ABD’li eski yetkili Jon Alterman ve David Makovsky, Şarku’l Avsat’a ‘Gazze’de Hamas ve Netanyahu hükümetinin devrilmesinin ertesi günü’ hakkında konuştu: ‘İsrailliler Gazze’nin belediye başkanı olmak istemiyor’

David Makovsky ve Jon Alterman (Şarku’l Avsat)
David Makovsky ve Jon Alterman (Şarku’l Avsat)
TT

ABD’li eski yetkili Jon Alterman ve David Makovsky, Şarku’l Avsat’a ‘Gazze’de Hamas ve Netanyahu hükümetinin devrilmesinin ertesi günü’ hakkında konuştu: ‘İsrailliler Gazze’nin belediye başkanı olmak istemiyor’

David Makovsky ve Jon Alterman (Şarku’l Avsat)
David Makovsky ve Jon Alterman (Şarku’l Avsat)

Birbirini izleyen ABD yönetimlerinde üst düzey görevlerde bulunan ve Ortadoğu konularında uzman olan iki eski ABD’li yetkili, İsrail’in Hamas’ı ortadan kaldırma hedefine ulaşabileceğinden şüpheli. Ancak Gazze’deki yönetimin de devrilebileceğini belirten iki yetkili, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu hükümetinin beklenen düşüşü ve bunun ABD barış çabaları üzerindeki etkisine ilişkin soruların ortasında, Gazze Şeridi’ni yönetecek çokuluslu bir güç gibi bir uluslararası bileşene ihtiyaç olduğunu vurguladı.

Şarku’l Avsat, 7 Ekim’de Hamas’ın Gazze çevresindeki İsrail yerleşkelerine yönelik gerçekleştirdiği geniş çaplı saldırıyla başlayan savaşın sonuçlarının araştırılması kapsamında, Washington Enstitüsü’nde Ortadoğu Barış Süreci Projesi Direktörü ve New York’ta Dış İlişkiler Konseyi ve Londra’da Uluslararası Stratejik Araştırmalar Enstitüsü üyesi David Makovsky ve Washington’daki Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi’nin Birinci Başkan Yardımcısı, aynı zamanda Merkezdeki Küresel Güvenlik ve Strateji ve Ortadoğu Programı’ndan sorumlu Zbigniew Brzezinski Kürsüsü Başkanı John Alterman ile Amerikalıların Gazze’deki ertesi gün algısı hakkında röportaj yaptı. Hamas’ın 7 Ekim saldırısı sonrasında İsrail’in askeri operasyonları ve kara işgali, Gazze Şeridi’nde büyük çoğunluğu çocuk ve kadın olan 15 binden fazla Filistinlinin öldürülmesine yol açtı. İkili, özelde Filistinliler ile İsrailliler arasında barışı sağlamaya, genel olarak da Arap-İsrail ilişkilerini normalleştirmeye yönelik arabuluculuk çabaları da dahil, ABD’deki bazı başkanlık dönemleri sırasında hassas pozisyonlarda edindikleri deneyimlere dayanarak bu savaşın nasıl sonuçlanabileceğine değindi.

Hamas ve DEAŞ arasında

Makovsky, İsrail ile Hamas arasında dört turluk çatışma olduğunu belirtirken, bu turların Hamas’ı kontrol altına alma girişimi ve İsrail’in 2005’te Gazze’den çekilmesinin ardından caydırıcılık gösterme girişimi ve buna ek olarak İslami Cihad’ı içeren iki tur olduğunu ifade etti. Hamas’ın 7 Ekim’deki saldırılarını 11 Eylül 2001’de ABD’ye yönelik saldırılara benzeten Makovsky, “Bu bir şoktu. İsrail’in Hamas’ı DEAŞ olarak görmeye başladığına inanıyorum. Dolayısıyla artık birbiriyle bağlantılı iki ana hedef var. Birincisi onu iktidardan uzaklaştırmak, ikincisi ise büyük silah sistemlerini ortadan kaldırmak” şeklinde konuştu. “İsrailliler, bunu başarabilecek mi bilmiyorum” diyen David Makovsky, “Hamas insanların kalplerinden ve akıllarından çıkarılamaz. Bu imkânsız” ifadelerini kullandı.

