Sudan’da çatışan taraflar arasında suçlamalar hız kazandı

Gerilim, Cidde Müzakereleri’ni tehdit ediyor.

Sudan’da çatışan tarafların temsilciler Mayıs 2023'te Cidde Anlaşması’nın imza töreninde hazır bulundu. (Reuters)
Sudan’da çatışan tarafların temsilciler Mayıs 2023'te Cidde Anlaşması’nın imza töreninde hazır bulundu. (Reuters)
TT

Sudan’da çatışan taraflar arasında suçlamalar hız kazandı

Sudan’da çatışan tarafların temsilciler Mayıs 2023'te Cidde Anlaşması’nın imza töreninde hazır bulundu. (Reuters)
Sudan’da çatışan tarafların temsilciler Mayıs 2023'te Cidde Anlaşması’nın imza töreninde hazır bulundu. (Reuters)

Suudi Arabistan-ABD arabuluculuğunda gerçekleşen Cidde Platformu’nda Sudan ordusu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki müzakerelerin ikinci turu anlaşmazlıklar ve karşılıklı suçlamalarla ilgili tehdit altında.

Duruma dair dün açıklamalarda bulunan kaynaklar, müzakerelerin önemli ilerleme kaydedilememesi nedeniyle askıya alınma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu ve sürecin daha sonra resmi bir açıklama yapılmadan devam edilebileceğini bildirdi. Kaynaklar ayrıca, ordu heyetinin daha önce Hükümetler Arası Kalkınma Otoritesi'nden (IGAD) bir uzmanın iki taraf arasındaki anlaşmazlıklara konu olan kontrol alanları hakkında sunulan bir teklifi kabul ettiğini bildirdi. Söz konusu anlaşmazlık önceki müzakere turunun başarısız olmasına neden olmuştu.

Kaynaklar, IGAD uzmanının, her iki tarafça da onaylanan düşmanlıkların durdurulması anlaşmasının imzalanmasının hemen ardından yapılması şartıyla, her birinin kendi kontrolü altındaki bölgelerde kalması için tüm kuvvetlerin hareketlerinin dondurulmasını önerdiğini bildirdi. Ancak ordu geri adım attı ve öneriyi reddetti.

Adlarının açıklanmasını istemeyen kaynaklar Şarku'l Avsat'a, ordu müzakere heyetinin, çatışmaların durdurulması anlaşmasının imzalanmasından 15 gün sonra ‘kapsamlı siyasi diyalog’ başlatılmasına ilişkin başka bir maddeyi de kabul etmediğini aktardı.

Fotoğraf Altı: Sudan'ın başkenti Hartum çatışmalar nedeniyle yangınlara sahne oluyor. (AFP)
 Sudan'ın başkenti Hartum çatışmalar nedeniyle yangınlara sahne oluyor. (AFP)

Kaynaklar, ordunun, Suudi Arabistan başkanlığında dört ülkeden oluşan ve her ülkenin 50 kişiyle temsil edildiği ateşkesin izlenmesiyle ilgili ‘Ortak Merkez’ önerisini kabul etmediğini ve HDK güçlerinin başkentten çekilmesi konusunda da ısrar ettiğini kaydetti.

‘Güven artırıcı’ önlemler

HDK ise orduyu, izole edilmiş rejimin (eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir rejimi) liderlerinin tutuklanmasına ilişkin Cidde Platformu’nda üzerinde mutabakata varılan ‘güven artırıcı’ önlemlerin uygulanması konusunda taahhütte bulunmamakla suçladı.

HDK, ordunun başkent Hartum ile Darfur, Kordofan ve Beyaz Nil bölgelerinden çatışmalardan etkilenen bölgelere insani yardım geçişine izin vermediğini, insani yardım ve sağlık çalışanlarına bir ay süreyle vize vermeyi de reddettiğini bildirdi.

Londra merkezli Arap Dünyası Haber Ajansı (AWP), müzakerelerin gidişatına aşina olan bir kaynağın Sudan ordusunun, eski Devlet Başkanı Ömer el-Beşir rejimine ait olarak tanımladığı unsurları dahil etme girişimlerinin Cidde Müzakereleri’nin ikinci turunun başarısızlıkla sonuçlanmasının ana nedenlerinden biri olduğunu aktardı.

Fotoğraf Altı: Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan. (Sudan Egemenlik Konseyi Medya Ofisi)
Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan. (Sudan Egemenlik Konseyi Medya Ofisi)

İsminin gizli kalmasını isteyen kaynak, ordunun ‘müzakere platformunu eski rejime ait iki isimle doldurmaya çalıştığını’ ifade etti. Bunlar, eski rejime bağlılığıyla tanınan Büyükelçi Ömer Sıddık ve İnsani Yardım Dairesi'nden sorumlu Güvenlik Teşkilatının Tuğgenerali Yargıç Salah el-Mübarek.

Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre HDK heyeti, söz konusu iki ismin varlığını reddetti. Müzakere turunun başlaması üç gün ertelendikten sonra ikilinin ihraç edilmesine karar verildi. Ancak müzakere odasının dışından uzman olarak tutuldular.

