Gazze'de eğitim durdu: Savaş, öğrenim yılının tamamlanmasını zorlaştırıyor

Gazze'deki savaş nedeniyle 3 binden fazla öğrenci hayatını kaybetti. Üniversiteler, okullar ve anaokulları enkaz haline geldi

Filistin Eğitim Bakanlığı, İsrail'in Gazze'deki okulları bilinçli bir şekilde tahrip ettiğine inanıyor / Fotoğraf: Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia
Filistin Eğitim Bakanlığı, İsrail'in Gazze'deki okulları bilinçli bir şekilde tahrip ettiğine inanıyor / Fotoğraf: Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia
TT

Gazze'de eğitim durdu: Savaş, öğrenim yılının tamamlanmasını zorlaştırıyor

Filistin Eğitim Bakanlığı, İsrail'in Gazze'deki okulları bilinçli bir şekilde tahrip ettiğine inanıyor / Fotoğraf: Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia
Filistin Eğitim Bakanlığı, İsrail'in Gazze'deki okulları bilinçli bir şekilde tahrip ettiğine inanıyor / Fotoğraf: Meryem Ebu Dakka-Independent Arabia

İsrail savaş uçakları, anaokulu binasına bir roket attığında, Cad sadece birkaç metre uzakta duruyordu.

Gözleri önünde eğitim aldığı kurum her yöne saçılarak enkaz haline geldi.

Cad, patlamanın şiddetinden korkarak bağırdı. Hemen yıkılan anaokulu binasına doğru koştu ve yıkılan binayı kontrol etmeye başladı. Sanki bir şey arıyormuş gibiydi.

Uzaktan, annesi onu korku içinde izliyordu. Çocuğuna yaklaştı ve ona ne yaptığını sordu.

Oğlu, defterlerini ve renkli kalemlerini aradığını söyledi.

Cad, sadece iki ay önce anaokuluna başlamıştı. Ancak savaş, arkadaşları ve öğretmeninin hayatını kaybetmesine neden oldu.

Annesi küçük oğlu için renkli kalemlerini bulmaya yardımcı oldu ancak bir şey bulamadı.

Oğluna ödev defterinin bombardıman sırasında yanmış olabileceğini söylemek konusunda tereddüt etti çünkü oğlunun nasıl tepki vereceğini bilemiyordu.

Sonunda sadece onu kucakladı ve savaşın sona ermesinden sonra onun için çok sayıda defter alacağına söz verdi. 

Enkazın oluşturduğu duygular

Annesi gözyaşlarını tutmaya çalışırken, çocuğu ağlamaya başladı ve "Anaokulumu yıktılar, içindeki oyuncakları kırdılar, hatta kitaplar ve renkli kalemlerin raflarının nerede olduğunu bile bilmiyorum, her şey taşa dönüştü" diye bağırdı.

Cad, zeki bir çocuktu ve yetişkinler gibi davranırdı.

Yüzünü enkaza çevirdi ve elleriyle hayal kırıklığını ifade edercesine vurarak, Gazze’nin ne hale geldiğini düşündü.

Eğitimden mahrum kalmanın hüznüyle yavaşça yürümeye başladı ve şimdi Birleşmiş Milletler bayrağı taşıyan bir barınma merkezi haline gelen bir okula doğru yöneldi.

İsrail'in Gazze'ye yönelik eşi benzeri görülmemiş savaşında, eğitim tesislerinin büyük bir kısmı tahrip edildi ve saldırılar sadece Cad’ın anaokulunu değil, çoğu anaokulu, okul, üniversite ve yüksek öğrenim kurumlarını da hedef aldı.

İsrail'in Gazze'ye düzenlediği bombardımanda öğrenciler, çocuklar, öğretmenler ve idareciler kurtulamadı.

Savaşın başladığı 7 Ekim'den bu yana binlerce kişi hayatını kaybetti, çok sayıda kişi de yaralandı.

Filistin Merkezi İstatistik Kurumu verilerine göre, İsrail, bölgedeki anaokullarının yarısına denk gelen Gazze Şeridi'nde 215 anaokulunu yok etti.

Gazze'de üç tür okul sistemi bulunuyor: Bunlardan birincisi Gazze Eğitim ve Öğretim Bakanlığına bağlıve İsrail, 615 okuldan yaklaşık 319'unu yok etti.  

İkincisi Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım Ajansı (UNRWA) ve Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF) işbirliğiyle yönetiliyor.

İsrail 183 okuldan yaklaşık 50'sini hedef aldı. Üçüncüsü ise özel kuruluşlara ait ve 60 okuldan dördü İsrail tarafından vuruldu.

Üniversiteler ve yükseköğretim kurumlarına gelince, İsrail ordusu yaklaşık 14 üniversiteyi tahrip etti. Bu üniversitelere bölgenin en büyük iki eğitim kurumu olan "İslam Üniversitesi" ve "El-Ezher" de dahil.

Bu üniversiteler yüzölçümü, bina sayısı ve kayıtlı öğrenci oranı açısından değerlendirildiğinde bölgenin en büyük iki eğitim kurumu.

Filistin Merkezi İstatistik Kurumu'na göre, okullara kayıtlı öğrencilerden yaklaşık 3141'i öldü, öğrenciler arasında yaralananların sayısı ise 4 bin 863.

Ayrıca, öğretmenler ve yöneticiler arasında 140 kişi öldü ve 403 kişi yaralandı.

Bir yıldan önce okul yok

Filistin Eğitim Bakanlığı sözcüsü Sadık el-Hudur, "Savaşın başlaması, Gazze'deki üniversite eğitiminin tamamen kesintiye uğramasına ve tüm okullardaki eğitimin durmasına neden oldu" dedi.

El-Hudur, "Savaş, yaklaşık 608 bin öğrencinin eğitim hakkını elinden aldı. İsrail, Filistinlilere eğitim hakkı tanımadığı için okullarını yok etti ve öğrencilerin bilimsel ve düşünsel gelişimini engelledi" diye konuştu.

Sözcüye göre İsrail'in okulları yok etmesi, Gazze sakinlerini eğitim haklarından mahrum bırakma amacı taşıyan planlı bir eylemin parçası ve İsrail ordusu, eğitim hakkı dahil olmak üzere tüm insani kuralları ve ilkeleri açık bir şekilde ihlal ediyor.

Eğitim Bakanlığı sözcüsü, eğitimi yeniden inşa etmeyi planladıklarını ancak Gazze'de en az bir yıl boyunca eğitim sürecinin kesilme olasılığının yüksek olduğunu belirtti.

Bu, savaştan iki ay önce başlayan eğitim yılını tamamlamak için geri dönmekte zorluk yaşanacağı anlamına geliyor.

UNICEF'in bölgesel direktörü Adele Hudr ise, Birleşmiş Milletler okullarına yapılan saldırıların normalleşmesine izin verilmemesi gerektiğini belirterek, "Savaş durmalı, Gazze'den gelen tahrip edilmiş okullara dair gelen görüntüler son derece korkunç" dedi.

Hudr, sözlerine şunları ekledi:

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi tarafından kabul edilen 2601 nolu kararın gerekliliklerine uyulması gerektiğini vurguluyoruz. Bu karar, silahlı çatışmalara dahil olan tüm tarafların, eğitim hakkını korumalarını ve okulların güvenliğini sağlamalarını öngörmektedir.

UNRWA Genel Komiseri Philippe Lazzarini, savaş nedeniyle UNRWA okullarının tamamen kapatıldığını ve organizasyonun Kovid-19 salgını nedeniyle önceki iki yıl boyunca öğrencilerin eğitimde kayıplar yaşadığını belirtti.

Ayrıca İsrail Ordu sözcüsü Avichay Adraee, "Bazı eğitim tesislerinin, özellikle İslam Üniversitesi'nin, Hamas'ın baş mühendislerini yetiştiren ve eğiten bir merkez olarak faaliyet gösterdiğini ve bu merkezin Hamas'ın siyasi ve askeri gücü için önemli olduğunu" belirterek bu nedenle bu üniversitenin hedef alındığını açıkladı.

 

Independent Arabia - Independent Türkçe



İktidar koridorları ve arzulanan barış

İktidar koridorları ve arzulanan barış
TT

İktidar koridorları ve arzulanan barış

İktidar koridorları ve arzulanan barış

Ahmet Mahir

89 yaşındaki Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas, uzun yıllardır yoldaşı olan Hüseyin eş-Şeyh'i halefi olarak seçerek rejimin istikrarını korumaya büyük önem veriyor. Abbas böylece Filistin'deki iç bölünmeleri yönetebilecek, İsrail ile ABD'nin artan dış baskılarına etkili bir şekilde yanıt verebilecek bir liderlik yapısı oluşturmayı amaçlıyor.

Ancak Şeyh'in Filistin Ulusal Otoritesi Başkan Yardımcısı olarak atanmasının, bir gün uzun zamandır arzulanan devleti ve ulusal egemenliği sağlayacak pragmatik Filistin liderliğine doğru gerçek bir geçişin işareti olup olmadığı sorusu hâlâ ortada duruyor.

Filistin Kurtuluş Örgütü'nün (FKÖ) başkan yardımcılığına da atanan Şeyh'in en önemli önceliklerinden biri, işgal altındaki Batı Şeria'da Hamas'a yönelik her türlü destek ifadesine karşı katı bir sıfır tolerans politikası uygulamak olabilir. Ayrıca, İsrail'in Batı Şeria'daki yerleşim birimlerini genişletmenin yanı sıra, Gazze Şeridi'ni bölgelere ayırma ve bazılarında süresiz kalma konusundaki ısrarının dayattığı önemli meydan okumalara rağmen, İsrail savaşının sona ermesinin ardından Filistin Otoritesi'nin Gazze Şeridi'ne kısmen veya tamamen geri dönmesine yönelik olası bir çerçevenin müzakere edilmesiyle görevlendirileceği de tahmin ediliyor.

Şarku’l Avsat’ın Al Majalla’dan aktardığı habere göre 64 yaşındaki ve Fetih hareketinin kıdemli liderlerinden biri olan Şeyh’in karşı karşıya olduğu gerçek sınav sadece İsrail işgaline karşı koymakta değil, aynı zamanda, Filistin Otoritesi'nin popülaritesindeki önemli düşüşün üstesinden gelmekte gizli olabilir. Başarılı olmak için gerçek halk desteğini kazanması ve FKÖ içindeki diğer Filistinli fraksiyonların onayını almanın bir yolunu bulması gerekiyor. Eğer İsrail suikastlarından sağ kurtulurlarsa, Hamas'ın yurtdışındaki lider kadrosu ile müzakere etmek gibi zorlu görevinden ise bahsetmiyoruz bile.

Fetih hareketinin deneyimli liderlerinden Şeyh'in karşı karşıya olduğu gerçek zorluk, yalnızca İsrail işgaline karşı koymakta değil, aynı zamanda Filistin Otoritesi'nin popülaritesindeki önemli düşüşün üstesinden gelmekte gizli olabilir

Şeyh’in ataması, Filistin toplumunun, özellikle de işgal altındaki Batı Şeria'daki bazı kesimleri tarafından, eski güç yapılarına dayanan siyasi çerçeveyi sağlamlaştırma girişimi olarak görülüyor. Bölgeye yaptığım sık ziyaretlerde, bu kesimlere Filistin liderliğinin ihtiyaçlarını karşılayamaması konusunda yaygın bir hoşnutsuzluk ve hayal kırıklığı duygusunun hakim olduğunu bizzat gözlemledim. Kendileri ile yaptığım görüşmelerde Filistin Otoritesi'nin eski üst düzey yetkilileri de bunu doğruladı. Onlara göre eski muhafızlar, Filistin Otoritesi’nin bölgesel ve küresel değişimlere uyum sağlama kapasitesini ciddi şekilde engelliyor, hatta gerçek reformların yapılmasını bile engelliyorlar. Bu muhalif akıma göre, Filistin Otoritesi, İsrail saldırganlığı gerçekliğiyle mücadele etmekten ve Gazze'de devam eden soykırımı durdurmaktan aciz.

Filistin kolektif hafızasının bir parçası

Şeyh, 1948’deki Nekbe sırasında zorla yerlerinden edilen Filistinli bir ailenin çocuğu olarak 1960 yılında Ramallah'ta doğdu. Bu durum, muhaliflerinin onun Filistin davasına olan sadakati konusundaki şüphelerini ortadan kaldırabilir. Zira çocukluğu ve gençliği onu Filistin'in daha geniş kaybetme, yerinden olma ve direnme anlatısına bağlıyor. Böylece Filistin toplumsal hafızasının bir parçası haline geliyor.

Taraftarlarının gözünde Şeyh, Filistin'in hakları ve tanınması için verilen süregelen mücadeleyi temsil ediyor. Hele ki henüz 18 yaşındayken İsrail tarafından hapse atıldığı ve 1978-1988 yılları arasında 10 yılını cezaevinde geçirdiği göz önüne alındığında.

Cezaevindeyken İbraniceyi öğrendi ve bu dili akıcı bir şekilde konuşur hale geldi; bu beceri daha sonra İsrail ile müzakerelerdeki rolünü güçlendirdi.

Bu ortak acı tarih, hayal kırıklıklarının ve iç bölünmelerin damga vurduğu bir ortamda birleştirici bir etken ve siyasi güç kaynağı olabilir.

2007'den bu yana işgal altındaki topraklarda İsrail ile güvenlik konularında baş koordinatör olarak üstlendiği resmi görevi, muhalifleri tarafından onun atanmasında olumsuz bir nokta olarak görülebilir. Ancak siyasi açıdan onun en güçlü silahı ve eşsiz gücü olabilir. Bunun nedeni, Sivil İşler Genel Otoritesi Başkanı olarak İsrail ile müzakerelerde sahip olduğu kapsamlı deneyimin, güvenlik dinamikleri ile doğrudan ve dolaylı müzakere kanalları konusunda derin bilgi sahibi olduğunu göstermesi.

Abbas'ın 2022 yılında onu FKÖ Yürütme Komitesi Genel Sekreteri ve Müzakere Dairesi Başkanı olarak ataması da şaşırtıcı değil. Dolayısıyla İsrail ile güvenlik koordinasyonu ve müzakerelerden sorumlu başlıca isim olması, onun Filistin Devlet Başkanı nezdinde nüfuzunu ve kazandığı güveni artırıyor.

sdfgthy
Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas ve yeni atanan yardımcısı Hüseyin Şeyh, 26 Nisan'da Ramallah'ta düzenlenen FKÖ Yürütme Komitesi toplantısının başlangıcında (AFP)

Şeyh'in karşı karşıya olduğu bir diğer büyük zorluk ise İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu'nun kendisi. Netanyahu birkaç gün önce Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'u, kendi deyimiyle “ülkemizin kalbinde İsrail Devleti'ni yıkmayı amaçlayan bir Filistin devleti kurulması” fikrini destekleyerek “büyük bir hata” yapmakla eleştirmişti. Oysa Netanyahu, Filistin Otoritesi'nin 1993 Oslo Anlaşması'ndan bu yana, İsrail'in 1967'de işgal ettiği topraklarda, BM’nin 1947’deki Taksim Planı’nda yer alan topraklardan daha küçük bir alanda bir Filistin devletinin kurulması yoluyla çatışmaya siyasi ve barışçıl bir çözüm bulunmasını desteklediğini gayet iyi biliyor.

Geçtiğimiz yıl kendisi ile bir röportaj yaptığım ve İsrail ile birlikte bir Filistin devletinin kurulması ve Filistin Otoritesi ile müzakerelere verdiği destekle bilinen selefi Ehud Olmert'in aksine, Netanyahu ve aşırı sağcı ideolojisi, Şeyh’in siyasi güçlenme arayışının önündeki en büyük engel olabilir. Şeyh, İsrail'in en uzun süre görevde kalan ve 17 yılı aşkın iktidarı boyunca Filistin Ulusal Otoritesi Başkanı ile tek bir görüşme bile yapmayan bir Başbakan ile müzakereleri nasıl yeniden başlatabilir?