Nekbe'nin yıldönümünde etik tartışması

İki devletli çözüm önerisi artık ne Filistinlilerin ne de İsraillilerin gündeminde

Fotoğraf: Getty Images
Fotoğraf: Getty Images
TT

Nekbe'nin yıldönümünde etik tartışması

Fotoğraf: Getty Images
Fotoğraf: Getty Images

Ahmed Mahir

Filistinliler, yaşadıkları Büyük Felaket’in (Nekbe) 75'inci yıl dönümünde, uzun zamandır bekledikleri güzel günlerin geleceğine dair umutlarını hala koruyor. Bazıları İsrail işgali altındaki Batı Şeria'da iradeleri dışında yerleşim birimleri inşasının ve yarım yüzyılı aşkın süredir ‘geçici’ statüde olan işgalin devam etmesi nedeniyle iyimser olmak için tek bir neden bile bulamasalar da halen umutlarını kaybetmiş değiller.

Filistinlilerin bir Filistin yönetimi kurdukları işgal altındaki topraklarının sürekli daralmasına, iki devletli çözüm önerisine artık hem Filistinlilerin hem de İsraillilerin düşünce dünyasından silinmesi eşlik ediyor. İki taraf arasında barışı sağlamak ve bir Filistin devletinin kurulmasının önünü açmak amacıyla ABD’nin başkenti Washington'da, Beyaz Saray'ın bahçesinde imzalanan Oslo Anlaşmaları, üzerinden geçen 30 yılın ardından neredeyse hiç kimse tarafından hatırlanmıyor.

Son 50 yılda, yani 1967 yılında Batı Şeria'nın işgalinin başlangıcından bu yana, birbiri ardına iktidara gelen Amerikan yönetimlerinin, İsrail'in işgal altındaki Batı Şeria'da yerleşim birimleri inşa etmesini durdurması gerektiği açıklamaları bir artıp bir azalsa da hiçbir sonuca varılamıyor. ABD, 14 Mayıs 1948 tarihinde İsrail’i bağımsız bir devlet olarak tanıyan ilk ülke oldu. O günden bu yana da İsrail, ABD’nin Ortadoğu’daki en önemli ortağı olamaya devam ediyor. Bununla birlikte ABD, Filistinliler ile İsrailliler arasında bir barış anlaşması yapılması konusunda kararlı.

İsrail işgali altındaki Batı Şeria'da Filistinlilerin iradeleri dışında yerleşim birimleri inşa edilmeye devam ederken, ‘geçici’ statüdeki İsrail işgali de yarım yüzyılı aşkın süredir sürüyor.

Ramallah merkezli Filistin Politika ve Anket Araştırmaları Merkezi (PCPSR) ile Tel Aviv Üniversitesi Uluslararası Çatışma Çözümü ve Arabuluculuk Programı tarafından ortak gerçekleştirilen bir anket, bugün Filistinlilerin ve İsraillilerin çoğunluğunun iki devletli çözüme karşı olduklarını, hatta bazılarının eşit haklara sahip şekilde tek bir devlette yaşamayı desteklediklerini gösterdi. Ankete katılan Filistinlilerin yüzde 61'i ve İsraillilerin yüzde 65'i gibi bir çoğunluk ise ilerleyen süreçte yeni bir intifadanın başlayacağını düşünüyor.

fgtynj
1948 yılında Filistin topraklarının yüzde 78'inde İsrail Devleti'nin kurulmasına zemin hazırlayan Balfour Deklarasyonu'nu kınayan pankart açan Filistinli bir gösterici (Arşiv - Getty Images)

İşgal altındaki Batı Şeria’da yaklaşık 720 bin İsrailli yaşıyor. Filistin Merkez İstatistik Bürosu tarafından yayınlanan son verilere göre İsrailliler, 300’den fazla ruhsatsız ve rastgele inşa edilmiş yerleşim biriminde kalıyor. Söz konusu yerleşim birimleri, ilgili uluslararası yasalara göre yasadışı sayılıyor. Aynı zamanda bu yerleşim birimleri, İsrail işgalinin sona ermesinin önündeki en büyük engeli teşkil ediyor.

