsrail'in kendilerine olan bağımlılığını istismar ediyorlar. Bu süreç, büyük olasılıkla Gazze bataklığında boğulmak, yıllarca süren çatışma ve kayıplar, ABD yönetimiyle kriz, Mısır ve Ürdün'le ilişkilerin, İbrahim Anlaşmaları'nın ve Suudi Arabistan'la normalleşme fırsatının tehlikeye atılması anlamına geliyor.

hy6uk

Yedioth Ahronoth'un başyazarı Nahum Barnea ise şunları yazdı:

Hamas'ın tasfiyesi konusunda her gün yüksek sesle açıklamalar yapmak yerine ses tonunu alçaltmak daha iyidir. Bu sadece İsrail kamuoyunun değil, kaçırılan insanlarla ilgili anlaşmalarda arabuluculuk yapmamız gereken Amerikalıların, Mısırlıların ve Katarlıların da kafasını karıştırıyor. Güvenilirlik müzakerelerde hayati bir unsurdur. Hamas ateşkes istedi. Bu onlar için işe yaradığı gibi İsrail ordusu için de işe yarıyor. Ateşkes, İsrail ordusunun kara harekatının ilk üç haftasında ortaya çıkan kusurları ve eksiklikleri gidermesine olanak tanıyor. 7 Ekim'den bu yana bizimle birlikte olan sorunları keşfetmemize olanak sağlıyor. Her şeyden önce de savaştan sonra ne olacağı meselesinde. Durum istikrara kavuştuktan sonra İsrail Gazze'de nasıl bir gerçeklik arıyor? Hükümet mevcut yapısıyla bu konuda gerekli kararları alabilecek mi? Yapabileceği çok şüpheli.

ghhjty
Gazze şehrinde meydana gelen yıkımdan bir görüntü (AP)

Dror Yemini, Yedioth Ahronoth'ta ‘Saldırgan açıklamalara son’ başlığıyla şunları yazdı:

Hamas ortadan kaldırılmalı, kökünden sökülmeli, yok edilmeli. Hamas'tan hayatta kalanlar, Nürnberg Duruşmaları’nda konuşulan bir formüle karşı çıkmak zorunda kalacak. Çünkü Hamas'ın ideolojisi, kelimenin tam anlamıyla bir Nazi ideolojisidir. Ancak İsrail'in mücadeleyi sürdürebilmesi için uluslararası desteğe ihtiyacı var. Durumu bilmeyen on milyonlarca insanın desteğine ihtiyacı var. Ayrıca Arap ve İslam dünyasında Müslüman Kardeşler'e sıcak bakmayan milyonların desteğine de ihtiyacımız var. ABD Kongresi’nin desteğine ihtiyacımız var. İşte tam da bu yüzden İsrail çıkmazı kırmalı ve oyunun kurallarını değiştirmeli. ‘Savaşın var gücüyle sürdürülmesi’ ve ‘ateşkesin sona erdirilmesi’ gibi gösterişli açıklamalar yerine, İsrail'in savaşın devam etmesini istemediğini tam olarak söylemek gerekiyor. İsrail ateşkes teklif ediyor. Elbette, Gazze Şeridi'nin askerden arındırılması, kaçırılanların tümünün iade edilmesi ve Hamas aktivistlerinin Gazze Şeridi'ni terk etmesi koşuluyla. Tepkinin ne olacağını zaten biliyoruz. Uluslararası kamuoyunda İsrail'e stratejik üstünlük kazandıracak olan da tam olarak budur. Elbette mücadeleye devam etmek için daha fazla zaman gerekiyor.

dfegrt
Yahudi bir din adamı, Gazze Şeridi'ndeki savaşa katılan İsrail askerlerini kutsuyor. (EPA)

Prof. Dr. Tom Mehager, Haaretz gazetesinde ‘Zafer olmayacak, Hamas'ı yok etmeyeceğiz, siyasi girişim gerekiyor’ başlıklı yazısında şu ifadeleri kulandı:

