Mısır İsrail’in Gazze’nin güneyine saldırılarından endişeli
İsrail topçusu Gazze Şeridi’ndeki hedefleri bombaladı (EPA)
İsrail ordusunun Gazze’nin güneyindeki operasyonlarını özellikle de Mısır ile Gazze şeridindeki Philadelphia Koridoru’nu genişletmesi, iki ülke arasında krizin patlak vermesi yönündeki uyarıları arttırdı. Bu durum Mısır’ın endişelerini artırırken Kahire, Filistinliler’in Mısır’ın Sina Yarımadası’na doğru zorla yerlerinden edilmesinden endişe duyuyor.
Şarku’l Avsat’ın İsrail medyasından aktardığına göre, İsrail ordusu geçtiğimiz günlerde, Mısır sınırına yakın bulunan Refah ilinin ilk hattaki evlerine, savaşın başlamasından bu yana türünün en büyüğü olan saldırısını düzenledi. İsrail, Hamas’ın, tünellerden silah, esirler ve hareketin liderlerini Mısır’a kaçırmasından korkuyor.
İsrail haber sitesi Bhol, bu tüneller silah kaçakçılığı için tahsis edilmiş ve güvenlik güçleri arasında Hamas’ın bu tünelleri, hareketin önde gelen komutanlarını ve esirleri kaçırmak için kullanacağına dair korku var, dedi. Bu arada İsrail’de yayın yapan Kanal 11 TV muhabiri Elior Levy, İsrail, “Philadelphia Koridoru altında Mısır’ın Refah iline giden kaçakçılık tünellerini işleten Hamas militanlarına yönelik bir saldırı gerçekleştirildiğine dikkat çekti.
Mısır Parlemanto üyesi Mustafa Bekri, İsrail’in hamlelerinin yansımaları konusunda uyarıda bulundu. X hesabından yaptığı açıklamada, “İsrail’in tünelleri yok etme iddiasıyla Mısır-Filistin sınırına saldırısı tehlikeli bir gelişmedir. Mısır ile İsrail arasındaki durum krize neden olabilir” diyerek, özellikle “Mısır sınırına birkaç metre mesafede saldırılar” devam ediyor dedi.
Philadelphia Koridoru nedir?
Mısır yıllardır devam eden yasadışı geçişleri durdurmak için 2014 yılından beri Gazze Şeridi ile olan tünelleri kapatmaya çalışmış ve sınır şeridini tamamen boşaltarak Refah Şehri’ni yeni bir lokasyonda yeniden inşaa etmişti.
Oslo Görüşmeleri’ne göre doğrudan İsrail ordusu kontrolünde kalan yaklaşık 100 ila 200 metre genişliğindeki alanı kapsayan koridor Mısır ile Gazze Şeridi arasındaki sınır boyunca uzanmaktadır. 2005 yılına kadar İsrail kontrolü altındaki yer alan sınır koridoru, bu tarihten itibaren kontrollü olarak Mısır’a bırakılmıştır. Ancak öncesinde 2004 yılının eylül ayında gerçekleştirdiği “Gökkuşağı Operasyonu” sırasında İsrail, bu koridor içindeki en az 1600 evi yerle bir etmiştir. Ayrıca söz konusu koridorun altına kazılan tünellerden silah kaçakçılığı yapıldığı yönündeki iddialara binaen bunu önlemek için duvarları ve zırhlı karakolları olan bir tahkimat sistemi kurmuştur. 2005 yılının eylül ayında İsrail ordusu Philadelphia Koridoru’nun kontrolünü günümüzde bölgenin güvenliğinden ve herhangi bir kaçakçılığın önlenmesinden sorumlu olan Mısır ordusuna teslim etmiştir. 2009 yılının ocak ayında İsrail, Dökme Kurşun Operasyonu adını verdiği saldırıda, söz konusu koridor içindeki 300 tane tüneli bombalayarak imha etmiştir. Ancak sonrasında bu hat üzerinde açılan yeni tünellerin varlığı sebebiyle bu kez Mısır yönetimi 2014 yılından itibaren bölgedeki tünellere yönelik operasyonla tümünü yerle bir etti.
