Mısır, ‘Refah Muhafızı Operasyonu’ konusunda sessizliğini koruyor

Uzmanlar, koalisyonun Kızıldeniz'de seyrüseferi korumaya yönelik hedeflerinin belirsizliğine dikkat çekti.

Kızıldeniz'de faaliyet gösteren ABD Donanması Husi tehdidinin sona ermesine engel olmuyor. (AFP)
Kızıldeniz'de faaliyet gösteren ABD Donanması Husi tehdidinin sona ermesine engel olmuyor. (AFP)
TT

Mısır, ‘Refah Muhafızı Operasyonu’ konusunda sessizliğini koruyor

Kızıldeniz'de faaliyet gösteren ABD Donanması Husi tehdidinin sona ermesine engel olmuyor. (AFP)
Kızıldeniz'de faaliyet gösteren ABD Donanması Husi tehdidinin sona ermesine engel olmuyor. (AFP)

ABD'nin, 10 ülkeyi kapsayan, Kızıldeniz'de seyrüseferi korumaya yönelik çok uluslu bir operasyon başlatacağını duyurması, Kızıldeniz ve Babulmendeb Boğazı'ndaki deniz operasyonları alanında yeni bir gelişmeye işaret ediyor. Babulmendeb Boğazı, Süveyş Kanalı'nın güney girişi olması nedeniyle Mısır ve dünyanın birçok ülkesi için stratejik öneme sahip.

Kahire ise ‘Refah Muhafızı Operasyonu’ adındaki yeni deniz ittifakına ilişkin sessizliğini koruyor.

Uzmanlar, Mısır'ın bu hayati bölgedeki gelişmeleri yakından takip ettiğini aktardı.  Yapılan değerlendirmeler Mısır'ın ulusal güvenliğini korumaya odaklanan öncelikleri, ayrıca koalisyonun hedefleri ve çalışma mekanizmalarının şu ana dek belirsizliği göz önüne alındığında, Kahire'nin yeni koalisyona katılmamasının muhtemel olduğu yönünde.

ABD Savunma Bakanı Lloyd Austin salı günü yaptığı açıklamada, ABD’nin Kızıldeniz'de ticareti güvence altına almak amacıyla ‘Refah Muhafızı’ adı altında çok uluslu bir güvenlik operasyonu başlatacağını duyurdu. Ortadoğu’da ABD filosuna ev sahipliği yapan Bahreyn’i ziyaret eden Austin, söz konusu operasyona katılacak ülkeler arasında İngiltere, Bahreyn, Kanada, Fransa, İtalya, Hollanda, Norveç, Seyşeller ve İspanya’nın yer aldığını bildirdi.

Geçtiğimiz haftalarda insansız hava araçları ve füzelerle Kızıldeniz'den geçen birçok uluslararası gemiyi hedef alan Husi grubu, saldırılarını İsrail gemilerini veya İsrail limanlarına giden gemileri hedef aldığı iddiasıyla gerekçelendirmişti. Husi Sözcüsü’ün daha önce yaptığı açıklamalara göre söz konusu saldırıya ilişkin gerekçelerin kapsamı daha sonra İsrail'i destekleyen ülkelerle bağlantılı tüm gemileri kapsayacak şekilde genişletildi.

Husi isyancılar salı günü yaptıkları açıklamada, ABD'nin kurduğu bu uluslararası koalisyonun Filistin halkına yönelik saldırı çerçevesine girdiğini öne sürdü. Koalisyonun uluslararası hukuka aykırı olduğunu, seyrüseferi himaye etmediğini, aksine tehdit ettiğini, Kızıldeniz'i İsrail'in yararına askerileştirme amacı güttüğünü ifade etti.

Kızıldeniz, petrol ve sıvılaştırılmış doğal gazın yanı sıra tüketim mallarının nakliyesi için de dünyadaki en önemli rotalardan biri sayılıyor. Küresel ticaretin yaklaşık yüzde 40'ı bölgeden geçiyor. Uzmanlar, küresel konteyner ticaretinin yaklaşık yüzde 30'unun Süveyş Kanalı'ndan geçtiğini tahmin ediyor.