Müzakereler ilerleme sağlanamayınca askıya alındı

Kaynak, ordu ile HDK arasındaki Cidde Müzakereleri’nin ikinci turunun başarısızlıkla sonuçlandığını doğruladı. Arabuluculuk, özellikle insani yardım ve ateşkes dosyalarında herhangi bir ilerleme kaydedilemeden müzakereleri askıya aldı. Cidde Müzakereleri’nin ikinci turu geçtiğimiz kasım ayında ‘insani yardım’ ve ‘güven artırıcı önlemler’ olmak üzere iki temel maddeyle başladı.

İki taraf 7 Kasım'da, dört temel maddeyi içeren insani yardım ve güven artırıcı tedbirlerin sağlanmasına yönelik taahhütler imzaladı. Bunlardan en önemlisi, ordu delegasyonunun güven artırıcı tedbirleri uygulama taahhüdüne rağmen hapishanelerden kaçan İslamcıların tutuklanmasıydı.

Kaynak, aranan kişilerin yakalanması için 10 günlük bir sürenin belirlendiğini doğruladı. Ayrıca ordu heyetinin beş günlük süre talep etmesi üzerine HDK heyetinin imzanın ikinci gününde tutuklanmak istenen isimlerin listesini teslim ettiğini ancak taahhütlerin yerine getirilmediğini belirtti.

Fotoğraf Altı: Sudan'da devam eden savaş sivil yerleşim alanlarının harap olmasına yol açtı. (AFP)
Sudan'da devam eden savaş sivil yerleşim alanlarının harap olmasına yol açtı. (AFP)

Aynı kaynağa göre ordu heyeti sürenin 10 güne çıkarılması için ek süre talep etti. Ancak buna uymadı ve ‘kötü gerekçeler öne sürdü.’ Ardından Sudan Egemenlik Konseyi Başkanı ve Ordu Komutanı Korgeneral Abdulfettah el-Burhan ve yardımcısı Yaser el-Ata, ‘güven artırıcı’ yükümlülükleri ortadan kaldıran açıklamalarda bulundu.

Kaynak konuya dair şunları söyledi:

“İnsani işlerle ilgili olarak, ordu heyeti Darfur, Hartum, Kordofan ve Beyaz Nil'deki etkilenen bölgelere insani yardım girişini kabul etmedi. Ayrıca Nyala, el-Cuneyna ve el-Faşir havaalanlarını insani amaçlarla açmayı da reddetti ve yardımın yalnızca Port Sudan Havaalanı aracılığıyla ulaştırılmasında ısrar etti.”

Başkentin kontrolü

HDK, başkent Hartum'un geniş bölgelerini kontrol altına almayı başardı ve orduyu Darfur ve Kordofan'da geri çekilmeye zorladı. HDK geçen ayın sonundan bu yana, Darfur bölgesindeki Nyala, Zalingei, el-Cuneyna ve ed-Dain'deki büyük ordu kışlalarının kontrolünü ele geçirdi.

Kaynak, AWP'ye, ordu heyetinin Sınır Tanımayan Doktorlar ile İtalyan ve Norveç kuruluşlarından Hartum'daki çalışmalarını durdurmalarını istediğini ve insani yardım ve sağlık çalışanlarına bir ay boyunca vize vermeyi reddettiğini söyledi.

Sudan'daki Sınır Tanımayan Doktorlar cuma günü yaptığı açıklamada, geçen hafta el-Ban Cedid Hastanesi'ndeki çalışan sayısını minimuma indirmek gibi zor bir karar almak zorunda kaldıklarını bildirdi.

Facebook hesabında yayınlanan açıklamada “Bu önlem, çalışanların hareketlerine uygulanan katı kısıtlamaların ve yetkililerin seyahat izinlerini vermede gecikmesinin ardından geldi” ifadeleri yer aldı. El-Ban Cedid Hastanesi, Kuzey Hartum’da tedavi hizmetleri sunan tek merkez olarak görev yapıyor.

Fotoğraf Altı: Ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki çatışmalar nedeniyle güney Hartum'da yaşayanlar evlerini terk ediyor. (Reuters)
Ordu ile Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) arasındaki çatışmalar nedeniyle güney Hartum'da yaşayanlar evlerini terk ediyor. (Reuters)

Kaynak, geçtiğimiz ay Cidde'de insani taahhütlerin ve güven artırıcı önlemlerin imzalanmasından bu yana tek bir maddenin uygulanmadığını ve etkilenen bölgelere tek bir kamyonun bile girmediğini bildirerek şunları söyledi:

“Ordunun sadece bu turdaki değil, son turdaki taahhütlerinden de geri adım atması ve müzakere konusunda ciddi olmadığını kanıtlaması üzerine, arabuluculuk 1 Aralık'ta müzakereleri herhangi bir ilerleme kaydedemeden askıya aldı.”

