Lübnan'daki ilaç ticaretinin distopyası

İlaç ticaretinden politikacılar da yararlanıyor ve Hizbullah, İran ürünlerinin satışından büyük kâr elde ediyor.

Lübnan’da ilaç alanında yaşananlar tartışmalara neden oluyor. (Al Majalla)
Lübnan’da ilaç alanında yaşananlar tartışmalara neden oluyor. (Al Majalla)
TT

Lübnan'daki ilaç ticaretinin distopyası

Lübnan’da ilaç alanında yaşananlar tartışmalara neden oluyor. (Al Majalla)
Lübnan’da ilaç alanında yaşananlar tartışmalara neden oluyor. (Al Majalla)

Lina el-Hatib

Lübnan'da ilaç aramak, bir bilim kurgu filmini izlemeye veya içinde yaşamaya benzer. Geçtiğimiz yıl bir Lübnanlı, dejeneratif bir hastalıktan muzdarip oldu. Teşhis karşısında şoka uğrayan aile, hastalığın semptomlarını tedavi etmek için gerekli ilacın ülkede bulunmadığını öğrendiğinde daha da fazla şaşkınlık yaşadı. Bu durum, Lübnan'daki yasadışı ticaret hakkında hazırladığım araştırmayla aynı zamana denk geldi. İlaç arama deneyimi, araştırmayla sorunsuz bir şekilde birleşerek, Lübnan'daki yolsuzluğun ne kadar derinlere işlediğini ve yaygın olduğunu canlı bir şekilde gösteren bir tablo ortaya koydu ve ülkenin çoğu sakininin umutsuzluktan muzdarip olduğu daha geniş bir resmini ortaya çıkardı.

Lübnan'da ilaç ararken, kendinizi bir suç faaliyetine karışıyormuş gibi hissediyorsunuz. Yakınım için gerekli tedaviyi almak amacıyla Beyrut'un büyük eczaneleri arasında dolaşmam sonuçsuz kaldı. Daha sonra, bir akrabam bana belirli bir eczanenin adını önerdi. Benden, beni oraya gönderen bir referans olarak belirli bir kişinin adını personel önünde söylememi istedi. Söz konusu eczaneye gidip, aradığım ilacı söylediğimde, eczane çalışanları bana "Sizi bize kim gönderdi?" diye sordu. Yakınımın benden söylemesini istediği kişinin adını duyunca, benden ‘gidip sipariş edilen ilaç kutularına fiyat koyana kadar’ beklememi istediler.

İlaç mevcuttu ancak gizlendi. Çünkü eczacılar hükümetin ilaç desteğini kaldırmasını bekliyordu. Bu nedenle, eczacılar ve tüccarlar, desteklenen toptan ilaç stoğunu, desteğin kaldırılmasının ardından çok yüksek fiyatlarla satmayı ve böylece onlara muazzam ek kârlar elde etmeyi umarak satın aldılar. Tüccar ve eczacıların açgözlülüğü, onları, hayatta kalmak için ihtiyaç duydukları ilaçlara ulaşamamaları nedeniyle ölümle karşı karşıya kalan insanların adeta katili haline getiriyor.

“Lübnan'da birçok kişi o kadar çaresiz hissediyor ki Hizbullah'la bağlantılı ağlardan ilaç satın almaktan başka çareleri yok.”

Türkiye’den ilaç

Lübnan'daki ilaç yetersizliği, fırsatçıların çoğalmasına ve ilaç sektöründeki yolsuzluğun derinleşmesine yol açıyor. Daha sonra, son ziyaret ettiğim eczanede aradığım ilacın gerçekten de stokta olmadığını öğrendim. Aynı gün ilerleyen saatlerde bir tanıdığım bana ‘bavulunda’ Türkiye'den Lübnan'a ilaç getiren bir kişinin olduğunu söyledi. Sonraki birkaç gün içinde, akrabam bu kişi aramızda bir aracıya dönüştü. İlk başta ilaç tüccarının Türkiye'de ilacı satın almayı başardığını söyledi. Ancak daha sonra bana, İstanbul Havaalanı yetkililerinin seyahat etmesine izin vermediğini aktardı. Bunun üzerine, ilacı ‘hızlı kargo ile göndermeye’ karar verdi. Bu, başlangıçta benden istediği miktarın iki katını ödemem gerektiği anlamına geliyordu.

