Sisi’nin yeni kırmızı çizgisi ve Mısır’ın yerinden edilme senaryosuyla mücadelesi

Mısır’ın seçeneklerinin ‘yapıcı açıklamaların ötesinde, diplomatik önlemler alma ve anlaşmaları bozma, hatta güç kullanma’ tehdidine kadar gitmesi talep ediliyor.  

Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi, Filistinlilerin Sina’ya göç ettirilmesine karşı kararlı bir duruş sergiledi. (Reuters)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi, Filistinlilerin Sina’ya göç ettirilmesine karşı kararlı bir duruş sergiledi. (Reuters)
TT

Sisi’nin yeni kırmızı çizgisi ve Mısır’ın yerinden edilme senaryosuyla mücadelesi

Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi, Filistinlilerin Sina’ya göç ettirilmesine karşı kararlı bir duruş sergiledi. (Reuters)
Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi, Filistinlilerin Sina’ya göç ettirilmesine karşı kararlı bir duruş sergiledi. (Reuters)

Salah Laban

“Filistinlilerin Sina’ya sürülmesi, Mısır’ın kabul etmeyeceği bir kırmızı çizgidir.” Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah Sisi bu sözlerle, ülkesinin Sina’yı Filistin davasının tasfiyesi için bir kapı haline getirmeyi reddeden tutumunu özetledi. Sisi, İsrail askeri araçlarının Gazze’ye doğru ilerlemesinden, Şerid’in kuzeyinden kasıtlı olarak güneyden ayırarak bölge sakinlerini tahliye etme ve onlara güney bölgelerine gitmeleri için baskı yapma eylemlerinden bu yana, son haftalarda Mısır’ın Filistinlilerin Sina Yarımadası’na göç etmesi meselesine ilişkin tutumuna değinirken tekrarlı mesajlarında meydan okuyucu bir ton kullandı. Sisi, Kahire’nin fikri hiçbir koşul veya baskı altında kabul etmeyeceğini vurguladı.

Mısır’ın resmi tavrı, parlamento kubbesi altında brifing talepleri ve ‘Filistinlilerin Sina’ya sürülmesi durumunda askeri seçeneğin uzak görülmeyeceğini’ ima eden, yetkililere üstü kapalı mesajlar içeren açıklamalar da dahil olmak üzere pek çok farklı biçime büründü. Bu durum, İsrail’in önerilen fikri uygulamaya koyma yönündeki olası baskısı karşısında Mısır’ın başvurabileceği mevcut önlemler hakkında soruları gündeme getirdi. Aynı şekilde Filistinlilerin askeri baskı altında güney bölgelerden Mısır kapısına doğru kaçmak zorunda kalması durumunda Kahire’nin başvurabileceği seçenekler, belgeler ve gerilimi tırmandırma adımlarına ilişkin soru işaretleri de belirdi.

Independent Arabia’ya konuşan gözlemcilere göre Mısır, diplomatik eylem ve uluslararası baskı yoluyla başlattığı olası yerinden edilme senaryosu karşısında, bu fikrin bölgenin geleceği ve Mısır’ın ulusal güvenliği açısından tehlikelerini ortaya koyarak birçok kartı elinde tutuyor. Ayrıca İsrail Büyükelçisi’ni sınır dışı etmenin, Kahire ile Tel Aviv arasındaki önceki anlaşmaları askıya almanın ve diplomatik çabaların İsrail’in yerinden edilme senaryosunu uygulamasını engellemede başarısız olması durumunda askeri seçeneğe başvurmak gibi daha sert tutumları takınması bekleniyor.

Askeri seçeneğe başvurmak

Kahire Üniversitesi İktisat ve Siyasal Bilimler Fakültesi Siyaset Bilimi Profesörü Ahmed Yusuf’a göre durum kötüleşirse ve İsrail bu fikre bağlı kalırsa Mısır’ın kullanabileceği kartlar arasında herhangi bir yerinden edilme senaryosunu uygulama girişimine karşı koymasını sağlayacak askeri güce sahip olması yer alıyor.

Şarkul’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre Yusuf, Mısır’ın kartlarının çok açık olduğunu, halk tarafından desteklenen sağlam bir vizyonla temsil edildiğini ve bunun Filistin davasının tasfiyesi ve 1948’den sonra ikinci bir Nekbe olması nedeniyle Sina Yarımadası’na göç meselesinin boyutlarının anlaşıldığını gösterdiğini söyledi. Mısır’ın, Sina’yı Filistinlileri kabul edecek bir alana dönüştürmenin önemini de anladığını dile getirdi.