الجيش الإسرائيلي يشن هجوما منذ قليل بطول الحدود المصريه الفلسطينيه علي محور فلادفيا بزعم تدمير الأنفاق بين مصر وغزه . هذا تطور خطير قد يدفع إلي انفجار الموقف بين مصر وإسرائيل الضربات علي بعد أمتار قليله من الحدود المصريه ، العدو يتمادي في مخططاته . حدود مصر خط أحمر
Mısır tarafındaki sınır şeridinde olayların ortaya çıkmasından bu yana yoğun güvenlik önlemleri alındı. Mısır Ordusu Keşif Kolordusu eski Başkanı Tümgeneral Nasr Salim, “İsrail’in Gazze Şerdi’nde tüm uluslararası hukuku çiğneyecek ve ihlal edecek şekilde hareket ettiği” bilincine rağmen “Mısır’ın, sınırlarındaki hiçbir ihlali kabul etmeyeceğini “ vurguladı.
Şark’ul Avsat’a konuşan Salim, “Mısır’ın Gazze Şeridi ile olan sınırı tamamen güvenlik altındadır ve bu sınıra tünel açılması mümkün değildir. Dolayısıyla İsrail’in hamlelelerinin, farklı alanlarda kontrol ve varlık gösterme hedefine ulaşmaktan başka bir anlamı yoktur” ifadelerini kullandı.
İsrail ordusunun Gazze Şeridi’nin güneyine girdiği bölge “Camp David” Anlaşması kapsamında yer alması ve İsrail’in Gazze Şeridi’nden çekilmesinin ardından Filistin kontrolüne geçmeden önce tampon bölge olması nedeniyle izleniyor. Uzunluğu yaklaşık 14 km olup Kerem Ebu Salim geçişinden Akdeniz’e kadar yaklaşık 14 km uzanıyor.
Eski Mısır Dışişleri Bakan Yardımcısı Büyükelçi Hüseyin Haridi, Şarku’l Avsat’a “Mısır’ın İsrail’in barış anlaşmasını ihlal etmesini kabul etmeyeceğini” teyit ederek “Mısır’ın bu tür hassas konularda diplomatik görüşmelere öncelik verdiğini belirtti. Tüm meseleler, özellikle de durumun kontrolden çıkmasını önleme konusundaki kararlılık ışığında tartışmaya açık olacak bu da ancak diplomasi yoluyla başarılabilecek” dedi.
Anket kuruluşunun eski başkanı da bu görüşe katılıyor ve uluslararası toplumun daha büyük bir rol alması gerektiği, sahada uygulabilecek çözümlere ulaşmak için diplomatik çalışmanın önemini vurguladı. Çünkü Irak’ta yaşanan hareketlerin yanısıra Lübnan’daki gergin durum, Husilerin Kızıldeniz’deki gemilere yönelik saldırılarıyla ortaya çıkan mevcut gerilimin sonuçları, bölgeyi ve dünyayı etkileyecek.
Ahlaki İşler Dairesi eski Müdürü Tümgeneral Samir Ferac Şarku’l Avsat’a yaptığı açıklamada, İsrail’in Gazze Şerdi çevresinde 2 ila 3 kilometrelik bir tampon bölge inşaa etmek için çalıştığını belirttikten sonra “Bu fikir kabul edilemez” dedi. Bu fikir ister Mısırlı ister Arap hatta Amerikalı olsun bunun uygulanması kabul edilemez. Çünkü İsrail’in hedefi Gazze Şeridi’ni çevresinden tamamen izole etmek, ifadelerini kullandı.
Ferac, Mısır’ın siyasi ve askeri tüm seçeneklerle ilgilenmeye hazır olduğunu, Mısır’ın güvenliğini ve egemenliğini sağlamak için her şeyi yapacağını ve kırmızı çizgilerin aşılmasına izin vermeyeceğini, belirtti.
Mısır daha önce Gazze halkını yerinden etme girişimleri konusjnda uyarmıştı. Ancak savaş üçüncü ayınba girerken nüfusun çoğunluğu evlerini terk etmek zorunda kaldı ve Gazze Şeridi’nin en güneyine doğru yola çıktı. Bu da Mısır’ın sınırındaki Refah şehrinde aşırı kalabalığa yol açtı.
Pazar günü, Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Antonio Guterres, Mısır’a kitlesel göç yönünde artan baskı konusunda uyarıda bulunmuştu.
