Gazze’de bir kadın, telefondaki doktordan alınan yardımla doğum yaptı

Gazze’de doktorlar doğumları hem anne, hem de bebek için son derece zor koşullarda tamamlamak zorunda kalıyor (Reuters)
Gazze’de doktorlar doğumları hem anne, hem de bebek için son derece zor koşullarda tamamlamak zorunda kalıyor (Reuters)
TT

Gazze’de bir kadın, telefondaki doktordan alınan yardımla doğum yaptı

Gazze’de doktorlar doğumları hem anne, hem de bebek için son derece zor koşullarda tamamlamak zorunda kalıyor (Reuters)
Gazze’de doktorlar doğumları hem anne, hem de bebek için son derece zor koşullarda tamamlamak zorunda kalıyor (Reuters)

Batı Şeria’nın Nablus şehrinde kadın doğum uzmanı olan Dr. Süleyman Ebu Eyda, Pazartesi saat 02.00’dan sonra Gazze Şeridi’ndeki Cibaliye bölgesinden gelen bir telefonla şaşırdı.

Şarku’l Avsat’ın Alemu’l Arabi haber ajansından (AWP) aktardığına göre, arayan kişi, yerinden edilmiş kişilerin yaşadığı kamplardan birindeki bir kadının doğumu için tıbbi yardım talep etti.

Kendisini Cibaliye’de yaşayan bir gazeteci olarak tanıtan adam, Gazze Şeridi’nin kuzeyindeki tüm hastanelerin hizmet dışı kalması nedeniyle hastaneye ulaşamadıkları ve doğumu yaptıracak doktor bulamadıkları için kadına nasıl yardım edeceğini bilmediğini söyledi.

Dr. Ebu Eyda bugün AWP’ye verdiği demeçte, saat 02.00’dan sonra gelen bu telefonu önemli olduğu düşüncesiyle hemen açtığını söyleyerek, şöyle devam etti;

Arayan kişi bana Gazze Şeridi’nden olduğunu söyledi. Ona telefonla talimat vermeye başladım. Göbek bağını nasıl bağlayıp keseceğini, plasentayı nasıl çıkaracağını, yeni doğan bebekle nasıl baş edeceğini, kanamayı nasıl azaltabileceğini ve emzirebilmesi için annesinin kucağına nasıl yatıracağını anlattım.

Filistin’deki durumun istisnai olduğunu söyleyen Dr. Ebu Eyda, çalışma şartlarını şu ifadelerle anlatmaya devam etti;

Daha önce de benzer vakalarla ilgilendim. Hastanelerin kapatılması ve kadınların hastanelere ulaşamaması nedeniyle, onlara evlerinde yardım sağlamak için çoğu zaman yürüyerek gitmek zorunda kaldım. Arabaların yasaklandığı ve sadece yürümenin serbest olduğu Filistin İntifadası günlerinde bu tür durumları yaşadım.

Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA) geçtiğimiz ay yayınladığı raporda, Gazze Şeridi’ndeki hamile kadın sayısını 50 bin olarak tahmin ederken, Aralık ayında 5 bin 500 kadının zorlu koşullarda doğum yapmasının beklendiğini ifade etti.

UNFPA, kadınların neredeyse tam bir insani felaket yaşadığı bölgede günlük doğum sayısını yaklaşık 180 olarak tahmin ediyor.

UNFPA ayrıca, hastanelerin mağdurlarla dolu olması ve temel yakıt, ilaç ve tıbbi malzeme sıkıntısı nedeniyle birçok kadının güvenli doğum hizmetlerinden mahrum kalacağı konusunda uyardı.

Doktorlar ve ebeler, Gazze Şeridi’nde halen hizmet veren az sayıdaki hastanenin koridorlarında, doğumları hem anne, hem de bebek için son derece zor ve tehlikeli koşullarda tamamlamak zorunda kalıyor.

Yaralılar Gazze Şeridi’nin güneyindeki Han Yunus kentinde bulunan Nasır Hastanesi’ne birer birer ulaşırken, bazı doğum vakaları da aynı saatlerde hastaneye geliyor.