İsrail, Batı Şeria’daki yerleşim birimlerine yasadışı olmalarına rağmen resmi statü verdi. İsrail makamlarından izin alınmadan yerleşim karakolları kuruldu. Ancak İsrailli yetkililer, söz konusu karakollardan bazılarını meşrulaştırma niyetinde olduklarını birçok açıklamada ifade etti.

sdvb
Fotoğraf: Getty Images

İsrail Dışişleri Bakanlığı internet sitesinde yerleşim birimlerinin ‘bağımsız bir egemen devlet toprağının bir çeşit sömürgeleştirilmesi’ olarak gösterilmeye çalışmasının reddedildiği belirtiliyor. Bakanlık, bu tür girişimleri ‘siyasi amaçlı ve bir aldatma taktiği’ olarak tanımlıyor.

Filistinli ve İsrailli insan hakları savunucuları İsrail Dışişleri Bakanlığı’na, daha fazla Filistin toprağının ilhak edilmesini hedefleyen ‘Siyonist hırsın’, Arap tarihinde Nekbe (Büyük Felaket) yılı olarak bilinen ve yaklaşık 800 bin Filistinlinin evlerinden edildiği, Filistin şehirlerinin boşaltıldığı ve Birleşik Krallık'ın kararıyla Filistin'in yıkıntıları üzerinde İsrail Devleti’nin kurulduğu 1948 yılından önceye dayandığını söyleyerek yanıt verdi. Filistinli ve İsrailli insan hakları savunucularına göre Nekbe, yerleşim birimlerinin çoğaltılması ve insan hakları ihlalleriyle günümüzde halen devam ediyor. Uluslararası Af Örgütü (UAÖ) gibi uluslararası insan hakları örgütleri de bu yüzden İsrail'i Filistinlilere karşı ‘apartheid’ rejimi uygulamakla suçluyor.

Filistinli ve İsrailli insan hakları savunucuları İsrail Dışişleri Bakanlığı’na, daha fazla Filistin toprağının ilhak edilmesini hedefleyen ‘Siyonist hırsın’, Arap tarihinde Nekbe (Büyük Felaket) yılı olarak bilinen ve yaklaşık 800 bin Filistinlinin evlerinden edildiği, Filistin şehirlerinin boşaltıldığı ve Birleşik Krallık'ın kararıyla Filistin'in yıkıntıları üzerinde İsrail Devleti’nin kurulduğu 1948 yılından önceye dayandığını söyleyerek yanıt verdi

Başarının bedeli ve değeri

İsrail, 75’inci doğum gününde sağlık, eğitim, teknoloji ve ekonomi alanlarındaki başarı hikayeleriyle övünüyor. Sağlık alanında önemli bir küresel konuma sahip olması nedeniyle son on yıl içinde gelişmiş ülkeler arasında yerini aldı. Bu alanda son derece gelişmiş bir teknolojik model sundu. Bilimsel araştırmalarda muazzam bir başarı elde ederek, eğitim kalitesi ve üniversite mezun oranı bakımından dünyada beşinci sıraya yerleşti.

Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) verilerine göre, İsrail, geçtiğimiz yıl yüzde 6,5'lik gayri safi yurtiçi hasıla (GSYİH) oranıyla bazı Avrupa ülkelerinin önüne geçen önemli bir ekonomik büyüme kaydetti.

Filistinliler, uluslararası ve İsrailli insan hakları örgütlerinin 1948 yılından beri bu sorumluluğu üstlenmesi nedeniyle, bu başarıların İsrail'e ahlaki bir sorumluluk yüklediğini düşünüyor. Filistinlilerden bazıları kadim yurtlarına dönmenin hayalini kuruyor. Bazıları da Birleşmiş Milletler’in (BM) kurduğu mülteci kamplarında, işgal altındaki Filistin topraklarında ve İsrail askeri kontrol noktalarıyla ayrılmış yerleşim bölgelerinde mülteci olarak yaşıyor. Batı Şeria'daki köylerin ve şehirlerin birbirinden ayrılması ve İsrail'in ‘geçici bir güvenlik çiti’ olarak da adlandırdığı ayrım duvarı, Filistinliler açısından insani krize yol açan uygulamalardan biri.