Fotoğraf Altı: Lübnan'daki eczaneler sık sık kuyruklara sahne oluyor. (Reuters)
Lübnan'daki eczaneler sık sık kuyruklara sahne oluyor. (Reuters)

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığına göre bu tür açık dolandırıcılık Lübnan'da oldukça yaygın. İnsanlar, yurt dışında gerekli ilaçları satın alıp onlara gönderen akrabaları veya arkadaşları olmadığı sürece, çaresizlikten gereğinden fazla para ödemek zorunda kalıyor. Lübnan'daki insanlar, resmi sosyal ağların ve temel hizmetlerin yokluğunda hayatta kalabilmek için birbirlerine yardım etmeleri gerektiğinin farkındalar. Çoğu zaman yabancı gurbetçiler, tanımadıkları kişiler tarafından satın alınan ilaçları Lübnan'daki akrabalarına teslim etmek amacıyla gönüllü olarak taşıyorlar. Bununla birlikte, bu durumda bile gümrük bu kişileri defalarca havaalanında durdurdu ve taşıdıkları ilaçlara el koydu.

İlaç Hizbullah’ın elinde

Bu kişi ile isteğimizin karşılanmayacağını anladıktan sonra, Lübnan'daki eczanelerde aramaya devam etmeye karar verdim. Bir arkadaşım bana bu ilaçtan yalnızca bir kutu bulunduğunu doğrulayan bir eczane sahibinin numarasını verdi. Bana birkaç kez kutunun henüz hazır olmadığını söyledikten sonra, sonunda kutu ortaya çıktı. Ancak kutunun içinde, beklediğim üzere 100 tablet yerine yalnızca on tablet olduğunu fark ettim. Bunun üzerine, Lübnan'da tanıştığım herkese, yardım edebilecek birini bilip bilmediklerini sorma kararı aldım. Bana Hizbullah ile bağlantılı olduğundan şüphelendiğim bir isim ve numara verdi. Bu nedenle, bu yolu izlememeye ve bunun yerine yurt dışındaki arkadaşların ve yabancıların nezaketine güvenmeye karar verdim.

Ben şanslı azınlıktan biriyim. Ülkede, Lübnan'a gerekli malzemeleri gönderebilecek dış ağları olmayanlar, hastalık ve eziyet dolu bir yaşama mahkum ediliyorlar. Bu sadece fiziksel hastalıklarla sınırlı değil, aynı zamanda zihinsel hastalıklarla da ilgili. Lübnan'daki ilaç krizi ve bu krizin siyasi çıkarlar, yolsuzluk ve cezasızlıkla daha geniş kapsamlı ilişkisi nedeniyle Lübnan toplumunun tüm kesimleri acı çekiyor.

Lübnan'daki birçok insan, çaresizlik içinde, Hizbullah ile bağlantılı ağlardan ilaç satın almak zorunda kalıyor. Ancak bu durumda bile, satın aldıkları ilacın orijinal olduğundan emin olunamıyor.

Hizbullah, Lübnan'a ilaç da dahil olmak üzere çeşitli malların kaçakçılığında rol aldı. Tüm kaçak mallar gibi, bu ilaçlar da devlet kontrolü olmadan Lübnan'a girer. Ancak, bu, yasal olarak giren ilaçların daha iyi durumda olduğu anlamına gelmez, çünkü devlet kontrolü kolayca aşılabilir. Sağlık Bakanlığı, Hizbullah yanlısı bakanlar tarafından yönetilirken, İran ilaçlarına, satılmadan önce laboratuvar testleri yapılmadan kayıt yaptırmaları için bir istisna verdi.

“Lübnan'daki ilaç krizi ülkenin daha geniş sosyal, politik ve ekonomik dinamiklerini yansıtıyor. Bu, zayıfları manipülasyona ve kayırmacılığa maruz bırakır.”

Merkezi laboratuvar kapatıldı

Diğer yandan Lübnan'daki Ulusal İlaç Laboratuvarı, 2007 yılında, Beyrut'taki Parlamento Başkanı'nın konutunun yakınında bulunması nedeniyle güvenlik tehlikesi olarak görüldüğü için kapatıldı. Lübnan'a ithal edilen tüm ilaçları test etmeyi amaçlayan laboratuvarın taşınması yönündeki öneriler dikkate alınmadı. Ayrıca, Lübnan medyası, sahte ilaçların piyasada satıldığını gösteren raporlar düzenli olarak yayınlıyor, ancak herhangi bir hesap verebilirlik veya sorgulamaya dair bir ilerleme yok. Birçok durumda, yakalanan ve sahte ilaç satmak gibi suçlar işlemekle suçlanan kişiler, siyasi bağlantıları nedeniyle cezadan kurtuluyor.

Lübnan'daki ilaç yetersizliğinden farklı siyasi kesimlerden politikacılar yararlanıyor. Hizbullah, İran’dan ithal ettiği ilaçlarından büyük karlar elde ediyor ve bu ilaçları destekçilerine indirimli fiyatlarla sağlayarak sadakati korumanın bir yolu olarak kullanıyor. Diğer politikacılar da ilaç ticaretine dahil oluyor ve bazen bireysel bir girişim olarak ilaçların ihtiyaç sahiplerine ulaştırılmasını kolaylaştırıyorlar. Bazı yardımları insani kaygılarla motive edilmiş olabilir ancak bu tür ‘çözümlerin’ nihayetinde Lübnan'da yaygın olan siyasi kayırmacılığı güçlendirmeye yol açtığı inkar edilemez. Ek olarak, bireysel hayırseverlik, ülkenin temel sorunu olan sistematik yolsuzluk sorununu çözemez.

Bu yolsuzluk, sadece insanları sömürmekle kalmaz, aynı zamanda Lübnan devletinin mali kaynaklarını da bir kısır döngü içinde zayıflatır. Kaçakçılık, gümrük gelirlerinin kaybı anlamına gelir ve bunun sonucunda, devlet iflas etmiş ve sınırlarını kontrol etmek için gerekli kaynaklardan yoksun bulur.

Lübnan'daki ilaç yetersizliği hikayesi, ülkenin daha geniş sosyal, siyasi ve ekonomik dinamiklerini yansıtıyor. Bu, savunmasız insanları manipülasyona ve baskıya maruz bırakıyor ve onları çaresizlik nedeniyle siyasi patronlarla müşteri ilişkilerini sürdürmeye zorluyor. Siyasetçiler bu durumdan yararlanıyor kendileri için karlı olduğu sürece bunu değiştirmek istemeleri pek mümkün değil. Hizbullah ve diğer etkili siyasi aktörler, herhangi bir resmi hesap verebilirlik korkusu olmadan çalışmaya devam ediyor. Dolandırıcılık mağdurları, yargı sistemi de siyasileştirildiği için adalete başvuramıyorlar. Lübnan'daki zenginler ve fakirler arasındaki uçurum hiç bu kadar derin olmamıştı.

*Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.



IKBY’nin yeni Irak parlamentosu karşısındaki ikilemi

Irak Başbakanı Sudani’nin destekçileri, Bağdat'ta seçimlerin ön sonuçlarının açıklanmasının ardından sevinç gösterisinde bulunurken, 12 Kasım 2025 (AFP)
Irak Başbakanı Sudani’nin destekçileri, Bağdat'ta seçimlerin ön sonuçlarının açıklanmasının ardından sevinç gösterisinde bulunurken, 12 Kasım 2025 (AFP)
TT

IKBY’nin yeni Irak parlamentosu karşısındaki ikilemi

Irak Başbakanı Sudani’nin destekçileri, Bağdat'ta seçimlerin ön sonuçlarının açıklanmasının ardından sevinç gösterisinde bulunurken, 12 Kasım 2025 (AFP)
Irak Başbakanı Sudani’nin destekçileri, Bağdat'ta seçimlerin ön sonuçlarının açıklanmasının ardından sevinç gösterisinde bulunurken, 12 Kasım 2025 (AFP)

Rustem Mahmud

Irak’taki son parlamento seçimlerinin sonuçlarına göre Irak'ta yeni siyasi harita şekillendi, ancak Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nde (IKBY) ‘tedirgin bir hava’ hakim. Genel sonuçlar, IKBY’deki siyasi blokların yeni iktidar kurumlarının oluşturulması mekanizması üzerinde anlaşabilecekleri veya Erbil ile Bağdat hükümeti arasında bekleyen ekonomik, siyasi ve idari konularda uzlaşmaya varabilecekleri ‘baskın’ bir parlamento bloğunun ortaya çıkmasını sağlayamadı.

Sonuçlar ayrıca, IKBY’deki başlıca iki parti arasında (Kürdistan Demokrat Partisi/KDP ve Kürdistan Yurtseveler Birliği/KYB) sıkı bir rekabet olduğunu ve IKBY’nin ana muhalefet kanadının aleyhine güç kazandığını gösterdi. Bu durum, bölgedeki iki ana partinin aylardır beklenen yerel yönetimi kurma becerisi önünde ek bir engel oluşturacak.

Merkezin dağılımı

IKBY, yirmi yılı aşkın bir süredir, yeni Irak'taki siyasi sürecin temelinin ‘konsensüs’ olduğunu vurgulayarak merkezi hükümetle ilişkilerini yönetiyor. Irak’ta daha önceki hükümetlerin kurulması öncesinde yapılan müzakere maratonları sırasında Kürt siyasi güçler, iki düzeyde müzakere ve siyasi konsensüs üzerinde ısrar ettiler. Bunlardan birincisi, yeni Irak'taki uzlaşmacı/dağılımcı siyasi geleneklere uygun olarak, cumhurbaşkanı ve meclis başkanını seçmek ve hükümeti kurmak için en büyük bloğu oluşturmak amacıyla, parlamentodaki çeşitli güçler arasında genel bir uzlaşı sağlanmasıydı. İkincisi ise, yeni hükümeti kuracak parti ile IKBY arasında, yeni hükümetin görev süresi boyunca ele alınması gereken çözülmemiş konular üzerinde ikili bir uzlaşıya varılmasıydı.

Eski Başbakan Nuri el-Maliki’nin hükümeti döneminde (2006-2014), ve ardından Başbakan Hayder el-İbadi, Adil Abdulmehdi, Mustafa el-Kazımi ve Muhammed Şiya es-Sudani hükümetleri döneminde, bu ikili anlaşma, Irak'taki en popüler üç Şii siyasi akımdan oluşan ve Bağdat hükümetini destekleyen dengeli bir parlamento bloğunun varlığı sayesinde oldukça sorunsuz bir şekilde ilerledi. Irak İslam Yüksek Konseyi, Sadr Hareketi ve Davet Partisi, bu çeşitli aşamalarda ‘Şii Evi’ olarak bilinen çatı altında örgütlendi. Bu yıllar boyunca, başlıca Şii partilerinin elde ettiği sonuçlara bakılmaksızın ve içeride yaşanan birçok çelişkiye rağmen, hükümeti destekleyen ve oluşturan bu parlamento şemsiyesi altında birleşmişlerdir. Kürdistan Bölgesi'ndeki siyasi güçler, bölgeyle ilgili çözülmemiş meseleler konusunda onlarla anlaşmaya varmışlardır, ancak bölge, bu anlaşmaların daha sonra uygulanmamasından her zaman şikâyet etti.

IKBY, yirmi yılı aşkın bir süredir, yeni Irak'taki siyasi sürecin temelinin ‘konsensüs’ olduğunu vurgulayarak merkezi hükümetle ilişkilerini yönetiyor.

Şu anda, böylesine sağlam bir blok oluşturmak son derece zor görünüyor. Mevcut Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin liderliğindeki (İmar ve Kalkınma İttifakı) bloğun, mevcut parlamentonun şeklini belirlemede etkili olması bekleniyordu, ancak sadece 46 sandalye, yani parlamentodaki toplam sandalyelerin yaklaşık yüzde 15'ini kazanabildi. Böylece İran'a yakın geleneksel Şii bloğa karşı, kazanan Sünni ve Kürt güçlerle ittifak kurarak bir ‘ulusal kutup’ oluşturması imkansız hale geldi. Önceki parlamento seçimlerinde Sadr Hareketi bu sayının neredeyse iki katını kazanmış ve Sünni ve Kürt topluluklarındaki iki ana parti ile ittifak kurmuştu. Sadr Hareketi destekçileri ile rakip Şii güçleri destekleyen Halk Seferberlik Güçleri (Haşdi Şabi) arasındaki gerilim doruk noktasına ulaşırken Sadr Hareketi, parlamento çoğunluğunu oluşturmayı başaramadı.

xcdvfg
Irak'ın Musul kentinde parlamento seçimleri için sandıklar kapandıktan sonra bir oy verme merkezinde seçim görevlileri, 11 Kasım 2025 (Reuters)

Ancak Kürt güçleri bu bağlamda birkaç temel ikilemle karşı karşıya kalacak. Koordinasyon Çerçevesi güçleri, parlamento gücü açısından kabaca eşit olan gruplara bölünmüş durumda. Asaib Ehlil Hak’ın siyasi cephesini oluşturan Sadikun ve din adamı Ammar el-Hekim liderliğindeki Ulusal Bilgelik Hareketi'ni temsil eden Devlet Güçleri gibi bloklar eski Başbakan Nuri el-Maliki liderliğindeki Davet Partisi ve Hadi el-Amiri liderliğindeki Bedir Örgütü, 15 ile 25 sandalye arasında değişen, neredeyse eşit parlamento yüzdeleri elde etti. Dolayısıyla aralarında net bir siyasi program ve plan üzerinde anlaşmaya varmaları uzun zaman alacak gibi görünüyor. IKBY ile ilgili çözülmemiş meseleler konusunda tek ve net bir tutum belirlemekte zorlanacaklar ve çoğu hem IKBY’de hem de Sünni çevrelerde rakiplerinin ‘iç siyasi çelişkilerini’ istismar etmeye çalışacak.

Kürt güçleri için bir başka ikilem ise, mevcut parlamentoda “ulusal” bir iç muhalefetin bulunmaması olacak. Sadr Hareketi'nin boykotu ve ülkedeki tüm sivil ve milliyetçi güçlerin, solcu, sivil ve Ekim 2019 ayaklanmasını destekleyen partiler de dahil olmak üzere, uğradığı ağır kayıplar, IKBY’nin taleplerine ‘karşı çıkan’ güçlere ivme kazandıracak.

Koordinasyon Çerçevesi güçleri, parlamento blokları açısından neredeyse eşit olarak bölünmüş durumda.

Müzakere stratejisi

Kürt bir siyasi kaynak, Al Majalla’ya yaptığı uzun açıklamada, net ve kesin anlaşmalar sağlanana kadar ‘engelleyici üçlü’ içindeki konumu çerçevesinde yeni parlamento seçimlerinin ardından ortaya çıkan siyasi dengelerle başa çıkmayı sağlayacak öncelikli vizyonu açıkladı.

Kaynak, şunları söyledi:

“Sadr Hareketi’nin bundan dört yıl önce eski Meclis Başkanı Muhammed el-Halbusi liderliğindeki Tekaddum (İlerleme) Partisi ve KDP ile oluşturduğu üçlü koalisyon, parlamentodaki koltukların yarısından fazlasını elinde bulunduran bir blok oluştururken, İran'a yakın partiler ve Haşdi Şabi’yi destekleyen partiler, Federal Yüksek Mahkeme'yi, cumhurbaşkanının seçiminin ancak parlamento üyelerinin üçte ikisinin hazır bulunması halinde yapılabileceğine dair bir karar vermeye zorladı. Bu karar, onlara, yarıdan bir fazla çoğunluk bile olsa, yeni bir hükümet kurulmasını engelleme imkânı verdi, bu da üçlü ittifakın başarısız olmasına neden oldu. Böylece Sadr Hareketi siyasi süreçten uzaklaştı. Bugün, aynı mekanizma bu geleneği başlatan güçlere karşı kullanılabilir. Bloklar ve ittifaklara ilişkin ön rakamlara göre partilerin çatısı altında birleştiği Koordinasyon Çerçevesi, Tekaddum Partisi ve KYB, parlamentoda basit çoğunluğu oluşturabilecek, ancak bu, üçte iki çoğunluğu oluşturmak ve böylece bir cumhurbaşkanı seçmek ve yeni bir hükümetin kurulmasının önünü açmak için yeterli olmayacak.”

Koordinasyon Çerçevesi, Tekaddum Partisi ve KYB, parlamentoda basit çoğunluğu oluşturabilecek, ancak bu, üçte iki çoğunluğu oluşturmak ve böylece bir cumhurbaşkanı seçmek ve yeni bir hükümetin kurulmasının önünü açmak için yeterli olmayacak.

Kaynak, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Bu gerçekleşmeyecek, çünkü bu açıkça ilan edilmemiş ittifaka karşı çıkan ve yeni bir başbakan belirlemek için gerekli çoğunluğu oluşturmaya izin vermeyecek olan başka parlamento blokları da var. Bu da ülkede yeni bir hükümetin kurulmasını engelleyecek. Şii kanadında, 46 sandalyeye sahip mevcut Başbakan Sudani’nin lideri olduğu İmar ve Kalkınma İttifakı yer alıyor. KDP 27 sandalyeye sahip ve Halbusi'nin lideri olduğu Tekaddum Partisi’ne karşı çıkan iki Sünni bloktan Hasm İttifakı ve Azm İttifakı’nın da yer aldığı sünni listelerle birlikte yaklaşık sandalyeye sahipler, bu da parlamentodaki toplam sandalye sayısının (329 sandalye) üçte birinden fazlasına denk geliyor.