Milli Ümmet Partisi: Hayal kırıklığı

Diğer yandan Milli Ümmet Partisi Genel Başkanı Fadlallah Burma Nasır dün yaptığı açıklamada, Cidde Müzakereleri’nin başarısızlıkla sonuçlanmasının Sudan halkı için bir hayal kırıklığı olduğunu söyledi. Medyadaki gerilimin ve akılsızca konuşmaların, savaşın her iki tarafında da önceki turlarda kararlaştırılanları uygulama ve ateşkes anlaşmasına varma konusunda siyasi irade eksikliğine işaret ettiğini de sözlerine ekledi.

Milli Ümmet Partisi’nin aşırılık yanlısı tarafı müzakerelerin başarısızlığından sorumlu tuttuğunu ifade eden Nasır, sorumsuz ifadelerin, suçlamaların dağıtılmasının ve sorumlulukların reddedilmesinin bu anlaşmaya varma iradesinin eksikliğini doğruladığını kaydetti.

Nasır, her iki tarafa da verdikleri sözlere uymaları, ulusal sorumluluklarını hissetmeleri ve gerçek barışa ulaşmak amacıyla Cidde'deki müzakere sürecini başarılı kılmak için çok çalışmaları yönünde çağrıda bulundu.

Nasır ayrıca tüm ulusal güçlere, savaşın devamını isteyenlere karşı mücadelede güçlerini birleştirmeleri ve arabulucuların iki tarafın anlaşmaya varması için her türlü desteği sağladığı Cidde Platformu’nda gösterilen çabaları desteklemeleri çağrısı yaptı.



Cinayet suçu ve mezhepçi mesajlar: Humus’ta sivil barışı kim hedef alıyor?

Halep’te Suriye İçişleri Bakanlığı güvenlik personeli, 18 Kasım 2025 (AFP)
Halep’te Suriye İçişleri Bakanlığı güvenlik personeli, 18 Kasım 2025 (AFP)
TT

Cinayet suçu ve mezhepçi mesajlar: Humus’ta sivil barışı kim hedef alıyor?

Halep’te Suriye İçişleri Bakanlığı güvenlik personeli, 18 Kasım 2025 (AFP)
Halep’te Suriye İçişleri Bakanlığı güvenlik personeli, 18 Kasım 2025 (AFP)

İsmail Derviş

Suriye’nin merkezindeki Humus şehri, şehrin güneyindeki Zaydal beldesinde bir adam ve karısının öldürülmesinin ardından güvenlik olaylarına sahne oldu. Adam ve karısı evlerinde ölü bulundu. Kadının cesedi yanmış ve evin duvarlarına mezhepçi sloganlar yazılmıştı.

Humus İç Güvenlik Komutanı Tuğgeneral Murhaf el-Nasan, yetkili makamların ihbarı aldıktan sonra derhal bölgeyi güvenlik kordonu altına aldığını ve delilleri topladığını söyledi. Suçun nasıl işlendiği, fail ya da faillerin kimliğinin tespit edilmesi ve yargı karşısına çıkarılmaları için kapsamlı bir soruşturma başlatılırken, sivillerin güvenliği ve bölgedeki istikrarı sağlamak için gerekli önlemler alındığını belirten Nasan, “Anlaşmazlık tohumları ekmeyi ve mezhepçi söylemleri alevlendirmeyi amaçlayan bu suçu kınıyoruz” dedi. Nasan, bölge sakinlerine itidal gösterip herhangi bir tepki göstermemeleri çağrısında bulunan Nasan, soruşturmayı sorumluluk ve tarafsızlık içinde çalışan yetkili makamlara bırakarak faillerin yakalanması ve güvenliğin sağlanması için çalışıldığını belirtti.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı analize göre  Humus’un el-Beyada ilçesi başkanı Mustafa Dahman, yaptığı açıklamada, “Pazar sabahı Humus şehrinde bir çiftin öldürüldüğü ihbarını aldıklarını ve şehirde menfur bir suç işlendiğini söyledi. İhbarı alır almaz, ekiplerimiz olay yerine giderek gerekli soruşturmaları başlattı. Olayın ardından, kurbanların yakınları tarafından bazı aşırılıklar yaşandı ve bu da bazı mülklerin zarar görmesine ve bazı masum insanların yaralanmasına neden oldu. Bu durum, iç güvenlik güçlerinin gerginliğin yaşandığı tüm mahalleleri kapsayan bir güvenlik kordonu oluşturarak bölgeyi hemen kapatmasına neden oldu. Ayrıca, şehirde saat 17:00'den ertesi gün saat 05:00'e kadar sokağa çıkma yasağı uyguladık. Durum şu anda tamamen kontrol altında ve ekiplerimiz her yere konuşlandırıldı” dedi.

Dahman, sözlerini şöyle sürdürdü:

“Vatandaşlarımıza, kargaşayı kışkırtanların tuzağına düşmemeleri için çağrıda bulunuyoruz. Suç mahallinde bulunan mezhepçi sloganlar, kaosu kışkırtmanın açık ve kasıtlı olduğunu ortaya koyuyor. Amacın bu güvenli şehrin huzur ve güvenliğini bozmak olduğu açık.”