Mısır Başbakanı Mustafa Medbuli, geçen ayın sonunda Kuzey Sina’da düzenlediği basın toplantısında ülkesinin, hiç kimsenin Sina’da bir kum tanesine bile yaklaşmaması için milyonlarca hayatı feda etmeye hazır olduğunu ve bölgesel meseleleri ülkesi pahasına çözmeyi reddettiklerini vurguladı. Mısır Parlamentosu da konuyla ilgili olarak hükümetin bu tür potansiyel adımlara ilişkin tedbirlerinin tartışıldığı acil bir genel kurul toplantısı düzenledi.

Mısır Başbakanı, hükümetin bu tehlikelerle mücadeleye yönelik tedbirlerine ilişkin 16 temsilci tarafından sunulan brifing taleplerine, ‘Filistinlilerin yerinden edilmesini hedef alan herhangi bir senaryonun, Mısır tarafından uluslararası hukuka uygun olarak kararlı bir yanıtla karşılanacağını’ söyleyerek yanıt verdi ve Filistin sorununun çözümünün Mısır pahasına olmayacağını vurguladı. Oturumun bitiminden sonra ise Sisi, kabinenin parlamento önündeki açıklamasının devletin Mısır ulusal güvenliğine ilişkin sabitlerini ifade ettiğini söylerken, Filistin meselesini tasfiye etmeye yönelik her türlü girişimi ise reddetti.

Orta Doğu Stratejik Araştırmalar Forumu Başkanı Samir Gattas’a göre Kahire’nin, eğer uygulamaya çalışırsa, yerinden edilme senaryosuna yanıt vermek için caydırıcılık ve yeterli güç göstermek de dahil olmak üzere birden fazla aracı var. Gattas, seçeneklerin, sadece retorik ve yapıcı ifade ve açıklamaların ötesine geçerek, İsrail’deki büyükelçiyi geri çekmek, önceki anlaşmaların bozulması ve fikirden geri adım atılmazsa güç kullanma tehdidinde bulunma da dahil diplomatik önlemlere dönüşmesinin beklendiğini vurguladı.

Eski Dışişleri Bakanı Yardımcısı Büyükelçi Muhammed Hicazi ise Sisi’nin Filistinlileri yerinden etme planlarından bahsederken anlamlı bir terim kullandığını ve bu durumu kırmızı çizgi olarak değerlendirdiğini söyledi. Hicazi, Mısır Cumhurbaşkanı’nın daha önceki açıklamalarını, Haziran 2020’de Batı Askeri Bölgesi’ne yaptığı ziyarette de aynı ifadeyi kullanması ve Mısır’ın Sirte şehri ve Cufta hava üssünü kırmızı çizgi olarak nitelendirerek Libya’daki gerginliğin artmasına ilişkin tutumuyla ilgili konuşmasını hatırlattı.

Sisi, birkaç gün önce Kahire Uluslararası Stadyumu’nda Filistin’le dayanışma kapsamında düzenlenen ‘Yaşasın Mısır... Filistin’le Dayanışmada Halkın Tepkisi’ etkinliği çerçevesinde büyük bir konferansa katıldı. Burada yerinden edilmenin Mısır’ın izin vermeyeceği veya kabul etmeyeceği bir kırmızı çizgi olduğunu ve bilgeliğin zayıflık veya kayıtsızlık anlamına gelmediğini vurguladı.

Hicazi ise, askeri seçeneğe ilişkin değerlendirmesinde çekincelerini ortaya koydu:

Halkın, Cumhurbaşkanı’na Mısır’ın ulusal güvenliğine ilişkin uygun göreceği her türlü tedbiri alması için yetki verilmesi çağrısı sonrasında Mısır’ın kullandığı kart açık ve açıklama yapmaya gerek yok.

Muhammed Hicazi ayrıca, ABD Başkanı Joe Biden’in Mısır’ın ulusal güvenliğini ve sahip olduğu araçları korumaya yönelik hamlesini fark ettiğini ve Biden’in güven verici mesajlar verdiğini vurguladı.

Sisi, Almanya Başbakanı Olaf Scholz ile ekim ayı ortasında düzenlediği basın toplantısında, yerinden edilme konusunda resmi ve halk tabanındaki tutumlar arasında uyumun varlığına dikkat çekti. Ayrıca kendilerinden istenirse, milyonlarca Mısırlının bu fikri reddettiklerini ifade etmek için sahaya çıkacakları konusunda uyarıda bulunuldu. Konferans sırasında, İsrail’in bu fikre uyması halinde, askeri operasyonlar bitene kadar Filistinlilerin Sina yerine Necef Çölü’ne nakledilmesini önererek, bu fikri köklerinden silmeye yönelik bir girişimde bulundu.

