Sinvar'ın romancı yönü: Dini söylemin ve güvenlik duygusunun tezahürleri

Hamas’ın Gazze lideri Yahya es-Sinvar’ın Diken ve Karanfil adlı romanıyla ilgili bir okuma

İllüstrasyon: Axel Rangel Garcia
İllüstrasyon: Axel Rangel Garcia
TT

Sinvar'ın romancı yönü: Dini söylemin ve güvenlik duygusunun tezahürleri

İllüstrasyon: Axel Rangel Garcia
İllüstrasyon: Axel Rangel Garcia

İbrahim Hac Abdi

Filistin İslami Direniş Hareketi'nin (Hamas) Gazze Sorumlusu Yahya es-Sinvar, 7 Ekim’den bu yana İsrail'in bir numaralı aranan adamı haline geldi. İsrail, Sinvar’ın yüzlerce kişinin ölümüyle ve rehin alınmasıyla sonuçlanan bu kanlı saldırının planlayıcısı olduğunu öne sürerken, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da ‘yürüyen ölü adam’ olarak nitelendirdiği Sinvar'ın suikasta uğramasının an meselesi olduğu söyledi.

Beyaz saçlı, beyaz sakallı, kara kaşlı ve ince yapılı 61 yaşındaki Hamas lideri hakkında çok şey yazılıp çizildi. Sinvar, 1962 yılında Gazze'deki Han Yunus Mülteci Kampı’nda doğdu. Ailesi buraya, 1948 yılındaki Nekbe (Büyük Felaket) sırasında yerinden edildikleri Aşkelon’dan sürülmüştü. Sinvar, ilk ve orta öğrenimini mülteci kampındaki okullarda tamamladı. Ardından üniversiteyi Gazze'deki İslam Üniversitesi’nde Arap dili ve Edebiyatı bölümünde okudu. Gençlik yıllarının çoğunu İsrail hapishanelerinde geçiren Sinvar, 1982 yılında ‘yıkıcı faaliyetlere’ katılmak suçlamasıyla tutuklandı ve dört ay idari gözaltında tutuldu. Ancak 1988 yılında bir İsrail mahkemesinin Sinvar'ı dört kez ömür boyu (toplam 426 yıl) hapis cezasına çarptırması Sinvar'ın hayatındaki dönüm noktası oldu. Hayatının 24 yılını İsrail hapishanelerinde geçiren Sinvar, 2011 yılında Hamas Hareketi tarafından 2006 yılında kaçırılıp rehin alınan İsrailli asker Gilad Şalit karşılığında kendisinin de aralarında olduğu Filistinli mahkumların serbest bırakılmasını öngören esir takası anlaşmasıyla serbest bırakıldı.

Basında yer alan makalelerde ve haberlerde Sinvar’ın biyografisiyle ilgili olarak İsrail’in Bi'ru's-Seba (Beerşeba) Hapishanesi’nde tutuklu kaldığı dönemde yazmaya başladığı ve 2004 yılında bitirdiği bir romanın yazarı olması gözden kaçırılıyor.

Dikkat çeken nokta, Hamas'la anlaşmayı müzakere eden İsrail'in ve o dönem hapiste olan Sinvar’ın anlaşmanın tamamlanması için Hamas Hareketi liderleriyle bağlantısı kurmalarıydı. Mahkumiyeti sırasında bir İsrail televizyon kanalına akıcı şekildeki İbranicesiyle röportaj veren Sinvar, anlaşmaya karşı değildi. Tel Aviv, röportajda kendisine yöneltilen sorulara esnek yanıtlar veren Sinvar’ı yıllar boyu süren hapis cezasıyla ehlileştirmeyi başardığını ve serbest bırakılmasının kendisi için sorun teşkil etmeyeceğini düşünüyordu. Ancak 7 Ekim sonrasında yapılan analizler, Sinvar'ın barışçıl ve itaatkar bir mahkumdan İbrani devletini rahatsız eden şiddetli bir lider haline gelerek İsrail'i kandırmayı başardığını gösterdi. Sinvar, serbest bırakıldıktan sonra kısa sürede Hamas Hareketi’nin askeri kanadı İzzeddin el-Kassam Tugayları'nın lideri oldu. Çünkü Hamas’ın ilk üyelerinden biriydi ve ‘el-Mecd’ kısaltmasıyla bilinen iç güvenlik teşkilatının kurulmasına katkıda bulundu.

ABD’nin 2015 yılında ‘uluslararası teröristler’ kara listesine dahil ettiği Sinvar, uzun yıllar geçirdiği İsrail hapishanelerinde edindiği bilgilerden yararlandı, İbranicenin yanı sıra İsrailli yetkililerin mantıklarını ve düşünce yapılarını öğrendi. Sinvar, bu birikimleri sayesinde Hamas Hareketi’nin askeri kanadının komutanları arasında nüfuz sahibi oldu. Nüfuzu, 2017 yılında İsmail Heniyye’den sonra Hamas Hareketi’nin Gazze Şeridi'ndeki Siyasi Büro Başkanlığı görevine seçilmesiyle belirgin hale geldi.

Diken ve Karanfil

Basında yer alan makaleler ve haberlerde Sinvar’ın biyografisiyle ilgili olarak İsrail’in Bi'ru's-Seba (Beerşeba) Hapishanesi’nde tutuklu kaldığı dönemde yazmaya başladığı ve 2004 yılında yani serbest bırakılmasından yaklaşık yedi yıl önce bitirdiği bir romanın yazarı olması gözden kaçırılıyor. Aynı yıl ‘hassas’ bir beyin ameliyatı geçiren Sinvar’ın yazmayı bırakmasının nedeni bu olabilir.

Yahya es-Sinvar’ın kaleme aldığı Diken ve Karanfil adlı romanın kapağı
Yahya es-Sinvar’ın kaleme aldığı Diken ve Karanfil adlı romanın kapağı

Her ne kadar Sinvar’ın kaleme aldığı bu kitap bir ‘roman’ olarak tanımlansa da abartılı bir sınıflandırma olarak görülüyor. Çünkü metin bir romanda bulunması gereken sanatsal olay örgüsü, karakter gelişimi, anlatım yöntemi gibi bazı unsurları ve şartları karşılayamıyor. Metin, dil ve belagat yönünden de tatmin edici değil. Bunun yanında kitap fasih Arapça ile yazılmış olsa da bazı ifadelerde ve deyimlerle Filistin lehçesine de yer verilmiş.

Dolayısıyla kitap, boş zamanı olan bir mahkum tarafından kaleme alınan belgelenmemiş bir ‘otobiyografi’ ya da anı kitabı gibi duruyor. Boncuklu şekiller yaparak vakit geçiren mahkumlar gibi bir oylanma amacıyla da olsa Sinvar, metnin yapısını olumsuz etkileyen, herhangi bir kontrol ya da kısıtlama olmaksızın esnek ve akıcı, çok fazla tekrar ve sıradan gereksiz ifadelerle dolu olan kitabıyla hapishanenin ve uzun geçen günlerinin yükünü taşımanın yolu olarak yazmayı tercih etmiş gibi görünüyor. Tamamı 340 sayfa olan kitap bu fazlalıklardan arındırılsa yarı yarıya indirilebilir. Bunu yapmak metinden ya da içeriğinden hiçbir şey götürmeyeceği gibi bütünlüğünü ve estetiğini de artıracağına şüphe yok. Kitapta bazı yazım hataları ve bazı kapalı dil yapıları da mevcut.

Peki, kitapta metnin teknik ve estetik yönleri dışında, satır aralarında yazarı Sinvar'ın karakterine dair neler bulabiliriz?

Kitapta romanın baş kahramanı ve aynı zamanda anlatıcısı olan Ahmed'in biyografisi ile Sinvar'ın biyografisi arasındaki benzerlik rahatlıkla görülebiliyor. Aslında bu benzerlik sadece Sinvar ile sınırlı değil. Diken ve Karanfil kahramanı Ahmed’in yaşadıkları, 1960’lı yılların başlarında doğan ve Nekbe sırasında aileleri topraklarından, köylerinden, kasabalarından sürüldükten sonra Gazze ve Batı Şeria'daki mülteci kamplarının yanı sıra Lübnan, Ürdün ve Suriye gibi komşu ülkelerdeki mülteci kamplarında yaşamak zorunda kalan bir neslin yaşadıklarıyla neredeyse bire bir örtüşüyor.

Sinvar, kitabının önsözünde şunları söylüyor:

“Bu kitap, her ne kadar olaylar gerçek olsa da ne benim ne de belli bir şahsın hikayesi. Her Filistinlinin şu ya da bu şekilde burada geçen olaylarla bir bağı vardır. Bu eserdeki hayal gücü sadece bir romanın gerektirdiği koşulları sağlamak için belli başlı kişiler etrafında dönüyor. Geriye kalan her şey gerçek olaylardan alıntılanmıştır. Hepsini ya yaşadım ya da onlarca yıldır sevgili Filistin topraklarında bunu bire bir yaşayanların ağzından dinledim.”

Sinvar, eserini ‘okyanustan körfeze, hatta okyanustan okyanusa kadar gönülleri İsra ve Miraç mucizesinin diyarına (Kudüs ve Mescid-i Aksa) bağlı olanlara’ ithaf ediyor.

Mülteci kamplarındaki sefalet

Gazze Şeridi'ndeki Şati Mülteci Kampı'nda yaşayan romanın baş kahramanının dünyayla ilgili farkındalığı Filistinlilerin ‘Nekse’ (Toprak Kaybetme Günü) adıyla andığı 1967 haziranındaki Altı Gün Savaşı sırasında oluşuyor. Bunun ardından kitap, 1970 yılının eylül ayındaki Kara Eylül Olaylarından 1973 ekimindeki Arap-İsrail Savaşına (Yom Kippur Savaşı) kadar Filistin davasıyla ilgili gelişmelerin, dönüşümlerin, dönüşlerin, sonuçların ve öne çıkan kilometre taşlarının kapsamlı bir kronolojik sunumunu yapmaya başlıyor. Kitapta Lübnan İç Savaşı, İsrail'in Lübnan’ı işgali, Sabra ve Şatilla katliamları, Mısır Devlet Başkanı Muhammed Enver Sedat'ın İsrail ziyaretinin fitilini ateşlediği Birinci İntifada (1987-1993), Oslo Anlaşmaları (1993), İsrail’in eski başbakanlarından İzak Rabin’in öldürülmesi ve hatta İkinci İntifada’nın (2000-2005) başlangıcı yer alıyor.

Yazar, yukarıda geçen bu tarihi olaylara Ahmed adlı çocuğun en küçükleri olduğu üç erkek ve iki kız kardeşi ve anne babasıyla yaşadığı Şati Mülteci Kampı’nda yaşadıklarına değindiği kadar derinlemesine değinmiyor. Ahmed ve ailesi kamptaki basit bir evde yaşıyorlar. Beş yaşlarında olan Ahmed’in hatırladıkları, kitabın ilk sayfada yazdığı gibi, uzun bir acı geçmişi özetliyor. Ahmed, İsrail’in işgal ettiği Filistin topraklardaki Felluce kasabasından 1948 yılında göç ettikten sonra istikrarlı bir hayat kurmaya çalışan ailenin kaldığı eve ve bahçesine kış geldiğinde sık sık su bastığını ve her seferinde büyük bir korkuya kapıldığını, sel sularını tahliye etmek için abilerinin ve ablalarının nasıl çırpındıklarını anlatıyor. Sel suları eve girdiğinde anne ve babasının yanlarına gelip annesinin yer yatağını ıslanmadan kaldırdığını, bazen annesinin onu kenara çekip bir tencere yahut toprak kap koyarak çatıdaki kiremitlerden sızan yağmur sularının etrafı ıslatmaması için çabalarken uyandığı ve küçük odanın her yerinde kap kacağın olduğu geceleri aktarıyor. Ahmed, ne zaman uyumaya çalışsa bazen de bunda başarılı olsa o kap kacağın içine düzenli olarak damlayan su damlalarının sesiyle uyandığını, kap dolduğunda her damlada suyun üzerine sıçradığını, bunun üzerine annesinin dolan kabı dökmek ve yerine boş kap koymak için odanın dışına çıktığını anlatıyor.

Yahya es-Sinvar: Bu kitap, her ne kadar olaylar gerçek olsa da ne benim ne de belli bir şahsın hikayesi. Her Filistinlinin şu ya da bu şekilde burada geçen olaylarla bir bağı vardır.

Bu bölüm sadece yazarın anlatımını değil, aynı zamanda ailenin yaşadığı yoksulluğu da yansıtıyor. Boğucu hale gelen nüfus yoğunluğu ve temel yaşam gereksinimlerinin bulunmadığı bir ortamda, organize edilmeden ve planlanmadan aceleyle inşa edilen mülteci kamplarının çoğunda durum böyleydi. Ahmed'in ailesi için de bir istisna yoktu. Aile hem içerideki hem de diasporadaki diğer Filistinlilerle aynı sefaleti paylaşıyordu.

Çekilen yoksulluk ve sefalet, özellikle ailenin yardım aldığı UNRWA'dan sık sık bahsedilmesinde daha da belirginleşiyor. Ahmed, ortadan kaybolan babasının yokluğundan sonraki tek sığınağı olan direniş saflarına genç yaşlarda katılmıştı. Daha sonra, metinde hangi şartlar altında olduğundan bahsedilmeden Ahmed’in babasının ve aynı şekilde amcasının Ürdün'de öldüğü haberi geliyor. Kendi çocuklarıyla birlikte kocasının kardeşinin çocukları olan Hasan ve İbrahim'e de bakan ve büyüten annesi de ölen Ahmed’in, çocukluk ve gençlik yıllarında kampta gittiği caminin hocası ise romanın baş kahramanına manevi babalık yapıyor.

Majalla

Ahmed'in ailesinin yaşadığı yoksunluğu gözler önüne seren en dokunaklı sahnelerden biri de tekstil tüccarı olan zengin amcasının evlerine yaptığı ziyarette kendisine ve kardeşlerine yeni kıyafetler getirdiği an. Ahmed, her zaman UNRWA'nın kendilerine verdiği kullanılmış kıyafetler giydikleri için yeni kıyafet kokusunu ilk kez o zaman duyduklarını anlatıyor.

Ahmed bu zor hayat şartları altında yaşadı. İsrail işgalinin verdiği ağırlık ise bu zorlukların katlanmasına yol açtı. Gazze, 2005 yılına kadar İsrail’in işgali altındaydı. İsrail’in işgali, Ahmed’in ailesi de dahil olmak üzere tüm Gazzelilerin acılarını daha da artırdı. Kitap, İsrail’in saldırıları, dikenli teller, kontrol noktaları, baskınlar, tutuklamalar, göz yaşartıcı gaz, açlık grevleri, yerleşim birimleri ve ortalık biraz sakinleştiğinde daha şiddetli ve vahşi bir şekilde yeniden başlayan Arap-İsrail çatışmasının bir yönünü özetleyen diğer terimlerle dolu. Gazze Şeridi, tıpkı şimdi olduğu gibi kısa bir ateşkesin ardından İsrail’in yıkıcı bombardımanlarına maruz kalıyor.

‘Dürüst’ bir kitap

Kitap dürüstçe kaleme alınmış olmasıyla dikkati çekiyor. Kitap, dini ve manevi yönü ağır, Peygamber Efendimizin hadislerinden ve Kur'an-ı Kerim'den yapılan alıntılarla dolu. Dolayısıyla kitabın satır aralarında romantik/komedi türündeki ‘Gaza Mon Amour’ (Gazze Aşkım) filmine benzer bir hikaye aramak saçmalık olur.

Kitaptaki bu ‘püritenlik’ tabiri caizse, küfür, müstehcen, aşk ve tutku hikayeleriyle ilgili her türlü ifadeden kaçınan ve hatta kızlar hakkında konuşurken bile ifadede son derece dikkatli olan yazarın inancını yansıtıyor. Öyle ki metinde bir kızın güzelliğinden bahsedilirken kullanılan en çapkınca ifade kızın aya benzemesi. Ahmed, kalbi ilk kez Gazze’deki İslam Üniversitesi'nde (Sinvar'ın okuduğu üniversite) kendisi gibi bir öğrenci olan güzel bir kız için attığında başka hiçbir aşkın rekabet edemeyeceği tek bir sevginin olduğu, onun da vatan aşkı olduğu vurgulanarak duygularını hızla dizginliyor.

Yahya es-Sinvar (AFP)
Yahya es-Sinvar (AFP)

Otuz bölümden oluşan kitap boyunca baş kahraman, eşinin yokluğunda büyük zorluklara katlanan ve çok acı çeken, sefil koşullar altında çocuklarına bakmak ve onlara makul bir hayat ve eğitimlerine devam etme olanağı sağlamak için mücadele eden annesinden büyük bir saygıyla bahsediyor. Üstelik Ahmed’in annesi sadece kendi çocuklarına bakmakla kalmamış, aynı şekilde kocasının erkek kardeşinin çocukları yani Ahmed'in kuzenleri olan Hasan ve İbrahim’e de aynı ilgiyi gösteriyor. Kitapta, mülteci kamplarının tanık olduğu fırtınalara, zorluklara ve hatta felaketlere tüm kırılganlığı ve şefkatiyle dayanabilen bu annenin üstlendiği role çokça takdir ve övgü ifadesi yer alıyor. Anneye ne kadar çok yer ayrıldıysa da baba, tıpkı ailenin günlük hayatında olduğu gibi kitapta da neredeyse hiç yer almıyor.

Yazarın yüksek bir güvenlik duygusuna sahip biri olduğu anlaşılıyor. Bu da Sinvar’ın başlarda Hamas saflarında Şin-Bet casuslarının ve ajanlarının en ünlü muhaliflerinden biri olarak ortaya çıkan biyografisiyle uyumlu

Güvenlik duygusu ve 7 Ekim

Yazarın güvenlik duygusu yüksek, son derece dikkatli ve temkinli bir zihniyete sahip biri olduğu anlaşılıyor. Bu da Sinvar’ın başlarda Hamas saflarında İsrail iç istihbarat servisi Şin Bet’in casuslarının ve ajanlarının en ünlü muhaliflerinden biri olarak ortaya çıkan biyografisiyle uyumlu. Sinvar, İbrani devleti için çalışan altı casusun öldürülmesindeki rolü nedeniyle hapse atılmıştı.

Kitabın birçok sayfasında Şin Bet ajanlarının ve casuslarının hikayelerine yer veriliyor. İsrail'in bu alandaki çabalarının nasıl engellenebileceği, şüphe uyandırmayacak yöntemlerle ajanların nasıl ortadan kaldırılacağı ve İsrail'in onları işe alma konusundaki karmaşık yöntemlerinden bahsediliyor. Bu anlatılanlar bize yönetmen Hany Abu-Assad’ın genç bir annenin İsrail ajanı olması için nasıl şantaja uğradığını gösteren ‘Hoda's Salon’ (Huda'nın Salonu) filmini hatırlatıyor.

Yahya es-Sinvar, Gazze, Nisan 2023 (Reuters)
Yahya es-Sinvar, Gazze, Nisan 2023 (Reuters)

Elbette kitapta görüldüğü üzere güvenlik ve istihbarat alanlarındaki bu geniş deneyimle 7 Ekim'deki büyük dikkat ve karmaşık bir güvenlik planlaması gerektiren olay ayrı düşünülemez. Becerisi ve kurnazlığıyla Sinvar’ın bu olayın arkasında olma ihtimali yüksek. İsrail'in analizleri de bu saldırıların, bir bakıma, gizli istihbarat çalışmalarındaki deneyim ve birikimin olduğu uzun bir geçmişin zirvesi olarak değerlendirilebileceğine işaret ediyor.

Siyasi düzeyde ise kitabın sayfalarını inceledikten sonra Ahmed'in Oslo Anlaşması'na şiddetle karşı çıktığını ve Fetih Hareketi’nin (El Fetih) esnek politikalarına inanmadığını, ancak bunu yaparken de El Fetih’i eleştirmediğini görüyoruz. Sinvar’ın çocukluğunda Fetih Hareketi lideri Yaser Arafat'ın şahsiyetine hayran olduğu da anlaşılıyor. Aynı zamanda iki devletli çözüme de inanmayan Sinvar’a göre Filistinliler Gazze Şeridi ve Batı Şeria'daki zayıf bir devlet karşılığında tarihi topraklarının yaklaşık dörtte üçünden nasıl vazgeçebilirler? Kitap Sinvar’ın Yahudilerle İsraillileri bir tuttuğunu da gösteriyor. Romanın kahramanı, Yahudilerle İsrailliler arasında herhangi bir ayrım gözetmeksizin nefretini dile getirmekten çekinmiyor. Kitapta işgal altındaki bir vatan olarak Filistin'den çok, dini kutsallara ve onların savunulması ve korunması gerektiğine sık sık vurgu yapılması dikkati çekiyor. Bu da Sinvar için dini söylemin milliyetçi söylemden önce geldiği anlamına geliyor.

Şarku’l Avsat tarafından Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir



Mısır’ın Sudan Savaşı’ndaki kırmızı çizgileri ne anlama geliyor?

Mısır Cumhurbaşkanı’nın Perşembe günü Kahire’de Abdulfettah el-Burhan ile görüşmesinden bir kare (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı’nın Perşembe günü Kahire’de Abdulfettah el-Burhan ile görüşmesinden bir kare (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
TT

Mısır’ın Sudan Savaşı’ndaki kırmızı çizgileri ne anlama geliyor?

Mısır Cumhurbaşkanı’nın Perşembe günü Kahire’de Abdulfettah el-Burhan ile görüşmesinden bir kare (Mısır Cumhurbaşkanlığı)
Mısır Cumhurbaşkanı’nın Perşembe günü Kahire’de Abdulfettah el-Burhan ile görüşmesinden bir kare (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Sudan Ordu Komutanı ve Egemenlik Konseyi Başkanı Abdulfettah el-Burhan’ın Kahire ziyaretinin ardından, Mısır Cumhurbaşkanlığı Sudan’daki savaşla ilgili üç maddelik bir açıklama yayımladı. Açıklamada, “kırmızı çizgiler” olarak tanımlanan ve aşılmasına izin verilmeyecek unsurlar duyuruldu. Mısır, bu maddelerin Sudan’ın güvenliğiyle doğrudan bağlantılı olan ulusal güvenliğini ilgilendirdiğini vurguladı. Metinde yer alan “ortak savunma anlaşmasının” etkinleştirilmesi vurgusu ise, Mısır’ın askeri, siyasi ve diplomatik ağırlığını Sudan ordusu lehine devreye sokabileceği mesajı olarak değerlendirildi.

Ortak savunma anlaşması

Mısır ile Sudan, Mart 2021’de sınır güvenliği, ortak tehditlere karşı mücadele ve eğitim alanlarını kapsayan bir askeri işbirliği anlaşması imzaladı. Bunun öncesinde, iki ülke 1976’da Cumhurbaşkanları Cafer Numeyri ile Enver Sedat döneminde ortak savunma anlaşmasına imza atmıştı. Anlaşmanın ilk iki maddesi, taraflardan herhangi birine yönelik saldırının diğerine yapılmış kabul edilmesini; saldırının engellenmesi için güç kullanımını ve savunma politikalarının eşgüdümünü öngörüyordu.

gt6y5
Eski Cumhurbaşkanı Cafer Numeyri 15 yıl Mısır’da görev yaptı (AFP)

Numeyri rejiminin 1985’te halk ayaklanmasıyla devrilmesinden sonra dönemin Sudan Başbakanı Sadık el-Mehdi, Kahire’ye anlaşmayı feshetme isteğini iletti. Ardından 1987’de “kardeşlik paktı” imzalandı. Bu metin, 1976 anlaşmasını açıkça feshetmese de süreç içinde askıya alındı ve uygulanmadı.

Bölgesel ve uluslararası mesaj

Sudanlı gazeteci ve El-Tayyar gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Osman Mirgani, Mısır’ın açıklamasını “bölgesel ve uluslararası mesaj” olarak yorumladı. Mirgani’ye göre, Hızlı Destek Kuvvetleri’nin (HDK) Darfur ve Kordofan’da genişlemesi, hem Sudan hem Mısır için ortak ulusal güvenlik tehdidi yaratıyor ve Sudan’ın bölünme riskini artırıyor.

Mısır’ın ilk kez bu kadar “sert ve doğrudan” bir dil kullanarak uluslararası hukuk çerçevesinde müdahale sinyali verdiğini belirten Mirgani, “Bu söylem, Kahire’nin Sudan’daki gelişmelerden duyduğu endişenin boyutunu yansıtıyor” dedi. Mirgani, açıklamada yer alan kırmızı çizgilerin Sudan dosyasındaki tüm aktörlere gönderilmiş bir uyarı olduğunu söyledi.

Kırmızı çizgiler

Mısır’ın açıkladığı ilk kırmızı çizgi, Sudan’ın toprak bütünlüğü ve ulusal birliğinin korunması oldu. Kahire, Sudan’ın herhangi bir bölgesinin ayrılmasını veya ülkede paralel yapılar oluşturulmasını kesin biçimde reddetti.

y67u
Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah el-Sisi ve Geçiş Dönemi Egemenlik Konseyi Başkanı Abdülfettah el-Burhan Perşembe günü Kahire'de bir araya geldi. (Mısır Cumhurbaşkanlığı)

Açıklamada, Sudan devlet kurumlarının korunması gerektiği vurgulandı. Mısır, uluslararası hukuka uygun tüm tedbirleri alma hakkına sahip olduğunu ve bunun içine iki ülke arasındaki ortak savunma anlaşmasının aktive edilmesinin de dahil bulunduğunu bildirdi.

Eski Sudan Dışişleri Bakanı Ali Yusuf ise Burhan’ın Kahire ziyaretinin, Suudi Arabistan temaslarının hemen ardından gelmesine dikkat çekti. Yusuf’a göre ziyaret, ABD, Suudi Arabistan, Mısır ve BAE’nin Sudan savaşını sonlandırmak için yürüttüğü dörtlü mekanizmanın parçası.

Yusuf’a göre, Burhan’ın Kahire temaslarında Sisi’ye Riyad görüşmelerinin detaylı bir değerlendirmesini aktarması, ziyaretin sembolik yönünün ötesinde stratejik bir nitelik taşıyor. Yusuf ayrıca, Mısır ile Sudan güvenlik mimarisinin tarihsel ve coğrafi nedenlerle birbirine sıkı biçimde bağlı olduğuna işaret etti.

Askeri müdahale seçeneği

Sudanlı askeri uzman Muatasım Abdulkadir, ortak savunma anlaşmasının aktive edilmesinin, Mısır’ın doğrudan ya da dolaylı askeri müdahalesini gündeme getirebileceğini söyledi. Bu kapsamda Mısır’ın mühimmat ve silah desteği ya da gerektiğinde sahada müdahalede bulunmasının mümkün olabileceğini kaydetti.

Abdulkadir’e göre Kahire’nin bu açıklaması Sudan için “önemli ve ileri düzeyde bir adım” niteliği taşıyor.

Hızlı Destek Kuvvetlerinden tepki

HDK lideri Muhammed Hamdan Dagalo (Hamideti) cephesine yakın isimlerden Başa Tubeyk, X platformundan yaptığı açıklamada Mısır’ın tutumunu “açık müdahale” ve “sömürgeci zihniyet” olarak niteledi. Tubeyk, savaşın başından bu yana Mısır’ın Sudan ordusuna destek verdiğini, çatışmaların ilk günlerinde Mısır askerlerinin Meravi Üssü’nde yakalandığını hatırlattı.

Kaynaklara göre, Hamideti, geçen yıl ekim ayında Mısır’ı HDK güçlerine yönelik hava saldırıları ve orduya İHA desteği sağlamakla itham etmişti. Bu iddialar, Haziran ayında da yeniden gündeme geldi.

Zaman daralıyor

Sudanlı diplomat Sadık el-Makali, Mısır’ın Suudi Arabistan ve uluslararası dörtlüyle birlikte hareket ettiğini, Washington’ın da bu süreci desteklediğini belirtti. Makali, ABD’nin şu aşamada diplomatik baskıyı tercih ettiğini, askeri seçeneğin ise masada tutulduğunu söyledi.

Makali, Sudan’daki insani felaketin ağırlaştığını, Burhan’ın artık “zaman kaybetme lüksü olmadığını” belirtti. Dışişleri Bakanı Bedr Abdülati’nin dörtlü girişime yoğun biçimde odaklandığını, Kahire’nin mevcut durumu ulusal güvenlik tehdidi olarak gördüğünü ifade etti.

Uzmanlar, Burhan’ın Riyad ve Kahire ziyaretlerinin, Sudan hükümetinin dörtlü girişime yaklaşımında dönüm noktası olabileceğini ve kısa vadede Sudan dosyasında önemli gelişmeler yaşanabileceğini değerlendiriyor.


Mısır–ABD arasında İsrail gaz anlaşmasına yönelik söylem farkı ne anlama geliyor?

2017’de New York’ta BM Genel Kurulu toplantıları sırasında yapılan Sisi–Netanyahu görüşmesinden bir kare
2017’de New York’ta BM Genel Kurulu toplantıları sırasında yapılan Sisi–Netanyahu görüşmesinden bir kare
TT

Mısır–ABD arasında İsrail gaz anlaşmasına yönelik söylem farkı ne anlama geliyor?

2017’de New York’ta BM Genel Kurulu toplantıları sırasında yapılan Sisi–Netanyahu görüşmesinden bir kare
2017’de New York’ta BM Genel Kurulu toplantıları sırasında yapılan Sisi–Netanyahu görüşmesinden bir kare

Mısır’ın, İsrail ile imzalanan büyük ölçekli gaz anlaşmasını “tamamen ticari” olarak nitelendirmesine karşın, ABD anlaşmayı “bölgesel barış sürecine hizmet eden siyasi boyutlar taşıyan” bir gelişme olarak görüyor. Uzmanlar, iki taraf arasındaki bu ton farkının, “her ülkenin anlaşmadan beklediği kazançları ve gelecekte görmek istediği sonuçları ortaya koyduğunu; söylemsel farklılığın gerçekte bir anlaşmazlık değil, nihai hedef olan barışı destekleyen mutabakat anlamına geldiğini” belirtiyor.

Mısır Devlet Enformasyon Kurumu Başkanı Diaa Raşvan, Perşembe akşamı yaptığı açıklamada, “İsrail ile yapılan gaz anlaşmasının tamamen ekonomik nitelikte olduğunu, zamanlaması ve içeriğinin siyasi dosyalarla bir ilgisinin bulunmadığını” söyledi. Raşvan, İsrail Gazze’den çekilmediği sürece bu anlaşmanın Mısır’ın siyasi duruşunu değiştirmeyeceğini vurguladı.

ABD Dışişleri Bakanlığı ise Perşembe günkü açıklamasında, İsrail hükümetinin Chevron şirketi aracılığıyla Mısır ile yapılan gaz anlaşmasına onay vermesini “Amerikan iş dünyası ve bölgesel iş birliği açısından önemli bir başarı” olarak değerlendirdi. Açıklamada, “İsrail–Mısır gaz anlaşmasının enerji güvenliğini güçlendirdiği gibi Gazze’de istikrarın sağlanması ve yeniden inşa çabalarına da destek sunduğu” ifade edildi.

Ahram Stratejik Araştırmalar Merkezi’nden siyaset analisti Amr Şubki, tarafların söz konusu anlaşmayı temelde ticari ve ekonomik bir ortaklık olarak değerlendirdiğini ifade etti. Şubki, “ABD bu anlaşmaya siyasi bir rol yüklüyor. Washington, mutabakatı, Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah Sisi ile İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu arasında görüşme zemini oluşturacak bir mekanizma şeklinde konumlandırıyor” diye konuştu. Analiste göre Mısır ise siyasi ilerlemenin ancak Filistin meselesine çözüm bulunması, Gazze’nin yeniden ayağa kaldırılması ve zorunlu göç ihtimalinin tamamen ortadan kalkmasıyla mümkün olacağı görüşünde.