Olayın ayrıntıları

Yerel kaynaklar, kurbanların Abdullah el-Abud ve eşi olduğunu bildirdi. Humus'ta tanınmış Beni Halid aşiretinden olan çiftin cinayetinin ardından, aşiretin genç erkekleri cinayetin işlendiği mahalleye saldırdı. Bunun üzerine güvenlik güçleri bölgeye sevk edilerek durumu kontrol altına aldı ve mahalle sakinleri arasında mezhepsel çatışmanın çıkmasını önledi. Savunma Bakanlığı, kurbanların ailelerine bu suçun cezasız kalmayacağına dair güvence verdi. Ancak, aynı zamanda bölge sakinlerine konuyu yetkili makamlara bırakmaları, çatışmaya çağrılarına kapılmamaları ve şehirde sükuneti korumaları çağrısında bulundu.

Kurbanların üyesi olduğu Beni Halid aşireti başta olmak üzere aşiretler işlenen cinayeti kınayan ortak bir bildiri yayınladı. Bildiride, suçun işlendiği bağlamda kullanılan kışkırtıcı dilin, amacın bölgede çatışmayı körüklemek, güvenlik gerginliği yaratmak ve toplumda bölünmeler oluşturmak olduğunu açıkça gösterdiğine vurgu yapıldı. Bildiride yetkili makamların failleri tespit edip adalete teslim ederek hak ettikleri cezayı almalarını sağlamak için üzerlerine düşen görevi yerine getirmeleri, devleti ve güvenlik önlemlerini tam olarak desteklemeleri ve kabileyi çatışmaya sürüklemeye yönelik her türlü girişimden kaçınmaları çağrısında bulunuldu. Ayrıca Humuslulara itidalli davranmaları, yetkili makamlarca yayınlanan genelgelere tam olarak uymaları, sivil barışı ve komşuluk haklarını korumak için ulusal ve sosyal sorumluluklarını yerine getirmeleri ve her türlü kışkırtmadan kaçınmaları çağrısı yapıldı.

Olayın siyasi ve sosyal boyutları

Suriye Sosyal Kalkınma Merkezi Başkanı Rıdvan el-Atraş, Independent Arabia’ya yaptığı açıklamada, “Humus'taki cinayetler ve Beni Halid aşiretinin bu çatışmaya karışması, siyasi ve sosyal sonuçlar doğuruyor. Suriye'de mezhepçi gerilimin tırmanması da dahil olmak üzere geniş kapsamlı yansımaları olabilir. Aşiretler ve mezhepler arasındaki cinayetler ve misilleme kampanyaları, Suriye’de mezhepsel gerilimin tırmanmasına yol açabilir. Suriye toplumları mezhepsel ve dini çeşitlilikleriyle bilinir ve bu tür olaylar kaosa yol açabilir ve sivil barışa yönelik en büyük tehditlerden biri olan mezhepsel çatışmaları şiddetlendirebilir” ifadelerini kullandı.

Suriye hükümetinin ülkenin istikrarını koruma konusunda zaten önemli zorluklarla karşı karşıya olduğunu ve mezhepçi gerilimlerin bu istikrarı tehdit ederek ulusal birliğin kalbine darbe vurabileceğini düşünen Atraş, bunun yanında azınlıkları koruduğunu iddia eden İsrail gibi birçok dış gücün, bu tür gerilimlerden yararlanarak Suriye'nin iç işlerine müdahaleyi artırabileceğinin altını çizdi. Atraş, İsrail veya dış güçlerin yanı sıra, hükümete muhalif Suriyeli partilerin de yaşananlardan faydalanabileceğini de sözlerine ekledi.

Sorumlu kim? Bu durumdan kim kazanç sağlıyor?

Bu olayın arkasındaki kişilerin şüphesiz mezhep kökenli çatışmaları körüklemeyi amaçladığını, çünkü bu tür olayların Suriye toplumunun farklı kesimleri arasındaki güveni zedelediğini ve bunun da hükümete muhalif olan belirli grupların çıkarlarına hizmet ettiğini belirten Atraş, diğer taraftan Suriye içinde mezhepsel bölünmeleri güçlendirmek için sert bir söylem benimseyen ve kendi gündemleri için mezhep kökenli şiddet ortamı yaratmaya çalışan grupların da olduğunu vurguladı. Atraş’a göre hükümetin bu sorunu çözmek için öncelikle olayla ilgili kapsamlı ve şeffaf bir soruşturma yürütmesi önündeki en iyi seçenek. Bu soruşturma tarafsız olmalı ve tüm ilgili tarafları kapsamalı. Böylece suçun sorumluları ve çatışmayı kışkırtanların kimler olduğu belirlenebilir. Bu da hükümet kurumlarına güvenin yeniden tesis edilmesi için önemli bir adım olacak.