Filistin’in eski Mısır Büyükelçisi Barakat Farra ise “Mısır Silahlı Kuvvetleri kullanılabilecek bir araçtır ve Mısır güçlü yeteneklere sahip silahlı kuvvetlere sahiptir” dedi. Ancak durumun bu düzeyde kötüleşmeyeceğine inandığını belirten Farra, bu adımın tamamlanması için hazırlanan koşullara rağmen Filistinlileri Gazze’den Mısır’a sürme planının başarılı olmayacağını vurguladı.

Eski Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Seyyid Şalbi de Filistinlilerin yerinden edilmesiyle mücadele etmek için Mısır’ın önündeki seçenekler hakkında bir soruya şu yanıtı verdi:

Başbakan Mustafa Medbuli, Mısır’ın güvendiği kartın, kesinlikle bu projeyle ilgili olayların gelişmesi ve ulusal güvenliğe tehdit oluşturması halinde Mısır’ın tepkisinin belirleyici olması olacağını ifade etti. Kahire, Batı’yı bu fikrin geçersizliği konusunda ikna etmek için uluslararası düzeyde çalışıyor ve kararlı bir yanıta hazır olduğu mesajını vermek için başka bir güvenlik önlemi alıyor.

Uluslararası insancıl hukuk alanında çalışmalar yürüten Prof. Eymen Selame ise şu değerlendirmede bulundu:

Filistinlileri Mısır sınırına doğru kaçmaya zorlamak, İsrail’in de taraf olduğu 1949 tarihli dört Cenevre Sözleşmesi’nin tabi olduğu uluslararası hukuk hükümlerine göre, yaygın olarak kullanılan yerinden etme suçunu değil, zorla sınır dışı etme suçunu temsil etmektedir. Cenevre Sözleşmesi, sınır dışı etme suçunun unsurlarını açıklayarak, onu zorla yerinden edilmeden ayırır.

Selame ayrıca, İsrail’in Gazze Şeridi’nde yaşayan Filistinlileri Ürdün veya Mısır’a sınır dışı etme girişiminin, silahlı çatışma sırasında zorla sınır dışı etme suçu anlamına geldiğini vurguladı.

Dayanışmadan faydalanmak

Büyükelçi Barakat el-Farra, Mısır’ın İsrail ve ABD ile ilişkilerine ışık tutarak, ‘yerinden edilmeye kesinlikle yer olmadığı’ mesajını ilettiğini dile getirdi. Konuşmasını, tamamı yerinden edilmeye karşı olan Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK) ve Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kararlarından yararlanan ikinci belgeye dayandıran Farra, son zirvede yayınlanan Arap ve İslami kararlara ek olarak, hiçbir katılımcının Sina’ya veya başka bir yere zorla göç ettirilmeyi onaylamadıklarını ifade etti.

Suudi Arabistan’ın başkenti Riyad’da 11 Kasım’da düzenlenen olağanüstü Arap-İslam zirvesine katılan liderler, Gazze Şeridi sakinlerini topraklarından sürmeyi amaçlayan planları reddettiklerini açıklamıştı. Liderler, 1949 Cenevre Sözleşmesi ve 1977 tarihli ekine göre yaklaşık bir buçuk milyon Filistinlinin Gazze Şeridi’nin kuzeyinden güneyine doğru yerinden edilmesini bir savaş suçu olarak nitelendirmişti.

Avrupa ülkelerinden de Mısır’ın yerinden edilme konusundaki tutumuyla dayanışmalarını ifade eden mesajlar yağdı. Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen, X (eski adıyla Twitter) platformu üzerinden yaptığı açıklamada, “Filistinlilerin zorla yerlerinden edilmemesi ilkesi ve iki devletli çözüme dayalı bir siyasi ufuk üzerinde hem fikiriz” dedi. Sisi de kendisi ile son görüşmesinde Mısır’ın, Filistinlilerin kendi toprakları dışına, özellikle de Sina’daki Mısır topraklarına doğru yerinden edilmelerini kategorik olarak reddettiğini söyledi.

Farra’ya göre ise Mısır’ın elindeki bir diğer kart da bu planın her iki tarafça da hayata geçirilmesini önlemek ve gerilimi aynı derecede tırmandırmak için Ürdün tarafıyla koordinasyon içinde olması. Bu görüş, Kahire Üniversitesi İktisat ve Siyasal Bilimler Fakültesi’nde Siyaset Bilimi Profesörü Ahmed Yusuf’un görüşüyle benzer. Yusuf şu açıklamada bulundu:

“Batı Şeria’dan yerinden edilmeye ilişkin Ürdün politikasına uygunluk, uluslararası toplumun bu fikri reddetmesini sağlamayı başardı. ABD’nin tutumu, ABD’nin yerinden edilme senaryosunu kabul etmediğini belirttiği için İsrail’in bakış açısına karşı oldukça taraflı olmaya başladı.”

