Serbest bırakılan esirler Netanyahu’nun ‘takas anlaşmalarına’ dönmesini istiyor

Bombardımanın yeniden başlamasıyla geri kalan esirlerin akıbetinden endişe ediliyor.

Kudüs’teki bir duvara yapıştırılan, halen Gazze’de tutulduğuna inanılan rehinelerin fotoğrafları. (AP)
Kudüs’teki bir duvara yapıştırılan, halen Gazze’de tutulduğuna inanılan rehinelerin fotoğrafları. (AP)
TT

Serbest bırakılan esirler Netanyahu’nun ‘takas anlaşmalarına’ dönmesini istiyor

Kudüs’teki bir duvara yapıştırılan, halen Gazze’de tutulduğuna inanılan rehinelerin fotoğrafları. (AP)
Kudüs’teki bir duvara yapıştırılan, halen Gazze’de tutulduğuna inanılan rehinelerin fotoğrafları. (AP)

Gazze’den kurtarılan İsrailli esirlerin ilk kez konuştuğu kitlesel gösterilerin ardından, halen esir tutulan kişilerin aileleri, Binyamin Netanyahu başkanlığındaki Savaş Komuta Konseyi’ne gitti. Kendileriyle görüşülmesini ve çocuklarının akıbeti ve hükümetin bu konuyu neden gündemine almadığı hakkındaki sorularının yanıtlanmasını istediler.

Esirlerin aileleri dün yaptıkları açıklamada, son anlaşmayla serbest bırakılan esirlerin ifadelerinin kendilerini, halen Hamas’ın elinde olan 137 İsrailli ve yabancı esirin akıbeti konusunda daha fazla endişelendirdiğini söylediler. Özellikle savaşın yeniden başlaması ve Gazze’deki binaların ve yer altı tünellerinin yoğun bir şekilde bombalanması göz önüne alındığında, yakınlarının ölüm tehlikesinin hayatlarını tehdit ettiğine dair artık şüphelerinin kalmadığını vurguladılar.

Fotoğraf Altı: Gazze’deki çatışmalarda ölen İsrailli asker Ashalo Sama için cenaze töreni düzenlendi. (AFP)
Gazze’deki çatışmalarda ölen İsrailli asker Ashalo Sama için cenaze töreni düzenlendi. (AFP)

İsrail cumartesiyi pazara bağlayan gece, esirlerin aileleriyle dayanışma amacıyla yapılan bir dizi kitlesel gösteriye tanık oldu. Bu gösterilerde, yetkililerden aldıkları talimatlara, baskılara ve hatta tehditlere karşı gelen bazı serbest bırakılmış mahkumlar ilk kez konuştu. Söz konusu gösteriler tek bir taleple gerçekleşti: Onları yalnız bırakmayın. Onları derhal serbest bırakmak için çalışın.

Gösteriler sekizinci haftasında

Rehinelerin ailelerin Tel Aviv’de Savunma Bakanlığı’nın karşısındaki Savaş Komuta Konseyi’nin önünde yaptıkları gösteriler sekizinci hafta da devam etti. Oğlu Sasha halen esirken kendisi serbest bırakılan Yelena Trupanov şu açıklamada bulundu:

“Mücadeleniz ve gösterileriniz sayesinde bugün burada özgürüm. Teşekkür ederim ama dikkatli olun, güçlü kalın ve mücadele etmeyi bırakmayın. Rehineleri serbest bırakmak için hükümeti sıkı çalışmaya yalnızca siz zorlayabilirsiniz. Müzakerelerin yol olduğu kanıtlandı ve bunlar oğlum ile diğer tüm rehineler geri dönene kadar bir an bile durmamalı.”

Göstericilerin sayısı 100 bini aştı. Gösterilerin en büyüğü Tel Aviv’de düzenlenirken 12 kentte daha protestocular toplandı. Bu şehirler şöyle sıralandı: Hayfa, Kayserya (Netanyahu’nun evinin önünde), Kudüs, Beerşeba, Hadera, Yehuda, Kfar Saba, Netanya, Modiin, Yokne'am, Nahalal ve Eilat.

