İran- Irak sınırındaki Kolbar koşulları

Al-Majalla’nın bölgede gerçekleştirdiği araştırmaya göre nakliyeciler, Tahran’da Kürt yetkililer tarafından rehin tutuluyor.

İran’ın Hevraman Dağları, Kürt topluluklara ev sahipliği yapıyor.
İran’ın Hevraman Dağları, Kürt topluluklara ev sahipliği yapıyor.
TT

İran- Irak sınırındaki Kolbar koşulları

İran’ın Hevraman Dağları, Kürt topluluklara ev sahipliği yapıyor.
İran’ın Hevraman Dağları, Kürt topluluklara ev sahipliği yapıyor.

Rüstem Mahmud

İranlı yetkililer, Kürtlere karşı elde ettikleri zaferi kutlarken, Irak hükümetine de on binlerce İranlı Kürt mültecinin iki ülke arasındaki sınır bölgelerinden uzaklaştırılmasını, siyasi partilerinin kapatılmasını ve silahların onlardan çekilmesini içeren bir güvenlik anlaşması dayatıyor. Bu noktada İranlı insan hakları örgütü HRI, iki ülke arasındaki sınırın her iki tarafında ‘Kolbar’ olarak bilinen mal taşıyan nakliyeciler arasında ölümlerin, Fars yılının ilk yarısında (21 Mart- 21 Eylül) İran sınırında güvenlik güçlerinin ateş açması sonucu 85’e ulaştığını açıkladı.

Bölgede onlarca yıldır sık ​​sık ve neredeyse her gün ölünler meydana geliyor. Mağdurların sayısı binlerle ifade ediliyor. Resmi olmayan istatistiklere göre 60 binden fazla nüfusu olduğu tahmin edilen ve yerel Kürtçede ‘mal taşıyıcıları’ anlamına gelen Kolbar sırtlarında mal taşıma, Irak içinden nakletme ve iki ülke arasındaki engebeli dağ geçitlerinden İran’ın içlerine kadar 30 kilometreden fazla bir mesafeyi yükleriyle yürüme konusunda yetenekli.

“İnsan hakları örgütleri, Kolbar kurbanlarının sayısının yükselmesini, Kürt bölgelerindeki protestoların artmasına bağlıyor.”

Şarku’l Avsat’ın Al-Majalla’dan aktardığına göre tüm İranlı Kürt partileri, insan hakları örgütleri ve sivil aktivistler, genel olarak İranlılar ve özel olarak Kürtler, bu sınıf işçilere karşı her gün yaşananlardan İranlı yetkilileri sorumlu tutuyor. Sınır kontrol noktalarındaki ordu mensuplarının ve güvenlik güçlerinin Kolbar mensuplarına yönelik davranışları, herhangi bir sorumluluk düzeyiyle nitelendirilmiyor. Kolbar üzerine doğrudan ateş açılırken, İran güçleri de herhangi bir sesli uyarı veya ateş açılma ihtimaline dair önceden uyarı olmaksızın, öldürmek kastıyla ateş ediyor.

Söz konusu taraflar ayrıca İranlı yetkilileri, İran’daki Kürt topluluklarını sindirmek amacıyla Kolbar işçilerine yönelik suikastlar düzenlemekle suçluyor. İnsan hakları örgütleri de Kolbar kurbanlarının sayılarının artmasının, İran’ın Kürt bölgelerinde iktidardaki rejime karşı protesto ve gösteri biçimlerinin artmasıyla ilişkilendiriyor. Kolbar’ın başına gelenler, yalnızca sınırları denetleme yetkisine sahip askeri oluşumların yürüttüğü normal işlevsel güvenlik davranışı değil. Al-Majalla’nın görüştüğü İranlı bir Kürt insan hakları aktivisti, Kolbar’ın ‘İranlı yetkililerin elindeki Kürt rehineler’ niteliğinde olduğunu söyledi.