Süveyş Kanalı'nın izlenmesi

Mısır'daki Süveyş Kanalı İdaresi pazar günü yaptığı duyuruda, kanaldaki seyir trafiğinin düzenli olduğunu duyurdu. İdare Başkanı Usame Rabi, idarenin Kızıldeniz'de devam eden gerilimleri yakından takip ettiğini, bunların kanaldaki navigasyon üzerindeki etkisinin boyutlarını araştırdığını söyledi. Bazı gemi şirketleri, geçici olarak Ümit Burnu güzergahına yönleneceklerini duyurmuştu.

Rabi, 19 Kasım'dan itibaren Ümit Burnu güzergahından 55 geminin transit geçişe yönlendirildiği bildirildi. Bu rakam, o dönemde 2 bin 128 geminin geçişine kıyasla düşük bir oran sayılıyor.

Şarku’l Avsat’a konuşan Mısırlı strateji uzmanı Tümgeneral Samir Ferec, Kızıldeniz girişindeki Husi saldırılarından ilk etkilenen hususun küresel ticaret olduğu görüşünde. Refah Muhafızı Operasyonu’nun ABD’nin bu hayati bölgedeki varlığını pekiştirmeye yönelik girişimini temsil ettiğine dikkat çeken Ferec, farklı ülkelere ait 6 askeri üssün yer aldığı Cibuti başta olmak üzere dünyada birçok ülkeye ait çok sayıda askeri üs bulunduğunu hatırlattı.

Mısır'ın çıkarlarının küresel ticaretin korunmasına ve güvence altına alınmasına bağlı olduğunu açıklayan Ferec, kendi çıkarları için hayati önem taşıyan bu bölgede bir çatışmaya girmenin veya gerginlik yaratmanın kendi çıkarına olmadığını da sözlerine ekledi. Mısır'ın, kendi topraklarında ittifaklara katılmayı veya askeri üsler kurmayı reddeden köklü vizyonuna dayanan bu yeni ittifaka katılmamasının muhtemel olduğunu vurguladı.

Kahire'nin esas olarak bölgede seyrüsefer özgürlüğünün ve uluslararası ticaretin korunmasına ilişkin koordinasyona dayanan bölgesel ve uluslararası çabalarda kilit bir ortak olduğunu vurgulayan Ferec, Kızıldeniz'de seyrüseferin korunmasına yönelik Suudi Arabistan ve Sudan ile bölgesel koordinasyonun yanı sıra 153 Ortak Görev Gücü’nün de buna dahil olduğunu hatırlattı.

Nisan 2022'de kurulan ve 39 üye devletten oluşan 153 Ortak Görev Gücü, Kızıldeniz ve Aden Körfezi'nde deniz güvenliği konusunda uzman. Genel merkezi ise Bahreyn'de bulunuyor.

Mısır, geçtiğimiz aralık ayında yaptığı açıklamada, Mısır Donanması’nın Ortak Görev Gücü komutasını devralacağını duyurmuştu. Tüm bölgelerde ve deniz yollarında güvenlik ortamını iyileştirmeyi, uluslararası deniz yollarında gemi akışının güvenli geçişini sağlamayı ve her türlü organize suçla mücadele etmeyi amaçladığını duyurmuştu.

Stratejik çıkarlar

Mısır Deniz Koleji eski müdürü Tuğamiral Mahfuz Merzuk, Mısır'ın vizyonunun temel belirleyicisinin, başta ekonomik ve stratejik çıkar olmak üzere, ulusal güvenliğinin korunması ve bölgede seyrüsefer güvenliğinin sağlanması olduğuna inanıyor. Tehditlerle yüzleşmeye odaklanan Mısır’ın aynı zamanda kendisi için stratejik öncelik taşıyan alanlarda sükûnet ve istikrarı korumak ve bu alanlarda ortaya çıkabilecek gerilimi azaltmak için de harekete geçtiğini de sözlerine ekledi.

