Merhum Kuveyt Emiri’nin gözünden Saddam’ın Kuveyt’i işgali

Merhum Kuveyt Emiri Nevaf Al-Majalla’ya anlatmıştı: Irak işgalinin hikayesi

Al-Majalla’nın Ağustos 1990’daki kapağı
Al-Majalla’nın Ağustos 1990’daki kapağı
TT

Merhum Kuveyt Emiri’nin gözünden Saddam’ın Kuveyt’i işgali

Al-Majalla’nın Ağustos 1990’daki kapağı
Al-Majalla’nın Ağustos 1990’daki kapağı

Matar el-Ahmedi

Al-Majalla, meslektaşımız Matar el-Ahmedi’nin 16 Aralık’ta vefat eden Kuveyt Emiri Şeyh Nevaf el-Ahmed es-Sabah ile 1990 yılında Savunma Bakanı iken yaptığı ve Saddam Hüseyin’in Kuveyt’i işgalinin öyküsünün, Kuveyt’in direnişindeki ve ülkenin kurtuluşundaki rolünün ele alındığı röportajı yeniden yayınlıyor. Al Majalla’nın Ağustos 1990 sayısında yer alan röportajın metnini Şarku’l Avsat okurları için Türkçeye aktardık:

Irak’ın günahkâr Kuveyt işgali gerçekleştiğinde, Kuveyt Savunma Bakanı Şeyh Nevaf el-Ahmed es-Sabah, Genelkurmay Başkanı karargahındaydı. Ofisi, Irak tarafından bombalandı ve kendisi de başka bir yere taşınmak zorunda kaldı. Yakalanması, Irak işgalinin ana hedeflerinden biriydi.

Al-Majalla, Kuveyt’teki gerçek direnişe liderlik eden Kuveyt Savunma Bakanı ile görüştü. Kuveyt’in içinden, ‘aktif direniş’ olarak tanımladığı ve önemli bir rol oynadığı faaliyetler hakkında günlük raporlar alıyordu.

Saddam rejiminin işlediği uluslararası suçlardan olan Kuveyt işgali hakkında Şeyh Nevaf, sıkıntısında yardımcı oldukları ve uzun savaşında yanında yer aldıkları kardeş Irak’tan beklediğinin bu olmadığını söyledi. Şeyh Nevaf, “Saldırganlığın başlangıcı, Irak’ın Arap Birliği’ne gönderdiği muhtıra, ardından Saddam’ın yaptığı konuşmaydı ve her ikisinde de yalan ve iftira vardı. Kuveyt’in petrol çaldığı, merkezler kurduğu, kuyular ve çiftlikler kazdığı iddiası asılsız bir iddiadır” dedi.

sdve
Al-Majalla’nın Şeyh Nevaf el-Ahmed es-Sabah ile röportajı

Bakan, sözlerinin devamında “Kuveyt, Birliğe açıklayıcı bir bildiriyle, bu bildirinin üye devletlere dağıtılmasını talep etti. Irak’ın suçlaması karşısında Arap ülkelerinin krallarına, başkanlarına ve prenslerine durum açıklığa kavuşturuldu. Bütün bunlar, sorunu kontrol altına almak için arabuluculuk çabalarına yol açtı. Saddam, Hâdimü'l-Haremeyn Kral Fahd bin Abdülaziz el-Suud ve Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek’e asla askeri çözüme başvurmayacağına dair güvence ve taahhütlerde bulundu. Hâdimü'l-Haremeyn, ülkenin Emiri Şeyh Cabir el-Ahmed es-Sabah'a telefonla, Irak’ın Kuveyt’e herhangi bir saldırı başlatma niyetinde olmadığını bildirdi. Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek ise Kuveyt ziyareti sırasında ülkenin Emiri ile görüştü ve ona Saddam’ın askeri çözüme başvurmama sözü verdiğini bildirdi” ifadelerini kullandı.

Suudi Arabistan ve Kuveyt başta olmak üzere Körfez ülkelerinin yanında yer aldığı Irak’ın böyle bir adım atacağını düşünmemişti.