Fotoğraf Altı: İran’daki Kürt Hevraman Vadisi. (Open Source)
İran’daki Kürt Hevraman Vadisi. (Open Source)

Al-Majalla’nın Kolbar mensuplarıyla görüşmek üzere Irak ve İran arasındaki sınır bölgelerine yaptığı gezi sırasında yerel Kürt/ İranlı medya kuruluşları ve İran’ın Kürt kenti Sakkız’daki kamuya açık sosyal medya sayfaları, Hamid Farajpour adında otuzlu yaşlarının sonlarında bir adamın resmini yayınladı. Farajpour, iki gün önce, Irak’ın Kürdistan bölgesindeki Seyyid Sadık kasabasının karşısında yer alan İran topraklarındaki Hangeh Bezal bölgesinde İran sınır muhafızlarının kendisine doğrudan ateş açması sonucu saldırıya uğradığını belirtti. Farajpour, kendisiyle birlikte aynı gruptan üç kişinin daha yaralandığını, birinin durumunun ise halen kritik olduğunu aktardı.

“Kolbar üyeleri, sıklıkla trajik bir kaderle karşı karşıya. Son birkaç yıl içinde yüzde 8’i öldürüldü veya yaralandı.”

Al-Majalla, Pour ailesinin üyeleriyle defalarca iletişim kurmaya çalıştı ancak İranlı yetkililerin gelecekte kendilerine karşı yapabilecekleri korkusuyla açıklama yapmayı veya herhangi bir yabancı medyayla görüşmeyi reddettiler. Nihayetinde dergi, Farajpour’un grubundan bir üyeyle iletişim kurabildi. Adının açıklanmaması kaydıyla kaynak, çoğunlukla kadın kozmetik ürünleri olmak üzere sıradan eşyalar taşıdıklarını ve bir dağ tepesinden indikleri söyledi. Kaynak, sınır muhafızları tarafından kurşun yağmuruna tutulduklarında, yaralıların olayın üzerinden iki saatten fazla zaman geçse de yakındaki Banah kasabasına nakledilmediğini vurguladı.

Al-Majalla’nın edindiği bilgilere göre orta düzeyde eğitime sahip, üç çocuk babası olan Farajpour, yakınlardaki Sakkız ve Kermanşah şehirlerinde iş veya idari pozisyon bulamayınca sadece birkaç yıldır Kolbar olarak çalışıyor. Ancak kuraklık ve yerel yetkililerin tarım ekonomisine ilgisinin azalması nedeniyle köyü Dur Ziyarat’ta tarımsal ithalat azaldı. Bu nedenle köyünden onlarca kişi gibi o da Kolbar mesleğine başvurdu.

Fotoğraf Altı: İran’da Kürtlerin düzenlediği müzik festivali. (Open Source)
İran’da Kürtlerin düzenlediği müzik festivali. (Open Source)

Al-Majalla’nın sınırın Irak Kürdistanı bölgesinde bir araya geldiği Kolbar işçileri grubunun kaderi genellikle aynı. Açık bir çoğunluğu, makul bir eğitim düzeyine sahip ve önemli bir kısmı, orta düzey mesleki enstitüleri ve hatta üniversite bölümlerini tamamlamış durumda. Hepsi batı İran’daki kırsal Kürt ortamından geliyor ya da o dönemde İran rejimi ile İranlı Kürt partileri arasında savaşın çıktığı 1980'lerin başından bu yana büyük şehirlere doğru yerlerinden edilmiş ailelerin soyundan geliyor. Büyük yüzdeleri, İran’daki Kürt bireyleri ve bölgelerini etkileyen ekonomik ve siyasi ayrımcılık politikaları nedeniyle devlette veya özel sektörde iş bulmakta başarısız oldu. Bu, bir anlamda yaşanan ekonomik yeniden yapılanma aşamasından sonra ülkede üretimin ve tarımdan elde edilen ekonomik getirilerin bozulması sonucu, özellikle de İran’a ekonomik yaptırımların uygulanmasının ardından onların, sosyal konumları ve ekonomik düzeyleri zarar gören bireyler oldukları anlamına geliyor. Kolbar üyeleri, sıklıkla trajik bir kaderle karşı karşıya. Son birkaç yılda bunların yüzde 8’i öldürüldü veya yaralandı.

