Hamas ile İsrail arasındaki imaj savaşı

Küresel kamuoyunu kutuplaştırmaya yönelik Filistin-İsrail rekabeti, uluslararası alandan yapılan birbirinden farklı açıklamalarla sürüyor.

Fotoğraf Altı: Ekim saldırısının ilk günlerinde imaj savaşını İsrail kazanırken daha sonraki katliam sebebiyle bu zafer Filistinlilere geçti. (AFP)
Fotoğraf Altı: Ekim saldırısının ilk günlerinde imaj savaşını İsrail kazanırken daha sonraki katliam sebebiyle bu zafer Filistinlilere geçti. (AFP)
TT

Hamas ile İsrail arasındaki imaj savaşı

Fotoğraf Altı: Ekim saldırısının ilk günlerinde imaj savaşını İsrail kazanırken daha sonraki katliam sebebiyle bu zafer Filistinlilere geçti. (AFP)
Fotoğraf Altı: Ekim saldırısının ilk günlerinde imaj savaşını İsrail kazanırken daha sonraki katliam sebebiyle bu zafer Filistinlilere geçti. (AFP)

Hamas savaşçılarının 7 Ekim'de İsrail askeri üslerine ve yerleşim yerlerine kasklarındaki kameralarla görüntüleyerek baskın düzenlemesi, hareketin yerli ve yabancı kamuoyunu kazanmak için imaj mücadelesi verme kararlılığına işaret ediyor. İsrail ise hedefleri doğrultusunda hareketi ortadan kaldırmak amacıyla Gazze Şeridi'ne savaş başlatmak üzere söz konusu saldırıda yaşamını yitirenlerin görüntülerinden yararlandı.

İsrail, Hamas saldırısında ölen bin 200 İsraillinin görüntülerini ön plana çıkarıyor. İsrail medyası ise İsrail'in Gazze'ye yaklaşık iki aydır devam eden hava, kara ve deniz saldırıları sonucu öldürülen, üçte birinden fazlası çocuk yaklaşık 16 bin Filistinlinin görüntülerini gizliyor. Hamas'ın Gazze çevresindeki İsrail askeri üslerine ve yerleşimlerine saldırması ve neticede İsrailli sivillerin ölmesinden yararlanan İsrail, Hamas’ı şeytanlaştırmak, bazen DEAŞ’a bazen ise Nazizm'e benzetmek, onu insanlıktan çıkmış göstermek ve hareketi tamamen ortadan kaldırmak için yürüttüğü savaşa uluslararası destek toplamak amacıyla bir medya kampanyası başlattı.

İmaj savaşı

Hamas ise saldırının başlangıcından bu yana Aksa Tufanı operasyonunun ve savaşçılarının İsrail sınırını geçip İsrail ordusunun kamp ve yerleşim yerlerine saldırısını görüntüleyip bunları servis etmek istiyor. Filistinlilerin moralini yükseltmek amacıyla, savaşçılarının Gazze sokaklarında İsrail tanklarıyla karşı karşıya gelmesini, bazen onları sıfırdan patlatmasını belgelemeye çalışıyor. Hareket, Kassam savaşçılarının İsrail ordusu ile silahlı çatışmaları öncesinde, sırasında ve sonrasında kameraya başvurdu.

Hamas savaşın ilk günü itibariyle, hareket yetkilileriyle yapılan medya toplantılarına ek olarak Gazze Şeridi'ndeki savaşın ayrıntılarını gözden geçirme yönünde basındaki haberlerin her gün Gazze'den, Lübnan'ın başkenti Beyrut'tan görünmesini istedi.

İsrail tarafında ise askeri operasyonun ayrıntılarını ve başarılarını gözden geçirmek amacıyla ordu sözcüsü her gün açıklamalarda bulunuyor. İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, İsrail Savunma Bakanı Yoav Galant ve savaş kabinesi üyesi Benny Gantz ise tekrar tekrar basın toplantıları düzenliyor.