Arap liderlerin verdiği güvenceler ışığında krize askerî açıdan normal bir şekilde yaklaşıldı. Bu bağlamda Şeyh Nevaf, “Her ne kadar yanlarında askeri kalabalığın varlığını fark etsek de, ki bu en hafif tabirle anormal bir durum, Irak’taki kardeşlerimizi kışkırtmamak için güçlerimizi sınıra seferber etmedik” dedi.

Aynı zamanda Cidde şehrinde bir toplantı düzenleninceye kadar, Hâdimü’l-Haremeyn Kral Fahd bin Abdülaziz el-Suud ve Cumhurbaşkanı Hüsnü Mübarek liderliğindeki Arap liderler tarafından krizin kontrol altına alınması için çaba ve arabuluculuk yapılıyordu. Toplantıya Kuveyt tarafında Veliaht Prens ve Başbakan Şeyh Saad el-Abdullah es-Sabah başkanlık ederken, Irak tarafına ise Irak Devrimci Komuta Konseyi Başkan Yardımcısı İzzet İbrahim başkanlık ediyordu. Toplantı, iyi bilinen bir sonla sona erdi. Her iki taraf, diyaloğu sürdürme ve anlaşmazlıkları müzakere yoluyla çözme konusunda anlaşmaya vardı.

İşgal

Şeyh Nevaf, işgalin yürütülme şekli karşısında şaşkınlığını dile getirerek, “Bunun Cidde’deki toplantıdan birkaç saat ve Veliaht Prens’in Kuveyt’e dönüşünden sonra gerçekleşeceğine kim inanırdı? İki ülke arasındaki transit geçişini düzenlemek için rutin çalışmalar yürüten sınır karakolları, bize gece yarısından sonra saat 1’de anormal insan ve araç hareketleri olduğu bilgisini verdi. Ayrıca Irak ordusunun sınıra yaklaştığı bilgisi geldi. Saat 1.30’da bize sınır bölgesine girip burayı geçtiklerini söylediler” açıklamasında bulundu.

aswf
Merhum Emir Şeyh Nevaf el-Ahmed ve Veliaht Prensi Şeyh Meşal el-Ahmed, merhum emirler Şeyh Cabir el-Ahmed ve Şeyh Sabah el-Ahmed ile birlikte (KUNA)

Savunma Bakanı’nın olup bitenler karşısındaki şaşkınlığının kaynağı, ‘Suudi Arabistan ve Kuveyt başta olmak üzere Körfez ülkelerinin yanında yer aldığı Irak’ın böyle bir adım atacağını’ hayal etmemesiydi. Şeyh Nevaf, “Bundan bir süre önce Saddam, Suudi Arabistan ve Kuveyt’in tavırlarını övmüştü. Bu tavırları, ‘sıkıntı ve krizlerinde yanında duran’ gerçek milliyetçilik olarak tanımlamıştı. Ayrıca Iraklı yetkililer de bunu her fırsatta övüyordu, en alt kademeden en üst kademeye, iktidardaki en üst düzey isim olan Saddam’a kadar bu konuda hiçbir fark yoktu. Ama sözlerle eylemler arasında fark var” dedi.

İşgalin başlangıcında Kuveyt Savunma Bakanı, bombalanan Genelkurmay binasındaydı. Kuveyt güçleri işgalcilere karşı koydu. Bakan, “Güçlerimize hareket emri verdik, ama açıkçası Irak’la karşı karşıya gelemezdik. Kişi sayısına göre değildi, askeri teçhizat ve makineler açısından da. Güçlerimizin hazırlıksızlıklarına ve işgal beklenmemesine rağmen görevlerini yerine getirdiklerini söyleyebilirim” ifadelerini kullandı.

İşgal planı özellikle ve ana hedef olarak ‘Emir Hazretlerinin, Veliaht Prens Hazretlerinin ve Savunma Bakanı’nın saraylarının ele geçirilmesini’ içeriyordu.

Gözlemciler ve vatandaşlar ayrıca, işgalci Iraklı güçlerin belirli noktalara doğru ilerlediğini ve Kuveyt şehri haritasına aşina olduklarını belirtti. Bu da Kuveyt’in içindeki unsurların gizli anlaşma yaptığı teorisini akla getiriyor. Bu bağlamda Bakan, “Kuveyt’te beşinci bir kolun bulunduğundan hiç şüphem yok. Oradaki Irak toplumunun sayısı 70- 80 bin arasında” dedi.

