Gazzeli doktorlardan çağrı: İsrail'in iade ettiği Filistinlilerin naaşlarından hayati organların çalındığını tespit ettik

Gazzeli doktorlar, İsrail'in iade ettiği naaşların organlarının tam olmadığını fark etti ve Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Gözlemevi uluslararası bir soruşturma komitesi kurulması çağrısında bulundu

İsrail ordusunun Şifa ve Endonezya hastanesinde bazı ölülerin naaşlarını alıkoyduğu yönünde suçlamalar yöneltiliyor / Fotoğraf: Meryem Ebu Dakka- Independent Arapça
İsrail ordusunun Şifa ve Endonezya hastanesinde bazı ölülerin naaşlarını alıkoyduğu yönünde suçlamalar yöneltiliyor / Fotoğraf: Meryem Ebu Dakka- Independent Arapça
TT

Gazzeli doktorlardan çağrı: İsrail'in iade ettiği Filistinlilerin naaşlarından hayati organların çalındığını tespit ettik

İsrail ordusunun Şifa ve Endonezya hastanesinde bazı ölülerin naaşlarını alıkoyduğu yönünde suçlamalar yöneltiliyor / Fotoğraf: Meryem Ebu Dakka- Independent Arapça
İsrail ordusunun Şifa ve Endonezya hastanesinde bazı ölülerin naaşlarını alıkoyduğu yönünde suçlamalar yöneltiliyor / Fotoğraf: Meryem Ebu Dakka- Independent Arapça

İsrail ordusu, hiçbir gerekçe göstermeden Gazze Şeridi'nde bulunan Şifa Hastanesi'nin avlusuna gömülen yüzlerce naaşı ve morgların içindeki naaşları alıkoyup, bilinmeyen bir yere nakletti.

Bu durum, Filistinlilerin organlarının çalınmasıyla ilgili İsrail'e yönelik iddiaları araştıran bir dizi insan hakları kurum ve kuruluşunun konuyla ilgili endişelerini artırdı.

Söz konusu kuruluşlar arasında, Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Gözlemevi de yer alıyor.

Gözlemevi, birkaç gün önce İsrail ordusunun Şifa ve Endonezya hastanelerindeki bazı ölülerin naaşlarını alıkoyması ve göç koridoru civarında Selahaddin ana yolu üzerinde ordu tarafından tahsis edilen bölgenin merkezine ve güneyine kadar olan bölgede bulunan naaşların alıkonulduğu diğer vakalar hakkında karara varacak bağımsız bir uluslararası soruşturma komitesi kurulması çağrısında bulundu.

Bu iddialar, İsrail ordusunun yakın zamanda iade ettiği ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi'ne teslim ettiği bazı naaşları inceleyen ve muayene eden Gazzeli doktorların, naaşların göz korneası, koklea, karaciğer, böbrekler ve kalp gibi diğer hayati organların çalındığını fark etmesinin ardından ortaya çıktı.

Gazze Şeridi'ndeki hükümetin yayımladığı rakamlara göre, İsrail tarafından alıkoyduğu bilinen onlarca kişi dahil olmak üzere, yaklaşık 7 bin kayıp kişi olduğu tahmin ediliyor.

Kalıntılar ve naaşları

2019'da İsrail Yüksek Mahkemesi, askeri görevlilerin naaşlara geçici olarak alıkoymasına ve onları sayı mezarlıkları (naaşların veya kalıntıların üzerine iliştirilmiş metal plakalara numaraların kazındığı, anonim olarak gömüldüğü kapalı askeri alanlar) olarak bilinen yerlere gömmesine izin veren bir karar çıkardı.

2021'in sonunda Knesset, polise ve orduya ölü Filistinlilerin kalıntılarını saklama yetkisi veren bir yasayı çıkararak bu kararı güçlendirdi.

Uluslararası hukuk, silahlı çatışmalar sırasında öldürülenlerin bedenlerine saygı gösterilmesinin ve naaşların korunmasının gerekliliğini vurguluyor.

4. Cenevre Sözleşmesi, bir çatışmanın taraflarının, ölülerin organların çalınmasının ve bedenlerinin parçalanmasını önlemek için mümkün olan tüm önlemleri almalarını şart koşuyor.