Alterman da büyük ölçüde aynı fikirde. “Savaştan önce Hamas, Gazze’de pek sevilmiyordu” diyen Alterman, bunun etkisiz ve yozlaşmış olmasından kaynaklandığını belirtti. Ayrıca Gazze Şeridi’nde Filistinlilerin ihtiyaç ve arzularını karşılayan daha etkili bir yönetim yapısının kurulmasına yardımcı olmak için ihtimalin bulunduğuna dikkati çekerek, çoğu Amerikalının ‘İsrail devletini yok etmeyi amaçlayan öldürücü bir ideolojiye sahip olmayacak’ yeni yapıyı desteklediğine vurgu yaptı. Alterman, “Bu bir kazan- kazan durumudur. Gazze halkı için daha iyi bir hükümet ve İsrail halkı için daha iyi bir komşu” dedi.

ABD’deki çeşitli yönetimlerde çalışmış olan Makovsky’e göre ise İsrail’in şu anda yürüttüğü savaş meşru müdafaa amaçlı. Ne yapılması gerektiğiyle ilgili olarak da “Düşmanınız. ‘Dinleyin. Biz iki devlet istemiyoruz. Sizinle uzlaşmak istemiyoruz. Sizin gayri meşru olduğunuza inanıyoruz. Ya siz ya biz’ diyor. Bu çok kötü bir duygu” şeklinde konuştu.

Bazı Arap rolleri

Makovsky, “Önemli olan Hamas sonrası dönemde Gazze için daha iyi bir gelecek bulmaktır” dedi. Küresel Güvenlik ve Jeostrateji alanında Zbigniew Brzezinski Kürsüsü’nü de yürüten ve merkezin Ortadoğu programını yöneten Alterman ise “Hamas yalnızca baskıyla yıkılamaz. Ancak insanların daha iyi olduğunu düşündüğü şeyin yaratılması konusunda da yardım alması gerekiyor. Her ne kadar alternatif yapının sahip olduğu belirli bir düzeyde halk desteği ve meşruiyetin olması gerektiğine inanıyor olsam da bu, mutlaka seçimlerin hızlandırılması yoluyla olmaz” dedi. Bazı uluslararası unsurların olacağını dile getiren John Alterman, “Arap rolü olmadan bunu yapmak çok zor olacak” şeklinde konuştu. Alterman, özellikle Arap hükümetlerinin ‘sanki bir Amerikan tankına biniyormuş gibi görünmelerini sağlayacak’ herhangi bir rol oynama konusundaki isteksizliklerine dikkati çekerken, Ürdün Dışişleri Bakanı Eymen es-Safadi’nin Filistin Yönetimi’nin çökmesi hakkında söylediklerine de atıfla, Filistin Yönetimi’nin kolay bir şekilde gelmeyeceğini söyledi. ABD’li yetkili, “Filistin Yönetimi’nin bağımsız hareket edebilecek bir konumda olacağını hayal edemiyorum” dedi. Ancak Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün, Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve belki Katar veya Fas’ın oynayabileceği rollerden de bahseden yetkili, “Çok fazla potansiyel görebiliyorum. Peki bu nasıl görünecek? Onu kim kullanacak? Hangi koşullar altında? Hangi sürede? BM ve diğer otoritelerle bağlantısı var mı? Bildiğiniz gibi Sina’daki çokuluslu güç ve gözlemcilerin BM ile bağlantısı yok” değerlendirmesinde bulundu.

