Fas’ın Marakeş şehrinde Yeni Güney Politika Merkezi tarafından her yıl düzenlenen uluslararası konferans Atlantik Diyalogları’nın ‘Daha iddialı bir Atlantik... Dünya için anlamı’ başlığı altındaki 12’inci oturumun ilk gün toplantılarında, ‘mevcut uluslararası ilişkileri karakterize eden çok boyutlu krizin, artan milliyetçi ve korumacı eğilimler ve büyük güçler arasında artan rekabet ışığında çok taraflılığı destekleme çağrısı da dahil olmak üzere küresel jeopolitik eğilimlerin daralmasına yol açtığı’ vurgulandı.
İlk gün, bir açılış konuşması, iki tartışma ve konuşma bölümü ve ilki ‘stratejik ortaklıkların ve çok taraflı eylemin geleceği’ konusunda iki genel oturum düzenlendi. İkinci oturumda, Fas’tan Yeni Güney Politika Merkezi, İtalya merkezli Uluslararası Siyasi Araştırmalar Enstitüsü ve Hindistan merkezli Observer Araştırma Vakfı’nın girişimiyle ‘Küresel Güney’in yükselişi- Yeni bir uzlaşmaya ihtiyaç var’ konusu masaya yatırıldı.
Katılımcılar çok taraflı eylemin karşı karşıya olduğu zorluklara ve yeni bir uluslararası iş birliği modelinin çok taraflı eylem hedeflerine ulaşmaya nasıl yardımcı olabileceğine ilişkin sorular sorarak başladılar. Sorular arasında, Birleşmiş Milletler (BM) Tüzüğü’nün gözden geçirilmesi ihtiyacı, Güney’in daha dengeli bir uluslararası sistemin oluşumuna nasıl katkıda bulunabileceği ve Küresel Güney ile etkileşime giren çeşitli stratejik çıkarlar ve Yeni Güney’in, küresel kamu yararına yönelik zorlukların üstesinden gelmek için Kuzey ile iş birliği yolları vardı.
Şarku’l Avsat’ın edindiği bilgilere göre Yeni Güney Politika Merkezi CEO’su Kerim el-Aynaoui açılış konuşmasında geleceğe büyük umutla bakma çağrısında bulundu. Aynaoui, yapay zekaya odaklanarak, becerilere ve teknolojik gelişmenin sağladıklarına dayanarak dünyanın yeni gelişmelere uyum sağlamayı gerektirecek şekilde gelişip değiştiğini dile getirdi.
Moderatörlüğünü İngiltere’deki Düşünülemezi Düşünmek Vakfı’nın kurucusu ve eş yöneticisi Nick Gowin’in yaptığı panel tartışması, birçok ülke ve bölgede dünyanın tanık olduğu dönüşümlere ilişkin artan arzu hacmini gösterdi. Dünyanın tanık olduğu dönüşümlerle ilgili olarak da Gowin, birtakım uygulamaları, fikirleri ve kanaatleri yeniden değerlendirerek, kalıpların dışında düşünme çağrısı yaptı. Bazı görüşler ise ‘serbest takas’ gibi kullanılan bazı kavramların yeniden değerlendirilmesi konusundaydı. ‘Zengin ülkelerin, fakir ülkelerden düşük fiyatlarla hammadde alıp, bunları hayali fiyatlarla üreterek geri göndermeleri nasıl bir serbest takastır?’ sorusu yöneltildi. Ayrıca bu durumun, sürdürülebilirlik ve adalete dayalı işlem modellerine duyulan ihtiyacı gündeme getirdiği belirtildi.
Bazı katılımcıları da kıtalar arasındaki farklılıkları ve paradoksları daha da derinleştirecek yıkıcı bir teknoloji olan yeni yapay zeka üzerinde durdu. Aynı şekilde Afrika kimliği meselesi ve Afrika’nın kendine özgü özelliklerini ve karakteristiklerini nasıl geliştirebileceği konusu da ele alınırken, Afrika’nın, başkalarıyla iş birliği sorununu gündeme getirmeden önce yerel kalkınmasını sağlaması gerektiğini vurgulandı.
Diğer yandan Nijerya’nın eski Devlet Başkanı Olusegun Obasanjo, ‘Güneyden Görünümler’ konulu Sohbet bölümünde, Afrika’nın köle ticaretinde somutlaşan acı dolu geçmişinden ve Kıta’nın insanlarının Amerika Kıtası’ndaki tütün ve pamuk tarlalarında Avrupalılar tarafından nasıl sömürüldüğünden bahsetti. “Güney Atlantik’in kendine faydalı olabilmesi için çok taraflı iş birliğinin olması gerekiyor” diyen Obasanjo, Afrika’ya odaklanarak Kuzey- Güney ilişkilerine de değindi. Ayrıca bu ilişkileri, tezahürleri ne olursa olsun, Kıta’nın sömürülmesine izin verilmemesiyle ilişkilendirdi.