Birleşmiş Milletler insan organı ticaretini 'suç' olarak sınıflandırırken, Mayıs 2014'te Birleşmiş Milletler Suçun Önlenmesi ve Ceza Adaleti Kurultayı, organ ve insan ticaretini yasaklayan ve bununla mücadeleyi tavsiye eden bir karar yayımladı.

İsrail'in araştırma ve incelemelerine göre İsrail'in 'insan derisi' rezervi 170 metrekareye ulaşıyor.

Bu deriler 1985 yılında kurulan İsrail Deri Bankası'nda muhafaza ediliyor ve ana tedarikçisi Kudüs'teki İsrail Adli Tıp Enstitüsü olarak biliniyor.

Yanık tedavisinde uzmanlaşmış İsrailli tıbbi kaynaklarına göre banka, 2000 yılındaki İkinci İntifada sırasında, o dönemde Filistinliler tarafından gerçekleştirilen bombardımanlar sonucunda ciddi yanıklara maruz kalan birçok İsraillinin hayatını kurtararak etkinliğini kanıtladı.

Avrupa Birliği Transplantasyon Komitesi'nin raporuna göre, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ile yapılan iş birliği sonucunda Tel Aviv'in, nüfusa göre organ naklinde 55 Avrupa ülkesi arasında 33'üncü, organ bağışını reddetmede ise bu ülkeler arasında üçüncü sırada yer aldığı ortaya çıktı.

"İsrail, ölü Filistinlilerin naaşlarını alıkoyma konusunda uzun bir geçmişe sahip"

Birçok hastanede çalışan doktorlar, Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Gözlemevi'ne, adli tıbbi muayenenin, naaşlara daha önce yapılan cerrahi müdahaleler nedeniyle, organ hırsızlığını kanıtlamak veya reddetmek için yeterli olmadığını belirtti.

Zira yoğun hava ve topçu saldırıları ve devam eden yaralı akını altında, ordunun alıkoyduğu naaşlar hakkında doğru bir analitik inceleme yapılmasının imkansız olduğu vurgulandı.

Merkezi Cenevre'de bulunan Gözlemevi, "İsrail'in ölü Filistinlilerin naaşlarını alıkoyma konusunda uzun bir geçmişi olduğunu" belirtti.

Gözlemevi, İsrail'in 'onları belirli bölgelerdeki gizli toplu mezarlarda alıkoyduğunu' söyledi.

Daha önce yaptığı açıklamada "İsrail yetkilileri, ölen kişilerin naaşlarını bir süre alıkoyduktan sonra otopsi yapılmaması şartıyla ailelerine yani Batı Şeria sakinlerine veriyor, bu şart bazı organların çalınması durumunu gizleyebilir" ifadelerine yer verdi.

Bunu yasaklayan uluslararası sözleşme ve anlaşmaların göz ardı edilmesi ve naaşların onurlu bir şekilde ve dini inançlarına uygun olarak defnedilmesi için ailelerine teslim edilmesinin reddedilmesinin, Lahey Sözleşmesi'nin 50'nci maddesi ve 4. Cenevre Sözleşmesi'nin 33'üncü maddesinde yasaklanan 'toplu cezalandırma' anlamına gelebileceğini vurguladı. 

Meşru şüpheler

"Şehitlerin Cenazelerini Kurtarmaya Yönelik Ulusal Kampanya", mevcut durum göz önüne alındığında, İsrail yetkililerinin Filistinlilerin, özellikle de Kudüs'ün içinden gelenlerin naaşlarını teslim ederken, gece gömülmesini ve otopsi yapılmamasını şart koşması sebebiyle, Gözlemevi'nin İsrail'in Filistinlilerin organlarını çaldığına yönelik öne sürdüğü şüphelerin meşru ve göz ardı edilemez olduğunu düşünüyor.

Kurbanın ailesinin herhangi bir eylemde bulunmasını engellemek için ordu, naaşları donmuş halde teslim ediyor.

Uzmanlara göre bu, Filistinlilerin donma durumu sona erene kadar meşru tıbbi prosedürleri yerine getirmesini engelliyor.