Bakan, hain Irak işgalinde kara, hava ve deniz kuvvetlerinin kullanıldığını açıklarken, “Bu ordu, Kuveyt ve Körfez devletlerinin, özellikle de Suudi Arabistan’ın, Araplara karşı kullanılmak üzere değil, Araplara güç olmak amacıyla inşasına katıldığı bir ordudur” şeklinde konuştu. İşgal planı özellikle ve ana hedef olarak ‘Emir Hazretlerinin, Veliaht Prens Hazretlerinin ve Savunma Bakanı’nın saraylarının ele geçirilmesini’ içeriyordu. Kuveyt sembollerine zarar verilmediğini ancak davanın uluslararası düzeyde takip edildiğini öğrendiklerinde büyük bir hayal kırıklığı yaşadılar. Bu durum da aldığı ve Irak’a uluslararası izolasyon uygulanmasına yol açan küresel destekte büyük bir rol oynadı.

ef
Şeyh Nevaf el-Ahmed, Irak’ın Kuveyt’i işgali sırasında Kuveytli bir subayı dinliyor

İşgal sırasında askeri alanlar ve hava üsleri Irak bombardımanına maruz kaldı. Ancak Kuveyt güçleri, savaş uçaklarının çoğunun çıkışını sağlamayı başardı. Bu bağlamda Bakan, “İşgal haberini aldığımızda Irak güçlerinin eline hiçbir gelişmiş askeri teçhizat geçmemiş, hatta hücumbotlar bile imha edilmemişti. Iraklılar faydalanmasın diye bazı araçları ve bazı tesisleri tamamen devre dışı bıraktık” dedi.

İşgalin başlangıcında hiç kimse işgalci güçlerin Kuveyt’e yayılıp ülkeyi tamamen işgal etmesini beklemiyordu. Şeyh Nevaf, “Çünkü ulaştığımız maksimum nokta, ihtilaf nedeniyle Bubiyan Adası ve Rumaila sahasının bir kısmının ele geçirilmesidir ve Irak asla bunun ötesine geçmeyecektir” dedi.

Genelkurmay karargahının bombalanmasının ardından Kuveyt Savunma Bakanı Şeyh Nevaf el-Ahmed, Hava Savunma Komutanlığı’na geçti ve cephane bitene kadar orada kaldı. Esir alınan Kuveyt ordusu mensuplarına ilişkin ise Bakan, “Sayıları 15 kişiyi geçmiyordu, onları iyi tanıyorum” dedi.

Kuveyt direnişi

AL-Majallah’ya yaptığı açıklamada Şeyh Nevaf, “Kuveyt ve Körfez halkı, bu işgale sessiz kalmayacaktır. Kuveyt halkının Rablerine olan inancına, Emirlerine ve hükümetine olan sadakatlerine dayanarak, saldırganlara karşı halk direnişi örgütlemeye başladılar. Maruz kaldığı tüm tacizlere rağmen işgalci güçlerin yerleşim bölgelerindeki asker ve subaylarının yüreğine korku saldı. Artık şehrin dış mahallelerine kadar yayılmış durumda ve direniş üyeleri bir grup Irak kuvvetini yakalayabildi. Her gün 12-14 Irak askerinin öldürüldüğüne dair haberler alıyoruz” açıklamasında bulundu. Kuveyt kara, deniz ve hava kuvvetleri mensupları Suudi silahlı kuvvetlerinde benzer birimlere katıldı. Bu bağlamda Bakan, “Bu, Kuveyt dahil Körfez İşbirliği Konseyi ülkelerini temsil eden Yarımada Kalkan Gücü’ne ektir” dedi.

Şeyh Nevaf, bazı Arap ülkelerinin işgale ilişkin tutumları karşısında şaşkınlığını dile getirdi.

