Gazzeli doktorlardan çağrı: İsrail'in iade ettiği Filistinlilerin naaşlarından hayati organların çalındığını tespit ettik

Gazzeli doktorlar, İsrail'in iade ettiği naaşların organlarının tam olmadığını fark etti ve Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Gözlemevi uluslararası bir soruşturma komitesi kurulması çağrısında bulundu

İsrail ordusunun Şifa ve Endonezya hastanesinde bazı ölülerin naaşlarını alıkoyduğu yönünde suçlamalar yöneltiliyor / Fotoğraf: Meryem Ebu Dakka- Independent Arapça
İsrail ordusunun Şifa ve Endonezya hastanesinde bazı ölülerin naaşlarını alıkoyduğu yönünde suçlamalar yöneltiliyor / Fotoğraf: Meryem Ebu Dakka- Independent Arapça
TT

Gazzeli doktorlardan çağrı: İsrail'in iade ettiği Filistinlilerin naaşlarından hayati organların çalındığını tespit ettik

İsrail ordusunun Şifa ve Endonezya hastanesinde bazı ölülerin naaşlarını alıkoyduğu yönünde suçlamalar yöneltiliyor / Fotoğraf: Meryem Ebu Dakka- Independent Arapça
İsrail ordusunun Şifa ve Endonezya hastanesinde bazı ölülerin naaşlarını alıkoyduğu yönünde suçlamalar yöneltiliyor / Fotoğraf: Meryem Ebu Dakka- Independent Arapça

İsrail ordusu, hiçbir gerekçe göstermeden Gazze Şeridi'nde bulunan Şifa Hastanesi'nin avlusuna gömülen yüzlerce naaşı ve morgların içindeki naaşları alıkoyup, bilinmeyen bir yere nakletti.

Bu durum, Filistinlilerin organlarının çalınmasıyla ilgili İsrail'e yönelik iddiaları araştıran bir dizi insan hakları kurum ve kuruluşunun konuyla ilgili endişelerini artırdı.

Söz konusu kuruluşlar arasında, Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Gözlemevi de yer alıyor.

Gözlemevi, birkaç gün önce İsrail ordusunun Şifa ve Endonezya hastanelerindeki bazı ölülerin naaşlarını alıkoyması ve göç koridoru civarında Selahaddin ana yolu üzerinde ordu tarafından tahsis edilen bölgenin merkezine ve güneyine kadar olan bölgede bulunan naaşların alıkonulduğu diğer vakalar hakkında karara varacak bağımsız bir uluslararası soruşturma komitesi kurulması çağrısında bulundu.

Bu iddialar, İsrail ordusunun yakın zamanda iade ettiği ve Uluslararası Kızılhaç Komitesi'ne teslim ettiği bazı naaşları inceleyen ve muayene eden Gazzeli doktorların, naaşların göz korneası, koklea, karaciğer, böbrekler ve kalp gibi diğer hayati organların çalındığını fark etmesinin ardından ortaya çıktı.

Gazze Şeridi'ndeki hükümetin yayımladığı rakamlara göre, İsrail tarafından alıkoyduğu bilinen onlarca kişi dahil olmak üzere, yaklaşık 7 bin kayıp kişi olduğu tahmin ediliyor.

Kalıntılar ve naaşları

2019'da İsrail Yüksek Mahkemesi, askeri görevlilerin naaşlara geçici olarak alıkoymasına ve onları sayı mezarlıkları (naaşların veya kalıntıların üzerine iliştirilmiş metal plakalara numaraların kazındığı, anonim olarak gömüldüğü kapalı askeri alanlar) olarak bilinen yerlere gömmesine izin veren bir karar çıkardı.

2021'in sonunda Knesset, polise ve orduya ölü Filistinlilerin kalıntılarını saklama yetkisi veren bir yasayı çıkararak bu kararı güçlendirdi.

Uluslararası hukuk, silahlı çatışmalar sırasında öldürülenlerin bedenlerine saygı gösterilmesinin ve naaşların korunmasının gerekliliğini vurguluyor.

4. Cenevre Sözleşmesi, bir çatışmanın taraflarının, ölülerin organların çalınmasının ve bedenlerinin parçalanmasını önlemek için mümkün olan tüm önlemleri almalarını şart koşuyor.

Birleşmiş Milletler insan organı ticaretini 'suç' olarak sınıflandırırken, Mayıs 2014'te Birleşmiş Milletler Suçun Önlenmesi ve Ceza Adaleti Kurultayı, organ ve insan ticaretini yasaklayan ve bununla mücadeleyi tavsiye eden bir karar yayımladı.

İsrail'in araştırma ve incelemelerine göre İsrail'in 'insan derisi' rezervi 170 metrekareye ulaşıyor.

Bu deriler 1985 yılında kurulan İsrail Deri Bankası'nda muhafaza ediliyor ve ana tedarikçisi Kudüs'teki İsrail Adli Tıp Enstitüsü olarak biliniyor.

Yanık tedavisinde uzmanlaşmış İsrailli tıbbi kaynaklarına göre banka, 2000 yılındaki İkinci İntifada sırasında, o dönemde Filistinliler tarafından gerçekleştirilen bombardımanlar sonucunda ciddi yanıklara maruz kalan birçok İsraillinin hayatını kurtararak etkinliğini kanıtladı.

Avrupa Birliği Transplantasyon Komitesi'nin raporuna göre, Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ile yapılan iş birliği sonucunda Tel Aviv'in, nüfusa göre organ naklinde 55 Avrupa ülkesi arasında 33'üncü, organ bağışını reddetmede ise bu ülkeler arasında üçüncü sırada yer aldığı ortaya çıktı.

"İsrail, ölü Filistinlilerin naaşlarını alıkoyma konusunda uzun bir geçmişe sahip"

Birçok hastanede çalışan doktorlar, Avrupa-Akdeniz İnsan Hakları Gözlemevi'ne, adli tıbbi muayenenin, naaşlara daha önce yapılan cerrahi müdahaleler nedeniyle, organ hırsızlığını kanıtlamak veya reddetmek için yeterli olmadığını belirtti.

Zira yoğun hava ve topçu saldırıları ve devam eden yaralı akını altında, ordunun alıkoyduğu naaşlar hakkında doğru bir analitik inceleme yapılmasının imkansız olduğu vurgulandı.

Merkezi Cenevre'de bulunan Gözlemevi, "İsrail'in ölü Filistinlilerin naaşlarını alıkoyma konusunda uzun bir geçmişi olduğunu" belirtti.

Gözlemevi, İsrail'in 'onları belirli bölgelerdeki gizli toplu mezarlarda alıkoyduğunu' söyledi.

Daha önce yaptığı açıklamada "İsrail yetkilileri, ölen kişilerin naaşlarını bir süre alıkoyduktan sonra otopsi yapılmaması şartıyla ailelerine yani Batı Şeria sakinlerine veriyor, bu şart bazı organların çalınması durumunu gizleyebilir" ifadelerine yer verdi.

Bunu yasaklayan uluslararası sözleşme ve anlaşmaların göz ardı edilmesi ve naaşların onurlu bir şekilde ve dini inançlarına uygun olarak defnedilmesi için ailelerine teslim edilmesinin reddedilmesinin, Lahey Sözleşmesi'nin 50'nci maddesi ve 4. Cenevre Sözleşmesi'nin 33'üncü maddesinde yasaklanan 'toplu cezalandırma' anlamına gelebileceğini vurguladı. 

Meşru şüpheler

"Şehitlerin Cenazelerini Kurtarmaya Yönelik Ulusal Kampanya", mevcut durum göz önüne alındığında, İsrail yetkililerinin Filistinlilerin, özellikle de Kudüs'ün içinden gelenlerin naaşlarını teslim ederken, gece gömülmesini ve otopsi yapılmamasını şart koşması sebebiyle, Gözlemevi'nin İsrail'in Filistinlilerin organlarını çaldığına yönelik öne sürdüğü şüphelerin meşru ve göz ardı edilemez olduğunu düşünüyor.

Kurbanın ailesinin herhangi bir eylemde bulunmasını engellemek için ordu, naaşları donmuş halde teslim ediyor.

Uzmanlara göre bu, Filistinlilerin donma durumu sona erene kadar meşru tıbbi prosedürleri yerine getirmesini engelliyor.

Naaşın çözülmesi en az 24 ila 48 saat gerektiriyor ancak çoğu aile buzların erimesini beklemeye dayanamıyor ve otopsi yerine CT taraması yaptırıyor. 

Şehitlerin Cenazelerini Kurtarmaya Yönelik Ulusal Kampanya'ya göre, İsrail, 2015'ten bu yana Batı Şeria ve Kudüs'ten yaklaşık 177 Filistinlinin naaşını, sıfırın altında 40 dereceye ulaşabilen özel dondurucularda tutuyor.

Ayrıca, sayısız mezarlıkta 255'e yakın naaşın tutulduğu ve 75 kayıp kişinin naaşlarının alındığı da kabul edilmiyor.

Kampanya koordinatörü Hüseyin Şucaiye'ye göre, Kampanya'nın 2008'den bu yana İsrail mahkemeleri önündeki takibi ve hukuki savunmalarının, İsrail'in naaşları teslim etmeme ve bu hassas insani dosyayı, müzakerelerde ve takas anlaşmalarında kullanmak üzere siyasi bir dosyaya haline getirme konusundaki inatçılığıyla çatıştığını belirtti. 

Şucaiye "Alıkonulan cenazelerin isimleri ve mezar numaralarının yer aldığı eksiksiz bir dosyayı Kızılhaç'a sunmak üzere hazırladık. Eğer İsrail onları gelecekteki takas anlaşmalarına dahil etmeyi reddederse, alıkoyma gerekçesini kaybedecek" dedi.

Ayrıca Kampanya'nın elinde, İsrail'in Filistinlilerin naaşlarından organ veya deri çaldığına dair kesin bir kanıt bulunmadığını da belirtti. 

Ciddi endişeler

İsrail'deki İnsan Hakları İçin Doktorlar adlı sivil toplum kuruluşu, İsrail ordusunun Gazze'deki Şifa Hastanesi'ne baskın yaptıktan sonra çok sayıda naaşı alıkoymasının ordunun bu naaşlardan organ çalma ve ticaretini yapma yaklaşımının devam ettiği yönündeki korkuları güçlendirdiğini belirtti.

Kuruluşun araştırma ve proje direktörü Asil Ebu Ras, "Ordunun hayatını kaybetmiş Filistinlilerin naaşlarından organ çalmaya devam ettiği ve naaşları takas anlaşmalarıyla ilgili devam eden müzakerelerde kullandığı konusunda ciddi endişeler var" dedi.

Ayrıca Ras, "Yıllar geçtikçe, deri dahil olmak üzere Filistinli ölülerin organlarının çalındığına dair güvenilir kaynaklardan çok sayıda rapor yayınlandı ve artık söz konusu naaşların bu nedenle alıkonulduğuna yönelik korkular var" ifadelerini kullandı. 

İsrail Ulusal Organ Nakli Merkezi, 2017 yılı içerisinde durumu kritik olan hastalara 520 organ nakli operasyonu gerçekleştirdiğini, bunların arasında 222 böbrek nakli ve deri bağışı ile ciddi yanıklara yönelik onlarca operasyon da yer aldığını açıkladı.

Merkez, 2016 yılında görme engelliler için 839 kornea nakli, 155 kemik ve ses teli nakli, 55 kalp kapağı nakli gerçekleştirdiğini belirtti.

Filistinlilerin suçlamaları

Yahudi cemaatinin organ bağışı fikrini pratikte kabul etmediği bir dönemde İsrail'in dünyanın en büyük deri bankasına sahip olması, bu konuda kendisine yöneltilen suçlamaları güçlendiriyor.

2015 yılı sonunda, Filistin'in Birleşmiş Milletler (BM) Daimi Temsilcisi Riyad Mansur, BM Güvenlik Konseyi'ne gönderdiği bir mektupta, İsrail'i, İsrail ordusu tarafından öldürülen Filistinlilerin naaşlarından organ çalmakla suçladı.

Mansur, o dönemde yazdığı mektubunda "Ekim 2015'te işgal güçleri tarafından öldürülen Filistinlilerin alıkonulan naaşlarının iade edilmesinin ardından yapılan tıbbi muayene sonrasında, naaşların kornea ve diğer organları olmadan iade edildiği tespit edildi" ifadelerine yer verdi. 

Geçen yılın temmuz ayında, Filistin hükümeti, İsrail'i üniversitelerin tıbbi laboratuvarlarında, alıkonulan Filistinlilerin naaşlarını kullanmakla suçladı ve bunu insan haklarının, bilimsel değerlerin, ilkelerin ve ahlakın açık bir ihlali olarak değerlendirdi.

O dönemde Filistin Başbakanı Muhammed Iştiyye, uluslararası üniversitelere, naaşları alıkoyan İsrail üniversitelerini boykot etme çağrısında bulundu.

2017 yılı Nisan ayında İsrail yetkililerinin 1990'lardan bu yana alıkoydukları 123 Filistinliden 121'inin naaşını kaybettiklerini açıklamasının ardından, İnsan Hakları Örgütü HaMoked ve Kudüs İnsan Hakları Merkezi dahil olmak üzere insan hakları merkezleri İsrail'i "organ hırsızlığı ve ticaretinin tespit edilmesini önlemek" amacıyla, hayatını kaybeden Filistinlilerin naaşlarını planlı olarak ihmal etmek ve bu naaşları yok etmeye çalışmakla suçladı.

Naaş dosyalarının Filistinliler açısından taşıdığı önem, 2008'de Filistin hükümetini 27 Ağustos tarihini, İsrail tarafından alıkonulan naaşların kurtarılması için ulusal bir gün olarak kabul etmeye ve naaşların serbest bırakılmasının gerekliliğini hatırlatan etkinlikler düzenlemeye yönlendirdi. 

İsrail hukuku, naaşların alıkonulmasının bir pazarlık kozu olarak kullanılmasına ve Gazze Şeridi'nde Hamas tarafından tutulan İsrailli mahkumlarla takas edilmesine olanak sağlıyor.

Independent Arabia - Independent Türkçe



Irak parlamento seçimlerinin ardından neler olacak?

Dohuk yakınlarında oy kullanmadan önce parmak izleri kontrol edilen yerinden edilmiş bir Ezidi kadın (AP)
Dohuk yakınlarında oy kullanmadan önce parmak izleri kontrol edilen yerinden edilmiş bir Ezidi kadın (AP)
TT

Irak parlamento seçimlerinin ardından neler olacak?

Dohuk yakınlarında oy kullanmadan önce parmak izleri kontrol edilen yerinden edilmiş bir Ezidi kadın (AP)
Dohuk yakınlarında oy kullanmadan önce parmak izleri kontrol edilen yerinden edilmiş bir Ezidi kadın (AP)

Iraklılar bugün dört yıllık bir dönem için 329 sandalyeli yeni bir parlamento seçmek üzere oy kullanıyor. Peki, bu seçimlerin ardından ne olacak? Bölgesel koşullar seçim sonuçlarını nasıl etkileyecek?

Seçimlerden sonra ne olacak?

Öncelikle Irak Yüksek Mahkemesi seçim sonuçlarını onaylamalı. Ülkenin 2005'teki ilk çok partili seçimlerinden bu yana, büyük ölçüde sembolik bir makam olan cumhurbaşkanlığı geleneksel olarak Kürtlere verilirken, en önemli makam olan başbakanlık bir Şii'nin, parlamento ise etkili siyasi güçler arasındaki güç paylaşım sistemine dayalı olarak bir Sünni'nin elinde bulunuyor.

Parlamento, kesin sonuçların açıklanmasından itibaren 15 gün içinde toplanması gereken ve en yaşlı üyenin başkanlık ettiği ilk oturumunda yeni bir başkan seçmelidir.

Bu ilk oturumun ardından, Parlamento'nun 30 gün içinde üçte iki çoğunlukla bir cumhurbaşkanı seçmesi gerekmektedir. Iraklı siyasetçiler, bilindik siyasi çekişmeler nedeniyle genellikle anayasal sürelere uymamaktadır. 2021'deki son seçimlerde, en fazla sandalyeyi (73) kazanan Şii din adamı Mukteda es-Sadr'ın zaferi ve İran destekli parti ve grupların sonuçları eleştirmesi nedeniyle Parlamento, seçimden yaklaşık üç ay sonra ilk kez toplandı.

Sokaklarda kanlı şiddet olaylarına yol açan ve Sadr'ın çekilmesiyle sonuçlanan bir yıllık ağır siyasi krizin ardından, Parlamento Ekim 2022'de uzlaşma adayı Abduljatif Raşid'i Cumhurbaşkanı olarak seçti. Raşid ise İran yanlısı Şii partilerin de yer aldığı "Koordinasyon Çerçevesi" ittifakının adayı Muhammed Şiya es-Sudani'yi yeni hükümeti kurma göreviyle görevlendirdi.

Hükümet nasıl kurulur?

Cumhurbaşkanı, seçildikten sonraki 15 gün içinde bir başbakan atamak zorundadır. Anayasaya göre başbakan en büyük parlamento bloğunun adayı ve yürütme organının fiili temsilcisi olmalıdır.

Mutlak çoğunluğun sağlanamaması durumunda, en büyük blok olmak için müttefikleriyle müzakere edebilecek herhangi bir koalisyon, bir sonraki başbakanı seçecektir. Atandıktan sonra, başbakanın hükümeti kurmak için 30 gün süresi olacaktır.

Son seçimlerde Sadr, çekilmeden önce çoğunluk hükümeti kurmakta ısrar ederken, diğerleri Sudani'yi iktidara getiren "Koordinasyon Çerçevesi" çatısı altında toplandılar.

Bölgesel bağlamın bir sonraki aşamaya etkisi ne olacak?

Yeni başbakan, selefi gibi, iki rakip ülke İran ve ABD ile ilişkilerinde hassas bir denge sağlamak zorunda kalacak.

Tahran, yıllardır Irak üzerinde önemli bir nüfuza sahip. Bunu, hükümet başkanlarının atanmasında önemli rol oynayan Şii partiler aracılığıyla ya da bölgede ABD ve İsrail'e karşı çıkan ve liderliğini yaptığı "direniş ekseni"nin önemli bir parçasını oluşturan kendisine bağlı silahlı gruplar aracılığıyla sürdürüyor.

Ancak Iraklı siyasi analist Hamza Haddad, "İranlılar, ABD öncülüğündeki işgalin Saddam Hüseyin rejimini devirdiği 2003 yılından bu yana bölgesel olarak şu anda en zayıf noktasındalar" değerlendirmesinde bulunuyor. 2003 yılında Gazze Şeridi'nde savaşın patlak vermesinden bu yana Hamas, Lübnan'daki Hizbullah ve Yemen'deki Husiler gibi İslam Cumhuriyeti müttefikleri, haziran ayında İran'a karşı özellikle nükleer ve askeri tesisleri hedef alan bir savaş başlatan İsrail'den ağır darbeler aldı. Tahran da 2004 sonlarında Suriye'deki Beşşar Esad rejiminin devrilmesiyle önemli bir müttefikini kaybetti.

Şarku'l Avsat'ın AFP'den aktardığına göre Haddad verdiği demeçte, "Sanırım İranlılar, son iki yılda mesafe koymayı başaran tek bölgesel müttefikleri olan Irak'ta çok fazla kamuoyu müdahalesi göstermenin kendi çıkarlarına olmadığının farkındalar. Ancak, İran'ın Irak'ta güç gösterisi yapmasına gerek yok çünkü Iraklı liderlerin İran'a daha fazla öncelik vermesi normal hale geldi" yorumunda bulundu.

Tahran, son dönemde yaşadığı kayıpların ardından, 2003'teki ABD işgalinden bu yana, bölgesel rolünü genişletmek için önemli bir çıkış noktası olan ülkede kazanımlarını korumaya çaba gösteriyor. Özellikle yaptırımlar nedeniyle zayıflayan ekonomik ürünlerine Irak pazarını açık tutmaya çalışıyor.

Irak, gerilimin ortasında göreceli istikrarını korudu. Ancak Tahran'a bağlı silahlı gruplar, Suriye ve Irak'ta ABD güçlerinin konuşlandığı yerlere füze ve insansız hava araçları (İHA) fırlatma sorumluluğunu üstlendi. Washington ise Irak'ta bu gruplara ait hedefleri bombaladı.

Washington, Irak'a baskı yaparak, söz konusu grupları silahsızlandırması, onlarla bağlantılı Iraklı kuruluşlara yaptırımlar uygulaması ve İran'ın yaptırımlardan kaçınma kabiliyetini zayıflatması yoluyla İran'ın etkisini zayıflatmaya çalışıyor. Washington'ın bu stratejiyi sürdürmesi bekleniyor.


Amerika ve Suriye... el sıkışmaktan daha fazlası

Trump, Şara'yı kabul etti ve yönetimi Sezar Yasası'nı 180 gün süreyle askıya alıyor...  ve Şam, DEAŞ’a karşı koalisyona (DMUK) katılıyor
Trump, Şara'yı kabul etti ve yönetimi Sezar Yasası'nı 180 gün süreyle askıya alıyor...  ve Şam, DEAŞ’a karşı koalisyona (DMUK) katılıyor
TT

Amerika ve Suriye... el sıkışmaktan daha fazlası

Trump, Şara'yı kabul etti ve yönetimi Sezar Yasası'nı 180 gün süreyle askıya alıyor...  ve Şam, DEAŞ’a karşı koalisyona (DMUK) katılıyor
Trump, Şara'yı kabul etti ve yönetimi Sezar Yasası'nı 180 gün süreyle askıya alıyor...  ve Şam, DEAŞ’a karşı koalisyona (DMUK) katılıyor

ABD Başkanı Donald Trump ile Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, dün Beyaz Saray'da tarihi bir görüşme gerçekleştirdi. Eş-Şara'nın, 1946'daki bağımsızlıktan bu yana Beyaz Saray'ı ziyaret eden ilk Suriye Devlet Başkanı olması nedeniyle, görüşmenin sembolizm ve el sıkışmanın ötesine geçtiği görülüyor.

Suriye heyeti, fotoğraf çekilmeden Oval Ofis'e girdi ve cumhurbaşkanları ve liderleri kabul ederken uygulanan olağan prosedürün aksine, gazetecilerin içeri girmesine izin verilmedi. Ancak Suriye Cumhurbaşkanlığı daha sonra iki cumhurbaşkanı arasındaki görüşmenin fotoğraflarını dağıttı.

İki saatten fazla süren toplantıyla eş zamanlı olarak gelen bir gelişmede, Suriye hükümetinin son günlerde terör örgütünün hücrelerini takip etmek için kapsamlı bir operasyon başlattığı bir dönemde, Suriye'nin DEAŞ'a karşı uluslararası koalisyona (DMUK) katılacağı bildirildi. Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre iki üst düzey yetkili dün yaptığı açıklamada, Suriye'nin Cumhurbaşkanı eş-Şara'ya suikast düzenlemeyi amaçlayan iki ayrı DEAŞ planını engellediğini duyurdu.

ABD Hazine Bakanlığı yaptığı açıklamada, Sezar Yasası kapsamında Suriye'ye uygulanan yaptırımların, İran ve Rusya ile yapılan işlemler hariç olmak üzere 180 gün süreyle askıya alındığını duyurdu. Bakanlık, bu kararın 23 Mayıs'ta verilen önceki muafiyetin yerini alacağını da ifade etti.


Eş-Şara: El Kaide ile bağlantı artık geçmişte kaldı ve ben Trump ile bu konuyu konuşmadım

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, Beyaz Saray'ın dışında toplanan destekçilerini selamladı (AP)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, Beyaz Saray'ın dışında toplanan destekçilerini selamladı (AP)
TT

Eş-Şara: El Kaide ile bağlantı artık geçmişte kaldı ve ben Trump ile bu konuyu konuşmadım

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, Beyaz Saray'ın dışında toplanan destekçilerini selamladı (AP)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, Beyaz Saray'ın dışında toplanan destekçilerini selamladı (AP)

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara, El Kaide ile bağlarının artık geçmişte kaldığını belirterek, dün ABD Başkanı Donald Trump ile yaptığı görüşmede bu konuyu görüşmediğini belirtti.

Fox News'e konuşan Eş-Şara, Suriye'de kaybolan Amerikalı gazeteci Austin Tice'ın annesiyle iletişim halinde olduğunu ve onun hakkında herhangi bir bilgi edinmek için elinden gelen her şeyi yapacağını vurguladı.