Genç Rafand, on binlerce İranlı Kürt gencinin Kolbar mesleğini tercih etmesinin nedenlerini tek bir cümlede özetliyor:

“Başka bir iş, yani herhangi bir iş olsaydı Kolbar olmazdık.”

Rafand, birkaç hafta önce meslektaşlarından biri olan Arslan Resuli’yi kuzeydeki sıradağlarda mal taşırken kaybetmişti.

“Kolbar, genellikle sınırın her iki tarafında taşıdıkları malları ve hatta gerçek sahiplerini bile bilmez, ancak müşterilerinin çoğunluğu yeni zenginlerdir.”

Rafand, Al-Majalla’ya yaptığı açıklamada Kolbar mensuplarının durumunu şu ifadelerle anlattı:

 “İşe gitmek için evden çıktığımızda genellikle ailelerimizle vedalaşırız. O bölgelerden ayrılırken de birbirimize veda etmeye başlarız. Bütün bunlar, en zorlu geçitlerden geçerek, 40 kilogramdan az olmayan ağırlıkları taşıyarak, kendimizin ve taşıdığımız eşyaların güvenliğinin sorumluluğunu üstlenerek, bazen 30 kilometreyi aşan bir mesafe kat ettiğimiz gidiş-dönüş başına günlük 20-30 dolar arasında değişen bir ücret alabilmek için. Uçurumlarla ve en yeni tür gözetleme cihazları ve keskin nişancı araçlarıyla donatılan ve elbette bireylere karşı kontroller veya yargılamalar olmadan, uygun gördükleri şeyi yapmaya yetkili yüzlerce güvenlik gözlem noktasıyla mücadele ediyoruz.”

Kolbarlar, genellikle sınırın her iki tarafında taşıdıkları malların ne olduğunu ve hatta gerçek sahiplerini dahi bilmiyor. Ancak müşterilerinin çoğunluğu yeni zenginler. Kolbarların sayıları 20-40 kişi arasında değişiyor ve genellikle kendilerinden gün batımından önce İran sınırındaki bir noktada toplanmaları isteniyor. Daha sonra sınırın diğer tarafındaki bir noktaya gitmeleri isteniyor ve onlara bir şifre ve aynı noktaya eşya taşıyacak kişinin adı veriliyor.

Fotoğraf Altı: İran’daki Hevraman Vadisi. (Open Source)
İran’daki Hevraman Vadisi. (Open Source)

Ancak hem Kolbarların hem de yerel sakinlerin aktardığı bilgilere göre söz konusu mal taşıma ağları, İran’daki etkili isimlerin yararına çalışıyor, en üst düzeyde siyasi ve güvenlik kapsamına sahip ve merkezin çeşitli bölümleriyle karmaşık ortaklıklar kuruyor. Malların yıllık değerinin yüz milyonlarca dolar olduğu tahmin ediliyor ve bunlar, İranlı yetkililerin resmi olarak ithalatını yasakladığı veya gerçek değerlerine göre yüksek vergiler uyguladığı çeşitli malzemeleri içeriyor. Söz konusu ürünler arasında kadın kozmetik ürünleri, cep telefonları, alkollü içecekler, bazı kumaş türleri ve bazen de özel tıbbi ilaçlar veya uluslararası markaların ayakkabı ve kıyafetleri yer alıyor.

Bu malzemeler için İran’da özel bir pazar var. Müşterilerinin çoğunluğu, İran’daki yeni zenginler sınıfına mensup. Sınırdan taşınan malzemelerin piyasa değeri, İran’daki orta sınıf vatandaşların ortalama gelirinin çok üzerinde.

Kolbar üyeleri ile güçlü sınıf üyeleri arasındaki bu ilişkiler çemberi, İran’daki kamusal yaşamın birçok iç yüzünü ve gerçeklerini açığa çıkarıyor. Kolbarlar, devletin ve iktidar otoritesinin, bu gençlere en alt düzeylerde bile ‘güvenli ve insana yakışır bir yaşam’ koşulları sağlamayarak, yerel topluluklara yönelik pek çok ekonomik işlevini ve yasal rolünü terk etmesinin kurbanı. Bu nedenle aslında bir toplu intihar çetesinin nişanı olan Kolbar çalışma ağlarına dahil ediliyorlar ve güçlü sınıfın etkili mensuplarının çıkarlarına hizmet ediyorlar.

