Gazze savaşı bölgesel gerginlik riskini artırıyor

Washington'u en çok endişelendiren şey Irak ve Suriye'deki ABD üslerine yapılan saldırılar

Jay Torres
Jay Torres
TT

Gazze savaşı bölgesel gerginlik riskini artırıyor

Jay Torres
Jay Torres

Andrew Tabler

Gazze krizi, bazılarının beklediği gibi Ortadoğu'da geniş çaplı bir bölgesel savaş başlatmadı. Küresel enerji piyasalarına ve ekonomiye de zarar vermedi. Uzatılmış ateşkeslere ve rehine takası anlaşmalarına rağmen savaşın devam etmesi ve Gazze Şeridi'nin kuzeyinden güneyine kayması Ortadoğu'ya yayılma tehlikesi taşıyor. İsrail, Hamas'ın yeteneklerini yok etme ve kendisi dışında herhangi bir tarafın yöneteceği bir Gazze Şeridi yaratma bahanesiyle Gazze'de Demir Kılıçlar Operasyonu’nu sürdürüyor. Ancak çatışmanın uzun süre devam etmesi durumunda ister bir çatışma ister ABD-İran anlaşmaları yoluyla olsun bölgesel yansımaların ortaya çıkma riski hala mevcut.

Raporlar İran'ın Hamas'a, 7 Ekim saldırısıyla ilgili önceden bilgi sahibi olmamasının, Tahran'ın çatışmaya doğrudan ve kapsamlı bir şekilde müdahale etmeyeceği anlamına geldiğini söylediğini ortaya koydu. Ancak İranlı ajanlar İsrail ve ABD’ye üç farklı bölgesel alanda yanıt verdi:

Birincisi: Hizbullah'ın İsrail-Lübnan sınırında başlattığı ve İsrail’in karşılık verdiği saldırılarla.

Fotoğraf Altı: 23 Kasım'da Güney Lübnan'da bir Hizbullah üyesinin cenazesi sırasında (EPA)
23 Kasım'da Güney Lübnan'da bir Hizbullah üyesinin cenazesi sırasında (EPA)

İkincisi: Yemen'den Husiler tarafından uzun menzilli füzeler ve insansız hava araçları (İHA) fırlatıldı. Bu füze ve İHA’lar İsrail ve ABD tarafından engellendi veya boş alanlarda düşürüldü. Ayrıca, İran'ın İHA’larının Körfez'deki Amerikan uçak gemisi üzerinde ‘gösteri’ yaptığı görüntüler yayınlandı.

Üçüncü yanıt: Belki de en beklenmedik olanı - aynı derecede bilinmeyen siyasi sonuçlarıyla birlikte - İran destekli milislerin Suriye ve Irak'taki ABD askeri üslerine karşı yürüttüğü yatay askeri tırmanıştı. Bu, çok sayıda ABD askeri saldırısına rağmen aylardır devam eden bir tırmanış. Bu tırmanışın tezahürlerinden biri, Biden yönetiminin göreve gelmesinden bu yana ilk kez ABD’nin Irak'taki İranlı milisleri bombalamasıydı.

Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısından bu yana, Hizbullah her gün İsrail'e yönelik çok sayıda saldırının sorumluluğunu üstlendi ve bunları genellikle İsrail'in yanıtı takip etti. Bu dinamik, İsrail'in 18 Ekim'de Lübnan sınırından beş kilometre uzaktaki siviller için tahliye emrini vermesine yol açtı; buna Lübnan tarafı da aynı bölgede sınırdan uzaktaki köylerin çoğunu tahliye ederek eşlik etti. 20 Kasım itibarıyla Lübnan tarafında 70'in üzerinde Hizbullah savaşçısı ve 10 Lübnanlı sivil öldürülürken, İsrail tarafında ise 7'si asker olmak üzere 10 İsrailli öldürüldü. Daha sonra Hizbullah’ın ‘elit’ üyelerinin İsrail bombardımanında öldürüldüğü açıklandı.

İran, Hamas'a, 7 Ekim saldırısıyla ilgili önceden bilgi sahibi olmamasının, Tahran'ın çatışmaya doğrudan ve kapsamlı bir şekilde müdahale etmeyeceği anlamına geldiğini bildirdi.”

Ayrıntılı bir analiz, 7 Ekim ile 20 Kasım arasında Hizbullah'ın Lübnan'dan tanksavar silahları, topçu silahları, füzeler veya insansız hava araçlarını kullanarak yaklaşık 200 saldırı düzenlediğini gösteriyor. Bu saldırılardan şu ana kadar en önemlisi, 20 Kasım gecesi Hizbullah'ın İsrail kuvvetlerinin Beranit'teki ‘91'inci Tümen’ karargâhına ‘Burkan’ füzeleri atarak ağır hasara yol açmasıydı. Lübnan'da faaliyet gösteren Filistinli gruplar da İsrail'e daha az ölçüde saldırdı. Aynı dönemde Lübnan'dan yapılan 8 roket saldırısının sorumluluğunu Hamas'a bağlı İzzeddin El Kassam Tugayları üstlendi, saldırılar gün içinde gerçekleştirildi ​​veya açık alanlara düştü, birçoğunu da İsrail ordusu durdurdu. Filistin İslami Cihad Hareketi’ne bağlı ‘Kudüs Tugayları’ iki kez Lübnan'dan İsrail'e sızma girişiminde bulunurken, Cemaat-i İslami’ye bağlı Fecr Kuvvetleri de Lübnan'dan İsrail'in kuzeyine üç füze saldırısı düzenledi.