1701 sayılı karar uygulanmıyor

Makovsky, “Sorun, Gazze’de Hamas sonrası dönemde yaşanacak” diyerek, “İsrail her zaman Hamas’ın yeniden inşa edilmeye çalışılacağından korkacak” ifadelerini kullandı. İsraillilerin Gazze Şeridi’ni yeniden işgal etmeyi planlamadıklarını belirten David Makovsky, “Gazze’yi bataklık gibi görüyorlar. Geri dönmek istemiyorlar, inanın! Bununla birlikte güvenlik açısından bir sorun var. BM’den de korkuyorlar. Çünkü 2006 tarihli 1701 sayılı karar, Lübnan’daki UNIFIL gücünü yeniden düzenlemişti. Anlaşma, Hizbullah’ın Litani Nehri’nin güneyindeki askeri varlığının önlenmesini ve Lübnan’a yasa dışı silah girişinin engellenmesini öngörüyor. Ama bu olmadı. Yani 2006’da Lübnan’da kitabı beğenmediyseniz, filmi 2023’te Gazze’de izlemek istemeyeceksiniz” açıklamasında bulundu. İsraillilerin BM’ye güvenememeleri ve Filistin Otoritesi’ni çok zayıf görmeleri nedeniyle bir ikilem yaşandığına dikkati çeken Makovsky, dolayısıyla Arapların veya başka bir tarafın hukuk dosyasıyla ilgilenmesi şartıyla güvenlik dosyasını devralmasını istediklerini vurguladı. “Bu bir işgale benzeyecektir” diyen ABD’li yetkili, ikilemin, bu iki konu arasında bir arada yaşamak olduğunu söyleyerek, “Geçici bir aşama olarak BM’ye bağlı olmayan, Arap olmayan çok uluslu bir güce ihtiyaç var” ifadelerini kullandı.

İsrail’de değişim

Gazze’yi yeniden inşa etmenin bir yolu olacağını, daha rasyonel bir hükümet olacağını, onurunu korumanın ve iki devletli çözümü yeniden tesis etmenin bir yolu olacağını umut ettiğini belirten Makovsky, bunu başarmanın zor olacağını kabul ederek, “Koşullar, İsrail’de farklı bir hükümete ihtiyaç duyulacağını söylüyor. Çünkü 7 Ekim saldırılarına hazır olmayan Netanyahu’nun istifasını, halkın yüzde 76’sı istiyor” dedi. David Makovsky, Gazze’nin İsrail’in yeniden işgale mecbur kalmaması için tercihen Arap dünyasından geçici oluşumlara teslim edilmesi gerektiğini belirterek, “Böylece Filistin Yönetimi, başarısızlık riskine girmez. Çünkü İsrail tankıyla Gazze’ye girişi yanlış. Bunun yanı sıra Batı Şeria’nın sorumluluğunu bile üstlenecek kadar güçlü değiller” şeklinde konuştu. Yetkili ayrıca, “Eğer Filistinlilerin gerçekten başarılı olmasını istiyorsanız, bunu Arap dünyasının yeniden yapılanmanın önünü açacağı şekilde yapmalısınız” dedi.

DFRG
Lübnan’ın güneyindeki Akabe kasabasında konvoyun silah sesine maruz kalması sonrasında hasar gören UNIFIL aracı (AP)

Alterman ise, İsraillilerin ne istediğini sorgulayarak, “Bana öyle geliyor ki Arap ülkeleri bu aşamada bir rol oynamayı kabul etmeye yakın değiller” dedi ve “Eğer akıllılarsa, stratejik hedefleri Hamas yönetimini ortadan kaldırmaktır ve bir alternatifin tohumlarını atmaları gerekir. Ben onların bunu yaptıklarını görmüyorum” şeklinde konuştu. Alterman, “Şiddetin azaldığı bir zaman gelecek. Soru şu: Azaldığında kendinizi yararlı görüşmelerde konumlandırmak için şimdi ne yapabilirsiniz? Diplomasi böyle çalışır” ifadelerini kullandı. Alterman, “Ancak şu an ile o zaman arasında ‘İsrail çok sayıda üst düzey Hamas liderini öldürebilir. Veya birçok ülkenin İsrail hakkındaki düşüncesini değiştiren, kitlesel ölümlere yol açan bir saldırı meydana gelir. Ya da kayıplardan duyulan tiksinti nedeniyle İsrail kendisini dünyada derinden yalnız hisseder’ gibi olabilecek çok sayıda şey var. Ayrıca hesaplamaları değiştirecek birçok şey var” ifadelerini kullandı.