Şam yönetiminin medyayı sakinleştirmek için çabalarını artırması ve medyanın da mezhep ya da aşiret kökenli çatışmaları körükleyebilecek herhangi bir açıklamayı yayınlamaktan kaçınması gerektiğini vurgulayan Atraş, hükümetin mezhep ya da aşiret kökenli çatışmaları kışkırtma girişimlerine müsamaha göstermeyeceğini kanıtlaması ve bununla çelişmeyecek şekilde ulusal birlik mesajına odaklanmasının önemli olduğunu kaydetti.

Neden Humus?

Öte yandan Suriyeli siyasi analist Ahmed Şehade, Humus'ta yaşananların, Suriye’nin Arap ülkeleri ve ABD ile yakınlaşmasının ardından ülkeyi istikrarsızlaştırmak amacıyla İran'ın desteklediği eski rejimin kalıntıları tarafından kasıtlı olarak gerçekleştirilen bir eylem olduğunu düşünüyor.

Şehade, Independent Arabia’ya verdiği röportajda, cinayetin Humus’ta işlendiğini, bunun nedeninin şehrin Lübnan sınırına yakınlığı ve Irak tarafında çöl bölgesine doğru açılması olduğunu söyledi. Humus’un Suriye'nin merkezi bir bölgesi ve önemli mezhepsel, dini ve aşiret çeşitliliğine sahip olduğunu belirten Şehade, “Bu yüzden bu cinayet, bölgede mezhepsel çatışmaları körüklemek ve kabile ve mezhep gerilimlerini tırmandırmak amacıyla özenle planlanmıştı. Daha spesifik olarak, amaç bir tarafı kışkırtmak ve tepki vermeye zorlamaktı. Karşılık, daha sonra mağduriyet için bir bahane olarak kullanıldı. Bugün vatandaşlar için çözüm, olayı soruşturan ve kamu güvenliğini sağlayan devlet kurumlarına güvenmekten geçiyor” ifadelerini kullandı.

Sonuç olarak Suriye'nin orta kesimlerindeki Humus’ta, bir adam ve karısının öldürülmesi ve olay yerinde duvarlara mezhepçi sloganların yazılmasıyla geniş çaplı güvenlik gerginlikleri yaşandı. Bu olay, sivil barışın hedef alındığına dair endişeleri artırdı. Ancak yetkililer, bölgeyi hızla kordon altına aldı ve sokağa çıkma yasağı uygularken durumu tamamen kontrol altına aldıklarını açıkladılar. Öte yandan kurbanların mensup olduğu Beni Halid aşireti, olayın amacının güvenlik durumunu istikrarsızlaştırmak ve mezhepçi gerilimleri alevlendirmek olduğunu öne süren analizler üzerine, itidal ve devlete güven çağrısında bulunarak halkı çatışmaya sürüklenmemeleri için uyardı. İç ve dış güçlerin bu olayı, toplumsal bölünmeler yaratmak ve şehrin istikrarını bozmak için kullanmaya çalıştığı yönünde bazı teoriler de ortaya atıldı. Ülkedeki sivil barışın geleceği, ilki Suriye toplumunun farkındalığı, ikincisi ise hükümetin adaleti sağlayacak, kurbanlara haklarını verecek ve kamu güvenliğini sağlayacak kararlar alma becerisi olmak üzere iki faktöre bağlı kalmaya devam ediyor.


İsrail tarafından öldürülen Hizbullah’ın askeri kanadının lideri Heysem Ali Tabatabai kimdir?

İsrail'in dün düzenlediği saldırıda öldürülen Hizbullah lideri Ali Tabatabai (Sosyal medya)
İsrail'in dün düzenlediği saldırıda öldürülen Hizbullah lideri Ali Tabatabai (Sosyal medya)
TT

İsrail tarafından öldürülen Hizbullah’ın askeri kanadının lideri Heysem Ali Tabatabai kimdir?

İsrail'in dün düzenlediği saldırıda öldürülen Hizbullah lideri Ali Tabatabai (Sosyal medya)
İsrail'in dün düzenlediği saldırıda öldürülen Hizbullah lideri Ali Tabatabai (Sosyal medya)

Hizbullah tarafından dün yapılan açıklamada, İsrail'in Beyrut'un güney banliyölerine düzenlediği hava saldırısında hayatını kaybeden askeri kanadının lideri Heysem Ali Tabatabai’yi yitirdiğini duyurdu.

Hizbullah, Tabtabai ile birlikte öldürülen 1979 doğumlu Kasım Hüseyin Bercavi (Melak), 1989 doğumlu Mustafa Esad Baru (Hacı Hasan), 1982 doğumlu Rıfat Ahmed Hüseyin (Ebu Ali) ve 1990 doğumlu İbrahim Ali Hüseyin (Amir) adlı dört üyesi için taziye mesajı yayınladı.

Açıklamada şu ifadeler yer aldı:

“Hizbullah, gurur ve onurla, direniş halkına ve Lübnan halkına, Beyrut’un güneyindeki Dahiye bölgesindeki Hureyk Mahallesi’ne yapılan hain İsrail saldırısı sırasında Lübnan ve halkını savunurken şehit düşen büyük cihatçı lider, şehit Heysem Ali Tabatabai’nin (Seyyid Ebu Ali) vefatını duyurur.”