Fotoğraf Altı: Savaş mağdurlarının sosyal medyadaki görüntüleri, uluslararası kamuoyunun Filistinliler lehine değişmesine katkı sağladı. (AFP)
Savaş mağdurlarının sosyal medyadaki görüntüleri, uluslararası kamuoyunun Filistinliler lehine değişmesine katkı sağladı. (AFP)

Independent Arabia’nın görüştüğü uzmanlar, ekim saldırısının ilk günlerinde imaj savaşını İsrail'in kazandığını belirtiyor. Ancak daha sonra İsrail'in Gazze Şeridi'nde gerçekleştirdiği yüzlerce katliam ve sebep olduğu ciddi boyuttaki yıkım nedeniyle imaj savaşını Filistinlilerin kazandığını vurguluyor.

Yalancılar ve kurbanlar

Arap Amerikan Üniversitesi Yeni Medya Profesörü Şadi Ebu Ayyaş, Saha savaşına eşlik eden medya savaşında imaj unsurunun çok önemli olduğuna inanıyor:

“Her iki taraf da iki türden bir imaj sunmaya çalışıyor: İlki, kendini savunma hakkına sahip olan mağdur imajı, ikincisi ise saha savaşlarında galip imajı. Hamas'ın İsrail'e saldırısının ilk günlerinde İsrail, hareketi DEAŞ’a benzetmeye, Batı kamuoyunun gözünde onu dünyanın en kanlı ününe sahip örgüt ile bağlı hale getirmeye çalıştı. İsrail, Hamas saldırısının etkilerini görmek için Gazze'yi çevreleyen yerleşim birimlerine gazeteciler için ziyaretler düzenledi. Kurban imajını öne çıkarmak için ikinci aşamada hareketi ortadan kaldırma konusunda sahadaki başarılarını göstermeye çalıştı. İsrail, Gazze Şeridi'ndeki yıkım ve katliam görüntülerinin dünya kamuoyuna ulaşması ardından yalnızca bir hafta boyunca dünya kamuoyunun sempatisini kazanmayı başardı, ancak daha sonra bu sempatiyi kaybetti.”

Ancak geleneksel Batı basınının sosyal medyanın varlığı dolayısıyla artık bu imajı kontrol edemediğine dikkat çeken Ebu Ayyaş, sosyal medya sayesinde geleneksel medyanın izleyicilerinin gördüklerini kontrol etme ve kendi anlatımına hizmet eden görseller yayınlama yeteneğini kaybettiğini vurguladı.

Ebu Ayyaş'ın belirttiğine göre bu durum İsrail için sıkıntı teşkil ediyor. Zira aralarında sivillerin ve çocukların da bulunduğu savaş mağdurları fotoğraflarının sosyal medyada yayılması, dünya kamuoyunun Filistinliler lehine değişmesine katkı sağlıyor.

Hamas'ın İsrailli rehineleri Kızılhaç'a teslim ettiği sırada yayınladığı, iki taraf arasında bir tür samimiyetin ortaya çıktığı görüntülere işaret eden Ayyaş, bunun Filistinlileri ve Hamas hareketini insanlıktan çıkmış göstermeye çalışan İsrail için sorun yarattığını vurguladı. Zira dünya kamuoyunun izlediği görüntüler, İsrail medyasının sunmaya çalıştığı hikayeler ile çelişiyor. Ayyaş, bu hikayelerin gelecekte dünyanın aklında kalacağını belirttiği açıklamasını şöyle sürdürüyor:

Aynı zamanda, “İsrail anlatısı, sosyal medyanın Filistin anlatısı lehine oynadığı rol nedeniyle parçalandı. Filistinlilerin çektiği acılara ilişkin görüntüler, bu görüntülerin yayınlanmasına yönelik kısıtlamaların nispeten bulunmaması sayesinde aktarılmış oldu. Hamas ise Filistinlilerin, Arapların ve Filistin davasının dünya çapındaki destekçilerinin moralini yükseltmeyi başardı” vurgusunda bulundu.

Çelişen anlatılar

Filistin'in İngiltere'deki Misyonu Başkanı Büyükelçi Hüsam Zomlot da Independent Arabia’ya şu değerlendirmelerde bulundu:

“İsrail'in gazetecilerin Gazze Şeridi'ne girmesine izin vermemesine rağmen (Gazze Şeridi'nde İsrail güçlerine eşlik eden yabancı gazetecilerle sınırlı) Gazze Şeridi'nde kaydedilen korkunç görüntüler dünyanın her yerine yayıldı. Batı medyası Gazze'de olup bitenlerle ilgili gerçeği aktarmada başarısız olurken sıradan Filistinliler ise kişisel kameralarıyla olup biteni dünyaya aktarmaya katkıda bulundu. İsrail'in Filistinlileri birkaç kez öldürmeye yönelik kapsamlı bir planı var. Bunu onları hem gerçekten öldürerek hem de toplu katliam gerçeğini gizleyerek yaptı. Ayrıca onları ya terörist ya da terör destekçisi olarak suçlayarak canlı kalkan olarak kullanıldıklarını iddia etti.”