Başlangıç ve bitiş

Oslo Anlaşmaları hakkında ‘Mitler, Yanılsamalar ve Barış: Ortadoğu’da Amerika için Yeni Bir Yön Bulmak’ başlıklı bir kitap yazan Makovsky, “Oslo’nun tüm anlayışı, iki ulusal hareket olmak üzere Siyonist ve Filistin’in, Norveç’te toprağın nasıl paylaşılacağını tartışmak üzere bir araya gelmesiydi” dedi. Birçok kişinin bunu Madrid Konferansı’ndan sonra, Körfez Savaşı’ndan sonra ve Soğuk Savaş’tan sonra başlangıç ​​noktası olarak gördüğünü söylerken, “Kudüs, mülteciler, geri dönüş hakkı, yerleşimler, devlet ve sınırlar gibi nihai çözüm konularında ise konunun çok karmaşık ve hiçbir konuda anlaşamayız” şeklinde konuştu. İki tarafın uzlaştığı ilk konunun Gazze olduğunu belirten ABD’li yetkili, 1993’te Beyaz Saray’da Filistin lideri Yaser Arafat ile İsrail Başbakanı İzak Rabin arasındaki tokalaşma sırasında orada bulunduğunu hatırlattı. Makovsky, ikinci büyük anın 2005 yılında, Ariel Şaron liderliğindeki İsrail’in 8 bin 500 yerleşimciyi Gazze’den çekmesiyle yaşandığına dikkati çekti. Şaron’un yerleşim hareketinin mimarı olduğunu ifade eden Makovsky, üçüncü anın ise Gazze’nin Hamas’ın toprağı haline geldiği, Haziran 2007’de Hamas’ın Fetih’ten iktidarı alması ile yaşandığını vurguladı. Makovsky ayrıca, “Bu, liderlerinin ‘karşılığında hiçbir şey alamadıklarını’ düşündükleri İsrail için şok niteliğinde oldu. Aksine İsrail, Hamas’ın onların ne yaptığınızı umursamadığını anladı ve dışarıda kaldılar. Size füze atacaklar ve siz de karşılık olarak kuşatmayı başlatacaksınız” ifadelerini kullandı.

Savaşın genişlemesi

Savaşın Batı Şeria’ya, Lübnan’a veya belki de ötesine yayılacağına dair artan korkular ortasında Alterman, “Endişeli olmalıyız, çünkü kasıtlı bir gerginlik tırmanışı riski var. Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah’ın konuşması, gördüğüm kadarıyla, bana nispeten temkinli geldi. Ama yanlış hesaplamadan dolayı bir gerilim var” şeklinde konuştu. İran destekli gruplar tarafından saldırıya uğrayan Amerikan üslerinin sayısı hakkında Wall Street Journal tarafından yayınlanan bir habere dikkati çeken Alterman, “Beş ABD askeri ölseydi tablo tamamen farklı olacaktı. Şu an ‘Bakın ABD (İran’ın Devrim Muhafızları’na bağlı Kudüs Gücü Komutanı) General Kasım Süleymani’yi öldürdü, hiçbir şey olmadı’ diyenler var. İranlılardan intikam alabilirsiniz ama onlar hiçbir şey yapmayacaklar, çünkü korkuyorlar. Bu argümanı birçok kez duydum. Belki. Ama bu aynı zamanda tehlikeli” açıklamasında bulundu.

SDEF
Filistinliler, Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus kampında İsrail bombardımanında yıkılan evlerini inceliyor (Reuters)

Makovsky ise derin bir nefes alarak, “Hizbullah’la yaşanan çatışmalara rağmen henüz ikinci bir cephe yok” dedi ve savaşın, kuzeyden daha zor olacak olan Gazze’nin güneyinde kaymasını beklediğini vurguladı.

Yer değiştirmeye hayır

ABD Dışişleri Bakanlığı’nda üst düzey pozisyonlarda çalışan Alterman, Filistinlilerin Mısır veya Ürdün’e transfer edilmesi veya sınır dışı edilmesi fikrine ilişkin sorulara ise “Bunun herhangi bir ABD yönetimi tarafından kabul edilebilir olacağını hayal etmek çok zor” şeklinde yanıt verdi.