Bu blok içinde Sudani’nin 46 milletvekili, KDP’nin 27 sandalyesi ve Takaddum karşıtı Sünni listelerle beraber toplamda yaklaşık 120 milletvekili bulunuyor. Bu da üçte birden fazla sandalye anlamına geliyor.

Bu sayede, koalisyonu en küçük ayrıntılara kadar uzun uzun müzakere etmeye zorlayabilirler. Ancak bunun için birincisi, merkezi bloğun, 2010 yılında eski Başbakan İyad Allavi'nin bloğuna yaptığı gibi, siyasi para ve makam vaadiyle Başbakan Muhammed Şiya es-Sudani'nin bloğunu parçalayamamış olması, diğeri ise, Halbusi'ye muhalif olan Hasm İttifakı ve Azm İttifakı, KDP ve mevcut Başbakan Muhammed Şiya e-Sudani'yi terk etmeleri için büyük baskı uygulamaması olmak üzere iki belirleyici faktöre bağlı. Öte yandan tüm bu senaryolarda seçenekler ya İran'a yakın Koordinasyon Çerçevesi liderliğinde, IKBY ile çözülmemiş konularda çok az iş birliği olan ve dolayısıyla Irak'ın son derece zorlu siyasi, mali ve güvenlik koşullarıyla karşı karşıya kalacağı bir hükümetin kurulması olacak ya da müzakereler birkaç ay sürüp yeni bir seçim yapılması olacak. Bu da Sadr Hareketi’nin siyasi sahneye geri dönmesi ihtimali ortaya çıkabilir.”

İhtilaflı bölgelerdeki değişiklikler

IKBY’deki partiler ile Irak’taki muhatapları arasındaki büyük siyasi rekabet/çekişmenin yanı sıra Irak Anayasası’na göre Kerkük vilayeti ile Salahaddin, Diyala ve Ninova (Musul) vilayetlerinin bazı bölgelerinde yer alan çeşitli ‘ihtilaflı bölgelerde’ Erbil ile Bağdat arasında başka bir rekabet daha yaşanıyor.

frgt
İsrail’in İran'da düzenlediği hava saldırısında öldürülen ve “Ebu Ali” olarak bilinen Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'ın eski yardımcısı Hüseyin Halil'in Bağdat'taki cenazesine katılan Haşdi Şabi üyeleri, 21 Haziran 2025 (AFP)

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Huvviyetine Evvelen (Önce Kimliğimiz) listesinden kazanan aday Kaldo Ramzi Oghanna, ihtilaflı bölgelerde siyasi olarak neyin değiştiğine dair bir soruya verdiği yanıtta şunları söyledi:

“Seçim sonuçlarına göre birçok açık siyasi değişiklik var. Çeşitli bölgelerde KDP ve Sünni güçler popülerlik kazanırken, Haşdi Şabi'yi destekleyen güçler geriledi. Haşdi Şabi gruplarının sağladığı her türlü mali, propaganda ve hatta güvenlik desteğine dayanan Milli Kimlik gibi bir liste, ihtilaflı bölgelerde yoğun bir şekilde faaliyet göstermiş olmasına rağmen sadece bir sandalye kazandı. Haşdi Şabi gruplarının desteklediği ve bu grupların çeşitli üyeleri ile ailelerinden oy alan Babil Akımı için ayrılan Hristiyan kotalarından yararlanan Milli Kimlik, beş koltuktan sadece ikisini kazanabildi. Ninova Ovası bölgesi, 13’üncü Tugay’ın liderliğindeki değişiklik nedeniyle bu listeden hoşlanmadı.”

Ramzi Oghanna, son olarak şunları söyledi:

“Kerkük'te seçim mücadelesi açıkça milliyetçi bir çatışma halini aldı ve KDP lehine yoğun bir oy kullanımı oldu. Arap milliyetçiliğinden ziyade Sünni milliyetçiliğine dayanan Türkmen bloklarına verilen oylar ise azaldı ve dağıldı. Hristiyan kotası adayı İmad Yohanna, Haşdi Şabi gruplarının desteklediği adaya karşı 17 binden fazla oy almayı başardı. İhtilaflı bölgelerdeki bu seçimler, sosyal tabanların Haşdi Şabi grupları ve iktidar güçleri tarafından desteklenen adaylar yerine, yerel çevrelerinden ve sosyal tabanların çıkarlarına göre adayları seçebileceğini gösterdi. Bu güçler, yeni parlamento döneminde, tamamen adaletsiz olan mevcut seçim yasasını değiştirmek ve nefret söylemine karşı ve tüm bileşenlerin haklarını koruyan bir yasa çıkarmak için çaba gösterecekler, böylece dil, kültür ve din açısından zengin olan bu bölgeler siyasi çatışmaların yuvası haline gelmeyecek.”


