Lübnan UNHCR’den Suriyeli mültecilerin verilerini aldı
Bekaa bölgesindeki Saadnayel kasabasında bulunan bir kampta yerlerinden edilmiş Suriyelilerin geçtiğimiz Haziran ayından bir fotoğrafı (AFP)
Lübnan Kamu Güvenliği'nde çalışan üst düzey bir kaynak, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin (UNHCR) yerinden edilmiş Suriyelilere ilişkin veri tabanını Kamu Güvenliği Genel Müdürlüğü'ne teslim ettiğini açıkladı. Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada "şu aşamada uzun süredir beklenen bu verilerin tasnif edildiğini ve Müdürlüğün elinde kalacağını" belirtti.
Lübnan hükümeti bir yıldan uzun bir süredir UNHCR'den Suriye'nin ülkedeki durumunu düzenlemek için bu verileri elde etmesini istemiş, ancak geçtiğimiz Ağustos ayına kadar bu verilerin verilmesi konusunda bir anlaşmaya varılamamıştı.
Esed rejimi tarafından yerinden edilmiş Suriyeliler 2011'den bu yana Lübnan'a yasal ve yasadışı geçişler yoluyla rastgele giriş yapmış ve Lübnan'ın birçok bölgesinde kamplara ve kiralık evlere dağılmışlardı; bu da resmi makamların gerçekçi veri toplamasını oldukça zorlaştırıyor.
UNHCR’nin Lübnan'daki sözcüsü Lisa Ebu Halid, Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada, "8 Ağustos anlaşması doğrultusunda ve dünyanın dört bir yanındaki hükümetlerle de olduğu gibi, geçen hafta Lübnan hükümetiyle temel hayati veriler paylaşıldı" dedi ve "Veriler, mültecilerin UNHCR ile paylaştığı hassas bilgileri veya verileri içermiyor. Lübnan hükümeti paylaşılan hiçbir veriyi uluslararası hukuka aykırı amaçlarla kullanmayacağını taahhüt etmiş ve geri göndermeme ilkesine ve uluslararası hukuka göre yükümlülüklerine olan bağlılığını bir kez daha teyit etmiştir” diye vurguladı ve verilerin tek seferde teslim edildiğini belirtti.
Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiseri Filippo Grandi'nin "Küresel Mülteci Forumu’na katılımları çerçevesinde geçici Başbakan Necip Mikati ile yaptığı görüşmenin ardından açıkladığı "ideal çözümün Suriye'de yerlerinden edilenlerin desteklenmesi olduğu, ancak bunun biraz zaman alacağı" yönündeki açıklamasına dikkat çekti.
Geçici hükümette Sosyal İşler Bakanı olarak görev yapan Hector Hajjar, Grande'nin açıkladığı pozisyonlar konusunda iyimser olmadığını belirterek, "eğer söylediklerinde gerçekten samimiyse ve buna eylemlerle eşlik etmeyi planlıyorsa, bu kendisinin ve uluslararası toplumun çok geç kaldığı anlamına gelir; yani yaklaşık 12 yıl ve bunun sadece siyaset hakkında konuşmak olmadığını" umduğunu söyledi.
Şarku’l Avsat'a yaptığı açıklamada Haccar, "Dosyaya yeni bir yaklaşım benimseme konusunda ciddi olsalardı, Güney Lübnan'da askeri eylemlerin patlak vermesiyle birlikte, yaklaşık 100 bin Suriyeli ailenin sınırdaki kamplara nakledilmesi yönündeki önerilerimizi kabul ederlerdi" dedi ve "Uluslararası toplumun yerinden edilenlere ve ev sahibi ülkeye karşı mali yükümlülüklerinden geri adım attığı doğrudur ve bu da Lübnan'daki sosyal istikrarı baltalamakla tehdit etmektedir. Lübnan'a karşı uluslararası bir komplo kokusu alıyorum" diye de ekledi.