Washington Suriye'de Türkiye-İsrail rekabetinin ritmini mi belirliyor?https://turkish.aawsat.com/arap-d%C3%BCnyasi/5094756-washington-suriyede-t%C3%BCrkiye-i%CC%87srail-rekabetinin-ritmini-mi-belirliyor
Washington Suriye'de Türkiye-İsrail rekabetinin ritmini mi belirliyor?
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ve Suriye’deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera görüşmesinden bir kare (Türkiye Dışişleri Bakanlığı/AP)
Tarık eş-Şami
Suriye’de Beşşar Esed rejiminin düşmesi, İsrail ordusunun ülkenin güneybatısındaki topraklarını ele geçirmesi ve Türkiye destekli muhalif grupların ülkenin kuzeydoğusunda Kürt ağırlıklı silahlı grupların kontrolündeki bölgelere ilerlemesiyle birlikte komşu ülkeler arasında Suriye’nin bölünebileceği endişeleri arttı. Ancak hem İsrail hem de Türkiye eylemlerini ulusal güvenliklerini korumayı amaçladığı şeklinde gerekçelendiriyor. Uluslararası toplum, bu duruma müdahale etmeye fazla istekli görünmezken Türkiye ile İsrail’in çatışan gündemleri, ABD'nin bu rekabete nasıl yaklaşacağı ve hangi tarafı destekleyeceği sorusunun sorulmasına neden oluyor. ABD, NATO’daki güçlü müttefiki Türkiye'ye karşı Washington'da muazzam bir nüfuza sahip olan stratejik müttefiki İsrail'i mi destekleyecek yoksa değişen jeopolitik tablo, bölgenin istikrara kavuşturulmasına yönelik ortak çıkarlar doğrultusunda iki ülke arasındaki yakın ilişkileri mi güçlendirecek?
Yeni ve karmaşık bir gerçeklik
Esed rejiminin çöküşü, Ortadoğu bölgesindeki stratejik hesaplamalarda yeni ve karmaşık bir gerçeklik yarattı. Bu durum, Esed rejiminin düşüşünden en kazançlı çıkan Türkiye ve İsrail başta olmak üzere komşu ülkeler üzerindeki potansiyel nüfuzu değiştirdi. İran liderliğindeki ‘Direniş Ekseni’nin İran destekli milislerin Suriye'den çekilmesiyle dağılması ve Tahran'dan Hizbullah'a Suriye toprakları üzerinden giden askeri ikmal hatlarının kesilmesi İsrail için acil ve önemli bir güvenlik nimetini temsil ediyordu.
Suriye yönetiminin yıllardır Ankara tarafından desteklenen Heyet Tahrir Şam (HTŞ) tarafından ele geçirilmesine, Türkiye'nin Şam'da baskın güç olarak ortaya çıkması eşlik etti. Yıllar önce Libya, Somali ve Katar'a asker gönderen Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ülkesinin nüfuzunu eski Osmanlı İmparatorluğu topraklarına yayma arzusunu gerçekleştirmeye her zamankinden daha yakın. Bu yaklaşım, stratejik kazanımlar için halk arasında kabul gören bir gerekçe olarak Filistin davasının savunulmasında İran ile rekabeti de içeriyor.
Fakat geçtiğimiz yıl Gazze Şeridi’ndeki savaşın başlamasından bu yana ilişkileri nispeten gergin olan ABD'nin bu iki önemli müttefiki, Suriye içinde ve dışında bir çarpışma rotasında ilerliyor. Bu rekabeti yönetmek, ABD’nin seçilmiş Başkanı Donald Trump'ın yönetimi için bir öncelik olacak. Bu da ABD’nin Avrupa’daki ve Ortadoğu'daki ittifaklar ağı üzerindeki baskıyı arttıracak gibi görünüyor.