Netanyahu’nun kırmızıya boyanan fotoğrafı

Gösterilerin hepsinde Netanyahu’nun fotoğrafı kırmızıya boyanarak üzerine ‘İstifa’ yazıldı. Polis bu gösterileri korumaya çalışırken yaklaşık bin kişinin katıldığı Kayserya protestoları bir istisna oldu. Yaşlı bir adamın, üzerinde Filistin bayrağının küçük bir çizimi olan ve ‘İşgale yeter’ yazan pankartı karşısında harekete geçip bunu göstericilerin gözü önünde yırtıp attılar ve adamı sert bir şekilde gözaltına aldılar. Genç Yahudi kadınlardan biri buna itiraz etti ve yüzlerine karşı “Utanın” diye bağırdı. Polisler önce kadını, ardından da onlara destek veren iki göstericiyi daha gözaltına aldılar.

Söz konusu gösteriyi organize edenler sosyal ağlarda “Kardeşlerimizin kanı toprağın altından haykırıyor ve kimin suçlu olduğunu biliyoruz. Susmak yasak. Başarısızlıktan dolayı ve gelecek için protesto etmek görevimiz” sözleriyle protesto için çağrı yapmışlardı. Bu gösterilerin çoğunda göstericiler üzerlerinde ‘Onları şimdi evlerine getiriyoruz’ yazan siyah tişörtler giyiyorlardı.

Fotoğraf Altı: Netanyahu, Savunma Bakanı Yoav Gallant ve Savaş Kabinesi Bakanı Benny Gantz ile birli​kte, 28 Ekim’de Tel Aviv’deki bir askeri üste basın toplantısı düzenledi. (EPA)
Netanyahu, Savunma Bakanı Yoav Gallant ve Savaş Kabinesi Bakanı Benny Gantz ile birli​kte, 28 Ekim’de Tel Aviv’deki bir askeri üste basın toplantısı düzenledi. (EPA)

‘Zanlı bedelini ödemeli’

Göstericiler ‘Zanlı bedelini ödemeli’, ‘Şimdi istifa’, ‘Sorumlu bir liderliğe sahip olmanın zamanı geldi’, ‘Kan döken hükümet istifa’ ve ‘Sorumsuzsunuz, performansınız kötüden de beter ve yolsuzluğunuzun kefareti yok’ gibi birçok slogan attılar. Kana bulanmış bir el ile birlikte her birinde “Onları yalnız bırakmayın” yazılı 136 esirin fotoğrafını tuttular ve İsrailli esirleri ziyaret edip durumlarını denetlemeyen Kızılhaç aleyhine sloganlar attılar.

Serbest bırakılan kadın esirlerin konuşması izleyenleri ciddi derecede etkiledi. Esirleri Kurtarma Komitesi, sözlerinin yanlış yorumlanmaması için onları etkilemeye ve sessiz kalmaları yönünde teşvik etmeye çalışmıştı. Hatta bazen komitenin talepleri, “Savaş sırasında düşmana yardım ettiğinizi dosyanıza kaydetmek istemiyoruz” gibi sözlerle tehdit edici bir hal alıyordu. Ancak serbest bırakılan esirler buna boyun eğmedi.

Serbest kalan kadın esirlerin sözleri Netanyahu’ya karşı yoğun öfkelerini yansıtıyordu. Halen esaret altında tutulan çocuklarının, arkadaşlarının ve yoldaşlarının serbest bırakılması için derhal harekete geçilmesi yönündeki acil taleplerini Netanyahu’ya açıklamak üzere görüşme talep ettiler. Netanyahu ise esir tutulanların aileleriyle görüştüğünü ve onlarla birkaç kez daha görüşeceğini vakit kaybetmeden duyurdu.

Fotoğraf Altı: Gazze’de halen tutulan rehinelerin fotoğrafları duvarlara asıldı. (AP)
Gazze’de halen tutulan rehinelerin fotoğrafları duvarlara asıldı. (AP)

‘Hamas’ı hiçbir şeyle suçlamadılar’

Gösterilerde yer alan serbest bırakılan kadın esirlerin Hamas’a herhangi bir suçlamada bulunmaması ve kötü muameleye maruz kaldıklarına dair bir şey söylememeleri dikkat çekti. Kadınlar sadece, özellikle tünellere götürüldüklerinde esaret altındaki zorlu koşullar hakkında konuştular. Yiyecek kıtlığı olduğunu, bazı günler aç kaldıklarını, içlerinden bazılarının hastalandıklarını, üşüdüklerini, yeterli oksijen alamadıklarını, nefes darlığı ve uykusuzluk çektiklerini ve aynı zamanda pek çoğunun yalnızlık ve akıbetlerinin ne olacağına dair belirsizlik hissi yaşadıklarını belirttiler.

49 gün esaret altında kalan Yaffa Adar (85) şunları söyledi:

“Büyük bir korku ve dehşet içindeydim. İsrail’deki karar vericilerden tüm çocuklarımızı bu esaretten kurtarmalarını rica ediyorum. Çünkü onların ve ailelerinin içinden geçtikleri durum çok güç. Onları şimdi görmek istiyorum, tabutun içindeyken değil. Lütfen, şimdi tam zamanı. Herhangi bir gecikme riskli.”

Ditza Hayman’ın (84) açıklaması da şöyle oldu:

“Başlangıçta yiyecek yok denecek kadar azdı. Ancak zaman geçtikçe daha da azaldı ve aç kaldık. Bedenlerimiz güçsüzleşmiş ve artık bu zorlu koşullara dayanamaz hale gelmişti. Ölüm ya da psikolojik çöküş tehlikesiyle karşı karşıyaydık.”

Fotoğraf Altı: Hamas tarafından tutulan İsrailli rehineler Refah’ta Kızılhaç’a teslim edildi. (AFP)
Hamas tarafından tutulan İsrailli rehineler Refah’ta Kızılhaç’a teslim edildi. (AFP)

‘Bırakın tapınak benim ve düşmanlarımın üzerine düşsün’

6 yaşındaki çocuğu Emilia ile birlikte serbest bırakılan Danielle Aloni, kaçırılmalarının sert bir şekilde gerçekleştiğini ve yaşadıklarını yaşı ne olursa olsun kimsenin yaşamaması gerektiğini söyledi. Aloni “Sürekli ağlıyorduk. Uyumaya çalışsak da yapamıyorduk. Esaret yüzünden hala titriyorum. Bu korkunç bir şey. Bu yüzden lütfen onları derhal serbest bırakın. Zaman yok” dedi.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre 7 Ekim’de eşiyle birlikte evinden kaçırılan ve serbest bırakılan Yocheved Lifshitz (85), esaret altındayken hastalandığını ve aç kaldığını ve şimdi eşi ve tüm esirler için endişeli olduğunu söyledi. Lifshitz şu açıklamada bulundu:

“En çok korktuğum şey, İsrail ordusunun esirlerin bulunduğu bölgelere ulaşması ve Hamas savaşçılarının kendilerini tehdit altında hissederek ‘bırakın tapınak benim ve düşmanlarımın üzerine düşsün’ yolunu seçip esirleri öldürmeye karar vermesidir.” Lifshitz bu sözleriyle Samson’un hikayesine atıfta bulunuyordu.

Eşi Ofer Calderon ve çocukları Sahar (16) ve Erez’in (13) kaçırıldığı Hadas Calderon esir ailelerin faaliyetlerinin liderlerinden biri haline geldi. Çocukları geçen salı günü serbest bırakılsa da eşi hala esir tutulan Calderon “Erleri ve askerleri unutmamalıyız. Onlar serbest bırakılıncaya kadar bu mücadeleyi sürdürmeliyiz. Gecikmeye izin vermeyeceğiz” dedi.

Son konuşmacı, 7 Ekim’de vatandaşları Hamas saldırısından korumak ve birçok kişiyi kurtarmak için kişisel inisiyatif alan Yedek Kuvvetler Generali Noam Tivon’du. Tivon’un açıklaması şöyle oldu:

“Esirlerin serbest bırakılmasının sağlanması tüm savaş hedeflerinin en önemli hedefidir. Eğer onları geri getiremezsek bir zaferden söz edemeyiz. Geçen hafta, onların serbest kalıp İsrail’e geri gelebileceğinin mümkün olduğunu açıkça gösterdi. Katar-Mısır kanalı etkinliğini kanıtladı. Bu nedenle bunun devam etmesi gerekiyor. Ordu, askeri operasyonları durdurup istediği zaman bunları tekrar başlatabileceğini kanıtladı. Bu yüzden bedeli ne olursa olsun müzakerelere odaklanılması gerekiyor.”



Irak'taki büyük bir doğalgaz sahasındaki çalışmalar İHA saldırısının ardından askıya alındı

Irak Kürdistanı, Süleymaniye ilindeki Kormor gaz sahası (Arşiv- Reuters)
Irak Kürdistanı, Süleymaniye ilindeki Kormor gaz sahası (Arşiv- Reuters)
TT

Irak'taki büyük bir doğalgaz sahasındaki çalışmalar İHA saldırısının ardından askıya alındı

Irak Kürdistanı, Süleymaniye ilindeki Kormor gaz sahası (Arşiv- Reuters)
Irak Kürdistanı, Süleymaniye ilindeki Kormor gaz sahası (Arşiv- Reuters)

Irak Kürdistanı'ndaki Kormor gaz sahasındaki mühendisler, dün yaptıkları açıklamada, insansız hava aracı (İHA) saldırısının sahadaki faaliyetlerin askıya alınmasına neden olduğunu duyurdular.

Kürdistan Bölgesi Doğal Kaynaklar ve Elektrik Bakanlıkları ortak bir açıklamada, saldırının ardından bölgedeki tüm elektrik santrallerine gaz arzının durdurulduğunu açıkladı. Güvenlik kaynakları, sahadaki depolama tanklarını vuran saldırının yangına yol açtığını ve bazı işçilerin yaralandığını bildirdi.

Şarku'l Avsat'ın Reuters'ten aktardığına göre bir işçi, çalışanların daha fazla saldırı korkusuyla sığındıkları sahadaki sığınağın içinden, "Bir İHA, sahadaki büyük bir gaz depolama tesisine saldırarak büyük hasara yol açtı ve yangın hala devam ediyor" dedi. Rudaw'ın X internet sitesinde yayınladığı bir videoda, saldırının ardından bölgeden dumanların yükseldiği görülüyor

Ortak açıklamada, iki bakanlıktan ve sahayı işleten BAE merkezli şirket Dana Gas'tan ekiplerin şu anda olay yerinde inceleme yaptığı belirtildi. Saldırının faillerinin kimliği henüz belirlenemedi.

Bu, son günlerde sahaya yapılan ikinci İHA saldırısı. Pazar akşamı, Irak Kürt güvenlik güçleri, sahaya ulaşmasını engellemek için bir İHA’yı düşürdü.


Lübnan, İran'ın Hizbullah'ın silahlarına ilişkin ısrarını reddetti

Meclis Başkanı Nebih Berri, Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati'yi kabul etti, (Temsilciler Meclisi Başkanlığı)
Meclis Başkanı Nebih Berri, Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati'yi kabul etti, (Temsilciler Meclisi Başkanlığı)
TT

Lübnan, İran'ın Hizbullah'ın silahlarına ilişkin ısrarını reddetti

Meclis Başkanı Nebih Berri, Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati'yi kabul etti, (Temsilciler Meclisi Başkanlığı)
Meclis Başkanı Nebih Berri, Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati'yi kabul etti, (Temsilciler Meclisi Başkanlığı)

Lübnan dün, İran'ın Hizbullah'ın silahlarına verdiği sürekli desteği reddettiğini yineledi. Dışişleri Bakanı Yusuf Recci, "Bizim için su ve ekmekten daha önemli olan, egemenliğimiz, özgürlüğümüz ve ülkemizi mahveden ve bizi yıkıma sürüklemeye devam eden ideolojik sloganlardan ve sınır ötesi bölgesel gündemlerden uzak, iç karar alma mekanizmalarımızın bağımsızlığıdır." dedi.

Lübnan'dan gelen bu ret cevabı, İran Dini Lideri'nin uluslararası ilişkiler danışmanı Ali Ekber Velayeti'nin, "Hizbullah'ın bugünkü varlığı Lübnan için vazgeçilmezdir" demesinin ardından geldi. Velayeti, "Siyonist oluşumun Lübnan'a karşı işlediği devam eden saldırılar ve suçlar, (Hizbullah'ın) varlığının Lübnan için günlük ekmekten daha önemli hale geldiğini gösteriyor" dedi.