“Kürt/İranlı yönetmen Behmen Kubadi, ünlü filmi Sarhoş Atlar Zamanı’nda Kolbar mensuplarının durumunu aktardı.”

Ancak en şaşırtıcı olanı, İranlı yetkililerin bu konuyu ele alırken ortaya koydukları akılsızlık. Uzun yıllar boyunca Kolbarlar, iktidar tarafından rutin bir uygulamayla katledildi. İnsan hakları örgütleri tarafından ‘Kolbar meselesine herhangi bir şekilde çözüm bulunması’ yönünde yayınlanan yüzlerce rapora ve siyasi ve sendikal çağrılara rağmen İranlı yetkililer, neredeyse her gün gerçekleşen cinayetlere ilişkin hiçbir şey yapmadı. Güvenilir istatistikler, geçtiğimiz yıldaki mağdur sayısının 154’ü aştığını söylüyor. Bunların yanı sıra 1980’lerden bu yana sınırın her iki tarafından yüksekten düşme, donma, bazı dağ hayvanlarının saldırıları veya askeri mayınlar dolayısıyla onlarca kişi ölüyor.

Fotoğraf Altı: 5 Ekim 2022’de Irak Kürdistanı’ndaki Süleymaniye’nin merkezindeki İranlı işçiler. (AFP)
5 Ekim 2022’de Irak Kürdistanı’ndaki Süleymaniye’nin merkezindeki İranlı işçiler. (AFP)

Kürt sivil aktivistler ve aydınlar, İranlı yetkililere hitaben ardı ardına Kolbar üyelerini hedef almayı bırakma çağrısı yapıyor. Kolbar mensupları, İranlı yetkililerin sınıflandırmasına göre kanun dışı kaçakçılık ağlarının en zayıf ve en kırılgan halkasını oluşturuyor. Yetkililere ‘bu şebekelerin liderlerini ve onların büyük tüccarlarını hedef alma’ çağrısı yapan aktivistler ayrıca, sınır ötesi kaçakçılık faaliyetlerini durdurma konusunda ciddilerse onlara, ülkenin çeşitli bölgelerinde iş imkanları sağlama ve dengeli kalkınmanın sağlanması açısından üzerlerine düşen sorumluluğu üstlenme çağrısında bulundu.

Kürt/İranlı uluslararası yönetmen Behmen Kubadi, Cannes Film Festivali’nde Altın Kamera ödülünü kazanan ünlü filmi Sarhoş Atlar Zamanı’nda Kolbar mensuplarının durumunu aktardı. Ancak Kürtler dışındaki İran kamuoyunu Kolbar meselesini ulusal bir mesele olarak görmeye zorlamıyor.

İran Parlamentosu’nun Kirmanşah, İlam, Kürdistan ve Batı Azerbaycan vilayetlerinden Kürt kökenli bazı temsilcileri, geçtiğimiz yıllarda İranlı yetkilileri Kolbar üyelerine yönelik davranışlarından dolayı eleştirmişti. Ancak üzerlerine uygulanan güvenlik ve siyasi baskılar, onları bu eleştirileri tekrarlamaktan kaçınmaya itti. Kürt temsilciler, gerçekleştirilen birçok hedef alma operasyonuyla ilgili soruşturma yapılmasını talep etti. Ayrıca İranlı yetkililere, Kolbar üyelerinin haklarını koruyabilecek ve onlara insanca bir yaşam sağlayabilecek sendikalar ve dernekler kurmalarına izin verilmesi çağrısında bulundu. Ancak bunların hiçbiri gerçekleşmedi.

*Bu haber Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al-Majalla dergisinden çevrildi.



Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
TT

Hamas'ın Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına ilişkin şartları ilerleme şansını zayıflatıyor mu?

Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)
Gazze Şeridi'nin güneyindeki Han Yunus'ta devam eden enkaz kaldırma çalışmalarından (AFP)

Gazze Şeridi’nde şu anda tıkanma yaşayan ateşkes anlaşması, Hamas’ın ikinci aşamada öngörülen idari ve güvenlik düzenlemelerine ilişkin çekinceleri ve kamuoyuna yansıyan talepleriyle yeniden gündeme düştü. Bu gelişme, ABD’den ikinci aşamaya geçiş konusunda ‘perde arkasında’ yürütülen çabalara dair açıklamaların yapıldığı bir döneme denk geldi.

Hamas’ın dün açıkladığı ve silahsızlanma, barış konseyi, istikrar güçleri ile Gazze Şeridi’nin yönetimi için bir komite oluşturulmasına ilişkin dört ana başlığı içeren bu çerçeveye dair değerlendirmelerde görüş ayrılığı yaşanıyor. Şarku’l Avsat’a konuşan bazı uzmanlar, söz konusu taleplerin ikinci aşamaya geçişi zorlaştıran krizleri ortaya koyduğunu ve hareketin üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik manevralar olduğunu savunurken, diğerleri ise İsrail kaynaklı engellere rağmen Hamas’ın anlaşmayı uygulama konusunda ciddiyetini yansıttığı görüşünü dile getiriyor.

ABD Başkanı Donald Trump tarafından önerilen ve geçtiğimiz ekim ayında Gazze’de ateşkes sağlanmasına temel oluşturan barış planı, başkanlığını Trump’ın üstleneceği bir barış konseyi kurulmasını, bu konseyin Filistinli teknokratlardan oluşan bir komiteyi denetlemesini, Hamas’ın silahsızlandırılmasını, savaş sonrası Gazze yönetiminde rol almamasını ve istikrar güçlerinin konuşlandırılmasını öngörüyor.

Hamas’ın Gazze’deki lideri Halil el-Hayye, hareketin kuruluşunun 38. yıl dönümünde yaptığı açıklamada, silahın işgal altındaki halklar için uluslararası hukukla güvence altına alınmış bir hak olduğunu belirterek, bu hakkın korunmasını ve bağımsız bir Filistin devletinin kurulmasını güvence altına alan her türlü önerinin incelenmesine açık olduklarını ifade etti.

El-Hayye, Trump planında yer alan ve ABD Başkanı’nın liderliğinde kurulması öngörülen barış konseyinin görevinin, ateşkes anlaşmasının uygulanmasını gözetmek, finansmanı sağlamak ve Gazze Şeridi’nin yeniden imarını denetlemek olduğunu vurguladı. Filistinliler üzerinde ‘her türlü vesayet ve manda uygulamasını’ ise reddettiklerini söyledi.

Gazze Şeridi’nin yönetimi için Filistinli bağımsız isimlerden oluşan bir teknokratlar komitesinin derhal kurulması çağrısında bulunan el-Hayye, Hamas’ın tüm alanlardaki yetkileri bu komiteye devretmeye ve görevlerini kolaylaştırmaya hazır olduğunu kaydetti. Kurulması planlanan uluslararası gücün görevinin ise Gazze sınırlarında ateşkesi korumak olması gerektiğini vurguladı.

El-Hayye ayrıca, arabuluculara ve özellikle ‘temel garantör’ olarak nitelendirdiği ABD yönetimi ile Başkan Trump’a, İsrail’i anlaşmaya saygı göstermeye ve uygulamaya zorlamak için çalışmaları, anlaşmanın çöküşe sürüklenmesine izin vermemeleri çağrısında bulundu.

asdfr
Başlarında yük taşıyan kadınlar, Gazze Şeridi'nin güneyinde yerinden edilmiş Filistinlilere barınak sağlamak için temizlenmiş araziye kurulan çadırların önünden geçiyor. (AFP)

Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Yüksek Komiseri Volker Türk geçen hafta yaptığı açıklamada, ateşkesin ilan edilmesinden bu yana Gazze’de sarı hattın gerisinde kalan bölgede 350’den fazla İsrail saldırısının belgelendiğini ve en az 121 Filistinlinin hayatını kaybettiğini söyledi. Öte yandan Hamas liderlerinden Raid Saad, cumartesi günü İsrail’in Gazze’de aracını hedef alan saldırısında öldürüldü.