İsraillileri sömürgeci olarak nitelendirmeyi reddeden Makovsky, onlar ve Filistinlileri eşit tutarak ‘iki yerli halk’ nitelendirmesi yaptı. Ayrıca her iki tarafın da iki bağımsız devletin onurunun tadını çıkaracağı toprak paylaşımı yapması çağrısında bulundu. Makovsky, İsrail’in Filistinlileri Gazze’den çıkarmaya çalışmadığını söyleyerek, Biden’ın barış sürecini canlandırmaya çalışacağına inandığını dile getirdi. Makovsky ayrıca, “Bu, biraz zaman alır. İsrailliler Gazze’nin belediye başkanı olmak istemiyorlar. Ve orada olmak da istemiyorlar” dedi. David Makovsky, “İsrail Filistinlileri el-Ariş’e, Akabe’ye veya İrbid’e itmeyecek. Biliyorsunuz bu gerçek değil” şeklinde konuştu.



Trump ile Husiler arasındaki anlaşmanın tam hikayesi: Şaşırtıcı ve gizemli

İsrail'in bir elektrik santralini ve Sana Uluslararası Havalimanı'nı vurmasının ardından yükselen dumanlar (Reuters)
İsrail'in bir elektrik santralini ve Sana Uluslararası Havalimanı'nı vurmasının ardından yükselen dumanlar (Reuters)
TT

Trump ile Husiler arasındaki anlaşmanın tam hikayesi: Şaşırtıcı ve gizemli

İsrail'in bir elektrik santralini ve Sana Uluslararası Havalimanı'nı vurmasının ardından yükselen dumanlar (Reuters)
İsrail'in bir elektrik santralini ve Sana Uluslararası Havalimanı'nı vurmasının ardından yükselen dumanlar (Reuters)

İsa en-Nehari

Ortadoğu gözlemcilerinin beklediği son şey, ABD Başkanı Donald Trump'ın Kanada Başbakanı Mark Carney ile görüşmesinde Husilere yönelik askeri operasyonların durdurulacağı yönündeki açıklamasıydı. Kanada'nın satın alınması konusunda yaşanan tartışmanın ardından Trump hızla Ortadoğu’ya yöneldi ve Husilerin teslim olduğunu duyurdu. Böylece anlaşmanın niteliği, arabulucunun kim olduğu, tavizlerin neler olduğu ve Husilerin Kızıldeniz'deki tüm gemileri mi yoksa sadece Amerikan gemilerini mi hedef almayacağı ile ilgili pek çok soruyu gündeme getirdi.

 

Karışıklık ve sorular

Trump açıklama yapar yapmaz Umman bir açıklama yaparak, belirsiz anlaşmaya biraz açıklık getirdi. Umman Dışişleri Bakanı Bedr el-Busaidi, ülkesinin her iki tarafla yaptığı görüşmeler ve temaslar sonucunda, Washington ile Husiler arasında ateşkes anlaşmasına varıldığını söyledi. “X” platformu üzerinden yayınladığı ilk açıklamada, anlaşma kapsamında, iki tarafın “karşılıklı hedef alma eylemlerini durduracaklarını, özellikle de seyir özgürlüğünü ve uluslararası ticari taşımacılığın sorunsuz akışını sağlamak amacıyla, Husilerin, Kızıldeniz ve Bab’ul Mendeb Boğazı'nda ABD gemilerine yönelik eylemlerini durduracağını” belirtti.

Ancak Ummanlı bakan, ardından bir paylaşımda daha bulunarak arabuluculuk çabalarının iki taraf arasındaki “çatışmayı sona erdirdiğini” ifade etti. Bu, muhtemelen ABD'nin Husilere karşı operasyon sayfasını kapatma yolunda ilerlediğinin bir göstergesi. ABD Başkanı'na, Husilerin İsrail gemilerini hedef almaya son verme niyetinde olmadığı yönündeki haberler sorulduğunda, kendisinin bundan haberi olmadığını, Husilerin Amerikan çıkarlarını veya onun deyimiyle “bizimle ilgili herhangi bir şeyi” hedef almaya son vereceğinden emin olduğunu söyledi.