Açıklama şöyle devam etti:

“Büyük lider, uzun bir bekleyişin ve cihad, dürüstlük, samimiyet, direniş yolunda kararlılık ve kutsal hayatının son anına kadar İsrail düşmanıyla yorulmak bilmeden mücadeleyle dolu bir yolculuğun ardından şehit kardeşlerinin yanına katıldı. Topraklarını ve halkını savunma mücadelesinde asla yorulmadı veya yılmadı, hayatının başından itibaren direnişe adadı. Bu direnişin güçlü, onurlu ve yetenekli kalması, vatanı koruması ve zaferler kazanması için temellerini atan liderlerden biriydi. Mücahitler, tüm şehit liderlerin kanını taşıdıkları gibi onun saf kanını da taşıyacaklar ve Siyonist düşmanın ve onun destekçisi ABD’nin tüm planlarını bozmak için kararlılık ve cesaretle ilerleyecekler.”

İsrail, Ekim 2023 ile Kasım 2024 arasında süren ve ABD'nin arabuluculuğunda ateşkesin sağlandığı savaş sırasında, İran destekli Hizbullah liderlerinin çoğunu ortadan kaldırmıştı.

Ancak, İsrail ile son savaşının ardından Hizbullah’ın askeri komutanlığına atanan Tabtabai, İsrail tarafından ateşkesin ardından Hizbullah'ın üst düzey bir üyesine düzenlenen bir operasyonda öldürüldü.

Tabtabai’nin Hizbullah saflarındaki yükselişi

Lübnanlı üst düzey bir güvenlik kaynağı, Tabtabai'nin Lübnan'da İranlı bir baba ve Lübnanlı bir annenin çocuğu olarak dünyaya geldiğini söyledi. Kaynak, Tabtabai'nin Hizbullah'ın kurucu üyesi olmadığını, ancak Suriye ve Yemen'de müttefikleriyle birlikte grubun güçlerinin yanında savaşmış olan grubun ‘ikinci nesil’ üyelerinden biri olduğunu belirtti.

İsrail ordusu, Tabtabai'nin 1980'li yıllarda Hizbullah'a katıldığını ve Hizbullah'ın seçkin birimi Rıdvan Gücü de dahil olmak üzere birçok üst düzey pozisyonda görev yaptığını açıkladı. İsrail, geçtiğimiz yıl Lübnan'ı karadan işgal etmeden önce Rıdvan Gücü'nün liderlerinin çoğunu öldürdü.

İsrail ordusunun açıklamasında, geçtiğimiz yılki savaş sırasında Tabtabai'nin Hizbullah'ın operasyon bölümünü yönettiği ve diğer üst düzey komutanlar ortadan kaldırıldıkça rütbesini yükselttiği belirtildi.

Açıklamada, ateşkes yürürlüğe girer girmez Tabtabai'nin Hizbullah’ın askeri komutanlığına atandığı ve ‘İsrail ile savaşa hazırlıklarını yeniden sağlamak için yoğun bir şekilde çalıştığı’ da eklendi.

Reuters'a konuşan Lübnanlı bir güvenlik kaynağı, Tabtabai'nin diğer üst düzey Hizbullah yetkililerinin öldürülmesinin ardından hızla terfi ettiğini ve geçtiğimiz yıl askeri komutan olarak atandığını doğruladı.

İsrail merkezli Alma Araştırma ve Eğitim Merkezi, Tabtabai'nin Suriye'de ve Lübnan savaşı sırasında İsrail'in diğer saldırılarından da sağ kurtulduğunu belirtti.

ABD’nin Adalet için Ödül Programı, Tabtabai hakkında bilgi verenlere 5 milyon ABD dolarına kadar ödül vaat etmişti. Program, Tabtabai'nin Suriye ve Yemen’deki eylemlerinin, Hizbullah’ın bölgesel istikrarsızlık faaliyetlerini desteklemek için eğitim, ekipman ve asker sağlama çabalarının bir parçası olduğunu belirtti.

ABD Dışişleri Bakanlığı, 26 Ekim 2016 tarihinde Tabatabai'yi değiştirilmiş 13224 sayılı Yürütme Kararnamesi (EO) uyarınca Özel Olarak Belirlenmiş Küresel Terörist (SDGT) olarak tanımladı.

Bu tanımlama çerçevesinde Tabtabai'nin ABD yargısı yetkisine tabi tüm mülkleri ve mülkiyet hakları donduruldu. ABD vatandaşlarının Tabtabai ile herhangi bir işlem yapması genel olarak yasaklandı. ABD'nin yabancı terör örgütü olarak tanımladığı Hizbullah'a bilerek destek sağlamak, maddi destek veya maddi kaynaklar sağlamaya teşebbüs etmek veya bunları sağlamak için komplo kurmak da suç teşkil ediyor.