Belki de görünüşte iyimser bir senaryoda İsrail, birkaç ay içinde Hamas'ı yenecek ve Hamas otoritesi çökecek. Ancak bu yeni gerçeklikte Gazze Şeridi ve sakinleri üzerindeki kontrolün sürdürülmesinin sorumluluğu İsrail'e ait olacak. Bu güçlü şokun güvenlik getirip getirmeyeceği ve hatta ayrılık sürecinden önce Gazze Şeridi'nden ve Güney Lübnan'dan bildiğimiz gibi kalıcı bir çatışma ve kayıp durumunu devam ettirip ettirmeyeceği konusunda şüpheler var. Bu nedenle, Gazze Şeridi'ne ve onun yoksul sakinlerine ne kadar acımasız darbe indirirsek indirelim, zafer kazanamayacağımızı kabul etmenin zamanı geldi. Acı gerçek şu ki Hamas ve onun ardından Hizbullah, İsrail'i kendi saldırı girişimleri ve bizim korkunç başarısızlığımızla başlayan bir savaşa sürükledi. Askeri operasyonlar, içinde bulunduğumuz siyasi durumu değiştirmede başarılı olamayacak. Peki ne yapmalı? Öncelikle bir ateşkes tesis etmek, kaçırılan tüm insanları serbest bırakmak için kapsamlı bir anlaşma yapmak ve başarısızlığın sorumlularını mümkün olan en kısa sürede sorumlu tutmak için çalışmalıyız. Bundan sonra Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nde yaklaşık 15 yıl gibi uzun vadeli bir ateşkes karşılığında bir Filistin devleti kurmayı taahhüt etmeli ve bu taahhüdü uygulamaya çalışmalıyız. Bu teklif Araplar, ılımlı Arap dünyası ve Filistin Yönetimi tarafından desteklenecek. Hamas liderleri de daha önce benzer bir plan önerdiği için Hamas'ın bu girişime katılmaktan başka seçeneği kalmayacak. Filistin halkının yok olmayacağının, burada güven içinde yaşamanın yolunun, onların haklarının ve meşru bağımsızlık taleplerinin tanınmasından geçtiğinin anlaşılmasından kaynaklanan bir İsrail siyasi girişiminin zamanı geldi.



Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
TT

Netanyahu, yeni Suriye’yi diplomasiyle değil bombalarla karşılıyor: İsrail, yeni Şam yönetimini barış ortağı değil kontrol edilmesi gereken hedef olarak kodluyor

Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)
Başbakan Binyamin Netanyahu, 19 Kasım'da Suriye ile olan tampon bölgeyi, savunma, dışişleri ve güvenlik yetkilileri eşliğinde ziyaret etti (İsrail Başbakanlık Ofisi)

Kasım 2025’in yağmurlu bir gecesinde, İsrail ordusunun Ramallah’ın kalbine yönelik baskını sürerken, başkanlık binasına birkaç metre mesafedeki bir noktada oturan üst düzey bir Filistinli yetkili acı bir tebessümle şunu söyledi:
“Şu an Filistin hakkında konuşmak istemiyorum. İsrail’i sömürgeci bir devlet olarak tanımlayan ezber cümleleri de tekrar etmeye niyetim yok. Şu anda konuşmak istediğim şey Suriye.”

Yetkiliye göre Suriye, Başbakan Binyamin Netanyahu’nun yalnızca gerçek bir barışı istemediğinin değil, komşu devletleri de görmek istemediğinin en açık kanıtı haline geldi. Zira Şam’daki yeni siyasi liderlik, İsrail’e karşı savaş ya da düşmanlık istemediğini açıkça ilan etmiş olmasına rağmen, İsrail Suriye topraklarını son derece sert askerî operasyonlarla ihlal etmeyi sürdürüyor.
Filistinli yetkili şöyle devam ediyor:
“Hamas 7 Ekim 2023’te savaşı başlattı, Hizbullah İsrail’i vurdu, Husiler İran’ın teşvikiyle ‘destek savaşına’ katıldı… Fakat Suriye tam tersine çatışmanın dışında kalmayı seçti; hatta çok daha fazlasını yaptı.”

“İsrail için bir tehdit yok”

Saldırganlığı caydırma operasyonlarının sonrası Şam’da kontrolü devralan yeni yönetim, İsrail dahil komşu hiçbir ülkeye tehdit oluşturmadığını açıkladı.
Bununla birlikte Beşşar Esed rejiminin çökmesi ve İran ekseninin bölgedeki en stratejik üssünü kaybetmesi, Suriye ile İsrail arasında çıkarların kesiştiği yeni bir dönemi mümkün kılabilirdi.