Şarku’l Avsat’a konuşan Merzuk, Mısır'ın, Süveyş Kanalı'nın güney girişi olan bölgedeki stratejik ve ekonomik çıkarları nedeniyle Kızıldeniz girişindeki mevcut durumu yakından takip ettiğini açıkladı. Ancak mevcut durumun ciddiyetine ilişkin birçok haberin fazlasıyla abartılı olduğuna dikkat çekti. Süveyş Kanalı'ndaki navigasyon trafiğinin etkilenmediğini, kanaldan günlük olarak geçen kargo hacminin normal oranlarda, hatta bazen normalden daha yüksek olduğunu belirtti.

Bazı gemi şirketlerinin rota değiştireceği duyurusunun, gemi hattının Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı rotasından tamamen saptığı anlamına gelmediğini söyleyen Merzuk, bu stratejik koridorun öncelikle ekonomik nedenlerden dolayı uluslararası deniz trafiği için vazgeçilmez olduğunu vurguladı.

Nakliye ve sigorta maliyetlerinde teşvik edilen artışların siyasi amaçlardan yoksun olmadığını, artışın değerinin, bu gemilerin, özellikle konteynerlerın kargo değerlerine kıyasla neredeyse yok denecek kadar az olduğuna dikkat çeken Merzuk. artışın, İsrail'e gidiş-dönüş deniz taşımacılığı dahil olmak üzere bu bölgedeki deniz taşımacılığını korumak için uluslararası destek toplamayı amaçladığını kaydetti.

Aralarında Danimarka merkezli Maersk, Almanya merkezli Hapag-Lloyd, Fransa merkezli CMA CGM, İtalya ve İsviçre merkezli MSC ve Tayvan merkezli Evergreen’in de bulunduğu uluslararası nakliye şirketleri, gemilerine Kızıldeniz'i Aden Körfezi'nden ayıran Babulmendeb Boğazı’na girmemeleri konusunda bilgi verdi. Küresel konteyner ticaretinin yüzde 53'ünü temsil eden dünyanın en büyük beş konteyner şirketinden dördü, Kızıldeniz'deki faaliyetlerini askıya aldı.

Rota değiştiren gemiler, Güney Afrika'nın etrafını dolaşmak için Babulmendeb Boğazı’nı kullanmak yerine daha uzun bir rota izlemek zorunda kalacak. Bu da yolculuğu en az 10 gün uzatacak.

Siyasi ve güvenlik boyutları

Kahire Üniversitesi'nde Öğretim Görevlisi ve Siyaset Bilimci Prof. Dr. Tarık Fehmi, Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, ABD'nin Refah Muhafızı duyurusunun, seyir özgürlüğünün korunmasını başlık olarak alan güvenlik boyutuna sahip pek çok yaklaşımı taşıdığı görüşünde olduğunu söyledi. Ancak uluslararası rekabetin yaşandığı bu bölgedeki ABD varlığının pekiştirilmesine ilişkin siyasi boyutlardan ve uzun vadeli hedeflerden yoksun olmadığını da sözlerine ekledi.

Fehmi, ABD Savunma Bakanı'nın bu yöndeki duyurusunun, birçok hedefinin ve çalışma mekanizmasının belirsizliğini ortadan kaldırmadığını, belki de ABD Bakanı'nı 40 ülkenin savunma bakanlarıyla uzaktan toplantı yapmaya iten şeyin bu olduğunu savundu. Şu ana kadar katılımcı sayısının sadece 10 ülke ile sınırlı olduğu bu girişime ABD’nin çağrısıyla daha fazla ülkenin katılım sağlayabileceğini, bu durumun belirsizlik yaratabileceğini belirten Fehmi, ittifakın çalışma mekanizmaları ve katılımcılarına yüklediği rollerin bölgedeki birçok ülkenin katılım konusundaki isteksizliğinin nedenleri arasında yer aldığını kaydetti.