İşgalden birkaç gün sonra Kuveyt’i terk eden Şeyh Nevaf, Kuveyt’teki evlerin, ailelerin ve mağazaların maruz kaldığı yağma ve talanlara ilişkin insanlar arasında dolaşan, basında çıkanlar ve medya tarafından yayınlanan hikayeleri doğrulayarak, “Ne yazık ki bu doğru. Irak askerleri ve subayları evlere girip, evlerdeki her şeyi çalıyor, yağmalıyor, ardından da evin pencerelerine giderek makineli tüfeklerini evleri yok etmek için doğrultuyorlar. Bu yıkıma uğrayan evler arasında benim evim, Emir’in sarayı ve Veliaht Prens’in sarayı da var. Mesela benim evimde bütün arabaları ve mobilyaları aldılar, sonra da makineli tüfekle camları kırdılar” ifadelerini kullandı.

Peki Merkez Bankası? Bakan, “İçinde olmalarına rağmen henüz altın rezervini ele geçiremediler. Çünkü bu ancak binanın tamamının havaya uçurulmasıyla mümkün olur. Patlarsa da denize düşecek. Ancak bankadaki parayı almış olmaları bekleniyor” şeklinde konuştu.

Teşekkür ve şaşkınlık

Kuveyt Savunma Bakanı, dönemin Suudi Arabistan Kralı Fahd bin Abdülaziz’e, Veliaht Prensi Abdullah bin Abdülaziz’e, Savunma ve Havacılık İkinci Bakan Yardımcısı ve Genel Müfettiş Prens Sultan bin Abdülaziz’e, Suudi Arabistan halkına ve Kuveyt’i bu konumda destekleyen Arap halklarına teşekkür ve takdirlerini dile getirirken, diğer bazı Arap ülkelerinin tavırlarına şaşırdığını ifade etti. Bu bağlamda Bakan, “Büyük bir üzüntüyle ve açıkça söylüyorum ki, bu ülkelerin, yanlarında duran ve onlara elini uzatan Kuveyt’e karşı olumsuz tutumlarını sürdürmelerini beklemiyorduk. Ancak bu çilede tutumları olumlu değildi” dedi. Sebebin korku mu yoksa açgözlülük mü olduğunu sorduğumuzda ise Şeyh Nevaf, “Korku dersen bu doğru, açgözlülük dersen bu da doğru. Her ikisi de olabilir” yanıtını verdi.

Kuveyt Emirlik Divanı Bakanı Şeyh Muhammed el-Abdullah el-Mubarek es-Sabah, 16 Aralık'ta Kuveyt Emiri Şeyh Nevvaf el-Ahmed el-Cabir es-Sabah'ın vefat ettiğini duyurmuştu.

Aynı gün içerisinde Kuveyt Bakanlar Kurulu, Veliaht Prens Şeyh Meşal el-Ahmed el-Cabir es-Sabah'ın ülkenin yeni Emiri olduğunu açıklamıştı.

* Şarku’l Avsat tarafından Londra merkezli Al Majalla dergisinden tercüme edilmiştir



Bir gözü savaşta, diğer gözü kaderinde olan Gazze’nin ‘kafa karışıklığı’

Hamas'a göre Gazze'de ateşkes umutları giderek azalıyor (AFP)
Hamas'a göre Gazze'de ateşkes umutları giderek azalıyor (AFP)
TT

Bir gözü savaşta, diğer gözü kaderinde olan Gazze’nin ‘kafa karışıklığı’

Hamas'a göre Gazze'de ateşkes umutları giderek azalıyor (AFP)
Hamas'a göre Gazze'de ateşkes umutları giderek azalıyor (AFP)

İzzettin Ebu Ayşe

ABD Başkanı Donald Trump, İsrail'in İran'a karşı başlattığı saldırıdan önce, ABD, İsrail, Hamas ve İran arasında Gazze konusunda geniş kapsamlı müzakereler yürütüldüğünü açıklamıştı. İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu da Gazze'de tutulan rehinelerin durumuyla ilgili ciddi ilerlemeler kaydedildiğini doğruladı.

Ancak İsrail'in İran'a sert bir askeri darbe indirmesi, Gazze meselesinin çözülmesine ve ateşkes anlaşmasına varılmasına katkıda mı bulunacak, yoksa bölgedeki ateşkes müzakerelerini olumsuz yönde mi etkileyecek?

Darbe öncesi çabalar

İsrail, İran'ı 7 Ekim 2023 saldırılarını finanse etmekle suçluyor. Bu suçlamayı dayandırdığı nedenlerden biri Hamas Hareketi’nin Tahran'ın bölgedeki uzantılarından biri olarak görmesi ve Hamas ile İran arasında uzun soluklu ve güçlü ilişkiler olmasıdır.