İsrail'e yeni bir sürpriz

ABD'nin açıklaması İsrail için sürpriz oldu. Nitekim Axios sitesine konuşan üst düzey bir İsrailli yetkili, ABD'nin kendilerine ateşkes konusunda bilgi vermediğini söyledi. Bu, ABD Başkanı’nın ülkesinin Ortadoğu'daki müttefikine ilk sürprizi değildi. Geçtiğimiz ay Binyamin Netanyahu, Trump'ın Beyaz Saray'da kendisi ile yaptığı görüşmenin üzerinden 24 saat geçmeden Tahran ile yeni bir nükleer anlaşma müzakere etme niyetini açıklamasıyla şoke olmuştu. İsrail Başbakanı, Trump ile görüşmesinde Washington'u İran'ın nükleer programına karşı askeri seçeneği benimsemeye zorlamaya çalışmıştı.

ABD'nin eski Ortadoğu temsilcisi Dennis Ross da son anlaşmayı sorgulayarak X hesabından şu paylaşımda bulundu: “Başkan Trump, onlar da savaşmayı bırakacağı için Husilere saldırmayı bırakacağımızı söylüyor. Ancak arabulucu ülke Umman, anlaşmanın Amerikan gemilerine yönelik saldırıları kapsadığını söylüyor. Peki, diğer ülkelerin gemileri ve İsraillilere yönelik saldırılar ne olacak, durum kesinlikle net değil.”

Ross'un paylaşımından 16 dakikadan az bir süre sonra Umman Dışişleri Bakanı üçüncü bir paylaşımda bulunarak, “Bugün Kızıldeniz'deki durumla ilgili haberlerin, diplomatik çabaların ABD ile Yemen'deki Ensarullah arasındaki çatışmanın sona ermesiyle sonuçlandığı anlamına geldiğini bir kez daha yineliyorum” dedi. “Bu, her iki tarafın da artık birbirini hedef almayacağı ve Kızıldeniz'de uluslararası ticari taşımacılık için seyrüsefer özgürlüğünün sağlandığı anlamına geliyor” diye ilave etti.

Ummanlı bakanın üçüncü paylaşımı da ilk paylaşımıyla aynı doğrultudaydı, karşılıklı saldırıların sona erdiğini teyit ediyordu, ancak bu kez ilk açıklamadaki gibi açıkça Amerikan gemilerinin hedef alınmayacağını belirtmiyordu. Bu durum, Husilerin gizlice Amerikan veya başka ülkelerin gemilerine yönelik saldırılarını durdurma sözü verip vermedikleri sorusunu akla getiriyor.

Husiler adına Siyasi Büro üyesi Abdulmalik el-Acri AFP’ye açıkça “İsrail gemilerinin hedef alınacağını, Amerikan gemileri ile diğer gemilerin ise anlaşmaya tabi olduğunu” söyledi. Husilerin önümüzdeki günlerdeki davranışlarına bakılarak bu açıklamanın sadece medyaya yönelik popülist bir söylem mi olduğu yoksa Washington ile varılan anlaşmanın gerçekten Kızıldeniz'deki çeşitli gemilere yönelik saldırıların sonu anlamına mı geleceği ortaya çıkacak.

Bu bağlamda Amerikalı Ortadoğu araştırmacısı Firas Maksad, aylardır hiçbir Amerikan veya İsrail gemisi Boğaz'ı geçmediği için Husilerin anlaşmadan önce bile Kızıldeniz'deki gemilere yönelik saldırılarını durdurduğunu belirtti. Trump'ın askeri operasyonları durdurduktan sonra istediğini zekice elde ettiğine işaret etti.

Anlaşma tüm gemileri kapsıyor mu?

New York Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nden akademisyen Rob Hawes, “Umman Dışişleri Bakanı Bedr el-Busaidi'nin açıkça belirttiği gibi, anlaşma seyrüsefer özgürlüğünü ve uluslararası ticari taşımacılığın sorunsuz akışını güvence altına almayı içeriyor” diye yazdı. Umman’ın Amerikan veya yabancı herhangi bir gemiye saldırının anlaşmayı ihlal anlamına geleceğini ima ettiğine işaret ederek, “Başka ülkelerin bayrağını taşıyan gemilere saldırmak bununla çelişmiyor mu?” diye sordu.