2 Aralık'ta güney Lübnan'daki Tayr Harfa kasabasının içinden yükselen dumanlar (AFP)
2 Aralık'ta güney Lübnan'daki Tayr Harfa kasabasının içinden yükselen dumanlar (AFP)

Bu saldırılar Hizbullah ile İsrail'in açıklanmayan angajman kuralları geliştirdiğini gösteriyor. Hizbullah sivilleri hedef almıyor (Hizbullah'ın kameralar ve diğer ‘casusluk cihazları’kuran askerler olduğunu iddia ettiği elektrik santrali çalışanlarına yönelik saldırı hariç). Hizbullah aynı zamanda öncelikli olarak İsrail'in askeri tesislerini hedef alıyor ve çoğunlukla İsrail içindeki beş kilometre derinliğindeki tahliye bölgesinin ötesine saldırı düzenlemekten kaçınıyor.

Öte yandan İsrail, öncelikle Hizbullah’ı hedef alıyor. Bu, Hizbullah’ın saldırılarına bir yanıt. İsrail, yalnızca Hizbullah’ın silah kaynaklarını hedef alıyor, ancak füze rampalarını hedef alan bazı önleyici hava saldırıları da yapıyor. İsrail ayrıca, Hizbullah’ı bu arazinin sağladığı örtüden mahrum etmek amacıyla, ormanlık alanlarda fosfor kullanıyor. 7 Ekim ile 20 Kasım tarihleri ​​arasında İsrail, güney Lübnan'daki hedefleri hedef alan 350 ila 400 hava saldırısı veya topçu saldırısı gerçekleştirdi.

Husiler, 19 Ekim'de el-Ehli Hastanesi'nde meydana gelen bombalı saldırının ardından karşılık vermeye başladı.”

Kızıldeniz saldırıları 

Husiler geçtiğimiz Ekim ayında İsrail'e çok sayıda füze ve insansız hava aracı saldırısı düzenlemiş, Babu’l Mendeb Boğazı'ndaki İsrail gemilerini tehdit etmiş ve saldırı girişiminde bulunmuştu. İsrail ve ABD, Husilerin füze ve insansız hava araçlarını önlemeyi başarmış olsalar da Yemen açıklarında bir Amerikan insansız hava aracını düşürerek, Mısır ve Ürdün'deki bölgeleri istemeden de olsa vurarak bölgede kaos yaratma yeteneklerini ortaya koydular. 

Husiler, 19 Ekim'de el-Ehli Hastanesi'nde meydana gelen bombalamanın neden olduğu patlamanın ardından, ABDgemisi USS Carney tarafından Kızıldeniz üzerinde düşürülen üç seyir füzesi ve çok sayıda insansız hava aracıyla karşılık vermeye başladı. ABD Savunma Bakanlığı (Pentagon), hedefin İsrail olduğunu öne sürdü. Yanlış giden füzelerden birinin vurulduğu bildirildi.

Daha sonra 27 Ekim'de Mısır'ın Taba ve Nuveyba kentlerine kimliği belirlenemeyen iki drone düştü.

Öte yandan İsrail, Kızıldeniz'den hava tehdidi geldiğini bildirerek Husilerin muhtemelen İsrail'e saldırmak amacıyla insansız hava araçları fırlattığını belirtti. İsrail ordusu, Kızıldeniz üzerinde insansız hava araçlarından birini Nuveyba yakınlarında yakaladı, diğer uçak ise İsrail sınırı yakınındaki Taba'da düştü.

Husilere bağlı Yemenli askerler, 21 Eylül'de Sana'da düzenlenen askeri geçit töreni sırasında balistik bir füzenin etrafında dururken (EPA)
Husilere bağlı Yemenli askerler, 21 Eylül'de Sana'da düzenlenen askeri geçit töreni sırasında balistik bir füzenin etrafında dururken (EPA)

Birkaç gün sonra, 31 Ekim'de Husiler, İsrail'in güneyine balistik ve seyir füzeleri yağmuru yağdırdığını ancak bunların hiçbiri belirtilen hedefe ulaşamadığını iddia etti.

Açık kaynaklardaki istihbarat raporları, bu füzelerden birinin Ürdün'ün el-Mudavara bölgesine düştüğünü gösterdi. Kısa bir süre sonra İsrail ordusu, bir F-35 savaş uçağının bir seyir füzesini önlediğini ve aynı zamanda uzun menzilli füze savunma sisteminin bir balistik füzeyi önlediğini gösteren görüntüleri yayınladı. 5 Kasım'da, Ürdün sınırı yakınında başka bir füzenin düşürüldüğü ve ardından ertesi gün Husilerin İsrail'e yönelik iddia edilen insansız hava aracı saldırısının gerçekleştiği bildirildi; bu, İsrail'in herhangi bir tepki vermesine veya havaalanlarının veya diğer tesislerin kapatılmasına yol açmadı.

Kasım ayının sonunda Tahran, Körfez'deki ABD uçak gemisi ‘Eisenhower’ın İran insansız hava aracı tarafından çekilen ‘gösteri’ fotoğraflarını yayınladı.”

Ancak 8 Kasım'da ABD’li savunma yetkililerinin Husilerin Yemen açıklarında bir Amerikan MQ-9 askeri İHA'sını düşürdüğünü doğrulamasıyla bu yol daha ciddi bir hal aldı.

14 Kasım'da Husiler, Babu’l Mendeb Boğazı'nda İsrail gemilerini alenen tehdit etmiş, bunu Yemen'den fırlatılan bir insansız hava aracıyla saldırı girişimi izlemiş ve Amerikan gemisi Thomas Hudner tarafından durdurulmuştu. Gemi mürettebatının, geminin ve mürettebatının güvenliğini sağlamak için bu drone ile çatışarak onu düşürdüğü, herhangi bir yaralanma veya zarara yol açmadığı belirtildi.