Görgü tanıkları, İsrail’in aralıksız bombardımanı ve Han Yunus’ta başlattığı kara operasyonu sonucunda hastaneye gelen kayıp ve yaralıların artması nedeniyle, ebelerin doğumu yataksız olarak yerde yapmaya zorlandığını ifade etti.



Yeni Suriye: Müttefikler çatışması ve Rusya'nın dönüşü

Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera
Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera
TT

Yeni Suriye: Müttefikler çatışması ve Rusya'nın dönüşü

Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera
Suriye'deki yeni yönetimin lideri Ahmed eş-Şera

İbrahim Hamidi

Kesin olan şu ki, Şam'ın müttefiklerinin ajandalarının öne çıktığı ve çatıştığı, Suriye üzerine mücadelenin yeniden alevlendiği yeni bir aşamayla karşı karşıyayız.

Suriye yeni bir aşamaya girdi. Rejimin geçen yıl sonunda devrilmesinden bu yana süregelen “balayı” sona erdi. Fırat'ın doğusundaki Haseke'de düzenlenen “Bileşenler Birliği Konferansı”, “Kürt dosyası” konusundaki Fransa-Türkiye anlaşmazlığı, “Dürzi dosyası” ile ilgili Amman Diyaloğu ve Rusya'nın rolünün temkinli bir şekilde geri dönüşü gibi birçok gelişme buna işaret ediyor.

Kuzeydoğu Suriye'deki Özerk Yönetim tarafından düzenlenen “Bileşenler Konferansı”nın Fransa'nın desteği ve ABD'nin onayı olmadan düzenlenmesi imkânsız. Çünkü her iki ülkenin askeri ve özel kuvvetleri, uluslararası koalisyonun bir parçası olarak Fırat'ın doğusunda bulunuyor. Dürzi Şeyhi Hikmet el-Hicri ve “Alevi Konseyi” Başkanı Gazal Gazal'ın konferansa katılımı da salt bir tesadüf olarak değerlendirilemez. Aksine bu, hükümetin ve “Sünni çoğunluğun” tutumuna karşı çıkan bir “Azınlık ittifakı”nın oluşumunun başlangıcını işaret ediyor.

Öyleyse Suriye'de ademi merkeziyetçi sisteme doğru bir eğilim var. Bu eğilim, konferansın sonunda ademi merkeziyetçilik ilkesini, yeni anayasa taslağının hazırlanmasını ve ülkede yeni bir ordu kurulmasını destekleyen sonuç bildirgesinde açıkça görülüyordu. Daha sonra atılan adımlar da bu eğilimi pekiştirdi; üç Dürzi dini otorite, tutumlarını birleştirme yönünde adımlar attı. Şeyh Hamud el-Hinavi ve Yusuf el-Cerbu, Hicri'nin açıkladıklarına benzer tutumlar içeren ve hükümeti ve davranışlarını açıkça eleştiren, ayrıca uluslararası soruşturma çağrısında bulunan, İsrail de dahil olmak üzere birçok ülkenin tutumlarını referans gösteren bir video yayınladılar.

Bileşenler Birliği Konferansı’nı takip eden bir diğer adım, Ürdün ve ABD'nin Amman'da hükümet ile Dürzi dini otoriteleri arasında, çeşitli ülkelerden yetkililerin katılımıyla, bakanlar düzeyinde bir müzakere süreci için hazırlıklara başlamasıydı. Aslında bu süreç iki karmaşık meselenin, yani Kürt meselesi ile Dürzi meselesinin ele alınmasında uluslararası Paris sürecine bölgesel bir alternatif oluşturma arzusunu yansıtıyor.

Tüm bilgiler, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın birkaç gün önce Şam'da eş-Şara ile yaptığı görüşmede verdiği mesajın, Paris sürecini dondurmayı amaçladığını gösteriyor. “Bileşenler Konferansı” da Fransız sürecini baltalama arzusunu pekiştirdi

Paris, Ürdün sınırındaki güney şehirlerinin geleceğini görüşmek üzere Suriye-İsrail görüşmelerine ev sahipliği yapmıştı. Tel Aviv, güneydeki tüm ağır ve orta silahların çekilmesi Süveyda, Dera ve Kuneytra illerinde İsrail hava desteğiyle yerel konseyler ve bağımsız yönetimlerin kurulması da dahil olmak üzere bir talep listesi sunmuştu. Paris ayrıca, 10 Mart'ta Kürt meselesini ve Cumhurbaşkanı Ahmed Şara ile Suriye Demokratik Güçleri Lideri Mazlum Abdi arasındaki anlaşmanın uygulanmasını ele alan Suriye-Amerikan-Fransız görüşmelerine de ev sahipliği yaptı.