Independent Arabia, ABD Dışişleri Bakanlığı'yla temasa geçerek, son anlaşmanın şartlarını ve Husilerin anlaşmayı ihlal etmesi veya İsrail gemilerini hedef alması halinde ABD'nin askeri operasyonlara yeniden başlayıp başlamayacağını sordu. Ancak Bakanlık, sorularımızı Ulusal Güvenlik Konseyi'ne yönlendirdi. Bu, anlaşmaya ne kadar hızlı varıldığından da anlaşılacağı üzere bu dosyanın doğrudan Beyaz Saray tarafından yönetildiğine işaret ediyor.

Haberlere göre ABD'nin Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff son birkaç gündür Umman tarafıyla sürdürülen bu müzakerelere başkanlık etti. Witkoff, aylardır hem Ortadoğu’daki müzakerelere hem de Rusya ve Ukrayna ile hassas müzakerelere liderlik etmesine rağmen salı günü Beyaz Saray'da yemin ederek resmen görevine başladı.

Top İsraillilerin sahasında

Trump son açıklamasıyla topu, geçtiğimiz pazar günü Husilerin Ben Gurion Havalimanı'nı hedef alan füze saldırısının ardından Sana Havalimanı'nı hedef alarak karşılık veren İsrail'in sahasına atmış gibi görünüyor. Washington ile varılan anlaşmadan bir gün sonra İsrail medyası, Husilerin Yemen'den fırlattığı bir balistik füzenin Kızıldeniz üzerinde düşürüldüğünü duyurdu. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre Amerikalı araştırmacı Firas Maksad, son açıklamanın Trump tarafından akıllıca hesaplanmış bir hamle olduğunu söylüyor. Trump son açıklama ile bölgeye yapacağı ziyaret öncesinde Husilerden resmi bir zafer elde ederken, o da İsrail'e yönelik doğrudan saldırılarını sürdürüyor. Maksad, anlaşmanın Başbakan Netanyahu veya Trump ile ilişkileri açısından “hayırlı olmadığını” ifade etti.

İsrail, bu hafta Husilerin Ben Gurion Havalimanı'nı hedef almasının ardından ona yönelik doğrudan saldırılarını yoğunlaştırdı. İsrail ordusu pazartesi günü, Hudeyde Limanı da dahil olmak üzere Yemen'in batısındaki Husi hedeflerini bombaladığını duyurdu. Salı günü Sana Uluslararası Havalimanı'nı hedef alan hava saldırıları düzenleyerek, havalimanını ve Sana etrafındaki birçok elektrik santralini hizmet dışı bıraktı.

Washington “stratejik bir tuzaktan” kurtuldu

Atlantik Konseyi birkaç gün önce, ABD'nin Kızıldeniz'de “stratejik bir tuzağa” düştüğü uyarısında bulunan analitik bir rapor yayınladı. Rapora göre ABD seyrüseferi güvence altına almak için askeri kaynaklarını kullanırken, Çin, askeri müdahalede bulunmadan, sessizce bundan faydalanıyor. Raporda ayrıca Washington'un Kızıldeniz gibi stratejik bölgelerden Çin'i çıkarmak için çalışması gerektiği de belirtildi. Pekin'in Husileri hesaplı bir politika ile desteklediği, bu sayede bölgedeki gemilere yönelik saldırıların etkilerinden kendisini koruyabildiği ve ticari kazanç elde etmeye devam edebildiği vurgulandı. Rapora göre Husiler bugün Çin uydu teknolojisini kullanıyor ve saldırılarını Çin elektroniği üzerine kurulu güdüm sistemlerini kullanarak gerçekleştiriyor. Bu, Pekin'in bölgesel nüfuzunu artırmak için teknolojik araçları kullanırken, kendisini doğrudan çatışmalardan güvenli mesafede tutan bir modeli benimsediğini gösteriyor.

ABD güçleri yılbaşından bu yana 800'den fazla hava saldırısı gerçekleştirdi. Bu da haftada ortalama 50 hava saldırısında bulunduğu anlamına geliyor. CNN'in haberine göre, operasyonun maliyeti üç haftadan kısa bir süre içinde yaklaşık 1 milyar doları aştı. Ancak son anlaşma, ABD’yi uzun ve maliyetli savaşlara dahil etmeye karşı çıkmasıyla bilinen Trump dönemindeki ender ve en kapsamlı askeri operasyonlardan birini bitiriyor.

*Bu analiz Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrilmiştir.