Federalizm, Suriye'nin kapısını çalıyor

Yeni bir cumhuriyet adına ülkenin kuzeyinde ve doğusunda oluşan bölgenin özelliklerini tanımlayan Toplumsal Sözleşmesi oluşturuldu.

Suriye-Irak-Türkiye sınır üçgenine yakınlarında Uluslararası Koalisyon ve SDG ortak askeri tatbikatından bir kare.
Suriye-Irak-Türkiye sınır üçgenine yakınlarında Uluslararası Koalisyon ve SDG ortak askeri tatbikatından bir kare.
TT

Federalizm, Suriye'nin kapısını çalıyor

Suriye-Irak-Türkiye sınır üçgenine yakınlarında Uluslararası Koalisyon ve SDG ortak askeri tatbikatından bir kare.
Suriye-Irak-Türkiye sınır üçgenine yakınlarında Uluslararası Koalisyon ve SDG ortak askeri tatbikatından bir kare.

Mustafa Rüstem

Suriye'nin doğu ve kuzeydoğu kesimlerinde yaşanan huzursuzlukların ardından Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi Genel Konseyi, bölgeye yönelik Toplumsal Sözleşmesi’ni onayladı. Kuzeydoğu topraklarının, yeni sözleşmede Suriye Arap Cumhuriyeti yerine ‘Demokratik Suriye Cumhuriyeti’ olarak tanımlanan bölgeye ait olacağı yönünde resmi duyuru kaydedildi.

Modern Toplumsal Sözleşme’nin başında ‘önsöz’ başlığı altında, bunun bölge halkının bir farkındalığı olduğu, halkların onurlu yaşama taleplerine, Suriyelilerin büyük fedakarlıklarına bir yanıt sayıldığı belirtildi.

Önsözde şu ifadelere yer verildi:

Biz Kürtler, Araplar, Süryaniler, Süryaniler, Türkmenler, Ermeniler, Çerkesler, Çeçenler, Müslümanlar, Hıristiyanlar ve Ezidiler olarak, ırkçı eğilimler, ayrımcılık, dışlama veya herhangi bir kimliğin ötekileştirilmesi olmadan geleceğin Suriye'sinin inşasına temel oluşturmak üzere Kuzey ve Doğu Suriye'de demokratik bir sistem kurmak için bir araya geldik.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi, 10 yıl önce ülkede silahlı çatışmaların patlak vermesiyle, Suriye Demokratik Güçleri'nin (SDG) doğduğu dönemde kuruldu. Alanı Haseke, Rakka, Deyrizor ve Halep kırsallarına kadar uzanan bölgede, Rojava olarak adlandıran yönetimde Kürt bileşenler hakim olsa da Araplar, Çerkesler ve diğerleri de dahil olmak üzere birçok etnik köken bulunuyor. Rojava, Kürtlerin İran, Türkiye ve Irak'ın bazı kısımlarındaki bölgelere atıftla ‘batı’ anlamına geliyor.

Ademimerkeziyetçilik yolunda

Bu gelişme ışığında, federal ve bağımsız bir sistem yaratma konusunda son derece istekli olan Kürtler, DEAŞ’a karşı savaş başlattıkları 2013'ten beri esasen özerk olan bir bölgenin anayasası için Toplumsal Sözleşmesi’n, temel yapı taşı varsayıyor.

Gözlemciler, 7 Ekim’deki operasyonun ardından Gazze’de patlak veren savaş dahil olmak üzere hızlı gelişmelerin yaşandığı kritik bir döneme denk gelen bu adımın sonuçlarından korkuyor. Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia’dan aktardığına göre söz konusu savaş öyle bir boyuta ulaştı ki Suriye'deki ABD üsleri ve İran yanlısı gruplar o zamandan beri çatışma halinde.

Uzmanlardan oluşan bir ekip, Suriye’de iç savaş başladığından bu yana DEAŞ’ın saldırıları ve Türkiye'nin operasyonları sonrasında bölgenin yönetimin temellerini atması gerektiğine inanıyor.