Uçak gemisi Eisenhower'ın ABD Savunma Bakanlığı tarafından 2013 yılında paylaşılan bir fotoğrafı (AFP)
Uçak gemisi Eisenhower'ın ABD Savunma Bakanlığı tarafından 2013 yılında paylaşılan bir fotoğrafı (AFP)

18 Kasım'da Husiler, İsrailli bir milyarderin sahip olduğu Bahamalar bandıralı Galaxy Leader adlı İsrail bağlantılı kargo gemisine el koydu. Türkiye'den gelen bu gemi Hindistan'a giderken Kızıldeniz'den geçiyordu. Bazı haberlere göre gemi, Yemen'in batısında Kızıldeniz'de konuşlu İran keşif botu ‘Behshad’ olduğundan şüphelenilen bir botun yanından geçti.Husiler geminin 25 kişilik mürettebatını rehin aldı ancak gemide İsrailli yoktu. Husiler daha sonra İsrail bandırası taşıyan gemileri ve İsrail şirketlerinin işlettiği veya sahip olduğu gemileri de hedef alacaklarını duyurdu.

Kasım ayının sonunda Tahran, Körfez'deki ABD uçak gemisi ‘Eisenhower’ın İran insansız hava aracı tarafından çekilen ‘gösteri’ fotoğraflarını yayınladı.

Biden yönetimi, 27 Ekim, 8 ve 13 Kasım tarihlerinde Suriye'deki İran milis hedeflerine yönelik saldırılar başlattı ve bunların her birini, ABD Başkanı'nın bunu ABD güçlerini desteklemek için yaptığını belirten bir açıklama izledi.”

Irak ve Suriye

Washington'ı en çok endişelendiren şey, İran destekli milislerin hem Irak hem de Suriye'deki ABD üslerine yönelik saldırılarının seyri oldu. Washington Yakın Doğu Araştırmaları Enstitüsü meslektaşlarım, ayrıntılı bir saldırı takibi yaparak, bu milislerin 18 Ekim'den bu yana (7 Ekim saldırılarından hemen sonra) Irak ve Suriye'deki Amerikan ekiplerine yaklaşık 79 ayrı saldırı düzenlediğini gösterdiler. Bu, Suriye'deki ABD üslerine 44 ve Irak'ta 35 saldırı içeriyordu. Milisler, giderek artan bir doğrulukla füze, top ve insansız hava araçları kullandı. ABD Savunma Bakanlığı, 14 Kasım'da 18 Ekim'den bu yana Suriye'deki Amerikan birliklerine 28 saldırı ve Irak'ta 27 saldırı olduğunu duyurdu. (Pentagon, saldırıların özellikle ABD kuvvetlerine karşı yapıldığı kanıtlanmadığı sürece, saldırılara ilişkin açık kaynak raporları dikkate almamaktadır ve saldırı sayıları arasındaki farkın nedeni de budur.)Her halükârda, saldırıların sıklığı, 7 Ekim saldırılarından önceki temel seviyelerin çok üzerinde arttı.

Veri analizi, saldırıların üç bölgeden başlatıldığını gösteriyor. İlki, Suriye'nin kuzeydoğusundaki Fırat'ın doğusundaki ABDüsleri, Irak’ın batısı (Ayn el-Esed) ve Suriye'nin güneydoğusundaki el-Tenef'e odaklanıyor.

İkinci saldırı ise Kuzey Irak içinden, Fırat'ın doğusundaki ABD üsleri olan Suriye'deki Şeddadi ve Rumeylan ile Kuzey Irak'taki Erbil ve Harir havalimanlarındaki ABD üslerine yapılıyor.

21 Kasım'da Irak'ta Hizbullah Tugayları'ndan bir kişinin cenazesi sırasında (AFP)
21 Kasım'da Irak'ta Hizbullah Tugayları'ndan bir kişinin cenazesi sırasında (AFP)

Üçüncü grup saldırılar, Suriye'deki orta Fırat Nehri Vadisi'nin batı yakasındaki bir dizi İran milis üssünden başlatılıyor; bunlar arasında Amerikan üslerine ve Deyr-i Zor’daki petrol sahalarındaki Suriye Demokratik Güçleri'ne (SDG) yönelik kısa menzilli füzeler de bulunuyor. Aynı bölgeden Şeddadi, Rumeylan ve Tel Beyder'e bazı uzun menzilli drone saldırıları da yapılıyor.

Biden yönetimi, 27 Ekim, 8 ve 13 Kasım tarihlerinde Suriye'deki İran milis hedeflerine yönelik saldırılar başlattı ve bunların her birini, ABD Başkanı'nın bunu ABD güçlerini desteklemek için yaptığını belirten bir açıklama izledi. 27 Ekim ve 8 Kasım'da yapılan iki açıklama ABD'nin İran'la gerilimi daha da artırmak istemediğini açıkça ortaya koydu. Ancak 13 Kasım'da yayınlanan açıklamada bu tür sözler yoktu; bu, daha fazla saldırının muhtemelen daha büyük bir tepkiye yol açacağına dair sessiz ama açık bir mesajdı. Bu saldırı, 16 Kasım'da, yani el-Ehli Hastanesi'ndeki patlamadan yaklaşık bir ay sonra, saldırılar yeniden başlamadan önce ABD kuvvetlerine bir barış gecesi yaşattı. Ayrıca 21 Kasım'da ABD ordusunun, Biden yönetiminin yaklaşık üç yıl önce göreve gelmesinden bu yana ilk kez Irak'taki İran milis mevzilerini bombaladığı açıklanmıştı.