Kürt heyeti başkanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Şam’daki toplantıda parlamentoya katılım sağlamayı teklif ettik… Ayrıca anayasal bildirgeye yönelik çekincemizi gündeme getirdik

Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
TT

Kürt heyeti başkanı Şarku’l Avsat'a konuştu: Şam’daki toplantıda parlamentoya katılım sağlamayı teklif ettik… Ayrıca anayasal bildirgeye yönelik çekincemizi gündeme getirdik

Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)
Şam’a giden Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetinin baş müzakerecisi Fevze Yusuf (Şarku’l Avsat)

Suriye'nin başkenti Şam'da bu ayın başında uzun zamandır beklenen ve tarihi olarak nitelenen bir toplantı yapıldı. Bu toplantı, Suriye hükümetinden yetkililer ile Fevze Yusuf başkanlığındaki Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi heyetini bir araya getirdi. Toplantıda, Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şera ile Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi arasında, Amerikan himayesinde imzalanan anlaşmanın uygulanması için alt komitelerin oluşturulması ve ihtilaflı meselelerin çözümüne yönelik müzakereler için ortak bir zemin bulunması konuları ele alındı.

Fevze Yusuf Şarku’l Avsat’a verdiği demeçte, görüşmelerin olumlu geçtiğini ve DEAŞ’la Mücadele Uluslararası Koalisyonu (DMUK), ABD ve bölgesel güçlerin bilgisi ve desteğiyle yapıldığını belirtti. Ayrıca Kurban Bayramı tatilinden sonra alt komitelerin kurulmasına karar verildiğini ifade etti.

Yusuf, “Her iki taraf arasında, merkezi komite denetiminde tüm alanlarda uzmanlaşmış komitelerin oluşturulması konusunda bir uzlaşı sağlandı. Zira birçok konu ve dosya, her iki tarafın uzmanlarına ihtiyaç duyuyor. Böylece Özerk Yönetim’in Suriye devlet yapılarıyla bütünleştirilmesi için ortak bir vizyona ulaşmak hedefleniyor” ifadelerini kullandı.

Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, geçtiğimiz mart ayında Şam’da hükümet ile SDG arasında yapılan anlaşmayı imzalarken (Arşiv – SANA)Suriye Cumhurbaşkanı Ahmed eş-Şara ve Suriye Demokratik Güçleri (SDG) lideri Mazlum Abdi, geçtiğimiz mart ayında Şam’da hükümet ile SDG arasında yapılan anlaşmayı imzalarken (Arşiv – SANA)

Birleşmeye dair farklı yaklaşımlar

Geçtiğimiz mart ayında Şara ile Mazlum Abdi arasında imzalanan anlaşma, kuzeydoğu Suriye’deki tüm sivil ve askerî kurumların yeni devlet yapısına dâhil edilmesini öngörüyor. Bu kurumlar arasında sınır kapıları, havaalanları, petrol ve gaz sahaları da yer alıyor. Anlaşma kapsamında kurulması planlanan komitelerden biri, Özerk Yönetim’deki kurumların ve bu kurumlarda çalışan personelin devletin resmî kurum ve dairelerine nasıl entegre edileceğini ele alacak ‘idari komite’ olacak. Bir diğer komite, öğrencilerin, okulların ve eğitim kurumlarının Millî Eğitim Bakanlığı’na bağlanması ile diplomalarının ve eğitim kademelerinin tanınmasını sağlayacak. Ayrıca güvenlik ve askerî güçlerle ilgili bir komite de oluşturulacak ve bu komite, söz konusu güçlerin Savunma ve İçişleri Bakanlığı yapısına nasıl entegre edileceğini belirleyecek. İhtiyaca göre daha sonra başka komiteler de kurulacak.

Özerk Yönetim bölgeleri, Suriye’nin kuzeydoğusunda yer alan dört vilayete dağılmış durumda: Halep’in doğu kırsalı, Deyrizor’un kuzey ve doğu kırsalı, Rakka şehir merkezi ve Tabka. Bunlara ilave olarak Haseke vilayeti ve Kamışlı şehri. Bu bölgeler, yedi sivil yerel meclis tarafından yönetiliyor.