Kürt İnsan Hakları İzleme Ağı'nın dış şube yetkilisi Joan el-Yusuf, Independent Arabia’ya verdiği demeçte, Toplumsal Sözleşme’nin Suriye'de federalizme değil, ademimerkeziyetçiliğe giden yolu çizdiğini, çünkü bu sözleşmenin kendine özgü bir bölgenin oluşumunu müjdelediğini söyledi. Bu bölgenin demokratik Suriye'nin bir parçası olduğuna dikkat çeken Yusuf, bölge çıkarlarının belirli ve spesifik mekanizmalarla dikkate alınabilmesi yönünde çeşitli bileşenlerinin bu coğrafyanın parçası olabilmesi için Suriye'nin geleceğine yönelik siyasi bir vizyonun geliştirilmesi gerektiğini belirtti. Ancak Yusuf’un talep ettiği bu vizyon, toplumsal sözleşmede yer almıyor. Zira bu politikayı formüle etmek için yasaya ihtiyacı var.

Yusuf sözlerine şöyle devam etti:

Sözleşmede Özerk Yönetim'in yaptıkları dışında herhangi bir yenilik yer almıyor. Özgürlükler, mahkemeler, dava hakkı, genç ve kadın haklarıyla ilgili birçok paragraftan oluşan teorik bir metin var. Haklara gelince yüzde 25'i hayata geçirilirse harika olur.

Sözleşmenin toplumun bileşenleri arasında benzerlik getirdiğini, dil, yönetim ve diğer konularda Arap, Kürt ve Süryani ayrımı yapmadığını vurgulayan Yusuf, demografiyi korumaya ve bu bileşenlerin hakkını birlikte vermeye olan bağlılığını da dile getirdi. “Ancak Toplumsal Sözleşme’nin açıklama yapmadan ekolojik demokratik bir sistem arayışı gibi ideolojiyle dolu noktalar da var. Bu ne anlama geliyor?” diye sordu.

Toprak bütünlüğü ve tehditler

Suriye sokağı, Suriye ve federal topraklara dair pek çok ünlem işaretiyle birlikte, bütün bir bölgeyi devletin hesapları ve egemenliği dışında etkileyen Toplumsal Sözleşme kararını olumlu karşılıyor. Ancak Şam'daki uzmanlara göre bu bölge yaklaşık 10 yıldır kendi kendini yönetiyor. Toplumal Sözleşme, bölgenin kurumlarının yapısına ilişkin resmi açıklama dışında yeni bir şey eklemiyor.

Akademisyen ve hukuk araştırmacısı İsmail Abdulhak, Kürt çoğunluğa sahip yerel konseylerin yetkileri aracılığıyla bölgenin resmi haliyle doğuşu fikrini savunuyor. Geçtiğimiz eylül ayından bu yana süren şiddetli aşiret savaşının nedenlerinden birinin, Arap çoğunluğun bulunduğu yönetim bölgelerinde Kürtlerin bireyselliği, ayrıca Şam'daki merkezi hükümete başvurmadan tüm toprakları üzerinde kontrol sahibi oluşu olduğuna dikkat çekiyor.

Abdulhak konuya dair şunları söyledi:

“Tarımsal verim, petrol ve gaz kaynakları açısından zengin ve bol olduğu düşünülen topraklardan çıkarılan petrol ve petrol ticareti incelenebilir. Hepsi koalisyon üsleri ve Amerikan güçlerinin yardımı ve korumasıyla gerçekleştiriliyor. Ancak en önemli soru, sözleşmede bölgenin merkezi bir yönetime bağlı olduğu belirtildiği sürece bu merkezin onayı olmadan cumhuriyetin adını değiştirme veya hükümetin yeniden yapılandırılmasından bahsetme hakkı var mıdır?.”

Bu yöndeki kararların yürürlüğe girmesi ve ülke dahilindeki diğer mezhepleri ve bölgeleri teşvik ederek özyönetimin bu şekilde meşrulaştırılmasına ilişkin Suriye halkının endişelerini gizlemeyen Abdulhak, henüz bağımsızlık talep etme noktasına gelmemiş olsalar da bugüne dek halk protestolarına sahne olan Cebel el-Arab gibi güney bölgelerinde hala bağımsızlık ve özyönetim talepleri konusunda yoğun çatışmalar yaşandığını anlattı.

Ancak aynı zamanda PKK’nın güney sınırlarına yönelik giderek artan tehditlerini hissetmesi ve terör listesine dahil etmesi nedeniyle meselenin o kadar da kolay geçmeyeceğine inanıyor. Bu sırada Ankara ise Kürt tehditlerini durdurma gerekçesiyle Suriye silahlı muhalefetinin de üç askeri operasyona (2016-2019) katılımıyla kuvvetlerinin saldırısının ardından kuzeydeki Suriye topraklarından çekilme koşullarını açıkladı.

Savunma Bakanı Yaşar Güler, bu ayın ortalarında yaptığı açıklamada, Türkiye’nin kuvvetlerinin çekilmesi için iki şart sunduğunu vurguladı:

Suriye muhalefetinin Şam hükümetiyle ülke için yeni bir anayasa konusunda anlaşması ve seçim yapılması.

Yeni sözleşme

Kürt Özerk Yönetimi 2013 yılında kontrolü sıkılaştırmış, DEAŞ’a karşı savaşmak için ABD liderliğindeki Uluslararası Koalisyon güçleriyle yerel müttefik askeri kol olan SDG kurulmuştu. Ancak bugün Fırat Nehri'nin doğusunda kontrolü altındaki tüm bölgelerdeki belediyelerin yapısına ilişkin daha fazla ayrıntı ortaya koyuyor.

Sözleşmede en önemlisi Suriye Demokratik Cumhuriyeti adının getirilmesi olmak üzere Kuzey ve Doğu Suriye Halk Konseyi'nin Özerk Yönetim Genel Konseyi olarak adlandırılması, gözetim kurumları, üniversiteler ve diğerlerinin oluşturulması gibi 134 madde yer alıyor.

Yusuf bu hususta şu açıklamada bulundfu“Bir dizi gözlem, belki de en öne çıkanı, Toplumsal Sözleşme'nin kapitalizme karşı sosyal demokratik bir sistem kurmayı amaçladığıdır. Bu konuda temel bir kusur var çünkü Özerk Yönetim'i koruyanlar Amerikalılar. ABD kapitalist bir ülke. Bir başka açıdan bakıldığında tüm dünya ekonomik piyasa modellerine yöneliyor. Sosyalist ya da kapitalist bir sistem yok. Bunun yerine açık, kapalı ya da karma piyasalardan oluşan çoklu ve çeşitli ekonomik modeller var ve bu piyasaların biçimleri bir şekilde düzenleniyor.”

Henüz etkisi altındaki bölgeler için yeni bayrağı seçmeyen Toplumsal Sözleşme, bir anayasaya, toplumsal, politik ve ekonomik hayatın kanunlaştırılmasına daha yakın görünüyor.

Sözleşme açıklandığı gün Özerk Yönetim Konseyi tarafından yapılan basın açıklamasında, taslağın ayrıntılarını tartışmak ve teklifleri karşılamak üzere Kuzey ve Doğu Suriye'deki yönetimin tüm bölgelerinde çeşitli toplantılar ve halka açık toplantılar yapılacağı kaydedildi. Aynı zamanda aralık ayının başında dört günlük bir süre boyunca Rakka şehrinde bir araya gelen taslak hazırlama komitelerine sunuldu.

Özerk Yönetim Ortak Başkan Yardımcısı Gabriel Shamoun'un basın açıklamalarında söylediğine göre ilk veriler, Toplumsal Sözleşme’nin kabulü ardından ikinci sayılan, seçim hazırlıklarının yapılması, bu amaçla bölgesel düzeyde bir komisyon oluşturulması ve yedi ilde seçimlerin başlatılması yönünde adım atılması anlamına geliyor.