Güvencesiz diplomatik kart

Mısırlı siyasetçi Samir Gattas’a göre Mısır’ın güvendiği en önemli kart daha fazla diplomatik ve uluslararası faaliyette bulunmak. Bunun olumlu sonuçları, ABD’nin Filistinlilerin zorla yerinden edilmesini reddettiğini ABD Başkanı Joe Biden aracılığıyla onaylaması ve Avrupa Birliği yetkililerinin de aynı yaklaşımı benimsemesiyle ortaya çıktı.

Ancak Gattas’a göre göre bu kartın sonuna kadar garantisi yok. Halk baskısı senaryosunun devamının Refah’ta vatandaşları sınır şeridine doğru itecek bir çatışmaya yol açabileceğini ifade eden Gattas, “Bu, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu’ya Filistinlilerin Mısır’a geçici girişine izin vermesi çağrısında bulunmak gibi daha önce alınan kararları etkileyebilir” dedi.

ABD Başkanı Joe Biden, Mısırlı mevkidaşı Abdülfettah Sisi’ye, ABD’nin ‘Filistinlilerin Gazze veya Batı Şeria’dan zorla yerinden edilmesine veya Gazze sınırlarının yeniden çizilmesine hiçbir koşulda izin vermeyeceğini’ söylemişti.

Eski Dışişleri Bakan Yardımcısı, Mısır’ın tehdit altında olması durumunda ulusal güvenliğini savunmasına izin veren BM Tüzüğü’nün 51’inci maddesine dikkati çekti. Eski Dışişleri Bakanı Yardımcısı Büyükelçi Muhammed Hicazi ise Mısır’ın diplomatik baskı ve arabuluculuk sürecinde sarf ettiği çabalarla ve başkaları nezdinde pozisyon oluşturma yoluyla ulusal güvenlik çıkarlarını savunma yönünde hareket ettiğini söyledi.

Yakın zamanda İsrail İstihbarat Bakanlığı’na sızdırılan bir belge, Gazze Şeridi’nde yaşayanların Sina’ya nakledilmesi, Şerid’in kuzeyinden güneyine kara operasyonlarının uygulanması ve sivillerin Mısır’a göç etmesine ve yeniden yerleşmesine olanak sağlamak için Refah’ta yolların açılması gibi Mısır egemenliğine aykırı öneriler içermesi nedeniyle Mısır’da hem resmi hem de halk düzeyinde öfkeli tepkilere yol açtı.

Sızdırılan belgede yer alan bilgiler, Mısır Dışişleri Bakanı Sameh Şukri’nin ay başında CNN’e yaptığı açıklamalarda bunlara yanıt vermesine neden oldu. Şukri röportajda, milyonlarca Filistinlinin Sina’ya nakledilmesi önerisini ‘gülünç’ olarak nitelendirdi. Ayrıca yerinden edilme sürecinin uluslararası insancıl hukuka aykırı olduğunu ve uluslararası yasaları ihlal ettiğini belirtti.

İsrailli yazar Eddie Cohen’in de Mısır’ın, dış borçlarının iptal edilmesi karşılığında Filistinlileri Sina’da kabul edeceği yönündeki görüşünü sunması da yaygın tartışmalara yol açtı. Monte Carlo Doualiya’ya açıklama yapan Cohen, bu fikrin eski olduğunu söylerken, Mısır’ın reddini açıklaması halinde Suriyeli mülteci kabul etmeyen Avrupa ülkeleri örneklerinin var olduğunu ancak mülteci akınının herhangi bir sınırı aşmasını önlemenin zorluğu nedeniyle mültecilerin Avrupa ülkelerine geldiklerini ifade etti. Mısır’ın içinde bulunduğu ekonomik kriz ve ABD’nin bu fikre destek verme ihtimali nedeniyle bu çözümü reddetmesinin pek olası olmadığını belirten Cohen, Kahire’nin Filistinlilerin Sina'ya yerleştirilmesinin bedelini ve mali tazminatını alacağını vurguladı.

Bu, Sina’yı Filistinliler için alternatif bir ülkeye dönüştürmenin tartışıldığı ilk durum değildi. 2000 yılında İsrail Ulusal Güvenlik Konseyi’ne başkanlık eden yedek Tümgeneral Giora Eiland, ‘İki Halk için İki Devlet Fikrine Bölgesel Alternatifler’ başlıklı bir proje sundu. Bu projeye göre Mısır, önerilen Filistin devleti lehine Sina topraklarının 720 kilometrekarelik bir alanını devrediyor. Bu alan, batıda Refah şehrinden Ariş şehrinin sınırlarına kadar sahil boyunca uzanıyor. Karşılığında ise Mısır, Necef Çölü’nde eşit bir alana sahip oluyor.