Ahram Stratejik Araştırmalar Merkezi danışmanı Imad Gad, mutabakatın büyüklüğü ve zamanlamasının, onu ticari düzeyin ötesine taşıdığını ifade etti. Gad, “Bu hamle, iki ülke arasındaki ilişkilerde olumlu bir döneme girildiğine ve Sisi–Netanyahu görüşmesi için diplomatik hazırlık yapıldığına işaret ediyor. Görüşme gündeminin merkezinde Gazze, Filistin sorunu ve Mısır’ın ulusal güvenliği olacak” dedi.

Mısır ulusal güvenlik uzmanı Muhammed Abdülvahid ise iki ülke söylemine dair farklılığın bir anlaşmazlık değil, “çıkar temelli bir uyumun göstergesi” olduğunu söyledi. Abdülvahid’e göre, “Kahire’nin anlaşmayı ekonomik çerçevede sunması iç kamuoyuna yönelik bir mesaj niteliğinde; Mısır’ın Filistin dosyasında bağımsız karar aldığı ve anlaşmaların bu tutumu etkilemeyeceği mesajı veriliyor.” Abdülvahid, Amerikan söyleminin ise “ABD’nin Orta Doğu’da tansiyonu düşürme ve İran’a karşı bölgesel ortaklıkları güçlendirme hedefinin” parçası olduğunu ifade etti.

Raşvan’ın açıklamaları ayrıca, bir hafta önce Mısırlı yetkililerin Şarku’l Avsat’a yaptığı, “Gaz anlaşmasının Mısır’ın, ABD aracılığında planlanan Sisi–Netanyahu görüşmesine dair değerlendirmesini etkilemeyeceği” yönündeki açıklamalarla örtüşüyor. Mısır’ın şartlarının, “Şarm eş-Şeyh anlaşmasının tüm maddelerinin uygulanması, Gazze’den tam çekilme ve Filistinlilerin zorunlu göç planlarının tamamen durdurulması” olduğu vurgulanmıştı.

İsrail Başbakanı Netanyahu, Çarşamba günü Mısır’a büyük ölçekli gaz satışına onay verdiğini duyurdu. İsrailli “NewMed Energy” şirketi, anlaşma değerinin 35 milyar dolar olduğunu açıkladı.

Görsel kaldırıldı.
Mısır Genelkurmay Başkanı’nın geçen yıl sonunda İsrail sınırına yakın bölgedeki ziyaretinden bir kare

Washington merkezli Hudson Enstitüsü araştırmacısı Richard Weitz, “Mısır’ın, Gazze konusunda kendi taleplerinde ısrarcı olduğunu göstermek amacıyla anlaşmanın siyasi etkilerini küçümsediğini; ABD’nin ise anlaşmanın siyasi yansımalarını büyüterek barış sürecine ivme kazandırmaya çalıştığını” söyledi.

New York’ta yaşayan ABD uzmanı Muhammed Sattouhi ise “her tarafın meseleyi kendi bakış açısıyla okuduğunu” belirterek, “Ekonomik, siyasi, psikolojik ve toplumsal faktörlerin iç içe geçtiği güncel tablo nedeniyle, böyle bir anlaşmanın 7 Ekim 2023 öncesi dönemde aynı etkide olmayacağını” ifade etti.

Sattouhi, Trump yönetiminin Ortadoğu anlaşmazlıklarının çözümünü giderek daha zor gördüğünü, bu nedenle “İsrail’in kabul etmeyeceği tavizler gerektiren bir barış sürecine enerji harcamak istemediğini” söyledi. Uzman, Trump yönetiminin, “bölgede ekonomik ve ticari çıkar ağları oluşturarak savaşların önünü kesme yaklaşımını benimsediğini” belirtti; ancak bu teorinin, “tarihi ve siyasi gerçekliklerin ağırlığını hesaba katmadığını” vurguladı.

Axios’un aktardığı bilgilere göre, Washington yönetimi Sisi ile Netanyahu’yu bir araya getirecek bir zirve için ara buluculuk yürütüyor.

İsrail basınında son günlerde yer alan haberlerde, Mısır’ın ABD planına yeşil ışık yakabilmesi için “Gazze’den tam çekilme, Şarm eş-Şeyh anlaşmasının uygulanması ve Filistinlilerin yerinden edilme ihtimalinin kesin biçimde sonlandırılması” şartını öne sürdüğü bildirildi.


Sudan’da 19 Aralık devriminin yıldönümü, çatışmaları durdurun çağrısıyla anıldı

Aralık 2019’da, Atbara kentinden gelen kalabalıklar, başkent Hartum’daki mevkidaşlarıyla birlikte devrim yıl dönümünü kutluyor (AFP)
Aralık 2019’da, Atbara kentinden gelen kalabalıklar, başkent Hartum’daki mevkidaşlarıyla birlikte devrim yıl dönümünü kutluyor (AFP)
TT

Sudan’da 19 Aralık devriminin yıldönümü, çatışmaları durdurun çağrısıyla anıldı

Aralık 2019’da, Atbara kentinden gelen kalabalıklar, başkent Hartum’daki mevkidaşlarıyla birlikte devrim yıl dönümünü kutluyor (AFP)
Aralık 2019’da, Atbara kentinden gelen kalabalıklar, başkent Hartum’daki mevkidaşlarıyla birlikte devrim yıl dönümünü kutluyor (AFP)

Sudanlı siviller, Beşir iktidarını deviren Aralık Devrimi’nin yıldönümünü ülkenin çok sayıda kentinde düzenledikleri protesto eylemleriyle andı. Sosyal medya üzerinden yapılan kampanyalarla desteklenen bu etkinliklerde, savaşın durması ve sivil yönetime dönüş çağrısı öne çıktı.