Şam hükümeti ile muhalefet arasında yakınlaşacak ve fikir birliğine varacak tepkiler bekleyen Yusuf, başta koalisyon ve onun askeri, siyasi oluşumları olmak üzere muhalefetin Türk iradesi dışında bir vizyonu olmadığını öne sürerek şunları söyledi:

Bu girişimle ya da Toplumsal Sözleşme ile ciddi ya da eleştirel bir zihinle ilgilenilmesini beklemiyorum. Bu noktada muhalefet ve Şam otoritesi hemfikir. Her konuda görüş ayrılıklarına rağmen Kürt ruhu taşıyan her projeye karşı çıkma konusunda hemfikirler.

Siyasi düzeyde bölge koşullarının ne olacağı, Sahadaki herhangi bir duruma ilişkin belirsizliğin bir yandan Ankara'yı, diğer yandan Şam'ı belki de Rusya’nın katılımıyla veya katılımı olmadan askeri harekata ittiği konuşuluyor. Kuzey ve Doğu Suriye'nin kontrolünün yeniden ele geçirilmesi, stratejik konumunun, bol miktarda gıda ve petrolün elde edilmesi hedefiyle ABD ile çatışılmaması üzerine duruluyor.

*Bu haber Şarku’l Avsat tarafından Independent Arabia’dan çevrildi.



ABD, Lübnan'da ateşkes izleme komitesini harekete geçirme sözü verdi

Lübnan Cumhurbaşkanı'nın ABD'li General ile görüşmesinden (Ulusal Haber Ajansı)
Lübnan Cumhurbaşkanı'nın ABD'li General ile görüşmesinden (Ulusal Haber Ajansı)
TT

ABD, Lübnan'da ateşkes izleme komitesini harekete geçirme sözü verdi

Lübnan Cumhurbaşkanı'nın ABD'li General ile görüşmesinden (Ulusal Haber Ajansı)
Lübnan Cumhurbaşkanı'nın ABD'li General ile görüşmesinden (Ulusal Haber Ajansı)

Lübnan ve İsrail arasındaki ateşkes izleme komitesinin yeni başkanı ABD'li General Joseph Clearfield, "askeri gerginliği önlemek" için çalışacağına söz vererek, komitenin çalışmalarını ve toplantılarını aktif hale getirme konusunda açık bir istek duyduğunu belirtti.

Şarku'l Avsat'a bilgi veren bakanlık kaynaklarına göre, General Clearfield, Lübnan Cumhurbaşkanı Joseph Avn, Meclis Başkanı Nebih Berri ve Başbakan Nevvaf Selam ile bir araya geldi ve görüşmelerin "iyi ve yeni bir ciddi çalışma ruhunu ve bir sonraki aşamada daha büyük çabayı temsil ettiği" belirtildi.

Görüşmede Cumhurbaşkanı Avn, Lübnan'ın "ordu komutanlığı tarafından alınan tüm güvenlik önlemlerini uygulamaya kararlı olduğunu ve çalışmalarına devam edeceğini, özellikle güneyde veya genel olarak Lübnan'da hiç kimsenin savaş durumuna geri dönmek istemediğini" teyit etti.

Aynı zamanda İsrail, savaş uçaklarının Bekaa Vadisi'nin kuzeyine düzenlediği bir dizi hava saldırısıyla gerilimi artırmaya devam etti; saldırılarda beş kişi öldü, birçok kişi de yaralandı.