Benzer bir bağlamda, Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn ile Güney Kıbrıs Cumhurbaşkanı Nikos Hristodulidis, iki ülke arasındaki deniz sınırı belirleme çalışmalarının tamamlandığını duyurarak, anlaşmanın ikili ve bölgesel iş birliğinde yeni aşamaya kapı açan stratejik bir dönüm noktası teşkil ettiğini vurguladılar.

Aynı zamanda İsrail Savunma Bakanı Yisrael Katz, "İsrail'in güvenliği garanti altına alınmazsa Lübnan'ın barışa kavuşamayacağı" uyarısında bulunarak, Lübnan ile deniz sınırı belirleme anlaşmasından çekilme tehdidinde bulundu.


Cezayirli İslamcılar arasında “liderlik” ikilemi ve iktidar mücadelesi

Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
TT

Cezayirli İslamcılar arasında “liderlik” ikilemi ve iktidar mücadelesi

Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)
Cezayir Adalet ve Kalkınma Cephesi Partisi lideri Abdullah Caballah ve Barış Toplumu Hareketi lideri Şeyh Mahfuz Nahnah (AFP)

Rabia Abdusselam

Cezayir siyaset sahnesini takip edenler, Cebhetu’l-Adale ve’t-Tenmiye (Adalet ve Kalkınma Cephesi) lideri ve İslami eğilime sahip olan önde gelen isimlerden biri olan Abdullah Caballah’ın açıklamalarının ardından İslamcı siyasi partilerin liderleri arasında bazı anlaşmazlıklar olduğunu gördü. Caballah, Hareketu Muctemeu’s-Silm’in (Barış Toplumu Hareketi) merhum lideri Mahfuz Nahnah'ın bunu yapan ilk kişi olduğu yönündeki yaygın görüşe aykırı şekilde kendisinin ‘ülkedeki Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) hareketinin gerçek kurucusu’ olduğunu söyledi.

Bu kısa açıklama, Cezayir'deki İslami eğilimleri liderler arasında, Cezayir'de İslam düşüncesini veya siyasal İslam'ı yayma konusunda tarihi bir hakka sahip olanın kim olduğu konusunda çeşitli tepkilere ve açıklamalara yol açsa da İslamcı cenah arasındaki ‘liderlik’ sorunu olduğunu, bu sorunun İslamcılar üzerinde nasıl olumsuz bir etki yarattığını ve 1980'li ve 1990'lı yıllara kadar uzanan anlaşmazlıkların halen var olmaya devam ettiğini kanıtladı.

Çelişkili ifadeler ve tanıklıklar

Caballah’ın sözlerinin satır aralarında, İslamcılar arasındaki ‘liderlik’ ikilemi hakkında çok şey okunabilir. Örneğin (Cezayir’deki en büyük İslami eğilimli muhalefet partisi) Barış Toplumu Hareketi lideri olmaktan vazgeçmeyeceğini vurguladığını ve destekçilerinin Barış Toplumu Hareketi’nin kuruluşuna ilişkin tarihi anlatılarını her zaman savunduğunu görebiliriz. Onlara göre Şeyh Mahfuz Nahnah, ‘Cezayir'deki Müslüman Kardeşler'in gerçek kurucusu’ ve Barış Toplumu Hareketi’nin eski lideri Ebu Cerrah Sultani'nin de teyit ettiği üzere, İslami tebliğ için sağlam bir temel oluşturmaya çalışan ilk kişi. Ebu Cerrah Sultani, konuyla ilgili yaptığı açıklamada Abdullah Caballah'ın komünist hareketi üniversiteden kovmaya odaklandığını, Nahnah'ın ise İslam dininin yayılması için sağlam bir temel oluşturmaya çalıştığını söyledi. Ayrıca, iki adamın önceden anlaşma yapmadan coğrafi bölgeyi aralarında paylaştıklarını da sözlerine ekledi.

Ebu Cerrah Sultani’nin açıklamasına göre Caballah'ın ekibi, herhangi bir koruma ya da destek olmaksızın küresel bir ideoloji ve bölgesel bir örgütlenmeye dayanırken Nahnah'ın ekibi, 1974 yılından itibaren uluslararası grubun desteği ve onayıyla kapsamlı bir ideoloji ve örgütlenme benimsemişti. Ta ki hapis cezası bu bağı koparana dek.