Naaşın çözülmesi en az 24 ila 48 saat gerektiriyor ancak çoğu aile buzların erimesini beklemeye dayanamıyor ve otopsi yerine CT taraması yaptırıyor. 

Şehitlerin Cenazelerini Kurtarmaya Yönelik Ulusal Kampanya'ya göre, İsrail, 2015'ten bu yana Batı Şeria ve Kudüs'ten yaklaşık 177 Filistinlinin naaşını, sıfırın altında 40 dereceye ulaşabilen özel dondurucularda tutuyor.

Ayrıca, sayısız mezarlıkta 255'e yakın naaşın tutulduğu ve 75 kayıp kişinin naaşlarının alındığı da kabul edilmiyor.

Kampanya koordinatörü Hüseyin Şucaiye'ye göre, Kampanya'nın 2008'den bu yana İsrail mahkemeleri önündeki takibi ve hukuki savunmalarının, İsrail'in naaşları teslim etmeme ve bu hassas insani dosyayı, müzakerelerde ve takas anlaşmalarında kullanmak üzere siyasi bir dosyaya haline getirme konusundaki inatçılığıyla çatıştığını belirtti. 

Şucaiye "Alıkonulan cenazelerin isimleri ve mezar numaralarının yer aldığı eksiksiz bir dosyayı Kızılhaç'a sunmak üzere hazırladık. Eğer İsrail onları gelecekteki takas anlaşmalarına dahil etmeyi reddederse, alıkoyma gerekçesini kaybedecek" dedi.

Ayrıca Kampanya'nın elinde, İsrail'in Filistinlilerin naaşlarından organ veya deri çaldığına dair kesin bir kanıt bulunmadığını da belirtti. 

Ciddi endişeler

İsrail'deki İnsan Hakları İçin Doktorlar adlı sivil toplum kuruluşu, İsrail ordusunun Gazze'deki Şifa Hastanesi'ne baskın yaptıktan sonra çok sayıda naaşı alıkoymasının ordunun bu naaşlardan organ çalma ve ticaretini yapma yaklaşımının devam ettiği yönündeki korkuları güçlendirdiğini belirtti.

Kuruluşun araştırma ve proje direktörü Asil Ebu Ras, "Ordunun hayatını kaybetmiş Filistinlilerin naaşlarından organ çalmaya devam ettiği ve naaşları takas anlaşmalarıyla ilgili devam eden müzakerelerde kullandığı konusunda ciddi endişeler var" dedi.

Ayrıca Ras, "Yıllar geçtikçe, deri dahil olmak üzere Filistinli ölülerin organlarının çalındığına dair güvenilir kaynaklardan çok sayıda rapor yayınlandı ve artık söz konusu naaşların bu nedenle alıkonulduğuna yönelik korkular var" ifadelerini kullandı. 

İsrail Ulusal Organ Nakli Merkezi, 2017 yılı içerisinde durumu kritik olan hastalara 520 organ nakli operasyonu gerçekleştirdiğini, bunların arasında 222 böbrek nakli ve deri bağışı ile ciddi yanıklara yönelik onlarca operasyon da yer aldığını açıkladı.

Merkez, 2016 yılında görme engelliler için 839 kornea nakli, 155 kemik ve ses teli nakli, 55 kalp kapağı nakli gerçekleştirdiğini belirtti.

Filistinlilerin suçlamaları

Yahudi cemaatinin organ bağışı fikrini pratikte kabul etmediği bir dönemde İsrail'in dünyanın en büyük deri bankasına sahip olması, bu konuda kendisine yöneltilen suçlamaları güçlendiriyor.

2015 yılı sonunda, Filistin'in Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Riyad Mansur, BM Güvenlik Konseyi'ne gönderdiği bir mektupta, İsrail'i, İsrail ordusu tarafından öldürülen Filistinlilerin naaşlarından organ çalmakla suçladı.

Mansur, o dönemde yazdığı mektubunda "Ekim 2015'te işgal güçleri tarafından öldürülen Filistinlilerin alıkonulan naaşlarının iade edilmesinin ardından yapılan tıbbi muayene sonrasında, naaşların kornea ve diğer organları olmadan iade edildiği tespit edildi" ifadelerine yer verdi. 