Lübnan: İsrail saldırısında hayatını kaybedenleri anmak için Ayn el-Hilve Kampı’nda grev

TT

Lübnan: İsrail saldırısında hayatını kaybedenleri anmak için Ayn el-Hilve Kampı’nda grev

Lübnan: İsrail saldırısında hayatını kaybedenleri anmak için Ayn el-Hilve Kampı’nda grev

Lübnan'ın güneyinde bulunan Sayda şehrinin güneyindeki Ayn el-Hilve Filistin Mülteci Kampı’nda, İsrail'in işlediği ‘katliamı’ kınamak için genel grev düzenlendi.

Sayda'daki devlet okulları ve özel okullar, Ayn el-Hilve Filistin Mülteci Kampı’na düzenlenen İsrail saldırısının kurbanlarını anmak için bugün kapılarını kapattı.

zsxde
Ayn el-Hilve Filistin Mülteci Kampı yakınlarındaki bir okul, dün akşam Sayda kentinde İsrail hava saldırısı sonucu çok sayıda kişinin hayatını kaybetmesi üzerine kapatıldı. (Reuters)

İsrail hava saldırısı, kampın alt caddesindeki Halid bin Velid Camii’nin yakınında bulunan bir spor sahasını hedef aldı. Saldırı sırasında sahada çok sayıda genç erkek ve çocuk bulunuyordu. Saldırıda 14 kişi hayatını kaybetti, 28 kişi yaralandı; yaralılar Sayda kentindeki hastanelere kaldırıldı.

İsrail ordusu tarafından yapılan açıklamada, “Lübnan'ın güneyindeki bir Hamas eğitim kampında çalışan militanları hedef aldık” denildi.

Açıklamada, “Hamas militanları, Ayn el-Hilve Filistin Mülteci Kampı’nda hedef alınan kampı eğitim ve rehabilitasyon amaçlı kullanıyordu” ifadesi yer aldı.

sdf
Lübnan'ın güneyindeki Sayda'da bulunan Ayn el-Hilve Filistin Mülteci Kampı’nda kapalı dükkanların arasında yürüyen insanlar (Reuters)

Aynı bağlamda, Lübnan’ın doğusundaki Baalbek kentinde bazı okullar ve iş yerleri sabah saatlerinde kapılarını açmadı. Bu adım, dün eş-Şaravne bölgesinde aranan kişilerle yaşanan çatışmada iki askerin hayatını kaybetmesi ve üç askerin yaralanması üzerine Lübnan ordusuyla dayanışma amacıyla atıldı.

scd
Lübnan'ın güneyindeki Sayda'da bulunan Ayn el-Hilve Filistin Mülteci Kampı’nda dükkanlar kapandı. (Reuters)

Lübnan, İsrail'i 27 Kasım'da ABD ve Fransa'nın arabuluculuğunda varılan ateşkes anlaşmasını ihlal etmekle suçluyor. Lübnan, İsrail'in kendi topraklarında hava saldırıları düzenleyerek ve askerlerini bölgede tutarak anlaşmayı ihlal ettiğini iddia ederken, İsrail ise Hizbullah'ı askeri gücünü yeniden inşa etmekle suçluyor.


İsrail’de 7 Ekim saldırısını soruşturan hükümet komisyonunun yetkilerini aşırı sağcı bakanlar belirleyecek

İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset'teki bir oturumda (Reuters - Arşiv)
İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset'teki bir oturumda (Reuters - Arşiv)
TT

İsrail’de 7 Ekim saldırısını soruşturan hükümet komisyonunun yetkilerini aşırı sağcı bakanlar belirleyecek

İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset'teki bir oturumda (Reuters - Arşiv)
İsrail’in aşırı sağcı Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir ve Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Knesset'teki bir oturumda (Reuters - Arşiv)

İsrail Kabine Sekreteri Yossi Fuchs dün yaptığı açıklamada, iktidardaki Likud Partisi’nden Adalet Bakanı Yariv Levin’in, Hamas’ın 7 Ekim 2023 tarihindeki saldırısıyla ilgili başarısızlıkları soruşturmakla görevli tartışmalı hükümet komisyonunun yetki alanını belirlemek üzere bir bakanlar komisyonuna başkanlık edeceğini duyurdu. Bu karar, hükümetin muhalifleri tarafından sert şekilde eleştirildi.