Bu tür algı, vizyon ve önerilerle nasıl yüzleşileceğine ilişkin Gattas, Filistinlilerin Refah kapısına akışını engelleyen tek şeyin, ‘vatandaşların dayanıklılık kapasitelerinin tavanları ve sınırları olduğundan, kendilerini kaçmaya zorlayabilecek İsrail baskısına maruz kalmamaları için Gazze Şeridi'nde varlıklarını tesis etmek olduğunu’ açıkladı. Gattas şunları söyledi:

Askeri baskı altında sınırı geçmeye çalışan bir Filistinliyi suçlayamayız. Dünyadaki tüm deneyimler, askeri baskı altındaki insanların kaçmaya zorlandığını, dolayısıyla güvenlik altına alınmaları ve üzerlerindeki baskının azaltılması gerektiğini gösteriyor.

2008 senaryosu

Binlerce Filistinli, 2008 yılında Filistinlileri hedef alan büyük İsrail saldırısının ardından sınır çitlerine hücum etti. Saldırılar, onları ayrım duvarına akın etmeye sevk etti. İçinde bulundukları trajik koşullar göz önüne alındığında Mısırlı yetkililer, onların yiyecek ve ilaç almak için geçmelerine izin verdi. Bu durum, ateşkesin sona ermesiyle aynı senaryonun tekrarlanacağı endişesini artırıyor.

Filistin’in eski Mısır Büyükelçisi Barakat er-Farra'ya göre, Mısır’ın yerinden edilme planını engellemeye yönelik kartları arasında, sınır çitlerinin basılmasına benzer bir senaryonun (2008- 2009) engellenmesi ve tekrarının önlenmesi için, sürekli bombardımana rağmen Filistinlilerin Gazze Şeridi'nde kalması üzerinde anlaşarak, Hamas ya da İslami Cihad olsun Gazze Şeridi’ni kontrol eden Filistinli taraflarla olan ilişkilerinden faydalanmak da yer alıyor. Farra ayrıca, Mısır’ın kendisini Gazze Şeridi’nden yerinden edilmiş insanları kabul etmeye zorlamayı amaçlayan baskılara yanıt vermediğini dile getirdi.

Orta Doğu Stratejik Araştırmalar Forumu Başkanı Samir Gattas, Kahire’nin Gazze’nin boğazını sıkmakla suçlanmasının ardından ilk olayda Mısır üzerindeki baskının İsrail’den değil Hamas hareketinden geldiğine dikkati çekti. Gattas ayrıca, gelecekte bir kriz yaşanabileceğini ve Filistinlilerin askeri baskı altında yerlerinden edilmeye zorlanabileceğini vurguladı.

Uluslararası insancıl hukuk alanında çalışmalar yapan Prof. Eymen Selame ise 2009’da İsrail’in acımasız topçu saldırılarından kaçan ve sayılarının on binlerce olduğu tahmin edilen Filistinlilerin, uluslararası hukuka göre ‘insani mülteciler’ olarak sınıflandırıldığını söyledi. Mültecilerin Hukuki Statüsüne Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi’nin (1951), Mısır da dahil olmak üzere taraf devletlerin, insani koşulları göz önünde bulundurarak mültecileri kabul etmesini zorunlu kıldığını söyleyen Selame, olağanüstü güvenlik koşulları dışında Mısır’ın bunları engelleme hakkının olmadığını ifade etti.

Selame, Mısır’ın bu olası senaryoya ilişkin tutumuyla ilgili olarak ise, Mısır Başbakanı’nın brifing taleplerine verdiği yanıtta, ülkesinin, Filistinlilerin zorla sınır dışı edilmesi halinde onları kabul etme konusundaki isteksizliğinin nedenlerine değindiğini söyledi.

*Bu haber Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.



Size Şam'dan yazıyorum

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP
TT

Size Şam'dan yazıyorum

Fotoğraf: AFP
Fotoğraf: AFP

İbrahim Hamidi

13 yıl sonra Şam'a dönmek sürpriz oldu. Ben de -çoğu insan gibi- bu duygu patlamasına hazırlıklı değildim. Beşşar'ın kaçışı ve Esed rejiminin devrilmesi, sadece Suriyelilerin değil, bölge ve dünya liderlerinin de beklemediği bir mucize gibiydi. Birçok kişi hâlâ gözlerini ovuşturuyor ve bunun gerçek ve doğru olduğundan emin olmak kendisini çimdikliyor.

Rejimi devirmenin maliyeti acı verici, uzun süreli ve onlarca yıla yayılan bir süreç oldu. Bu sürecin son on yılının yaraları derindir; 13 milyon insan evlerinden edildi, 7 milyon insan mülteciye dönüştü, 2 milyon insan yaralandı, yarım milyon insan öldü, 120 bin kişi kayıp, Sünni Arap köyleri ve kasabaları yerle bir oldu. Ama rejim, milyonların sebatı, çektiği acılar, fedakarlıklar, ıstıraplar sonucu devrildi ve yıkıldı.