Cezayir’de özellikle 1970'li yıllarda marjinalleştirilen Müslüman Kardeşler uluslararası yapılanmasının literatürünü temsil eden Mısır'dan gelen referanslar ve kitaplarla tanışmasının bir sonucu olarak, bu yolu izleyen ilk kişilerden biri olduğunu belirten Caballah, bu ideolojiyi benimsemesinin, Müslüman Kardeşler’in uluslararası veya Mısır'daki yapılanmasıyla herhangi bir örgütsel bağı olmadan, İhvan teorisyenlerini okumasından kaynaklandığını söyledi.

Uzun konuşması sırasında Caballah, kendisini İhvan’ın resmi temsilcisi ilan ettiğini reddederek, 1974'te başlayan ortak bir çabanın parçası olarak bu fikri Cezayir'e tanıtma girişiminde bulunduğunu ifade etti.

Liderliğini yaptığı hareketin 1985 yılından önce üniversitelerde Müslüman Kardeşlere bağlı herhangi bir öğrenci yapılanmasını parçası olmadığını aktaran Caballah, o dönemde sadece fikirlerin hakim olduğunu ve resmi olarak örgütlerin olmadığını vurguladı. Caballah’a göre 1985'ten önce Caballah Grubu olarak bilinen kendi grubu dışında, üniversitelerde Müslüman Kardeşlere bağlı herhangi bir öğrenci yapılanması yoktu ve sadece 70'li ve 80'li yıllarda tebliğ ve eğitim yöntemlerindeki temel farklılıkları vurgulamaya çalıştı.

Liderlik meselesi, İslamcı partileri yeniden siyasi çatışmaya sürükledi.

Caballah'ın öne çıkardığı İslami çizgideki isimler arasında, Barış Topluluğu Hareketi'ni kuran, öldüğü güne kadar liderliğini yürüten Cezayirli vaiz ve siyasetçi Mahfuz Nahnah ile Cezayir'deki İslami hareketin en önemli figürlerinden biri olan çağdaş düşünür, reformcu ve vaiz Şeyh Muhammed Buslimani yer aldı. Ancak Caballah, bu şahsiyetlerin örgütsel olarak değil bireysel olarak hareket ettiklerini belirterek, 1980'lerin ortalarına kadar Cezayir üniversitelerinde herhangi bir organize tebliği faaliyeti olmadığını açıkladı.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre Caballah'ın görüşlerini destekleyenler arasında, onun açıklamalarının o dönemde ya da daha sonra yapılmış olmasına bakılmaksızın ‘doğru’ olduğunu düşünen İslami eğilimli eski milletvekili Muhammed Salihi de vardı. Salihi, 1970'lerde aktif olan ve yerel olarak ‘eş-Şark’ grubu diye bilinen örgütün Mısır ve Suriye’deki Müslüman Kardeşlerin yaklaşımını benimsediğini belirtti. Bu kanat örgütsel ve yüzde 80 entelektüel açıdan Hassn el-Benna, Seyyid Kutub, Muhammed Kutub, Ali Cirişe, (Uluslararası Müslüman Alimler Birliği'nin eski başkanı ve kurucusu) Yusuf el-Kardavi, Muhammed el-Gazali, (Suriyeli vaiz) İsam el-Attar, Muhammed Ahmed er-Raşid ve Abdulkerim es-Savvaf’tan oluşuyor.

dfrgt
Cezayir'deki el-Fetih Meydanı'nda düzenlenen mitinge katılan İslami Kurtuluş Cephesi'ne (FIS) yakın İslam İşçi Sendikası (SIT) aktivistleri, 16 Mayıs 1991 (AFP)

Öte yandan kendisini meşru ‘lider’ olarak gören İslami Kurtuluş Cephesi (FIS) de var. Bu da partinin 1980'lerin sonu ve 1990'ların başında özellikle daha sonra iptal edilen 1991 yılındaki yasama seçimlerinin ilk turunda elde ettiği ezici zaferin ardından kazandığı halk desteğine dayanıyor. Bu tarihi olay, o dönemde Cezayir'deki gidişatı değiştirdi.