Filistinli yetkili, “İsrailliler sanki bu gerçekleri unuttu. Suriye artık İran milislerinin oyun alanı değil” diyor.

Bu süreçte ABD, Türkiye ve Azerbaycan, iki taraf arasında arabuluculuk yapmaya hazır olduklarını bildirerek, sınırların tamamen güvenli hâle gelmesini sağlayacak güvenlik düzenlemeleri için müzakerelere davet etti. İsrail’in çekincelerine rağmen Suriye, doğrudan görüşmelere dahi razı oldu. Nitekim Dışişleri Bakanı Esad el-Şeybani ile İsrail Stratejik İşler Bakanı Ron Dermer arasında altı toplantı gerçekleştirildi.

İsrail kaynaklarına göre Şam, kapsamlı bir anlaşmaya ulaşmak adına büyük esneklik gösteriyor. 1967 ve 2024’te işgal edilen tüm toprakların iadesi karşılığında tam barış anlaşmasına hazır; fakat ara formüller de değerlendiriliyor. Bunlar arasında Golan’ın 15 yıla kadar İsrail’e kiralanması veya 1974 sınırlarına dönüşü öngören bir güvenlik mutabakatı da var.

Aynı kaynaklar,  yeni yönetiminin “İbrahim Anlaşmaları”na katılmaya da sıcak baktığını, bunun İsrail’in 1948’den bu yana hayalini kurduğu tarihi bir açılım olacağını belirtiyor.

İsrail’in karşılığı: İşgal ve hava saldırıları

Tehdit politikasını seçen İsrail, Aralık 2024’ten bu yana yeni yönetimin nefes almasına fırsat vermeden askerî havaalanları ve üsleri hedef alan yaklaşık 500 hava saldırısı düzenledi. Suriye’nin savunma kapasitesinin yüzde 85’ini yok eden İsrail, 450 km²’lik Suriye toprağını işgal ederek genişliği 7 km’yi aşan hat boyunca, Şeyh Cebel'den Dera’ya kadar ilerledi. Bazı bölgelerde 20 km derinliğe kadar kara harekâtı yürüten İsrail 9 askerî üs kurdu.

frgt
Netanyahu, Salı günü Suriye'deki tampon bölgedeki İsrail güçlerini denetledi (AP)

İsrail ayrıca, “Dürzi müttefikleri koruma” gerekçesiyle iç çatışmaları körükledi. Oysa İsrail’deki Dürzi vatandaşlar bizzat İsrail hükümetleri tarafından ayrımcılığa maruz kalıyor.
Tel Aviv yönetimi, Şam’ın yeni liderliğini Nusra Cephesi bağlantıları üzerinden karalamaya çalışsa da, geçen yıllarda bizzat İsrail ordusuna bağlı sahra hastaneleri ve Safed, Hayfa, Tel Aviv’deki çeşitli merkezlerin çok sayıda Nusra üyesini tedavi ettiği biliniyor.

Netanyahu’yu kim durdurabilir?

Son günlerde İsrail’de ortaya çıkan bilgiler, ABD Başkanı Donald Trump’ın İsrail’e ve Netanyahu’ya “Suriye politikasındaki yanlışları” nedeniyle sert bir uyarıda bulunduğunu gösteriyor.
Trump’ın, Suudi Arabistan ve Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın talebi üzerine, Şam’daki yeni yönetimle daha olumlu bir yaklaşım benimsemeye yöneldiği ifade ediliyor.

frgt
Suudi Veliaht Prensi Muhammed bin Selman, Trump ve Eş-Şara'nın Suriye'ye uygulanan yaptırımların kaldırılmasını görüşmek üzere Riyad'da geçen mayıs ayında gerçekleştirdiği toplantıdan bir kare (SPA)

Trump, İsrail’in attığı adımların “yanlış ve mantıksız” olduğunu düşünürken, birçok analist Netanyahu’yu dizginleyebilecek tek gücün Trump yönetimi olduğuna inanıyor.
Ancak bunun sahadaki sonuçlarının görülmesi zaman alabilir. Bu arada şu soru giderek daha sık soruluyor: “İsrail, Suriye ile böyle bir şekilde davranarak bölgesine nasıl bir mesaj veriyor?”


Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
TT

Suriye Dışişleri Bakanlığı SDG'nin, kontrolü altındaki bölgelerde kurtuluş kutlamalarını engellemesine tepki gösterdi

Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)
Yerel halkın, devrik Cumhurbaşkanı Beşşar Esed döneminde eski bir güvenlik merkezi olduğunu söylediği Kamışlı'daki bir kafeterya (Reuters)

Suriye Dışişleri Bakanlığı'nda Amerikan işlerinden sorumlu yetkili Kuteybe İdlibî, Suriyelilerin, Esed rejiminden kurtuluşunun ve devrilmesinin birinci yıl dönümü dolayısıyla kutlamalar yapmasını, kontrolü altındaki bölgelerde engelleyen Suriye Demokratik Güçleri’ne tepki gösterdi.

İdlibi, Suriyelilerin ulusal tarihlerinde önemli bir anı kutlamalarını engelleyen herhangi bir yapının, demokratik olduğunu veya halkı temsil ettiğini güvenilir bir şekilde iddia edemeyeceğini savundu. Meşru sevinç ifadesinden korkan bir yapı, onlar adına konuştuğunu iddia edemez; özgürlük bölünemez.

SDG cumartesi günü yayınladığı genelgeyle, "Saldırganlığı Caydırma " savaşının zaferinin ve Esad rejimi ile ona bağlı güvenlik ve askeri teşkilatının devrilmesinin birinci yıldönümü olan 7 ve 8 Aralık tarihlerinde zaferin yıldönümü dolayısıyla yapılacak toplantı ve kutlamaları yasakladı.

sdfgr
Suriye Demokratik Güçleri'nin, kontrolü altındaki Suriye bölgelerinde halk kutlamalarını yasaklama kararı

Suriye İçişleri Bakanlığı Sözcüsü Nureddin el-Baba, SDG'nin rejimin devrilmesini anma kutlamalarını iptal etme kararını eleştirdi. Medya açıklamalarında, yasağın SDG'nin Suriye hükümetine karşı oynadığını iddia ettiği rolü, yani DEAŞ ile mücadeleyi yerine getirmedeki başarısızlığını gösterdiğini belirtti. Baba, SDG'nin "ülkenin kuzeydoğusundaki ulusal gruplardan endişe duyduğunu ve bu kutlamanın, adaletsiz yasalarına ve oradaki Suriyelilere yönelik sınırsız uygulamalarına karşı bir isyana dönüşebileceğinden korktuğunu" ifade etti.

Kararı, "İran ve PKK unsurlarının milisler içinde karar alma süreçlerindeki hakimiyetinin göstergesi" olarak nitelendirdi.

Aktivistler tarafından yayınlanan fotoğraflarda, SDG güçlerinin, kutlama yürüyüşlerini engellemek için Suriye'nin kuzeyindeki Rakka meydanlarına orta menzilli silahlar ve keskin nişancılar konuşlandırdığı görülüyor.

Suriye devriminin başlangıcında kurulan "Rakka Sessizce Katlediliyor" hesabı, SDG'nin dün Rakka ilinin batısındaki Tabka kentinde 13 çocuğu gözaltına aldığını bildirdi. Çocukların çoğu 15 yaş ve altındaydı ve gözaltına alma sebebinin şehir duvarlarına SDG karşıtı yazılar yazılması nedeniyle yapıldığı bildirildi. Hesapta, göz altıların SDG tarafından şehrin çeşitli mahallelerinde düzenlenen bir dizi baskınla eş zamanlı olarak yapıldığı belirtildi.

Aynı bağlamda, sosyal medyadaki Suriye hesapları, SDG'nin son saatlerde Suriye Cezire bölgesinin çeşitli yerlerinde, Haseke ve Kamışlı'da "Suriye hükümetine destek verdikleri ve yabancı kuruluşlarla iş yaptıkları" suçlamasıyla 17 kişiyi hedef alarak yaygın gözaltı operasyonları yürüttüğünü ifade etti.


Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
TT

Moskova Esed sonrası Suriye’de kaybetti mi? Rusya’nın Suriye’deki yeni oyun planı nasıl olacak?

Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)
Putin ve Esed, Aralık 2017'de Lazkiye yakınlarındaki Hmeymim Hava Üssü’nde düzenlenen askerî geçit törenine katıldı. (AFP)

Suriye’de 8 Aralık sabahı yaşanan büyük dönüşümün hemen ardından, özellikle Batı’da Rusya’nın son on yılda ülke içinde elde ettiği kazanımları zayıflatacak ağır bir darbeyle karşı karşıya kaldığı yönünde yorumlar hızla çoğaldı. Analizlerde, Rusya’nın doğrudan askeri müdahalesiyle inşa ettiği etki alanının çökmeye başladığı ve bunun Moskova için ciddi sonuçlar doğurabileceği vurgulandı.