BM Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu, geçtiğimiz ekim ayında işgal altındaki Filistin toprakları, Doğu Kudüs ve İsrail hakkında bir rapor yayınladı. Raporda, İsrail hükümetinin politikalarının Filistinlilerin hayatlarının her alanında ciddi ve çok yönlü etkileri olduğu belirtildi.

Bu sonuca varılması için makul gerekçelerin olduğu ifade edilen raporda, İsrail'in Filistin topraklarını işgali, işgalin devam etmesi ve İsrail hükümetinin fiili ilhak politikaları nedeniyle uluslararası hukuka göre yasadışı hale geldi.

Raporda işgal altındaki Filistin topraklarına çoğunlukla askeri amaçlarla el konulduğuna ve daha sonra buraların yerleşim birimleri inşa edildiğine dikkat çekildi.

BM Bağımsız Uluslararası Soruşturma Komisyonu, İsrail'in işgal altındaki Filistin topraklarını güç kullanarak işgal etmeye devam etmesi nedeniyle, Filistinlilerin bireysel ve toplu olarak haklarını ihlal etmekten uluslararası olarak sorumlu olduğu sonucuna vardı.

İngiltere’deki Exeter Üniversitesi Avrupa Filistin Araştırmaları Merkezi Direktörü ve ‘The Ethnic Cleansing of Palestine’ (Filistin'in Etnik Temizliği) kitabının yazarı İsrailli tarihçi Ilan Pappe gibi İsrailli ve Filistinli tarihçiler, İsrail’in ilk günahının bedelini ödemesi gerektiğini söylüyor. Ayrıca, İsrail'in varlığı ve refahı uğruna ağır bedeller ödeyen Filistinlilere tazminat ödenmesi çağrıları yapıyorlar.

Ancak İsrail'in siyasi gerçekliğiyle hiçbir bağı olmamasından dolayı bu çağrılar, hayali ya da Nekbe'nin romantik bir canlanışından ibaret görünüyor. Bugün İsrail, tarihindeki en aşırı sağcı kabul edilen bir hükümete sahip. Mevcut İsrail hükümeti, 2022 yılı sonlarında kuruldu. Araplara ve Filistinlilere yönelik ırkçı tutumları ve açıklamalarıyla bilinen Ultra Ortodoks (Haredi) partilerden ve ırkçı Dini Siyonizm Hareketi’nden bakanlara sahip. Yerleşim birimlerinden de sorumlu olan Maliye Bakanı Bezalel Smotrich, geçtiğimiz günlerde Paris'te düzenlenen bir konferansta yaptığı konuşmada, Ürdün'ün yanı sıra Lübnan ve Suriye'nin bazı bölgelerini de kapsayan ‘Büyük İsrail Haritası’nı tanıttı. Smotrich, Filistinli diye bir halkın olmadığını, bunun ‘bir uydurmadan ibaret olduğunu’ düşünüyor.

Smotrich ve arkadaşlarının tamamen Yahudilerden oluşan bir Yahudi devleti kurma çağrısında bulundukları ve İsrail'in yanında egemen bir Filistin devleti kurulması için sınırların çizilmesine karşı çıktıkları, Kudüs'ün tartışmalı kaderi hakkında konuşmaya bile karşı oldukları biliniyor. Bu tür tutumlar, İsrail'in resmi olarak gerilimi tırmandırdığını ve önceki hükümetlerin Filistinlilere ekonomik teşvikler sağlayarak ‘çatışmayı yönetme ve azaltma’ stratejilerinden çarpıcı bir şekilde sapma olduğunu ortaya koyuyor. Ancak Filistinliler, söz konusu stratejileri, işgali gizlice sürdürmek ve hatta Filistin meselesini bir bütün olarak görmezden gelmek ve Arap dünyasında İsrail ile olan psikolojik bariyeri kırmak için bir kamuflaj olarak görüyor.