Geçen yılın temmuz ayında, Filistin hükümeti, İsrail'i üniversitelerin tıbbi laboratuvarlarında, alıkonulan Filistinlilerin naaşlarını kullanmakla suçladı ve bunu insan haklarının, bilimsel değerlerin, ilkelerin ve ahlakın açık bir ihlali olarak değerlendirdi.

O dönemde Filistin Başbakanı Muhammed Iştiyye, uluslararası üniversitelere, naaşları alıkoyan İsrail üniversitelerini boykot etme çağrısında bulundu.

2017 yılı Nisan ayında İsrail yetkililerinin 1990'lardan bu yana alıkoydukları 123 Filistinliden 121'inin naaşını kaybettiklerini açıklamasının ardından, İnsan Hakları Örgütü HaMoked ve Kudüs İnsan Hakları Merkezi dahil olmak üzere insan hakları merkezleri İsrail'i "organ hırsızlığı ve ticaretinin tespit edilmesini önlemek" amacıyla, hayatını kaybeden Filistinlilerin naaşlarını planlı olarak ihmal etmek ve bu naaşları yok etmeye çalışmakla suçladı.

Naaş dosyalarının Filistinliler açısından taşıdığı önem, 2008'de Filistin hükümetini 27 Ağustos tarihini, İsrail tarafından alıkonulan naaşların kurtarılması için ulusal bir gün olarak kabul etmeye ve naaşların serbest bırakılmasının gerekliliğini hatırlatan etkinlikler düzenlemeye yönlendirdi. 

İsrail hukuku, naaşların alıkonulmasının bir pazarlık kozu olarak kullanılmasına ve Gazze Şeridi'nde Hamas tarafından tutulan İsrailli mahkumlarla takas edilmesine olanak sağlıyor.

Independent Arabia - Independent Türkçe



İsrail ordusu: El Halil yakınlarında araçla saldırı olayı yaşandı, geniş çaplı insan avı başlatıldı

Batı Şeria'daki İsrail askerleri (DPA)
Batı Şeria'daki İsrail askerleri (DPA)
TT

İsrail ordusu: El Halil yakınlarında araçla saldırı olayı yaşandı, geniş çaplı insan avı başlatıldı

Batı Şeria'daki İsrail askerleri (DPA)
Batı Şeria'daki İsrail askerleri (DPA)

İsrail ordusu dün akşam yaptığı açıklamada, el Halil yakınlarında bir araçla saldırı gerçekleştiğini ve askerlerin saldırgana ateş açarak karşılık verdiğini, geniş çaplı bir insan avı başlatarak karşılık verdiğini duyurdu.

Ordu, Batı Şeria'da el Halil yakınlarındaki Yehuda Kavşağı'na araçlı saldırı ihbarı üzerine bölgeye birlik gönderildiğini belirtti.

Batı Şeria'daki İsrail askerleri (Reuters)Batı Şeria'daki İsrail askerleri (Reuters)

Açıklamada, "Askerler, saldırının failini bulmak için geniş çaplı arama çalışmaları yürütüyor ve ayrıntılar daha sonra açıklanacak" ifadelerine yer verildi. Yerel basında yer alan bazı haberlere göre olayda bir kadın asker yaralandı.

Araçla gerçekleştirilen saldırının sonuçları ve faili hakkında henüz bir açıklama yapılmadı.


Hamas: Gazze'ye giren tırlar asgari temel ihtiyaçları karşılamıyor

İnsani yardım taşıyan bir kamyon, Kerem Ebu Salim sınır kapısından Gazze Şeridi'ne doğru yola çıktı (Reuters)
İnsani yardım taşıyan bir kamyon, Kerem Ebu Salim sınır kapısından Gazze Şeridi'ne doğru yola çıktı (Reuters)
TT

Hamas: Gazze'ye giren tırlar asgari temel ihtiyaçları karşılamıyor

İnsani yardım taşıyan bir kamyon, Kerem Ebu Salim sınır kapısından Gazze Şeridi'ne doğru yola çıktı (Reuters)
İnsani yardım taşıyan bir kamyon, Kerem Ebu Salim sınır kapısından Gazze Şeridi'ne doğru yola çıktı (Reuters)

Hamas Sözcüsü Hazım Kasım, Gazze Şeridi'ne giren yardım kamyonlarının halkın asgari temel ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak olduğunu belirterek, Şeride izin verilen yardımların niteliğinde köklü bir değişiklik yapılması çağrısında bulundu.