Birçok kişi gibi ben de yaşananları sindirmek ve 2012'de ayrıldığım zamanki güzergahı izleyerek “kendi şehrime” geri dönmeye hazırlanmak için birkaç güne ihtiyaç duydum. Londra'dan Beyrut'a uçtuk, oradan da kara sınırını geçerek Şam'a doğru yola koyulduk. Şanslıydık ki yeni Suriyeli yetkililer gelenlerin ve dönenlerin isimlerini incelemeye başlamıştı, bu sayede Esed’in güvenlik güçlerinin grubumuzdakiler için kaç tutuklama, gözaltı ve inceleme emri verdiğini okuyup öğrenebildik.

Bir zamanlar korkutucu olan, zamanın kaplumbağa gibi ilerlediği sınır kapıları, artık şakaların yapıldığı, zamanın zarifçe akıp geçtiği yerler haline gelmiş. Korkutucu güvenlik görevlilerinin yerini, misafirperver gençler almış. Yeni lehçeler, yeni isimler, yeni bir davranış şekli var. Yeni unsurların birçoğu ya İdlib’den veya uzun yıllardır misafir ettiği diğer devrim bölgelerinden gelmiş ve yerinden edilmiş kişilerden. Geri dönenlerin isimlerini kontrol ediyorlar ve hepimizin tutuklanma, gözaltına alınma veya güvenlik incelemesi için arandığını keşfettiklerinde gülüyorlar. Bir tanesi benim ve arkadaşımın ekrandaki güvenlik bilgilerini okuyup, “Hakkınızda iki tutuklama, bir de inceleme emri var” diyor. Meslektaşı ekliyor: “Devlet Güvenliği ve Siyasi Güvenliğe bağlı aynı güvenlik birimleri tarafından verilmiş. Cezaevinde kendinizi yalnız hissetmeyesiniz diye ikiniz hakkında hazırlanmış.” Bilgisayar klavyesinde ismimizin harflerine dokunuyor. Gülerek pasaportumu ve kartlarımı geri veriyor.

İsrail'in nisan ayı başında tahrip ettiği konsolosluğun yakınındaki İran Büyükelçiliği'nin cephesine asılı Kasım Süleymani'nin posteri yanmış

Yeni Suriye'de başlangıç ​​noktası, birinci sınır kapısında yerdeki iki Esed'in fotoğrafının kalıntılarının üzerine çekilmiş “devrim bayrağı” altında bir hatıra fotoğrafı çektirmektir. Sonra şoför sevinçle anlatıyor; burası Beşşar Esed'in kardeşi Mahir'in komuta ettiği “Dördüncü Tümen” için yıkıcı bir noktaydı. Burası da Esma Esed'e bağlı büyük bir tüccarın yeriydi, şurası ise 8 Aralık'ta yanan, tank ve tarayıcıyla donatılmış bir teftiş merkezi.

Şam'a giden geniş ve hızla kayan yolda, başkentin kapısına yakın bir yerde Heyet Tahrir el-Şam örgütünün bir kontrol noktası bulunuyor. “Her şey değişti,” diyor şoför. “Bunlar gül gibi gençler, Mayıs 2012'de ülkeden ayrılırken karşılaştığınız görevliler gibi değil.”

Kontrol noktasını geçiyor ve ilk tünele dalıyoruz. Sağ tarafta Mezze Askeri Havaalanı bulunuyor. Solda, Ulusal Güvenlik Ofisi ve İsrail'in İran ve Hizbullah hedeflerine yönelik saldırılarının yıkıntıları görülüyor. Aralarında Mezze yolu Şam'ın gövdesinden kıvrılarak geçiyor.  Birkaç dakika sonra, İsrail'in nisan ayı başında tahrip ettiği konsolosluğun yakınında cephesinde Kasım Süleymani'nin yanmış bir posteri bulunan İran Büyükelçiliği karşımıza çıkıyor.