UNRWA: İsrail, Batı Şeria topraklarının ilhakını durdurmalı

Gazze Şehri'ndeki UNRWA Genel Merkezi (Arşiv-Reuters)
Gazze Şehri'ndeki UNRWA Genel Merkezi (Arşiv-Reuters)
TT

UNRWA: İsrail, Batı Şeria topraklarının ilhakını durdurmalı

Gazze Şehri'ndeki UNRWA Genel Merkezi (Arşiv-Reuters)
Gazze Şehri'ndeki UNRWA Genel Merkezi (Arşiv-Reuters)

Birleşmiş Milletler Filistinli Mültecilere Yardım ve Çalışma Ajansı (UNRWA), bugün İsrail'i Batı Şeria'daki tüm toprak ilhaklarını durdurmaya çağırdı ve bunu uluslararası hukukun ağır bir ihlali olarak nitelendirdi.

BM ajansı, X platformu aracılığıyla, Doğu Kudüs de dahil olmak üzere Batı Şeria'da, Ekim 2023'te Gazze'deki savaşın patlak vermesinden bu yana şiddette keskin bir artış yaşandığı konusunda uyardı.

UNRWA, Gazze Şeridi ile Batı Şeria'nın geleceğinin bir olduğunu teyit ederek, BM tahminlerine göre Batı Şeria'daki şiddet olaylarında beşte biri çocuk olmak üzere binden fazla Filistinlinin öldürüldüğünü kaydetti.


ABD'nin Batı Şeria'nın ilhakına karşı sert tutumu İsrail'i şaşırttı

TT

ABD'nin Batı Şeria'nın ilhakına karşı sert tutumu İsrail'i şaşırttı

ABD'nin Batı Şeria'nın ilhakına karşı sert tutumu İsrail'i şaşırttı

ABD'nin Batı Şeria'yı İsrail'e ilhak etmek için hazırlanan iki yasa tasarısına karşı sergilediği sert tutum, Tel Aviv'deki siyasi ve medya çevrelerini şaşırttı.

ABD Başkanı Donald Trump, yardımcısı J.D. Vance ve Dışişleri Bakanı Marco Rubio, ayrı ayrı yaptıkları açıklamalarda İsrail'in bu hamlesini reddettiklerini ifade ettiler. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Saar, ABD'nin eleştirilerine karşı hızlı bir şekilde savunmaya geçerek, ‘hükümetinin henüz ön aşamada olan ilhak tasarısını ilerletmeye çalışmayacağını’ söyledi.

Amerikan tepkisi, İsrail parlamentosunun (Knesset) çarşamba günü iki tasarıyı ön okumada onaylama kararı alması ve Batı Şeria'nın geniş bölgelerinin ilhakı ve bu bölgelere İsrail egemenliğinin dayatılmasına yol açacak süreci fiilen başlatması üzerine uluslararası alanda öfkeyle karşılanmasının ardından geldi.

‘Siyasi bir manevra!’

Netanyahu, o sırada yanında bulunan ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance'i, bunun sağ kesim ve muhalefet tarafından oynanan bir siyasi oyun olduğuna ikna etmeye çalıştı.

defrt
ABD Başkan Yardımcısı J.D. Vance, çarşamba günü Kudüs'te İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ile birlikte (AP)

Ancak Amerikalılar biraz daha derinlemesine baktıklarında, hükümetin bu kışkırtıcı hamlede masum olmadığını ve iki tasarıyı engellemek için daha fazla çaba sarf edebileceğini fark ettiler.

Daha da kötüsü, Eğitim Bakanı Yoav Kisch'in Knesset'e sunduğu yasaya ilişkin resmi yanıtta ‘hükümetin ilke olarak ilhakı desteklediği’ belirtildi.

Kisch, “Biz ilhak konusunda kararlıyız. Ancak ilhak, muhalefet veya hoşnutsuz siyasi güçlerin önerdiği yasa tasarılarıyla gerçekleşmez. Hükümet olarak, ilhakı her gün, sözlerle değil, sahada eylemlerle uyguluyoruz. Ülkenin işlerini yönetme konusundaki benzersiz yaklaşımımızla, ilhakı daha iyi yollarla gerçekleştireceğiz” ifadelerini kullandı.