Açık kuralların bulunmaması ve Suriye'de faaliyet gösteren yabancı orduların çoğalması, kasıtsız gerginliklere yol açabilecek tehlikeli bir ortam yaratıyor.”

Açık kuralların olmaması

Biden yönetimi bu saldırıları küçümserken, her olay ABD’lilerin can kaybı olasılığını artırıyor ve 2024 ABD başkanlık seçimleri açısından siyasi sonuçları artırıyor. Pentagon 14 Kasım'da ABD Güçleri’nin 27 üyesinin beyin sarsıntısı geçirdiğini, 32'sinin ise ciddi olmayan yaralanmalar yaşadığını söyledi. 59 askerin tamamı aktif göreve geri döndü. Bu da Washington'un şu ana kadar bu saldırılarla etkili bir şekilde ve önemli bir maliyet olmadan başa çıkabildiğini gösteriyor. Ancak her saldırı can kaybıyla sonuçlanacak bir olay riskini artırıyor. Çok sayıda ölümle sonuçlanan herhangi bir saldırı, ABD siyasi yelpazesinin aşırı sağından ve solundan, Washington'un Suriye ve Irak'tan güçlerini çekmesi yönündeki çağrıların artmasına yol açacaktır. Esed rejimi, İran ve Rusya'yı içeren ‘Suriye Üçlü İttifakı’nın ilan edilen hedefi budur. Bu yaz, ittifak, ABD destekli SDG ile yerel Arap aşiretleri arasında bir ayrılık yaratmaya çalışıyordu. Ağustos ve Eylül aylarında, SDG'nin Kürt liderliği ve Deyr-i Zor Askeri Konseyi üzerindeki kontrolü gibi uzun süredir devam eden sorunlar nedeniyle çatışmalar yaşandı.

Genel olarak, Suriye'deki ABD'ye yönelik saldırılar, İran ve müttefikleri için düşük riskli ve yüksek ödüllü bir şekilde devam ediyor. Suriye, askeri rakiplere büyük manevra özgürlüğü sağlıyor ve oyunun kuralları orada daha esnek. Lübnan ve İsrail sınırında ise durum farklı. İki taraf da herhangi bir hatanın daha geniş bir çatışmaya yol açabileceğinden korktuğu için risk almaya isteksiz görünüyor.

Lübnanlı bir vatandaş, İsrail bombardımanına maruz kalan evindeki hasarı inceliyor (Reuters)
Lübnanlı bir vatandaş, İsrail bombardımanına maruz kalan evindeki hasarı inceliyor (Reuters)

Ancak, aynı zamanda, Suriye'de çalışan yabancı orduların yaygınlığı ve açık kuralların olmaması, kasıtsız bir tırmanmaya ve bölgesel bir savaşın patlak vermesine neden olabilecek tehlikeli bir ortam yaratıyor. Bu savaş, özellikle Gazze savaşı uzun süre devam ederse ve İsrail, açıkladığı hedeflerine yaklaşırsa, büyük bir yıkımla birlikte gelecektir. İsrail, İran'ın ‘direniş eksenindeki’ tek Sünni müttefiki Hamas'ı ortadan kaldırmak olan ilan ettiği hedeflerine ulaşmaya yaklaştı.

ABD, Mısır ve Katar'ın sponsorluğunda İsrail ile Hamas arasındaki askeri duraklamalara ve esir değişimi anlaşmalarına rağmen, savaş yeniden başladı. İsrailli yetkililer, savaşın önümüzdeki yıl da aylarca devam edeceği yönündeki söylentilerin ortasında ‘Hamas'ı bitirme’ hedefine bağlılıklarını duyurdu. Bu durum, gerilimin Ortadoğu'daki diğer alanlara sıçramasına ve ABD Güçleri’nin ve İranlı milislerin konuşlandığı bölgelerde ‘angajman kurallarından’uzaklaşmanın kapısını aralıyor.

Şarku’l Avsat tarafından Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir.



Tubas kentine geniş çaplı askeri operasyon başlatan İsrail, şehri diğer Batı Şeria kentlerinden izole etti

Batı Şeria'nın El Halil kentindeki İsrail askerleri, 22 Kasım 2025 (Reuters)
Batı Şeria'nın El Halil kentindeki İsrail askerleri, 22 Kasım 2025 (Reuters)
TT

Tubas kentine geniş çaplı askeri operasyon başlatan İsrail, şehri diğer Batı Şeria kentlerinden izole etti

Batı Şeria'nın El Halil kentindeki İsrail askerleri, 22 Kasım 2025 (Reuters)
Batı Şeria'nın El Halil kentindeki İsrail askerleri, 22 Kasım 2025 (Reuters)

İsrail işgal güçleri bu sabah, Batı Şeria’nın kuzeydoğusunda bulunan Tubas şehrinde geniş çaplı askeri operasyon başlattı. Bölge genelinde sokağa çıkma yasağı ilan eden güçler, Tubas’ı Batı Şeria’nın diğer kentlerinden tamamen izole etti.

Şarku’l Avsat’ın Filistin resmi haber ajansı WAFA’dan aktardığına göre Filistin Başbakanı Muhammed Mustafa, İsrail güçlerinin kente girmesi, sokağa çıkma yasağı uygulanması ve yolların toprak yığınlarıyla kapatılması üzerine Tubas Valisi Ahmed el-Esad ile telefonla görüşerek sahadaki gelişmelere ilişkin bilgi aldı.