Otele varıyoruz. Devrimin simgesi olan Emevi Meydanı'na gitmek için acele ediyoruz. Şehrimizin sokaklarını dolaşmak, arkadaşlarımızla buluşmak için koşturuyoruz. Şehrimde bir hafta geçirdim

Otele varıyoruz. Eşyalarımızı bırakıyoruz ve devrimin simgesi olan Emevi Meydanı'na gitmek için acele ediyoruz. Anı kaydediyoruz. Şehrimizin sokaklarında dolaşmak, arkadaşlarımızla buluşmak için koşturuyoruz. Gecemiz gündüzümüze karışıyor. Bir görüşmeyi veya aramayı tamamlayamıyoruz. Randevular, konuşmalar ve duygular iç içe geçiyor. Şehrimde bir hafta geçirdim. Yeni yönetimden siyasi ve askeri yetkililerle görüşmeler yaptım. Ravda Kahvehanesi’ne ziyaretlerde bulundum ve dostlarla, aydınlarla buluştum. Sednaya Cezaevi'ni ve hücre hapsinde tutulduğum Askeri Soruşturma Şubesi Cezaevi'ni ziyaret ettim. Sokaklarda ve dükkanlarda dolaştım, Emevi Camii'ni, eski ve yeni Şam'ı ziyaret ettim.

Şam'a dönen birinin ilk izlenimleri şöyle:

Birincisi - Yaşlılık ve yorgunluk; şehre dair ilk intiba önemlidir. Tuhaf bir duygu. Sanki daha dün buradaymışım gibi hissediyorum. Şam sanki bir buzlukta dondurulmuş gibi. Sarkmış ve yaşlanmış. Binaları bakımsız ve yenilenmemiş. Bazı parçaları çürümüş, bazıları ise donmuş. Hiçbirinden tomurcuklar çıkmamış. Sokaklarında dilenciler yaşıyor, geceleri ve gündüzleri karanlık, kasvet ve soğuk hüküm sürüyor. Daraya'dan Cobar, Kabun, Barze ve iki Guta'ya kadar Sünni banliyöleri sanki deprem vurmuş gibi yıkımlarla çevrili.

Sevinç ve beklentiler; rejimin devrilmesinden, korku duvarlarının yıkılmasından duyulan bir sevinç var. Ama beklentiler yüksek. Hoş görme süresi kısalıyor.

İkincisi - Rejimin çöküşü; Ben bu şehri biliyorum. Kendisini yavaş yavaş tanıdım. Üniversite öğrencisi olarak bu şehre geldim ve daha sonra burada çalıştım. Rejim adeta oksijene karışmıştı. Sokakta, telefonda, televizyonda, gazetede, bekçiler ve işçiler arasında, orduda ve güvenlikte, üniversitede, işte ve kahvehanelerde, üniversite amfilerinde, otobüs koltuklarında ve arabalarda hep rejim vardı.

Birkaç on yıldır her yerde ve her zaman mevcuttu. Şimdi şehir aynı. O kaçtı, şehir kaldı. Muhbirler, güvenlik görevlileri, ordu ve rejim nereye kayboldu? Cezaevlerini ziyaret etme ve dosyalara bakma fırsatım oldu. Herkesin bir dosyası var. Rejime sadık veya muhalif olsun herkesin. Bütün bu güç ve bilgi yok oldu. Bir arşive dönüştü. Şehir aynı, ama iki Esed’in resimleri ve rejimin ağır gölgesi yok.

Üçüncüsü - Sevinç ve beklentiler; rejimin devrilmesinden, korku duvarlarının yıkılmasından duyulan bir sevinç var. Ama beklentiler yüksek. Halklar sabırsızdır. Hoş görme süresi daralıyor. Sevinç dönemi bitti. Muhasebe saati çaldı.

Sokaklarda gıda maddeleri, yakacak olarak mazot, tüp ve güvenlik var. Ancak elektrik yok ve çalışanlara maaş dağıtılmadı. İnsanlar ekonomik durumun hemen düzelmesini arzuluyor. Eleştirel sesler yükseliyor. Kimisi gösteri yapmaya, eleştirmeye, isyan etmeye alışmış.

İdlib halkı ve lehçesi her yerde, hükümette, yönetimde, güvenlikte ve otoritede mevcut. Hatta İdlib’in “yeni Kardaha” olduğu şakası bile yapılıyor

Dördüncüsü - Güvenlik ve yönetim; rejimin devrilişinin bir kan gölü akmadan gerçekleştiğini söylemek yerinde olur.11 günde Esed devrildi, Ortadoğu kansız bir şekilde sarsıldı. Yaşananlar Esed'i devirmeye yönelik en iyi senaryodan bile daha iyiydi. Kamuoyu emniyet ve asayişin hemen yaygınlaştırılmasını istiyor. Kurbanların yakınları, işin kişisel misilleme ve intikamlara kaymaması için sorumluların sorgulanmasını ve onlardan hesap sorulmasını istiyor. Ordu ve emniyet dışında devlet kurumlarının olduğu gibi kalması bir başarı ama kurumların performansı ve kurumlardaki çalışan çemberinin genişletilmesi konusunda umutlar çok.