İsrailli yetkililer, ABD yönetiminin Gazze’de savaşı sona erdirmeyi amaçlayan planın ikinci aşamasını şekillendirmek üzere çalışmalar yürüttüğünü ve çok uluslu uluslararası gücün gelecek aydan itibaren bölgede göreve başlamasının planlandığını belirtti. İsrail Yayın Kurumu’na göre, ABD’li yetkililer bu bilgileri son günlerde yapılan görüşmelerde İsrailli muhataplarına iletti.

İsrail Kanal 14 televizyonu, kasım ayının sonlarında yaptığı bir haberde, ABD’nin uluslararası istikrar gücünün Gazze’de konuşlandırılması için tarih olarak ocak ayının ortasını belirlediğini, nisan ayı sonunu ise bölgedeki silahsızlanma sürecinin tamamlanması için nihai takvim olarak öngördüğünü aktarmıştı. Kanal, bu hedeflerin gerçeklikten kopuk bir beklenti olduğunu ve sürecin yeniden ertelenebileceğini kaydetmişti.

El-Ehram Stratejik Araştırmalar Merkezi’nde İsrail meseleleri uzmanı olan Mısırlı analist Dr. Said Ukkaşe, Hamas’ın ortaya koyduğu çerçevenin ikinci aşamada ilerleme ihtimalinin zayıf olduğunu gösterdiğini ve bunun daha fazla İsrail saldırısını tetikleyebileceğini savundu. Ukkaşe, bu tutumun, tehlikeli koşullar altında ilerleyen ikinci aşama yükümlülükleri öncesinde Hamas üzerindeki baskıyı azaltmaya yönelik ‘manevralar’ olduğunu ifade etti.

Hamas dosyasına odaklanan Filistinli siyaset analisti İbrahim el-Medhun ise İsrail’in anlaşmayı sabote etmeye yönelik tekrarlanan engellerine rağmen ikinci aşamaya geçilmesi ve uygulanmasının kaçınılmaz olduğunu dile getirdi. Silah meselesine ilişkin olarak Hamas’ın, Filistin iç kamuoyunda derinlemesine bir diyalog yürüttüğünü, Kahire’deki arabulucularla da şeffaf ve açık görüşmeler yaptığını belirten el-Medhun, tüm taraflarca kabul edilebilecek bir vizyonun şekillenebileceğini ve hareketin barış güçlerinin varlığına açık olduğunu söyledi.

Hamas’ın ortaya koyduğu bu çerçeveye arabulucuların henüz yorum yapmadığı bir ortamda, Mısır Dışişleri Bakanlığı dün yaptığı açıklamada, Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati’nin, İngiliz mevkidaşı Yvette Cooper ile gerçekleştirdiği telefon görüşmesinde Gazze’de geçici bir uluslararası istikrar gücünün konuşlandırılmasının önemini vurguladığını bildirdi. Abdulati, ateşkesin sürdürülebilirliğinin sağlanması ve Trump planının ikinci aşamasına ilişkin yükümlülüklerin uygulanmasının önemine dikkat çekti.

Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) düzenlenen Sir Bani Yas Forumu’na katılımı sırasında konuşan Mısır Dışişleri Bakanı Bedr Abdulati, Gazze anlaşmasının ikinci aşamasına geçilmesinin gerekliliğini ve uluslararası istikrar gücünün oluşturulmasının önemini yineledi.

Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt, cuma günü gazetecilere Gazze anlaşmasındaki gelişmelere ilişkin yaptığı açıklamada, “Barış anlaşmasının ikinci aşamasına yönelik olarak şu anda perde arkasında çok sayıda sessiz planlama yürütülüyor… Kalıcı ve sürdürülebilir bir barış sağlamak istiyoruz” ifadelerini kullandı.