En büyük kazanan Türkiye
Türkiye ve İsrail, İran'ın Ortadoğu'daki nüfuzunun hızla azalmasıyla sonuçlanan Suriye rejiminin çöküşünün başlıca stratejik faydalanıcıları olurken aslında bunun en büyük kazananı şu an fiilen Suriye'deki en güçlü siyasi aktör olmanın yanında ekonomik ve askeri açıdan en etkili aktör olma yolunda ilerleyen Türkiye gibi görüyor. Birçokları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Suriye'yi bir Türk himayesine dönüştürmek için hiç vakit kaybetmediğini düşünüyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın stratejisinin iki temeli var. Bunlardan birincisi Suriye rejimini siyasi, ekonomik ve uluslararası alanda destekleyen ve yardım eden koruyucu bir dış kabuk oluşturmak, ikincisi ise Suriye'deki yerel güç merkezlerini Ankara'ya bağımlı tutmayı teşvik etmek. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığı habere göre Washington merkezli Ortadoğu Enstitüsü Türkiye Programı Direktörü Gönül Tol, Türk yetkililerin yeni Suriye'nin başarılı olmasını ve böylece İsraillilerin her şeyi yok edebileceğini düşündükleri bir dönemde Türkiye'nin bu ülkeye sahip çıkmasını istediklerini belirtti.
Ekonomik faydalar
Türkiye'nin nüfuzu HTŞ lideri Ahmed eş-Şera’nın hükümete yakınlığıyla bilinen Yeni Şafak gazetesine verdiği ve Suriye ile Türkiye arasında kurulmasını beklediği ilişkileri özetlediği röportajda açıkça görüldü. İç savaş sırasında milyonlarca Suriyeli mülteciye ev sahipliği yapan Türkiye'ye Suriye'nin yeniden inşasında öncelik verileceğini söyleyen Şera, “Bu zafer sadece Suriye halkının değil, aynı zamanda Türk halkının da zaferi” dedi.
Üç milyondan fazla Suriyeli mültecinin ülkelerine dönmesinin yanı sıra Türkiye'nin elde etmesi beklenen ekonomik faydalar her şeyden daha ağır basabilir. Ankara'nın 13 yıllık savaş sırasında harap olmuş bir ülkedeki yeniden inşa projelerinde aslan payına sahip olması ve 2009 yılından bu yana Katar'dan Suriye toprakları üzerinden Türkiye'ye ve oradan da Avrupa'ya uzanacak bir doğalgaz boru hattı için önerilen diğer stratejik projelerin yeniden konuşulmaya başlanması, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ülkesinin Avrupa'ya doğalgaz pazarlayan bir merkez olması hayalini gerçekleştirebilecek bu ekonomik fırsattan vazgeçmeye niyetli olmadığı anlamına geliyor.
Ankara karşılığını bekliyor
Milli Savunma Bakanı Yaşar Güler, talep edilmesi halinde ülkesinin Suriye'ye askeri yardım sağlamaya hazır olduğunu açıkça ifade etti. Türkiye’nin Suriye için yerli üretim çeşitli savaş teçhizatının ana tedarikçisi olması beklenirken aynı zamanda eğitmenler gönderebilir, yeni orduya uygun bir savaş teorisi oluşturabilir ve bu faaliyetleri finanse etmek için mali destek sağlayabilir. Hatta Suriye'deki yeni yönetimle askeri ve stratejik bir ittifak kurulması karşılığında Ankara, Suriye'deki tüm askeri ve siyasi süreçlerdeki konumunu ve etkisini garanti altına alabilir.
Moskova'nın Hmeymim Hava Üssü ve Tartus’taki askeri deniz üssünün geleceğine dair (Şam'daki Suriyeli yetkililerle değil) Ankara’daki Türk yetkililerle müzakerelere başlamasıyla İsrail, Türkiye'nin nüfuzunun boyutunun farkına vardı. Türkiye'nin İsrail ordusunu Golan Tepeleri'nde işgal ettiği bölgelerden çıkarmak için yakında uluslararası adımlar atmaya başlaması bekleniyor.
İsrail'in Suriye'deki hedefleri
İsrailli yetkililer, HTŞ’nin Şam'ın kontrolünü ele geçirmesinden bu yana özellikle Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Filistinli Hamas Hareketi’ne verdiği açık destek çerçevesinde Türkiye'nin başını çektiği yeni Sünni İslamcı eksenin zaman içinde giderek daha tehlikeli hale geleceğinden endişe ediyor.