‘Liderlik’ kompleksi

‘Liderlik’ meselesi, İslamcı partileri yeniden alevlenen siyasi çatışmaların labirentine sürükledi. Siyasi analist Ahsen Hallas, Caballah’ın açıklamalarını, devlet, Sufi çevreler ve zaviyeler tarafından desteklenen ‘geleneksel İslam’ın yerini almak üzere ortaya çıkan ve gelişen ‘İslami uyanışın’ ortaya çıkışına ve camilerde ve üniversitelerde yaygın olarak verilen vaazlara odaklanan açıklamalarına dair değerlendirmesinde bunu bu akımlar içinde gizli kalmış veya bastırılmış bir tartışma olarak gördüğünü söyledi. Hallas, Şeyh Caballah’ın basında kendisinin her zaman Cezayir'de liderlik peşinde olan Müslüman Kardeşler üyesi olarak gösterilmesinden ötürü, ‘liderlik sevdasında olduğu’ gibi kendisine yöneltilen suçlamaları çürütmek için bunu kullanmaya çalıştığını belirtti.

Hallas: “Müslüman Kardeşlerin dünya genelinde yaşadığı entelektüel boşluk ve Türkiye, Katar ve Mısır arasında olmak üzere karşılaştığı jeopolitik parçalanma göz önüne alındığında, bu açıklamaların derin tartışmalara yol açması gayet doğal.”

Müslüman Kardeşlerin dünya genelinde yaşadığı entelektüel boşluk ve Türkiye, Katar ve Mısır arasında olmak üzere karşılaştığı jeopolitik parçalanma göz önüne alındığında, bu açıklamaların derin tartışmalara yol açmasının gayet doğal olduğunu söyleyen Hallas, “Özetle bu durum, entelektüel durgunluğun gölgesinde, yenilik yapma ve mevcut durumla ilgili çözümler ve öneriler sunma beceriksizliğinin bir sonucu olarak ortaya çıkan bir düşünme sürecidir” dedi.

Nahda Hareketi'nin eski lideri Caballah'ın açıklamalarına sert tepkiler verilirken geriye Müslüman Kardeşler üyeleri arasında sert sözlü tartışmaların yaşandığı gergin bir atmosfer bıraktı. Bu tablo, Cezayir'deki Müslüman Kardeşlere yakın iki siyasi partinin (Barış Toplumu Hareketi ve Adalet ve Kalkınma Cephesi) liderleri arasındaki derin anlaşmazlığı yansıttı. Aynı cenahtan gelen partiler arasında tam bir dayanışma ve siyasi uzlaşı eksikliği hakim ve bu durum 70’li ve 80’li yıllardaki kuruluş aşamasının ötesine geçiyor. Öyle ki 2019 yılında ülkeyi içinde bulunduğu krizden çıkarmak için bir yol haritası çizmek üzere önde gelen muhalif isimleri bir araya getiren Mazafran’da ve (Cezayir'in batısındaki) Ayn Benian'da düzenlenen ünlü iki sempozyum gibi ortak siyasi toplantılarda da bunu görmek mümkün. Katılımcılardan birine göre bu toplantılara katılan parti liderleri arasında tartışmalar yaşandı. Tartışmalar bir noktada partilerin çekilme tehdidine kadar vardı.

Cezayir'de Müslüman Kardeşleri temsil etme hakkının tarihsel olarak kime ait olduğu konusunda çelişkili açıklamalar hakkında yorum yapan Mohamed Khider Biskra Üniversitesi Siyaset Bilimi ve Medya Bölümü öğretim üyesi ve araştırmacısı Cedu Fuad, “Şeyh Caballah'ın açıklamaları, Cezayir'deki İslami uyanışın başlangıcı ve Şeyh Mahfuz Nahnah, eş-Şark Grubu ve Cez’ara Grubu’nun bu karmaşık tarih içindeki konumu hakkında bize kapsamlı bir bakış açısı sağlayamıyor” değerlendirmesinde bulundu.

Müslüman Kardeşlerin kuruluşu hakkında ideoloji ve örgütlenme arasında süregelen tartışma, Cezayir’deki İslami hareketin çok sayıda partiye bölünmesi olgusunu ele almamızı gerektiriyor. Cadallah’ın ‘doğuş patlaması’ olarak adlandırdığı bir olay meydana geldi ve bu da Cezayir'de Müslüman Kardeşler ideolojisini kimin yaydığını ve bu ideolojiyi ülkede yayma konusunda tarihsel hakka kimin sahip olduğunu belirlemeyi zorlaştırdı.