Fotoğraf Altı: İsrailli yetkililer, görüntülerin Gazze'den aktarılmasını Hamas'a destek olarak görüyor. Zira bu, halkın orduya verdiği desteğe zarar verebilir. (AFP)
İsrailli yetkililer, görüntülerin Gazze'den aktarılmasını Hamas'a destek olarak görüyor. Zira bu, halkın orduya verdiği desteğe zarar verebilir. (AFP)

Batı medyasında Filistin anlatısını savunma yönündeki harekete öncülük eden Zomlot sözlerini şöyle sürdürdü:

“Ancak İsrail, Gazze’deki gazeteciler, genç aktivistler ve resmi Filistin söylemi sayesinde ilk haftadan beri bunu başaramadı. Tüm bunlar İsrail'in planını bozdu. Başta İngiltere, ABD ve Avrupa ülkeleri olmak üzere uluslararası kamuoyu, Filistin söylemine daha da yakınlaştı.”

Ancak Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre İsrailli siyasi analist Yoav Ashtern ise İsrail ve tüm kurumlarının Gazze Şeridi'nde ve çevresinde olup bitenlerin görüntülerini ve ayrıntılarını kontrol etmekle meşgul olduğunu söyledi.

Ashtern'in anlattığına göre Hamas hareketi önce Arap kamuoyunu, sonra Batı kamuoyunu önemserken İsrail ise Batı kamuoyunu kazanmak istiyor.

İsrail'in Filistinli tutukluları sakin ve düzenli bir şekilde serbest bırakmaya istekli olduğunu, Hamas'ın ise İsrailli tutukluları teslim ederken kendisini Filistin halkının bir parçası gibi gösteren ve onlara hizmet eden bir davranış sergilediğini de sözlerine ekliyor. 

İsrail’e 7 Ekim'de düzenlenen saldırıda Hamas hareketinin tüm medya yeteneklerini kullandığına dikkat çeken Ashtern açıklamalarını şöyle sonlandırdı:

“Ancak bu, ona karşı bir araca dönüştü. Filistin halkının acısı İsraillilere ulaşmıyor. İsrail medyası, rolünü yerine getiremedi. Bu, kendi açısından bir zayıflık olarak değerlendirildi. Gazze Şeridi'nde yaşananlar tüm dünyaya ulaşıyor, İsraillilere ise ulaşmıyor. İsrailli yetkililer, görüntülerin Gazze'den transferini Hamas'a destek olarak görüyor. Zira İsrail halkının birliğine ve ordunun Gazze Şeridi'nde yaptıklarına verdiği desteğe zarar verebilir.”

*Bu haber Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.



PKK, Hamas, Hizbullah: Yarım asırlık silahlı örgütlerin Ortadoğu’daki etkisi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters
TT

PKK, Hamas, Hizbullah: Yarım asırlık silahlı örgütlerin Ortadoğu’daki etkisi

Fotoğraf: Reuters
Fotoğraf: Reuters

Rüstem Mahmud

Bir gün içinde PKK militanları Türkiye topraklarından çekiliyor veya Güvenlik Konseyi Hamas'ı silahsızlandırma kararı aldı ya da Lübnan hükümeti ordunun Hizbullah'ı silahsızlandırma planını bekliyor yahut Irak'taki Haşdi Şabi ile Suriye, Yemen ve Libya’daki diğer örgütler hakkında benzer haberler ve raporlar duyabiliyoruz. Yıllardır, bu savaşçı örgütler, üyeleri ve davranışları bölgemizdeki en önemli ve çoğu zaman tek haber oldular. Dış gözlemciler artık siyasi, sosyal ve kültürel sahnemizi çok çeşitli örgütlerin ve savaşçılarının yuvasından ibaret sanmaya başladılar.