Yeni Suriye'nin fiili lideri Ahmed eş-Şera savaş arayışında olmadığını ve ülkeyi yeniden inşa etmeye odaklanmak istediğini söylese de o ve Şam'ın önde gelen diğer bazı isimleri bir zamanlar ABD tarafından terör örgütü ilan edilen El Kaide'nin bir kolu olan Nusra Cephesi’nde önemli roller üstlenmişti. İsrail Başbakanı Binamin Netanyahu'nun hükümeti bu durumu Suriye'nin güneyindeki toprakları ele geçirmek için bir bahane olarak kullandı. Netanyahu en az 2025 yılına kadar orada kalacaklarını söyledi. Bu da İsrail'i eski statüsüne kavuşturmak için ABD’nin ve uluslararası tarafların yoğun çabasını gerektirecek.
Ancak İsrail'in Suriye'nin güneyine girmesi ve haftalarca Suriye'nin yeni yöneticilerinin hava ve deniz savunmasına, hava gücüne ve uzun menzilli füzelere sahip olmasını engellemek için Esed rejiminin askeri altyapısından geriye kalanları yok etmesi, Tel Aviv ve Ankara'yı bir kez daha karşı karşıya getirdi. Ankara İsrail'e güçlerini geri çekmesi ve Suriye hava sahasını ihlal etmeyi bırakması çağrısında bulunurken İsrail Dışişleri Bakanlığı, buna ‘Türkiye'nin Suriye'de işgal konusunu gündeme getirecek son ülke olması gerektiği’ yanıtını verdi. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) 2016 yılından bu yana Suriye’de ve bazı güçleri’ destekliyor. Türk lirası ülkenin büyük bir bölümünde kullanırken yaygın bankacılık ve posta hizmetleri sağlanıyor.
Çetin rekabet
Türkiye ile İsrail arasındaki çetin rekabet ve çıkar çatışması göz önüne alındığında, İsrail Parlamentosu Knesset'in Dış İlişkiler ve Savunma Komisyonu Başkanı Yuli Edelstein gibi bazı İsrailliler, iki ülke arasında zaten kötü olan ilişkilerin Türkiye'nin silahlı vekilleriyle çatışmaya dönüşmesinden korktuklarını ifade ediyorlar.
İsrail'in şahinleri, Netanyahu hükümetini, Türkiye'nin Suriye'de yayılma ve İran'ın Suriye'deki varlığının sona ermesi karşılığında burayı bir İslam devletine dönüştürme hamlelerine karşı sahada birtakım gerçekler yaratarak hayati jeostratejik çıkarlarını yeniden inşa etmeye zorluyor. Sınırların değiştirilmesi ve bölgedeki istikrarsızlığın yanı sıra Suriye'nin mezhepsel-etnik hatlar boyunca bölünmesini ve Dürzilerle ve Kürtlerle nüfuz alanları, stratejik ittifaklar ve özerklik gibi meseleleri dikkate alan hayati bir savunma bölgesinin kurulması için baskı yapmanın mümkün olduğunu savunuyorlar.
Bir yandan dinamikler değişirken İsrail basını, Suriyeli Kürtlerin temsilcilerinin, çeşitli kanallar aracılığıyla İsrailli yetkililere ulaştığını bildirdi. İsrail, Kürt toplumunu dostane ve Batı yanlısı bir güç olarak görüyor ve Ankara'nın terör örgütü olarak sınıflandırdığı Kürtlerin ağırlıkta olduğu Halk Koruma Birlikleri'nin (YPG) omurgasını oluşturduğu Suriye Demokratik Güçleri'nden (SDG) kurtulmak için baskı yapan Türkiye’yi kızdıracak şekilde Kürtlerin güvenliğini sağlamak için Batılı müttefikleriyle perde arkasında çalışmalar yürütüyor.
İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa’ar da İsrail'in hem Türkiye hem de İran tarafından ‘zulüm gördüklerini’ söylediği Kürtleri ‘doğal müttefik’ olarak görmesi ve onlarla ve Ortadoğu'daki diğer azınlıklarla bağlarını güçlendirmesi gerektiğini söyleyerek Ankara'yı öfkelendirdi.
Çatışmayın, temas kurun
Buna karşın İsrail ile Türkiye arasındaki husumet, İsrail ile İran ve vekilleri arasındaki uzun ve kanlı çatışmanın yanında sönük kalıyor. Zira İran ve İsrail bu yıl birbirlerine doğrudan füzeli saldırıları düzenlediler ve bu da İsrail ile Lübnan'daki İran destekli Hizbullah arasında on yıllardır süren çatışmayı tırmandırdı.