Mevcut bilgilere göre ABD Başkanı Donald Trump'ın Ortadoğu Özel Temsilcisi Steve Witkoff ve Filistin asıllı Amerikalı akademisyen ve siyasi aktivist Bishara Bahbah, İsrail İran'a ağır bir darbe indirmeden önce, ABD ile İran arasında İran’ın nükleer programına ilişkin müzakerelerle eş zamanlı olarak Gazze konusunda bir anlaşma metni üzerinde çalışmalarını yoğunlaştırmışlardı. Bu çabalar, ABD ile İran arasındaki müzakerelerle eş zamanlı olarak yürütülüyordu.

İsrail'in İran'a yönelik askeri saldırısı öncesinde, arabulucular Katar ve Mısır, ABD ile Gazze ve İran meselelerine dair görüşmeler yaptılar. Mısır Dışişleri Bakanı Bedir Abdulati, Washington ile Tahran arasındaki müzakerelerin gelişmeleri ve Gazze'deki savaşı sona erdirecek bir anlaşmaya varılması için Witkoff ile telefon görüşmesi gerçekleştirdi.

Tüm bu çabalar, Katar'ın Witkoff'un ateşkes önerisine ilişkin yenilikçi ve değiştirilmiş bir formül sunmasının ardından gerçekleşti. O sırada Hamas'ın geçici lideri Halil el-Hayya, "Gazze'deki savaşı durdurmaya yönelik bir dizi fikir aldık. Witkoff'un önerisine açığız. Ancak savaşı kalıcı olarak sona erdirmek ve İsrail ordusunun Gazze'den çekilmesini sağlamak için daha güçlü güvenlik garantileri gerekiyor” açıklamasında bulundu.

Şarku’l Avsat’ın Independent Arabia'dan aktardığı habere göre bu çabalar Tahran'ın doğrudan bilgisi dahilinde gerçekleştirildi. Trump, ilk kez Gazze'de ateşkes dosyasına doğrudan müdahale ederken bunu, “Gazze şu anda bizim, Hamas ve İsrail arasında yürütülen büyük müzakerelerin ortasında ve İran da bu müzakerelere katılıyor. Gazze'de neler olacağını göreceğiz. Rehineleri geri almak istiyoruz” şeklindeki heyecan verici açıklamasıyla duyurdu.

Ardından Netanyahu, esir takası ve Gazze'deki ateşkes müzakerelerinde önemli ilerleme kaydedildiğini söyledi ve ardından üst düzey bakanlarıyla bir toplantı yaptı. İsrail Dışişleri Bakanı Gideon Sa'ar, rehinelerle ilgili anlaşmayı sağlamaya kararlı olduklarını ve ilerleme kaydedildiğini söyledi.

İsrail şartlarını koyuyor

Ancak İsrail'in İran'a saldırmasının ardından Gazze dosyasıyla ilgili tüm bu gelişmelere endişeyle bakılırken, Hamas bu eksene olan bağlılığını yeniden teyit etti ve tutumunda değişiklik yapmadı. Hamas liderlerinden İzzet Rişk, İsrail'in İran'a yönelik saldırısının tehlikeli olduğunu, bölgede patlamaya yol açabileceğini ve bunun Netanyahu'nun bölgeyi açıkça bir savaşa sürükleme konusundaki kararlılığını yansıttığını söyledi.

İsrail'in saldırısı, Gazze'deki savaşın gidişatını etkiliyor. Siyasi ve askeri gözlemciler, savaşın gidişatı ve ateşkesin Tahran ile Tel Aviv arasındaki askeri gelişmelere bağlı olarak değişebileceğini ve bir anlaşmaya varılabileceği gibi, tarafların tutumlarının sertleşebileceğini belirtiyorlar.

Siyasi araştırmacı Macid Ebu Herbid, değerlendirmesinde şunları söyledi:

“İsrail, bölgede zaferler kazandığına ve İran'a karşı ezici bir galibiyet elde ettiğine inanıyor. Bu durum Netanyahu'yu, kazanan tarafın şartları belirlediği kuralına göre şartlarını ve taleplerini sertleştirmeye iten bir coşkuya kapılmasını sağlarken Gazze konusunda yenilgiye uğradığına inandığı Hamas'ın bu şartlara uyması gerektiğini düşünüyor.”