Bu örgütler yalnızca silahlı eylem konumunu işgal etmiyorlar, aynı zamanda siyasi rollere, etkinliğe ve üretkenliğe de sahipler. Yaşadıkları toplumların geniş kesimleri için prestijli ve sembolik değere sahip bir konuma sahipler. Savaşçıları, en azından toplumun belirli bir kesimi için, bir kutsallık halesiyle çevrililer.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre 1970'lerin başından itibaren, bu örgütler bölgemizdeki olağanüstü siyasi gerçeklikler ve bağlamların bir sonucu olarak ortaya çıktılar. Filistin ve Kürt meselelerine, birçok devletin, kendilerini baskı altında hisseden, yalnızca siyasi eylem ve mücadeleyle asgari düzeyde bile uzlaşıya varamayan milyonlarca insandan oluşan topluluklara yönelik bir tür “sıfır toplamlı” yaklaşımı damga vurmuştu. Nasırcılığın 1967’deki savaşta uğradığı yenilgi, devletin ve düzenli orduların sahip oldukları güç ve nüfuzu kaybetmelerine neden oldu. İran rejimi, dış politikasının bir dayanağı olarak hizipçiliğe dayanan uzun vadeli bir strateji uygulayarak, bu iki temele mezhepsel bir boyut ve yük ekledi. Ancak, bu örgütlerin türediği ülkelerde ekonomik, siyasi, güvenlik, anayasal, eğitim ve sağlık yapıları tamamen başarısız olmasaydı, bu çeşitli koşullar ve araçlar etkili olmazdı. Söz konusu örgütler bu başarısızlık sayesinde kendilerini kurtarıcılar ve devlet adına hareket ederek tüm ulusu koruyan araçlar olarak sundular.

Yarım asırdan fazla bir süre boyunca, bu örgütlerin üyeleri ve liderleri, toplumlarımızın geniş kesimleri arasında sahip oldukları “sembolik hegemonya” sayesinde, kamusal alana bir değerler, söylemler ve normatif araçlar cephanesi dayatmayı başardılar. Bunlar arasında şunlar sayılabilir: “Şiddet, değişimin özü ve tek aracıdır”, “sembolik lider tarihsel bir zorunluluktur”, “mevcut koşullar ucu açık bir olağanüstü hal gerektirmektedir”, “toplumsal ilerleme ve statü, bu örgütlere sadakat ve bağlılıkla bağlantılıdır”, “bu sınıfın üyeleri eleştirinin ötesindedir ve şehitler aziz statüsüne sahiptir”, “servet, eğitim, incelikli eylemler, entelektüel üretim ve sanatsal çalışma gibi şeyler, bu örgütlerle bağlantılı olmadıkları sürece anlamsızdır”. Bunlar ve benzeri birçok söylem kamusal alanda sürekli bir korku duygusu yaratıyor ve mevcut koşullarımızın “istisnai” olduğu yönünde derin bir hissi besliyordu. Tüm bunlar, toplumların geleceği ve güvenliği ve bu “savaşçı sınıf” örgütlerinin varlığını sürdürmesiyle sıkı sıkıya bağlantılıydı.

Samurayların ortadan kaldırılması, eski Japonya'nın sonunu ve hümanist modernitenin ilke ve değerlerine bağlı modern, medeni ve demokratik bir devletin yükselişini işaret ediyordu

Bir bakıma, bu sınıfın üyeleri, başlangıçta üyeleri İmparatorluk Muhafızları'nda asker olan, daha sonra zamanla, toplumsal güvenliği ve kaos dönemlerinde imparatorluk gücünün bütünlüğünü korumada oynadıklarını söyledikleri olağanüstü roller sayesinde kamusal bir rol, bir tür kontrol, otoriter konum ve sembolik statü üstlenen geleneksel Japon samuraylarına benzer hale geldiler. Davanın koruyucularından “davanın kendisine” dönüştüler. Kamu düzenini korumaya adanmış savaşçılar konumundan, her türlü kamusal erdemin sembolü haline geldikleri için, yerel topluluklara kendilerine ayrıcalıklı bir şekilde davranmayı dayatan, mali, idari, ticari, sembolik ve kültürel derebeyliklerin liderleri ve sahipleri konumuna geçiş yaptılar.