İngiltere’deki Exeter Üniversitesi Avrupa Filistin Araştırmaları Merkezi direktörü İsrailli tarihçi Ilan Pappe gibi İsrailli ve Filistinli tarihçiler, İsrail’in ilk günahının bedelini ödemesi gerektiğini söylüyor.

thnmt
Tel Aviv'de hükümetin yargı reformuna karşı düzenlenen gösteriler sırasında, İsrail işgaline karşı gösteri düzenleyen ve arka planda Siyonist hareketin kurucusu Theodor Herzl'in görüldüğü, İngilizce ‘apartheid’ kelimesinin harflerini taşıyan eylemciler (Gettty Images)

Filistin yeniden doğana kadar İsrail gerçek bir demokrasi olamayacak. O zamana kadar, camilerin sinagoglarla yan yana inşa edildiği iki devlette, hatta iki uluslu bir devlette bir arada yaşamaktan bahsetmek, orada burada yapılan bildik resmi açıklamalarda tekrarlanan bir klişe olarak kalacak.

İşgal Altındaki Topraklardaki İsrail İnsan Hakları Enformasyon Merkezi'ne (B'Tselem) göre şu an Batı Şeria'nın yaklaşık yüzde 10'unu yerleşim birimleri kapsıyor. Buradaki belediyeler, henüz herhangi bir yerleşim birimine ya da yerleşim karakoluna resmi olarak bağlanmamış geniş açık alanları kontrol ediyor. Batı Şeria'nın yüzde 40’ı yerleşim birimlerinin doğrudan kontrolü altında. (İsrail'in 1948'de ilhak ettiği geniş toprakları da hesaba katarsak bu oran önemli ölçüde artacaktır.)

İsrailli iktisatçı Shir Hever, ‘The Political Economy of Israel's Occupation: Repression Beyond Exploitation’ (İsrail işgalinin Ekonomi Politiği: Sömürünün Ötesinde Baskı) adlı kitabında ‘işgalin maliyeti’ konusunda ilginç bir hipotez öne sürüyor.

Hever, (60’ıncı sayfada) şunları yazıyor:

Eğer 1967 savaşından sonra işgal altındaki Filistin topraklarında askeri işgal olmasaydı, birbiri ardında kurulan İsrail hükümetleri, yerleşim birimlerinin inşası ve geliştirilmesi, askeri tesislerin, kontrol noktaları ile güvenlik önlemlerinin güçlendirilmesi ve ayrım duvarının inşası için ayrılan devasa bütçeleri İsrail'deki diğer sektörlere tahsis edebilirdi.

Son günlerdeki haberlerinde İsrail basını, Ulusal Güvenlik Bakanı Itamar Ben-Gvir'in Kudüs'te yaklaşık 2 bin subay ve askerden oluşan yeni bir güvenlik gücü oluşturmayı planladığını ve bunun İsrail hazinesi ile vergi mükelleflerine 1 milyar şekele (282 milyon dolar) mal olabileceğini aktardı.

Aşırı sağcı Yahudi Gücü Partisi’nin lideri olan ve daha önce ırkçılıktan suçlu bulunan Ben-Gvir, geçtiğimiz ocak ayında İsrail polisine İsrail'deki halka açık yerlerden Filistin bayraklarının kaldırılması talimatını vermişti. Ben-Gvir, Filistin bayrağı sallamanın ‘teröre destek veren bir eylem’ olduğunu söylüyor. Filistinliler içinse bu, kendilerine dayatılan bir oldu-bitti ve boyun eğdirme politikasının bir başka örneği.

Filistin için Nekbe’nin yıldönümü ve İsrail için kuruluş yıldönümü, bu yıl İsrail’de yargının yetkilerini sınırlayan, demokrasiyi baltalayan ve ‘yargı diktatörlüğü’ kuran yasalara karşı kitlesel ve eşi benzeri görülmemiş gösterilerle aynı zamana denk geliyor. İsrail’de her geçen gün büyüyen protesto hareketi, İsrail toplumunda büyük bir bölünmeye neden oldu. Bazı çevreler, biri laikler diğeri ise dindarlar ve İsrail tarihinin en uzun süre başbakanlık görevini yürüten Binyamin Netanyahu'nun destekçileri için olmak üzere, ‘iki İsrail devletinin’ olduğundan bahsediyor.