‘Zamanlama manipülasyonu’... Kaynaklar, Şarku'l Avsat'a Gazze suikastlarındaki İsrail aldatmacasını anlattı

Geçtiğimiz cumartesi günü Gazze şehrinde çok sayıda kişinin ölümüne yol açan İsrail hava saldırısının gerçekleştiği yer (DPA)
Geçtiğimiz cumartesi günü Gazze şehrinde çok sayıda kişinin ölümüne yol açan İsrail hava saldırısının gerçekleştiği yer (DPA)
TT

‘Zamanlama manipülasyonu’... Kaynaklar, Şarku'l Avsat'a Gazze suikastlarındaki İsrail aldatmacasını anlattı

Geçtiğimiz cumartesi günü Gazze şehrinde çok sayıda kişinin ölümüne yol açan İsrail hava saldırısının gerçekleştiği yer (DPA)
Geçtiğimiz cumartesi günü Gazze şehrinde çok sayıda kişinin ölümüne yol açan İsrail hava saldırısının gerçekleştiği yer (DPA)

Geçtiğimiz cumartesi günü Gazze kent merkezindeki er-Rimal mahallesinde, İsrail’e ait bir insansız hava aracının (İHA) sivil bir aracı hedef alarak vurmasıyla, 10 Ekim 2025’teki ateşkesten bu yana ilk kez bu tür bir saldırı gerçekleşti. Saldırıda Hamas’ın silahlı kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları’nın önde gelen isimlerinden Ala el-Hadidi öldürüldü. Bu saldırının ardından düzenlenen bir dizi hava bombardımanında 21 Filistinli hayatını kaybetti, 80 kişi ise yaralandı.

Ancak Gazze’deki saha kaynakları, İsrail’in suikastların zamanlamasına ilişkin bir ‘aldatmacaya’ başvurduğunu iddia ederek, bunun Hamas ve İslami Cihad Hareketi’nin birçok askeri liderine yönelik geniş kapsamlı suikast operasyonlarına gerekçe oluşturduğunu belirtti.

Kaynaklar, İsrail’in Hadidi ve diğer hedef alınan isimlere yönelik suikastların tamamlanmasına rağmen, bunları kamuoyuna açıklamayı geciktirdiğini aktardı. İsrail ordusunun, ‘Güney Gazze’de bir Filistinlinin insani yardım yolu üzerinde aracından inip İsrail güçlerine ateş açması’ üzerine karşılık verdiğini duyurmasından sonra açıklama yapılması dikkat çekti. Buna karşın söz konusu suikastların, bu açıklamadan önce gerçekleştiği ifade edildi.

İsrail ordusu, olay anını gösteren ve gencin ateş açtığı iddia edilen görüntülerin yer aldığı bir video yayımladı. Videoda, ateş açtığı belirtilen kişinin vurularak öldürüldüğü görülüyor.

Hamas ise İsrail’in öne sürdüğü bu gerekçeye şüpheyle yaklaştı. Hamas adına Siyasi Büro Üyesi İzzet er-Rişk, cumartesi günü yaptığı açıklamada, İsrail’in suçladığı gencin kimliğinin açıklanmasını talep ederek, olayla Hamas’ın herhangi bir bağlantısı olmadığını vurguladı.

Saldırıyı düzenleyen kişi

Hamas içinden ve dışından, birbirini doğrulayan Filistinli kaynaklar, saldırıyı gerçekleştiren kişinin 28 yaşındaki Halil Naci olduğunu belirtti. Naci’nin Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Deyr el-Balah’ta yaşadığı, evli olduğu ve üç çocuğunun bulunduğu ifade edildi. Çocuklardan biri, annesiyle birlikte tedavi amacıyla yurt dışında bulunuyor. Diğer iki çocuğun ise Halil’in annesinin yanında kaldığı ve bakımını onun üstlendiği aktarıldı. Kaynaklar, Naci’nin maddi durumunun oldukça iyi olduğunu belirterek, bu durumun motivasyonuna ve olayın arka planına ilişkin soru işaretleri doğurduğunu kaydetti.

Kaynaklara göre Naci, Gazze sınırında düzenlenen Büyük Dönüş Yürüyüşü protestoları sırasında yaralanmış ve sol bacağından yapılan amputasyonun ardından protez kullanmaya başlamıştı.

Naci’nin son dönemde, Kisufim Sınır Kapısı’ndan gelen insani yardımların girişini güvence altına almak için kullanılan bir arazi aracını sürme görevinde çalıştığı, öldürüldüğü sırada da aynı güzergâhta bulunduğu belirtildi.

Kaynaklar, Naci’nin herhangi bir Filistinli gruba bağlı olmadığını, yanında bulunan silahın ise ‘bir arkadaşına ait olduğunu ve bölgeye giren malların güvenliğini sağlama amaçlı kullanıldığını’ aktardı. Ayrıca, kısa süre önce ticaret yapmak üzere konserveler satın aldığı ve kendine ait bir iş kurmaya çalıştığı ifade edildi.