Vance: Kendimi aşağılanmış hissediyorum

Vance dün öğleden önce Tel Aviv'den ayrılırken basın mensuplarına verdiği demeçte şu ifadeleri kullandı: “Garip bir şey olduğunu anladım, bu yüzden protesto ettim. Ama bana bunun sadece partizan bir siyasi manevra olduğunu söylediler. Eğer gerçekten sadece siyasi bir manevraysa, o zaman aptalca bir manevraydı ve kendimi biraz aşağılanmış hissediyorum. İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etmesine izin vermeyeceğiz ve bu oylamadan memnun değiliz.”

Donald Trump ise, Time dergisinin dün yayınladığı, bu ayın 15'inde yapılan röportajda, İsrail'in Batı Şeria'yı ilhak etmesine izin vermeyeceğini söyledi.

Trump, “İsrail, Arap ülkelerine Batı Şeria'nın hiçbir bölümünü ilhak etmeyeceğine dair söz verdi. Bu şu anda yapılamaz. Bu ilhak gerçekleşirse, İsrail ABD'nin tüm desteğini kaybedecek” şeklinde konuştu.

Bakan Rubio da Tel Aviv'e varışından önce uçağa binerken yaptığı açıklamada, “Knesset'in Batı Şeria'yı İsrail'e ilhak etme oylaması, Gazze Şeridi'ndeki savaşı sona erdirme anlaşmasını tehdit edebilir” dedi.

Rubio, “Başkan Trump, şu anda bu tür adımları desteklemediğimizi açıkça belirtti. Önümüzdeki haftalarda ateşkesin devam etmesi önemli” dedi. Ziyareti sırasında, Gazze'deki anlaşmanın uygulanmasını denetlemek üzere ABD merkezinde daimî temsilci olarak üst düzey bir ABD Dışişleri Bakanlığı temsilcisinin atandığını duyuracağını da bildirdi.

İsrail'de kargaşa

Sıklık ve liderlik düzeyi açısından eşi benzeri görülmemiş İsrail ziyaretlerinin muazzam ivmesiyle örtüşen Amerikan tutumu (bir hafta önce Trump'ın kendisiyle başlayan, ardından yardımcısı, danışmanları, dışişleri bakanı ve geniş bir general ekibinin devam ettiği), İsrail'de büyük bir kargaşaya neden oluyor.

Bir tarafta aşırı sağ ve diğer tarafta Netanyahu'nun muhalifleri bunu ‘siyasi baskı’ olarak değerlendirip, İsrail'in bağımsızlığını kaybetmiş bir ‘kukla devlet’ olduğunu iddia etseler de, ABD'li yetkililer tarafından ortaya atılan fikirler yavaş yavaş İsrail halkı ve liderleri arasında yaygınlaşıyor.

İsraillilerin ezici çoğunluğu Amerika'yı müttefik, koruyucu ve sadık bir dost olarak görüyor ve Trump'ı ‘tarihte İsrail'in yanında duran en iyi Amerikan başkanı’ olarak değerlendiriyor.

İsraillilerin yaklaşık yüzde 72'si, 19. maddesinde Filistin halkının kendi kaderini tayin etme ve bir devlet kurma yolunu özetleyen Trump'ın savaşı sona erdirme planına destek verdi.

Dolayısıyla İsrailliler, Trump'ın istediğinin, İsrail'i iki yıldır geçerli bir neden olmaksızın süren savaş döngüsünden çıkarıp tüm Arap ve İslam ülkeleriyle ‘barış yoluna’ getirerek İsrail'in çıkarlarına hizmet etmek olduğuna güvenebilirler.

Amerikalılar, bunun İsrail ve Filistinliler tarafından kaçırılmaması gereken bir fırsat olduğuna inanıyor gibi görünüyor. Buna karşı çıkan ve direnenlerin her iki tarafta da aşırılık yanlıları olduğunu ve barış isteyen her iki tarafın çoğunluğu tarafından aşılabilecek bir engel olduğunu iddia ediyorlar.