Kasım dün yaptığı açıklamada, "İşgalin girmesine izin verdiği kamyonların çoğu ticari sektöre ayrılmış olup, mevcut insani felaket nedeniyle vatandaşlar için gerekli görülmeyen ilave malzemeler taşımaktadır" dedi.

Kasım, "İki milyondan fazla insanı etkileyen krizin boyutuna uygun miktarda temel yardım malzemesi taşıyan kamyonların getirilmesi gerekiyor" ifadelerini kullandı.

Kasım, kış ve sert hava koşullarının yaklaştığı bu günlerde, arabuluculara ve ilgili tüm ülkelere, mobil evler (karavanlar) getirmek ve sivilleri kurtarmak için "ciddi ve acil adımlar atma" çağrısında bulundu.


Suriye İçişleri Bakanlığı'nın yeni kimlik kutlamaları fahri rütbelerle ilgili tartışmanın gölgesinde kaldı

Şam sokaklarındaki yeni Suriye polis araçlarından oluşan büyük bir geçit töreni (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)
Şam sokaklarındaki yeni Suriye polis araçlarından oluşan büyük bir geçit töreni (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)
TT

Suriye İçişleri Bakanlığı'nın yeni kimlik kutlamaları fahri rütbelerle ilgili tartışmanın gölgesinde kaldı

Şam sokaklarındaki yeni Suriye polis araçlarından oluşan büyük bir geçit töreni (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)
Şam sokaklarındaki yeni Suriye polis araçlarından oluşan büyük bir geçit töreni (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)

Mustafa Rüstem

Suriye İçişleri Bakanlığı'nın yeni görsel kimliğinin lansmanı sırasında Şam sokaklarında dolaşan lüks araç konvoyu bir kutlama vesilesi gibi görünüyordu. Ancak bu aynı zamanda, Beşşar Esed rejiminin devrilmesinden sonra tüm personel ve memurlarının terhis edilmesinin ardından iç güvenlik teşkilatının yeniden yapılandırılmasına, yerlerine yeni birliklerin getirilmesine yönelik çabaların da olduğunu gösterdi.

Bu sahnelere rağmen, gözlemciler, Suriye İçişleri Bakanlığı'nın kimlik lansmanı ile Türkiye'de yeni güvenlik ve polis araçlarından oluşan bir filonun sergilenmesiyle aynı zamana denk gelen Suriye’deki modern araç geçit töreni arasındaki bağlantıyı sorguluyorlar. Bu olayların zamanlaması arasında bir bağlantı olup olmadığı, Türkiye’ye bağlılık konusunda gizli mesaj taşıyıp taşımadığını, yahut zamanlamanın sadece bir tesadüf olup olmadığını sorguluyorlar.

Çelişkili duygular

Şam’daki bu sahne, çelişkili görüşlere yol açtı. Bazı Suriyeliler, bunu kuşatma ve yoksulluktan bitkin ve yorgun düşmüş bir halk için hiçbir işe yaramayan, sadece görsel bir “dekor” için yapılmış bir harcama olarak gördü. Ancak bazıları da, bu araçları bir ilerleme tezahürü, özellikle güvenlik ve istihbarat servislerinin tekelinde olan Station Wagon Peugeot araçlar gibi Esad döneminin eski, harap arabalarının yerini alan hoş bir değişiklik olarak gördü. Zira bu araçlar, onlarca yıl boyunca Suriyelilerin hafızasına baskının ve demir yumruk yönetiminin araçları olarak kazındılar.

dfrgt
Trafik Dairesi'nin modernize edilmiş araçları ve motosikletleri, daha gelişmiş bir profesyonel varlığı yansıtıyor (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)

Şam Valisi Mahir Mervan İdlibi ise etkinlik sırasında düzenlediği basın toplantısında, İçişleri Bakanlığı'nın yeni kimliğinin yalnızca bir formalite değil, geleceğe yönelik yeni bir vizyon olduğunu belirtti. Bu arada, İçişleri Bakanlığı Sözcüsü, bir aracın hangi makama ait olduğunun belirlenmesi de dahil olmak üzere bu kimliğin faydalarını sıraladı.