İsrail, arada sırada öfkeli ya da eleştirel açıklamalar yapsa da Türkiye ve vekillerine karşı Suriyeli Kürt unsurları maddi olarak desteklemesi pek olası görünmüyor. Eski diplomat Aydın Selcen, İsrail'in Suriye'de Türkiye için sorun yaratmaya karar vermesi halinde bir devlet olarak aklını kaybetmiş olacağını söyledi. Selcen, İsrail ile Türkiye arasında açık bir çatışma ihtimali görmediğini de sözlerine ekledi.
On binlerce Filistinlinin İsrail ordusu tarafından öldürülmesinin ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Netanyahu'yu ‘Gazze kasabı’ olarak eleştirmesine rağmen 1949 yılında İsrail'i tanıyan ilk Müslüman ülke olan Türkiye'nin Tel Aviv'de büyükelçiliği bulunuyor. İki ülke arasındaki iletişim kanalları açık kalmamaya ve Türkiye, ABD'nin müttefiki olmaya devam ediyor. Dolayısıyla iki ülke arasındaki bu uçurum kapatılabilir.
İsrailli modern Ortadoğu tarihi uzmanı Eyal Zisser'e göre Türkiye’nin İsrail'i yok etmeyi hedeflemiyor, nükleer silah geliştirmiyor, Hizbullah'a büyük bir füze cephaneliği sağlamıyor ve Suriye'ye on binlerce milis göndermiyor, bu yüzden Suriye'de yakın gelecekte Türkiye ile İsrail arasında bir çatışmadan söz etmek abartılı bir söylem.
ABD'den gelen karışık sinyaller
Öte yandan Washington'da Türkiye’nin ve İsrail'in Suriye'deki eylemlerini dizginleme kabiliyeti konusunda bazı belirsizlikler söz konusu. Başkan Joe Biden yönetimi, Türkiye’nin ve İsrail'in Suriye'deki müdahalelerine tutarsız tepkiler verdi. Başkan Biden, Netanyahu, İsrail'in güvenliğini garanti altına alacak başka bir anlaşmaya varılana kadar İsrail ordusunun Suriye'de kalacağını açıkladığında bile İsrail'in saldırılarını ve bazı bölgeleri işgali etmesini meşru bir güvenlik önlemi olarak savundu. Netanyahu yönetimi ayrıca Suriye'nin kuzeyinde Türkiye’ye yakın muhalif gruplarla Kürt ağırlıklı güçler arasında ateşkes sağlanmasını istedi, ancak Ankara buna yanaşmadı.
Başkan seçilen Donald Trump, Esed rejiminin düşmesini takdirle karşıladığını ifade etse de bunu ‘Türkiye’nin dostane olmayan bir şekilde ele geçirmesi’ olarak nitelendirdi. Komşusu Suriye'nin geleceğinde ‘anahtarın Türkiye'de olacağını’ belirten Trump, “Başta Suriye olmak üzere bölgede yaşanan her olay bize Türk milletinin kaderinden kaçamayacağını hatırlatıyor” diyerek Türkiye'nin Ortadoğu'da lider bir güç olması yönündeki görüşünün altını çizdi.
Ancak Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, Trump’ın ‘Türkiye’nin dostane olmayan bir şekilde ele geçirmesi’ şeklindeki yorumuyla ilgili değerlendirmesinde “Suriye’deki durumu bir ele geçirme olarak tanımlamak ciddi bir hata olur. Eğer ele geçirme durumu varsa o da Suriye halkının iradesinin yönetimi ele geçirmesidir” ifadelerini kullandı.
Fakat Biden ve Trump yönetimleri, en azından şimdilik, Suriye'deki tablo daha da netleşene ve uluslararası toplum geçiş sürecinin adımlarını ve sonuçların Batı ve Arap ülkelerinin taleplerine uygun olup olmadığını görene kadar Türklerle ve İsraillilerle bir tartışmaya girmekten kaçınıyor gibi görünüyor. Bunun yanında Suriye'de Türkiye ve İsrail arasında olası bir anlaşmazlık ya da çıkar çatışması durumunda, özellikle Trump yönetiminde tamamen İsrail yanlısı şahin bir dış politika ve ulusal güvenlik ekibi varken, Washington'ın İsrail'in çıkarlarını destekleme eğiliminde olması daha yüksek bir olasılık.