Tel Aviv ve Batı Kudüs'teki protesto gösterilerine Filistin bayrağı taşıyarak katılan, Filistinlilere yönelik zulmü kınayan ve İsrail'de demokrasiyi tehdit eden temel neden olarak tanımladıkları devam eden İsrail işgalinin altını bir kez daha çizen İsrailliler de var.

İsrail, Yahudi takvimine göre bu yılın nisan ayında kuruluş yıldönümünü kutlarken, Filistin yeniden doğana kadar İsrail’de gerçek bir demokrasi olamayacağını savunan bu küçük grup, o zamana kadar camilerin sinagoglarla yan yana inşa edildiği iki devlette, hatta iki uluslu bir devlette bir arada yaşamaktan bahsetmek, orada burada yapılan bildik resmi açıklamalarda tekrarlanan bir klişe olarak kalacağını söylüyor.

Bu makale Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden çevrilmiştir.



Suudi Arabistan: Bölgesel barış Filistin devletinin tanınmasıyla başlar

Menal Rıdvan, iki devletli çözüm konferansına hazırlık amacıyla New York'ta düzenlenen toplantıya katıldı. (Şarku’l Avsat)
Menal Rıdvan, iki devletli çözüm konferansına hazırlık amacıyla New York'ta düzenlenen toplantıya katıldı. (Şarku’l Avsat)
TT

Suudi Arabistan: Bölgesel barış Filistin devletinin tanınmasıyla başlar

Menal Rıdvan, iki devletli çözüm konferansına hazırlık amacıyla New York'ta düzenlenen toplantıya katıldı. (Şarku’l Avsat)
Menal Rıdvan, iki devletli çözüm konferansına hazırlık amacıyla New York'ta düzenlenen toplantıya katıldı. (Şarku’l Avsat)

New York'taki Birleşmiş Milletler (BM) Genel Kurulu'nda düzenlenen üst düzey bir etkinlikte Suudi Arabistan, uluslararası toplumu ‘bölgesel barış için stratejik bir gereklilik olarak’ Filistin devletinin kurulması yönünde ortak çaba sarf etmeye çağırdı. Suudi Arabistan tarafından yapılan açıklamada, “Durumu sakinleştirmenin, istikrarı sağlamanın ve bölgede entegrasyon ve refahın temellerini atmanın yolu budur” denildi.

Suudi Arabistan'ın açıklaması, Suudi Arabistan ve Fransa'nın haziran ayında yapılması çağrısında bulunduğu, Filistin sorununun barışçıl çözümü ve iki devletli çözümün uygulanmasına ilişkin üst düzey uluslararası konferans için BM'de yapılan hazırlık toplantısı sırasında gerçekleşti.

Hazırlık toplantısına katılan Suudi Arabistan heyetinin başkanı Menal Rıdvan, “Bu diplomatik çaba, Filistin sorununun nihai barışçıl çözümünü sağlamak için gerçek, geri dönüşü olmayan ve dönüştürücü bir değişime yol açmalıdır. Hazırlık toplantısı sadece düşünce değil, bir eylem rotası çizmelidir. Gazze tarifsiz acılar çekiyor. Siviller derhal sona ermesi gereken bir savaşın bedelini ödemeye devam ediyor” ifadelerini kullandı.

“Batı Şeria'daki gerilim de aynı derecede rahatsız edici” uyarısında bulunan Rıdvan, “Umutsuzluk her geçen gün artıyor. Ancak tam da bu nedenle sadece mevcut savaşı sona erdirmekten değil, yaklaşık seksen yıldır süren bir çatışmayı sona erdirmekten bahsetmeliyiz” dedi.