Değerlendirmeler; siyasi, askeri ve ekonomik birçok boyutu içerirken, bazı çevreler Rusya’nın Suriye projesinin ‘yenilgiyle sonuçlandığını’ öne sürerek olası etkilerini tartışmaya açtı.

Ekonomik açıdan bakıldığında, Rus yatırımlarının Suriye’de çok büyük bir ağırlığı bulunmuyor. Ülke uzun yıllar Kremlin’in önemli bir müttefiki olsa da hiçbir zaman Moskova için öncelikli bir yatırım merkezi olmadı. Sovyetler Birliği döneminden başlayarak Rusya’nın enerji gibi bazı sektörlerde altyapı katkısı bulunsa da bu yatırımlar sınırlı kaldı.

Siyasi açıdan ise Suriye’deki hızlı gelişmeler, Rusya’nın Ortadoğu’daki müttefikleriyle kurduğu ilişkiler modelinin zayıf noktalarını açığa çıkardı. Bu durum, Rusya'nın müttefiki İran'ın ağır darbeler alması ve Moskova'nın “Onu asla yalnız bırakmayacağız” demesine rağmen Beşşar Esed’den hızla vazgeçmek zorunda kalmasıyla ortaya çıkan kafa karışıklığı ve çaresizlikle sınırlı değil.

sdfvgrt
Hmeymim kasabasında Esed destekçilerine ait hasarlı bir askeri aracın yanında duran Suriye güvenlik güçleri (AFP)

Bu çerçevede Rusya’nın, Suriye projesinin başarısız olduğu değerlendiriliyor. Bu durum, Kremlin’in yıllardır Suriye’deki başarılarını ‘NATO’nun girdiği her yerde başarısız olduğu’ söylemiyle karşılaştırarak övünmesi açısından da ayrı bir önem taşıyor. 8 Aralık 2024 sabahı, Moskova’nın Suriye’ye sunduğu çözüm modelinin tıkandığı ve büyük bir yenilgiyle sonuçlandığı yönündeki kanaat pekişti.

Diğer yandan Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ve Dışişleri Bakanı Esad Hasan eş-Şeybani’nin daha sonra yaptığı açıklamalar, Halep sürecinden sonraki askeri çözüm aşamasının en kritik bölümünün, Rusya’nın tarafsızlığını güvence altına almak amacıyla Moskova ile koordineli biçimde yürütüldüğünü ortaya koydu.

Esed'i terk etmek

Ukrayna’daki çatışmaya ağırlık veren ve Suriye’de riskleri azaltmaya yönelik planlarında Beşşar Esed’in oyalamasından defalarca rahatsızlığını dile getiren Moskova’nın, kritik bir anda Esed’i artık ‘yük’ olarak görerek sahneden çekilmesine karar verdiği anlaşılıyor. Bu tercihte, muhalefetin Şam’a ilerleyişi sırasında verdiği ve Dışişleri Bakanı Şeybani’nin açıkladığı ‘Esed’in gitmesinin Rusya’nın Suriye’den çıkması anlamına gelmediği’ yönündeki güvencelerin etkili olduğu belirtiliyor.

Bu durum, Rusya’nın Esed’i hızlı şekilde devre dışı bırakırken ona kişisel güvenceler vermesini, rejim güçlerinden çatışmaya girmemelerini ve silah bırakmalarını istemesini açıklıyor. Aynı zamanda yeni Suriye yönetiminin Rus üslerini ve askerlerini koruma taahhüdünde bulunması, Moskova’nın ilişkileri yeniden düzenlemesine ve kayıplarını asgariye indirmesine zemin hazırladı.

Askeri boyutta ise Rusya, Suriye’deki varlığını güvenceye almak amacıyla hem açık hem de kapalı kanallarda tartışmalar yürütüyor. Tartışmalar, özellikle Hmeymim ve Tartus üslerindeki konumun güçlendirilmesine ve Suriye’deki değişimlerden sonra Rusya’nın askeri merkezine dönüşen Kamışlı Havalimanı üzerindeki etkinliğin pekiştirilmesine odaklanıyor.