Fuchs, hükümet üyelerine gönderdiği mektupta, komisyonda Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir’in yanı sıra Smotrich’in lideri olduğu Dini Siyonizm Partisi’nden Yerleşim ve Ulusal Görevler Bakanı Orit Strook ve Ben-Gvir liderliğindeki Otzma Yehudit (Yahudi Gücü) Partisi’nden Miras Bakanı Amihay Eliyahu’nun yer alacağını belirtti.

Komisyon, Adalet Bakanı Levin’in Likud Partisi’nden meslektaşları da dahil olacak. Bunlar arasında Tarım Bakanı Avi Dichter, Bilim ve Teknoloji Bakanı Gila Gamliel, Diaspora İşleri Bakanı Amichai Shikli ve Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar liderliğindeki Yeni Umut partisinden Maliye Bakanı Ze'ev Elkin yer alıyor.

İsrail gazetesi The Times of Israel'e göre bakanlar komisyonuna, 7 Ekim’i soruşturan komisyonun görev tanımı, araştırılacak konular ve zaman çerçevesi dahil olmak üzere tavsiyelerini hükümete sunması için 45 gün süre verilecek.

Elkin dışında komisyondaki tüm bakanlar, Hamas liderliğinde binlerce unsurun Gazze çevresindeki yerleşim yerlerine saldırarak yaklaşık bin 200 kişiyi öldürdüğü ve 251 kişiyi rehin aldığı 7 Ekim saldırısı sırasında görevdeydiler.

Başbakan Binyamin Netanyahu'ye eleştirenler, Hamas saldırısında hayatını kaybedenlerin aileleri de dahil olmak üzere, saldırı öncesinde, sırasında ve sonrasında yaşanan siyasi ve istihbarat alanlarındaki başarısızlıkları araştırmak üzere resmi bir komisyon kurulmasını talep ediyorlar. Kamuoyu yoklamaları, İsraillilerin büyük çoğunluğunun saldırıyla ilgili resmi bir soruşturma komisyonu kurulmasını desteklediğini gösteriyor, ancak Netanyahu, komisyonun kurulmasının yargı tarafından belirleneceği gerekçesiyle bunu reddediyor. Netanyahu liderliğindeki mevcut hükümeti, yargı reformu yoluyla yargıyı zayıflatmaya çalışıyor.

İsrail hükümeti geçtiğimiz pazar günü ‘mümkün olan en geniş halk desteğiyle2 kendi özel soruşturma komisyonunu kurmak için oylama yaptı.

Fuchs’un açıklamasına yanıt olarak, diğer muhalefet yetkilileriyle birlikte hükümetin soruşturmasını reddeden ana muhalefet lideri Yair Lapid, bakanların ‘soruşturmayı yürütmek için ahlaki veya yasal yetkiye sahip olmadıklarını’ söyledi.

Bazı komisyon üyelerini de eleştiren Lapid, önce komisyon başkanı Levin'e, 7 Ekim'den önce ‘güvenliğin ihmal edilmesinin’ nedeninin onun yargı reformu olduğunu söylediğini hatırlattı, ardından ‘Gazze'ye nükleer bomba atılmasını öneren’ Miras Bakanı Eliyahu'ya eleştirilerde bulunan Lapid, Strook’u “İsrail ordusunu, rehinelerin bulunduğu bölgelerde, bu onların hayatını tehlikeye atsa bile savaşmaya çağırdı” diyerek eleştirdi. Son olarak Smotrich'e değinen Lapid, “(Smotrich) çocukları aç bırakmanın haklı ve etik olduğunu açıkladı” dedi ve Ben Gvir'in, ‘rehinelerin istismara uğramasına neden olduğunu’ söyledi.

Tüm bu kişilerin Netanyahu'nun kendisini aklamak ve 7 Ekim olayının sorumluluğundan kurtulmak için atadığı bakanlar olduğunu söyleyen Lapid, “Bu işe yaramayacak” diye ekledi.