Yeniden yapılandırma ve rütbeler

Bu arada, İçişleri Bakanı Enes el-Hattab'ın mart ayında göreve başlamasından bu yana Suriye hükümeti tarafından bir dizi atama ve kararı içeren yeni bir yeniden yapılandırmanın hayata geçirildiği konuşuluyor. Bunlar arasında, polis, göç, pasaport ve nüfus müdürlüğü gibi birçok alanı denetlemek üzere farklı rütbelerden altı bakan yardımcısının atanması da yer alıyor. Bu atamaların ardından, halen hükümetin kontrolü dışında olan Haseke ve Rakka hariç olmak üzere, tüm illerdeki iç güvenlik müdürlüklerine 12 müdür atanması kararı alındı.

Aynı zamanda, bakanlıkta görev yapan bazı din adımlarına yaş ve görev yerlerine göre askeri rütbeler verileceğine dair bilgiler de dolaşıyor. Yerel medya kuruluşları, bu din adamlarının sayısının 70'e ulaştığını bildirdi. Yerel haber sitesi “Hashtag”, bazılarının ortaokul diplomasına bile sahip olmadığını, ayrıca şube ve üst düzey daire başkanlarına albay rütbesi verildiğini aktardı.

fbg
Yeni araçlar, karayollarının düzenlenmesine katkıda bulunan ileri teknolojilerle donatılmış (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)

Güvenlikle ilgili gözlemcilere göre, özellikle din adamlarının artan nüfuzu ve üst düzey görevlere atanmaları göz önüne alındığında, rütbe almaya hak kazanan din adamları arasında, İçişleri Bakanlığı'nın iç güvenlik, polis, kapsamlı bir eğitim, yıllar içinde edinilmiş bir deneyim ve bilgi gerektiren suç soruşturmaları gibi uzmanlık alanıyla çelişen, Şeriat hukuku diplomasına sahip olanlar da bulunuyor.

Bu haberler, Suriye İçişleri Bakanlığı'nın devrik rejim döneminde görev yapmış binlerce suç ve güvenlik uzmanını görevinden almasının ortasında geldi. Yeni yönetim, tüm güvenlik kurumlarını, orduyu ve siyasi partileri lağvederken, Savunma ve İçişleri Bakanlıkları hâlâ rejimin 8 Aralık 2024'teki çöküşünün ardından yaşanan büyük kayıpların yaralarını sarmaya çalışıyor. Ortaya çıkan kaos ve güvenlik zafiyeti, Suriye devriminin “savaşçılara ve cihatçılara” güvenerek ülke genelinde güvenliği ve emniyeti yeniden tesis etmek için acil çözümler aramasını gerektiriyor.

Fahri rütbeler

Bu haberler ışığında, askeri ve güvenlik meseleleri araştırmacısı Albay Muhsin Hamdan, “Cumhurbaşkanı, Ordu ve Silahlı Kuvvetler Komutanı adına bir kararname yayınlanmadıkça askeri rütbelerin verilmesiyle ilgili tüm söylemlerin asılsız olduğunu ve hiçbir dayanağı olmadığını” kesin bir dille belirtti. Kişinin takdiri hak eden seçkin bir kahramanlık eylemi gerçekleştirmesi halinde fahri askeri rütbenin kararnameyle verilebileceğini, ancak bunun “fahri rütbe” olarak kalacağını ifade etti.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı röportaja göre  Hamdan, “Din adamlarına verildiği iddia edilen rütbeler hakkındaki araştırmalar ve soruşturmalar sonucunda, bu bilginin yanlış ve hiçbir dayanağı olmadığı ortaya çıktı. Mevcut bilgilere göre, bir çalışma devam ediyor ve konu yıl sonuna kadar incelenecek ve bu noktada, Esed rejiminden ayrılık sırasında sahip olunan rütbe ve hizmet yılı esas alınarak uygun işlem yapılacak.”