Ayrıca Rusya ile Suriye arasında, yeniden devriye faaliyetlerinin başlatılması için çeşitli bölgeler üzerinde yoğun görüşmeler yapıldığı biliniyor. Özellikle güneyde, İsrail’in sınıra yönelik operasyonlarını frenlemek amacıyla Rusya’nın yeniden arabuluculuk rolü üstlenmesi ve iki taraf için karşılıklı güvence mekanizmaları geliştirilmesi hedefleniyor. Bu çabalar, geçmişte Suriye’de uygulanan Rusya-İsrail koordinasyon modelinin yeni koşullara uyarlanmış bir versiyonu olarak değerlendiriliyor.

fgthy
Suriye'nin güneyinde ilerleyen bir Rus devriyesi (Arşiv)

İki ay önce Kamışlı’da Rusya ile Suriye makamlarının koordinasyonunda gerçekleştirilen ortak devriye, Moskova’nın ülkenin kuzeydoğusunda gerginliği azaltmada rol oynayabileceğine işaret etti. Bu adımın, hem Türkiye ile hem de bölgede sınırlı askeri varlığını sürdüren ABD ile uyumlu bir çerçevede gerçekleştiği değerlendiriliyor.

Rusya’nın kuzeydoğu ve güney bölgelerinde üstlenebileceği bu yeni faaliyet alanı, Şam’ın orduyu yeniden yapılandırma ve silahlandırma konusunda yardım talep ettiğine ilişkin yoğun raporlarla birlikte, taraflar arasında ilişkilerin yeniden düzenlenmesine yönelik pratik bir zemin oluşturuyor. Bu süreç, Moskova’nın Akdeniz’deki askeri varlığını korumasını güvence altına almayı hedefliyor. Rus tarafı için özel önem taşıyan bu varlığın kapsamı ve süresine ilişkin önceki anlaşmaların her iki tarafın çıkarlarına uygun biçimde revize edilmesi de gündemde.

Bu genel çerçeve belirginleşirken, Rusya’nın Suriye’de jeopolitik ya da askeri bir yenilgiye uğradığı yönündeki tahminlerin giderek zayıfladığı görülüyor.

Askeri kayıplar ve kazanımlar

Doğrudan askeri kayıplara ilişkin değerlendirmeler, Moskova’nın sahadan ‘hesaba değer’ bir kazançla çıktığını gösteren bir başka boyutu ortaya koyuyor. Resmi veriler ve Suriyeli kaynakların yaptığı bağımsız tespitlere göre, Rusya’nın son on yılda dünyanın en kanlı çatışmalarından birine sahne olan Suriye’deki askeri kayıpları son derece sınırlı kaldı. Çeşitli tahminler, toplam kaybın birkaç yüz asker ile onlarca tank, zırhlı araç ve bazı helikopterlerle sınırlı olduğunu ortaya koyuyor. Moskova, geleneksel olarak bu tür kayıpları resmen açıklamasa da, Rusya’daki bazı sivil kurumlar ve muhalif çevreler tarafından yayımlanan veriler de kayıpların büyük boyutlara ulaşmadığını doğruluyor. Kıyaslamak gerekirse, yalnızca 5 gün süren 2008 Gürcistan Savaşı, Rusya için çok daha ağır teçhizat kayıplarıyla sonuçlanmıştı. Yıllar önce yayımlanan bir rapor, kesin Rus zaferiyle sonuçlanan o savaşta dahi Rus ordusunun ciddi sürprizlerle karşılaştığını aktarıyordu. Rapora göre, nispeten eski bir Gürcü hava savunma sistemi, merkezi bir savunma ağı bulunmamasına rağmen, dokuz modern Su-25 savaş uçağını düşürmeyi başarmıştı. Bu durum, Rus pilotlarının yetersiz eğitimine ve bakım-hazırlık süreçlerindeki aksaklıklara işaret ediyordu. Zafiyetler bununla da sınırlı kalmadı. Gürcü güçleri bir Rus tank konvoyuna da zarar verebildi; bu ise istihbarat kapasitesindeki eksikliklerin altını çizdi. Genel olarak savaş, operasyon yönetimi, silah sistemlerinin performansı ve genel askeri etkinlik bakımından ciddi açıklar ortaya koymuş, Rusya’nın devasa savunma bütçeleri düşünüldüğünde büyük bir şok etkisi yaratmıştı.