Tüm bilgiler, Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan'ın birkaç gün önce Şam'da Şara ile yaptığı görüşmede verdiği mesajın, Paris sürecini dondurmayı amaçladığını gösteriyor. Ankara Paris'i “Kürtlere taraftar”, Paris de Ankara'yı Şara hükümetine taraftar gördüğünden, “Bileşenler Konferansı” Fransız sürecini baltalama arzusunu pekiştirdi. Sonuç olarak Suriye hükümeti, Paris'te Kürtlerle müzakerelerin askıya alındığını resmen duyurdu.

Kürtlerle ilgili Fransa-Türkiye ve Dürzi sorunu ile güneydeki düzenlemeler konusunda Türkiye-İsrail arasındaki çatışma, Suriye hükümetinin “müttefik ittifakı”nda çatlakların oluşmaya başladığının göstergeleri. Arap, bölge ve Batı ülkelerinin Şam'ın tutumunu desteklediği aylar sona erdi ve Suriye'de dış ajandalar arasındaki çatışma dönemi başladı.

Kartları daha da karıştırmaya başlayan bir diğer gelişme ise Batı'nın tutumundaki değişim belirtilerinin ardından, Rusya'nın Suriye'deki rolünün geri döneceğine dair göstergedir

Kartları daha da karıştırmaya başlayan bir diğer gelişme ise Rusya'nın Suriye'deki rolünün geri döneceğine dair göstergedir. Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani, Savunma Bakanı Murhaf Ebu Kasra ve İstihbarat Direktörü Hüseyin Selame'nin Moskova ziyareti ve Devlet Başkanı Vladimir Putin ve Rus yetkililerle yaptıkları görüşmeler, Şam ile Moskova arasında yeni bir ilişkinin başlangıcı niteliğinde ve şu temel konuları ele alıyor: Suriye'ye yeniden Rus silahlarının tedarik edilmesi, Hmeymim ve Tartus üslerinin ortak yönetimi, ekonomik ilişkiler, Suriye'nin çeşitli bölgelerinde Rus devriyeleri yapılması ve Beşşar Esed ile Moskova'da ikamet eden üst düzey rejim yetkililerinin kaderi.

Son yedi ayda “sınırsız Batı desteği” alan Şam, sahil bölgesi ve Süveyda'daki olaylar ve İsrail'in devam eden saldırı ve işgallerinin ardından büyük olasılıkla Batılı ülkelerin söylemlerinde, taleplerinde ve eylemlerinde bir değişim algılamaya başladı. Bu sebeple de Rusya'ya belirli hedefler doğrultusunda el uzatmak istedi. Bu hedefler; Batı ile birlikte doğulu bir denge kurmak, İsrail hareketlerini kontrol etmek, Suriye sahil bölgesinde istikrarı sağlamak, Kamışlı Havalimanı'nı işleterek ve kuzeydoğu Suriye'de devriye gezerek sahada askeri bir denge sağlamak. Türkiye’nin Moskova ile yeni Suriye arasındaki yakınlaşmadan uzak olması mümkün değil.

ABD ve Avrupa ülkeleri, Ukrayna'da savaşan Rusya'nın Suriye'ye dönmesine izin verecek mi? Şam, ademi merkeziyetçi idareleri kabul edecek mi? Bileşenler arasındaki koordinasyon siyasi koordinasyondan askeri koordinasyona mı kayacak? Şam, değişen sahneye, taleplere ve söylemlere nasıl yanıt verecek? Askeri olarak dahil olan taraflar -ABD, Türkiye, Rusya ve İsrail- arasındaki ilişkinin niteliği nedir?

Bu soruların birçok cevabı var, ancak kesin olan bir şey var; Şam'ın müttefiklerinin ajandalarının öne çıktığı ve çatıştığı, Suriye üzerindeki ve içindeki çatışmanın yeniden alevlendiği yeni bir aşamayla karşı karşıyayız.