Batı Şeria’da acil durum

Mustafa, devlet kurumları, ilgili birimler ve acil durum komitelerine, ‘saldırının kent ve çevre beldelerde yarattığı etkilerle ilgilenmeleri, tüm imkânları seferber ederek vatandaşların ihtiyaçlarını karşılamaları ve her türlü hizmetin devamını sağlamaları’ yönünde talimat verdi.

Sağlık kaynakları, Kızılay ekiplerinin Tubas’ın güneyindeki Tammun beldesinde İsrail askerlerinin ağır şekilde darp ettiği bir gence müdahale ettiğini ve gencin hastaneye kaldırıldığını aktardı. Vali Ahmed el-Esad, İsrail güçlerinin buldozerlerin eşlik ettiği büyük bir takviye gücünü Tubas’a sevk ettiğini, buldozerlerin kente giden yolları toprak yığınlarıyla kapattığını belirterek, bunun kentin Batı Şeria’nın geri kalanından kopması anlamına geldiğini söyledi. El-Esad, “Yıllar sonra ilk kez Apache helikopterleri bir operasyona katıldı; ağır makineli silahlarla yerleşim bölgelerine ateş açtılar” dedi. İsrail askerlerinin Tubas, Tammun, el-Faria ve Teyasir’de birçok eve baskın düzenleyerek bazı aileleri dışarı çıkardığı ve evleri birkaç günlüğüne terk etmelerini söyleyip buraları askeri mevzilere dönüştürdüğü bildirildi. Vali el-Esad, Tubas’ın uzun süredir günlük baskınlara ve çevresini saran askeri kontrol noktalarındaki uygulamalara maruz kaldığını hatırlatarak, “İşgal güçlerinin bu uygulamalarını şiddetle kınıyoruz” ifadesini kullandı.

XSC
İsrail buldozeri, işgal altındaki Batı Şeria'nın Cenin yakınlarındaki Marka köyünde İsrail'in düzenlediği baskında 22 yaşındaki Sultan Gani'nin öldürüldüğü yıkık bir evin yanında duruyor. (Reuters)

İsrail ordusu bugün erken saatlerde, işgal altındaki Batı Şeria'nın kuzeyinde büyük çaplı bir askeri operasyon başlattığını duyurdu.

Açıklamada, “İsrail ordusu, salıyı çarşambaya bağlayan gece, Şin-Bet ve sınır polisi büyük çaplı bir terörle mücadele operasyonu başlattı” denildi.

İsrail güvenlik kurumları, ‘terörün bölgede kök salmasına izin vermeyeceklerini’ ve ‘terörü engellemek için önleyici tedbirler aldıklarını’ bildirdi.

Şarku’l Avsat’ın AFP’den aktardığına göre, İsrail ordusu bu hamlenin ‘yeni bir operasyon’ olduğunu ve Ocak 2025'te başlattığı ‘terörle mücadele’ operasyonunun bir parçası olmadığını duyurdu.

Yılın başında İsrail ordusu, Batı Şeria'nın kuzeyindeki mülteci kamplarını hedef alan ‘Demir Duvar’ adlı bir askeri operasyon başlattı, savaşçılar da dahil olmak üzere onlarca kişiyi öldürdü ve Tulkerim ve Cenin'deki üç kamptan on binlerce Filistinliyi tahliye etti.

svd
Batı Şeria'nın Nablus kentine düzenlenen bir operasyon sırasında İsrail askerleri, 20 Kasım 2025 (AFP)

İsrail gazetesi Yediot Aharonot, operasyonun birkaç gün sürebileceğini yazdı. Habere göre bu süre boyunca istihbarata dayalı arama ve gözaltı operasyonları yürütülecek.

‘İkinci bir duyuruya kadar’

Vali Ahmed el-Esad, ‘işgal güçlerinin ikinci bir duyuruya kadar sokağa çıkma yasağı uyguladığını’ belirterek, halkın güvenliği için okulların ve kamu kurumlarının faaliyetlerinin askıya alınması yönünde talimat verdiğini bildirdi. Ayrıca tüm bölgelerde acil durum komitelerinin hazır bekletildiğini, zorlayıcı güvenlik koşullarına rağmen vatandaşların ihtiyaçlarının karşılanması için çalışmaların sürdüğünü söyledi. El-Esad, İsrail güçlerinin ambulansların ve sağlık ekiplerinin hareketini kısıtladığını, tıbbi yardıma ihtiyaç duyan bazı hastalara ulaşılmasına izin vermediğini ifade etti. Bu vakaların nakli ve tedavisi için Uluslararası Kızılhaç Komitesi (ICRC) ile temas halinde olduklarını bildirdi. Vali, uluslararası toplum ve ICRC’ye, Tubas’ta uygulanan ihlallerin ve toplu cezalandırma politikalarının durdurulması için acil müdahale çağrısı yaptı. El-Esad, kentin adeta İsrail güçlerinin askeri tatbikat alanına dönüştürüldüğünü söyledi.

İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch – HRW), geçen hafta yayımladığı raporda, İsrail’in Demir Duvar Operasyonu sonucunda 32 bin Filistinlinin halen zorla yerinden edilmiş durumda olduğunu açıkladı.

İsrail’in 1967’den bu yana işgali altında bulunan Batı Şeria’da şiddet, 7 Ekim 2023’te Hamas’ın düzenlediği saldırı ve ardından Gazze’de patlak veren savaş sonrasında tırmanmış durumda. Filistin Sağlık Bakanlığı'na göre, savaşın başlamasından bu yana Batı Şeria'da İsrail güçleri ve yerleşimciler tarafından savaşçılar da dahil olmak üzere binden fazla Filistinli öldürüldü.