Tıpkı Japon samuraylarının tarihsel anlatısında olduğu gibi, bölgemizdeki bu savaşçılar ve örgütleri de, farklı derecelerde de olsa oldukça karmaşık ve istisnai tarihsel koşullardan sonra ortaya çıktılar. Ancak kendilerini “davanın kendisine” dönüştürmekten çekinmediler. Bu çeşitli örgütler, varoluşlarının asıl nedeni ortadan kalkmış olsa bile, askeri ve sembolik genel egemen statülerini her zaman farklı derecelerde de olsa korumaya gayret ettiler. Nitekim Lübnan Hizbullahı, İsrail'in bir kısmını yeniden işgal etmesinden önce tüm Lübnan topraklarından çekilmesinden çeyrek asır sonra bile silahlarını elinde tutmaya kararlı. Filistinli Hamas hareketi, silahını, Filistin'in tek kurtarılmış bölgesi olan Gazze Şeridi'ndeki tüm yaşam biçimlerinin sürekliliğinden ve devamından daha kutsal, gerekli ve kaçınılmaz görüyor.

Ancak, savaşçı sınıf ve silahlı örgütleri içindeki tüm bu otoriter özelliklerin bölgemizde yerleşik olmasına, toplumlarımızdaki genel modernleşme süreçleri bağlamında oynayabilecekleri gerici rollerin açıkça kabul edilmesine rağmen, temel soru hâlâ ortada duruyor: Bu örgütleri, bu istisnai sınıfı, ortaya çıktıkları koşulların, iklimlerin ve şartların yapısında köklü dönüşümler yaratmadan rollerini ve egemenliklerini ortadan kaldırmak mümkün müdür? Mevcut Hamas dağılsa bile, milyonlarca Filistinli, nesnel bir barışı asgari koşullarda da olsa karşılayan bağımsız bir devlete sahip olmadığı sürece, farklı isimler, sloganlar ve mekanizmalarla yeni bir Hamas'ın ortaya çıkmayacağının garantisi var mı? Türkiye'deki Kürt sorunu, Kürdistan İşçi Partisi'nin (PKK) ve 40 yıllık silahlı mücadelesinin doğuşuna mı sebep oldu, yoksa PKK mı Kürt sorununu doğurdu? Dolayısıyla “Kürt mazlumiyeti gölü” varlığını ve etkinliğini koruduğu sürece, oradaki “Kürt mücadelesi balığı”nın yok olacağının bir garantisi var mı?

Samurayların ortadan kaldırılması, eski Japonya'nın sonunu ve hümanist modernitenin ilke ve değerlerine bağlı modern, medeni ve demokratik bir devletin yükselişini işaret ediyordu. Ama öncelikle Japonya, “hakkı” olduğuna inandığı şey uğruna komşu ülkeleri işgal edip milyonlarca masum insanı tekrar öldüremeyecek üretken bir ülke. Japonya artık birçok şeyi başarabilen bir ülke, bunların başında da geçmişte yaptıklarından dolayı özür dileyebilmesi geliyor.


Suriye Savunma Bakanlığı: SDG ile çıkan çatışmada iki asker hayatını kaybetti

Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
TT

Suriye Savunma Bakanlığı: SDG ile çıkan çatışmada iki asker hayatını kaybetti

Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)
Deyrizor'daki SDG milisleri (Arşiv – Reuters)

Suriye Savunma Bakanlığı bugün yaptığı açıklamada, dün akşam Rakka kırsalında Suriye Demokratik Güçleri (SDG) ile çıkan çatışmalarda iki askerin öldürüldüğünü duyurdu.

Suriye devlet televizyonu dün akşam, SDG'nin bölgedeki Suriye ordusu mevzilerine sürpriz bir saldırı düzenlemesinin ardından Rakka'nın doğusundaki Ma'adan şehri civarında şiddetli çatışmaların çıktığını bildirdi. Kanal, SDG'nin bölgedeki ordu mevzilerini hedef almasının ardından ordu topçularının SDG'nin ateşine karşılık verdiğini de ekledi. SDG ise güçlerinin DEAŞ unsurlarının Rakka'nın doğusundaki Ganem el-Ali çölünde bulunan mevzilerine insansız hava araçları (İHA) fırlatmak için kullandıkları bir dizi mevziyle mücadele ettiğini söyledi. SDG tarafından yapılan açıklamada, “Bölge, bu hafta Şam hükümetine bağlı gruplar tarafından bir dizi saldırıya maruz kaldı. Bu saldırılar, terörist saldırılarını gerçekleştirmek için bu bölgeleri kullanan DEAŞ unsurlarının faaliyetleriyle paralel olarak gerçekleşti” denildi. SDG, ‘Suriye'nin kuzey ve doğusunu meşru bir şekilde savunmaya ve sivilleri hedef alan her türlü terörist tehdidi önlemeye’ kararlı olduğunu vurguladı.