Aynı şekilde Ekvador’un eski Cumhurbaşkanı Osvaldo Hurtado,
“21’inci yüzyıl, Afrika’nın küresel düzeyde ortaya çıkışıyla karakterize edildi ve Afrika, 20’inci yüzyılda olduğundan daha aktif bir üye haline geldi.
Hurtado, Afrika Kıtası’ndaki ülkelerin ekonomilerinin dünya genelinde yüzde 5, Çin’in ise yüzde 10’unu temsil ettiğine dikkati çekerek, bunun Kıta halklarının yaşam koşullarını iyileştirirken yoksulluk oranlarını da azalttığını dile getirdi.
Stratejik Ortaklıkların Geleceği oturumunda ise iklimsel akıntılar, hızlanan teknolojik devrim, küresel çatışmalar ve Birleşmiş Milletler sisteminin mevcut durumu gibi dünyayı ilgilendiren birçok konu ve sorun ele alındı. Bu bağlamda İngiltere’den Newbridge Danışmanlık Şirketi CEO’su John Sawers, iklim değişikliğiyle mücadele konusunda insanların şüphelerini ortaya koydu. İnsani düzeyde iş birliğinin sonuçlarına dair umudunu kaybetmediğini söyleyen Sawers, teknolojiden yapay zekaya, dünya çapında yeni çatışmaların ortaya çıkmasına kadar pek çok gelişme ve sorunu sıralayarak, “Bütün bunlar, karamsarlığa yol açmamalı” dedi.
Eski İspanya Dışişleri Bakanı Ana Palacio da kimliğin, çok taraflılık konusunu baltalama ihtimaline ilişkin bir soruya yanıt olarak ise “Ortak bir hedef olarak barışı temel alan çok taraflılığa, ancak refah yoluyla ulaşılabilir” dedi. Palacio, “Dünyanın nasıl değiştiğini ve daha önceki işbirliğimizin üzerine inşa edildiği kuralların nasıl değiştiğini anlamalıyız” ifadelerini kullanarak çatışmaların barışçıl yollarla çözülmesinin bir amaç olması gerektiğine vurgu yaptı.
Diğer yandan Avrupa Ortaklar Birliği Başkanı ve eski Fransa Adalet Bakanı Elisabeth Guigou, “Dünya, başta iklim değişikliği ve uluslararası işbirliği gerektiren dijital devrimin yansımaları olmak üzere zorluklarla karşı karşıyadır” dedi. Guigou, son iklim konferansında yaşananların önemli bir ilerlemeyi temsil ettiğini belirttiği açıklamasını şöyle sürdürdü:
“Bugünün hedefi, karar alma süreçlerine katılım isteyen Kuzey ve Güney arasındaki dengesiz ortaklıkları, eşitliğe ve somut eyleme dayalı bir ortaklığa yol açacak şekilde devam ettirmeyerek, yeni yolların inovasyonunu gerektiren, karbon temelli olmayan ekonomilere geçiş olmayı sürdürüyor.”
Yeni Güney Politika Merkezi CEO’su Kerim el-Aynaoui, İtalya Uluslararası Siyasi Araştırmalar Enstitüsü Genel Müdür Yardımcısı Paolo Magri ve Hindistan Observer Araştırma Vakfı Başkanı Samir Saran’ın katılımıyla Küresel Güney’in Yükselişi oturumu, özellikle jeopolitik oluşumların birtakım zorlukları ortaya çıkarması nedeniyle küresel sistemde daha fazla dengeye ulaşmanın zamanının gelip gelmediği sorusuna yanıt bulmayı amaçladı. Bu çerçevede yükselen güçler kendi konumlarını savunmaya çalışırken, Batı ise statükoyu korumaya çalıştı.
Tartışmada, Güney’in Uluslararası Para Fonu gibi uluslararası kuruluşlarda zayıf temsil edilmesinden kaynaklanan hayal kırıklığının, karmaşık olsa da Güney ülkeleri arasındaki stratejik çıkarların çeşitliliğinin ortasında birleşik bir çizgi oluşumunu savunan bir öneriyi teşvik ettiği sonucuna varıldı.