ABD’nin Wall Street Journal gazetesi, cumartesi günü yetkililere dayandırdığı haberinde, Trump yönetiminin Gazze Şeridi’nde istikrarı sağlamak amacıyla bir ABD’li generalin komutasında 10 bin askerden oluşan çok uluslu bir güç oluşturmayı hedeflediğini aktardı. Haberde, bazı ülkelerin, gücün görev kapsamının Hamas’ın silahsızlandırılmasını da içerebileceğine yönelik çekinceleri nedeniyle henüz asker göndermediği belirtildi.

Gazete ayrıca ABD Dışişleri Bakanlığı’nın, Gazze’de konuşlandırılması planlanan bu güç için yaklaşık 70 ülkeden askerî veya mali katkı talebinde bulunduğunu, ancak yalnızca 19 ülkenin asker göndermeye ya da ekipman ve lojistik destek gibi farklı şekillerde katkı sunmaya istekli olduğunu yazdı.

Ukkaşe, Trump’ın 29 Aralık’ta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile yapacağı görüşmede ikinci aşamanın başlatılması için baskı kuracağını öngörerek, İsrail’in bu aşamaya girmeyi kabul edeceğini ancak çekilmelerin uygulanmasına ilişkin müzakerelerin süresiz biçimde uzayabileceğini söyledi.

El-Medhun ise Kahire’nin İsrail kaynaklı engellerin farkında olduğunu ve anlaşmanın başarısızlığa uğramasına yol açabilecek muhtemel İsrail gerekçelerini ortadan kaldırmak için ikinci aşamaya geçişin hızlandırılmasını talep edeceğini ifade etti.


Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
TT

Tunus'taki protestoların ardından Kayravan'da çatışmalar çıktı

Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)
Tunus'un başkentinde cumartesi günü düzenlenen bir gösteriden, (Reuters)

Tunus'un merkezindeki Kayravan şehrinde, cumartesi akşamı, polis ve gençler arasında art arda ikinci gece çatışmalar yaşandı.

Ailesinin ifadesine göre, çatışmalar bir kişinin polisin kovalamacası ve ardından kendisine yönelik şiddet sonucu ölmesinin ardından patlak verdi. Ölen kişinin akrabaları, ehliyetsiz motosiklet kullandığını ve bir polis aracı tarafından takip edildiğini söylüyor. Ardından dövülerek hastaneye kaldırılan adam, hastaneden kaçmayı başardı. Cumartesi günü geçirdiği kafa travması sonucu hayatını kaybetti.

Tunus'ta da yüzlerce kişi, muhalefet dernekleri ve partilerinin çağrısına yanıt olarak, dördüncü hafta üst üste başkentte "özgürlükleri savunmak ve Cumhurbaşkanı Kays Said'in politikalarını protesto etmek" amacıyla gösteri düzenledi.


Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
TT

Lübnan ve İran ilişkileri "hassas" bir aşamada bulunuyor

Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)
Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Haziran 2025'te İran Dışişleri Bakanı’nın Beyrut ziyaretinde Recci ve Arakçi arasında arabuluculuk yapıyor (Arşiv- Lübnan Cumhurbaşkanlığı)

Lübnan-İran ilişkileri çok hassas bir aşamaya geldi ve şu anda, İran liderliği kararını verip Lübnan işlerine müdahalesini durdurmadığı sürece, kontrolden çıkma ve önlenemez olumsuz sonuçlar doğurma riskiyle karşı karşıya. Önde gelen bir siyasi kaynak Şarku’l Avsat'a durumu böyle aktardı. İran'ın Beyrut'taki elçileri müdahaleyi reddederken, Lübnan'daki resmi makamlar müdahaleyi kanıtlayan delillere sahip olduklarını vurguluyor.

Kaynak, İran'ın müdahalesine örnekler verdi; bunlardan ilki, resmi davet olmadan elçilerin gelmesiydi ve resmi görüşmelerinin çoğunun, Hizbullah, Hamas ve İslami Cihad hareketlerinin önderliğindeki görüşmelerini haklı çıkarmak için siyasi bir kılıf sağlama bağlamında kaldığını vurguladı.