Bu hafta başında SDG, doğu Rakka'da Suriye hükümeti gruplarının saldırısını engellediğini duyurmuş ve çatışmanın tırmanmasını önlemek için orantılı bir yanıt verildiğini belirtmişti.

SDG, Suriye'nin kuzey ve doğusunun büyük bir bölümünü kontrol ediyor.

Suriye Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra geçen ay, başkent Şam'da SDG lideri Mazlum Abdi ile görüştüğünü ve ülkenin kuzey ve kuzeydoğusundaki tüm cephelerde ve askeri konuşlanma noktalarında derhal kapsamlı bir ateşkes üzerinde anlaştıklarını söyledi.


İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği hava saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
TT

İsrail'in Gazze'nin güneyine düzenlediği hava saldırısı sonucu 3 kişi hayatını kaybetti, 15 kişi yaralandı

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta bulunan Nasır Hastanesi'nde İsrail saldırısı sonucu hayatını kaybedenlerin cenaze namazını kılan Filistinliler (Reuters)

İsrail savaş uçakları, Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'un doğusuna hava saldırısı düzenlerken, sivil savunma ekipleri kanlı bir günün ardından bölgeden üç ceset çıkardı ve 15 yaralıyı tahliye etti.

Filistin Enformasyon Merkezi, ‘işgal uçaklarının bu sabah erken saatlerde Han Yunus'un doğusunda, ağır topçu bombardımanı ile eşzamanlı olarak birkaç hava saldırısı düzenlediğini’ bildirdi.

Gazze Şeridi'ndeki Sivil Savunma Müdürlüğü, ‘işgal güçlerinin Han Yunus'un doğusundaki Beni Suheyla bölgesinde bir evi bombalamasının ardından üç şehit çıkarıldığını ve 15 yaralı tahliye edildiğini’ duyurdu.

Gazze Şeridi'ndeki hastanelerin sağlık kaynakları dün, ‘İsrail ordusunun 10 Ekim'de yürürlüğe giren ateşkes anlaşmasını açıkça ihlal ederek, Gazze ve Han Yunus şehirlerinde 17'si çocuk ve kadın olmak üzere 28 kişiyi öldürdüğünü’ bildirdi.

Hamas Sözcüsü Hazım Kasım bugün yaptığı açıklamada, İsrail’i Gazze anlaşmasını ihlal etmekle suçladı. Kasım, İsrail’in aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu çok sayıda kişiyi öldürdüğünü ve yaraladığını belirterek, Mısır, Katar, Türkiye ve ABD’yi bu ‘ihlalleri’ derhal durdurmak için harekete geçmeye çağırdı.

Kasım, İsrail ordusunun ‘anlaşmanın varlığına rağmen Gazze’de büyük bir katliam gerçekleştirdiğini’ ve bu tutumun, İsrail hükümetinin arabulucular ve garantör ülkeler nezdindeki açık saygısızlığını yansıttığını söyledi. Kasım ayrıca, bu ülkelerin işgalci güçlerin Gazze’ye yönelik saldırılarını durdurmakta yetersiz kaldığını ifade etti.

dwef
İsrail'in düzenlediği hava saldırısının gerçekleştiği bölgeyi inceleyen Filistinliler (Reuters)

Kasım, “Şarm eş-Şeyh'te anlaşmayı imzalayan tüm tarafları, özellikle Mısır, Katar, Türkiye ve ABD'yi, sorumluluklarını yerine getirmeye ve işgalin saldırganlığını ve Gazze'deki savaşı sona erdirmek için yapılan anlaşmanın ihlallerini durdurmak için acil önlemler almaya çağırıyoruz” dedi.