Rıdvan, ‘bölgede barış ve refahın hâkim olması için işgalin sona ermesi gerektiğini’ vurgulayarak şunları söyledi: “Bu konferans çatışmanın sona ermesinin başlangıcı olmalıdır. Önemli olan söz değil, eylemdir.”

Konferans kapsamında kurulan çalışma gruplarından ‘uygulamanın temel itici güçleri’ olarak bahseden Rıdvan, her bir grubun ‘pratik ve zamana bağlı sonuçlar elde etmek üzere’ tasarlandığını açıkladı. Rıdvan, “İleriye gitmek, daha önceki barış çabalarını sık sık baltalayan bir dizi temel gerçeği kabul etmeyi gerektirir. Uluslararası hukuka saygı, insan haklarına bağlılık ve yasal standartların eşit uygulanması isteğe bağlı değildir; bunlar esastır” şeklinde konuştu.

“Filistin sorununa adil bir çözüm bulunması sadece ahlaki ve hukuki bir zorunluluk değil, aynı zamanda karşılıklı tanıma ve bir arada yaşamaya dayalı yeni bir bölgesel düzenin de temel taşıdır. Bölgesel barış, Filistin devletinin sembolik bir jest olarak değil, stratejik bir gereklilik olarak tanınmasıyla başlar” diyen Rıdvan, bunun ‘devlet dışı aktörler tarafından istismar edilen alanı ortadan kaldırmanın ve herkes için güvenlik ve haysiyet sağlamanın tek yolu’ olduğunu ifade etti.

Rıdvan, “Yaşayabilir ve egemen bir Filistin devleti barışın sonu değil, başlangıcıdır. Bölgeyi sakinleştirmenin, istikrara kavuşturmanın ve entegrasyon ile refahın temellerini atmanın yolu budur” dedi.

“Güçlendirilmiş bir Filistin hükümeti barış için elzemdir” diyen Rıdvan, Suudi Arabistan’ın ‘Filistin liderliği tarafından atılan önemli adımları’ memnuniyetle karşıladığını belirtti. Rıdvan, Filistin Devlet Başkanı Mahmud Abbas'ı ‘başkan yardımcısının atanması da dahil olmak üzere kurumsal reform girişiminden dolayı’ takdir ederken, Başbakan Muhammed Mustafa ve hükümetinin ‘şeffaflık, hesap verebilirlik ve ekonomik iyileşmeyi amaçlayan reformları ilerletme çabalarını’ övdü.

Rıdvan sözlerini şöyle sürdürdü: “Suudi Arabistan'ın barışı destekleme konusundaki liderliği tutarlı ve sürekli olmuştur. Her şey, yirmi yıldan fazla bir süre önce, barış için toprak ve karşılıklı tanıma ilkesine dayalı, cesur ve kapsamlı bir barış çerçevesi olan Arap Barış Girişimi'nin başlatılmasıyla başladı. Yirmi yıl sonra bu kararlılık, Arap Birliği, Avrupa Birliği (AB) ve İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT) ortaklığında ve Mısır Arap Cumhuriyeti ve Ürdün Haşimi Krallığı ile iş birliği halinde Barış Günü çalışmalarının başlatılmasıyla yenilendi ve güçlendirildi.”

Rıdvan, “Suudi Arabistan, bu konferansın sonucuna doğru ilerlerken uluslararası toplumu eşgüdümlü siyasi, mali ve güvenlik tedbirleri yoluyla iki devletli çözümü desteklemek üzere harekete geçirmek amacıyla İki Devletli Çözümün Uygulanması için Küresel İttifak'ı başlatmış olmaktan gurur duymaktadır” ifadesini kullandı.