Askeri ve güvenlik meseleleri araştırmacısı, askeri rütbelerin askeri okullara katılım sistemi kapsamında nasıl verildiğini de açıkladı. Bir subay, üç yıllık bir eğitimden geçtikten sonra tüm sınavları başarıyla geçmesinin ardından, (deneme süresinde olan) teğmen rütbesiyle mezun olur. Deneme süresi iki yıl sürmektedir ve sonunda terfi eder ve rütbesi onaylanır. Akademik eğitim ve öğretim görenler beş yıllık bir eğitimden geçerler ve eğitim süresince yapılan bütün sınav ve çalışmaları başarıyla tamamlamaları halinde üsteğmen rütbesini alırlar.

sdfrgt
Şam'da İçişleri Bakanlığı araçlarının görsel kimliğinin sergilenmesi geniş çaplı etkileşimlere yol açtı (İçişleri Bakanlığı'nın X hesabından)

“Her rütbe ile bir sonraki rütbe arasında, subayın onaylı bir derecelendirme ölçeğine göre (iyi ve üzeri) dört yıllık bir değerlendirme süreci vardır. Askeri kurumdaki terfi sistemi ve tüm terfiler, aynı zamanda cumhurbaşkanı olan başkomutan tarafından imzalanan özel bir kararname ile düzenlenir” dedi.

Albay Hamdan, yapılan açıklamalarda tüm Esed ordusundan ayrılan subayların göreve iade edilmesi yönünde bir niyet görülse de, bu sayının Savunma ve İçişleri Bakanlıkları için hâlâ düşük olduğunu düşünüyor. Ona göre bakanlıklar bu sayının birkaç katına ihtiyaç duyuyorlar. Bu açığı kapatmak için de kısa süreli kurslar düzenlenmesinin ve mezunlar verilmesinin veya bazı din adamlarına rütbe verilmesinin mümkün olabileceğini, ancak bu sonuncusunun nihayetinde “yanlış bir prosedür” olduğunu ifade etti.

Yetkinlikler ve cihatçılar

Bu arada, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi Direktörü Rami Abdurrahman, “Suriye'deki güvenlik yönetiminin, çoğu yeterli deneyime sahip olmayan, yalnızca ilkokul veya ortaokul mezunu olan din adamları tarafından yönetildiğine” inanıyor.

 “Gözlemciler, güvenlik teşkilatlarının Genel Güvenlik adı altında tek bir kurumda birleştirilmesinin ardından yeni yapının olumlu yönleri olduğunu düşünüyor. Daha önce, teşkilatlar çok sayıdaydı ve güvenlik, askeri güvenlik, devlet güvenliği ve siyasi güvenlik gibi farklı uzmanlıklara sahipti. Her birinin tüm şehirlerde şubeleri vardı ve bunlar birbiriyle uyumlu bir şekilde çalışmıyordu, bürokrasi ile doğrudan cumhurbaşkanlığına bağlı üst düzey yönetimler bunlarda etkili olabiliyordu” diyor.

Yeni makamlar, Aralık 2024'te Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara'nın Esed ordusunu feshetmesinin ardından, yeni Suriye ordusunun kurulması kapsamında Savunma Bakanlığı'na yeni katılan örgüt liderlerine yüksek askeri rütbeler verdi. Bunlar arasında tümgeneral, tuğgeneral ve albay rütbeleri verilen yabancı cihatçılar da vardı.

Esed döneminde Suriye devriminin patlak vermesiyle düzenli kuvvetlerden ayrılan subaylar, terfi ve atama listelerinin gözden geçirilmesini talep etmişlerdi, çünkü listede yer alan isimlerin çoğu sivildi. Askeri kurum içindeki bu atamalar ve kararlar, özellikle uzmanlar başta olmak üzere ulusal yetkinlikleri dikkate almıyor ve sadakati ön planda tutuyor.