Aynı dönemde Batı Şeria’da Filistinliler tarafından düzenlenen saldırılarda aralarında askerlerinde bulunduğu en az 43 İsrailli öldü.


Beyrut'taki Tabatabai suikastının ardından Trump ve Netanyahu arasında neler oluyor?

İsrail'in pazar günü Beyrut'un güney banliyölerinde düzenlediği hava saldırısında ölen Hizbullah'ın askeri kanadının komutanı Heysem Ali et-Tabatabai ve diğer kişilerin cenaze töreni, 24 Kasım 2025 (AFP)
İsrail'in pazar günü Beyrut'un güney banliyölerinde düzenlediği hava saldırısında ölen Hizbullah'ın askeri kanadının komutanı Heysem Ali et-Tabatabai ve diğer kişilerin cenaze töreni, 24 Kasım 2025 (AFP)
TT

Beyrut'taki Tabatabai suikastının ardından Trump ve Netanyahu arasında neler oluyor?

İsrail'in pazar günü Beyrut'un güney banliyölerinde düzenlediği hava saldırısında ölen Hizbullah'ın askeri kanadının komutanı Heysem Ali et-Tabatabai ve diğer kişilerin cenaze töreni, 24 Kasım 2025 (AFP)
İsrail'in pazar günü Beyrut'un güney banliyölerinde düzenlediği hava saldırısında ölen Hizbullah'ın askeri kanadının komutanı Heysem Ali et-Tabatabai ve diğer kişilerin cenaze töreni, 24 Kasım 2025 (AFP)

Elie Kuseyfi

Geçtiğimiz pazar günü öğleden sonra Lübnan’ın başkenti Beyrut'un güney banliyölerinde Hizbullah’ın askeri kanadının lideri Heysem Ali et-Tabatabai'ye düzenlenen suikast, geçtiğimiz yıl eylül ile kasım ayları arasında yaşanan savaş senaryosunun tekrarlanacağına dair korkuları yeniden canlandırdı. İsrail'in suikastlar silsilesine Hizbullah’ın üst  düzey komutanlarından Fuad Şükür ve ardından Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah'a düzenlediği suikastla başladı. Daha sonra Lübnan’ın güneyinde, başkent Beyrut’ta ve ülkenin dört bir yanında peş peşe düzenlediği saldırılardan birinde Nasrallah’ın halefi Haşim Safuyiddin öldürüldü. Ancak bu senaryo her an tekrarlanabilir olsa da kaçınılmaz değil. Bölgesel ve uluslararası bağlamın, özellikle geçtiğimiz ay Gazze'de ateşkesin ilan edilmesi ve geçtiğimiz hafta bu konuyla ilgili ABD tasarısının onaylanmasıyla değişmiş olması nedeniyle, böyle bir senaryoyla karşı karşıya kalma ihtimalimiz daha düşük.

Öte yandan ABD'nin bu anlaşmaya verdiği desteği geri çekeceğine dair herhangi bir işaret yok, çünkü bu siyasi açıdan anlamsız olur. ABD Başkanı Donald Trump yönetimi, Şam'dan Riyad'a ve aradaki her yere kadar Ortadoğu'daki stratejisini bu anlaşma etrafında yeniden inşa ediyor. Bu da ABD'nin söz konusu anlaşmayı sürdürme konusundaki desteğinin boyutunu gösteriyor, fakat yine de son birkaç gün içinde ABD'nin bu anlaşmaya verdiği desteğin ivmesinde belirgin bir düşüş gözlemlendi. Zira İsrail'in pazar günü Beyrut'ta meydana gelen saldırıdan önce Gazze'deki saldırılarında son günlerde artış var. Dolayısıyla son iki gündür İsrail'in saldırılarının yoğunlaşmasına rağmen, ABD'nin İsrail'e Gazze'de ateşkese yönelik ihlallerini artırması için yeşil ışık yaktığı söylenemez. Ancak İsrail'in en ciddi ihlali, Gazze'yi ikiye bölen sarı hattı ihlal etmesiydi. Bu olay, gerilim ve savaştan başka bir stratejisi olmadığı görünen İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun anlaşmanın gücünü ve onu destekleyen uluslararası ve bölgesel tarafların sabrını, ya da en azından tepkilerini test etmeye çalıştığı anlamına geliyor. Ancak, İsrail'in Gazze'de açık bir şekilde tırmanışa geçmesi, bu aşamada hayal bile edilemeyecek bir şeyi, Trump'ın tarihi bir başarı olarak gördüğü Gazze'deki ateşkes anlaşmasına ABD'nin desteğinin çöküşünü ifade ediyor.

Netanyahu ve ekibinin gerginliği tırmandırmak için her türlü ‘fırsatı’ değerlendirdiği, yani halen ABD’nin kırmızı çizgilerini aşmadan bu çizgilerin içinde kalmaya çalıştığı açık.