Bu gelişmeler yaşanırken, Hızlı Destek Kuvvetleri (HDK) Güney Kordofan Eyaleti’nin başkenti Kadugli yakınlarındaki “Brno” kasabasının tamamında kontrol sağladığını duyurdu. HDK, kasabada geçtiğimiz ay yeniden hâkimiyeti ele alan orduya karşı bölgedeki varlığını güçlendirdiğini bildirdi.

HDK tarafından yapılan açıklamada, güçlerin sert çatışmaların ardından Güney Kordofan’ın kuzeydoğu kırsalında yer alan Brno’da “önemli saha kazanımları” elde ettiği belirtildi. Ordu birliklerinin ağır topçu ve zırhlı araçlarla bölgedeki HDK mevzilerine saldırdığı ileri sürülen açıklamada, çatışmaların sonunda HDK’nın kasabaya tamamen hâkim olduğu ve çevre hattında konuşlandığı kaydedildi.

Brno, Güney Kordofan eyaletinde yer alan ve başkent Kadugli’ye yaklaşık 30 kilometre uzaklıkta bulunan önemli bir tarım bölgesi olarak biliniyor. Ordu, kasabayı 17 Kasım’daki şiddetli çatışmaların ardından HDK ve müttefiki Sudan Halk Kurtuluş Hareketi–Kuzey’den geri almıştı.

Kordofan’da kuşatma genişliyor

HDK ve müttefiki Abdulaziz el-Hilu’ya bağlı Sudan Halk Kurtuluş Hareketi, Güney Kordofan’ın Kadugli ve Delenc dahil birçok stratejik kentini kuşatma altında tutuyor. Hareket, Kadugli’nin güneydoğusundaki Kauda bölgesini de kontrol ediyor.

Orduya bağlı 22’nci Tümen’in Batı Kordofan’daki Abnusa’da ele geçirilmesinin ardından HDK, Güney Kordofan üzerindeki baskıyı arttırdı ve eyaletin ana kentlerini ağır topçu ve SİHA saldırılarıyla hedef almaya başladı. Kadugli ve Delenc bu saldırıların merkezinde bulunuyor. Ordu da HDK mevzilerine topçu atışları ve insansız hava araçlarıyla karşılık veriyor.

Bu hafta boyunca HDK, Kuzey ve Güney Kordofan eyaletlerindeki birçok kente intihar tipi ve saldırı amaçlı SİHA operasyonları düzenledi. Saldırılarda onlarca kişi hayatını kaybetti; ölenler arasında BM barış gücü misyonu UNISFA’dan altı asker de bulunuyor. HDK’ya bağlı SİHA’lar perşembe günü ülkenin kuzeyindeki Atbara kentini de vurdu; en az beş kişi yaşamını yitirdi. Şehrin elektrik santralinin hedef alınması, bazı eyaletlerde elektrik kesintilerine yol açtı.

19 Aralık anmaları ve protestolar

Savaştan kaynaklanan baskı ortamına rağmen aktivistler, Aralık Devrimi’nin beşinci yıldönümünü anmak için protesto çağrıları yaptı. Sosyal medya platformlarında “çevrim içi gösteriler” düzenlendi, sivil yönetime dönüş talebi yeniden gündeme taşındı.

sxdfrgt
19 Aralık Devrimi’nin yıl dönümünü kutlamak için Facebook’ta yayımlanan bir afiş

Başkent Hartum’un ikiz şehri Omdurman’da yüzlerce genç, devrimin sloganlarını atarak meydanlarda toplandı. Polis, göstericileri göz yaşartıcı gazla dağıttı. “Özgürlük, Barış ve Adalet” ile “Ordu kışlaya, Cancavid dağıtılsın” sloganları öne çıktı.

Tanık ifadelerine göre, polis bazı alanlarda cop kullanarak göstericileri dağıttı ve Şambat Köprüsü yakınlarında da kovalamaca yaşandı.

Port Sudan’da da benzer protestolar düzenlendi. Protestolarda savaşın sona ermesi talep edildi. Gedaref Eyaleti’nde ise çok sayıda gösterici gözaltına alındı.

Çevrim içi platformlarda Aralık Devrimi’nin kazanımlarının savaşla hedef alındığı vurgulandı ve sivil yönetime dönüş çağrıları yinelendi. Aktivistler, protestoları “baskı, korkutma ve işbirliği suçlamalarına karşı bir meydan okuma” olarak niteledi.

Sudan’da 19 Aralık, 2018’de Atbara’da ekmek fiyatlarına karşı başlayan ve tüm ülkeye yayılan protestoların yıl dönümü olarak biliniyor. Bu gösteriler, Nisan 2019’da Ömer el-Beşir yönetiminin devrilmesine yol açmıştı. 25 Ekim 2021 darbesinin ardından ise bu tarih, sivil yönetim ve demokratik geçiş taleplerinin simgesi hâline geldi.