Ebu Herbid, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Hamas her şeyi kaybettiğini düşünüyor olabilir ve bu yüzden tek seferde kapsamlı bir anlaşma imzalamakta ısrarcı bir tutum sergileyebilir. Bu durum toprak üzerindeki kontrolünü kaybettikten sonra kaybedecek başka bir şeyi kalmadığından kaynaklanıyor."

Ebu Herbid'e göre İsrail'in İran'a yönelik saldırıları Gazze dosyası üzerinde hızla etkili olmayacak. Yani ne Hamas ateşkes için acele edecek ne de İsrail anlaşmaya varmak ve rehinelerin serbest bırakılması için acele edecek. Siyasi araştırmacı, her iki tarafın da önceliklerini değiştirmek için Tahran'daki çatışmalardaki gelişmeleri beklediğini belirtti.

“İran ateşkesi engelleyebilir”

Askeri bilimler alanında öğretim görevlisi Muaviye Vasif ise İsrail ile İran arasındaki gerginliğin Gazze'deki ateşkes sürecine hizmet etmediğini söyledi. Vasif’e göre Netanyahu, Tahran'ı vurma planlarıyla meşgulken, Hamas durumu izliyor ve müzakere edecek birini bulamıyor. Bu yüzden Gazze'deki durum olduğu gibi kalabilir.

Vasif, değerlendirmesini şöyle sürdürdü:

“Trump'ın açıkladığına göre İran, İsrail ile Hamas arasında Gazze konusunda yürütülen görüşmelere dahil olduğundan, herhangi bir öneriyi reddederek Hamas’ı etkileyecektir. Ayrıca ABD ile yürüttüğü görüşme ve müzakerelerde şartlarını sertleştiriyor ve bunları hiçbiri, kısa süreliğine de olsa bir ateşkese varılmasını isteyen Gazze halkının yararına olmayacak.”

Hamas'ın şu anda zayıf bir konumda olduğunu ve Tel Aviv'in İran'la savaşla meşgul olması nedeniyle İsrail'e Gazze'de ateşkes için baskı yapamayacağını söyleyen Vasif, Tahran'daki gerginliğin Gazze'deki çatışmaları hafifletebileceğini, ancak Netanyahu'nun şu anda zafer kazandığına inandığı için ateşkes görüşmelerini etkilemeyeceğini belirtti.

Güvenlik araştırmacısı Vail el-Mubeyyed ise farklı bir görüşe sahip. İsrailli bakanların İran'a yönelik saldırıyla meşgul oldukları bir ortamda Netanyahu'nun Gazze'deki ateşkes dosyasını gündeme getirebileceğini söyleyen Mubeyyed, “Tel Aviv hükümetindeki aşırı sağcı bakanlar İsrail'in Tahran'a yönelik saldırılarıyla meşguller ve şu an Gazze ile ilgili hiçbir şeye karşı çıkmıyorlar. Bu yüzden yakında Gazze'de bir ateşkes sağlanabilir” değerlendirmesinde bulundu.

Hamas ne düşünüyor?

Hamas'a göre Gazze'de ateşkes umutları yok oluyor. Hamas liderlerinden İzzet Rişk, İsrail'in İran'a yönelik saldırısının Gazze'deki sükuneti bozduğunu, Netanyahu'nun kibirli bir tavır sergilediğini ve Gazze'deki krizi kasıtlı olarak derinleştirerek bölgedeki gelişmelerle ilişkilendirdiğini söyledi.

İran’a yönelik saldırının Gazze'ye bazı yansımaları söz konusu ve Netanyahu, Hamas'ın müzakere turlarında gösterdiği esnekliğe rağmen savaşı sona erdirmek istemiyor. İsrail'e göre Gazze'deki savaşın sona ermesi bölgesel meselelerle ilişkili ve Tel Aviv bölge haritasını kendi istediği şekilde yeniden çizmeyi planlıyor. Gazze'de olanlar da bu planın sadece bir parçası.