Ailesine yakın bazı kaynaklar, Naci’nin ailesinin büyük bir şok yaşadığını belirtti. Aynı kaynaklara göre Naci, kısa süre önce aynı bölgede getirdiği malların çalınmasına yönelik bir girişimle karşılaşmıştı. Bu nedenle, ‘mallarını korumak amacıyla, yardım ve mal girişini düzenleyen prosedürlere uygun bir koordinasyon yapmadan yeniden bölgeye gitmiş olabileceği’ değerlendirildi. Hamas’ın güvenlik birimleri ise olayın nedenlerine ilişkin soru işaretlerini gidermek için incelemelerin sürdüğünü bildirdi.

Suikastlar

Suikastlara ilişkin bilgilere geri dönüldüğünde, hedef alınan Kassam Tugayları Komutanı Ala el-Hadidi’nin, tugayların üretim birimine bağlı tedarik ve silahlandırma sorumlusu olduğu ortaya çıktı. İsrail ordusu, Hadidi’nin savaş boyunca Kassam Tugayları unsurlarına farklı türlerde silahların dağıtımını organize ettiğini açıkladı.

Hadidi’nin, Gazze kentinin batısındaki eş-Şati Mülteci Kampı’nda yaşadığı ve saldırı sırasında birlikte çalıştığı Halil es-Seri ile birlikte öldürüldüğü bildirildi. Sivil aracın vurulduğu Abbas Kavşağı’ndan geçmekte olan iki çocuğun da saldırıda yaşamını yitirdiği açıklandı.

Hadidi’nin tümüyle Hamas’a mensup bir aileden geldiği, aynı aileden Kassam Tugayları’nda komutanlık yapan ve Temmuz 2024’te suikasta uğrayan Kassam Tugayları lideri Muhammed ed-Dayf’a yakın isimlerin de savaş sürecinde öldürüldüğü belirtildi.

Başka bir hava saldırısında ise, Nuseyrat Mülteci Kampı’ndaki ailesinin evine düzenlenen suikastta Kassam Tugayları’na bağlı Nuseyrat Taburu’nda tim komutanı olduğu belirtilen Galib Ebu Şaviş hedef alındı. Saldırıda Ebu Şaviş’in eşi, büyük oğlu Bilal ve iki kızı dahil olmak üzere ailesinden 10 kişi hayatını kaybetti; çok sayıda kişi de yaralandı.

Gazze Şeridi’nin orta kesimindeki Nuseyrat’ta bir apartman dairesine düzenlenen başka bir saldırıda, İsrail’e ait bir İHA, kamptaki el-Faruk Camisi’nin imam hatibi olan Mustafa Ebu Hasballah’ı öldürdü. Ebu Hasballah’ın Hamas’ın davet faaliyetleriyle ilgili birimde görev yaptığı ve hareketin yerel düzeyde önde gelen isimlerinden biri olduğu belirtildi. Kaynaklara göre Ebu Hasballah, Kassam Tugayları’nın son dönemde bazı komuta kademelerini yeniden yapılandırırken başvurduğu kişiler arasında yer alıyordu.

Gazze kentinde düzenlenen başka bir hava saldırısında ise Nasr mahallesinde yerinden edilmiş sivillerin kaldığı bir apartman hedef alındı. Saldırıda en az 5 Filistinli yaşamını yitirdi. Hayatını kaybedenler arasında, İslami Cihad Hareketi’nin roket biriminden Ala el-Hadari’nin de bulunduğu bilgisi paylaşıldı.

İstihbarat faaliyeti

Saha kaynakları, İsrail’in suikast operasyonlarını tamamladıktan sonra ateş açma olayına ilişkin açıklama yaptığını belirtti. Kaynaklara göre İsrail güçleri, Gazze Şeridi’nde direnişçilerin hareketlerini izlemek amacıyla kesintisiz bir istihbarat çalışması yürütüyor. Bu çalışmaların, son günlerde bazı üst düzey ve saha komutanlarının, herhangi bir çatışma olmaksızın fırsat oluştuğu anda hedef alınarak öldürülmesine zemin hazırladığı ifade edildi.

rgtu7
Gazze üzerinde bir İsrail Apache helikopteri ve bir Hermes 450 insansız hava aracı (Arşiv – Reuters)

Kaynaklar, İsrail’e ait keşif ve gözetleme uçaklarının Gazze semalarında aralıksız uçtuğunu, özel birliklerin sürekli hareket halinde bulunduğunu ve İsrail adına çalışan ajanların da aktif olduğunu aktardı. Ayrıca teknolojik takip kapasitesinin bu operasyonlarda belirleyici rol oynadığı ve daha fazla direnişçinin hedef alınarak öldürülmesine yol açtığı bildirildi.

Saha durumuna ilişkin bilgilerde ise İsrail ihlallerinin Gazze Şeridi genelinde sürdüğü belirtildi. Refah, Han Yunus ve Gazze kentinde, özellikle sarı hattın doğu bölgesinde ve çevresinde, İHA’lar, zırhlı araçlar ve topçu birlikleri tarafından hava ve kara saldırılarının devam ettiği bildirildi. Aynı bölgelerde yoğun yıkıma neden olan ardışık patlatma operasyonlarının da gerçekleştirildiği ifade edildi.