Buna karşın Netanyahu ve ekibinin gerginliği tırmandırmak için her türlü ‘fırsatı’ değerlendirdiği, yani halen ABD’nin kırmızı çizgilerini aşmadan bu çizgilerin içinde kalmaya çalıştığı açık. Fakat seçimlere hazırlanan ve İsrail'e sadık bir adam imajı çizen ‘Bibi’ (Binyamin Netanyahu) seçimler için tek kozu ve rakipleriyle arasındaki tek fark olarak, gerilimi tırmandırma ve saldırı stratejisini mümkün olduğunca uzatmaya çalışıyor. Ancak Netanyahu'nun hesapları, ateşkes ve ABD’nin Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde (BMGK) bir ‘barış konseyi’ kurulması için sunduğu taslak metnin onaylanmasının ardından ABD’nin varlığının sahnede eskisinden çok daha büyük hale gelmesiyle bütün resmi özetlemekte yetersiz kalıyor. Sonuç olarak, savaşın başlangıcından itibaren durum böyle olmasa da gerilimi tırmandırma kararı artık sadece Netanyahu'nun elinde değil ve ABD’nin kırmızı çizgileri artık çok daha net. Öyle ki Netanyahu ve ekibi 2023 sonbaharından bu yana savaş boyunca defalarca kez yaptıkları gibi gerilimi başlatarak ABD’ye artık bir oldu-bitti dayatamaz.

dfvrg
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Aoun, Bağımsızlık Günü arifesinde Lübnan'ın güneyindeki Tire kentinde bulunan Lübnan Ordusu Güney Litani Bölgesi Komutanlığı’ndan televizyonda yayınlanan bir konuşma yaptı, 21 Kasım 2025 (AFP)

Ancak asıl soru, ABD’nin İsrail'e Gazze konusunda uyguladığı kısıtlamaların Lübnan ve genel olarak bölgedeki yani ABD’nin müdahalesi ve bazı İsraillilerin Gazze'deki ve belki de daha sonra tüm Filistin topraklarındaki ‘çatışmanın uluslararasılaşması’ olarak adlandırdıkları durum karşısında İsrail'in manevra alanındaki kısıtlamalarla aynı olup olmadığı sorusu. Burada İsrail hükümetinin, İran'ın balistik füze cephaneliğini yeniden inşa ederek ve İsrail ile bir sonraki tur için hazır olduğunu söyleyerek, İran ve onun vekillerinin İsrail'e oluşturduğu tehlikeye dair anlatıyı yeniden üretmeye çalıştığı aşikar. İsrail'in anlatısına göre İran, İsrail ile çatışmaya hazır olan müttefiklerine para ve silahla destek verdiğini kabul ediyor. Fakat İsrail’in bu anlatısını destekleyen hiçbir şey olmadığı gibi yalanlayan da yok. İsrail'in, düşmanlarını hedef almak için uygun bir temel oluşturmak amacıyla düşmanlarının yeteneklerini abartması alışılagelmiş bir durumdur.

ABD Başkanı Trump’ın Lübnan Cumhurbaşkanı Avn’ı Beyaz Saray'a davet etme niyeti, ABD yönetiminin Lübnan'da askeri eylem düşünmediğini gösteriyor.

Aynı durum İsrail'in geçtiğimiz yaz savaşta ağır hasar gören askeri yeteneklerini yeniden inşa etmeye çalıştığını iddia ettiği Hizbullah için de geçerli. İsrail, Suriye'den gelen kaçakçılık rotasının tamamen kesilmediğini de belirtiyor. İsrail, Lübnan toprakları üzerinden Hizbullah'a silah kaçakçılığını kontrol edemediğini vurgulayarak, sadece Hizbullah'ı değil, ABD’nin Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara’ya Beyaz Saray ziyaretinin ardından açılım yaptığı bir dönemde Şam'daki yeni yönetimi de hedef alıyor. Şara’nın ABD ziyareti, Netanyahu'nun Suriye topraklarındaki İsrail işgal bölgelerini ziyaretiyle aynı zamana denk geldi. Netanyahu, Şara’nın Washington ziyaretini bozmak ve Trump yönetimine, İsrail'in şartlarının Şam'a yönelik herhangi bir yeni ABD politikasında öncelikli olduğu mesajını vermek amacıyla bu ziyareti gerçekleştirdi.

dfrgthy
İsrail'in pazar günü Beyrut'un güney banliyölerinde düzenlediği hava saldırısında ölen Hizbullah'ın askeri kanadının komutanı Heysem Ali et-Tabatabai ve diğer kişilerin cenaze töreni, 24 Kasım 2025 (AFP)

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı analize göre İsrail'in 27 Kasım'da Hizbullah ile ateşkes imzalamasından bu yana öldürdüğü en üst düzey lider olan Tabatabai suikastıyla Beyrut'ta tırmanan gerginliği yorumlarken tüm bu faktörler dikkate alınmalı. Lübnan'da ve çevre bölgede genel olarak şu anki durumun özelliklerini anlamak için, özellikle Lübnan'da gerginliği tırmandıran Netanyahu'nun düşünce yapısını anlamak gerekir. ABD’nin Gazze'de gerilimi tırmanma alanını nispeten kapatmasından sonra Lübnan Netanyahu’nun gerginliği tırmandırma stratejisini sürdürebileceği bir arka bahçe görevi görüyor olabilir mi? Cevap evet olsa bile, Lübnan'da açık bir tırmanma, İsraillilerin dediği gibi birkaç günlük çatışmalar ya da geçtiğimiz sonbahardaki gibi yeni bir savaş, ABD’nin desteği olmadan gerçekleşemez. Peki Bibi böyle bir desteği çekebilir mi?