Lübnan'ın yüzlerce köy ve kasabası geçtiğimiz 12 yıl boyunca yüz binlerce yerinden edilmiş insana ev sahipliği yaptı ancak 2019'da mali krizin patlak vermesi ve ekonomik ve yaşam koşullarının kötüleşmesiyle birlikte Suriyeliler, sübvanse edilen gıda malzemelerinin yanı sıra yakıt, ekmek ve en önemlisi iş fırsatları için Lübnanlılarla rekabet etmeye başladı. Lübnanlılar ve yerinden edilmiş Suriyeliler arasındaki gerginlik geçtiğimiz yaz artarak geniş çaplı güvenlik sorunlarına yol açtı.
Kamu Güvenliği Genel Müdür Vekili Tümgeneral İlyas el-Beyseri’ye göre Lübnan'da yerinden edilmiş Suriyelilerin tahmini sayısı iki milyon 100 bin. Bu rakam Lübnan'da yaşayanların yüzde 43'üne tekabül ediyor.
İçişleri Bakanlığı, Lübnan'daki Suriyeli varlığını düzenleme çabalarının bir parçası olarak, Gazze'deki olaylardan önce, valilikleri ve belediyeleri, yetki alanlarındaki yerinden edilmiş Suriyelileri saymak, ikamet ettikleri ve çalıştıkları yerler konusunda sıkı davranmak ve ihlalleri bastırmak ve ihlalleri ortadan kaldırmak için aldığı önlemler konusunda 15 günde bir periyodik raporlar sunmakla görevlendirdi.
Mısır'ın Trump'ın Gazze planına alternatif vizyonu
Gazze’de Netzarim Koridoru’ndan geçen Filistinliler, 10 Şubat 2025 (AFP)
Amr İmam
ABD Başkanı Donald Trump'ın Gazze Şeridi'nin kontrolünü devralma, Gazzelileri buradan sürme ve burayı ‘Ortadoğu'nun Rivierası’ haline getirme planına ABD yönetiminden bazı yetkililerin verdiği tepkiler, Trump'ın bölgedeki en eski çatışmaya yaklaşımını yansıttı.
ABD Savunma Bakanı Pete Hegseth, 5 Şubat'ta İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile gerçekleşen görüşmesi öncesinde yaptığı açıklamada, ABD yönetiminin Gazze'ye ilişkin mevcut tüm seçenekleri değerlendirmeye hazır olduğunu söylemişti. Hegseth’in bu açıklamasından önce de ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı Mike Woltz, Başkan Trump'ın Gazze ile ilgili planının konuya dair son söz olmaması gerektiğini söyleyerek, ABD’nin müttefiklerinden Filistin topraklarının yeniden inşası için kendi alternatiflerini sunmalarını istemişti.
Tüm bu açıklamaların yanında aynı gün Beyaz Saray Sözcüsü Karoline Leavitt tarafından yapılan açıklamada, Başkan Trump'ın Gazze'ye asker gönderme taahhüdünde bulunmadığı, ancak bu seçeneği de tamamen dışlamadığını vurgulandı.
Eğer bu açıklamalar, Trump'ın düşüncelerini yansıtıyorsa, bu açıklamaları yapan yönetim yetkilileri Gazze'nin yönetimini devralma planının, umut edilen müzakere sürecinin sadece bir ön izlemesi olduğunu ima etmeye çalışıyor olabilirler.
ABD Başkanı, asgari düzeyde bir öneri belirlemek yerine, müzakereler ve diğer taraflardan beklenen tepkiler sonrasında elde edilecek kazancı azami düzeye çıkarmayı umarak, aşırıya kaçan bir öneri sunuyor olabilir.
Bu teori, muamelelere göre olan yaklaşımıyla tanınan Trump'ın kişiliğiyle de uyumlu. Ayrıca Ürdün Kralı 2. Abdullah ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi başta olmak üzere kendisiyle görüşecek olan Arap liderlerin, ülkelerinin çıkarlarına uygun kazanımlar elde etmek ve bir bütün olarak Filistin davasına hizmet etmek için neler sunabilecekleri konusunda da soru işaretleri yaratıyor.
Endişe verici bir plan
Trump'ın Gazze'yi ele geçirme planı bölgede, özellikle de Trump'ın ikinci döneminin ilk dönem politikasının bir uzantısı olacağına dair iyimserliğin hâkim olduğu Mısır'da şok etkisi yarattı. ABD Başkanı Trump ile Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi arasında Trump’ın ilk başkanlık döneminde dostane bir ilişki söz konusuydu. Ancak bu iyimser hava, Trump’ın Beyaz Saray'a geri dönmesiyle birlikte hızla dağıldı ve Mısır kendisini gerçek bir ikilemle karşı karşıya buldu. Mısır, ya Trump'ın planını reddedecek, onu kızdıracak ve sonuçlarına katlanacak ya da onu memnun edecek, ulusal güvenliğini tehlikeye atacak ve bir Filistin devleti kurulması hayalinin çökmesine izin verecekti.
ABD yönetimindeki yetkililer tarafından peş peşe yapılan açıklamalar, Ürdün Kralı 2. Abdullah ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi başta olmak üzere şimdiye kadar Beyaz Saray'a davet edilen Arap liderlere net bir mesaj verebilir.
Ancak Sisi, tarihe ‘Mısır’ın, bir Filistin devleti kurulması hayalinin yok olmasına izin veren lideri’ olarak geçmesine izin vermez. Mısır, en zor zamanlarda bile İsrail'le barış müzakereleri de dahil olmak üzere, Filistin davasını diplomatik hamlelerinin merkezinde tuttu. İsrail ile Mısır arasında 1979 yılında imzalanan barış anlaşmasıyla sonuçlanan süreç de buna dahil.
Ancak aynı anlaşma, Mısır'ın Trump'ın Gazze'den mülteci kabul etme önerisini kategorik olarak reddetmesiyle tehlikeye girmiş gibi görünüyor. Mısır Cumhurbaşkanı, 29 Ocak'ta ülkesinin Gazze'nin Filistinlilerden ‘temizlenmesi’ sürecinin bir parçası olmayacağını açıklarken, böyle bir senaryoyu ‘Filistinlilere karşı adaletsiz bir çözüm’ olarak niteledi.
Mısırlı üst düzey yetkililer, Cumhurbaşkanı Sisi’nin bu açıklamasından birkaç gün sonra ABD’li ve diğer ülkelerden mevkidaşlarını Trump'ın Gazze planının Mısır ile İsrail arasındaki barış anlaşmasını tehlikeye atacağı konusunda bilgilendirdi. Kahire, en kötüsüne hazırlanıyor gibi görünürken, tüm bunlar, Sina'da devam eden askeri hareketliliği açıklayabilir.
Alternatif plan
Satrançta bu duruma 'kapalı oyun' denir ve piyonların çoğu hareketsiz kalarak birbirlerinin hareketini engeller. Ancak müzakere becerileriyle tanınan Trump, oyunun bu şekilde çıkmaza girmesini istemeyebilir. Bu yüzden diğer oyuncuları piyonlarını yan yolları açacak ve diğer taşların manevra yapmasına izin verecek şekilde hareket ettirmeye zorlayabilir.
Trump, Netanyahu’yu Beyaz Saray'ın girişinde karşıladı, 4 Şubat 2025 (Reuters)
Peki, ABD Başkanı'nın Gazzeli mültecileri kabul etme planında öne çıkardığı Mısır ve Ürdün başta olmak üzere Arap ülkeleri, oyunun kaldığı yerden devam edebilmesi için kartları nasıl yeniden karabilir? Büyük olasılıkla bunu Trump'ın planına ikna edici bir alternatif sunarak yapabilirler.