Beşincisi – Şam’ın İdlibleşmesi; İdlib halkı ve lehçesi her yerde, hükümette, yönetimde, emniyet ve otoritede mevcut. Bu konuda iki şaka yapılıyor; birincisi, “İdlibliler”in “yeni Aleviler” olduğu, ikincisi ise İdlib’in, Esed ailesinin memleketine atfen “yeni Kardaha” olduğu.

İdlib'ten halkıyla ve 2017 yılından bu yana yerinden edilmiş kişilerle gelen yeni yönetim ve yeni hükümet de bu sorunun ve hassasiyetin farkında. Yetkililerden biri bana birden fazla kez, “Şam, İdlib gibi yönetilemez” dedi.

Altıncısı – Zorluklar; yeni ordunun kurulmasıyla ilgili önemli askeri zorluklar bulunuyor. Savunma Bakanı Murhef Ebu Kasra, tüm örgütlerin liderleriyle görüşerek, örgütlerin dağıtılmasını, eski ordudan tamamen farklı, profesyonel bir yeni ordu kurulmasını içeren planını hazırladı. Asıl zorluk, silahı tek bir elde toplamak, örgüt liderlerini örgüt zihniyetinden devlet ve ordu zihniyetine geçmeye ikna etmektir.

Dera ve Suveyda'daki güneyli örgütlerin geleceği, ayrıca Humus ve sahil bölgelerindeki rejim unsurları ve anlaşmalara imza atan eski subaylar ile ilgili zorluklar söz konusu. Kuzeydeki Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) geleceği konusunda da Türkiye ve ABD'nin rolleri nedeniyle dış boyutlu büyük bir soru işareti var. Hiçbir ilerleme sağlanamadan yapılan samimi müzakereler, arabulucuların yardımını gerektiriyor.

Silahların birleştirilmesi yolunda savaşlar yaşanmasını bekleyenler var ama ordunun kuruluşunu denetleyen bir askeri lider bana şunu söyledi: “Müzakere yoluyla bir anlaşmaya varma fırsatını kaçırmayacağız. Önce müzakere, sonra müzakere.”

Yedinci - İki paralel hat; yeni yönetim dış siyasi iletişim, iç askeri ve güvenlik reformları, yerli ve yabancı işadamlarıyla toplantılar yapmakla meşgul. Buna paralel olarak Ravda Kahvehanesi ve diğer forumlarda kültürel ve sivil bir aktivizm yaşanıyor. Bu iki hattın henüz birleşmediği aşikar. Yönetim, siyasetçiler, aydınlar ve sivil aktivistler arasında fikri, kültürel ve siyasi hiçbir toplantı henüz yapılmadı

Yurt içinde ve dışında bir şans verilmesi konusunda görüş birliği var. Önemli olan fırsatı hızlı bir şekilde değerlendirmektir. Önemli olan daha önceki fırsatların kaçırılması gibi bu fırsatın da kaçırılmamasıdır

Bunlar ilk izlenimler. Ancak pek çok zorluğa ve büyük soruya rağmen iki nokta ihtiyatlı bir iyimserlik uyandırıyor.

Birincisi; Suriyelilerin genel olarak kendi geleceklerinin kendilerine ait olduğu duygusu. Bir aydın bana şöyle dedi: “Esed yıllarından sonra Suriye’yi yeniden inşa etmek için tarihi bir fırsata sahibiz ve ona elimizden gelen her şeyi sunmalıyız.”

İkincisi; yeni yönetim, önceki rejimden farklı olarak halkın taleplerine karşılık veriyor. Kendine güveniyor, kararlarını revize ediyor ve çabuk öğreniyor. Kadınlar ile ilgili taleplerde bulunulduğunda bazı üst düzey görevlere kadınlar atandı. Ulusal Diyalog Konferansı'na dair bazı yorum ve eleştirilerde bulunulduğunda, konferans birkaç kez ertelendi; 29 Aralık'tan bu ayın 4'üne, sonra 30 Ocak'a, ardından gelecek ayın 15'ine, şimdi de gelecek ayın sonuna ertelendi. Dolayısıyla bir yetkilinin bana dediği gibi “Konferans, başarısı için gereken tüm koşullar sağlanana kadar düzenlenmeyecek.”

Yurt içinde ve dışında bir şans verilmesi ve fırsatın değerlendirilmesi konusunda bir görüş birliği var. Önemli olan fırsatı hızlı bir şekilde değerlendirmektir. Önemli olan, daha önceki fırsatların kaçırılması gibi bu fırsatın da kaçırılmaması, içeride ve dışarıda pusuda bekleyenlere fırsat tanınmamasıdır.

* Size Şam'dan yazıyorum: Merhum romancı Halid Halife'nin Suriye'nin başkenti Şam'dan el-Mecelle için yazdığı güzel bir makalenin başlığıdır.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.