Aslında bu soruya kesin bir evet ya da hayır cevabı vermek zor olsa da ABD Başkanı Trump’ın Lübnan Cumhurbaşkanı Avn’ı Beyaz Saray'a davet etme niyeti, ABD yönetiminin Lübnan'da askeri eylem düşünmediğini gösteriyor. Bunun yanında Lübnan’da Joseph Avn'ın cumhurbaşkanı olarak seçilmesi ve Nevvaf Selam'ın başbakanlığında bir hükümetin kurulması, son savaştan sonra Lübnan'da yaşanan siyasi dönüşümün önemli bir işareti olmaya devam ediyor. Yeni hükümetin silahları devletle sınırlandırma vaadini yerine getirememiş olmasına rağmen bu dönüşüm, ABD’nin istekleriyle de uyumlu. Zira herkesten önce ABD’nin çok iyi bildiği şekilde bu gerçekleştirilmesi zor bir vaat. Aslında, mevcut koşullar altında bu vaadi yerine getirmek imkansız. Bu vaadi tekrarlamadaki tek amaç daha fazla siyasi baskı uygulamak. Ancak, Hizbullah'ı daha da zayıflatmak için İsrail'in herhangi bir yerde gerilimi tırmandırması, şimdiye kadar ABD tarafından desteklenen Avn-Selam ikilisinin yönetimini de zayıflatır. Dolayısıyla İsrail’in böyle bir gerilimi tırmandırma girişimi, ABD'nin Lübnan'daki hesaplarını yeniden düzenleyecek ve bu gerilimin öngörülemeyen siyasi sonuçları hakkında sorular ortaya çıkmasına yol açacak. Tüm bunlardan ötürü, Lübnan hükümetinin planının başarısız olmasının ardından Washington'ın Tel Aviv'e Hizbullah'a karşı gerilimi açıkça tırmandırmak için destek vermeye hazır olduğu iddiası bazen aceleci olmakla birlikte çoğu zaman da temenniden öteye geçmiyor.

Hizbullah'ın İsrail'in gerilimi tırmandırmasına vereceği yanıtlar ölçülü olması bekleniyor. Bu aynı zamanda UAEA Yönetim Kurulu'nun son kararıyla Avrupa troykası ile karşı karşıya gelinmesi nedeniyle yeni bir aşamaya giren İran'ın hesaplarına işaret ediyor.

Ancak, özellikle ABD’nin Hizbullah’ın açık bir çatışmaya hazır olmadığı yönünde bir değerlendirme yapması durumunda, tüm olasılıklar açık kalıyor. Bu durumda Hizbullah'ın İsrail'in gerilimi tırmandırmasına vereceği yanıtlar ölçülü olması bekleniyor. Bu aynı zamanda Uluslararası Atom Enerjisi Ajansı (UAEA) Yönetim Kurulu'nun son kararıyla Avrupa troykası ile karşı karşıya gelinmesi nedeniyle yeni bir aşamaya giren İran'ın hesaplarına işaret ediyor. Öte yandan bu kararla İran ile Batı arasındaki müzakere süreci daha da karmaşık hale geldi.

Ancak İran, dalgalı müzakereler ve İran'ın kötüleşen iç durumu göz önüne alındığında, şu anda durumu tırmandırmayı veya Hizbullah'ı bunu yapmaya zorlamayı göze alamaz. Bu yüzden İran'ın mevcut stratejisinin, stratejik sabır göstermeye mecbur olan Hizbullah için de geçerli olan bir sınırlama stratejisi olması muhtemel. Hizbullah Tabatabai suikastına misillemede bulunsa bile bu, Netanyahu'ya saldırganlığının kapsamını genişletmesi için bir bahane vermez. Ancak tüm bunlar, İsrail'in bir yandan Cumhurbaşkanı Avn'ın önerdiği girişim gibi her türlü müzakere girişimini reddederken hava saldırıları ve tehditlerinin ağırlığı altında ezilen Hizbullah’ın sosyal çevre ve Lübnan için bir bedel anlamına geliyor. Hizbullah da mevcut çıkmazı aşmak için izlenmesi gereken seçenekler hakkında ciddi bir iç tartışma başlatmayı reddediyor ve Lübnan'ın elinde iki ucu keskin bir bıçak olan Amerikan şemsiyesinden başka bir şey bırakmıyor. Şu an Lübnan'ı gerginliğe sürüklenmekten sadece İsrail'in Hizbullah'a karşı harekete geçmeye karar vermesi halinde ABD’den yeşil ışık yakılmayacak olması koruyor. Lübnan şu an Washington’ın Tel Aviv'e Gazze yerine Lübnan'da saldırıya geçmesi için yeşil ışık yakması olasılığı riskiyle karşı karşıya. Şu an olan ve gelecekte olacakların büyük bir kısmı, Washington ile Tel Aviv arasındaki yeni ilişki modellerine bağlı. Bu modeller, hem İsrail'de hem de ABD’de ve hatta Trump'ın kendi ekibi içinde bile tartışma konusu olmaya ve polemiklerin büyük bir bölümünü oluşturmaya başladı.


Suriye Devlet Başkanı, ABD Kongresi'nden bir heyeti kabul etti

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani (EPA)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani (EPA)
TT

Suriye Devlet Başkanı, ABD Kongresi'nden bir heyeti kabul etti

Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani (EPA)
Suriye Devlet Başkanı Ahmed eş-Şara ve Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani (EPA)

Suriye Cumhurbaşkanlığı, Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara'nın dün Şam'da, Temsilci Darin LaHood başkanlığındaki ABD Kongre heyetini, iki ülke arasındaki iş birliğini geliştirme yollarını görüşmek üzere kabul ettiğini bildirdi.

Cumhurbaşkanlığı tarafından yapılan açıklamada, Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani'nin de katıldığı toplantıda, ortak ilgi alanına giren bir dizi uluslararası konu hakkında görüş alışverişinde bulunulduğu belirtildi.

Açıklamada, "İki taraf arasında, ortak çıkarlara hizmet edecek ve bölgesel istikrarı destekleyecek şekilde yapıcı iletişimin sürdürülmesinin önemi vurgulandı" ifadelerine yer verildi.