Bu ihtiyaç, 6 Şubat'ta Trump'ın çözümün bir parçası olmak üzere devreye girmeyi teklif ettiğini söyleyen ABD Dışişleri Bakanı Marco Rubio tarafından da vurgulandı. Rubio, yaptığı açıklamada, “Eğer diğer ülkeler de adım atmaya ve bunu kendileri yapmaya istekli olsalardı bu harika olurdu, ancak kimse bunu yapmak için acele etmiyor gibi görünüyor” ifadelerini kullandı.
Kısacası Rubio'nun sözleri, mevcut aşamayı ‘Trump planına karşı uygulanabilir bir alternatife ihtiyaç olduğu’ şeklinde özetliyordu.
İleriye yönelik
ABD yönetimindeki yetkililer tarafından peş peşe yapılan açıklamalar, Ürdün Kralı 2. Abdullah ve Mısır Cumhurbaşkanı Abdulfettah es-Sisi başta olmak üzere şimdiye kadar Beyaz Saray'a davet edilen Arap liderlere net bir mesaj verebilir.
İsrail'in 15 ay süren savaş boyunca Gazze'deki her şeyi yok etmesi boşuna değildi, ‘Gazze halkını ya gönüllü olarak ya da zorla bölgeyi terk etmeye zorlamak’ şeklinde açık bir hedefi vardı.
Mısır'ın alternatif bir planı var gibi görünüyor. Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati, 2 Şubat'ta ülkesinin Gazze'nin yeniden inşası için halkın yerinden edilmesini gerektirmeyen bir planı olduğunu açıkladı.
Başta ABD ve İsrail olmak üzere, Gazze dışındaki pek çok kişi savaşın sona ermesinin ardından büyük bir yıkıma uğramış halde olan Gazze Şeridi’nde yaşayanların nasıl bir evde yaşayacağını umursamayacağına şüphe yok. Ancak yaşayabilir bir Gazze, komşuları için tehdit oluşturmayan istikrarlı bir yer demektir.
Fakat gerçek şu ki, Trump'ın önceliği, Gazze'nin İsrail için bir güvenlik tehdidi haline gelmesini engellemek. Bu da ABD Başkanı'nın Gazze'de güvenlik sorumluluğunu üstlenecek ve 7 Ekim'de gerçekleşen saldırıların tekrarlanmamasını sağlayacak bir taraf ya da taraflar bulmaya çalıştığı anlamına geliyor.
Tehlikeler
Güvenli ve istikrarlı bir Gazze yaşanabilir olmalı ve yaşanabilir bir Gazze'de Hamas gibi grupların yeri olmaz. Bu da her kim Trump’ın planına alternatif sunacak olursa olsun, Gazze'nin yeniden inşasının maliyetini üstleneceği ve güvenliğinden sorumlu olacağı anlamına geliyor.
Trump Gazze'nin kontrolünü devralma bombasını patlatmadan önce kimse Gazze Şeridi'nde güvenlik sorumluluğunu üstlenmeye hazır değildi. Başta 1948-1967 yılları arasında Gazze'yi yöneten Mısır olmak üzere Arap devletlerinin bunun için haklı sebepleri vardı. Şarku’l Avsat’ın al Majalla’dan aktardığı analize göre işgalci bir güç olarak İsrail, Filistinlilerin yaşadığı trajediden sorumlu ve kendi yarattığı soruna bir çözüm bulması gerekiyor. Bu sorunu ister yakınında ister uzağında olsun hiçbir komşusuna ciro etme hakkı da yoktur.
Tel Aviv boğucu ablukasıyla Gazze Şeridi'ndeki hayatı çekilmez hale getirmeye devam ederken Mısır, İsrail ile Gazze'deki Filistinliler arasında sıkışıp kalmak istemiyordu. Hamas'ın ve Gazze'deki diğer grupların hayatlarını cehenneme çeviren İsrail’e karşı saldırılar düzenlemesini engelleyerek ‘İsrail'in başındaki polis’ rolünü üstlenmek de istemedi.