Suriye hükümetinden resmî bir heyet ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni bir araya getiren tarihi toplantıdan (sosyal medyada paylaşıldı)Suriye hükümetinden resmî bir heyet ile Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi'ni bir araya getiren tarihi toplantıdan (sosyal medyada paylaşıldı)

Söz konusu kurumların ve çalışanlarının geleceği hakkında konuşan Fevze Yusuf, bu yapıların birleşme süreci boyunca geçiş dönemini yöneteceğini açıkladı. Yusuf, “Anlaşılan o ki, bizim birleşme ve bütünleşme anlayışımız Şam’ın bakış açısından farklılık gösteriyor. Hükümet, birleşme meselesini Özerk Yönetim’in lağvedilmesi ve askerî güçlerinin tasfiyesi olarak anlıyor. Oysa biz, bütünleşmeyi mevcut kurumlarımızın bu aşamayı yönetmeye devam etmesi ve ileride devletin bir parçası hâline gelmesi olarak görüyoruz” şeklinde konuştu.

Yerel yönetimlerin, onları yöneten halkın bir parçası olan kişiler aracılığıyla yürütülen bir yönetişim sistemi olduğunu vurgulayan Yusuf, bu kişilerin bölgenin sorunlarını çok iyi bildiklerini belirtti. Yusuf, “Başka bir ifadeyle, bu yönetimlerin gelişme ve Şam’la anayasal düzenlemelere dayalı olarak koordinasyon kurma hakkını korumak ve varlıklarını hukuken ve meşru biçimde sürdürmelerini teminat altına almak istiyoruz” dedi.

Askerî ve güvenlik güçlerinin, Savunma Bakanlığı bünyesinde tek bir yapı olarak birleştirilmesi, ancak özgünlüklerinin ve coğrafi dağılımlarının korunması hakkında ise Yusuf şu yorumu yaptı: “SDG’yi diğer silahlı gruplarla sayı, nitelik, silah ve savaş tecrübesi bakımından karşılaştırmak mümkün değil. SDG güçleri, ABD öncülüğündeki DMUK güçleri tarafından eğitildi. Bu güçler, geleceğin Suriye ordusunun çekirdeğini oluşturacak. Çünkü bu güçler disiplinli, örgütlü ve yıllar boyunca bölgelerini ve Suriye sınırlarını koruma noktasında yeterliliklerini ispatladılar.”

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerini gösteren bir trafik levhası (Şarku’l Avsat)Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetimi bölgelerini gösteren bir trafik levhası (Şarku’l Avsat)

Yusuf, hükümet tarafının anlaşma maddelerini uygulama konusunda ciddiyet gösterdiğini ve askerî seçenekler ile güvenlikçi çözümleri dışladığını belirtti. Her iki taraf da Savunma Bakanlığı’na bağlı güçlerle SDG arasında askerî bir çatışma yaşanmamasının, uzlaşıların ve tüm Suriye topraklarında egemen ve güçlü bir devlet inşasının önünü açacak stratejik bir tercih olduğunu ve bu tercihin korunması gerektiğini vurguladı.

Zaman çizelgesine dair anlaşmazlık noktası

Ancak Şara ile Abdi arasında imzalanan anlaşma, yıl sonuna kadar uygulanması gereken bir takvim öngörüyor. Peki, bu takvim hakkında durum ne? Yusuf, birçok mesele ve dosyanın hâlâ karmaşık olduğunu ve daha fazla zamana ihtiyaç duyulduğunu, örneğin, askerî ve güvenlik güçlerinin nasıl entegre edileceği meselesinin zamana yayıldığını kaydetti. Yusuf'a göre bu güçler, Suriye topraklarının üçte biri büyüklüğündeki bir alana dağılmış durumda. Hapishanelerin boşaltılması ve kampların tasfiye edilmesi meseleleri ise daha da uzun bir zamana ihtiyaç duyuyor.

Şarku'l Avsat'a konuşan Yusuf, Şara ile Abdi’nin anlaşmayı ilan etmesinin ardından Özerk Yönetim’in hükümet heyetiyle ilk toplantısını Haseke’de gerçekleştirdiğini, burada görüş alışverişinde bulunulduğunu aktardı. En acil çözüm gerektiren meselelerden birinin ortaokul ve lise diplomalarına ilişkin bitirme sınavları meselesi olduğunu ve hükümet heyetinin bunu çözmeye istekli olduğunu, ancak bugüne kadar, yani üç ay geçmesine rağmen, sınav sürecinin Özerk Yönetim bölgelerinde nasıl yürütüleceğine dair hiçbir resmî kararın çıkmadığını ve binlerce öğrencinin geleceğinin tehlikede olduğunu söyledi.