“Bu sadece bir uzlaşı platformu değil, aynı zamanda burada verilen taahhütlerin sahada somut adımlara dönüştürülmesini sağlayacak operasyonel bir çerçeve olmalıdır. Beklenen sonuç bildirisi, eş başkanlar liderliğindeki yuvarlak masa toplantılarındaki kolektif eylem ruhunu yansıtmalı ve resmi bir deklarasyondan daha fazlası olmalıdır” ifadelerini kullanan Rıdvan sözlerine şöyle devam etti:

“Bu uygulama, konferans çerçevesinde toplanan tüm yuvarlak masa toplantıları ve çalışma gruplarının çalışmalarına rehberlik etmesi gereken beş temel ilkeye bağlı kalmalıdır. Birincisi, hızlı, zamana bağlı ve geri döndürülemez olmalıdır. İkincisi, bir Filistin devletinin tanınmasının barışın ön koşulu olarak kabul edilmesiyle birlikte somut olmalıdır. Üçüncüsü, esnek ve kapsayıcı olmalıdır. Dördüncüsü, konferans bağımsız olmalı, bozgunculardan arınmış olmalı ve geniş, kararlı bir koalisyon tarafından korunmalıdır. Beşinci olarak, her iki halkın adil ve müreffeh bir bölgede barış ve güvenlik içinde yaşama hak ve isteklerine dayanmalıdır.”

Menal Rıdvan ve Anne-Claire Legendre, iki devletli çözüm konferansına hazırlık amacıyla New York'ta düzenlenen toplantıda (Şarku’l Avsat)Menal Rıdvan ve Anne-Claire Legendre, iki devletli çözüm konferansına hazırlık amacıyla New York'ta düzenlenen toplantıda (Şarku’l Avsat)

Fransa... İki devletli çözüm tehlikede

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron'un Ortadoğu ve Kuzey Afrika İşlerinden Sorumlu Danışmanı Anne-Claire Legendre, önümüzdeki ay New York'ta düzenlenecek konferansın ‘çok kritik bir zamanda gerçekleştiğini; İsrailliler ve Filistinliler arasında iki devletli çözüme dayalı adil ve kalıcı bir siyasi çözümün geleceğinin tehlikede olduğunu’ söyledi.

Üç temel mesajdan söz eden Legendre, bunlardan ilkinin konferans öncesinde bir ‘seferberlik mesajı’ olduğunu ve ‘uluslararası toplumun Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme ve tüm esirleri serbest bırakma çabalarını desteklemeye hazır olması gerektiğini’ söyledi. Legendre, ikincisinin sadece iki devletli siyasi çözümün uygulanmasının İsraillilere, Filistinlilere ve tüm bölgeye barış, refah ve güvenlik getireceğini vurgulayan ve siyasi çözüm arayışını yeniden ön plana çıkarma ihtiyacına odaklanan bir ‘acil durum mesajı’ olduğunu belirtti. Legendre, “Üçüncüsü, haziran ayında gerçekleşecek konferans, iki devletli çözümün etkin bir şekilde uygulanması yönünde kararlı bir adım olmalıdır. İki Devletli Çözümün Uygulanmasına İlişkin Uluslararası Konferans aracılığıyla sözden eyleme geçmeliyiz” dedi.

Diğer yandan BM Genel Kurul Başkanı Philemon Yang, ‘iki devletli çözümün uygulanmasına yönelik geri dönülmez bir yol çizmek için değerlendirmemiz gereken kritik bir fırsatı temsil eden’ konferansın toplanması için Suudi ve Fransızların gösterdiği çabaları överken, ‘bu konferansın başarıyla taçlandırılmasının elzem olduğunu’ belirtti.

Yang, “Uluslararası toplum, uluslararası hukuk, BM Şartı ve ilgili BM kararları temelinde kapsamlı, adil ve kalıcı bir barışa ulaşma konusundaki kesin kararlılığını bir kez daha teyit etmelidir” diyerek, ‘bu kararlılığın eyleme dönüştürülmesi’ çağrısında bulundu.

Yang sözlerini şöyle noktaladı: “Gazze Şeridi'nde 19 ayı aşkın bir süredir tanık olduğumuz dehşet, İsrail-Filistin çatışmasını sona erdirmek üzere acilen harekete geçmemiz için bizi motive etmelidir. Yıkıcı ölüm, yıkım ve yerinden edilme döngülerinin devam etmesine izin verilemez. Bu çatışma ne sürekli savaşla ne de sonu gelmeyen işgal veya ilhakla çözülemez.”