Gazze'den gelen rehinelerin serbest bırakılma videoları, Hamas'ın İsrail tarafından 15 aydır süren saldırılara rağmen halen ayakta ve iyi durumda olduğunu gösterdi. Daha önce Gazze'yi kontrol eden Hamas, İsrail’in devam eden saldırısından nispeten sınırlı bir hasarla çıkmış gibi görünüyor.
Bu da Gazze'de güvenliği sağlayacak gücün kendisini Hamas'la doğrudan karşı karşıya bulacağı ve Hamas'ın İsrail'e karşı yeni saldırılar düzenlemesini önlemek için İsrail adına Hamas’a karşı savaşmak zorunda kalacağı anlamına geliyor.
Trump nasıl kazanılır ve Filistin nasıl kaybedilmez?
Ancak bunu yapmak, Arap ülkelerinin geri çekilmesi ve alternatif bir plan sunmaması gerektiği anlamına gelmiyor, zira bu da riskli olur.
İsrail'in 15 ay süren savaş boyunca Gazze'deki her şeyi yok etmesi boşuna değildi, ‘Gazze halkını ya gönüllü olarak ya da zorla bölgeyi terk etmeye zorlamak’ şeklinde açık bir hedefi vardı.
Arap ülkeleri Gazze'yi ilhak tehdidinden kurtarmak için Gazze Şeridi'nin yeniden inşası ve yönetimi için pratik bir plan geliştirmeli. Bu plan, Gazze ve Batı Şeria'yı kapsayan bağımsız Filistin devletinin kurulmasına yönelik bir adım olacak.
Trump’ın yeniden başkan seçilmesi, İsrail'in aşırı sağcı partileri ve yerleşimci grupları için Gazze ve Batı Şeria'nın geri kalanı da dahil olmak üzere tüm Filistin topraklarını ilhak etmek için altın bir fırsat olarak görülüyor. Bu yüzden Trump, 5 Şubat'ta Netanyahu ile yaptığı basın toplantısında Gazze planından bahsettiğinde İsrail başbakanı gergin görünüyordu. Basitçe ifade etmek gerekirse, ABD Başkanı Gazze'nin kontrolünü devralma çabalarında kendisini, dünyanın kalan son sömürgeci varlığı olan İsrail ile karşı karşıya getirdi. Trump bir zamanlar kabul edilebilir olarak görülen geleneksel sınırları çoktan aşmış durumda.
Raşid Caddesi'ni ikiye bölen ve Nuseyrat Mülteci Kampı’nın Gazze Şeridi'nin merkezindeki Gazze şehrine bağlayan Netzarim Koridoru'nu geçen Filistinliler, 10 Şubat 2025 (AFP)
Arap ülkeleri Gazze'yi ilhak tehdidinden kurtarmak için Gazze Şeridi'nin yeniden inşası ve yönetimi için pratik bir plan geliştirmeli. Bu plan, Gazze ve Batı Şeria'yı kapsayan bağımsız Filistin devletinin kurulmasına yönelik bir adım olacak.
Ancak bu planın hazırlanması ve uygulanması sadece Mısır ve Ürdün'le sınırlı kalamaz. Uluslararası toplumun da bu iki ülkenin yanında yer alıp gerek finansman desteğiyle gerekse istikrarı sağlayacak şekilde asker konuşlandırılmasıyla, planın uygulanmasına katkıda bulunarak ahlaki sorumluluğunu üstlenmesi gerekiyor.
Uluslararası taraflarca Trump’ın planına alternatif olarak ortaya koyulacak böyle bir plan, Filistinlilerin onlarca yıllık fedakârlıklarını ve tarihi haklarını kolayca manipüle edebileceklerini düşünen ABD ve İsrail'i utandıracaktır.