Yusuf ayrıca, Özerk Yönetim’in adem-i merkeziyet talebinin ayrılıkçılık ve bölünme anlamına geldiği yönündeki suçlamalara yanıt vererek, ‘Özerk Yönetim’in Şam’da bulunmasının ve Özerk Yönetim heyetinin orada yer almasının, Suriye devletine bağlılığın en büyük kanıtı ve delili olduğunu’ belirtti.

Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim liderleri, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka kentinde yer alan yönetim binası önünde düzenlenen basın açıklaması sırasında (Şarku’l Avsat)Kuzey ve Doğu Suriye Özerk Yönetim liderleri, Suriye'nin kuzeyindeki Rakka kentinde yer alan yönetim binası önünde düzenlenen basın açıklaması sırasında (Şarku’l Avsat)

Yusuf, “Biz Suriye’nin bir parçasıyız ve bu bizim için ilkesel bir duruş. Adem-i merkeziyetçilik birlikle çelişmez. Hepimiz Suriyeliyiz. Ancak her bölgenin kendine has etnik ve dini çeşitliliğe dayalı özellikleri var” dedi. Yusuf, bu farklılıkların göz önünde bulundurulması gerektiğini, birçok gelişmiş ülkede adem-i merkeziyetçi sistemlerin uygulandığını ve bu ülkelerin güçlü devletler olduğunu söyledi. Adem-i merkeziyetçilik kavramının, sanki bölünme ve ayrılık anlamına geliyormuş gibi çarpıtıldığını ifade etti.

Askerî ve idarî dosyaların yanı sıra bu komiteler, ekonomik meseleleri ve petrol ile enerji sahalarının devrini de ele alacak. SDG, ülkenin petrol zenginliğinin yaklaşık yüzde 85’ini, ayrıca doğal gaz sahalarının ve üretiminin yüzde 45’ini kontrol ediyor. Bu sahalar arasında doğu Suriye’de Deyrizor kırsalında yer alan el-Ömer ve et-Tank sahaları da bulunuyor.

Yusuf, hükümet tarafıyla, hazırlanmakta olan Suriye parlamentosunun yapısına katılımları konusunu görüştüklerini açıkladı. Görüşmelerin, Kurban Bayramı tatilinden sonra başlamasının muhtemel olduğunu belirten Yusuf, Özerk Yönetim heyetinin anayasal bildiri konusundaki çekincelerini hükümet tarafına ilettiğini söyledi.

Yusuf, “Adem-i merkeziyetçilik, parlamentoya katılım ve anayasal bildiri meselelerine bazı satırlarda değindik. Ancak bu toplantı türünün ilkiydi. Bu nedenle genel çerçeveyi ele aldık. Bu oturum bir hazırlık niteliğindeydi. Sonraki toplantılarda daha derin tartışmalara gireceğiz” ifadelerini kullandı.

 Özerk Yönetim ve askeri güçlerinin kontrolü altındaki başlıca kentlerden biri olan Kamışlı'nın girişi (Şarku’l Avsat)Özerk Yönetim ve askeri güçlerinin kontrolü altındaki başlıca kentlerden biri olan Kamışlı'nın girişi (Şarku’l Avsat)

Fevze Yusuf, Özerk Yönetim’in, sunulan anayasal bildiri taslağından memnun olmadığını ve bu konuda itirazları olduğunu söyledi. Zira Özerk Yönetim bu bildirinin, merkeziyetçi bir yönetimi dayattığını düşünüyor. Onlara göre anayasa, yetki ve sorumlulukların adil biçimde paylaşılmasını sağlamalı, farklı siyasi görüşlerin özgürce ifade edilmesine izin vermeli, Suriye’deki tüm etnik ve dini toplulukların haklarını tanımalı ve demokratik, adem-i merkeziyetçi bir yönetim sistemini benimsemeli.

Yusuf sözlerini şöyle tamamladı: “Biz diyaloğa hazırız. Hükümet tarafının müzakerelerin yeniden başlatılması için yeni bir tarih belirlemesini ve komitelerin çalışmalara başlamasını bekliyoruz.”