Suriye tecrübe sahası

Suriye savaşı, Rus ordusunun sahadaki kapasitesini ilk kez bu denli kapsamlı ve doğrudan test etme imkânı sundu. Bu noktada, ordunun modernizasyon programını yöneten eski Savunma Bakanı Sergey Şoygu’nun 2018’de yaptığı açıklama dikkat çekiciydi. Şoygu, Suriye’deki doğrudan müdahalenin başlamasından üç yıl sonra ve aktif operasyonların büyük ölçüde tamamlanmasının ardından, Rusya’nın savaş boyunca 350’den fazla modern silah sistemini sahada test ettiğini duyurdu. Ayrıca Suriye operasyonu sayesinde saldırı helikopterlerinin silahlandırılması, erken uyarı sistemleri ve radarlar dâhil birçok alanda kritik hataların giderildiğini vurguladı.

sdfrgt
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, 12 Aralık 2017'de Suriye'deki Hmeymim Hava Üssü’nü ziyaret etti. (Getty Images)

Hava-hava silahlarının geliştirilmesine ilişkin değerlendirmesinde ise Şoygu, özellikle helikopter ve diğer hava unsurlarının korunması için, menzili kara konuşlu savunma sistemlerini aşan yeni mühimmata ihtiyaç duyduklarını belirtti. Şoygu, “Bugün elimizde bu tür silahlar var; bu, tamamen Suriye operasyonu sayesinde mümkün oldu” dedi. Benzer şekilde Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de birçok kez, gerçek çatışma koşullarında yapılan bu testlerin, Rusya’ya tatbikat alanlarında sağlanamayacak ölçekte benzersiz bir deneyim kazandırdığını ifade etti. Temmuz 2020’de Rusya’nın RIA Novosti haber ajansı tarafından yayımlanan kapsamlı bir rapor da bu değerlendirmeleri doğruladı. Rapora göre Moskova, Suriye’de ilk kez Kalibr tipi denizden fırlatılan seyir füzelerinin gerçek operasyonel kullanımını gerçekleştirdi. Şarku’l Avsat’ın RIA Novosti’den aktardığına göre o tarihten itibaren Rus donanması -denizaltılar dahil- seyir füzelerini düzenli olarak kullandı. Bu deneyimler, Suriye’nin Rusya için yalnızca bir dış politika müdahalesi değil, aynı zamanda ordunun modernizasyonu ve silah teknolojilerinin gerçek savaş ortamında doğrulanması açısından da stratejik bir laboratuvar işlevi gördüğünü ortaya koyuyor.

Rus haber ajansları, Rus Hava-Uzay Kuvvetleri envanterindeki neredeyse tüm uçak türlerinin Suriye savaşında görev aldığını bildirdi. Rusya, eski nesil taktik bombardıman uçakları ile taarruz helikopterlerinin yanı sıra, stratejik bombardıman uçaklarının kabiliyetlerini de sahada ilk kez bu ölçekte test etti.

Ayrıca Suriye, Rus ordusunun İsrail lisansı altında üretilen insansız hava araçlarını (İHA) geniş çapta kullandığı ilk savaş alanı oldu. Bu İHA’lar hem bombardıman görevlerinde, hem füze isabetlerinin tespitinde, hem de topçu atışlarının yönlendirilmesinde kritik rol oynadı.

Modern tank modelleri ile daha önce gerçek savaşta test edilmemiş olan Pantsir ve İskender tipi füze sistemleri de ilk kez Suriye’de kapsamlı biçimde denenmiş oldu. Moskova, bu sistemlerin bazı versiyonlarını Kaliningrad’da Avrupa sınırına yakın konuşlandırmış olsa da, fiilen savaş koşullarında kullanılmaları Suriye’de gerçekleşti.

Uzmanlar, Rusya’nın Suriye’deki askeri katılımının, ülkenin savunma sanayiini, üretim kapasitesini ve ordunun genel savaş hazırlığını yeniden inşa etmede belirleyici rol oynadığını belirtiyor. Bu tecrübenin, Rusya’nın 2022’de Ukrayna’da başlattığı operasyon için önceki dönemlere kıyasla çok daha yüksek hazırlık seviyesine ulaşmasında etkili olduğu değerlendiriliyor.